kitappad neler oldu sana? Neden kaydetmiyorsun taslak halinde?
neyse ilk heyecanı vermeyecek ama keyifli okumalar
*****
Sabah saat 12 de kalktık. Güzel bir kahvaltı yapıp hemen kuaföre gittik çünkü bu gün kına vardı. Kuaför kalabalık olmadığı için çalışanlar işini halledene kadar kıyafetlerimizi giyindik.
Ahsen
Fulya
Benim elbisemin derin bir yırtmacı vardı, altına siyah, ince bantlı topuklu seçtim. Fulya omzu taş detaylı bir elbise seçmişti, onunki de çok güzeldi ve ayakkabıları ile tam olmuştu.
Özge ise bizden farklı olarak mini elbise seçmişti. Kızımız düğün ve özel günlere pek gitmediği için fazladan kıyafeti yoktu.
Sıra bize geldiğinde ben saçlarıma su dalgası verdirip bir kısmını toplattım. Fulya saçlarını doğal seviyordu bu yüzden açık bıraktırdı. Ona sadece fön çekmişlerdi. Özge de aynı şekilde saçlara fazla işlem yaptırmamış, makyajı ile kendini ortaya koymuştu.
Rümeysa kınalığını giydikten sonra kınalığa uygun bir makyaj seçti ve yapmaya başladılar. Benim işim bitince ayağa kalktım. Ama kalkmanın etkisi ile gözlerim kararmaya başladı. Refleks olarak fulyanın oturduğu koltuğa tutunmak istedim. Yanlışlıkla saçını çekmiş bulundum.
"Ahhh saçım" dedi fulya bana dönmeye çalışarak. Hemen elimi çektim ama bir kaç adım geri sendeledim. Arkamda duran çalışan kolumdan tutarak destek oldu bana.
çalışanlardan birine seslendi.
çalışan kız koşarak bir sandalye getirdi ve beni oturttu. Fulya ve özge de panikle yanıma geldiler.
"evet evet iyiyim. Başım döndü sadece, heyecandan galiba"
başlarını sallayıp yerlerine geçtiler. Çalışanlardan biri bana su uzatınca alıp bir kaç yudum içtim. Neden böyle olmuştu? Geçen sefer, yaralanmadan önce de bayılmıştım ama doktor bir şey olmadığını söylemişti. 2
ben bir kaç dakika oturduktan sonra herkesin işi bitti ve kafeye geçmek için oradan ayrıldık. Başıma inanılmaz bir ağrı saplanmıştı. Böyle bir günde olacak şey değildi doğrusu. Elimden geldiğince fark etmemeleri için uğraştım.
Kafeye girdiğimizde bizi böyle bir manzara karşıladı. Çok tanıdığımız yoktu ama askeriyede eşi olanlar da eşlerini getirecekti ve ortam kalabalık olacaktı.
Akşam olana kadar ses sistemini, hangi müziklerin ve oyun havasının çalınacağını falan ayarladık. Kına tepsisi, kına, mumlar, tefler. Herşey hazırlandı. Saat şuan dörde geliyordu ve kına saat yedide başlayacaktı.
"Ayy bende düşüp bayılacağım şimdi" dedi özge minderlerden birine kendini atarak.
"Hayırdır özgecim? Sen böyle kısa elbiseler giyer miydin? " diye sordu fulya da.
"Niye giymeyim? Polisim diye giymem yasak mı? " onlar aralarında konuşurken yanlarından kalkıp arka odaya geçtim. Rümeysa oturuyordu o odada. Bir şeyler koymuşlardı önüne, onları yiyordu.
"Nasılsın canım? " dedim gülümsemeye çalışarak.
"İyiyim, yemek yiyorum. Gel sende ye. Asıl sen nasıl oldun? Kuaförde çok kötü duruyordun? "
"İyiyim ben, düşünme sen beni. Heyecanlı mısın? "
"Evet hemde çok. Stresten karnıma ağrılar giriyor"
Gülümsedim. İlk defa olunca malûm normaldi.
"Tamam canım sen yemeğini ye, dinlen biz yanına uğrarız yine. "
Rümeysanın yanından ayrılıp mutfak kısmına geçtim. Burada yiyeceğimiz şeyler hazırlanıyordu. Kınada dağıtmak için ayarlanan hediyeliklere baktım. Bir sürü kırmızı saç lastiği ve üzerinde de bir not.
Not: bu gün kafamıza hiçbir şey takmıyoruz, takacaksanız bu tokayı takın.
