8. Bölüm

8.BÖLÜM

İm just girl
naginiy

"Ölüm habersiz gelmez sadece insan beklemeyi unutur bazen.."

Demir, okulun içinde koşar adım ilerledi. İçinde ki bu saçma gerginliğe anlam veremiyordu ama duyduğu şeylerin sinirini bozduğuna emindi. Sınıfından çıkarken kızların konuşmasına ufak bir kulak misafirliği yapmıştı. Tüm okulun hastası olduğu kendisinin ise sadece sinirlerini bozan Furkan hakkında. Çocuk resmen yürüyen egoydu ama tüm kızlar da ona hastaydı. Furkan'ın ise şu aralar okulda ilgilendiği tek bir kız vardı; Elfida.

Demir kızlardan duyduğuyla kantine yürüdü. Koşmuş da olabilirdi tabii. Daha önce Elfida'yı okulda arkadaşları dışında bir erkekle görmemişti şimdi ise Furkan'la kantinde olduğu korkusu anlamsızca içini sarmıştı. Kantine geldiğinde ise gördüğü manzarayla içinde bir şeyler parçalandı. Elfida ve Furkan bir masa da oturmuş gülüşüyorlardı. Genç kızın gülüşüne takıldı bakışları. Kendisine hiç böyle gülmemişti... Neden bu Furkan itine gülüyor?diye düşündü.

Ardından süzdü kızı birkaç saniye.Herkesde aynı duran okul forması sanki Elfida'ya daha çok yakışıyordu. Beline gelen saçlarını yarım bir şekilde toplamıştı. Yüzünde gram makyaj yoktu. Güzeldi...Demir iç çekti. Karışmaya haddi yoktu. Farkındaydı. Ancak içinde ki seslere engel olamıyordu. Biraz daha izledi ikiliyi. Furkan'ın, gülerlerken Elfida'nın eline temas ettiğini görünce sabrının sonu geldi.

Sert adımlarla ikisinin yanına yürüdü. Sandalyelerden birini çekip sert bir şekilde aralarına oturdu. İkisinin de bakışları ona değmişti.

"Selam gençler!" Furkan,ona şaşkınca bakıyorken Elfida da anlam veremiyordu. "Ne bu şaşkınlık ya? Arkadaşlarımın yanına oturdum alt tarafı." Elfida,göz devirdi.

"Arkadaşlarım mı?" Demir kafa sallayarak onu onaylarken bakışları Elfida'nın önündeki çikolataya kaydı. Gözleriyle çikolatayı işaret etti.

"Bu ne?"

"Çikolata?" İkisi birbirine bıkkın bakışlar attı.

"Onu anladık herhalde kızım."

"E niye soruyorsun o zaman?"

"Senin bilgilerini test edeyim dedim bi! Vallahi senin gerçekten salak olduğuna inanıcam ya!" Elfida, onun koluna şamarı patlatırken Furkan ikisine garip bakışlar atıyordu. Onun da bakışları Elfida'ya aldığı beyaz çikolataya kaydı.

"Ne varmış çikolata da?" diye sordu Furkan.Elfida ve Demir'in yakın bir düşmanlık içerisinde olduklarından haberi vardı. Açıkçası Elfida'yla ilgilenmeye başladığından beri Demir'le olan yakınlığından hiç memnun değildi. Sesini çıkaramıyordu ama Elfida'yı da kaybetmek istemiyordu.

Demir soruyla sırıttı.

"Elfida, bunu sevmez." Furkan'a doğru döndü.

"Öyle mi? Ne severmiş Elfida?" Furkan'ın da kaybetmeye niyeti yoktu. Elfida, gerginliği hissetti.

"Niye sevmeyeyim ya, her şeyi severim ben!" Demir ona yalancı bakışını attı. Furkan ise ayaklandı.

"Elfida, istersen bahçeye çıkalım. Burası kalabalık olmaya başladı." Demir'in ağzında hah nidası çıktı.

