
İnsan kaderini yaşar hemde en derinden...
Yıllarca kendimden bile sakladığım bu sırrımı, benim dışımda kimsenin bilmediği bu sırrı kim ne amaçla öğrenmek ister ki. Yada yıllarca kafamı karıştıran o soru ben kimim? Kafamdaki bu düşüncelerden kurtulup gerçek dünyaya döndüm, hiç gelmek istemediğim aciz insanların dolu olduğu bu dünya.
Neredeyim, beni buraya kim getirdi hiç bir bilgim yok. Sadece iki kişinin seslerini duyuyorum, o şerefsizin enseme vurmasıyla buraya getirilmiştim. Ellerim arkamda birleştirilerek bağlanmış, gözüm bir bez parçasıyla bağlanmıştı. Konuşmalar kesilmişti ve ayak seslerinden anlayacağım kadarıyla bana doğru geliyorlardı. Gözüm kapalı olduğu için ne yaptıklarını göremiyordum, tek bildiğim saçımda bir elin gezindiğiydi.
"Yazık olucak bu güzelliğe." O güzelliğin buradan kurtulduğunda sana yapıcaklarını bilsen ağzını açmaya korkardın. Kendi içimde söylene söylene onları dinliyordum.
"Bu dediğini patron duymasın yoksa sanada çok yazık olucak."
"Diyorum ki patron gelmeden biraz..."
" O siktiğimin ağzını kapatcak mısın yoksa ben gelip o ağzını kapatimmi?"
"Tamam ya niye bu kadar sinirlendin anlamadım?" Hele bir ellerim çözülsün, ben sana bir güzel anlatıcam.
"Kes sesinide kızın gözlerini çöz."
Yanımdaki adam gözümdeki bezi açmaya çalıştığında gözüme vuran ışıkla birlikte, gözlerimi kapattım. Bir kaç dakikanın ardından ortamdaki ışığa alışıp gözümü açtığımda karşımdaki iki adama baktım; içlerinden biri uzun boylu ve esmerdi, yanındaki ise arkadaşına nazaren orta boylu ve kumraldı.
"Nerdeyim ben?" Sorumla birlikte ikiside birbirine bakıp güldü.
"Kimsenin seni bulamayacağı bir yerdesin güzelim." Bu uzun boylu ve esmer olan adamdı.
"Bana bir daha güzelim dersen seni öldürür buraya gömerim." İkiside benden böyle bir tepki beklemedikleri için şaşırmışlardı. Napim hem beni kaçırmış buraya hapsetmişlerdi onlara teşekkürmü etseydim. Esmer olan adam bana doğru yaklaşarak kulağıma fısıldadı,
"Biraz daha konuşursan seni elimden hiç kimse alamaz." Saçımı parmaklarına dolayıp çekiştirmesi canımı yakmıştı.
"Hee diyorsunki biraz daha kızarsam itliğimi göstericem." Saçımı tutan elleri dahada sertleşti. Bu adam kendini ne zannediyordu, gerçekten ondan korktuğumumu asla hatta burdan kurtulduğumda ilk işim o parmaklarını kırmak olucak.
"Ben seni-" demesiyle tam bana vuracağı sırada , arkadan çok tanıdık bir ses geldi.
"Sen naptığını saniyorsun lan!" Saçımı tutan adamın arkasından bağıran kişiye baktım ve evet bu oydu, beni okulda taciz etmeye çalışan şerefsizdi.
"Afedersin patron ama kız çok ileri gitti bende..." Bu saçımı çeken adamın son cümlesiydi, bir silahın patlamasıyla eş zamanlı olarak gözlerimi kapattım. Bir kaç saniyenin ardından arladığım gözlerimi yerde yatan adama çevirdim, ölmüşmüydü acaba.
"Aferin sana murat." Gözlerimi yerde yatan adamdan alıp kimin vurduğuna baktım, adının murat olduğunu bildiğim kumral adamdı bu.
Şok geçirmiş gibi etrafıma bakıyordum, bir depoda üç adamla yalnız başımaydım. Biri yerde yatıyor ve muhtemelen ölmüş, öteki elinde silahla arkadaşına bakıyordu ve son olarak beni taciz eden o şerefsiz, mert.
Ben hayatımda hiç insan görmemiş gibi etrafımı süzerken, mertin tek odağı bendim. Yanıma gelip dizlerinin üzerine çöktü.
