
2 hafta geçmişti, revirden çıkışımızın ardından 2 hafta geçmişti. Ne kadar garip bir duyguydu bu, o gece bizim için kabus gibiydi, fakat başka kimsenin haberi yoktu. Bu süreç hepimiz için zordu. Geceleri hiç birimiz uyuyamıyorduk. Ben geceleri 2-3 kere uykumdan uyanıyordum. Güneş’in bacağı yeni iyileşmişti, fakat hala oldukça tedirgin ve kırılgandı. Gece en ufak baş dönmesinde panikliyordu, Zeynep hassaslaşmıştı, sürekli gergindi. Yaşadığımız gece, Duru’nun resimlerine de yansıyordu. Sürekli karamsar şeyler çiziyordu. Yine de Efe ona yardım etmeye çalışıyordu. Efe, Poyraz’ın üvey kuzeniydi, karşı sınıfta; 10-B’deydi. Efe ve Duru atölyede tanışmıştı. Duru resmini tamamlamaya atölyeye gittiğinde, kille uğraşan Efe’yi görmüştü. Orada da kaynaşmışlardı. Emre’nin durumu da bizden farklı değildi. Bir yandan sınavlara, bir yandan kendi psikolojik hasarlarını düzeltmeye çalışırken uykusuz kalıyordu, gözlerinin altı mosmordu. Alp, oldukça sessizleşmiş ve içine kapanmıştı.
Aynı zamanda, bu aralar Katil mesaj atmıyordu, herhangi bir sorun çıkarmıyordu. Resmen yer yarılmış içine girmişti. Atlas 2 haftadır onunla uğraşıyordu.
Tolga’nın abisi Doğukan sonunda Belçika’dan dönmüştü. Kendisi psikologdu. Kahverengi saçları, koyu yeşil gözleri, buğday teni vardı. Tolga’ya kesinlikle benzemiyordu.
Bugün okul çıkışı erkenden toplandım ve sınıftan çıktım. Okul kapısına ilerlerken arkamdan Zeynebin sesini duydum;
”Ece, sen gelmiyor musun?”
”Hayır, Tolga’nın yanına uğrayacağım.”
”Peki.”
Poyraz’ın arkamdan alaycı bir şekilde fısıldadığını duydum:
”Hh, anca Tolga’nın yanına gitsin. İki aptal bir arada.”
Sinirle Poyraz’a döndüm.
”Aptal sensin.”
”Ne?”
”Aptal sensin dedim!”
Poyraz ve yanındaki iki arkadaşı alayla güldü.
”Bana bunu herkesin canını tehlikeye atan ve hala çocuk gibi davranan biri mi söylüyor?”
”Peki bu cümleleri benim için gidip kameramı alan biri mi söylüyor?”
Poyraz bana alaycı bir şekilde sırıttı.
”Hiç kameranı inceledin mi?”
”Evet?”
”Belliki iyice incelememişsin.”
Arkadaşları kıkırdarken çantamdan kameramı çıkardım. Kameramı açtığım anda karşıma bir video çıktı. Poyraz ve yanındaki iki arkadaşı annemin mezarının başında duruyordu. Videoya tıkladım. Poyraz’ın iki arkadaşı annemin mezarındaki çiçeklerin hepsini tek tek koparırken Poyraz annemin mezar taşına iğrenç şeyler yapıyordu (söylememe gerek olduğunu düşünmüyorum.) Videoyu izlerken gözlerim dolmaya başlamıştı. Arkadaşları kahkahalarla gülerken Poyraz sırıtarak bana bakıyordu. Video bittiğinde ekranda bir yazı belirdi.
‘‘Fırtına, Çatlak ve Gezegen gururla sunar.’’
Gözlerim dolu bir şekilde ekrana bakarken Poyraz çenemi tutup başımı kaldırdı. Gözlerimin içine bir nefret ve acımayla bakıyordu. Kulağıma doğru eğilip fısıldadı.
”Sana kameranı getirdiğimde, gerçekten bunu senin için yaptığımı mı düşündün?”
Alaycı bir şekilde kıkırdadı ve konuşmaya devam etti.
”Gerçekten bir zavallısın Ece. Acınacak bir zavallı. Acınacak bir çocuksun.”
Çenemi bırakıp geriye çekildi. O ve iki arkadaşı arkasını dönüp yurda ilerledi. Dolu gözlerle arkalarından bakıyordum. Arkamı döndüm ve hızlıca okuldan çıktım. Gözlerimden yaşlar akarken küçükken annemle birlikte sürekli gittiğim çayırlığa doğru ilerledim. Hava soğuktu, yağmur hızla yağıyordu. İnsanlar paltolarına sarılmış, evlerine koşuyordu. Bense fırtınalı bir günde çayırlığa ilerliyordum. Çayırlara geldiğimde kendimi çimlerin arasına bıraktım ve deli gibi ağlamaya başladım. Gözyaşları hızla akarken kalbim sızlıyordu. Nasıl bu kadar acımasız olabilirdi? Ben hüngür hüngür ağlarken bir ses duydum.
”Al.”
Kafamı kaldırıp sesin sahibine baktım. Siyah dağınık saçları, ela gözleri, sol gözünün üstünde bir yara, keskin çene hatları olan 20 yaşlarında bir çocuk duruyordu tepemde. Bana bir mendil uzatıyordu. Bebek mavisi, üstünde pembe bir zambak vardı. Yavaşça mendili aldım.
”Sende kalabilir.”
Mendille nazikçe gözlerimi sildim.
“Teşekkür ederim.”
”Rica ederim Yargıç.”
’Yargıç’ kelimesiniz duyduğum an ona baktım. Ela gözleri bana odaklanmıştı.
”Bunu nereden biliyorsunuz?”
”Sandığınızdan daha çok şey biliyorum.”
”Peki, Bay İsimsiz. Bana kendinizi tanıtacak mısınız?”
Hafifçe kıkırdadı. Güldüğünde gamzeleri ortaya çıkıyordu.
”Bunu daha sonraya saklayalım, Bayan Zambak. Şimdilik görüşmek üzere.”
Bay İsimsiz arkasını döndü ve yağmurun altında batan güneşle birlikte yürüdü ve görüş hizamdan çıktı. Bayan Zambak? Bu hoşuma gitti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.01k Okunma |
151 Oy |
0 Takip |
21 Bölümlü Kitap |