6. Bölüm

5.

Ay
mylavanta_5

Merhabalar yeni bölüm getirdim.

oy ve yorum bırakmayı ihmal etmeyin.

keyifli okumalar.

​​​​​​*****

Batur'un elini sıkı sıkı tutuyorum. Beraber bakkala gidiyoruz, giderken ben susmayıp birsürü soru soruyorum.

"batuş çilekli dondurmayı nasıl yapıyorlar? Neden yapıyorlar? Niye yapıyorlar? Kime yapıyorlar? İçine ne koyorlar? "

Batur olduğu yerde durup bana döndü.

"yeter ahsen ne çok soru soruyorsun!"

Başımı yere eğip sustum. Batur elimi tutup ilerlemeye devam etti, beni de peşinden ilerletti. Bir kaç adım attığımızda bu sefer de fısıldayarak sordum.

"dondurmayı neden yapıyorlar? Nasıl yapıyorlar? Niye yapıyorlar? Kime yapıyorlar? "

ben fısıldasam da batur bana yan gözle bakmıştı. O bakış sinirli bir bakıştı. Bu yüzden sessiz kaldım. Bakkala geldiğimizde bakkal amca masanın arkasından bize bakıp önündeki defteri karıştırmaya devam etti.

"Rasim amca bir tane çilekli, bir tane vanilyalı dondurma verir misin? "

Adam defteri kapatıp ayağa kalktı.

"Paranız var mı? "

Batur başını salladı. Benim gözlerim masanın önünde duran sakız ve şekerlere kayıyordu. Hepsi rengarenk çok güzel duruyordu.

batur dondurmaları alınca bana seslendi.

"Ahsen hadi gidiyoruz "

Koşup batuşun bana uzattığı dondurmayı alıp açtım ve iştahla yemeye başladım. Bu sürede sessizdik çünkü ikimizde dondurmamıza odaklanmıştık. Batur vanilya kokusunu ve vanilyalı olan herşeyi çok severdi. Bende çilek ve çilek kokan herşeyi.

Eve geldiğimizde yine çok kalabalıktı. Bir sürü kadın geliyor, içeri giriyordu. Dışarıda adamlar oturuyordu ve evin önünde yeşil bir araba vardı. Polisler de vardı. İçeri girip çıkıyorlardı.

"Batuş ne oluyor? "

"Bir şey yok. Sen burda bekle ben annemi çağırıp geliyorum"

"Benim annemi de çağır" diyerek bir ısırık daha aldım dondurmamdan.

Batur içeri girip gözden kaybolduğunda bir amca yanıma gelip başımı okşamaya başladı. Ters bakışlarla adama döndüm.

"Ahh kuzum hem yetim, hem öksüz kaldı. Yazıklar olsun baban olacak o adama"

Elini itip bir kaç adım uzaklaştım adamdan ve bağırmaya başladım.

"Ben öküz falan olmadım yalan atma"

Adam bana bakmaya devam ederken içeriden nermin teyze çıktı. Koşarak yanıma gelip bana sarıldı. Ağlıyordu, gözleri dolmuştu. Batura döndüğümde onun da gözleri doluydu.

Benim annem yoktu ama. Benim annemi çağırmamış mıydı? Benim annem nerdeydi?

*****

Eve girip eşyalarımı bıraktım odama. Benimle beraber içeri giren kız hemen salona geçip oturdu ve beklemeye başladı.

Üzerime siyah bir tişört ile siyah eşofman giydim. Saçımı da dağınık bir topuz yapıp salona adımladım. Kız çantasını yanına koymuş gayet rahat bir şekilde oturuyordu. Bende karşısına geçip oturdum.

"Hoş geldin. Ben ahsen yıldıray, 25 yaşında psikoloğum. Buraya geleli bir hafta oldu. "

Kendimi tanıttıktan sonra kızın kendini tanıtmasını bekledim. Benim sözlerim bittikten sonra o konuşmaya başladı.

