oy ve yorumlarınızı bekliyorum
*****
Bahçede mahalledeki kızlarla top sektirmece oynuyorduk. Saat daha birdi, vakit geçsin diye çıkmış, kızlarla oynamaya başlamıştım. Bu sürede de zaman çabukça geçer, batuş gelirdi.
"off kaç oldu bırak da bizde sektirelim artık" diye sızlandı kızlardan biri. Şuanda 580 olmuştum. Bana böyle sektirmeyi batuş öğretmişti.
Ben hâlâ sektirmeye devam ederken kızlardan başka biri bacağıma tekme attı. Onun sarsaklığıyla top düştü ve sektirmem bitti.
"sonunda " dedi bir diğeri de.
Kaşlarımı çatıp sinirle kıza döndüm.
Kız sektirmeye başlayınca bende kızın saçını çekmeye başladım. Bir yandan ağlıyor, bir yandan bağırıyordu. Ben kızı yere düşürmüşken bir servis bize doğru yaklaştı. Kızın saçını bırakıp servise bakmaya başladım.
Beyaz, üzerinde çocuk çizimleri olan bir servisti. Araç durunca kapısı açıldı ve içinden nermin teyze çıktı önce. Gözleri dolmuş, ağlamış gibiydi. Sonra iki tane kadın indi. Sarı saçlı bir kadın bize bakıp, nermin teyzeye dönüp sordu.
Hepimiz kadınlara bakıyorduk. Nermin teyze bana bakıp eliyle beni gösterdi.
Esmer kadın bana yaklaştı gülerek ve kolumdan tutup konuşmaya başladı.
"Hadi gel canım, seni evine götürücez "
Söyledikleri bana hiç inandırıcı gelmedi. Kolumu çekmeye çalıştım ama bırakmadı. Diğer kadın da gelip yardım etti. İkisi de kolumdan sıkıca tutup beni servise bindirmeye çalıştılar.
"Bırakın beni! Sis kimsinis? "
Nermin teyzeye döndüm. Ağlıyordu ama gözlerime bakmıyordu, bakamıyordu. Kadınlar beni zorla arabaya bindirdi. Ne kadar bağırsam da, ağlasam da kimse yardım etmedi bana. En son "Batuş" diye bağırdım ama o da yoktu zaten. O olsa beni bırakmazdı, götürmelerine izin vermezdi. Kapı kapandı ve araç ilerledi. Ağlamalarım feryada dönerken sesimi duyan sadece araçtakilerdi.
*****
Sabah uyandığımda mükemmel şekilde başım ağrıyordu. Bok vardı bu kadar içecek. Aslında çok da içmemiştim ama bünyem zayıftı, o yüzden kaldıramamıştım.
Hayal meyal anılar düştü aklıma. Sahnede oynuyordum, yanıma bir adam geliyor, yukarıya çıkalım diyordu, barış geliyordu, sonrası boşluk.
Batur kolumdan tutup beni mekandan çıkartıyordu, kapının önüne geliyorduk, aramızda bir yakınlaşma oluyordu, öpüşmek üzereydik, sonrası boşluk.
Yoksa öpüşmüş müydük? Panikle yorganı üzerimden atıp ayağa kalktım. Allah kahretsin ben böyle bir hatayı nasıl yapardım? Koşarak salona çıktım. Parkede ayağım kayınca amele sümüğü gibi yapıştım yere.
"AHH" Fulya elindeki kupayı bırakıp bana döndü. Panikle ayağa kalkıp yanıma geldi.
"Kızım ne yapıyorsun ya? Daha dün kaza atlattın." parmağımın incinmesinden bahsediyordu. Yavaşça ayağa kalktım. Herhangi bir sorun görünmüyordu şuana kadar.
"Fulya boşver şimdi onu. Dün ne oldu? "
"Dün, işte batur seni aldı gitti. Ben barışla geldim. " Ellerini teslim olur gibi kaldırdı.