Gülümsemeye çalıştım. Fulya ayarlamıştı bunu. Başımın ağrısı geçsin diye çantamda sürekli taşıdığım ağrı kesiciyi su alıp yuttum. İnşallah bir faydası olurdu. Çalan telefonum ile odağımı oraya çevirdim. Batur arıyordu.
"Alo iyi günler. Ben bir güzelliği arıyordum da "
"Bu güzellik ahsen hanım olabilir mi?"
"Ta kendisi. Dışarıdayım, çık da biraz yüzünü göreyim. Hazırlıklardan vakit bulamadım sarılmaya, yüzünü görmeye"
Sanki görecekmiş gibi başımı salladım.
Telefonu kapatıp mutfaktan çıktım ve dışarı ilerledim. Arabasına yaslanmış, beni bekliyordu. Adım seslerini duyunca hemen bana döndü. Bakışları önce üzerimi taradı, en son yüzümde durdu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi.
"Ne, ne? " anlamazca sordum. Sorun neydi ki? Zaten kız kızaydık.
"Saçmalama batur, kız kızayız zaten ne olacak"
Söylediğim şey mantıklı gelmiş olacak ki hiçbir şey söylemedi. Ardından bana yaklaşıp kollarını açtı. Hemen o boşlığa kendimi bıraktım, gözlerim kendiliğinden kapandı.
Onun kollarında bayılıp düşecekmişim gibi hissediyordum şuan.
"Özledim seni" dedi fısıldar gibi.
Düğün telaşı hepimizi etkilemişti. Neredeyse hiç görüşememiş, birbirimizin yüzüne bakamamıştık. Aynı ortama gelsek bile işlerden dolayı fırsat bulamıyorduk iki muhabbet etmeye.
"Neyin var? Hasta gibi duruyorsun"
Geri çekildim ve ayrıldım. Bende kalçamı arabaya yaslayarak yanına geçtim.
"İyiyim sorun yok. Bu gün başım döndü ama yorgunluktan heralde. Çok yorulduk hepimizde" dedim gülerek. Ama batur benim aksime hiç gülmüyordu
"Hafife alma ahsen, belki önemli bir şeydir. Düğünden sonra hastaneye gidelim mi? "
Gülüşüm yüzümde soldu ve kayboldu.
"Ben giderim. Önemli bir şey yok merak etme. "
Başını sallayıp önüne döndü. Bir kaç dakika ikimiz de konuşmadık.
"Neyse ben içeri geçeyim de kızlara yardım edeyim. Akşam bizi almaya gelir misin? "
"Olur gelirim. Görüşürüz dikkat et kendine" sarılıp vedalaştık ve içeri girdim. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum.
Saat 7 olduğunda misafirlerin hepsi gelmişti. Yavaştan müzikler çalmaya başladı. Yuttuğum ağrı kesiciden sonra ağrım hafiflesin diye beklerken daha çok arttı. Kına bitene kadar ne yapacaktım bilmiyorum.
Rümeysanın çıkma saati geldiğinde ellerimize tefleri aldık ve sıraya geçtik. Müzik eşliğinde tefleri sallayarak ilerliyorduk. Herkes gülüyordu ama ben gülmek için ekstra bir çaba sarf ediyordum.
Rümeysa tahtın önüne geldikten sonra başka bir müzik çalmaya başladı. Özge ayakkabılarını çıkarıp beline de bir tülbent bağladı ve romanlar gibi kıvırta kıvırta oynamaya başladı. Özge bu ara çok şaşırtıyordu bizi.
Sokakta bu halde görseniz asla polis memuru demezdiniz. Fulya da onun yaptığı hareketleri yaparken bende bir kaç sallanma ile oynuyordum. Kenara bir yere geçip izlemek istiyordum ama izin vermiyorlardı. En yakın arkadaşımızın kınasıydı normal olarak oynamalıydım.
Oyunlar, halaylar derken kına yakma zamanı geldi. Yaşı büyük ablalardan biri işi tecrübe ettiğini söyleyerek kınayı kardı ve kızımızın eline yaktı. Rümeysa biraz sonra ağlamaya başlamıştı bile.
Kısacık zaman içerisinde bizi ailesi bilmesi bizi de çok duygulandırdı. Özge ağlamıyordu ama fulya ve ben rümeysa gibi ağlamaya başladık. Arkadan çalan duygusal müzik ise başlı başına bir olaydı.
"Ben bir mutfağa bakayım" dedim fulya ya. Hem sakinleşmek için, hemde dağıtılacak ikramlıklar için mutfağa geçtim ama kimse yoktu.
Arkamı döndüğümde gözlerim aniden karardı. Hemen tutunacak bir yer aradım ama çok geçti. Olduğum yere yığıldım ve başım soğuk betonla birleşti.