"Fulya tezcan, ağır ceza avukatıyım. 27 yaşındayım. Aslında ben iki yıldır buradayım ama kiracım ben memurum diye fazla para istedi anlaşamadık ve çıkmak zorunda kaldım"

Ağır ceza avukatı olması beni hem şaşırtmış, hem gururlandırmıştı. Olumluca başımı salladım.

"Çok memnun oldum. Bu evin kirası sekiz bin lira. Dört, dört öderiz. Elektirikle suyu da bölüşürüz. İhtiyaçları da aynı şekilde. Zaten ev iki oda bir salon yani odalarımız ayrı olur. Eklemek istediğin bir şey var mı? "

Düşünür gibi bir kaç saniye bekledi.

"Yemekleri kim yapacak? Temizlik falan"

Ben yetimhanede kaldığım için hiç yemek bilmiyordum. Ama üniversitede bir arkadaşımla ayrı eve çıkmıştık. Hem çalışıp kira parasını çıkartıyor, hem ev geçindiriyorduk. O zaman hem arkadaşım hemde ben yemek yapmayı öğrendik. Bazen ben yapardım, bazen o.

Ama çoğunlukla ben yapardım. Sınav haftaları yorgun olduğumuzda da hazır şeyler tüketirdik. Temizliği de aynı şekilde. Kimin boş zamanı olursa o yapardı. Mesela benim dersim saat 11 gibi başlayacak. Uyanır uyanmaz saat 11 olmadan temizliği bitirirdim.

"Onu da ortaklaşa yaparız. Bir gün sen, bir gün ben"

"Peki. Ama ben çok yemek bilmem haberin olsun"

Şaşkınca baktım yüzüne.

"Ee sen tek kalmıyor muydun? Yemeğini kim yapıyordu? "

"Hayır tek kalmıyordum. Benim de ev arkadaşım vardı fakat o başka bir ev arkadaşı buldu ayrıldık"

Hmm der gibi bir ses çıkarttım. Kız ayağa kaltı ve bana hitaben konuşmaya başladı

"Eee ben nerede kalıcam? Bu gün çok yoruldum valla hemen yatmak istiyorum"

Üzgün bir bakış attım kendisine. Evet ben evi döşemiştim fakat onun odası boştu çünkü ev arkadaşım gelirse kendi eşyasını kendi alır düşüncesi ile o mobilyalara bakmamıştım. Mobilya olarak kendime baza, dolap, masa, sandalye, yemek masası, koltuk ve televizyon almıştım. Bir de sehpa.

Ev boş sayılmazdı ama yine de tam dolu da değildi.

"Şey ben eşya alırken senin kalıcan odayı doldurmadım. Yani oda arkadaşım gelirse kendi alır diye düşündüm"

Ben masum masum bakmaya devam ettim. Fulya beyaz, ince bir kazak ve üzerine de siyah bleyzir ceket giymişti. Altında da ceketin takımı pantolon vardı. Ceketini çıkartıp koltuğa bıraktı.

"O zaman koltukta mı yatıyorum? "

Başımı salladım.

"İyi hadi yorgan yastık getir de yatayım"

Yine masum bakışlarımı sürdürdüm.

"Şey ben yalnız yaşıyordum ya o yüzden sadece bir tane yastık ve yorgan var"

Bana şokla baktı. Ne yapayım ev yeniydi ve bende anca toparlıyordum halimi, vaktimi.

"Ne yani beni kırlette mi yatıracaksın? "

İki elimin de avucunu havaya bakacak şekilde kaldırdım. Oflayıp saçını karıştırdı.

"Battaniye de mi yok? "

"Var var. Benim yatağımın takımı, olmaz mı? "

Koşarak odaya girdim ve battaniye alıp hemen fulya ya uzattım. Fulya kullanacağı odaya geçip üzerini değiştirdi ve koltuğu açarak oraya uzandı.

Daha saat çok geç olmadığı için bende odama geçtim, üzerimi değiştirdim ve telefonla oynamaya başladım. Önce biraz video izledim, ardından sosyal medyaya girip dolaşmaya başladım.