"Kızım niye gönderiyorsun beni onunla yalnız ya! "
"Ya ne biliyim adam kolundan tuttu aldı gitti. Zaten çok sinirli duruyordu"
Ofladım. Bu sorunun cevabını alacağım tek kişi baturdu. Ona da soramazdım elbette biz dün öpüştük mü diye. Yaptığım büyük salaklıktı. Adam nişanlıydı, ben sarhoş kafayla onu öpmeye çalışmıştım, belki de öpmüştüm bilmiyorum.
Odamdan gelen telefon sesi ile odama ilerledim. Eşya aldığım dükkandan arıyorlardı.
"İyi günler ahsen hanım. Bu gün mobilyaları getiricez bilginiz olsun"
"Efendim işinizin acele olduğunu belirtmişsiniz, çalışanlarımız hemen halletti."
"Ayy çok teşekkür ederim. Tamam ben hemen geliyorum"
Telefonu kapatıp dış kapıya koştum.
"Ya dur bir dakika! Pijamalarla mı gideceksin? "
Anahtara uzanan elim durdu. Başımı eğip pijamama bakındım. Hello kitty'li pijamam bana göz kırpıyordu. Arkamı dönüp tekrar odama girdim.
beyaz saten bir gömlek ve siyah keten pantolon giyindim, altına da dün giydiğim siyah ince bantlı topukluyu. Koşarak çıkıp çantamı ve anahtarımı aldım.
*****
Batur ve ahsen gittikten sonra barış ayağa kalktı.
"Hadi gel bırakayım seni de. "
bende ahsenin çantasını ve kendi çantamı alıp kalktım. İsminin aslı olduğunu öğrendiğim kız sinirli bir şekilde kendi masasından çantasını alıp çıkışa ilerledi. Gözlerimi devirdim, asi kız işte.
Otoparka inip barışın arabasının yanına geldik. Aslı hırsla açtı ön kapıyı ve binip sertçe kapattı.
"Yavaş! " diye bağıran barışa gülmek istesem de sessiz kaldım. Ben arka koltuğa, barış da öne geçince yola çıktık. Kız konuşmak istiyor, ama patlamaktan korkuyor gibiydi. Mimiklerinden anlıyordum. Derken birden bağırmaya başladı
"Bu iki oldu barış, iki! Bu adam ne yapıyor? Bu ne sorumsuzluk. Hadi o adam buraya birini bıraksaydı ve adamları bizi takip etseydi ne olacaktı o zaman! "
Barış bir nefes bırakıp cevap için gecikmedi
"BİLMEZ! Bilemez. Hem o kız kim? Kaç seferdir karşımıza çıkıyor?"
"Batur'un çocukluk arkadaşı, baya yakınlar yani"
kız bu noktada sessiz kaldı bir kaç dakika. Ama o dakikalar bu kıza yetmemiş gibi tekrar konuşmaya başladı.
"Yakın olmaları operasyon... " sustu. Benim olduğumu sonradan farketmiş gibi cümlesini bölmek zorunda kaldı. "Neyse" diyerek başını cama çevirdi.
yirmi dakika sonra sokağın kenarında durdu araba.
"Burda in, baturu bekle. İçeri beraber girin adamlar şüphelenmesin " barış dönüp aslıya bir bakış attı. Aslı hırsla kapıyı açıp cevap vermeden indi.
Arka koltukta oturmak beni oldum olası rahatsız ederdi zaten. Eğer ön boşsa arkaya oturmazdım, çünkü sanki arabayı kullanan kişi benim şöförümmüş gibi bir algı oluyordu, rahatsız oluyordum.
İnip öne geçtim. Araba çalışıp ilerlerken sessizlik koca bir çığlık gibi esir aldı etrafımızı. Radyoda kısık sesli şarkı çalıyordu.
ʙᴇɴ ʙᴜ şᴇʜɪʀᴅᴇ ᴋᴀʏʙᴏʟᴜɴᴄᴀ, ɢᴜ̈ɴ ᴀɢ̆ ᴀɢ̆ᴀʀᴍᴀᴅᴀɴ ʙᴜʟᴀᴍᴀᴍ sᴇɴɪ...