"Kusura bakma ya rahatsız mı ettik paşam?!" O da ayağa kalkıp Furkan'ın üzerine yürüyünce Elfida hemen kalkıp Demir'in kolun yapıştı. Furkan'ın bakışları kızın eline kaydı. İkisi de ayaktayken o Demir'i seçmişti. Zaten o hep Demir'i seçerdi. Ardından bakışları Furkan'a kaydı.

"Sonra konuşalım olur mu Furkan? Zaten benim Hülya Hocanın yanına gitmem gerek." Demir'i kolundan sürüklemeye başladı. Demir ise kızın arkasından giderken Furkan'a son kez göz kırptı. Elfida'nın seçimini yaptığını ikisi de biliyordu.

Elfida, sürükleye sürükleye Demir'i okulun arka bahçesine getirdi. Tam ortada durunca kolunu sertçe bıraktı. Demir, birkaç saniye kolunu ovuşturdu.

"Oha be kızım! Bu nası güç anasını satayım?!" Elfida ise ona öfkeyle konuştu.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen!" Umursamazca omuz silkti Demir.

"Ne yapmışım?"

"Sen gerizekalı mısın ya!? Niye gelip saçma sapan hareketler yapıyorsun çocuğun yanında?" Demir alayla güldü.

"Ne oldu rezil mi oldun Furkancığına?"

"Saçmalama!" Elfida, anlam veremiyordu. Bir gün ölesiye birbirlerine giriyor, neredeyse disiplinlik oluyorlar. Diğer gün ise böyle saçma şeyler konuşuyorlardı. İç çekti.

"Amacın ne senin Demir? Ne diye konuşmamızın arasına giriyorsun?"

"Asıl sen ne diye o çocukla konuşuyorsun!?" Demir'in de sabrı taşmıştı. İçinde ki kıskançlık patlak verdi en sonunda.

"Sanane be! İstediğimle konuşurum!" Demir verecek bir cevap bulamadı. Haklıydı kız. Ne hakla karışıyordu ki? Ama kendine de engel olamıyordu. İç çekti. Elini ensesİne götürdü.

"İlla biriyle mi konuşmak istiyorsun?"

"Ne?" Bir adım yaklaştı kıza.

"Diyorum ki, illa biriyle konuşmak istiyorsan gel benimle konuş mavi kafa." Bir adım daha. "Tüm saçmalıklarını bile dinlemeye hazırım. Anlat, sabaha kadar dinlerim be kızım."

Elfida şaşkınca baktı bir an. Yanakları tatlıca kızardı utançla. Demir kızın kızardığını farkedince sırıttı. Üzerine yürüyüp kızaran yanağından makas alma hareketi yaptı.

"Utandın mı mavi kafa?" Elfida utançla koluna bir tane daha patlattı.

"Salak salak konuşma be! Ne utanıcam Allah'ın lazkopatı!" Demir kızın omzuna kolunu atıp kendine çekti. Elfida onu itmeye çalışsa da aslında yerini seviyordu. İkisi gülerek arada kavga ederek her zamanki hallerinde kantine döndüler.

...

Yanıyor içim, eriyor içim

Eskisinden de beter

Gel gel sarışınım gel

Gel sana aşığım gel

Gel gel gün ışığım gel

Gel çok karışığım gel...

Hilal, çantasına kulaklıklarını hoyratça fırlattı. Günlük sarışın manifestini de yapmıştı. İstanbul da işlerini hallettikten sonra geri Efil'in yanına Van'a dönmüştü. Arkadaşını bir süre yalnız bırakma niyeti yoktu. Lojmandan çıkıp çarşıya birkaç eşya almaya gelmişti.

Markete doğru giderken gözüne çarpan elbiseyle durdu Hilal. Kırmızı, uzun kollu bir elbiseydi. Boyu dizlerinin biraz üzerinde kalırdı. Uzun boylu olduğu için şükretti bir anlığına. Sağ bacağında derin bir yırtmaç vardı. Omuzlarının açık olması ise bambaşka bir detaydı. Düşünmek için beklemedi bile hızlıca mağazaya daldı. Kalabalıktı mağaza. Umursamadan reyonlara bakıp elbiseyi aradı. Gözleri avını arayan bir şahin gibiyken sağına döndüğünde aradığını buldu. Elbise, uzun askıda tek başına duruyordu.