Aklıma batur geldi. Aceba ismini aratsam çıkar mıydı? Bir hafta boyunca hiç görmemiştim onu. Aceba ne yapıyordu? İstemeye istemeye arama yerine ismini arattım. En başta ismi çıktı.

Profilinde sadece yüz kısmının olduğu, yüzünün askeri Bandana ile kapalı bir fotoğraf vardı. Biyografisinde de "Geçmiş bazen unutulmaz, unutulmak zorunda bırakılır" yazıyordu.

Hesabı gizliydi. Takipçi sayısı bin kişiydi ve takip ettiği kişi sayısı da otuzdu. Gönderi sayısı da dört olarak görünüyordu. Aceba ne paylaşmıştı. O an telefonumun ekranında eski bir arkadaşımın araması göründü. Ben telefonun sesiyle panikledim ve elim yanlışlıkla takip et butonuna çarptı.

O sıra geri almaya çalışsam da çoktan bildirim gitmişti bile. Hemen uygulamadan çıkıp aramayı cevapladım. Panik yapmıştım ve yüzüm kızarmıştı. Panik ve stres anında öyle oluyordu.

Ben eski arkadaşım ile iki saat boyunca konuştum ve uykum gelince vedalaşıp kapattık. Ona eski arkadaşımı, yani baturu bulduğumu, yeni ev arkadaşımı, başıma gelenleri her bir detayı ile anlattım. Onun da bu sürede yaşadığı çok şey olmuş.

Konuştuğu bir çocuk vardı, babası kızın çocukla konuştuğunu duymuş ve telefonunu elinden almış. İki, üç ay sonra dayanamayıp geri vermiş. Kız hâlâ konuşmaya devam etmiş ama babası bu durumu onaylamıyormuş falan filan.

Telefonu komidine bırakıp uzandım ve gözlerimi kapatıp uykuya daldım.

*****

Yavaşça açtı batur gözlerini. Sanki üzerinde tonlarca ağırlık varmış gibi ağrıyordu. Bir kaç saniye nerede olduğunu algılamaya çalıştı. Kolunu hareket ettirecekken yarası sızladı.

O anda anladı nerede olduğunu. Yüzünü buruşturdu. Hastaneden nefret ederdi. Özellikle de hastane kokusundan.

Kapısı açıldı ve içeri şebnem girdi. İnce topuklu ayakkabısının çıkarttığı rahatsız edici ses ile batura yaklaştı. Topuklu ayakkabı giyenleri de sevmezdi batur. O incecik şeyin üzerinde nasıl duruyorlar derdi hep. Düşse ayağını burkar, hatta kırardı bile.

"Batur nasıl oldun? "

Batur sadece bakmakla yetindi. Cevap verecek hali yoktu. Şebnem durmadı, yaklaşıp serumuna, ateşine, değerlerine bakmaya başladı.

"Durumun gayet iyi, hatta bu gün taburcu olabilirsin. İstersen çıkışını ben yaptırayım. Ama dinlenmen lazım. Sana bakacak kimse de yoktur şimdi, ben bakıyım mı? Çorba yaparım, sen kalkmayınca ben her istediğini getiririm olur mu?"

"Gerek yok" dedi yorgun bir sesle. Yatakta doğrulup arkasına yaslandı, başı ağrıyordu.

"Ama kim bakacak ki sana? "

Şebnem bir yıldır baturu seviyordu. Batur bir görevde ağır yaralanmış, hastaneye getirilmişti. Zaten şebnem de orada görmüştü. İlk zamanlar çok ilgilenmişti ama batur iyileşip ayağa kalkınca istenmediğini anladı. Yine de pes etmek istemedi. Baturla geçireceği bir dakika bile onun için çok kıymetliydi.

"Nişanlım var, o bakar şebnem merak etme "

Sadece şebnemi kendinden uzak tutmak istemişti. Bazen aslıyla nişanlı olması böyle durumlarda işine yarıyordu.

Şebnem duyduğu şeye şok oldu. Hatta duymak isteyeceği en son şey bu olabilirdi.

"Nasıl? Senin nişanlın mı var? "

Gözleri dolmaya başladı. Bu durum şebnemi çok üzmüştü. Kendini sevdirmek istediği biri nişanlı çıkıyordu nasıl üzülmesindi ki?

Zaten kimseye sevdirememişti kendini. Ne annesine, ne babasına ne batura. Ablaları bile sevmemişti onu. Dolan gözlerini saklamak için arkasını dönüp konuşarak kapıya ilerledi.

"Ben senin çıkışını yaptırıyorum, istediğin zaman çıkabilirsin"

Kapıyı açıp ardına bakmadan çıktı. Göz yaşları peşi sıra gelirken kendini koşarak lavaboya attı.

*****

Sabah gözlerimi masaya bırakılan çatal, kaşık, bardak, tabak sesleriyle uyandım. Uyuşuk bir şekilde önce ayağa kalkmaya çalıştım. Gözümü açamadığım için yorgana takılıp düştüm ve elimi kalorifer peteğinin sivri yerine çarptım.

"AĞĞHHH"

Acıyla inledim. Yüzük parmağımı çok sert çarpmıştım ve sızlıyordu.

"FULYA! " diye bağırdım. Düşmenin etkisi ile anında uykum açılmıştı. Fulya kapıyı çalıp içeri girdi. Ah benim üzümlü kekim bir de kapı çalıyor, ben olsam direkt girerdim.

"Ne oldu? " diye bana bakmaya başladı.

"Elimi çarptım parmağım acıyo. Kırıldı mı ne? "

"Kırık değildir " diyordu ki sustu. "Üzerini giy de hastaneye gidelim, belki incinmiştir"

Yüzümü buruşturup ayağa kalktım. Zor da olsa üzerimi giyindim. Zaten bütün bu sakarlıklar benim başıma gelirdi. Benim kadar sakar birini görmemiştim bu zamana kadar.

Üzerime koyu yeşil bir keten pantolon ve üzeri için de aynı renk ceket giydim. İçine de beyaz bir tişört. Belki biraz resmî olabilirdi Ama elime ilk gelenler buydu.

Aşağı inip biraz ilerledik, otobüs durağına yaklaşınca önümüzden taksiler geçmeye başladı. Bir tanesini durdurup bindik. Hastaneye gelene kadar sızlandım ve ağladım.

Benim canım tatlıydı. Bir kesik olsa bile ağlardım. Bu huyumu hiç sevmesem de elimden bir şey gelmiyordu. Fazla sulugözdüm Hastaneye geldiğimizde hemen acilden sıra alıp beklemeye başladık. Fulya bana iyi olacağımı, önemli bir şey olmadığını söylese de göz yaşlarım durmuyordu.

En sonunda sıra bana geldiğinde içeri girdik. Bu baturla geldiğimde bana sevgiliniz diye bahseden adamdı.

"Aaa yine mi sen?" dedi bana bakarak. Ne var yani benim gelmem yasak mı?

"Neyiniz vardı? "

Ben konuşacak gibi değildim. Göz yaşlarım durmuyordu ve hıçkırık beni konuşturmuyordu. Fulya sanki küçük çocuğunun derdini anlatan anne gibi benim yerime konuştu.

"Parmağını çarptı, galiba incinmiş çok ağrıyor"

Tebessüm ederek fulyaya döndüm. Fulya'da bana dönüp gülümsedi ve elini sırtıma koyup sıvazlamaya başladı.

"Önce bir röntgen alalım ondan sonra tekrar bakalım"

Biz oradan çıkıp röntgen çektirdik ve tekrar Doktor'un yanına geldik. Doktor incindiğini söyleyerek destek vererek sardı parmağımı. Çıkışa gelip ilerlemeye başladık. Benim göz yaşlarım biraz da olsa dinmişti.

"Üzülme bak dedim sana bir şey olmayacak diye" dedi gülümseyerek fulya. Zaten içeride de bana olan davranışı çok hoşuma gitmişti. Fulyayı şimdiden çok sevmiştim.

