Hepiniz hoş geldiniz ballarım.
Nasılsınız, İyi misiniz?
Umarım iyisinizdir ve her şey yolundadır.
Bir süredir yoktum, gündemle alakalı burada konuşmam ne kadar mantıklı bilmiyorum ama en azından bu süreçte olamayışımın etkeni olan şeyi burada anlatmam gerekir diye düşünüyorum. Bir hafta, koca bir haftadan bahsediyorum, gözaltında tutuldum. Şimdi belki duruşum yüzünden kendi fikrine uymayanlarınız olacaktır, belki benden nefret edeceksinizdir ama ben kendi yaşadığımı çok iyi biliyorum. O yüzden herkese saygı duyuyorum. Süreçle alakalı çoğu şeye kendi gözlerimle, bizzat orada olarak şahit olduğum için gerçekleri benim bilmem kendim için ok yeterli bir gerekçe. O yüzden içinizden benim hikayemi okumak istemeyen olursa kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum.
Gerisini konuşmanın yeri burası değil o yüzden daha fazla uzatmıyorum. Bölümlerin gelmeyişinin sebebi de gündemden dolayı benim diğer insanlar gibi hakkımı aramak için yeterince meşgul olmam ve ardından da gözaltına alınıp bir hafta boyunca dış yaşamdan bağımsız olmamdı.
***
Yazım yanlışlarım için şimdiden kusuruma bakmayın.
Satırlar arasına bol bol yorumlarınızı, bölüm sonuna da bölüm hakkında fikirlerinizi bekliyorum. Sizin yorumlarınızı okumak beni çok mutlu ediyor.
Başlamadan da yıldızımıza bassak olur mu?
Keyifli okumalar diliyorum, umarım bölümü beğenirsiniz.
***
***
"İnsanın başına gelen en kötü şey yapayalnız kalması değil, yapayalnız hissetmesine neden olacak insanlarla birlikte yaşamasıdır."
***
2017
Ahsen ve Pamir'in yolları bir festivalde kesişmişti. Ahsen'in bildiği buydu, Pamir'in oraya planlı geldiğini hiçbir zaman bilmemişti. Aşkı düşünmeyen kendi haline takılmayı planlamış bir kadın için uğraşacaktı Pamir. Uğraşmıştı da, Ahsen'e iyilikle yaklaşmıştı. Güven vermekle başlamıştı. Yaptığı iyiliği yutturmayı başarmıştı.
Her şey çok iyi gidiyordu. İkisinin de birbirlerine karşı hissettikleri aşk olmamıştı. Pamir karşılığında alacağı paraya bakıyordu, Ahsen de yanında biri var gibi hissediyor, hayatına devam ediyordu. Etrafında çok ilişkisi olan insanlar vardı. Pamir'in arkadaşlarıyla tanışmıştı. Biraz içinde özenmeye benzer bir duygu vardı.
Pamir alacağı paraya karşılık Ahsen'e bir şeyler almaktan yoksun değildi. Sürekli pahalı hediyeler alırdı. Ahsen be zaman sevgisiz hissedecek gibi olsa suyuna gider, hoş şeyler söylerdi. Anlık süren bu şeyler artık bir noktada Ahsen'i fazla kötü hissettirmeye başlamıştı.
Yok saymak kolaydı ama o kişi ilişki yaşadığın kişi olunca hayatından çıkarmadığın sürece bu sürüp gidecekti. Pamir, Ahsen'in soğukluğunu anladığında ailesiyle tanıştırmak istemişti. Pamir'in ailesinin de bu anlaşmadan haberi yoktu.
Ahsen ne biliyorsa onlar da aynısı biliyordu. Giderse Pamir'in elini tutup eve getirdiği ilk kışı olacaktı.
"Lütfen Ahsen. Bak ailemle tanıştırmak istiyorum seni. Oturalım konuşalım, kendimi düzelteceğim. İlk defa birine karşı kendimi bu kadar açık ve net hissediyorum. Seninle düşündüğüm şeyler öylesine şeyler değil."
Ahsen istemiyordu. Bir taraf kırmamak için çabalarken diğer taraf 'asla' diyordu.
"Seni almak için geleceğim. Lütfen akşam için hazır ol, altıda kapında olacağım." Beklenmedik bir şey oldu. Pamir, Ahsen'i öptü. Bu ilişki içinde üçüncü öpüşmeydi. Sadece üç kez, ve sadece Ahsen'in en ikna edilmesi zor anlarında.
Bir öpücük kandıramıyordu ama Ahsen'i. Farkındaydı, bir elin parmağını geçmemişti. Bir belirsizlikle evine girdi.
Gün içinde Ege'yle konuştu, onun da bir ilişkisi vardı. Ahsen arkadaşlarına ya da abisine söylememişti ama o Ege'nin sevgilisini biliyordu. Aralarının biraz bozuk olduğunu dinledi, kendi ilişkisini düşündü. Her ilişki de oluyordu tartışma.
Ardından Mete'nin aramasını açtı. "Dide'm?"
"Abi?" Görüntülü aramada Mete'nin kocaman gülümsemesini gördü, yanında Leyla'yı. O da gülüyordu. "Neye gülüyorsunuz siz?" Farkında olmadan Ahsen de gülümsemeye başladı.
"Yeğenin... Kız halasısın..." Mete büyük bir sevinçle söyledi. Leyla daha tam büyümemiş karnını seviyordu.
"Yaa çok sevindim." Leyla'yı gördü. "Şu haline bak! Çok güzel gözüküyorsun. Abi benim yerime şu iki güzelliği öp hemen!" Mete Leyla'nın boynundan öptü önce, hemen sonra karnını öptü.
"Beni öpmek istemiyorsun sanırım?"
Mete'nin söylediği şeye güldü. Eliyle Mete'ye öpücük attı. "Kıskançsın falan ama seviyorum seni kerata."
"Dide... Kerata falan ayıp oluyor."
"Ne var abi şaka yapıyorum. İnsan sevdiğiyle uğraşırmış." Bir kez daha öpücük attı Mete'ye.
"Uzaktan olmaz. Minik prensesimiz için yanımıza ne zaman geleceksin?"
"Yani? Sana göre müsait olduğun zaman gelse kızımızın torunlarını görürüz o zaman. Bu ay gel bari be?"
"Şimdiden çok iyi bir baba oldun abi? Gerçi önceden de öyleydin. Sen zaten yıllardır babasın." 'Minik baba'ydı Mete. Ahsen'in bir babadan görmesi gerektiği sevgiyi veren abisiydi o. "Ben gelene kadar büyütün miniği. En yakın zamanda gelmeye çalışırım. Öpüyorum sizi..."
Ege: Yok ben evde duramayacağım, sana gelsem?
O an aklına yaklaşan saat geldi.
Ahsen o akşam Pamir'in evine gitmedi. O ilk kişi olmak istemedi. Ege'yle vakit geçirmek onun için daha iyiydi. Ortaokuldan beri yanında olan biriydi. Lise de aynı yeri tutturmuşlardı, Aylin'in gidişinden bir müddet sonra Mete ile İzmir'e gitmemiş okulunu yatılı yapmıştı.
Ama orada yalnızlığı çok sürmedi. Ege de yatılıya geçmişti. Orada Berkin ve Zeynep'le tanışmışlardı. Dörtlü olsalar da gece gizli gizli yemekhaneye inen Ahsen ve Ege olmuştu. Onlar biraz daha derinden bağlılardı, geçen yıllar aralarındaki kalın halata sert bir düğümdü. Dışarıda ona uzatılan şeyi almazdı mesela Ahsen, bir şeyi Ege uzatınca alır düşünmeden yerdi.
Sahil kenarında oturuyorlardı şimdi. Yıllar geçmişti, boylar, fikirler, yaşlar değişmişti ama iki kişinin arkadaşlığı hiç değişmedi. Yaş aynı olunca kim zordaysa diğeri ona abi/abla oluyordu.4
"Ege tamam be konuşursunuz, neyse sorun çözersiniz." İlişki konusunda pek fikir veremiyordu ama yanında oluyordu.
"Konuştuk zaten. Ben ona o bana uygun değil. Birbirimize uygun değiliz. İkimizin iyi olmadı bir şeyi değiştirmiyor, ikimiz farklı şeylerden hoşlanıyoruz. İkimiz de zamanı öldürüyoruz farkındayım."
İki kişinin iyi olması demek iyi anlaşacakları anlamına gelmiyordu. İki iyi bir kötüyü de oluşturabiliyordu. Ahsen'in kafasında döndü durdu bu cümle.
"Sanki yaptığımız her şeyi yapmak zorundaymışız gibi yapıyoruz. Benim yaptıklarım onu mutlu etmiyor, onun yaptıkları beni. Sanki arkadaşız ama değiliz işte..."
"Ben bu konulara hakim değilim. Seni de onu da ne mutlu ediyorsa onu yapın Ege. Be sen yıpran ne de o. Olmayacağını bildiğiniz bir şeyi zorlayıp aranızdaki bu sorunu büyütüp nefretle bitirmeyin bence. Bazen sevsen de ayrılman daha iyi oluyor. Bunu dedim diye ayrılma ama ikiniz de son kez konuşun, iki seçeneğiniz olsun. Ya devam edin ya da olaylar çok büyümeden medeni bir şekilde ayrılın."
"Allah'tan hakim değilsin Dide. Neyse hakim de olma, aşık olmak başı ağrıtıyor. Sen başının ağrımasından nefret edersin." Ahsen'e dönüp gülümsedi.2
"Öyle..." Ahsen'de gülümsedi. Zorla, çünkü telefonu titriyordu. Pamir arıyordu emindi, cebinden çıkartmadı.
"Bilmem, açmıyorum ki. Borcum yok, param var. Açmamı gerektiren bir şey yok." İlk defa ciddi bir şey için Ege'den bir şey saklıyordu. Ege'ye söylediği şeyler aslında kendisi için de geçerliydi. Pamir'le son kez buluşup bitirmek istiyordu.
Güldü Ege. "O zaman bana bir çay ısmarlar mısın? Veresiyeye bir 3 lira ateşle."
"Bende sana yazılacak veresiye defteri yok. Tüm servetimi versem yanımda kalmanı ödeyecek bir paha yok."
"Sen şu edebiyatı fazla yapıyorsun. Zaten depresif haldeyim üstüme gelme Dide. Yemin ederim ağlarım. O gün öğretmen beni senin yanına susmam için oturttu. Sen bana iyi geldin, yanına kabul ettin. Ben de seni memnun ettim, yanında kalmaya devam edeceğim." Ege, Ahsen'e sarıldı.
"Sen de iyi dayak yedin ama?" Buruk da olsa komik bir gülüş saldı Ahsen.
"Kardeş değil miyiz? Mete abi dayak yememiş olsa bile sana değen her elin acısını hissetmiştir, ben de yemediğim dayakları hissettim Dide. Geçti gitti. Şimdi sen dövüyorsun beni orası ayrı." Konuyu kapatmak için başka konuya geçti.
"Benden zeki olma diye kafana vuruyordum Ege. Ne kadar vursam da hala bir fazlalık var." Bir kez daha hafifçe kafasına vurdu Ege'nin. "Biraz daha yaklaştın benim zekama."
"Dide biz yan yana olalım diye eşek gibi çalışıp üniversiteyi tutturdum. Vurma daha fazla mal etme beni."1
"Tamam Ege Bey. Iyy Ege Bey olacaksın, şu tipinle bey mi yapacaklar seni?"
"Tabii kızım. Ege Bey diyeceksiniz."
"Bokum. Sen de 'sayın savcım' diyeceksin."
Gülümsedi Ege. Bir zamanlar askerlik diye tutturan Ahsen'in durumu atlatıp kendine yine olacak bir hayal bulmasına sevindi. "Ben şimdi de diyorum. Grubun en diktatörü sensin. Şimdilik Cumhuriyet'in değil bizim grubun savcısısın."
Ahsen de güldü. Berkin liseden beri hiç değişmemişti. Hala fazla mızmız, çenesi düşük biriydi. Grupta çıkan tartışmaları susturan Ahsen oluyordu. Bazen ters düşseler de konuyu herkes için yerinde çözüp kapatıyordu.
Konuyu değiştirdi. "Bu arada kız amcası oluyorsun. Bugün abim aradı, kızmış..." Kocaman sırıttı Ahsen. Minik bir can daha geliyordu. Abisine bir neşe olacaktı, ona da. Mete'nin mükemmel bir baba olacağından hiç kuşkusu yoktu. Daha şimdiden heyecanlıydı, nasıl olacağını merak ediyordu. Ailesine eklenen her bir üye için mutluydu.
"Anaa... Kız iyidir iyi." Ege de ailedendi. Baya baya içinden hem de. Aylin'in oğlum saydığı, Mete'nin kardeşim dediği, Ege'nin annesi Gül'ün de Ahsen'e kızım dediği gibi.
"Düşünsene Leyloş gibi sarı civciv, maviş maviş bakan bir minik. Abimin gerçek miniği..." Gülümsedi, yanakları ısındı.
"Kız halaya benzermiş Dide. Senin gibi kıvır kıvır saçları olan, kahve gözleri olan, huyu da sana benzeyen biri de olabilir. Düşünsene küçücük boyuyla racon kesiyor sana." Kahkaha attı Ege. Aklına getirdi. Ahsen'in minikliğini biliyordu, hatırlıyordu. "Sana senin gibi biri lazım. Ben biraz konuşurum onunla, bize yaptıklarının acısını çıkarırız."
"Baba tarafı pek sevilmiyor, ya beni de sevmezse. Sen halanı sevmiyorsun, tanıdığım kim varsa halasından nefret ediyor. Keşke baba tarafı olmasaydım."
"Denklem çok saçma. Benim çocuklarımın baba tarafı oluyorsun, ben de senin çocuklarının anne tarafı. Seninkiler benimkilerle anlaşacak da benimkiler seninkilerle anlaşmayacak öyle mi? Hissediyorum, benimkiler benden sıkılır."
"Seninkiler... Çok yapma çocuk sakın. O kadar da hala hissetmiyorum kendimi."
"Beş tane istiyorum. Koca ailem olsun. Eşim, çocuklarım, ben. Yedi kişi, mis gibi."
"Beş ne Ege? Takım mı kuruyorsun?"
"Kızım ilgili eş yormaz, biz de görevimizi yaparız. Ayrıca beş diyorum da karım ne derse o. Altı isterse altıya çıkarız. İki derse ineriz biz de." Başını iki yana sallayıp gülen Ahsen'e döndü. "Çocuk sayın benim çocukları geçerse o zaman hatırladım Dide."
"Ben çocuk yapmayacağım ki." Net bir cevap verdi Ahsen.
"Ne duyduysan o demek. Şu iğrenç dünyaya çocuk getirmek zaten yeterince sıkıntılı, annesinin ben olması da durumu daha berbat hale getiriyor. Düşünsene annen delinin teki."
"Saçma sapan konuşma." Konu Ege'yi rahatsız etmişti.
"Yalan mı Ege? Yalan olmadığını sen de biliyorsun. Dengesizim ben, çocuğa işkence olur benim anneliğim. Bence herkes anne olmamalı zaten. Benim kimliğimde anne kanı yok."
"Dide deli deli konuşma. Ben seni biliyorum. Şu siktiğimin kader meselesini unutur musun? Öyle bir şey yok. Çok da güzel olursun." Ahsen sessiz kaldı. "Nasıl bir anne olursun biliyor musun? Böyle senin gibi deli şebek bir bebeğin annesi olursun, biri çocuğuna bir şey derse parçalayacak kadar çok seversin sen çocuğunu."
"Birini parçalama ihtimalimin olduğunu bilmen güzel bir şey. Ben normal biri değilim, Ali'nin elinde büyüdüm, daha doğrusu başardım. Tepem atar yanlış bir şey yaparım. Babama benziyorum ben." Kontrol edemediği sinirinden, babasına benzemekten korkuyordu.
Ege başını şiddetle iki yana salladı. "Sen o değilsin, olamazsın, o da sen olamaz. Bir parmak diğeriyle aynı değil Dide. Bir insan çektiği acıyı bilirken neden hissettiklerini kendi çocuğuna yapar ki. Öyle şeyler düşünme. Ben de düşünmeyeyim. Daha var ayırca, daha genciz."
Ahsen bir şey demedi. Telefonu titremeye devam ediyordu. Ege sinirlendi. "Banka bu kadar aramaz, belki banka değildir."
"Şu an derdim hiç bu değil Ege. Siktir etsene." Ahsen de sinirliydi. Hatta o kadar sinirliydi ki daha fazla devam ettirmemek için şimdi gidip Pamir'den ayrılmak istiyordu. "Ben gidiyorum. Sen de konuş aranızı düzeltin, ya da ayrılın. İş büyümeden halledin." Kendisi de öyle yapacaktı çünkü, işlerin büyümeden bitmesi her zaman en iyisiydi. Çoktan yürümeye başladı.
"Lan nereye?" Ege, Ahsen'in peşinden koşturdu.
"İşim var canım. Başında o kadar iş varken gelme peşimden." Ahsen evine yürüdü. Ege de bir şey diyemeden kendi evinin yoluna ilerledi.
Ahsen'in evinin önünde bir siyah araba duruyordu, Pamir gelmişti. Ahsen'in geldiğini görünce arabasından indi. "Ahsen?"
"Efendim?" Ahsen'in sesi sakin, mesafeliydi.
"Sabahtan beri arıyorum neden cevap vermiyorsun? Nereden geliyorsun?" Pamir sinirini bu kez ilk defa bu kadar net belli ediyordu.
"Cevap vermek istemiyordum, canım dışarıya çıkmak istedi çıktım Pamir. Senden izin mi almam gerekiyordu?" Ahsen'in sinirli oluşu da sakin ses tonundan belli oluyordu, duygusuz bakıyordu gözleri.
"Onu mu dedim ben? Planımız vardı, en azından bana söylemen gerekiyordu."
"Planın. Benim planım değildi, onayladığımı da hatırlamıyorum."
"Sen beni çıldırtmak mı istiyorsun?" Arabasına ilerledi. "Bin şu arabaya!"
Ahsen de sinirlendi, ilerledi o da arabaya. Bugün bitecek şeyin başlangıcını atacaktı. Bir hışımla bindiği arabanın kapısını sertçe çekip kapattı. "Sadece çıldırma hakkı sende çünkü Pamir!" Araba çalıştı. "Nereye?"
"Bana bak Ahsen, ben gerçekten kendimi tutmakta o kadar zorlanıyorum ki..." Sustu. Anlaşmadan söz edemedi.
Sessiz süren yolculukta ikili de birbirine çatmak için bir yerde durmayı bekliyordu. Pamir evine götürdü Ahsen'i. "Ne diye geldik şimdi buraya?" Pamir cevap vermeden arabadan indi, Ahsen de peşinden indi. "Sana diyorum!"
İçeride hala hazır olduğu gibi duran yemek masası vardı ama sunum dört kişilik değil iki kişilikti. Pamir aile yalanını uydurmuştu. Kendi sandalyesini çekip oturdu, içkisini yudumladı, sanki hiç kızgın değil gibi bir hali vardı.
Pamir'in ani duygu değişikliği Ahsen'de yoktu ama. Ahsen hala aynı ifadeye sahipti. "Konuşacak mısın?" Pamir yine sessiz kaldı. Ahsen iki adımda masanın yanına vardı, örtüyü tutup çektiği gibi masadaki her şey yerle bir oldu. "Sana diyorum! Getirdin beni buraya konuş o zaman! Derdin ne söyle!"
"Derdim mi? Yoksa ödülüm mü?" Pamir oturduğu yerden kalktı, Ahsen'in karşısına dikildi. "Derdim yok."
"Haklısın, sen çevrendeki herkese stres yüklemekten kendi hafifliğinle yaşayıp gidiyorsun. Yanında duran herkesi verem ediyorsun." Artık Ahsen'in sesi sertti.
Pamir'in sesi sakin. "Sen hayatında olan stresleri hak etmiyor musun Ahsen? Annen... Senin yüzünden öldü. Abin... Senin yüzünden mutlu bir aileye sahip olamadı. Baban... Senin yüzünden sevdiği kadını öldürdü, ailesini senin yüzünden yıkmak zorunda kaldı. Her şeyin ucunda olan sen değil misin? Etrafa stres yükleyen biri varsa o da sensin. Etrafında kimse yok sen farkında mısın? Ben olmasam konuşacak tek arkadaşın kaldı mı? Nankörlük yapmaya devam ediyorsun."2
"Kes sesini! Sana hiçbir zaman hiçbir üzüntümü yansıtmadım. Yanımda olduğunu galan mı düşünüyorsun sen? Bir insanın ilişkisi böyle mi olur?"
Ahsen'in dediği şeyi başka bir yere çekti Pamir. "Ne istiyordun Ahsen? Dokunmamı mı? Daha fazla öpmemi mi? Temas mı istiyordun? İstediğin şeyi vermedim mi?" Ahsen'in üstüne yürüdükçe Ahsen geriliyordu.
"Ondan mı bahsediyorum ben!" Ahsen duvara dayandı.
Pamir tam dibinde durmuştu. "Neyden bahsediyorsun o zaman? Seni yeterince öpmüyorum, bence de ilişki bu olmamalı Ahsen." Eli Ahsen'in yanağına değdi. "Seni yeterince sevmiyorum, şikayetçi misin?" Çenesini sıktı Pamir. "Dokunmamı mı istiyorsun?"
"Çek elini! İstemiyorum dokunmanı!" Rahatsız olmuştu. Pamir'in elini ittirdi.
"Sana istediğin sevgiyi vermeye çalışıyorum." Pamir elini Ahsen'in boynuna attı bu sefer de. Önce hafifçe sıktı, Ahsen engel olmaya çalışınca daha da sıkı tuttu Ahsen'in ince boynunu. O da bu gece bitirecekti işini ama şu an Ahsen'e olan bakışları başka bir şeyi tetikliyordu. Dudaklarını Ahsen'in boynuna götürdü. Teninden bir nefes çekti.
Ahsen onu göğsünden ittirdiğinde panik olmuş bir hali vardı. Pamir ona karşı gülüyordu. "Uzak dur benden! Bu saatten sonra aramızdaki her şey bitti, şu dakikadan sonra beni sil beyninden, ben de seni sileceğim. Karşıma çıkma, ben de senin karşına çıkmayacağım."
Pamir gülerek başını iki yana salladı. "Çıkamazsın ki zaten." Tek büyük adım yetmişti Ahsen'e yaklaşmaya. Yine köşeye sıkıştırdı Ahsen'i. "Babanın seni öldürmeyi düşünmesi için haklı bir sebep olmalı Ahsen. Ve sen annenin kaderini yaşamalısın. Çünkü düzen böyle. Tadını çıkartmak için hak ettiğin ayların hakkını vereceğim ama sana." Ahsen'in göğüslerine uzandı eli.2
Ahsen o an bildiği tüm dövüş taktiklerini unutur gibi oldu. Anın paniğiyle Pamir'in bacaklarının arasına sertçe bir tekme attı. Pamir'i yere düşürdüğü an acı inlemeyle yerde sürünen Pamir'e baktı. Kaçmak için kapıya döndü. Sağ bacağını attığı adımın ardından solunu kaldırdığı an yere düştü.
Pamir bir eliyle acıyan bölgesini tutuyor, bir eliyle sinirli olduğu kişinin ayak bileğini sıkıca tutuyordu. "Seni geberteceğim." Ahsen'in üstüne çullandı. Ahsen'i yere bastırırken karnına sertçe tekme attı. Ahsen'in soluğunu kestiği an bir bıçakla geri döndü.
Hayatta kalma içgüdüsü insanın savunma sistemini ele geçirirken anın acısıyla ayağa kalkmayı başaran Ahsen yine kaçmak için koşuyordu. Salonun büyük kapısına varacakken kıyafetinden yakalandı. "Bırak!"
Ahsen'in sözüne karşılık verdi. "Bırakmam!" Ahsen'in saçını tuttu. Bıçağı savurdu, kaçmaya çalışan Ahsen'i öldürmeye yetmedi ama göğsünün hemen altından beline kadar uzanan büyük kesiğe sebep oldu. Ahsen'in acı çığlığını duydu. Kendi kanından dolayı ayağı kayan Ahsen yere düştü. Üstüne çöken güçle sırtı daha da acıyordu.
Boğazına dayanan bıçak dejavu yaşatıyordu ama bu sefer kendi kahramanı olmalıydı. Mete'nin gelemeyeceğini biliyordu. Bir eliyle Pamir'in koluna güç uygularken diğer eli etrafında sert bir cisim arıyordu. Eline gelen sert ve soğuk şeye anlık bakıp Pamir'e geri döndü. Şamdanı alıp Pamir'in başına sertçe geçirdi.
Yerden kalktığında o anki kurtulma çabasıyla hiçbir acıya aldırmadan üstüne kabanını geçirdi. Kanını dışarıya akıtmamak için sıkıtı kabanını, önünden tuttu sıkıca. Koşarak uzaklaştığında geriden gelen büyük ışıkla eve döndü. Çıkan yangından geliyordu. Geri dönmeyi düşündü, eve koştu, Pamir'i çıkartmak için girecekti ama evdeki yangın kapıya kadar hızla ulaşmış içeriden bir şeylerin patlama sesleri geliyordu. Giremeyeceğini anladığı an kaçtı.
Sırtı için hastane şart olunca yalan söyleme gereği duydu. Hastaneye gitti, polisler geldiğinde evinin önünde tanımadığı, maskeli bir adam tarafından saldırıya uğradığını ve adamın kaçtığını söylemişti. Konu kapanmıştı.
İki gün sonra haberlerde çıkan yangın olayını izledi. Ne kamera kayıtları vardı ne de yanarken çekilmiş görüntüler. Küle dönmüş evi gördü, alt yazı geçen bir ölüm yazısını gördü. Hayatı boyunca yaşadığı büyük bir suçlamayla yaşadı. Teslim olmayı düşündü çok kez, sonra kendi suçunun olmadığını kendini savunduğunu düşündü. Yalan ifade yüzünden suçlu olacaktı, nefsi müdafaa olduğunu düşündü.
Hayatına devam etmeye çalıştı, daha da içe kapanık oldu. Arkadaşlarına fiziksel yakınlaşmada bulunmamaya çalıştı. Tek başınaydı dışarıda, dışarıdaki tehlikeye aldırmıyordu, asıl tehlike olarak kendini görüyordu. Siyah bir arabanın onu alıp kaçırdığını sandı. İstihbaratın içine girdiğinde olan eski hayatını unutmak zorunda kaldı.
***
Ahsen'in hastaneden çıkmasının ardından iki gün geçmişti. Ahsen hala abisine ve babasına karşı mesafeliydi ama Mete çoktan Ahsen'in evine dönmüş onu yalnız bırakmamak için elinden geleni yapıyordu. İlk defa kardeşinin mental olarak çöküşünü anlayamamıştı bunun üzüntüsünü yaşıyordu.
Ahsen kendi içinde, hala deli olmadığını söyleyen Sarp'ın sözlerine inanmaya çalışıyordu ama zordu onun için. Ali gitmişti rüyalarından, Pamir gelmişti. Hala Pamir'in öldüğüne o kadar emin hareket ediyordu ki Sarp'ın dil dökmesi onun fikrinin tam olarak değişmesini sağlamıyordu.
Ahsen mahkeme işini daha fazla uzatmak istemedi. Tüm gözler onun için hala fazla endişeli bakarken o kendinin iyi olduğunu göstermek istiyordu. Tüm aile buradaydı, Demir ve Demir'in ailesi yeniydi Ahsen'in hayatında ama buradalardı, tüm tim de yeniydi ama aileydi artık, Sarp vardı, Abisi, ve arkadaşları. Ahsen hala bu durumda kendi arkadaşlarına haber vermese de Mete, Ahsen'in mahkeme güne olarak belirttiği günü Berkin'e, Ege'ye ve Zeynep'e bildirmişti. Ahsen'i görmek onlar için başka bir şok olacaktı ama bunu telefondan bildirmek istemedi.
"Günaydın." diyen Mete kardeşine bakıyordu.
Ahsen abisine bakmadan cevap verdi. "Günaydın."
"Bugün mü mahkeme?" Mete, Ahsen'le konuşmaya çalışıyordu.
"Hı-hmm." Ahsen de konuşmamaya çalışıyordu.
"Biraz daha dinlenseydin? İyi misin?"
"Dide? Konuşmayacak mısın benimle?" Mutfağa geçen Ahsen'in peşinden gitti.
"Ne dememi istiyorsun abi?" Ağzına iki üç ceviz attı. Mutfaktan çıktı.
Mete bir adım peşindeydi. "Konuşmanı istiyorum Dide. Bana bir şeyleri ben sormadan anlatmanı istiyorum."
"Ben de bir şeyleri öğrenmeden abimin bana gerçekleri karşısına alıp konuşmasını beklerdim ama demek ki bazı şeyler istediğimiz gibi olmuyormuş abi. En azından sorduğun zaman sana doğruları söylüyorum. Sana sorduğumda sen bana cevabı bile doğru vermedin." Odasına ilerledi, Mete girmeden durdurdu. "Giyineceğim." Odaya girip kapısını kapattı. Aynada görünen bitik yansımasına baktı, takımını eline aldı. Uzun zaman sonra kendini ilk defa geri dönmüş olarak hissedecekti. Giyindi.
"Ben çıkıyorum." Odasından çıktığı gibi yine evinde hiçbir yere gözü değmeden dış kapıya yürüdü.
Ama Mete çoktan hazırlanmış kapının önünde bekliyordu. "Ben de geliyorum."
"Mahkemeyi izleyeceğim. Açık mahkeme izleyebileceğimi biliyorum."
"Benim bir sözümle izleyemeyeceğini biliyorsun değil mi? Gideceğimiz yer, yargılanacak kişiler öyle hafif adamlar değiller. Ali'yle uğraşmak gibi olmaz."
"Farkındayım. Ama geleceğim, sen de bunun farkındasın. Orada sadece ben de olmayacağım ayrıca, herkes bu anı bekliyor ve bekleyen herkes orada olacak."
Bu sözden sonra Ahsen arabasının anahtarını abisine fırlattı. "Ben Sarp'la gideceğim." Merdivene yöneldi. Mete'yi beklemeden aşağıya indi.
Arabada onu bekleyen Sarp'a baktı. Sarp da takım giymişti. Ahsen geldiğinde arabadan inip Ahsen'e kapıyı açtı. "Güzelim?"
"Sevgilim?" Arabaya bindi Ahsen.2
Gülümseyen Sarp da koşturarak arabaya bindi. "Naber?" Ahsen'in boynuna eğildi, bir nefes çekti, öptü.
"Sen iyiysen ben de iyiyim. Gidelim mi?"
***
Berkin, Ege ve Zeynep de Diyarbakır'daydı. Yine Ege, Mete'yle konuşmuş adliyeye gitmek için yoldalardı. Adliyeye girdiklerinde mahkeme salonunun önü fazla doluydu. Tim, Demir ve ailesi, Azra, Doruk. Herkesin olduğu yere ilerlediklerinde Ahsen ve Sarp hala gelmemişti. Mete girdi içeri.
Ege hemen Mete'nin yanına ilerledi. "Abi bu ne kalabalık?"
"Birazdan gelince görürsün..." Ahsen'den bahsederken kapıdan üç kişi girdi. Herkesin gözleri kapıya dönmüşken Ege, Berkin, Zeynep şaşırmıştı. Gelenler sadece üç kişiyi değil, Mete'yi, Demir'i ve Azra'yı da şaşırtmıştı. Demir ve Mete göz göze geldi. Ege konuştu. "Ali döndü mü?"
"Beklediğimiz bu değildi." diye mırıldandı Mete.
Ortada olmak üzere iki kolunda Alperen ve Gökhan'la adliyeye giren Ali'nin pek hali yoktu. Demir, Alperen'e döndü. "Bunun burada ne işi var?" Sinirliydi.
Alperen sessizce cevapladı. "Savcım istedi. İzleyecekmiş. Bu mahkemeye izlemesini istiyor." Gökhan devam ettirdi. "Bence de izlesin, sonunu görecek işte."
Ege'nin gözleri Ali'den ayrılmıyordu. "Abi bir şey der misin bana?"
"Oğlum birinin de bana bir şey demesi gerekiyor."
***
"Sen geç benim girişim farklı yerden." Ahsen, Sarp'ı gönderip kendi giriş kapısına ilerledi. Stresli değildi ya da panik. Onun rutin yaptığı bir işti ama sinirliydi. Girişte çantası takılınca sinirlenip ofladı.
"Noldu savcım zor mu geldi? Bu işler sizlik değil gibi ha?" Kafası yavaşça adama döndüğünde sinirli bakışlarını adama atmaya devam ediyordu.
Güneş gözlüğünü çıkarıp adama baktı. "Bana mı dediniz?" diyen Ahsen'e yanıt olarak adam önce etrafına bakındı sonra tekrar Ahsen'e baktı.
"Ben başka savcı göremiyorum. Çok aradılar mı sizi? Buralar tehlikelidir, öyle hafif işlere ofluyorsanız işiniz zor." İki tarafta da vardı sinir. Bahadır biraz daha alaycı ve keyif alarak konuşuyordu.
"Af edersiniz, kimsiniz acaba?" Karşısında gülen adamla bastırmaya çalıştığı tüm o duygularla zorlanmaya başlayan Ahsen derin bir nefes aldı. Bahadır'a adımladı.
"Avukat Bahadır YENER, İskender Bey'in avukatıyım." Ahsen'in kaşları havalandı, son avukatın Altay olduğunu biliyordu. "Müvekkilimle görüşmek istiyorum." diyen Bahadır, Ahsen'in cevabını beklemeden ilerlemeye başladığında Ahsen de yavaş adımlarla avukatın peşinden gitti.
"Çekilin önümden beni alıkoyamazsınız, müvekkilimle konuşmaya hakkım var." Bağıran ve sorgu odasına, İskender'in yanına girmeye çalışan Bahadır'ın yanına Ahsen tekrar gelmişti. Tüm herkes ayakta olayı kaşlarını çatmış izlerken Toprak başkomiser Ahsen'e döndü. "Sayın savcım Bahadır Bey içeriye girmek istiyor."
"Sanık çoktan yeminli ifadesini verdi." Oldukça sakin bir tonla konuşuyordu Ahsen. Kullandığı ve kullanabileceği tüm hak ve gücünü biliyordu.
"Ben yokken mi aldınız? Bu durumu da dava edeceğim." Elini sallıyordu Ahsen'e. Sarp geldi o an, kaşları çatılmak için yer arıyorken Bahadır'ın hararetli konuşmasına köpürdü Bahadır' a atacağı o adımı bir el durdurdu.
Ahsen elini kaldırarak durdurduğu Sarp'a baktı. "Sorun yok." tekrar Bahadır'a dönerek "Sonuçta avukat bey hukuk biliyordur. Bir savcıya hakaretin ne gibi sonuçlar doğuracağını da. Öyle değil mi Bahadır Bey?"
"Siz işinizi yapmayı bilmiyorsunuz savcı!" Bahadır böyle konuşunca Ahsen'in kaşları havalandı.
"İşimi gayet iyi yapıyorum Bahadır Bey. Şimdi açın o kulaklarınızı beni iyi dinleyin. Sanığın Kolluk Kuvvetleri tarafından kimlik tespiti ve kişilik-ekonomik durum sorgusu yapıldı. Bizzat ben ilgilendim. Çağırılma sebebi olan suçun konusunu, kendi yaptıklarını bilmesine rağmen ayrıntılarıyla anlattım ve biliyorsunuz ki yapmak zorundayız. Avukat tutma hakkının olduğunu da bizzat ben söyledim. Hatta inanmayacaksınız ama susma hakkının olduğunu da söyledim."
Yutkundu Bahadır. İskender'e artık yakın olmadığını biliyordu, bilmediği tek şey Ahsen'in İskender hakkında fazla bilgiye sahip olmasıydı. Ahsen, İskender'e Bahadır'dan daha yakındı şu an bunun farkındaydı.
"Doğru düşünüyorsun Bahadır, bir avukat istemedi. Zaten istese de pek bir şey değişmeyecek çünkü patronun bütün pis işlerini gözümün önünde yaptı. Kendi durumunun farkında o." Sinirden vücudu titremeye başlayan Bahadır bir anda ileriye atıldığında orada Ahsen'i korumak için polisler atıldı, en önde Sarp vardı, Bahadır'ı yakasından tuttu.
Ahsen konuştu. "Ben halledeyim müsaadenle." Sarp'ın söylenerek bıraktığı ve ona doğru gelen adamı gülerek izleyen Ahsen ona kalkan eli hızla yakalayıp çevirdiğinde eliyle beraber büzülüp yere çöken adama baktı. Yüzü buruşan Bahadır elindeki hissi yavaş yavaş kaybetmeye yaklaşmışken Ahsen uzun boyundan ve ona rağmen giydiği topuklu ayakkabılarından ötürü Bahadır'a eğildi. "Bu yaptıklarınız değerlendirilecek Bahadır Bey." dediğinde bıraktığı eliyle oradaki komiserlere işaret ettikten sonra Bahadır'ı emniyet güçleri alıp götürmüştü. Giydiği ceketinin yakalarını düzeltti Sarp'ın yanına gitti. "Hadi gidelim."
Hala Bahadır'a sabit bakan Sarp'ın elini tuttu, sıktı. "Hadi haşin surat! İşimiz var daha." Sarp'ı çekiştirdi. "Sarp!"
"Ahsen bir şey demeseydin de kırsaydım ağzını yüzünü şunun..."
"Sonra Sarp? Karşımda bir de senin ifadeni alırdım? Saçmalama." İlerlemeye başladıklarında Ahsen'in odasına girdiler. Ahsen çantasını koydu, cübbesini giydi, iddianamesini aldı.
Sarp o an Ahsen'e döndü. "Yakıştı..."
Ahsen gülümsedi. Sarp'ı da takımla nadir görüyordu ama ne zaman görse Sarp gömleklerin içinde can çekişiyor gibiydi. İddianameyi Sarp'a uzattı. "Tut şunu." Sarp iddianameyi tutunca Ahsen, Sarp'ın kravatını düzeltti, biraz gevşetti. "Rahat nefes alamıyor gibisin?"
"Gördüğüm şey nefesimi kesiyor, ondandır."
"Öyle mi dersin?" Sarp'ın yakalarına geçti elleri.
"Öyle." Bunu bir yakınlaşma olarak algılayan Sarp gülümseyerek Ahsen'e yaklaştı. Ahsen geri çekilince suratı düştü. "Yapma işte şunu be!" Huysuzca sitem etti.
"Ne yaptım?" Ahsen iddianamesini aldı, güldü.
"Kaçtım mı? Abart... Sarp'cım, canım... Adliyedeyiz ya hani, sence de burada öpmemem gerekmez mi?"
"Savcılar da sever be Ahsen. Bir öpücükten kim ölmüş? Kameralar çalışmıyordur bile. Bir öpücüksüzlükten ölürüm ben."
Ahsen iki kez hafifçe Sarp'ın omzuna vurdu. İki gündür Mete yüzünden pek yalnız kalamamışlardı. "Olmaz."
"Böyle olacağını bilseydim yemin ederim gelmeden yarım saat arabada öpüşürdük."
"Neyse işin bitince bir saat öpüşürüz o zaman..." Sarp hala keyifle söyleniyordu.
Mahkeme salonu dolmuştu. Herkes içerideydi. Sarp da içeriye girdiğinde Ahsen, hakim Cezmi Bey'i bekliyordu. İkisi aynı anda salona girdiklerinde salon ayağa kalktı. Ege, Zeynep ve Berkin'in gözleri büyüdü. Ahsen'in karşılarında durması onlar için imkansızdı.
Ahsen de arkadaşlarını görmeyi beklemiyordu. O da şaşkındı ama onların şaşkınlığının yanında bir hiçti. Ege'ye baktı, göz kırptı, gülümsedi. Herkes oturdu. Ali yine Alperen ve Gökhan'ın arasında oturuyor Ahsen'i pür dikkat izliyordu.
***
"Siz şikayetçi olun şimdi Pamir Bey. Ben de İskender için mahkemeye gireceğim. Mahkeme sonrası işini kaybettiğini öğrenmesi sizin için iyi bir haber olacak..." Bahadır da cübbesiyle uğraşıyordu. Pamir'in yanından ayrıldı. Bahadır mahkeme salonuna ilerlerken Pamir de Ahsen hakkında şikayetini vermek için direkt başsavcıyla konuşmayı zorlayacaktı.1
Biraz uğraştan sonra Toprak Başkomiser dayanamayıp Erkin Bey'e durumu bildirmiş, başsavcı Erkin Bey de Pamir ile konuşmayı kabul etmişti.
Pamir üstünü düzeltti. "Başsavcım... Sizinle çok önemli bir konuyu konuşmak istiyorum." Erkin Bey eliyle koltuğu gösterince Pamir oturdu. "Ben Pamir Serez efendim. Savcınız hakkında şikayetim var."
"Hangi savcı için?" Erkin Bey'in kaşları havalanmıştı. Pek böyle olaylarla karşılaşmazdı burada. Sinirlendi.
"Ahsen Dide Korkmaz. Görevi ile alakalı değil. Eski bir olay bu ama bunu ancak dile getirebiliyorum çünkü kendisinin öldüğünü sanmıştım."
"Ahsen Hanım hakkında resmi bir şikayetiniz varsa..." Erkin Bey'in öfkesi sabitti.
"Var... 2017 yılında kendisiyle bir ilişkim vardı. Evimde yangın çıkarıp gitti." Eliyle yüzünün yarısını kaplayan yanığı gösterdi. "O evin içinden zor kurtuldum. Bilerek yaptı."
"Evim kül oldu. Kamera kayıtları, hiçbir şey yok. Gören bir adamım vardır o da yangının içinde kaldı, kurtulamadı." Pamir peşi sıra konulurken vermediği detaylar, gerçekler gözünün önünden geçiyordu. Ahsen'i öldürmek için kameraları bilerek kendisinin etkisiz hale getirdiğini, adamını yangının içine sürükleyenin kendisi olduğunu beyni hatırlattı ama dili söylemedi bunları.
"Kendisi hakkında daha önce gelen bir şikayet yok. Az çok kendisini tanıyorum. Kanıt yok, gören yok, şikayetçi olabilirsin ama eğer kanıtlanamazsa bu sonucu değiştirmez, yalan ifade verdiğin öğrenilirse bu işte yanan sen olursun haberin olsun."
"Gerçekse, kanıt olmasa da şikayetçi olursam?"
"Soruşturma açılır, araştırılır, sonuca bağlanır." Erkin lafını bitirmeden başlamıştı Pamir kafasını aşağı yukarı sallamaya. Soruşturma açıldığı an Ahsen işini yapamazdı. Bu onun daha da zayıflamasına sebep olacaktı.
"Ben sadece hakkımı aramak istiyorum. Sadece, dikkatli olunması gerektiğini söylüyorum. Onun gibi insanlar, devlet cübbesini giydiğinde tehlikeli olabilir." Oturduğu yerden kalktı. "Sağ olun başsavcım." Odadan çıktığı an suratında kocaman bir gülümsemeyle adliyeden çıkıp arabasına geçti. Bahadır'ı bekleyecekti. Dava da Ahsen'in istemediği gibi giderse her şey çok güzel olacaktı.
1
***
AHSEN DİDE KORKMAZ
Gözümün önünde duran İskender Atay, yüzüme bir hayalet görmüş gibi bakıyordu. Onun için hala şaşırtıcı bir durumdu bu. Ter damlaları, alnından süzülüp yakasına kadar iniyordu. Elleri dizlerinde titreyen bacaklarını tutmaya, durdurmaya çalışıyordu.
Ben bulunduğum konumda oturup, cübbemin içinde buz gibi bir sessizlikle ayaktaydım. Birazdan konuşacaktım.
Salonun kapısı açıldığında, içeriye giren Bahadır'ın cübbesi bile gözüme takılmadı. Onun artık hiçbir önemi yoktu, buraya İskender için değil benim için geldiği belliydi. Az çok İskender'in buradan kurtulamayacağını biliyordu, amacı beni düşürmekti.
Arkaya kaydı gözlerim, herkeste sakince gezdikten sonra Ali'de takılı kaldım. Derin bir nefes aldım.
"Sayın Mahkeme," diye başladım söze. "Bu dosya benim dosyam. Bu dava, yalnızca bir cinayet teşebbüsünü değil; bizzat bana karşı işlenmiş, planlanmış, sistematik bir suikast girişimini kapsar. Sanık İskender Atay, 1 Ocak 2024 tarihinde, kamu görevimi icra ettiğim sırada beni, Cumhuriyet Savcısı Ahsen Dide Korkmaz'ı, öldürmeye teşebbüs etmiştir."
Konuşmaya başlamak benim için en zoruydu, bunu atlattığım anda gerisi kendiliğinden akıp gidiyordu. Devam ettim konuşmaya.
"Fail, cinayeti planlamış, elverişli nitelikli bir silahla doğrudan beni hedef almıştır. Olay anı kayıt altına alınmıştır ve suçüstü haliyle müdahale edilmiştir. Devletin bilgisi ve izniyle yürütülen istihbarat operasyonu neticesinde, ölü olarak gösterilmem sayesinde fail, beni öldürdüğünü sanmış, hatta adıma yapılan sahte mezarı ziyaret ederek kamuoyuna oyun oynamaya çalışmıştır."
İskender'in sessizce izlemekten başka çaresi yoktu. Öyle boş bakıyordu ki bana. Ona baktığım her anın sonraki saniyesinde Ali'ye bakıyordum istemsizce.
"Cenaze töreninde, sanığın kendi ağzından suçunu itiraf ettiği sesli ve görüntülü kayıtlar dosyaya eklenmiştir. Bu kayıtlar, olayın failinin yalnızca İskender Atay olduğunu değil; aynı zamanda organize bir suç şebekesinin başı olduğunu da kanıtlamaktadır."
Bahadır dosyaya bile bakmıyor, bana bakıyordu. Bu dava onun için İskender'den çok benim üzerimden kurgulanmıştı. İstediği şey olamazdı. İçinde bulunduğum durum devletin bilgisi dahilindeydi, devlet doğrunun yanında olurdu. Halkı kandıran bir insanı yıllar sonra yakalamanın sonucunda adalet yerini bulmalıydı. Geçen hakkın karşılığında bir cezanın olması gerekiyordu. Savcıydım ben, işimi hakkımla yapmak için yemin etmiştim.
Yakalanan adamlarının ifadelerine de yer verdim iddianamemde "Birol Savni ve Serkan Hafsa'nın sorgularında verdikleri ifadelerle birlikte, sanığın sadece bana değil, devletin adalet sistemine de meydan okuduğu açıkça ortaya konmuştur. Dahası, sanığın oğlu Gökhan Atay'ın beyanına göre, sanık 14 Şubat 2016'da eşi Neslihan Atay'ı da kasten öldürmüş, ardından oğlunu da silahlı saldırıyla öldürmeye teşebbüs etmiştir."
O an Gökhan'a baktım. Gerçekleri bilmek içindeki acıyı diri tutardı, ama o gerçekleri hatırlatmak, tekrar tekrar duymak zorunda kalmak işleri daha zor hale getirirdi. Suratı buruktu, ben anlıyordum. Zor da olsa bana gülümsemeye çalıştığında bunu duymanın zorluğu yüzünden bana kızgın olmadığını belli etti.
"Bu sadece bir kişisel hesap değil. Bu, organize suçun, kara para aklamanın, yasa dışı madde ticaretinin, suikastın ve toplumu hedef alan bir suç imparatorluğunun yargılandığı bir davadır." Dosyamı Cezmi Bey'e uzattım.
Tam o sırada hakim Cezmi Bey konuştu.
"Savunma, özel izinle söz hakkı istemiş."
Bahadır ayağa kalktı. Ne yaptığını İskender de anlamamıştı. Kendini gösterip iki kelime konuşmak için burada olduğunun birazdan kendisi de farkına varacaktı. Ama dinlemek zorundaydık. Cezmi Bey'in baktığı gibi ben de ona baktım.
"Sayın Hakim, savcının sunmuş olduğu delillerin elde ediliş yöntemi, usule aykırıdır. Müvekkilime kurulan bir kumpas söz konusudur. Delillerin geçerliliği tartışmalıdır." Gülümsedim. Güldüğümü gören Bahadır'ın dik duruşu bir darbe aldı.
Devletin izniyle yapılan istihbarat operasyonunu kumpas sanması, olaylar hakkında bilgisiz olması onun için iyi değildi. Avukatların değeri davadan geçerdi. Bir hukukçunun çıktığı davayı kazanmak için çıkması gerekirdi. Saatler süren bir araştırma, davaya hazırlık, tüm bu aşamalar uzun sürerdi. Bahadır gibi yarım saat önce yere çöktüğü için sinirden girilmiş bir davanın kazanılacak bir yanı olamazdı.
Cezmi Bey dosyamı inceledi. Ben savunmama devam ettim.
"Sanık İskender Atay'ın;
• TCK 82/1 uyarınca tasarlayarak, canavarca hisle adam öldürmeye teşebbüs,
• TCK 220 kapsamında suç örgütü kurma ve yönetme,
• TCK 84/1 kapsamında intihara azmettirme,
• TCK 86/1 kapsamında kasten yaralama,
• TCK 96/1 uyarınca eziyet,
• TCK 125/1 kapsamında hakaret ve onur kırıcı fiiller,
• TCK 170/1 kapsamında genel güvenliği tehlikeye sokma,
• ve TCK 188/1 kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlarından, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasını talep ediyorum."
Savunmamı tamamladıktan sonra sustum. Delillerim incelendi. Uzun süren kamera kayıtlarının önemli kesitlerini hazırlamıştım, mahkemeye sunuldu, Cezmi Bey izledi.
Çok sürmeden Cezmi Bey'den cevap geldi. "Dosya incelendi, gereği düşünüldü."
Salondaki herkes ayağa kalktı. Bahadır'da Cezmi Bey'in söylediklerinin üstüne pek düşünmediğinin farkında olunca hafif bir korkuyla bakıyordu yüzüme.
"Sanık İskender Atay'ın, iddianamede belirtilen tüm suçları işlediği sabit görülmüştür. Bu kapsamda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir." O an derin bir nefes verdim. Sarp'a baktım, gülümsüyordu bana, göz kırptı. Gülümsedim.
Mahkeme salonundan çıktığımızda ben odama ilerledim, sadece birkaç dakika gidip geri döndüğümde Sarp'ın suratının asıldığını gördüm. Yanıma gelen Toprak başkomisere baktım. "Savcım, başsavcım sizi çağırdı." Başımı salladım.
Sarp'a döndüm. "Ben geleceğim." Arkamı dönüp ilerlerken kolumu bir el tutup beni durdurduğunda arkamı döndüm. Sarp'tı. "Sarp? Bir şey mi oldu?"
"Deli falan değilsin... Başsavcı sana ne derse yalanla Ahsen. O piç seni şikayet etmiş. Gerçek olmadığını söyle güzelim tamam mı?" Deli değilsin demesi Pamir olayıydı. Bir an beynim çalışmayı bıraktı, dondum. "Ahsen, git ve sana söylenen şeyleri kabul etmeden konuş ve çık. Ben kapının önünde bekleyeceğim." Elleri yanaklarımdaydı. "Çözeceğiz Ahsen hadi git."
Erkin başsavcımın odasının önünde durdum, kendimi biraz toparladıktan sonra kapıya vurup içeriye girdim. "Başsavcım, beni çağırmışsınız?"
"Gel Ahsen savcım, otur." Karşısına oturdum. "Hakkında şikayet var, makamına değil, kişisel... Pamir Serez, tanıyor musun?"
"Evet başsavcım, eski erkek arkadaşımdı." Hakkımdaki şikayete mi yoksa delirmediğim Pamir'in yaşadığına mı şaşıracağımı bilmiyordum. İsmini duymak da içimde bir şeylerin yanmasına sebep oluyordu. Zamanla kendimi bir kazaya inandırmışken bu şikayeti duymak kendimi suçlu hissetmeme neden oluyordu.
"Bir olayınız oldu mu peki aranızda?" Olayı söylememesi de gerçeği direkt benden duyup yalan mı değil mi bilmeye çalışmasının bir nedeniydi.
"Kendisiyle herkes gibi bir ilişkimiz yoktu başsavcım. Yakınlaşmalar ve buluşmalar gibi sıradan şeyler bizim aramızda nadir ve özel sayılır. Kendisiyle pek vakit geçirdiğimi de söyleyemem. Hakkımdaki şikayeti öğrenebilir miyim?"
"Yangın olayı, adam karşımdaydı, suratının yarısı yanmış. Yangını senin çıkardığını söylüyor?"
Doğruyu dökülmek vardı ama zamanında yaptığım hata yüzünden bunu yıllarca gizlemek beni suçlu konuma getirecekti. Sarp'ın suratı geldi gözümün önünde, ona güveniyordum, dediğini yaptım. "Hayır başsavcım. Asılsız bir iddia."
"Delil yok ortada." Elindeki kağıdı önünde tuttu. "O gün gün boyunca evdeydim. Akşam 21.32 saatinde ansızın evime geldi. Onu ailemle tanıştırmak istediğimi söyledim, kendi ailesiyle ilgili konuşmaya başladığında tartışmaya başladık, kendisi anlık bir sinirle masada duran demir şamdanı bana doğru fırlattı, attığı şamdan başıma isabet edince afalladım, dengemi kaybedip yere düştüğümde kalkacak halim yoktu. Şamdanların hepsinde mum vardı ve tüm mumlar yanıyordu, attığı şamdanın mumu da yere fırlayarak önce halıdan başlayan bir yangın çıktı evimde. Kendimi kaldıracak gücü hala bulamadığım için yangını durduracak ya da kaçacak bir halde değildim. Adamlarımdan biri evdeydi beni çıkarmak için o uğraştı, yüzümün yarısı adamımın beni çıkartmak için çabaladığı sırada kapının yanan kısmına değdi. Kendisi son olarak beni dışarıya ittirdi ancak kendisini kurtaramadı." Pamir'in ifadesiydi bu.
Kendisi de fazla yalancıydı. Evden çıkmadım demişti beni bizzat evimden almış kendi evine kendisi götürmüştü. Evde yalnızca ikimiz olduğunu söylemişti, ailesi konusunda tek kelime etmemiştim ya da kendi ailemin konusunu açmamıştım. Ailem hakkında bana aşağılayıcı sözler söyleyen kendisiydi. "O günü hatırlıyorum savcım, o gün çok yakın bir arkadaşımla birlikteydim, üstelik o saatlere yakın bir zamanda. O zamanlar bir aracım yoktu, kendisinin evine gitmek için iki farklı ulaşım aracıyla ancak bir saatten daha uzun sürecek bir yolculuk yapmam gerekir. Ben hiçbir zaman kendisinin evine gelişi güzel kafama estiği gibi giremezdim, bulunduğu sitenin için çok sıkı bir güvenlik denetimi vardır, kendisinin haberi olmadan değil evine sitesinin içine bile girmem mümkün değil." Dışarıya çıkmadım yalanını söylediğine göre kameraların kayıtları falan yoktu, olsa da gösteremezdi çünkü kendi yalanı ortaya çıkardı. Ama ben de o gün Ege'yle olduğumu kanıtlayamazdım. "Eğer kamera kaydı varsa..."
"Yok. Ama bu soruşturma açmaya yetecek bir durum. Kısa da sürse bu işleri biliyorsun savcım, soruşturma süresince idari bir tedbir olarak görevden uzaklaştırılıyorsun." Duymak istemediğim ne varsa duyuyordum, görmek istemediğim ne varsa görüyordum. Pamir de bu sürenin farkındaydı belli ki. "En kısa zamanda durum değerlendirilir savcım."
"Tabii başsavcım." Daha fazla durmadım, zaten söylenecek bir şey de yoktu. Elimde benden alınmamış en değerli kalan bir mesleğim vardı, kişiler değişse de kötülük nesilden nesle aktarılmaya devam ediliyordu.
Kapıdan çıktığım an bekleyeceğini söyleyen Sarp'ın yanında arkadaşlarımı, abimi ve Demir Bey'i gördüm. Hepsi bana bakıyordu. Sarp'a baktım. "Ne oldu?"
"Açığa alındım." Birkaç dakika önce çıkardığım cübbemi bir ay giymemek değil de bir gün bile giyememek bana zor gelecekti.
"Nasıl yani?" Sarp konuşmaya devam etti.
"Pamir buraya kadar gelmiş, başsavcıyla bile konuşmuş, ifade vermiş. Hakkımda soruşturma açılacak, o zamana kadar meslekten uzaklaştırıldım." Konuyu fazla uzatmak istemedim, üç arkadaşım bana hala hayaletmişim gibi bakıyorken onlara söyleyemediğim şeyler yüzünden fazla haksızlık ettiğimi düşündüm. Olayların azalmasını beklemiştim ama ne zaman bir olayı çözsem karşıma iki katı çıkıyordu. "Sizi özledim." Üçüne birden ilerledim, hepsi yan yana duruyordu, kolum hepsine de uzandı.
Ege hala bana donuk bakıyordu. "Evde her şeyi anlatacağım söz..." Etrafıma bakındım. "Alperen ve Gökhan gitti mi?" Sarp başını salladı.
Hepimiz adliyeden çıktık. Eve döndüğümüzde beklemediğim bir kişi daha vardı. Demir Bey'de gelmişti evime. Kovmamıştım ama suratına da bakmıyordum, konuşmuyordum kendisiyle. Herkes sırayla dizilmişti. "Devletin verdiği kararla ölü gösterildim, İskender'in yakalanması için bu uygun görüldü. Dönünce de işler biraz karıştı, Ali'nin babam olmadığını, Demir Bey'in benim biyolojik babam olduğunu öğrendim. Ali'yi gördüm." İskender durumu anlaşılır bir konuydu, baba konusu onların daha çok ilgisini çekmiş onları daha çok şaşırtmıştı, haklıydılar. Bu baba olayını Azra da yeni öğrendiği için o da diğerlerinden farklı gözükmüyordu.
"Size söylemediğim, kimseye söylemediğim bir eski sevgilim var, Ege o gün seninle konuşmuştuk hatta, ayrılmak için gittiğimde olaya karıştım, eski sevgilimin öldüğünü sandım. Onu burada gördüm, delirdim sandım, değilmişim. Şimdi de o günkü olaydan dolayı geri dönüp hakkımda şikayette bulunmuş. Size ilk andan itibaren söylemek istedim ama nasıl açıklarım bilemedim. Öldüğümü düşündüğünüz anda nasıl bir açıklamayla sizin karşınıza çıkacağımı düşünecek fırsatım olmadı. Özür dilerim." Diyecek başka sözüm yoktu. Ben de henüz bu konuştuğum konulara uzaktım. Ben de ilk kez bu duyguları yaşayıp nasıl başa çıkacağımı öğrenmeye çalışıyordum. Yıllar sonra gelen bir baba, babam sandığım adamın bir an da geri dönmesi, öldüğünü düşündüğüm eski sevgilimin aklımla oynaması...
Ege'nin bakışını yakaladım. "Ali'yi kimse bilmiyor." Demir Bey'e döndüm. "Kimse de benim elimde olduğunu kimseye söylemeyecek."
***
Hastanede Ahsen'in çantasında bulduğu kendi paketini görünce kaptı Sarp. Ahsen'in bir anlığına dahi olsa sigara içmesini istemiyordu, içinde bir dal olduğuna emindi. Salonda herkes sessizlik içinde birbirlerini anlamaya çalışırken Sarp balkondaydı.
Paketin içinde bir dal sigara görmek amacıyla açtı paketi. Pakette duran sigarayı görünce rahatladı, Ahsen sigarayı içmemişti. Ama dikkatini çeken başka bir şey vardı. Sigara dalında Ahsen'in ruj izi vardı, Ahsen bu sigarayı dudaklarına değdirmişti, hatta belki de içinden yakmayı geçirmişti.
Sarp elinde sigarayı parmaklarının arasında döndürüp incelerken balkonun kapısı açıldı. Ege sessizce balkona geçip Sarp'a bakmadan yanındaki sandalyeye çöktü. Ceketinin cebinden kendi paketini çıkarıp bir sigara aldı, yaktı. Sarp'tan ses çıkmayınca konuşmaya karar verdi. "Ee sen kimsin?" Paketi Sarp'a uzattı, Sarp sigara almadı Ege'den. Elindeki sigara yeterdi ona.
"Normal olarak mı sordun yoksa Ahsen'in hayatında kim olduğumu mu soruyorsun?" Ege'den çakmak istedi.
"İkincisi." Hiç beklemeden çakmağını uzatan Ege, Sarp'ın elinde tuttuğu sigarayı gördü, üstündeki ruj izini. "Dide sigara mı içiyor?"
"Sanmam. Hoşlanmaz sigaradan..." Ama izin amacını çözememişti Sarp. "Sarp ben, Ahsen'in erkek arkadaşıyım." Bir anda konuşmuştu.
Ege tahmin etse de bunu duyduğuna şaşırdı, kaşları havalandı. "Şaşırdım."
"Sebep?" Sarp da elindeki sigarayı yaktı.
"Bu konu hakkında fazla önyargılıydı, yani birini sevse de biriyle bir ilişkiye adım atmayı tercih etmezdi. Gerçi eski sevgilisi de olmuş haberim yoktu ama en azından şu anki karakteriyle bile buna karşı daha önyargılı diye düşünüyordum."
Sarp bu konuyu biliyordu, Ahsen onu defalarca kez itmişti, Ege'nin dediği gibi sevse de sevgililik adımını atmamak için fazla direnmişti. Korkmuştu ama Sarp peşini bırakmamıştı. Ahsen'i ikna etmeyi başarmıştı. "Demek ki arkadaşının önyargılarını kırabilecek kadar sevgimi gösterebilmişim..."
"Ya da bu aralar fazla duygusal olduğu için fazla yumuşadı." Ege'nin sözleri Sarp'ı sinirlendirse de Ege'nin amacı bu değildi. Gerçekte neler olduğunu, Ahsen'in de durumunu öğrenmeye çalışıyordu. "O nasıl?"
"Artık iki babaya sahip ama keşke hiç olmasaydı diyecek kadar kötü..."
"Bir şey yapmaya kalkıştı mı?" Ege'nin sorduğu soru oldukça açıktı.
Sarp o anda Ege'ye döndü. "Antidepresanın üstüne bir şişe viski dikmiş ama amacı kendine zarar vermek değildi. Daha fazla bir şey söylemem pek hoş olmaz, zaten gereken şeyleri sana anlatacağına eminim. Senden bahsetti, arkadaşları arasından en çok sana değer verdiğini biliyorum, senin sorduğun her şeyi cevaplar. Ne sen bana sorup onu küstür ne de ben sana ondan habersiz bir şeyler anlatıp onu kendime küstüreyim..."
Ege başını salladı, sigarası bittiği an söndürüp izmaritini çöpe attı. Balkondan çıkmadan Sarp'a baktı. "Eğer seni hayatına sokmaktan korkmadıysa seni seviyordur. Umarım ikiniz de üzülmezsiniz." Ege'nin tek düşündüğü Ahsen'in mutlu olmasıydı. Başka bir şeye müdahale edemezdi. Ahsen'den çok istemişti Ahsen'in de mutlu olup korkmadan bir ilişki yapmasını. Konuştuğu adam boş biri değildi.
"Eyvallah." Sarp da sigarasını bitirip kalktı.
***
"Ne yaptın?" Pamir arabaya binen Bahadır'ın yüzünü görünce sorusunun cevabını almış kadar oldu.
"Davayı kazandı. Fazla içine girmiş İskender'in. Mahkemede her şeyi delilleriyle sundu, İskender'in ilk kez bu kadar eli bağlı olduğunu gördüm." Ahsen'e öfkesi hala çoktu Bahadır'ın.
Pamir güldü. "Ama şu andan itibaren savcı değil."
Bahadır anında Pamir'e döndü. "Şikayetçi mi oldunuz Pamir Bey?" Bahadır'ın da yüzü gülmeye başlamıştı.
Pamir başını sallayarak onayladı Bahadır'ı. "Biraz da ben onun gücünü elinden alayım." Ahsen'i öldürecekti. Anlaşma artık kalmamıştı, anlaşmaya uymadığını Pamir de anlamıştı. Kendini ölü göstermesinin bir nedeni de buydu. Ona verilen görevi beceremediği için öldürüleceğinin farkındaydı. Ölmemenin en güvenli yolu ölmüş gibi gözükmekti.
"Sizin tam olarak istediğiniz ne?" Bahadır da gerçekleri merak ediyordu.
"Öldürmek. Onu öldürürsem önümde çok büyük kapılar olacaktı, ama yapamadım. Şu yüzümün haline bak! Önümdeki fırsatlar umurumda değil, benim kendi hayatımı da çaldı. Benden alınan şeyin karşılığında ben de her şeyimi geri alacağım." Pamir'in daha fazla beklemeye tahammülü kalmamıştı. Ahsen'in nerede oturduğunu biliyordu, numarasını da bulmuştu. Artık kendisinin hayal değil gerçek olduğunu da Ahsen'in öğrendiğini biliyordu. Telefonunu çıkarttı.
0544***: Umarım beni unutmadın, ya da sana umarım kendimi hatırlatabildim. Sonuçta eski görünüşüme benzemiyorum ama en azından delirmediğini biliyorsun.
0544***: Açığa alınmana üzüldüm, benden aldıklarının bir karşılığı değil bunlar eminim sen benden aldıklarını geri vermeyi kabul edersin.
Mesajı Ahsen'in gördüğünü gördü ama cevap alamayınca sinirlendi.
0544***: Bir merhaba da mı yok Ahsen?
0544***: Bak sana ne soracağım, seni özledim buluşalım mı?
Yine cevap yoktu. Gülümsedi Pamir. "Şu lojmana yakın bir yerlere gidelim Bahadır." Arabayla ilerlediler. Pamir'in keyfi fazla yerindeydi. Ahsen'in ona cevap verememesi onu daha da pohpohluyordu.
"Şu önünüzdeki kapılar hala açılamaz mı Pamir Bey?" Bahadır konu arasında kendi gücünü artırmak için merak ettiği şeyleri soruyordu.
"Açılamaz Bahadır. Adam benim yaşadığımı duyarsa beni gebertir."
"Eli kolu uzun bir adam Bahadır. Sadri Korkmaz..." Ahsen'in ölüsüne karşılık büyük bir para teklifi sunmuştu Pamir'e. Hala da eli kolu uzun bir adam olduğuna emindi Pamir.1
"Sadri Korkmaz mı? Bu savcıyla bir yakınlığı var mı bu adamın? Soyadları aynı."
"Ahsen'in amcası kendisi. Artık ailede ne olduysa herkes nefret etmiş Ahsen'den. Ahsen'in başı için 150 milyon dolar sundu adam bana. İşin ciddiyetini sen düşün Bahadır. Bu adam bizi bulursa gebertmekle kalmaz. Artık sen de benim yanımda olduğuna göre ensendeki nefesin sahibini bileceksin, ona göre hareket edeceksin."4
"Anlamadım yani bu adam eli kolu uzun biriyse sizi nasıl bulamadı?" Bahadır içine bulaştığı yeni tehlikenin yeni yeni farkına varıyordu. Artık işin içinden çıkamayacağını anlamış, korkmaya başlamıştı.
"Çünkü adam bu ülkede yaşamıyor. Benim öldüğümü o yangın olayında öğrendi. Asıl mesele Ahsen nasıl hala yaşıyor... Benim daha rahat yaşamam için karşılıksız Ahsen'i öldürmem gerekiyor." Sadri'nin bir anda karşısına çıkamazdı, çıkarken yanında çok değerli bir şeyle çıkması gerekiyordu. Bunun en güzel seçeneği Ahsen'in ölümüydü. Karşılığında bu kadar yüksek bir meblağa olduğuna göre Ahsen büyük lokmaydı aile için.
"Çevresi sağlam Pamir Bey. Öldürseniz de siz kendinizi sağlama alamazsınız."
"Belki de derdim kendim değildir artık!" Bağırmaya başlamıştı Pamir.
"Siz nasıl uygun görürseniz Pamir Bey..."
***
Ev fazla doluydu, gece olmuştu ama kimse hala uyumamıştı. Mete, Ege, Berkin ve Zeynep Ahsen'in evinde kalıyordu. Ahsen'in uykusu gelince koltuktan kalktı, kimse konuşmuyordu zaten. Açık televizyonda boş boş diziler başlayıp bitiyordu. "Ben yatıyorum."
SARP: Ulan sevgili olalı bir buçuk hafta oldu göreve gittim.
SARP: İlk gün öpebildim sadece onda da yine geldiler.
SARP: Kovamaz mısın yine? NAZİKÇE?
SARP: Uyudularsa geleyim bari?
SARP: Albayım zaten iki gündür tüm işleri bana kilitliyor!
SARP: Cevap versene kızım! Uyudun mu yoksa?
AHSEN: Uyumadım Sarp ama içeridekiler de hala olduğu yerde ve uyumadılar. Gelemezsin tabii ki! Ayrıca arkadaşlarımı niye kovayım ve nereye kovayım?
SARP: Doruk evde değil kaç yukarı?
SARP: İşim çıktı de! Bir şey de.
AHSEN: Çıkan işime arabasız mı gideceğim? Bakarlar ben gidene kadar. Ayrıca ben artık ne işine gideceğim işim mi var benim?
SARP: Saçmalama, savcısın hala sen. Tamam hadi çık! Arabayı da al lojmanın dışındaki parkın kenarında beni bekle.
SARP: Arabada uyuyacağız bu gece yapacak bir şey yok. Ben bir gün daha dayanamam Ahsen.
AHSEN: Saçmalama arabada uyunur mu?
SARP: Evden çıktım Ahsen! Bekletme beni!
AHSEN: Ya Sarp pijamayla çıkamam, takımla da uyuyamam.
SARP: Çık şu evden Ahsen. Çabuk!
AHSEN: Of be adam. Bekle çıkıyorum.
Ahsen altına giydiği taytın üstüne gün içinde giydiği takımı geçirdi. Odasından çıktı. "Benim işim çıktı. Beni beklemeyin, sabaha kadar sürer." Tüm salon ona bakınca devam etti. "İskender'le ilgili problemi ben ilgilendiğim için bana soracaklar. Bir şey olmaz görüşürüz." Evden çıktı.
Arabasına biner binmez eğildi, düşündüğü gibi evdeki herkes balkona çıkmış Ahsen'e bakıyordu.
AHSEN: Kesersen sesini arabayı süreceğim.
Lojmandan çıkıp Sarp'ın dediği parka geldi. Parkın girişinde bekleyen Sarp'ı gördü. "Atla." Arabaya binen Sarp elinde tuttuğu battaniyeyi arkaya fırlattı. "Eee nereye gideceğiz?"
"Sür biraz bir yer bulur çeker uyuruz. Biraz boş olsun." Ahsen bu sözden sonra Sarp'a döndü. "Uyuruz dedim Ahsen. Sen savcısın ben askerim bizimkiler görür tanır bizi rezil oluruz."
"Ulan madem rezillik bir şey yapıyoruz niye arabada uyuyup bir de kendimize eziyet ediyoruz?" Sarp'a söylenerek arabayı sürmeye devam etti.
Sarp kendi konusunu konuşuyordu. "Senin bu arka koltuklar iniyor değil mi?"
"Seni yatıracağım ben az kaldı." Bir süre daha gezindiler. "Bir yer seç artık, yoksa eve döneceğim."
Sarp eliyle bir hastanenin arka yolundaki parkı gösterdi. "Tamam çek güzelim şuraya."
Ahsen ironik bir etkilenmeyle başını salladı. "Vay be! Çok düşündün mü burayı?" Sarp'ın dediği yere çekti.
"Ahsen boş işte burası, gelen geçen olmaz, kimse rahatsız da etmez. Hiçbir yeri de görmüyor, camlar da filmli." Arabadan inip arkadaki koltukları indirdi, arabanın arkasında geniş bir yer açıldı.
"Yastık da getirseydin bari..."
"Taş gibisin Sarp kendini yastıkla bir mi tutuyorsun?"
"Sana inanamıyorum Ahsen. Bir cümle içinde hem övüp hem gömmeyi nasıl başarıyorsun?" Ahsen'i arabanın arkasına bindirdi, kendisi de girdi kapıları kapattı, kilitledi.
"Çok romantiksin gerçekten." Ahsen'e baktı. "Takım giymişsin. Rahat yatabilecek misin?"
Sarp yattığı yerden hafifçe doğruldu. "Çıkaracaksın..." diye mırıldandığında Ahsen pantolonunu çıkarttı. Sarp altında gördüğü uzun tayta baktı.
"Ne sandın akıllım? Biz de hazırlıklı geldik..."
"Ben hiç hazır değildim buna ama ya."
Ahsen, Sarp'ı göğsünden itti. "Yat hadi. Sus. Senin yüzünden erken kalkacağım değil mi?"
"Beş gibi uyanırsın işte." Ahsen'i kendi göğsüne çekip yatırdı.
Ahsen, Sarp'ın bileğini tutup saate baktı. "Saat zaten 03.40 ama ya?"
"Şaka yapıyorum Ahsen, izinliyim. İki gündür tüm işleri yapmaktan imanım gevredi. Ben gitsem bu saatte seni çağırıp sana eziyet eder miyim?" Çenesinin dibinde duran saçları öptü. "Oh be!"
Ahsen başını kaldırıp Sarp'a baktı. En sevdiği şey de ona bakıyordu. Gülümsedi. "Sarp?"
"Seni seviyorum." Bir anda dile getirdi, çünkü hissettirmemekten korkuyordu. "Belki belli edemiyorum ama gerçekten seni çok seviyorum Sarp."
Sarp da gülümsedi, Ahsen'in fazla kelimesinin olmadığını biliyordu ama şu an baktığı gözler yeterdi ona. Ahsen ona ne zaman baksa gözleri parlardı. Sarp, Ahsen'i gözlerinden tanırdı. "Biliyorum bir tanem, biliyorum." Ahsen'in alnını öptü. "Senin içini biliyorum ben. Ben de seni çok seviyorum."
Ahsen başını Sarp'ın göğsüne geri koydu. Karşılıksız sevilmek gibi bir duyguyu hissetmek insanda mutluluğu getiriyordu. Bir annenin, bir babanın ya da bir kardeşin sevmesinden ziyade bir duyguydu bu. Kan bağı olmadan, ansızın, sana yabancı olan birinin canını vereceğin birine dönüşmesi, onu görünce kalbinin deli gibi atması, midendeki heyecanlı kelebeklerin çırpınması güzel şeydi.
Sarp aklına gelen şeyi sordu. "Bir tanem sen benim paketimdeki sigarayı içecek miydin?"
Ahsen başını iki yana salladı. "Sadece bir metafor..."
Sarp yeşil yeşil Ahsen'e bakmaya devam etti. "Metafor mu?"
"Hı-hmm. Bir filmde vardı, öldürücü şeyi dişlerinin arasına koyuyorsun ama ona seni öldürecek gücü vermiyorsun."
"Ben bıraktım aslında, sonra seni kaybedince tekrar başladım. Son dalımı içtim bugün, ruj izi olan son dalı..."
Ahsen gülerek Sarp'ın yanağını sıktı. Küçük çocuğu gibi sevdi. "Aferin sana." Sarp da aynı şekilde güldü. Yanağındaki eli tutup öptü. "Aferin bana." Yattığı yerden biraz daha aşağı eğildi. Ahsen'i hala sarmaya devam ederken kendine çekip dudaklarını aniden Ahsen'in dudaklarının üstüne kapattı. Bir dudağı bile çok özlemişti Sarp.
Ahsen de özlemişti. Bir anlığına bile olsa Sarp'ın yanında her şeyi unutup, her şeyi düşünmeyi bırakıp onunla vakit geçirmeyi. Bulundukları dar alan bile onlar için fazla genişti, birbirlerine fazla yakınlardı, ikisi de birbirini hiç bırakmak istemiyor gibiydi.
***
0544***: Erkek arkadaşın olduğunu bilmiyordum?
0544***: Şu an o arabanın içinde ne yapıyorsunuz bilmiyorum ama çok rahatsız oldum.
0544***: Aldatılmış gibi hissediyorum.
Ahsen uyuyorken peş peşe gelen mesajlara Sarp uyanmıştı. Bakmak istemedi.
0544***: Bana izin vermediğin şeyleri ona mı yaptırıyorsun?
0544***: Vücudun hala nasıl çok merak ediyorum Ahsen, o yara izini görmek istiyorum.
0544***: Sevgiline benden bahset, benim kusursuz gördüğüm vücut ona göre fazla kusurlu.
Daha fazla dayanamadı, önemli bir şey olduğunu düşündüğü için Ahsen'in telefonunu aldı. Numaradan gelen mesajları okurken içinde bir şeyler koptu. Daha önce aldatılmanın getirdiği tedirginlikle eli titreyerek açtı telefonu, mesajları okudu. Olayın düşündüğü gibi değil de daha kötüsü olduğunu görünce ellerinin titremesinin nedeni stresten sinire evrildi. Daha üste çıktı, sabah gelen mesajları gördü, Ahsen'in ona söylemediğini öğrendi. Ahsen'i uyandırmadan sessizce çıktı arabadan, etrafına baktı.
Caddede duran, uzakta olmasına rağmen içinde duran adamın ona baktığını gören Sarp silahını çıkardı. Pamir'i bulmuştu ama yakalayamadı, siyah araba gözünün önünde hızla kaybolurken Ahsen'i bırakıp gidemeyeceği için içinden küfürler etti.
0544***: Zevkini yarıda kesmeye yaradı, en azından buldunuz beni.
0544***: Okuyanın sevgilisi olduğunu biliyorum, bana biraz onu anlatır mısın?
0544***: Sevgilin benden sonra fazla suskun olmuş, o yazmıyor sen anlat bana. Çok üzüldü mü işini kaybettiği için?
0544***: Sen onu yeterince iyi tanıyor musun peki Sarp?
Adı bilinince daha da sinirlendi Sarp. Pamir'in bu kadar fazla yakın olması onu rahatsız etti. Yazmak için çok kelimesi vardı ama telefonu kapattı. Arabanın kapısı açılınca Sarp, Ahsen'e döndü. "Sarp?"
"Canım. Neden uyandın?" Ahsen'in telefonunu cebine koydu.
"Kabus mu?" Başını salladı Ahsen.
"Sen neden gittin?" Gözlerini ovuşturdu.
"Ses duydum, bakmak için çıktım bir tanem. Hadi uyuyalım." Ahsen'in yanına geçti Sarp. Ahsen'i göğsüne çekti, üstünü örttü sıkıca sardı bedenini. Mesajlar hala gözünün önündeydi. "Sen ne gördün?"
"Pamir'i... Başsavcı dedi yüzünün yarısı yanmış. Ben hep yan tarafını görmüştüm Sarp ama rüyamda tüm yüzünü gördüm. Verdiği ifade de yalandı ama ben hala kendimi suçlu hissediyorum. Ölmediği kesinleşti ama ben niye hala onu öldürmüşüm gibi berbat suçlu hissediyorum?"
Ahsen'in ne düşündüğünü, durumun onun içinde nasıl olduğunu anladı Sarp. Mesajları sadece gördüğü kadarıyla bırakacaktı. Ona söyleyip söylemeyeceğini merak ediyordu. Gerisini de onun bu kabuslarının ilerlememesi için silecekti. "Sen öldürmedin Ahsen, kendin dedin ifadesi yalan diye. Adam pisliğin teki, kendini o adam için suçlu hissetmeni istemiyorum. O adamın nefes alması bile kabul edilemezken sen bu durumda hala kendini suçlu hissedemezsin. Biraz kendini düşün lütfen, sana yaptıklarının yanında senin yaptığın mu suç? O sana rahat rahat kendini gösterirken kendini saklama. İşine de en yakın zamanda geri döneceksin."
"Beni tanıyor Sarp. O beni nereden vuracağını çok iyi biliyor." Aklına gelen tek şey hastane kayıtlarıydı, burada da hastaneye girmeye başlamıştı, devamının geleceğini biliyordu.
"Sana ulaştı mı bu adam Ahsen?" Tek istediği şey doğrusuydu, yalan olduğunu duyarsa içinde sağlam duran bir kale yıkılacaktı. Cevabını bildiği şeyin güveneceği cevabını bekledi.
Ahsen, Sarp'a bakarken yutkundu. Başını salladı. "Telefon numaramı bulmuş, yazdı bana. Buluşalım dedi, ondan aldıklarımı geri alacağını söyledi..."
"Bana neden söylemedin güzelim." Doğruları duyunca elleri Ahsen'in iki yanağını sardı.
"Çünkü ben de onu tanıyorum. Normal biri değil o Sarp, deli. Kafasında kurduğu oyunları tahmin bile edemiyorum. Belki de seni bilerek kışkırtmak için yapıyor, belki de başka bir şey, kestiremiyorum. Ben birini daha kaybedemem. Seninle özellikle hiç vakit geçiremiyorum, hatırlayacağım bir şeyim yok, seni kaybedersem bu kez biterim. Üstü kapalı hiçbir şeye atlamak istemiyorum." İlk kez korkusunu dile getirdi. Sarp'ı kaybetmekten deli gibi korktuğunu söyledi.
Ahsen'in telefonu çalınca Sarp mesajları silemeden Ahsen'e telefonunu bulmuş gibi uzattı. Arayanın Pamir olduğunu düşünürken Alperen olduğunu görünce rahatladı. "Alperen arıyor." Ahsen'e telefonu verdi.
"Savcım... Ben yemin ederim sadece iki saatliğine Gökhan'ı hastaneye götürmüştüm." Alperen panik ses tonuyla bir şeyler anlatmaya çalışırken hiçbir şey anlaşılmıyordu.
"Ne diyorsun Alperen. Birinize bir şey mi oldu?"
"Savcım, babanız... Yani Ali yok. Yemin ederim sadece iki saatliğine ayrıldık, kilitliydi zaten. Ama yok."
"Tamam kapat." Sarp'a döndü. "Ali yok." İkisi de aynı anda konuştu. "Kaçırdı..." Kimin kaçırdığı da ikisine göre aynı kişiydi.
Arabadan inip öne atladı, Sarp da yanına bindi. "Alperen'in yanına mı?"
"En azından düzgün dinleyeyim. O da panik olmuş." Şaşkındı, Ali'yi Pamir sadece bir fotoğraftan tanımıştı, onu nasıl bulduğu ve ne yapacağı konusunda bir fikri yoktu Ahsen'in ama kendisine bağlanacak bir şey olduğunu herkes bilirdi.
Kırmızı ışıkta durdu, olmayan birinin acelesi yoktu. Arabada ikisi de boş boş düşünüyordu. "Yandı." diyen Sarp'la gaza bastı, boş olan yolda sadece iki saniye ilerleyebildi. "Ahsen!" Sarp, Ahsen'in camından farları yanmayan bir arabanın yanlarına doğru hızlı geldiğini gördü. Vitesi geriye almaya çalıştı ama geç kalmıştı, henüz hiçbir şeyi anlayamayan Ahsen'le bir kazanın içine karıştı. Ahsen'in tarafına hızlıca çarpan araba Ahsen'in büyük arabasını bile devirmeye yetecek kadar şiddetli çarpmıştı.
Sarp'ın Ahsen'i tutan eli Ahsen'in arabadan fırlamasına engel olsa da yara almasına engel olamamıştı. Sarp da devrilen aracın içinde savrulmuş, yara almıştı. Son gördüğü şey alnından kan süzülen, gözü kapalı sevdiğiydi. Eli Ahsen'i tutmak için çabalarken kendi şuurunu kaybetti, çoktan gözü kapalı olan sevgilisinin içinde bulunduğu duruma o da katıldı.
***
Sesler geldiğinde arabadan Sarp'ı çıkarmaya çalışan sağlık ekipleri Sarp'ın yeni yeni kısık açılan gözüne bakıp konuşmaya çalışıyorlardı. "Beyefendi bizi duyuyor musunuz?"
"Ahsen..." Soluklu nefesiyle sadece bunu söyledi. Kaburgaları ciğerlerine batıyor gibi hissediyordu. Kendini konuşmaya zorladı. "Çıkardınız mı onu da?"
"Kazada biri daha mı vardı?" Sarp sedyeye alınmış ambulansa binmişti.
"Ahsen... O nasıl?" Boynundaki boyunluktan dolayı kafasını çevirip bakamadı, tek gördüğü şey aydınlanmaya başlayan ama hala karanlığı fazla gökyüzüydü, tek bir yıldız bile yoktu havada.
"Arabada sadece siz vardınız, ihbarda da yalnızca sizin olduğunuzu söylediler. Başka biri daha varsa ben bildireceğim sakin olun."1
"Kumral, uzun boylu bir kadın. Adı Ahsen. Arabanın içindeydi biliyorum, fırlamadı. Başka biri aldı..."
"Biz sizi çok zor çıkarttık beyefendi. Başka bir sağlık ekibi aldıysa diye soracağım, kalkmaya çalışmayın."
"Anlamıyorsunuz beni, durumu iyi değildi, ekip alıp götürse beni bırakır mı? Polislere haber verin, ben iyiyim..." Kalkmaya çalıştı, kaburgaları keskin bir bıçak gibi canını yaktı ona rağmen çabalarken omuzlarına bastırılan ellere dayanamadı. "Telefon! Telefonum."
Saniyeler sonra Sarp'a iki telefon geldi, biri Ahsen'in diğeri kendi telefonuydu. Ahsen'in telefonunu kaldırdı yüzüne, mesaj yoktu. Kendi telefonuna baktı. Pamir, Sarp'ın numarasını da bulmuştu, bu kez direkt onunla iletişime geçiyordu.
0554***: Eğer gebermediysen diye haber vereyim. Kız arkadaşın benimle ve bir süre de benimle kalacak.
0544***: Tabii hayata tutunacak kadar güçlüyse...10
***
BÖLÜM SONU...
Nasıl buldunuz? Umarım beğenmişsinizdir.
Sürekli bir olay oluyor demeyin diye söyleyeyim ballarım kadının hayatında büyük bir dert var anca olayları böyle sıralayıp sığdırıyorum. Yani bir şeylerin açığa çıkması için bunların olması gerekiyor.
Sizleri seviyorum, kendinize çok çok iyi bakın, dikkat edin.
Oy ve yorumlarınız için şimdiden çook teşekkür ediyorum, görüşmek üzere.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
24.49k Okunma |
2.39k Oy |
0 Takip |
26 Bölümlü Kitap |