Slow bir şarkıydı, sesi kısık ama çok hoş.
"Batur neden beni götürmedi aceba? Aynı yere gidecektik sonuçta" diyerek bu sessiz çığlığı susturdum. Barış bir saniyeliğine bana dönüp, tekrar önüne bakmaya başladı.
"Belki konuşacağı şeyler vardır. Uzun zaman olmuş birbirlerini görmeyeli"
Başımı salladım ama merak ettiğim şeyler vardı.
"Bana da az çok bahsetti ahsen. Yirmi yıl önce ahsenin ailesi öldüğü için ayrılmak zorunda kalmışlar. Batur neden büyüyünce hiç arayıp sormamış, merak etmemiş? "
"Bunu bilemezsin fulya. Senin söylediğin şey o kadar da basit bir şey değil. 81 milyon insan arasından birini bulmak kolay mı gerçekten? "
"Ama batur asker, istese istihbarattan birilerine aratıp bulabilirdi" sesim sanki kızar gibi çıkmıştı. Neye kızıyordum ki? Barışın ne suçu vardı.
"Haklısın ama yıllar sonra karşılaşsalar ne diyecekti ki? "
Kırmızı ışıkta durduğumuzda başını bana çevirdi.
"Bu konu bizi ilgilendirmez. Sende karışma bence"
Başka bir şey sormadım, yada söylemedim. Haklıydı. O, onların problemiydi.
"Ne dersin? Aralarında bir şeyler olur mu? "
"Bilmem. Yıllar sonra bir araya geldiler, kalp ısınır mı ki? "
Derin bir nefes bıraktım dışarıya. Yıllar sonra ısınır mı ki? Isınmıştı. Beni aldatan, terkeden adama tekrar kalbim ısınmıştı. Kimine göre bu gurursuzluktu, bana göre de öyleydi. Ama olmuştu işte.
"Ben çocukluk arkadaşlarımın yüzünü bırak adını bile hatırlamıyorum"
Yeşil ışık yandı, araba ilerlemeye devam etti.
"Bende" dedi sadece. O ara barışın telefonu çaldı. Batur çabuk gelmemizi, dışarıda kaldıklarını söylüyordu. Ahsenin çantası bendeydi ve muhtemelen anahtarı da. Telefon kapandığında yine bir sessizlik dalgası aldı etrafı.
Ben ahsenle batur birbirine ısınır mı demiştim ama batur nişanlıydı. Gerçi nişanlı gibi de değildi ama nişanlıydı. Merakıma yenik düşüp sorma gafletinde bulundum.
"Baturla aslı... Gerçekten nişanlı mı?"
Ne diyeceğimi bilememiştim. Eğer sanane diye terslerse büyük bozulurdum.
"Bunu anlatmak da bana düşmez"
"O zaman değiller" diye bir kanıya vardım.
"Nişanlı veya değil benim açıklayacağım bir durum değil malesef"
Görevim gereği tüm ihtimalleri değerlendirdim.
1) Gerçekten nişanlılardı ama birbirlerini sevmiyorlardı.
2) Zorla nişanlandırılmış olabilirlerdi.
Ama Batur'un asker olduğunu ve aslıya davranışlarına bakılırsa büyük oyun dönüyordu.
Ve 3) Görev gereği nişanlılardı.
"Görev mi? " dönüp barışa bakmaya başladım yüzünde saniselik bir hayret eder ifadesi geçti. Ama hemen toparlayıp bana döndü.
"Anladım" dedim gülümseyerek. İşim gereği insanların jest ve mimiklerini iyi bilirdim. Ahsen kadar olmasa da anlardım ama ahsen bence duygusal düşündüğü için gerçekleri görmüyordu. Bu kız nasıl psikolog olmuştu?
"Merak etme. Benden sır çıkmaz"
Ahsene bile söylemediğine göre gerçekten gizli bir görevdi. Peşine düştükleri adam kimdi aceba?