*****
Rümeysayı ağlattıktan sonra biraz da güldürmek için tekrar oyuna kaldırdık. Özge müziği değiştirip geldiğinde ikramlıkları dağıtması için görevli kıza bir işaret yaptım. Kız başını sallayıp içeri giderken, biz de ortaya geçip oynamaya başladık.
Özgeyle karşılıklı geçmiş, öne doğru eğilmiş, gülerek birbirimizin üzerine geliyorduk ki mutfaktan görevli kız koşarak yanımıza geldi.
"Abla, içeride bir kız bayılmış"
Gülen yüzüm soldu. İçeriye ahsen girmişti. Özgeyle göz göze geldik. Ardından koşarak mutfağa ilerledik. Müzik de kesilmişti o ara.
"Ahsen" diye bağırdım var gücümle. Yerde uzanan ahseni görünce tüylerim diken diken oldu.
"Hemen ambulansı arayın" dedi özge. Bir kaç kişi telefonunu çıkartırken bende hemen baturu aramak için, içeriye geçtim ve masada duran telefonumu aldım.
Rümeysa ağlayarak yanıma geldi.
"Ne oldu ahsene? Benim yüzümden mi oldu? Çok yoruldu benim için, çok stres yaptı" dedi.
Çalan telefonla bir kaç dakika bekledim. En sonunda açılan telefona doğru konuştum panikle.
"Alo batur hemen kafeye gelmen lazım, ahsen bayıldı"
Hiç bir şey söylemeden telefon kapandı. Biz ne yapacağımızı şaşırmıştık. Oyun oynadığımız için ayakkabıları çıkarmıştık ve hiçbirimizin aklına ayakkabı gelmiyordu.
Gelen ambulansa ahsen alındı ve yanına da özge bindi. Biz baturu beklemeye başladık. Kafenin önünde duran arabaya doğru koştum hemen. Arkasında da barışın arabası belirdi.
"Ahsen nerde? " diyordu batur. Onu duyamadım, ses uğultulu geliyordu ama yine de cevap verdim.
"Hastaneye götürdüler ahseni. Bizde gidelim"
Ben ve rümeysa barışın arabasına geçerken sonradan gördüğüm deniz, yiğit ve efe kaan da baturun arabasına geçti.
O an gözlerimden yaşlar boşalmaya başladı. Tüm soğuk kanlılığım akıp gitmişti. Barış yan gözle bana döndü.
"Korkma iyi olacak. Ayakkabın nerde senin? "
Şu halde ayakkabı düşünecek değildim. Ayaklarıma baktım ama elbisenin altına giydiğim uzun, ince çoraptan başka bir şey yoktu.
Hastaneye geldiğimizde koşarak indik arabadan ama bir kaç adımdan sonra olduğum yerde havalandım.
"Nereye gidiyorsun böyle aceba? Ayağına bir şey batacak"
Barış beni kucağına almış, içeri ilerliyordu. Ahsene bir şey olacak diye o kadar korkmuştum ki hiçbir şey düşünemiyordum. Sekretere sorduğumuzda ahsenin odasını söyledi ve hemen oraya ilerledik.
Özge ayakkabısız bir şekilde koridorda bir sağa, bir sola ilerliyordu.
"Özge durum ne? " diye sordu batur. Özge bize döndü, onun da gözleri dolmuştu ve ağlıyordu.
"Kan aldılar, çarpmanın etkisi ile bir şey oldu mu diye de film çektiler bekliyoruz" dedi. Kenardaki koltuğa ilerledi, oturdu ve başını elleri arasına aldı.
"Hep benim yüzümden işte. Kına düğün yapmasaydık, sade bir nikah yapsaydık bu kadar yorulmazdı, başına bunlar gelmezdi" dedi rümeysa da kendini özgenin yanına bırakarak. Barış da beni sandalyelere bıraktı ve gitti. Nereye gittiğini bilmiyordum.
Bir kaç saat sonra doktor ahsenin odasına girdi. Hepimiz stresle beklemeye başladık. Barış geldiğinde elinde iki tane hastane terliği vardı. Birini bana, birini rümeysa ya verdi. Giyip ayağa kalktım ve dönmeye başladım. Doktor çıkınca hepimiz başına dikildik adamın.
"Ahsen nasıl? Durumu iyi mi? Görebilir miyiz? Neden bayılmış" gibi sorularla doktor gözlerini kapattı ve yavaşça elini kaldırdı.
"Merak etmeyin, hiçbir şey yok. Sadece yorgunluktan bayılmış, biraz dinlensin iyileşir. Odada fazla kalabalık yapmayacak şekilde girebilirsiniz. Geçmiş olsun " diyerek yanımızdan uzaklaştı.