Ben gülümserken ileride, banklarda oturan şebnemi gördüm. Başını ellerine eğmiş üzgün bir şekilde oturuyordu. Arkamdan gelen sesle arkamı döndüm.

"Ahsen? "

Baktığımda batur bize doğru ilerliyordu. Yüzümün berbat bir halde olduğunu bildiğim için sağlam elimle sildim bir kaç tur.

Yanımıza geldiğinde önce fulyaya baktı, ardından tekrar bana döndü.

"Hayırdır bir sorun mu var? "

Sonra gözleri elime indi. Parmağımı görünce kaşları çatıldı ve elimi tutup biraz yukarıya kaldırdı.

"Eline ne oldu? "

Ben elimi tutmasıyla şaşkınca batura baka kaldım. Batur elimi tutuyordu, batur bana ilgi mi gösteriyordu? Batur burda ne arıyordu?

"Şey" dedim ne diyeceğimi bilemez bir şekilde. Fulya kolunu kaldırıp saatine baktı. Anlaşılan işine yetişmesi gerekiyordu.

"Fulya sen git istersen, benim yüzümden işine geç kalma. Ahh bu arada batur benim çocukluk arkadaşım, burada karşılaştık."

Batura döndüm.

"Bu da fulya, benim ev arkadaşım"

"Merhaba " dedi fulya da gülümseyerek.

"Aşkım o zaman ben gidiyim. Kusura bakma seni bırakmak istemezdim ama bu gün çok önemli davalarım var "

"Sorun değil sen git, ben giderim"

Fulya arkasını dönüp giderken yönümü batura döndüm. Gözlerime bakıyordu. Ağladığımı anlamamış olmaması imkansızdı. Kızarık gözlerim bana hiç yardımcı olmuyordu.

"Önemli bir şey değil. Parmağımı çarptım, incinmiş"

Yüzünü buruşturdu. Sanki onun canı yanmıştı. Elimi tutup narince sıktı.

"Hâlâ aynısın işte. Kendine dikkat etmiyorsun ve hâlâ sakarsın"

Gülümsedim. Ne yapabilirdim ki belalar beni buluyordu.

"Sen neden burdaydın? "

Sorgucu bakışlarım Batur'un üzerinde gezindi. Üzerinde siyah tişört ve siyah pantolon vardı. Gayet normal duruyordu.

"Vuruldum"

Başımı aşağı yukarı salladım ama duyduğum şeyin farkına varınca şokla batura döndüm.

"Nehh!"

Güldü bu tepkime. Başını yana çevirip dilini dudaklarında gezdirdi ve başını yere eğdi. Hala elimi tutuyordu bu arada.

"İyiyim sıyırdı sadece, kolumdan"

Yanımıza gelen askerle yönümü ona döndüm.

"Arabayı getirdim, eşyalarınızı arabaya koydum komutanım buyurun"

Dönüp baktığımda gelen kişinin barış olduğunu anladım. Uzun boyu ve yapılı vücudu ile dikkat çekiyordu. Batur kadar olmasa da o da gayet yapılı ve uzundu. Yakışıklı da bir çocuktu. Gerçi kalkan timinde yakışıklı olmayan var mıydı ki? Deniz bile çekici duruyordu.

"Merhaba yenge. Ayy pardon ahsen"

Bir anlık boşlukla söylediği şey barışa baka kalmama sebep oldu. Batur hâlâ elimi tutuyordu. Adam nişanlıydı. Hemen elimi çektim elinden.

"Ben artık gideyim, geçmiş olsun "

Arkamı döndüm ilerliyordum ki kolumdan yakalandım.

"Gitme biz bırakalım seni."

Almam gereken bir kaç şey vardı. Ev bitmişti, klinikte de çok iş yoktu tabela ve temizliği saymazsak tabi haa bir de yerleştirme. Bir haftam daha gidecekti anlaşılan. Evi dizmiştik, iyi hoştu fakat kliniğimde hâlâ eksik şeyler vardı. Mesela gelen koltukları ve mobilyaları yerleştirmemiştim. Masamın üzerine koyacak bir kaç süs, ajanda, kalem vb. Daha bir sürü ufak tefek şey.