"Bu anı çok uzun zamandır bekliyordum."
"Neyi seni öldüreceğim günümü?" Sorusuna soruyla karşılık vermiştim. Dudağı yukarı doğru kıvrıldı, iğrenç bir gülüşü vardı.
Yanıma gelip yüzüme dokunmaya başladı, bu adam kimki benim iznim olmadan bana dokunabiliyor.
"O elini kırıp bir yerlerine sokmamı istemiyorsan geri çekil!" Bu bir rica değil emirdi adeta ama çekmedi hatta dahada yaklaştı. Ellerim bağlı olduğu için hiç bir şey yapamıyordum. Elleri dudaklarıma kaydı,
"Biliyormusun zaman kraliçesi, hayat kısa ve ben bu anın tadını çıkartacağım." Ellimden geldiği kadar sürüne sürüne geriye gidiyordum. Merti ilk defa bu kadar yakından görüyorum çok garip gözleri vardı.
"Nerden biliyorsun?" Onu oyalamak için kurduğum bu cümle dikkatini dağıtmamıştı. O iğrenç ellerini yüzümden çeksin istiyordum ama o çekmek yerine daha çok dokunuyordu, kendini tatmin edercesine.
"Sana nerden biliyorsun dedim!" Bağırmam bile etkili olmamıştı, daha çok yaklaşıp aramızdaki mesafeyi azaltmaya çalışıyordu. O sırada gözüm isminin murat olduğunu bildiğim adama kaydı, anlık olarak göz göze geldiğimizde, belkide en nefret ettiğim şeyi yaptım. Bana yardım etmesi için yalvaran gözlerle ona bakıyordum. Yalvarmak şu hayatta yapacağım son şeydi ama şu an ihtiyacım vardı bu şerefsizin bana yaklaşmasını istemiyordum. Tekrar bir umutla Murat'a baktım ama o bana bakmak yerine gözünü kaçırdı. Mert başını kaldırıp Murat'a baktı,
"Çık dışarı ve kapıyı da ardından kapat." Gözüm bir Mertte bir Murattaydı, içimden bunun bir rüya olmasını diledim ama Mert'in bağırmasıyla, ne zaman kapattığını bilmediğim gözlerimi açtım.
"Sana dışarı çık dedim!" Murat Mert'in cümlesini ikiletmeden dışarı çıktı ve kapıyı da ardından kapattı.
"Evet nerede kalmıştık?" Konuşmasıyla eş zamanlı olarak beni kollarımdan tutup yere yatırdı. Başka türlü olsa onu öldürürdüm ama şimdi kendimi hem çok yorgun hissediyordum hem de ellerim bağlı olduğu için savunmasızdım. Napçağımı bilemez halde şaşkınca yüzüne bakıyordum. Yüzüme doğru eğilip kulaklarıma fısıldadı.
"Noldu çokmu korkuyorsun?" Yüzünde o kadar alaycı bir gülüş vardı ki,
" Babası bile belli olmayan, bir piç kurusundanmı korkucam?" Söylediğim belliki onu derinden üzmüştü ama bu umrumda bile değildi. Kollarımı tutan parmakları dahada sertleşti. Sahi neden gülüyordu bu adam? Kulaklarıma doğru eğilip sanki gizli bir sır verecekmis gibi fısıldadı,
"En azından benim bir annem var sende oda yok. Sahi hep merak ediyordum, bu kadar kibirli olmana rağmen sana her gün hakaret eden adamın evinde niye halla kalıyorsun?" Üzülüp, kızmamı bekliyordu ama ben aksine kahkaha attım. Bu daha çok sinirlenmesine sebep olmuştu. Çünkü bütün arkadaşlarım bilirdi babamın bana karşı olan nefretini.
"Söylesene neden deli gibi gülüyorsun?" Bağırmasıyla eş zamanlı olarak bir kahkaha daha attım. Ben buydum işte, acımı gülerek kapatıyordum. Bana layık görülen hayat buydu işte, bir çöp kenarına bırakılmam.
"Çünkü senin gibi it sürüleri beni bu saçma cümleyle üzemezler."
Bide kalbime baksa, enkazdan hiç bir farkı yok.
"İt sürüsü öylemi?"
"Evet öyle."
"Peki o zaman benden günah gitti."
Ani bir hareketle eli arkama gidip elbisemin fermuarimi açtı,
"S-sen napıyorsun?" Üzerime daha çok abandı, kulağıma doğru eğilip fısıldadı.
"Sadece intikam." Bu intikamın okulldaki o olayla ilgili olmadığını biliyordum, hem de çok iyi biliyordum. Başka bir nedeni olmalıydı ama ne olduğunu bir türlü anlayamıyordum.
"Sen kimsin?" Sorum onu şaşırtmamıştı aksine bu soruyu beklediği aşinaydı.
"Her şey zamanla küçüğüm, sabret."
"Sabrını sikeyim, bu iğrenç depoda beni alıkoydun bide sabretmemimi bekliyorsun lan?"
"Ağzın yine bozuldu, şu ağzını bir kapatayım da bir daha bozulmasın."
Ben şaşkınca ona bakarken eline aldığı bir bez parçasıyla saniyeler içinde ağzımı kapatmıştı. Şimdi tam olmuştu ellerim bağlıydı şimdide ağzım bağlı. İstemsizce gözümden bir damla yaş geldiğini hissetim burdan derhal çıkmak istiyordum, annem, abim ve Ceren beni çok merak etmiş olmalıydı. Peki ya babam oda beni merak etmişmiydi acaba.
"Şşş ağlama ama güçlü kızlar ağlamaz ki." Evet ağlıyordum çünkü bu yaşadıklarım yüreğime çok ağır geliyordu.
Ağzımı bağladıktan sonra tekrar üzerime abandı, ben daha ne olduğunu anlamadan eli bacağıma gittmişti bile, çırpınmaya başladım ama nafile, elimden hiç bir şey gelmiyordu. Sinsi bir gülümsemeyle yüzünü yüzüme yaklaştırmaya çalıştı, aramızdaki bu mesafe beni rahatsız ediyordu ama onun umrunda bile değildi. Her şeye dayanabilirdim ama savunmasız bir şekilde bana dokunmasına asla. Gözümü kapattım ve sanki beni duyuyormuş gibi anneme seslendim. Neden annne, neden beni doğurup bu iğrenç dünyaya mahkum ettin, neden bir kez olsun beni arayıp sormadın. Tamam ben normal bir insan değilim, sırf bunun için hiç sevilmediğimide biliyorum ama en azından sen sevseydin.
Hayat ne garipti sanki beni duyacakmış gibi annemle konuşuyordum hemde savunmasız bir şekilde çırpınırken.
"Şşş küçüğüm sessiz söz canını fazla acıtmam."
Şerefsiz bildiğin benimle dalga geçiyordu ama yemin olsun ki burdan kurtulduğum gibi onu oldürmezsem yaşamak bana haram olsun. Arkada bağlı olan elimi iplerden kurtarmaya çalışıyordum ama nafile ipler çok sıkıydı. Elimi yerde gezdirdim belki bir cam parçası bulurum diye ve evet elimin hemen sağ tarafında bir cam parçası vardı, hemen elime alıp ipleri kesmeye başladım. Tabi bedenim korkudan o kadar kasılmıştı ki iplerle birlikte elimide kesiyordum.
"Bu kadar hoşuna gideceğini bilseydim daha önce seni kaçırırdım."
Hele ben bir burdan kurtulayım bana dokunan o elini kırmazmıyım. Piç kurusu acıdan ağzımdan çıkan sesleri zevkten yaptığımı zannediyordu. Son defa elimdeki camı bir geri bir ileri ipin üstünde sürtüp ipi kestim ve üstüme hayvan gibi abanmış şerefsize hokkalı bir yumruk attım, tabi o benden böyle bir şey beklemediği için şaşırmıştı. Hemen ayağa kalkıp elbisemin fermuarını yukarı çektim, Mertte bunu fırsat bilip çoktan ayağa kalkmıştı bile. Ağzımdaki bezide bir çırpıda açıp nefretimi küstüm.
"Zevk öylemi? Şimdi ben sana asıl zevki göstericem hiç merak etme." Cümlemin bitmesiyle birlikte hemen üzerine yürüdüm ve ard arda o iğrenç yüzüne yumruk attım. Attığım yumruklar dan pek etkilenmiyordu sadece bir kaç adım geriye sendelemişti.
"Sen hangi hakla bana dokunursun lan?" O kadar sinirliydim ki, ne yaptığımı bile tam kestiremiyordum. Merte baktığımda sadece öylece durmuş bana bakıyordu. İstese beni durdurabilirdi ama yapmıyordu.