"Biliyorsun ben ağır ceza avukatıyım. Eğer yardım edebileceğim bir durum olursa mutlaka söyleyin. Suçlu insanları yıllarca hapis yatırmak için sıkı bir eğitim aldım"
Güldü bu söylediğime, hatta ufak bir kahkaha attı.
"Olur, albayla konuşup haber veririm"
Düşündü. Amacım sadece haberleşmek için numaramı vermekti, başka hiçbir amacım yoktu.
"Batur komutanımda ahsenin numarası vardır, ona söyleriz o sana söyler"
Başımı salladım olumluca. Evin önüne geldiğimizde ikimizde inip içeri girdik. Bir kaç kat merdiven çıkınca barış "geldik komutanım" diye bağırdı. Yukarı çıkınca zaten göreceklerdi bizi. Ne gerek vardı ki?
Kapının önüne geldiğimizde ikisinin yüzünde de panik bir ifade vardı. Ben hemen kapıyı açarken ahsen koşar gibi girdi içeri. Erkeklere iyi geceler diyerek kapıyı kapattım. Ahsen odasına girmişken bende boş odada üzerimi değiştirip salona geçtim. Biran önce odayı döşemem gerekiyordu.
*****
Son masayı ve sandalyeyi de koyduktan sonra artık kliniğim tamamen bitmişti. Yaklaşık iki saattir burayla uğraşıyordum. Kafam o kadar doluydu ki burayı temizlemeyi unutmuştum. Adamlar eşyaları bırakıp gidince önce temizleme, sonra düzenleme işiyle baya uğraşmıştım.
Hem pencereleri sildim, hem yerleri sildim. Eşyaları yerleştirip toz aldım derken iki saati bulmuştu. Yorgun bir şekilde kendimi dönen sandalyeme attım. Tabela da yarın gelecekti ve kliniğim artık hazırdı. Hastalarımı ağırlayacaktım.
Ama benim birde sekretere ihtiyacım vardı. Bunun için bir iş ilanı ayarlayıp kapıya astım. Acıkmıştım baya. Bir şeyler söylesem iyi olurdu. Ama buradaki işim bitmişti zaten eve gitmeliydim artık.
Çantama telefonumu ve gözlüğümü koyarken bir topuklu ayakkabı sesi duyarak başımı kaldırdım. Gelen aslıydı.
Başımı dikip soran gözlerle bakmaya başladım.
"Farkındayım. Benim senin kliniğinle işim yok zaten biraz seninle konuşup gidicem"
Elimle önümdeki koltuğu işaret ettim.
Bende çantamı yerine bırakıp sandalyeme oturdum. Aslı koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı ve konuşmaya başladı.
"Bak tatlım burda yenisin, bazı şeyleri bilmemen normal. Dünyada edebi tam oturmamış, kendini zeki sananlar milletin evli, nişanlı adamlarıyla konuşurlar. Sen onlardan biri olma"
"Sakin ol. Sakin sakin konuşuyoruz şurda"
"Sen konuşmuyorsun, bana iftira atıyorsun. Ben kimsenin evli, nişanlı adamlarıyla görüşmüyorum"
"Hayır konuşuyorsun! Batur benim nişanlım ve sen her fırsatta batura yakın olmaya çalışıyorsun. Baturdan uzak dur yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim"
"Baksana sen! Batura ben yaklaşmıyorum, o bana yaklaşıyor. Nişanlına sahip çıkamıyorsan bu benim problemim değil tamam mı? Şimdi defol ofisimden"
Aslı hiç umursamadan arkasını dönüp çıktı. Sinirle masanın üzerindeki kum saatini duvara fırlattım. Bir daha böyle bir aptallık yapmayacaktım. Baturla yalnız kalmayacak, ona yaklaşmayacaktım.