*****
Gözlerimi açtığımda yanımda bir doktor ve bir hemşire bir şeyler konuşuyordu. Benim uyandığımı fark edince bana döndüler.
"Geçmiş olsun ahsen hanım" dedi doktor.
"Bayılmışsınız, hemen hastaneye getirdiler. Durumunuzdan haberiniz var mı? " dedi. Ne durumundan diye sormak istedim ama çok yorgun hissediyordum.
Doktor eline dosyayı alıp yanıma geldi.
"Bakın ahsen hanım, düşmenin etkisi ile ne olur, ne olmaz diye film çektik ve beyninizde bir tümör gördük. Tümörün iyi huylusu da olur kötü huylusu da. Bunu öğrenmek için test yapmamız lazım. "2
Duyduklarım beni kendime getirdi birden. Tümör diyordu, yani kanser.
"Dışardakilere söylediniz mi? "
"Söylemeyin! Yalvarırım kimseye bir şey demeyin" gözlerim dolmaya başladı. Bu durumu batur bilmemeliydi.
Adam bir kaç saniye gözlerime baktıktan sonra başını salladı.
"Tamam ama sizin de biran önce tedavi olmanız lazım. Yoksa çok geç olabilir"
"Tamam olurum. Ne isterseniz yaparım ama bana yarın için müsade edin. Yarın en yakın arkadaşımın düğünü var, onun yanında olayım lütfen"
Adam başını salladı ve hemşire ile odadan çıktı. Gözlerimin dolmasını geçirmek için yukarıya diktim bakışlarımı. Ne yapacaktım ben? Eğer kötü huyluysa kurtuluşum olmazdı.
Batur beni kaybederse ne olacaktı? Kızlar, fulya, özge, rümeysa ne diyecektim onlara. Düşüncelerim beni daha çok hüzne sokarken kapı çalındı ve içeri batur, özge, fulya, rümeysa girdi. Fulyanın ve özgenin ayağında terlik vardı.
En son ayakları çıplak oynadıkları için panikle giyememişlerdi galiba ayakkabıyı.
"Ahsen nasıl hissediyorsun kendini? "
"Çok korkuttun kızım bizi ya. Hele şu kız öldü ağlamaktan benim yüzümden oldu diye" diyerek rümeysayı gösterdi özge.
Batur yanıma gelip oturdu ve saçlarımı okşamaya başladı.
"Bir daha bizi böyle korkutma"
Gözlerim tekrar dolmaya başladı. Eğer iyi olamazsam sonsuza kadar kaybedecektik birbirimizi. Başka bir evrende beraber olurduk belki.
Bir yaş gözlerimden yuvarlanırken başımı salladım.
İlk defa batura yalan söylüyorum gibi hissediyordum. Biraz daha bekledikten sonra serumum bitti ve hastaneden çıktık. Barışın arabasına yiğit, deniz, efe kaan ve barış binerken, Batur'un arabasına ben, fulya, özge, rümeysa ve batur binip yola çıktık.
Yol boyunca dua ettim. İnşallah bir şey olmaz diyerek eve kadar geldik. Kızlar içeri geçerken, ben arabada baturla kaldım.
"Bana söylemediğin bir şey yok demi ahsen"
Anlıyordu işte. Ne saklarsam hemen anlıyordu. Karşıya bakarak cevapladım.
"Yol boyunca konuşmadın, sürekli dışarıyı izledin, şuanda yüzüme bakmıyorsun, doktor bir şey mi söyledi bilmediğim"
Sinirle batura döndüm. Sinirim ona değil kendimeydi.
"Yok bir şey diyorum anlamıyor musun? Yok! "
Arabadan inip koşarak eve ilerledim. Topuklu ayakkabı ile bir kez sendelesem de durmadım. Binaya girdiğimde ağlamaya başladım.
Kızlar beni böyle görmesin diye ağlamam geçene kadar bekledim ve eve geldim. İçeri girer girmez odama geçip üzerimi değiştirdim ve yattım.
Daha çok gençtim. Üzülmek için de erkendi aslında çünkü tümör iyi huylu da olabilirdi. Ameliyat ile alınırdı ve kurtulurdum, kimsenin haberi olmazdı.
Yorgun olduğum için ışığı kapattım ve biran önce uykuya kendimi teslim ettim.
*****
oylar istediğim gibi gelmiyor malesef bu yüzden kitabımız erken final yapacak 🤗1
sizin de istediğiniz buysa diğer bölümde görüşmek üzere hoşçakalın.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |