34. Bölüm

21. Bölüm: Gerçek aşklar unutulmaz

Emel Naz
naz_2606

iyi okumalar:) Dün yeni bölümü atacaktım ama saolsun kitapPad'e beni attı ve birdaha giremedim.

Yalanlar can yakarlar.

 

Yine annem karşımda belirdiğinde dolan gözlerimle anneme baktım. Murat onu göremiyordu ama ben görebiliyordum o zaman o gerçek olmazdı ki değil mi?

 

Annemin şuanda ölmüş olmasını diliyorum çünkü ben bu yalanı kaldıramazdım. Ben on yedi yıldır kötü anılar yaşamıştım ve tek sebebi annemin yanımda olmamasıydı.

 

"Yüzleşmenin zamanı geldi kızım," Dedi büyük hüzünle.

 

Hayır olamaz... Şuan bunu bünyemiz kaldıramaz.

 

"İçeriye gel," Dedi ağlamaklı sesiyle ardından görüntü kayıp oldu. Hızla ayağa kalkıp içeriye gittim Murat'ta arkamdan geldi.

 

İçeride beyaz takımlarını giymiş bir iş kadını görünümlü biri vardı. Biri... Aslında o benim annemdi. Ben altı yaşımdayken annem yirmi beş yaşındaydı şimdi ise karşımda kırk sekiz yaşında olgunlaşmış bir kadın duruyordu.

 

Yavaş adımlarla yanına gittim herkes bize şok içinde bakıyordu.

 

Hiçbirşey söylemeden yavaş adımlarımla yürüdüm. Sanki robotmuşum gibi.

 

Hâlâ simsiyah duran saçlarına dokundum. Gerçekten dokunmuştum bu gerçek olduğu anlamına mı geliyordu? Sonra ise benim gibi masmavi olan gözlerine dokundum. Ardından hızla kollarına tüm vücuduna dokundum. Bir kaç adım geriledim, "Sen gerçeksin," Dedim sessizce, "Ama olamaz ki bu... Ben gördüm ki," Dedim hiçbir şeyi anlamdıramayarak, "Dokundum dokundum ben sana buz gibiydin bembeyazdı tenin," Sesim oldukça kısık çıkıyordu, "Öldün sen GÖRDÜM BEN!" diye bağırdım en sonunda.

 

"Anne!" Diye bağırdım sesim kısılana kadar, "Anne!" Dedim tüm apartmanı inletecek bir sesle, "Anne!" Diye bağırdım son kez, "Anne bunu bana neden yaptın anne?!" Dedim bağıra bildiğim kadar bağırarak, "Neden yaptın?!" Gidip yakasına yapıştım, "Konuşsana!" Diye bağırdım başını önüne eğmiş akmak için çabalayan göz yaşlarını tutuyordu, "Sen böyle süslenirken ben aç kalıyordum anne!" Dedim ağlayarak, "Niye yalan söyledin? Altı yaşındaydım ben! Neden inandırdın beni bu yalana?!" Hâlâ hiç birşey söylememişti, "Konuşsana be kadın!"

 

"Önce sakinleş herşeyi anlatacağım," Dedi sakince.

 

Arkama adımlar attım "Ne anlatacaksın? Yalanlarını mı? Veya bana kendini öldü olarak gösterdikten sonra mükkemmel çocuksuz hayatını nasıl yaşadığını mı anlatacaksın?"

 

"Hiçbirşey bildiğin gibi değil," Dedi başını her iki yana sallayarak.

 

"Benim bildiğim tek birşey var anne," Dedim hıçkırarak ağlayarak, "Hiçbir anne çocuğunu bırakmaz."

 

"Senin için bıraktım bana kolay olduğunu mu sandın? Çok acı çektim ben de."

 

"Yalan söylüyorsun," Dedim başımı her iki yana sallayarak.

 

Yanıma gelip kolumdan tuttu, "Gel otur konuşalım," Hızla kolumu çektim, "Çık evimden,"

 

"Sana hiçbirşey anlatmadan çıkmam."

 

"Çık evimden yoksa kötü olacak."

 

"Önce beni dinleyeceksin."

 

Kolundan tutup dış kapıya yürüyordum Göktuğ omzumdan tutup, "Yapma Asel," Dedi, "Dokunma! Çek elini!" Her birini arkamda bırakıp dış kapıyı açtım, "Çıkın hepiniz," Dedim parmağımla dışarıyı gösterirken.

 

Eylül, "Asel," Dedi üzgünce, "Çıkın lütfen," Dedim ağlayarak.

 

Bütün herkes evden çıkarken Bartu yanımda durdu yüzümü avuçlarının arasına alıp başparmayığla göz yaşlarımı sildi, "Kalma mı ister misin?"

 

"Kalır mısın ki?" Dedim sessizce. Yanımda birinin olması özellikle kendime çok yakın hissetiğim birinin olması bana çok iyi gelirdi.

 

"Kalırım bücür."

 

"Kal o zaman," Dedim gözyaşlarımı silerken.

 

Konuşmamızı bölüp annem yanıma geldiğinde en soğuk yüz ifademi takınmıştım.

 

"Lütfen beni di-" Sözünü kestim, "Biliyor musun? Allah'a dua ederken çok farklı edecekmişiz yıllardır Allah'a annem geri dönsün diye dua ediyordum keşke annem en güzel en mutlu olacağım şekilde yanıma gelsin diye dua etseydim."

 

"Beni bir dinlesen herşeyi anlayacaksın."

 

"Çıkar mısın artık evimden?"

 

Ellerimi elleri arasına aldı, "Lütfen kızım," Göktuğ eve tekrardan girip annemin omuzlarından tuttu, "Ayla hanım gelin biz çıkalım Asel'in daha sakin olduğu bir zaman konuşursunuz," Dedi annemi evden çıkararak. Kapının arkasından öylece bakakalmıştım. Nasıl olurdu böyle bir şey?

 

Bartu kapıyı kapatıp kolumdan tuttu, "Hadi gel oturalım güzelim," Diyerek beni koltuğa oturttu.

 

Yüzüne şaşkın şaşkın bakıyordum, "Annem yaşıyor mu gerçekten Bartu?"

 

"Yaşıyormuş güzelim," Dedi önüme gelen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırırken.

 

"Ama nasıl olur bu Bartu? Öldü ki benim annem."

 

"Garip bir şekilde ölmemiş," Dedi o da derin düşüncelere dalarken.

 

"Ben o kadar yıl acı çektim ve annem bunu bile bile nasıl yanıma gelmez?"

 

"Anneni dinlemedin güzelim belki geçerli bir sebebi vardır."

 

"Olamaz bunun geçerli bir sebebi olamaz ne olursa olsun beni bırakmamalıydı."

 

"Bak ne diyeceğim," Dedi koltukta bağdaş kurup ellerimi avuçlarının arasına aldı, "Sen kendini iyice toparla ondan sonra annenle buluş, istersen yanında ben de gelirim. Eğer annen senin için geçerli olan bir sebeb söylerse," Dedi büyük bir heyecanla, "Böyle bir şey olursa senin için çok güzel olur Asel çocukken yaşayamadığın anılarını yaşarsın," Ellerimi yavaşça çektim, "Herşey zamanında güzel Bartu,"

 

"Orası öyle," Dedi gözlerini kaçırarak.

 

Koltuğa iyice yerleşip ayaklarımı karnıma çektim, "Herşey ne kadar hızlı gelişiyor. Önce Yıldız gezegenine götürüldüm garip bir şekilde hızlıca kabullendim sonra göreve çıktık büyük zorluklarla yendik. Sonra Göktuğ ile sevgili olduk ama hiç birbirimize sevgili olduğumuzu söyleyemedik sadece aşk itirafı yaptık. Sonra yine garip bir şekilde beni kullandığını söyledi ardından annemi görmeye başladım ve delirdiğimi sandım. Bana Murat gelip özel güçlerimin olduğunu söyledi ve annemin ölmediğini söyledi. Kim kaldırır bu kadar ağır şeyleri söylesene bana Bartu."

 

"Sen," Dedi, "Sen kaldırırsın çünkü güçlü bir kişiliğe sahipsin."

 

"Artık çöktüm. Yıkıldım."

 

"Geri hayata döndürelim seni güzelim."

 

"Zor. Hayata küsen birini tekrar mutlu etmek çok zor."

 

"Ben senin ne ile mutlu olacağını biliyorum ama bu şey imkansız gibi birşey."

 

"Ne ki o?"

 

Göktuğ'un bize geri dönmesi.

 

"Göktuğ'un sana geri dönmesi."

 

Yüzümde aptalca bir gülüş oluştu, "İmkansız aşklar diğer tarafa kaldılar."

 

"Ne?"

 

"Beni kullandığını söylediği gün bu sözü söylemişti," O gün kalbime giren o ağrı bugün hâlâ devam ediyordu.

 

"Sana erkek mi yok kızım?"

 

"Çok güzel teselli ettin teşekkürler,"

 

Senin tesellini unutmuyoruz unutmayacağız Asel.

 

 

Gözlerim tekrardan doldu ben çok yalan Söylediğim için mi geliyordu bunlar başıma? "Ne oldu lan susmuştun," Dedi Bartu birden.

 

"Ben sana yalan söyledim," Dedim ağlayarak.

 

"Ne yalanı?"

 

"Sana bana güven benim altıncı hislerim kuvvetli Leyla ile olacaksın demiştim ya."

 

"Evet?"

 

"Benim altıncı hislerim hiç kuvvetli değil Bartu," Dedim bağıra bağıra söyleyerek.1

 

"Senin beyin hücrelerin yandı sanırım. Salak mısın sen? Ağlama bunun için," Dedi yüzünü buruşturarak.

 

"Özür dilerim beni affet."

 

"Affettim Asel sus."

 

Yastığı kucağıma alıp sarıldım, "Ben ne yapacağım?" Dedim hâlâ bağıra bağıra ağlarken, "Annem geldi, özel güçlerim varmış ve Göktuğ'da gitti."

 

"Onun üstüne yeni bir göreve çıkacağız."

 

Bartu'nun suratına bir kaç saniye baktım, "Olmaz," Dedim hemen, "Çıkamam bu kafayla çıkamam."

 

Dedikten iki dakika sonra 'göreve çıkıyoruz hazırlanın' mesajı atan Asel ve Bartu'nun şoku.

 

"Başkan sen değil misin? İstediğin bir zamana ayarla görevi."

 

"Evet ama çok geciktirmemem lazım."

 

"Gecikmez güzelim merak etme."

 

Saatlerce Bartu ile konuşmuştuk. Hava iyice kararmıştı. Sürekli 'ben ne yapacağım?' diye ağlamıştım. Canım çok fazla yanıyordu.

 

Yıllardır annemin gelmesini istemiştim ama hiç böyle bir olayla karşılacağımı bilmiyordum. Bana yalan söylemişti ya da beni kandırmıştı... Ölmediği hâlde yanıma bir kere bile gelmemişti. Ne yaptığımı sormamıştı, nasıl bir hayat yaşıyorum diye merak etmemişti. Şimdi ise karşıma çıkmış herşey senin iyiliğin içindi demişti böyle bir şey nasıl benim iyiliğim için olabilirdi ki?

 

Bir de özel güçler... İnanılmaz kimsenin inanmayacağı bir özel gücüm vardı. Ben bile buna inanamıyordum. Bartu ile ikimiz oturmuş bunuda düşünmüştük. Acaba gittiğimiz yol kötü bir yol muydu? Normal hayatlarımıza devam mı etmeliydik? Nasıl birşeyin içine düştük biz diye söylenip durmuştuk.

 

"Acıktım ben," Dedi bartu karnını tutarak. Suratına boş boş baktım ne yemek yapmak istiyordum ne ayağa kalkmak istiyordum hâlbuki ben mutfakla uğraşmayı çok seven biriydim.

 

"Yemek sipariş edelim," Dedim çatallaşmış sesimle. Gözlerimi kırptıkça sanki balona değiyor gibi oluyordum. Fazlasıyla şişmiş olmalıydı gözlerim.

 

"Gerek yok ben bir şeyler hazırlarım sen otur," Dedi havalı bir şekilde.

 

"Uğraşma boşu boşuna." Çoktan ayağa kalkmış Amerikan mutfağa girmişti, "Sen otur ben bir şeyler yapacağım."

 

Hiçbirşey demeden yastığa kafamı gömdüm.

 

Hayata geri dönmelisin.

 

Nasıl başaracağım?

 

Mesela hiçbir şeyi kafana takmayacaksın.

 

Bu mümkün değil.

 

Mümkün. Sen hep güçlü kadın karekteri olmak istemez miydin?

 

Evet... Hemde çok.

 

O zaman sana bir sır Asel. O güçlü kadın karakterler acılarını en derinlerine atıp kendini hatalarına adayıp başarılı bir iş kadını olmayı göze almışlar. Bu yüzden sende derhal kendini toparlayıp görevi başlatacak ve herkesin parmağıyla gösterdiği o kadın olacaksın.

 

 

İmkansız gibi geliyor. Hiçbir şeyi yapamayacağım gibi hissediyorum.

 

Sen yaparsın! Zaten hep yapmadın mı? Annen öldü o evden çekip gittin. Yetimhaneden kaçtın kendi ayakların üzerinde durdun. Büyüdün işe girdin. Çalışıp kendine bir ev aldın. Sen zaten parmakla gösterilecek bir kadınsın. Sen hep herşeyi başardın. Ve şimdide aynısını yapacaksın.

 

Yaparım değil mi? Başarırım? Evet yaparım. Her zaman yaptım dediğin gibi her zaman başardım.

 

Aferin:) ve şimdi annenin Çınar olayını neden bu kadar abarttığını öğren. Metresinin çocuğuna neden bu kadar ilgili öğrenelim.

 

 

Ne? Nefes alışverişlerim durdu anlık bir şok yaşadım.

 

Belkide senin öz kardeşindir.

 

Saçmala iç ses. Kendi çocuğu ise neden bıraksın?

 

Bilemeyiz, zaten hayatımız yalan üzerine kurulmuş. Bu neden olmasın?

 

 

Kafamı yavaşça yastıktan kaldırdım. İç sesin söyledikleri çok mantıklıydı ama böyle birşey nasıl olabilirdi?

 

Ayağa kalkıp odamdan laptop'umu getirdim ve koltuğun karşısındaki masaya koydum. Kendime çeki düzen verip Murat'ı aradım. Bu sırada Bartu hem beni dinliyor hemde yemeği yapıyordu. Murat'tan Sait Bey'in Sekreteri'nin telefon numarasını alıp Sait bey ile görüntülü bir konuşma başlatmasını istedim. Bu isteğim on dakika içinde gerçekleşti.

 

"Bunu istediğinden emin misin kızım?" Diye sordu Sait bey.

 

"Evet annemin yirmi beş yaşından sonra ki bütün hayatının bir kağıtta yazılı hâlini istiyorum. Özellikle Çınar'ın onun çocuğu olup olmadığını öğrenmek istiyorum. Bunu en kısa sürede gerçekleştirirseniz beni çok mutlu edersiniz."

 

"En kısa zamanda eline geçecek bu dosya."

 

"Teşekkürler," Dedim zoraki bir gülümsemeyle. Ardından konuşmayı kapattık. Hızlı bir şekilde lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Ardından aynaya uzun uzun baktım.

 

Çok uzun süre olmuştu kendime bakmayalı. Göktuğ rehin alındığında hunharca kestiğim saçlarım uzamıştı. Yine her zamanki gibi ağlamaktan şişen gözlerim beni karşılıyordu. Maviye kırmızı hiç yakışmıyordu. Bu yüzden gözlerimin kızarmasından hiç hoşlanmıyordum.

 

Zorla tebessüm ettim kendime. Şükür etmeliydim. Beni yalnız bırakmayan arkadaşlarım vardı. Ve özellikle her zaman kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın olmuştum. Bu olay beni asla yıkamazdı. Ağlamıştım, zırlamıştım, ortalığı yıkmıştım ve bitmişti. Benim için üzülme süresi buydu. Toparlanma zamanı gelmişti.

 

Ben her zaman işin içinden çıkamayacağımı düşünüp deli gibi ağlayan ama saatler sonra ben yaparım deyip gülen bir insan olmuştum. Hiçbirşey benim için kalıcı değildi. Çünkü ben hayatın acı yüzüyle karşılaşmıştım.

 

Parmağımı öpüp aynaya yapıştırdım. "Seviyorum seni ben," Dedikten sonra banyodan çıktım.

 

Bartu, "Ne oldu geldin mi kendine?" Dedi gözlerini devirerek.

 

"Geldim. En kısa zamanda da görevi başlatacağım."

 

"En iyi-" Diyeceği sırada elini kesti, "Kahretsin," Dedi ve parmağını sıkmaya başladı.

 

Özel güçlerin Aselciğim.

 

Yemin ederim için ses o havalı ve şımarık sesin kulaklarımı şenlendirdi.

 

"Bekle, " Dedim yanına giderek. Parmağını elimin arasına aldım ve gözlerimi yumdum. Ardından yarasına dokundum.

 

"Bu müthiş bir şey," Dedi Bartu, gözlerim hâlâ kapalıyken gülümsedim. Sonra gözlerimi açıp parmağına baktım.

 

"İnanamıyorum," Dedim büyük bir şaşkınlıkla.

 

"Şaka gibi birşey."

 

"Nasıl olabilir?" Dedim yüzüne salak salak bakarak.

 

"Ben de bilmiyorum sadece kitaplarda oluyor sanıyordum böyle bir şeyi."

 

"Herzaman böyle bir şey yaşamak istemiştim. Ama gerçekleşeceğini hiç düşünmemiştim."

 

"Sen çok garip birisin," Dedi hâlâ suratıma mala bakar gibi bakarak.

 

"İnanır mısın? Ben de aynı şekilde düşünüyorum."

 

Kafasını iki yana sallayarak işine geri döndü. Ben ise ellerime garip bir şekilde bakıp koltuğa tekrardan oturdum. Hâlâ ellerime bakıyordum ve hâlâ hiçbir şeyi anlamdıramıyordum.

 

Telefonum çalmaya başladığında ekranda Eylül'ün profilini gördüm ve görüntülü aramayı açtım.

 

"Nasıl oldun?" Diye sordu telefonu açar açmaz.

 

"İyiyim merak etme."

 

"İyi misin?" Diye sordu garip bir şekilde.

 

"Bana takılma sen ben iki ağlar sonra hayata geri dönerim," Dedim gülerek.

 

"Tek bir şeyde hayata geri dönememiştin," Dedi yüzündeki buruklukla.

 

"Neyde?" Dedim bilmezden gelerek.

 

"Göktuğ'un rehin alındığı zaman."

 

Onu unutmaya çalışırken sürekli önüme çıkması yaralarımı deşiyordu.

 

"Geçmişte kaldı o bitti herşey." Dedim gözlerimi kaçırarak

 

"Nasıl yapabilir böyle birşeyi Asel? Nasıl yapar!?" Dedi büyük bir öfkeyle.

 

"Yaptı işte Eylül. Oyun oynadı sonra bu oyundan sıkıldı ve dile getirdi."

 

"Ama Göktuğ öyle biri değildi," Dedi başını her iki yana sallayarak.

 

"Ben de öyle düşünüyordum. Hatta yüzüne dedim," Anılarım attığım en derin yerden yüzeye çıkıyordu. Bir kaç saniye sessizce bekledim, "Ama bana onu yanlış tanıdığımı söyledi."

 

"Çok garip bir şey olmuş olmalı."

 

"Hiçbirşey olduğu yok Eylül bu konu burada kapandı. Birdaha da açılmayacak."

 

Bartu, "Kapat hadi yemeğimizi yiyelim," Diye seslenmişti.

 

"Ben kapatıyorum şimdi yemek yiyeceğiz."

 

"Tamam öptüm seni kendine iyi bak," Sıcacık tebessüm ettikten sonra aramayı sonlandırdım. Ardından mutfağa gidip tezgahın üzerindeki yemekle birkaç dakika bakıştık, "Bune lan?"

 

Yemeğe saygısızlık etmez misin Asel?!

 

Yok tövbe ne saygısızlığı? Sadece hayatımda ilk defa gördüğüm bir yemek olduğu için şaşırdım.

 

"Tikka masala soslu tavuk," Dedi Bartu büyük bir rahatlıkla.

 

"Ne soslu?" Dedim tek kaşımı havaya kaldırarak.

 

"Neden bu kadar çok sorguladın Asel? Otursana," Birşey demeden sandalyeye oturdum.

 

"Aslında çok güzel gözüküyor umarım gözümü doyurduğu kadar karnımıda doyurur."

 

"Doyuracak doyuracak," Dedi kendinden emin bir sesle.

 

Küçük bir parça alıp tadına baktığımda gözlerimi büyüttüm, "E bu çok güzel!" Diye bagırdım.

 

"Sen bağırmadan konuşamaz mısın?" Dedi yüzünü ekşiterek.

 

Gözlerimi devirdim, "Şurada yaptığın yemeği övüyoruz senin dediğine bak."

 

"Önce gömüyorsun sonrada övüyorsun."

 

"Benimde böyle bir kişiliğim var işte ne yapayım?" Dedim soslu tavuktan ağzıma büyük bir parça atarken.

 

Derin bir nefes çektim içime.

 

Yine efkarlandık.

 

Evet çok.

 

Tezgahdaki telefonumu alıp Winx club'üne bir mesaj attım.

 

Asel: Eylül bu Anıl Öztürk'ün bulunduğu topluluğu araştır bize bulduğun bilgileri bu gruba at. 3

 

 

Bartu'nun telefonuna mesaj geldiğinde yandan bir bakış attı, "Hızlı davranıyorsun. Dinlenmelisin biraz. En kısa zaman bu değil."

 

"Hayır güzel bir zaman."

 

"Sen bilirsin."

 

Yemeğimizi yemiş mutfağı toplamıştık saat 09.15'e geliyordu. Tam bu sırada gruba mesaj gelmişti. Uzun bir bilgilendirme mesajı.

 

Eylül: Anıl Öztürk on sekiz yaşında 0203 adlı bu topluluğa giriş yaptı topluluğun amacı kadınları ve kız çocuklarını öldürmekti. Beş yıldır 0203 topluluğu sürüyor ve bu beş yıldır çokça kadın ve kız çocukları öldü. En dikkat çeken ölüm Ecrin Demir'in oldu. On üç yaşındaki kıza istismarda bulunup ardından ateşe atılarak yakıldı. Bu topluluk gittikçe büyüyor. İlk kurulduğu yıllara göre ölüm sayıları daha çok büyüdü çünkü böyle topluluklar fazlasıyla arttı. Bu toplulukta yirmi kişi var ve hepsinin yaşları birbirine yakın. Bunun gibi dikkatimi çeken iki topluluk daha oldu isimleri Aslanlar, 1902 bu topluluklarda on kişi var ve bu kişilerin yaşları daha çok küçük. Bulduğum bilgiye göre 0203 topluluğu aslında yirmi beş kişilik bir topluluk bizim ekibimizden rahatça birileri girebilir. Ayrıca bulduğum çok önemli bir bilgi daha var! Yedi Ekim gecesi bir katliam daha olacağını açıkladılar.

 

 

Ardından bir mesaj daha geldi.

 

Eylül: Ayrıca Anıl Öztürk hakkında bulduğum birkaç bilgi daha var. Anıl Öztürk psikopat biri psikolojisi ciddi anlamda bozuk birkaç kez hastaneye yatırılmış. Ece'den önceki sevgilisinede ölüm tehditleri atmış kızın kimsesi yokmuş ve kız bir yıl önce yedinci katın balkonundan düşmüş. İntihar etti olarak geçiyor ama bana şüpheli geldi.

 

Asel: Bilgiler için teşekkürler Eylül. Bize en kısa zamanda 0203 topluluğunun yerini bul görevimize artık başlayalım.

 

Mesajları okuyan Murat sonunda cevap verdi.

 

Murat: Emin misin?

 

Asel: Evet eminim.

 

Murat: Ben daha senin sağlam bir psikolojiye sahip olduğunu düşünmüyorum Asel. Biraz daha bekleyebiliriz.

 

Asel: Ben hiçbir zaman sağlam bir psikolojiye sahip olmadım zaten ;)

 

Mesajları okuyan Bartu büyük bir kahkaha attı, "Çok iyi cevap ama," Saçlarımı savurdum, "Tabii."

Murat: Peki başkanım sen ne diyorsan o :)

 

Ay başkanım mı? Çok yakıştı!

 

Telefonu gelişi güzel koltuğa attım.

 

Telefonuma bildirim gelince yandan bir bakış attım gruba Eylül'den bir mesaj gelince ağzımdan "yuh," Diye bir şaşkınlık nidası döküldü, "Ne ara buldu?" Bartu kendine ithâfen, "Ee Hacker'lik böyle birşey işte," dedi. Gözlerimi devirmekle yetindim.

 

Eylül, 0203 Topluluğu Bağcılar'da büyük bir depoları var. Depoyu ev gibi döşemişler aklınıza gelebilecek herşey var. Özellikle kesici aletler. Ha birde unutmadan whatsapp topluluklarınada ulaştım.

 

Asel: Bu bilgilere nasıl ulaştın?

 

Eylül: Depodaki kamerayı hackledim ;)

 

Bartu: Lan hacker olan benim sen değilsin!

 

Eylül: Bende de birşeyler var Bartucuğum.

 

Bartu: Sen avukatsın Eylül avukatlığını yap.

 

Eylül: Kıskanma hıh.

 

Eylül mesajının yanına göz deviren emoji koyunca sessizce kıkırdadım.

 

Bartu:Kim? Ben mi kıskanıyomuşum? HAH! kimse benim kadar hacker olamaz.

 

Eylül: Olur mesela ben.

 

Bartu: Avukatsın sen Eylül!

 

Eylül: Hem avukatım hemde hacker'im hemde senden daha iyi bir hacker.

 

Bartu: Sus kızım!

 

 

Bartu telefonu sinirle koltuğa bıraktı.

 

Asel: Maynaklar.

 

Eylül: Ne?

 

Asel: Ne? Ne?

 

Eylül: Maynak ne?

 

Asel: Manyak Maynak işte.

 

Eylül: Salak ya Lhakauaşajpssj

 

Asel: Bundan sonra sizde maynak diyeceksiniz.

 

Aras: Emredersiniz başkanım.

 

Asel: Sen nereden çıktın lan?

 

Aras: Ben her yerdeyim;)

 

 

Asel senin evini görmeyi kaldıramazda.

 

Asel: Öhöm. Evet yarın bir yerde buluşalım görevimiz hakkında konuşalım.

 

Göktuğ: Benim evime gelebilirsiniz.

 

Asel: Hayır.

 

Göktuğ: Ne demek hayır?

 

Asel: Senin evine gelmeyeceğiz!

 

Göktuğ: Sebep?

 

Asel senin evini görmeyi kaldıramazda.

 

Asel: Sebebi yok, canım öyle istedi.

 

Aras: Benim evime gelin o zaman.

 

Asel: Olur.

 

 

Yazdığım anda Göktuğ'da mesaj attı.

 

Göktuğ: Olmaz.

 

Murat: En iyisi toplantı alanında buluşalım bu böyle olmayacak.

 

Göktuğ: Olur.

 

Asel: Olmaz!

 

 

Mesajları okuyan Bartu, "Yeter lan!" Diye bağırdı.

 

"Ne bağırıyorsun be?"

 

"Yeter kızım ne tartışıp duruyorsunuz?"

 

"O başlattı."

 

"Ya sabır Allah'ım," Dedi Bartu elini alnına çarparak.

 

Göktuğ: Sus Asel.

 

Gördüğüm mesajla tepem attı, "Ben bunun ebesini tersten gösteririm."

 

Asel: Ne diyorsun sen? Dağ ayısı sen sus!

 

Göktuğ: Bakıyorumda dil pabuç gibi.

 

Asel: Kişiye özel!

 

 

Ardından sinirle bir mesaj daha attım.

 

Asel: Göktuğ'u gruptan atma düşüncelirim çıkmayın aklımdan.

 

Göktuğ: Aynen atarsın;)

 

Asel: O emociyi bir yerlerine sokarım:)

 

 

"Emoji yazacağına emoci yazdın be kızım kaçtı işin tüm havası.

 

 

Bartu'ya şaşkın bir bakış attım, "Ben onu bilerek yazdım."

 

"Senin okuma yazman yok mu Asel? Emoci ne?"

 

"Ben hep öyle yazarım!"

 

Göktuğ: Mesela?

 

Bartu, "Bu iş hiç iyi yerlere gitmiyor."

 

Yastık alıp Bartu'ya fırlattım, "Sus lan!"

 

Asel: Yanına gelip ağzına yumurta tıkarım.

 

Göktuğ: Gel bekliyorum.

 

 

"Pislik köpek, dağ ayısı, ayı, fok balığı! Nefret ediyorum senden pislik!"

 

"Hayvanlara saygısızlık Asel."

 

"Haklısın."

 

Kumandayı elime alıp televizyonu açtım.

 

"Ne açacaksın?"

 

"Winx club. Canımı sıktı Göktuğ kafamı dağıtmalıyım."

 

"Ne?" Dedi Bartu mala bakar gibi bana bakarak.

 

"Beğenmiyorsan git Bartu Allah Allah ya!"

 

"Anlamıyorum ki sinirini neden benden çıkarıyorsun?"

 

"Kimden çıkarayım?"

 

"Günah keçin miyim ben senin Asel?"

 

"Günah keçim olsan ne olur? Bir günlüğüne günah keçim ol!"

 

"İyi misin sen Asel? Devrelerin falan mı yandı?"

 

Hiçbirşey demeden Winx club'u açtım. Tam bu sırada Bartu'yu biri aradı bir kaç saniye gözleri ışıldadıktan sonra büyük bir gülümsemeyle telefonu açtı.

 

"Efendim bal?"

 

"Bal mı?" Dedim sessizce. Beni uyarır gibi gözlerini büyüttü.

 

"Asel'deyim Winx açtı Asel onu izliyoruz." Bal dediği kişi Naz'dı. Naz'ı dinledikten sonra tekrardan konuştu, "Sende mi çok seversin? Ben de çok severim!" Deyince anlık bir şok geçirdim sonra hızla Bartu'dan telefonu alıp, "Yalan söylüyor hiç sevmiyor iki saat söylendi ben Winx açtım diye. Sırf seni etkilemek için yapı-" Bartu telefonu elimden hızla çekti, "Ben seni arayacağım bal."1

 

Kendimi koltuğa bayılır gibi attım, "Ne çapkınsın kıza bal diyorsun."

 

"Senin saçını başını yolacağım," Deyip üzerime çullandı.

 

"Ay," Deyip kendimi koltuktan aşağıya attım, "Centilmenliğini koru Bartu!" Diye bagırdım.

 

"Sen hep benim bahtımı kapatıyorsun."

 

"Ben ne yaptım ya?" Diye sordum ada tezgahın etrafında dönerek.

 

Ev küçük olunca kaçacak yerde bulamıyoruz!

 

Bartu beni yakaladığı gibi odama götürdü.

 

İnşallah camdan sarkıtmaz.

 

Felaket tellalı gibisin iç ses! Odamın küçük balkonuna çıktı.

 

"Gözünü seveyim yapma bu sefer ölürüm. Uçmayı da bilmiyorum."

 

"Öl diye yapıyorum zaten salak."

 

"Bensiz ne yapacaksın?"

 

"Güzelce hayatımı yaşayacağım," Ayaklarımdan tutup balkondan aşağıya sarkıttı. Kocaman bir çığlık attım. Sanırım karşı evdeki Rahime abla balkona çıkmıştı.

 

"Kız Asel! Ne yapıyorsun?"

 

"Öldürecek abla bu beni!"

 

"Ne saçmalıyorsun kız?"

 

"Bartu sal beni! Midem dışıma çıktı kusacağım."

 

"Sen niye benim bahtımı kapatıyorsun?" Deyip birazcık beni sallandırdı.

 

Rahime abla avazı çıktığı kadar bağırdı, "Yetişin komşular Asel'i bir oğlan öldürüyor!"

 

Bartu şaşkınlıkla, "Lan ne oluyor?" Dedi.

 

"Allah kahretsin Bartu Allah senin belanı versin! Polisler basacak evi."

 

Hasan amca, "Vah vah! Kız ortadan kaybolmuştu gelişinin hiç böyle olacağını düşünmüyordum," Dedi üzgün bir ses ile.

 

Fadime abla, "Polisi aradım Asel dayan kızım beş dakikaya buradalar," Ne ara aradın Fadime abla?!

 

Gerçekten beş dakikaya burada olurlar çünkü çok olaylı bir mahallede yaşadığımız için burnumuzun dibine karakol yaptılar.

 

"Bartu mal mısın içeriye alsana beni."

 

Bartu'nun kafasına dank edince beni hemen içeriye soktu. Arkadan Rahime abla, "Kıza ne yapacaksın lan? İçeride ne yapacak bakalım kıza!" Diye bağırıyordu.

 

Fadime abla, "Dayan Asel kızım!" Diye bağırdı.

 

İçeriye girdiğimizde saçlarımı düzeltmeye çalıştım, "Başım dönüyor! Allah seni bildiği gibi yapsın Bartu. Yatacak yerin olmasın inşallah! Kimseyi bulamadan ölüp geber!"

 

"Lan! Doğru düzgün beddua etsene."

 

"Oğlum polisler gelecek! Boku yedik Bartu. Yan yana durmaya gelemiyoruz!"

 

"Ne polisi? Onlar korkutmak için söylemedi mi?" Dedi şok geçirerek.

 

"Harbi gerizekalısın!"

 

Kapı çaldığında ikimizde aynı anda kapıya dehşet içinde baktık.

 

"Ne ara geldiler?"

"Açmayalım,"

"Bittim ben."

"Naz olmadan ne yazacağım?"

Diye ard arda konuştu.

 

"Sus Bartu."

 

Alsınlar götürsünler Bartu'yu iki güne salarlar zaten.

 

 

"Bencede seni alıp götürsünler iki güne salarlar zaten."

 

"Ne diyorsun kızım sen?"

 

"Polis! Açın kapıyı!" Diye gür bir ses geldiğinde ikimizde yerimizde zıpladık.

 

"Bittim ben! Daha Naz'a aşkımı ilan edemeden hapishanelere düşeceğim."

 

"Düşündüğü şeye bak gerizekalı. Hepsi senin suçun benimle bir alıp veremediğin var zaten, ya göle atarsın ya da balkondan satkıtırsın."

 

"Sussana kızım! Kriz anında bile hiç susmuyorsun ne çene var lan sende."

 

"Bak yine beni kötülüyorsun!" Diye bağırdığımda Bartu ağzımı kapattı.

 

"Kapıyı açın yoksa kıracağız!"

 

"Kırın memur bey," Dedim diyebildiğim kadar.

 

Kapı kırıldığında cidden kıracaklarını düşünmüyordum, "Aa kırdılar," Dedim Bartu ile polislere şaşkın bakışlar atarken.

 

Bartu artık tamamen suçlu çünkü senin ağzını kapatırken polisler içeriye girdi.

 

Polisler Bartu'ya silah doğrulttuklarında Bartu hızla ellerini havaya kaldırdı.

 

"Polis bey yanlış anlaşılma oldu."

 

Polisler beni dinlemeden Bartu'ya kelepçe takıp evden sürükleyerek çıkardılar.

 

Saatlerdir karakoldaydım ama hiçbir gelişme yoktu Bartu'yu ise hapisteydi.

 

En sonunda dayanamayıp Murat'ı aradım.

 

"Yine ne oldu Asel?" Dedi uykulu sesiyle.

 

"Hapishaneye düştük Murat," Dedim üzgün çıkan sesimle.

 

"Nereye düştünüz?" Dedi. Anlamıştı ama anlamamazlıktan gelmişti.

 

"Hapishaneye," Diye tekrarladım.

 

"Kızım sen sabah ağlamıyor muydun?! Ne ara hapishaneye düştün?"

 

"Sorgulama Murat yanıma gel Bartu'yu hapisten çıkarmalıyız."

 

"Birde Bartu mu hapiste?"

 

"Evet," Dedim başımı sallayarak.

 

"ya havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim."

 

"Hı?" Dedim

 

"Kapat Asel," Dedi kızgınlıkla.

 

Yaa sen kapat.

 

"Yaa sen kapat," Ne dediğimi idrak ettiğimde anında telefonu kapattım.

 

Neden dediğim şeyi tekrarlıyorsun Aselciğim?

 

 

Sus iç ses!

 

Ben ne dedim şimdi?

 

Göktuğ ile Murat gelince Göktuğ'a sinirli bir bakış attım sonra Murat'a döndüm, "Ben kimi çağırdım Murat?"

 

"Beni çağırdın ya Asel."

 

"Ben seni çağırdım o zaman bu dağ ayısının burada ne işi var?"

 

"Birdaha dağ ayısı dersen," Dedi ve devamını getirmedi Göktuğ.

 

Çenemi dikleştirdim, "Ne yaparsın?"

 

"Aklının almayacağı şeyler," Dedi yüzündeki sahte gülüşle.

 

Gözlerimi devirerek Murat'a döndüm, "Haydi haydi Bartu'yu çıkaralım."

 

Murat, "Sen burada bekle halledip geliyoruz biz."

 

Kafamı aşağı yukarı salladım.

 

Göktuğ da ne yakışıklı olmuş ama. Dağınık saçları, siyah t-shirt'ü, siyah kot pantolonu, siyah botları...

 

 

Siyah botları kısmında neden bağırdın sorması ayıptır? Kulağım çınladı.

 

Bot kırmızı çizgim bilirsin.

 

Yaklaşık on dakika sonra bitik bir hâlde gelen Bartu'yu ve yanındaki Göktuğ ve Murat'ı gördüm.

 

"Ne oldu sana?" Diyerek yanına koştum.

 

"Hapishane çok zor." Dedi kendini koltuğa atarak.

 

"Bir saat kadar durdun Bartu abartma," Dedim kınayıcı bir bakış atarak.

 

"Neden Asel'i balkondan aşağıya sarkıttın?" Diye sormuştu Göktuğ, beni önemsiyor muydu yoksa?

 

Bartu ile ikimiz aynı anda, "Sanane?" Diye sorduk.

 

Fazla kin besledik adama.

 

Göktuğ kolumdan çekip kafamı göğsüne yasladı. Kendimi hızla geriye çektiğimde evime geldiğimizi gördüm.

 

"Neyin peşindesin sen?" Diye sordu bana.

 

"Pardon?" Dedim yüzümü ekşiterek, "Beni kullandığını söyleyen kimdi? Senin gibi bir dağ ayısına iyi davranmamı mı bekliyorsun?

 

İki elimin bileğimden de tutup duvara yasladığında kaşlarımı çattım.1

 

"Bir daha dağ ayısı kelimesini ağzından çıktığını duymayacağım," Dedi tehlikeli bir ses ile.

 

"Dağ ayısı," Diye yüzüne karşı bağırdım.

 

Sinirle gülümseyip yüzüme daha çok yaklaştı. Birşey söyleyecekti ama Murat'ın, "Yuh," Diyen sesini duyunca bileklerimi bırakmadan Murat'a döndü.

 

Murat, "Selam kardeşim," Dedi sevimli bir gülüşle.

 

Göktuğ bileklerimi bıraktıktan sonra bana döndü, "yarın toplantı alanında toplanalım."

 

Hiçbirşey demeden öyle yüzüne baktım. Acaba bana ne diyecekti? Keşke, "Herşey yalandı aslında sana deli gibi aşığım," Deseydi. Ama maalesef herşey yalandı beni sevdiği gerçeği yalandı.

 

Murat, "Biz gidelim," Dedikten sonra kendi evlerine ışınlandılar. Yine Göktuğ'un arkasından baka kaldım.

 

Unutamadık gitti.

 

Bartu, "Seviyorsun hâlâ değil mi? Sana ne yaparsa yapsın hâlâ seviyorsun."

 

"Çok," Dedim ağlamaklı sesimle, "Çok seviyorum bana ne yaparsa yapsın sevmeyi bırakamıyorum."

 

"Aşk böyle bir şeydir. Sana ne kadar ihanet etse, ne kadar seni sevmediğini söylese, ne kadar seni terketsede onu unutmana izin vermez."1

 

Dolmuş gözlerimi Bartu'ya çevirdim, "Neden böyle konuştun?"

 

"Bir nedeni yok," Dedi gözlerini kaçırarak.

 

"Merve'yi unutamadın mı hâlâ?"

 

"Zordu ama unuttum. Sanada zor gelecek ama unutacaksın."

 

"Gerçek aşklar unutulmaz."

 

"Ama bir kutunun içine koyulup en derine saklanabilir."

 

"Fakat onu gördüğünde zorlukla sakladığın o anılar kutunun içinden fırlayıp üstüne de çullanabilir."

 

"Yok abi sen unutamazsın bu adamı."

 

"Ben ilk defa birini sevdim Bartu tabii ki unutamayacağım. Sadece görmezden geleceğim."

 

"Görmezden gelmek... Çok zor değil mi?"

 

"Çok zor kalbime bıçak saplıyorlar."

 

Bartu'nun bakışları değişti üzgün bakıyordu.

 

"Neyse iyi geceler yarın yorucu bir gün olacağa benziyor," Tam odama gideceğim sırada durdum, "Nereye gidiyorum ya ben? Yatağını sereceğim ben senin."

 

"Kız iyice kafayı bozdu," Dedi kendi kendine konuşarak.

 

Bozduk zaten.

 

Bartu'nun çarşafını serdikten sonra odama gidip yattım.

 

6 Ekim sabahı

 

Hepimiz toplantı alanında buluşmuştuk.

 

"Yerleri herşeyleri belli. Şimdi sadece nasıl ilerleyeceğimiz kaldı," Dedim büyük bir ilgiyle.

 

Murat, "Bu iş bana düşüyor o zaman."

 

"Kesinlikle mükkemel senaryonu oku."

 

Murat, "Çok birşey yok," Dedikten sonra eline bir dosya aldı, "Asel ve Bartu kendilerini kardeş gibi göstererek. Whatsapp topluluğuna giriş yapıyor ardından depoya gidip içine sızıyorlar. Buraya kadar herşey tamam çok ezberlenecek çalışalacak bir olay yok. Bu sırada Asel'i Göktuğ Bartu'yu ise Aras yönetecek. Kriz anlarında sizlere çok yardımcı olacaklar."

 

Murat ikimizin önünede sahte bir kimlik koydu.

 

Murat, "Senaryoda Asel'in adı yine Ahu yaşı on dokuz. Bartu'nun ismi ise yine Emre yaşı yirmi bir. Soy isimleriniz Çağlayan. Siz çok zengin bir ailenin çocuklarısınız oraya en güzel kıyafetlerinizi giyip gidin gözlerini boyayın özellikle canilik konusunda."

 

Bartu, "Canilikten kastın ne? Ne yapacağız?"

 

"Kadınlara olan nefretinizi dışa vuracaksınız."

 

Cansu kaşlarını çattı, "İyide Asel'de kadın?"

 

Eylül araya girdi, "Toplulukta zaten kadınlarda var hatta bir grupta toplulukta olan kadını öldürmüşler yani Asel'ide öldürmek isteyebilirler."

 

Murat, "Eylül haklı oyüzden Asel hep korunaklı bir hâlde ol ve Bartu sende Asel'den gözünü ayırma. Asla açık vermeyin büyük ihtimalle bunu isteyeceklerdir çünkü değişik bir psikopatlık var hepsinde."

 

Sessizce, "Ölmem inşallah," Diye mırıldandım.

 

Aras, "Ölmezsin izin vermeyiz."

 

Valla bu bize yürüyor. Bak olur bundan Asel yanaş sen buna.

 

Götün ayrı konuşuyor ağzın ayrı konuşuyor iç ses ya bir karar ver.

 

Göktuğ'un Aras'a olan bakışını görünce hafif tırsmıştım sanki öldürecekmiş gibi bakıyordu.

 

Murat, "Dağılalım o zaman." Dediğinde herkes dağılmıştı. Garip bir şekilde odada ben ve Göktuğ kalmıştık. Anlamsızca gözlerine baktım. Onun kahverengi gözlerine bakmak benim içime huzur serpiyordu.

 

 

Göktuğ, "Seninle fazla ilgileniyor," Dedi. Sesindeki rahatsız edici tınısını anlamamak mümkün değildi.

 

"Yani?" Dedim ilgisiz bir tavırla, "Rahatsız mı oluyorsun?"

 

"Evet üzer seni."

 

Tek kaşımı kaldırdım, "Üzer? Senin gibi mi?" Histerik bir kahkaha attım, "Kimse sen gibi üzemez doğru ya."

 

"Aras gibi birinden olmaz."

 

"Bu seni neden ilgilendiriyor?!" İstemsizce sesim yükselmişti.

 

Başını ellerinin arasına aldı.

 

"Beni hiç dinlemeyeceksin değil mi?"

 

"Dinlemem dinlemeyeceğimde."

 

"Benimle gel," Deyip bileğimden tutup beni başka bir odaya sürüklemeye başladı.

 

"Bırak!" Diye bağırdığımda yerimde durmaya çalıştım ama Göktuğ'un gücüne karşı çıkmak ne mümkündü?

 

Başka bir odaya giriş yaptığımızda bileğimi bıraktı.

 

Odada yatak, dolap çalışma masası gibi şeyler vardı.

 

"Burası neresi?" Diye sordum kaşlarımı çatarak.

 

"Benim odam."

 

"Benim senin odanda ne işim var?" Deyip kapıya yöneldim. Tekrardan bileğimden tuttu.

 

"Beni bir dinle!" Sesi haddinden fazla yükselince işaret parmağımı kaldırıp, "Sakın bir daha bana bağırmayı aklından bile geçirme sakın. Doğduğuna pişman ederim seni." Dedim.

 

Derin bir nefes aldı, "Sende beni buna zorlama. Şimdi sakince beni dinle," Dedikten sonra çalışma masasının üzerindeki dosyayı bana getirdi.

 

"Sait beyden istediğin bilgiler."

Bölüm : 24.11.2024 11:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...