"Benim alacaklarım var. Sizi rahatsız etmeyim ben."

Batur ilerlemeye başladı beni de ilerletti tabiki.

"Hadi gel ben sana yardım ederim. Zaten bu gün bende izinliyim"

El mecbur onaylamak zorunda kaldım. Batur ve barış öne binerken bende arkaya geçtim.

"Önce askeriyeye geçelim barışı bırakalım, albaya rapor vermem gerekiyor bir kaç da evrak işi. Ondan sonra gideriz olur mu? "

Biraz arkasına dönüp bakmaya başladı.

"Olur sorun değil"

Batur önüne dönerken bende pencereden dışarı çıkarttım bakışlarımı. Şebnem bize bakıyordu. Arabanın camları filmliydi. O bizi göremese de ben onu görüyordum. Bakışları üzgün, dalgalı duruyordu. Araba ilerlerken bakışlarını çekti ve ayağa kalkıp ilerlemeye başladı.

Sessiz bir şekilde askeriyeye geldiğimizde batur işinin biraz uzun süreceğini, kafeteryada bir çay içmemi söyleyip gitti. Bende kafeteryaya inip bir çay aldım ve boş bir masaya geçtim.

Burda gruplar halinde oturmuş askerler vardı. Çoğunluğu erkek olsa da kızlar da vardı. Kimisi kız kıza takılıyor, kimisi erkeklerle oturmuş sohbet ediyordu.

Aceba aslı da mı burada çalışıyordu? Başımı önüme eğip çayımdan bir yudum aldım. Kimse beni tanımadığı için dönüp dönüp bakıyorlardı.

Ben çayımı bitirmiş boş bardakla oynuyordum ki karşımdaki sandalye çekilince o yöne döndüm. Yüzünü hatırlamıştım ama adı aklıma gelmiyordu.

"Selam güzellik. Senin en işin var burada? "

Hitabı beni rahatsız etmişti. Yüzümü eşkitip cevap verdim.

"Bir arkadaşım için geldim. Siz? "

ismi hâlâ aklıma gelmiyordu. Üstelik nerde gördüğümü de hatırlamamıştım. Gördüğüm bir yüzü hiç unutmazdım ama nerde gördüğümü hatırlayana kadar da uğraşırdım.

üzerindeki ünüformanın göğüs kısmında "Demirel" yazıyordu.

"Hatırlamadın heralde. Takside tanışmıştık, volkan "

Haaa der gibi baktım. Tabi ya adamı buraya bırakıp eve gitmiştim ya. Ah salak kafam. Başımı salladım.

"şimdi hatırladım."

Elime uzanıp incinmiş parmağımı elinin arasına aldı.

"Ne oldu parmağına? "

Elimi çekeceğim esnada Batur'un sesi tüm sesleri bastırmak ister gibi yükseldi.

"Aşkım işim bitti hadi gidelim"

Ben bu gün daha ne kadar şok yaşayacaktım? Gözlerim kocaman olmuş, batura kilitlenmişti bakışlarım. Volkan da elini yavaşça çekip batura döndü.

"Batur? Ahsen senin... " ne diyeceğini bilemez gibi bakmayı sürdürdü.

Batur boştaki elimi tutup beni kaldırdı ve yanına çekti.

"evet sevgilim. Hadi ahsen"

beni de kendi ile beraber çekmeye başladı. Son anda çantamı çekip alabildim. Üstümdeki şoku atlatamamıştım. Herkes birleşen ellerimize bakıyordu. Çok utanıyordum. Yine rezil olmuştum.

*****

Bölüm sonu. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Sizleri seviyorum kendinize çok çok iyi bakın, hoşçakalın 💞

​​​​​​

​​​​​

​​​​​

Bölüm : 17.11.2024 11:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...