Koşar adım ilerleyip ileri doğru hamle yaptığında başka bir el de aynı anda elbiseyi tuttu. Başını çevirdi Hilal hızlıca. Karşısında, onun yaşlarında gibi duran ama ondan biraz kısa olan sarı,dibi gelmiş saçlarıyla duran bir kadın vardı. Güzel bir yüzü vardı ancak yüzünde ki makyaj onu biraz daha yaşlı gösteriyordu. Hilal beklemeden elbiseyi kendine çekti.

"Hanımefendi elinizi çeker misiniz lütfen?" Kadın inatla bırakmadı.

"Ne münasebet canım! İlk ben tuttum." Kadın tiz sesiyle bağırınca Hilal de aynı şekilde konuşmaya karar verdi. Elbiseyi kendine çekti. Kadında aynı şekilde çekince ikisi arasında garip bir an yarış başladı.

"Son kez uyarıyorum! Bırak elbisemi!" Dişlerini sıkarak konuştu Hilal.

"Nerden senin elbisenmiş be!"

"İlk ben gördüm!"

"Hiç de bile-" Kadının sesini arkadan gelen bir erkek sesi kesti.

"Tülay ne oluyor burda?" İkisinin de bakışları arkadaki adama döndü. Hilal, birkaç saniye adamı süzdü. Tanıyordu bu adamı. Elfida'yı akrep soktuğu gün odada olan adamdı. Adı neydi diye düşündü biraz. Sezai? Suat? Sedat? Sıddık falan olabilir miydi acaba?

"Hah! Salih iyiki geldin canım ya! Bu kadın elbisemi bırakmıyor!" Tülay denen kadın, Hilal'i aydınlatmaya yaradı. Salih'in bakışları ise Hilal'deydi. O gün hastanede bir daha bu kadını görme ihtimalini düşünmemişti. İkisi bir süre anlamsızca bakıştı. Bir şeyler demek istiyor ama diyemiyor gibiydiler.Araya giren Salih'in kolunu sarsan Tülay oldu.

"Salih?" Tiz ses ikisinide kendine getirmişti. Salih önce elbiseye sonra sevgilisine baktı.

"Başka elbise alsan olmaz mı?" Bıkkınca konuştu. Saatlerdir bu mağazada beklemekten bıkmıştı. Hilal kazanmış gibi gülümsedi.

"Bence de sevgilin haklı. Hadi sen boyuna göre elbise bul şuralardan da beni de elbisemle rahat bırak." Elbiseyi kendine çekince Tülay işi iyice inada bindirmişti.

"Hayatta bırakmam bu yelloza!" Salih, ortamın gerildiğini hissediyordu. Hilal, kadına bir adım yaklaştı.

"Bana bak, seni gebertirim. Düzgün konuş!" Tülay alayla konuştu.

"Allah Allah! Ne yapacakmışsın ki!? Sen benim kim olduğumu biliyor musun kızım!" Salih, Tülay'ın kolunu kavradı. Açıkçası doktor hanımın ne tür bir manyak olduğundan haberi vardı ve tahminince arkadaşıda kendi gibi olabilirdi. Hilal'e baktı.

"Hanımefendi verinde uzamasın bu iş." Hilal alayla güldü.

"Niye ben veriyormuşum ya! Alnımda enayi mi yazıyor benim!?" Bakışları Tülay'a döndü. "Ayrıca kimsen kimsin be banane!" İkisi arasında birkaç saniye daha bir çekişme yaşandı. Hilal'in sabrı tükeniyordu. Son kez sordu.

"Şimdi sen bana bu elbiseyi bırakmıyorsun yani?" Daha çok alay eder gibiyidi. Tülay da inatla elbiseyi daha çok sıktı.

"Bırakmıyorum!" Dedi sertçe.

"O zaman günah benden gitti." dediği gibi Tülay'ın koluna yapışıp ısırmak için bir hamle yaptı. Tam dişlerini geçirecekken Tülay çığlık atarak geri çekildi. Elbiseyi bırakmıştı.

"Ne yapıyorsun be Manyak!" Hilal zafer gülümsemesiyle geri çekilirken Salih de de bir şok ifadesi vardı.

"Harbi sıkıntılı.." diye mırıldandı. Hilal ise kazanmanın verdiği neşeyle minik bir kahkaha atıp elbiseye aşkla sarıldı. Etrafında küçük bir çocuk gibi döndü.

"Ayy ne gerek vardı hanımefendi bana vermenize elbiseyi ya! Vallahi çok sevindim. Sağolun." Alayla konuşup kadına sinsice göz kırparken Tülay sinirden ağlamak üzereydi. Bakışları son kez Salih'e dönünce az önce hiçbir şey yaşanmamış gibi sırıttı ve kasaya zıplaya zıplaya yürüdü.

...

Ayna da son kez yüzüme baktıktan sonra lavabodan çıktım. Sargıda ki burnum pek iç açıcı görünmüyordu. Kendimi de zaten yorgun hissediyordum. Bugün kendime özenecek halim bile olmamış düz bir kazak ve pantolonla gelmiştim. Tabii makyajım yerini korumuştu.

Abim dün geri dönceğine sadece ufak bir iş için gittiğine dair bir mesaj atmıştı. Numaramı nerden bulduğu hakkında ise pek bir fikrim yoktu. Rahatsızda değildim. Revire girdiğimde içerde ki Caner'in bakışları bana dönmüştü. Nazikçe gülümseyip masama oturdum. Caner, elinde ki kahveyi bana uzattı.

"İstersen sen eve geç. Zaten benim nöbetim var." Başımı iki yana salladım.

"Gerek yok. Son zamanlarda yeterince boşladım işleri zaten." Anlayışla yerine geri oturdu. Bir süre ikimizde işe odaklandık. Yaklaşık 5 dakika sonra kapı lap diye açıldı. İçeri Zeliş düşecek gibi dalmıştı. Gülümseyerek ona baktım. Kendide afallamıştı. Sonra hemen kıyafetini düzeltip saçlarını savurarak yanıma geldi.

Burnuma baktı uzun uzun.

"Nasıl olabilir ya?"

"Ne?" Diye anlamsız bir tepki verdim. O ise dıştan söylediğini yeni farketmişti.

"Ay yani.. Ben burnunun estetik olduğunu hiç düşünmemiştim de ona şaşırdım. Çok doğaldı." Hatırladıkça içime bir öküz daha oturdu. Fazla yamulmamıştı Allah'tan. Ateş'e göre hâlâ güzeldi. O velet gebertmeyeyim diye de yalan söylüyor olabilirdi gerçi.

"Ay üzülme nolursunn! Vallahi şuan da bile çok güzel." Dediklerine üzüldüğümü düşünüp telaşlanınca gülümsedim.

"Sorun yok" Konuyu değiştirdim. "E bu akşam geliyorsun dimi bana?" Zeliş'i oldukça seviyordum. Tatlı bir kadındı. İşde fazla sohbet edemediğimiz için onu eve davet etmiştim.

"Ya sana rahatsızlık-" Sözünü kestim.

"Zeliş! Ne konuştuk ama ya! Ne rahatsızlığı saçmalama. Hem bir arkadaşım daha bende kalıyor, eğleniriz bak.Geliyorsun." Kafa sallayarak onaylayınca gülümsemem büyüdü.

 

 

Saat 8'e gelirken işten çıkabilmiştik. Tüm işleri biraz Caner'e yıkmış olabilirdim tabii. Bahçede durmuş Zeşil'in gelmesini bekliyordum. Tabii göt donduran bir soğuk olduğu için montuma yapışmış yerimde zıplıyor da olabilirdim. Bahçede şuan çok saçma bir görüntü kirliliği oluşturduğuma emindim ama umursamadım.

"Doktor?" Arkamdan gelen tanıdık sese döndü bakışlarım. Zıplamama devam ettim. "Hayırdır naapıyorsun?"

"Isınıyorum." Netti cevabım.

"Isınıyorsun?" Kafa salladım. "Zıplayarak?"

"Evet."

"Zıplayarak mı ısınmayı tercih ediyorsun?" Niye bu kadar garipsedi ki şimdi? Eskiden okulda da böyle yapardım sonuçta.

Yıllar oldu kızım.

"Yani zatüre olmaktansa vücudumu zıplayarak sıcak tutmayı tercih ederim."

"Bence kafanı koru sen."

"Niyeymiş o?" Gözlerim kısıldı.

"Burdan kafayı baya üşütmüş gibi görünüyorsun da." Dudağı kıvrıldı. Bense göz devirdim.

"Hahaha ne komiksin ama!" Etrafa bakınırken gülüşü dondu. Hava oldukça kararmıştı.

"Nasıl gideceksin eve sen?"

"Zeliş'le yürürüz." Kafa salladı. Adımları geri geri gitti.

"Dikkatli ol. Gidince de mesaj at. Birşey olursada ara." O geri giderken arkasından seslendim.

"Canlı konumumu da atayım mı?" Diye dalgalı bir sesle konuştum. O ise aniden ciddi bir şekilde bana baktı.

"Mantıklı. Çıkar çıkmaz at." Askeriyeye geri girerken ben şokla ona bakıyordum.

"Şakaydı ya.." diye mırıldandım kendi kendime. O içeri girer girmez Zeliş çıktı.

"Ay çok beklettim dimi ya!" Gülümseyerek koluna girdim. Konuşa konuşa yürümeye başladık. Birileriyle sohbet etmeyeli uzun zaman oluyordu. Özellikle yolda yürürken dedikodu yapmaya bayılıyordum.

Lojmana girdiğimizde telefonum çaldı. kuzey tekinoğlu arıyor... Gülümsedim. Ateş'i red yediğinde telefonuma böyle kaydetmiştim. Açıkçası bu kadar benzediklerine ben bile şaşırıyordum.

"Efendim?"

"Abla! Nerdesin?"

"Ne oluyor Ateş!?" Sesi telaşlıydı.

"Binaya girdinmi?" Diye telaşla sordu.

"Hayır." Niyetini anlamıştım. Sesi rahatladı.

"Hah o zaman bi koşu markete gidiversene." Sabır diledim.

"Allahım cidden la havle ve la kuvvete ama artık yani ya! Neden önceden aramıyorsun!?" Gülüş sesleri geldi.

"Amin amin ablacığım. Allah kabul etsin. Hadi tabanlara kuvvet." Telefon kapanınca iç çektim. Zeliş'e döndüm.

"Sen geç ben hemen arkada ki bakkala gidip geliyorum."

"Bende gelseydim ya?" Cüzdanımı ve telefonumu alıp çantamı eline tutuşturdum.

"Yok yok hemen gelirim. Binanın içinde bekle hava çok soğuk." Koşar adım lojmandan çıktım. Hava yeterince soğuktu zaten o yüzden hızlı olmaya çalıştım. Bakkalı da en olmayacak yere açmıştı Ali amca!

Ara sokaktan geçiyordum. Tüm sokağın ışıkları kapalıydı. İçim ürperdi. Karanlığı sevmezdim. Arkamda bir hareketlilik hissedince elimdeki anahtara sıkı sıkı tutundum. Şu an elimdeki tek güvencem anahtarımdı. Elimi batacak kadar sıkı tuttum. Dişlerimi gerginlikle dudağıma geçirirken adımlarım hızlandı. Arkamda ki adımlarda hızlanmıştı.

Aniden kolumdan tutulup duvara savruldum. Çarpmanın sertliğiyle acıyla inledim. Kafamı sert vurmuştum. Elim başıma giderken üzerime doğru beni duvara savuran kapşonlu adam geldi. İğrenç bir kokusu vardı. Muhtemelen sarhoştu. Kapşonu kapalıydı ama yüzünü görebiliyordum. Karanlıktı ama teninin esmerliği anlaşılabiliyordu. Saçları oldukça kısaydı kaşında ise çizik vardı. Gözleri ise kana bürünmüştü. Titrek nefesler verirken adamın iğrenç sesi kulaklarıma doldu.

"Vay be. Meşhur doktorumuzla tanışmak nasip oldu sonunda." Pis bir kahkaha attı. "Maşşalahın var doktor ha! Keşke bu kadar güzel olduğunu bilseydim!" Bir adım daha yaklaştı. Kolumdaki tutuşu sıkılaşırken eli cebine gitti.

Kolumu kurtarmaya çalıştım.

"Bırak!" Düz bir tacizci diye düşündüm. Sonra aniden cebinden minik çakısını çıkarttı. Yavaş yavaş boynuma doğru getirdi. Nefesim kesildi. Ölüme yıllar sonra ilk defa bu kadar yakındım. Boynuma bastırdı çakıyı.

Kızlar annelerinin kaderini yaşar derlerdi...Annem gibi mi ölecektim?

"Yapma.." titrek bir nefes verdim. Ölmek istemiyordum. Her şey berbat olduğunda bile ölmek istememiştim ki ben. Şimdi de istemiyordum. Adam biraz daha bastırdı.

"Vallahi bu kadar güzel olduğunu görünce benimde öldüresim gelmedi. Keşke biraz daha vakit geçirseydik be" pisçe göz kırptı. Artık son nefesimi verdiğime emindim. Ölüm hep bir adım uzakta denirdi ama buna hiç inanmamıştım. Şimdi ise son anlarımı pis bir sokak köşesinde yaşıyordum. Sanki beynim öleceğimi anlamış gibi gözlerimin önüne sevdiklerimin görüntülerini getirdi. Ateş, Rüzgar, Hilal, teyzem ve eniştem, abim ve son bir an Demir...

Gözümden bir damla yaş aktı. Çakıyı boğazıma hafifçe batırınca bir damla kanımın aktığını hissettim. Yaşlar dinmezken aniden sokağın ucundan sesler geldi. Başta umursamasa da sesler artınca adamda korkmuştu. Seslerin yakınlaşmaya başladığını anlayınca çakıyı geri çekti. Başını diğer tarafa çevirdi. Bu tarafa doğru gelen iki adam ve bir kadın vardı. Yakalanma ihtimalini anladı. Gideceğini, kurtulduğumu düşündüm. Aniden tekrar üzerime gelince korkuyla nefesimi tuttum. Kulağıma yaklaştı. Korkuyla gözlerimi kapattım.

"Bu iş burda bitmez güzelim. Şimdilik sadece Halis ağamın selamını getirdim gibi düşün. Tekrar görüşeceğiz!"

Gözlerimi açtığımda kimse yoktu. Ayakta duracak gücü kendimde bulamadım. Duvara yaslanarak kendimi yere bıraktım. Boynumda ki ufak kesikten biraz kan akıyordu. Titreyen elimi boynuma koydum. Acı yoktu. Acıdan daha büyük korkular esir almıştı bedenimi. Ne yapacağımı bilmez haldeydim. Etraftan geçene insanlar dehşetle halime bakıyor ama kimse yanaşmıyordu. İnsanlar da kendi başlarına bir şey gelmesini istemiyordu. Haklılardı. Artık mağdura yardım eden gerçek suçludan daha fazla zarar görüyordu..

Birkaç dakika daha ağlayarak oturdum. Sonra aklıma Zeliş'e çantamı verirken telefonumu yanıma aldığım geldi. Titreyen ellerimi zoraki bir şekilde montumun cebine götürdüm. Şarjım azdı. Hızlı olmalıydım. Kilidi açıp rehberime girdim. Hiç düşünmeden tek bir kişiyi aradım.

Yüzbaşı ERTURAN aranıyor...

 

Selamlaarrr <3 Bu bölümde artık yeni bir çiftle tanışalım istedim o yüzden daha az Demir ve Efil sahnesi yazdımm. Hilal ve Salih hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorummm.

Gelecek bölümde görüşelim 💗🌸✨

 

Bölüm : 11.01.2025 23:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...