"Beni gerçekten merak ediyormusun?" Çok korkuyordum hafif hafif geriye doğru sendeledim. Evet merak ediyordum peki ama bu korku neydi? Murat'a baktigimda, üzerinde baştan aşağıya çelikten bir elbise, arkasında siyah uzun bir pelerin ve elinde bir kılıç vardı, en kötüsü de üzerime doğru yürüyordu. Sadece bir kaç saniye gözümü kapatmış nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum, ne ara kılık değiştirdi. Onunda normal bir insan olmadığını biliyordum.
"Söylesene merak ediyormusun?"
"E-evet," Allah'ım neden kekeliyordum ki,
hiç beklemediğim bir anda dizlerinin üzerine çöktü.
"Kraliçem ben Azura krallığının baş komutanı Eryon kralım Aresin emriyle sizi doğduğunuz topraklara götürmeye geldim." Gözlerime inanamıyordum, önce beni kaçırıyor üstüne üstlük zorla sahip olmaya çalışıyordu şimdide önümde diz çökmüş beni doğduğum topraklara götüreceğini söylüyordu. Kafam alak bulak olmuştu kimdi bu iki yıldır sadece sıradan bir insan olarak aynı sınıfta okuduğum çocuk şimdide dizlerinin üzerine çökmüş bana kraliçe diyordu.
"Sen nesin böyle?"
Yüzüme baktı gözlerinin rengi değişiyordu mavi olan gözleri griye dönüşmüştü.
"Siz Eldoria krallığının baş kraliçesisiniz." Kraliçemi? kafam iyice karışmıştı.
"Eldoria mı? Orasıda neresi?" Sustu sadece yüzüme baktı.
"Konuşsana, sen beni intikam için kaçırmamışmıydın?"
Ani bir refleksle ayağa kalktı ve beni kolumdan tutup sürüklemeye başladı.
"Bırak beni sana bir soru sordum."
"Lütfen işleri daha fazla zorlaştırmayın kral Ares bizi bekliyor. Oraya gidince her şeyi daha iyi anlayacaksınız ve en önemlisi neden intikam almak istediğimizi " Kafam karışmıştı, ne intikamıydı bu. Ben tam bir şey söyleyecektim ki bulunduğumuz deponun gürültüyle açıldığını gördüm.
"Kızı bırak yoksa o soysuz Arese kellen gidecek." Başımı kaldırıp kim olduğuna baktım,
"Abi," boğazımdaki yumruya engel olamadım ve gözlerimden istemsizce yaş aktı.
"Korkma abicim kurtarıcam seni." Beni kollarımdan tutan ve elindeki kılıcı boğazıma dayayan, aylarca isminin mert olduğunu bildiğim ve gerçek ismi Eryon olan adama baktım. Yüzü ifadesiz bir sekilde abime bakıyordu.
"Drakos?"
"Drakos ya, buraya nasıl geldin? Soysuz."
"Bu soruyu kardeşine sorman daha doğru olmaz mıydı?"
Abim bana baktı bu bakış o kadar çok şey anlatıyordu ki. Soysuz herif bunu fırsat bilip elindeki kılıcı boğazımdan çekip abimin karnına bir çizik attı.
"Abiii" hemen koşup acıyla yere, dizlerinin üzerine çökmüş abimin yanına gittim.
"Abim bana bak lütfen" konuşmuyordu acı çektiği belliydi elimi karnına koydum, benim kesik zannettigim yara çok derindi. Zorda olsa gözlerime baktı,
"Hicran yaptınmı?" Neyi yaptim diye sormadım çünkü neyden bahsettiğini çok iyi biliyordum. Hemde o kadar iyi biliyordum ki o geceden sonra hiç bir şeyin artık normal olmayacağını anlamıştım.
2 yıl önce
Yatağımda uzanmış elime en sevdiğim kitabı alıp okuyacaktim ama maalesef babamın bağırması buna engel oluyordu. Ne olduğunu merak edip aşağı salona baktım
"Yeter artık, ben seni daha kaç defa uyaracağım?"
"Baba acil bir işim vardı yoksa biliyorsun senden izinsiz asla böyle bir şey yapmam."
"Ne işiymiş?"
"Baba Hicranin ilaçları bitmişti onu almak içinde eczanaye gitmem gerekiyordu ama yağmur çok şiddetli yağıyordu ve,"
Abim daha cümlesini bitiremeden yüzüne inen tokatla yere düştü, koşup yardım etmek istiyordum ama buna cesaretim yoktu.