Sinirim geçene kadar biraz daha bekledim odada. Sakinleşince ayağa kalkıp çantamı aldım ve kliniği kilitleyip çıktım. Sert adımlarım yeri dövüyordu adeta. Önümden geçenler benden korkup kaçabilirdi. Yüz ifadem o kadar sert duruyordu emindim.
Eve geldiğimde fulyayı göremedim. Ilık bir duş alıp kendimi uykuya bıraktım. Ancak böyle kendime gelebilirdim. Ama duygularıma sahip çıkmayı öğrenmem lazımdı. Ben bir psikologdum. Hastalarıma yansıtmamam lazımdı. Terzi kendi söküğünü dikemezmiş, o misal benimki de işte.
*****
Herkes odada oturmuş bir şeylerle ilgileniyordu. Melike kitap okuyor, aras ve efe kaan satranç oynuyor, barış telefona bakıyor, denizde pencerenin önünde dikiliyordu.
Yiğit şarkı söyleyerek girdi içeri. İçerideki herkes farklı kafalardaydı. Kimse yiğite bakmayınca o da denize sessizce yaklaşıp bir tokat yapıştırdı sırtına.
Deniz vurulmanın etkisi ile sarsıldı, hatta elindeki çay parmağına dökülmüş, yakmıştı.
"Anam elim yandı lan! La oğlum napıyorsun yav"
"Şaka yaptım bee oğlum. Hayırdır? Niye kimseden ses çıkmıyor? "
Deniz dönüp baktı etrafına. Gerçekten de kimseden ses çıkmıyordu. Hatta aras ve efe kaan bile fısıldayarak konuşuyordu.
"Bilmem. Canları sıkkın herhal"
"Canları sıkkın herhal" diye denizi taklit etti yiğit. Sonra adımlarını telefonuna dalmış barışa yöneltti.
Barışın elinden telefonu çekip aldı ve ekrana bakmaya başladı.
"VAYY! Fulya tezcan haa. Kim bu hatun yengemiz"
Barış elinden alınan telefonla bir an bocaladı.
"Yalnız böyle sosyal medyadan stalk yaparak yürümez bu iş kardeşim. Bence istek at. Bak hesabını gizlerse kala kalırsın"
"Sanane oğlum. Kimseyi stalk falan yaptığım yok. Karşıma çıktı sadece"
Barış telefonu alıp ekranı kapattı ve yatağa attı. Sadece biraz araştırmak istemişti. Ama sosyal medyadaki fotoğraflarını görünce çıkamamıştı işte.
"İstersen ben sana yardım ederim abicim. Bilirsin iyiyimdir bu işlerde"
"Siktir git başımdan yiğit. Birde seninle uğraşmayım"
"Aman bee" diyerek arasların yanına yaklaştı.
"Oğlum şurdaki atı yesene kör müsün? "
Efe kaana hamle göstermişti ama sıra arastaydı. Aras hemen atını geri çekerek kurtardı.
"Lan Allah belanı vermesin yiğit. Niye söylüyon oğlum! "
"Ne biliyim sıranın aras da olduğunu"
Yiğit ordan da kovulunca tek çare melikeye yaklaştı. Melike gözlerini kaldırıp bir bakış attı ve kitabına geri döndü.
"Bana hiç bulaşma yiğit. Kitabımın en heyecanlı yerindeyim"
Yiğit ordan da reddedilince sıkıntıyla bir nefes bıraktı.
"Sıkıcısınız abicim tamam mı? Hepiniz sıkıcısınız. Hayat enerjiniz bitmiş sizin. Ölmüşsünüz de üzerinize toprak atanınız kalmamış"
Deniz panikle yiğite yaklaştı.
"Lan öyle deme oğlum şehit olucaz biz daha"
"Nerden bildin? Vahiy mi geldi? "
"Tövbe tövbe" dedi çayından bir yudum alırken. O sıra içeri bir asker girdi. Barışa hitaben seslendi.
"Komutanım, albay ve batur komutan sizi toplantı odasında bekliyor" asker tam çıkacakken yiğit durdurdu onu.
"La çavuş bak bi hele. Senin adın neydi? " askere yaklaştı.
"Hahh etem. Şuan işin var mı? "
Gülümsedi yiğit. Ondan üst rütbedeydi. Canı sıkıldıkça askerlere görev verir boş durmalarını engellerdi. Kendi boş dururdu onda sıkıntı yoktu, ama başkalarını boş bırakmazdı.
"İyi şimdi git lasiyi gezdir dışarda. Hadi benim aslanım koş"
Sırtına vurdu bir iki kere. Ama asker hiç beklemeden cevabını verdi.
"Albayın emri ile gezdirdim komutanım"
Lasi kışlanın eğitimli köpeğiydi. Askerler bazen sırayla gezdirir canı sıkılmasın diye iyi bakarlardı. Yiğit bu duruma bozuldu.
"İyi o zaman git çöpleri topla"
"Sabah topladı diğer askerler komutanım"
Buna da bozulmuştu. Ne görev verseydi başka aceba?
"O zaman git tuvaletleri yıka hadi benim aslanım"
Barış yiğit'in ensesine vurup ilerledi.
"Rahat bırak çocuğu da yürü hadi"
Yiğit sendelese de pes etmedi.
"O zaman git dışarıdaki tuğlaları say. Onlarda sayıldı dersen gebertirim seni"
"Emredersiniz komutanım" diyerek arkasını döndü asker ve oradan uzaklaştı. Yiğit'in keyfi şimdi yerine gelmişti işte. Askerlerin boş durması onun canını sıkıyordu. Kendi çalışıyorsa onlar da çalışmalıydı.
Hep beraber toplantı salonuna girip oturdular ve albayın konuşmasını beklediler.
"Getirdiğiniz teröristi konuşturduk. Bu biraz zor oldu, hatta ufak bir dayak yedi ama sonunda anlattı. "
Arkadaki perde de bir kadın resmi göründü.
"Rojin, bu adamın sağ kolu. Tüm operasyonları o organize ediyor. Bu iti yakalamamız onun işine geldi çünkü yerine geçmek için fırsat kolluyorsun. "
"Komutanım lafınızı böldüm ama, eğer yerine geçmek istiyorsa adamı neden ele vermedi, Yada öldürmedi? "
"Öldürmedi deği, öldüremedi. Bir kaç kez denemiş ama şüphe çekmemek için vazgeçmiş. Yakalanacağını biliyordu. Şimdi bu teröristi öldürmek isteyeceklerdir. Bildiklerini anlatmasın diye herşeyi yaparlar. Ceza evine aldık ama içeri adam sokup, içeride öldürtmedikleri sürece sorun yok"
"Tek hücreli yere alınsa" dedi barış. Amacı adamı korumak değildi. İsterlerse gebertsinler kimsenin umurunda değildi ama bildiği şeylerin çoğunu hâlâ anlatmamıştı. Sadece rojinin ismini vermiş, sağ kolu olduğunu ve operasyon düzenlediğini söylemişti.
"Bizde öyle düşündük ama onun kararı çoktan verildi" arkasındaki perdeden bir harita göründü.
"Şimdi boşverin onu. Bu kadının yeri şimdilik suriye sınırı diye biliniyor. Sizi bu noktaya bırakıcaklar"
Elindeki çubuk ile bir nokta gösterdi.
"O kadını sağ bir şekilde alıp buraya getireceksiniz. Şehit vermenizi istemiyordu. Batur askerler önce Allah'a sonra sana emanet. Kendinize çok dikkat edin çocuklar. Allah yar ve yardımcınız olsun"
Hepsi de aynı anda ayağa kalkıp tüm gücüyle bağırdılar.
Tek tek çıkıp ekipman odasına hazırlanmaya gittiler. Görev basit gibi görünse de aslında çok zordu. Sınırdan birini Türkiye'ye sokmak kolay değildi. Hele bu kişi teröristse sınırdan çıkartmak baya zordu.
*****
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşçakalın. 💖
Okur Yorumları | Yorum Ekle |