"Bı daha benden izin almadan böyle bir halt yersen seni doğduğuna pişman ederim."
Bu babamın son cümlesiydi, abimin konuşmasına fırsat vermeden hemen evden çıkıp gitti. Abimi ilk defa ağlarken görüyordum, sırf benim yüzümden babamla kavga etmiş hatta babam ona vurmuştu. Abim ayağa kalkıp odasına gideceği sırada onunla göz göze geldik, sadece güldü ve başını eğip odasına gitti. Koşar adım odama çıkıp montumu giydim telefonumu ve kulaklığımı alıp evden dışarı çıktım. Kulaklığımı takıp hafif çiseleyen yağmurun altında yürümeye başladım. Kulağımdaki şarkı sesiyle bir bilinmezliğe doğru yürüyordum. Her şey benim suçumdu, ben o gün abimi arayıp ilacım bitti demeseydim bunların hiç biri yaşanmayacaktı. Aradan ne kadar bir süre geçti bilmiyorum ama geldiğim yerin bir ormanlik alan olduğunu biliyorum. Daha yıllar önce çok küçükken güçlerimi fark etmiştim, o zamanlar pek anlamasamda büyüdükçe daha çok güçlendiğimi ve zaman döngüsünü değiştirebildigimi fark ettim. Ama içimden bir ses bu güçlerin pek hayra alamet olmadığını her defasında söylüyordu şimdi olduğu gibi. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım en tepemde parlak bir ay vardı, elim istemsizce boynumdaki kolyeme gitti ve yukarda bir Şimşegin belirdiğine yemin edebilirim. Elimi kolyemde gezdirip gozümü kapattım ve hayatımı değiştiren o cümle döküldü dudaklarımın arasından;
Onlarca anı tek zamana sığdır ve bu günü hiç yaşanmamış farzet.
Saniyeler içinde herşey bitmişti zamanı geriye sarıp bu günü hiç yaşamamışiz gibi eve doğru yürümeye başladım. Peş peşe çarpan yıldırımlar, başardığımın bir kanıtıydı. Eve gittiğimde babamla abimin koltukta birlikte maç izlediklerini ve gülüştüklerini görmem derin bir oh çekmemi sağladı. Sessizce dıştaki kapıyı kapatıp odama gittim. Montumu çıkartıp kendimi yatağa attım, uyku beni yavaş yavaş etkisi altına alıyordu son kez içimden herşeyin güzel olmasını diledim, herşeyi kendi ellerimle mahvettiğimi bilmeden
Şimdiki Zaman
Abime bakamadım, herşeyi senin için yaptım diyemedim. Çaresizce başımı öne eğdim, demek biliyordu sırrımı biliyordu ama nasıl?
"Bugün değil ama elbet bir gün gelip seni alacağım zaman kraliçesi."
Başımı çevirip arkamdaki şerefsizin gözlerine baktım hemde en derine. Tam ayağa kalkıp üzerine yürüyecektim abim bileğimden tuttu.
"Sakinleş Hicran."
"Ama abi,"
"Sana sakinleş dedim, zaten herşey senin yüzünden oldu!"
Allah'ım bı cümle bı insanın canını en fazla ne kadar yakabilir ki. Gözyaşlarım istemsizce akıyordu sadece abime bakıyordum, sevgisine en çok güvendiğim adama.
"Abi b-en,"
Allah'ım kekeliyordum kendime engel olamıyordum. Bu kurduğum son cümleydi. Yine başımı eğdim, çocukluğumun ve kötü kaderimin yükü çok ağırdı. Artık o küçük Hicran yoktu her ağladığında her yardıma ihtiyacı olduğunda koşarak abisine sarılan Hicran yoktu çünkü artık sığındığı bir liman yoktu, o liman yanıp kül olmuştu.
✨✨✨✨✨✨✨✨
Selamlar ruhu güzel okurlarım. Yepyeni ve harika bir bölümle karsınızdayım, çok geç geldi bunun farkındayım ama inanın çok geçerli sebeplerim vardı.
Bu bölümde yine üzücü oldu ama yapcak bir şey yok insan kaderini yaşar bakalım kim bilir belki Hicran bu kaderi değiştirir.
Sizleri seviyorum, sevin ve sevilin hayat kısa ve acımasız❤️❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |