sınavdan çıkar çıkmaz kim kitap yazıp size yeni bölüm yetiştirir? BEN TABİİ Kİ
YOUTUBE KANALIMIZ: KİTAPLARAŞKT1RR
"Bekle geliyorum evden sakın çıkma."
Asel sanki Göktuğ görecekmiş gibi kafasını salladı. Göktuğ hiçbirşeyi umursamadan Asel'in evine ışınlandı.
Oturma gruplarının olduğu odaya ışınlandığında etrafına bakındı, "Asel?" Diye seslendi ama Asel'den ses gelmemişti hızlı adımlarıyla Asel'in odasına gitti duvara yaslanıp oturan kızı görünce hemen yanına çöktü.
"İyi misin?" Dedi önüne düşen saçları kızın kulağının arkasına sıkıştırırken.
"İyiyim sadece korktum," Korktuğu her halinden belli oluyordu sanki her an birşey olacakmış gibi gözleriyle odanın içini gözetliyordu. Göktuğ kızın ellerinden tutup ayağa kaldırdı ve yatağa oturttu.
"Ne olduğunu anlatır mısın bana?" Diye sordu sıcak bir tavırla Göktuğ.
Asel başını yavaşça salladı, "Balkona çıkmıştım ben, sonra çığlık maskeli birini gördüm öleceksin der gibi boynunu işaret etti," Belkide şuan hâlâ oradaydı ve Asel'i bekliyordu, "Cansu'yu aradım Dora'yı almasını istedim ve gelip aldı ardından tekrardan balkona çıktım ve onu yine gördüm ve bana el salladı."
Asel'in gözünün önünden kesitler geçmeye başladı. Batuhan'ın odasına girdiğinde kitaplığına astığı çığlık maskesi ve kan detayı. Bire bir aynı maskeydi.
Yere eğik kafasını yavaş yavaş kaldırdı, "Batuhan," Diyebilmişti sadece. Batuhan'ın onu öldürmesini isteyeceğini düşünüyordu ama bu kadar hızlı olacağını düşünmüyordu.
"Anlamadım?" Dedi kaşlarını çatarak.
"Batuhan'ın odasında bu maskeden vardı."
"Olabilir çığlık maskesi herkeste var, " Diye bir genelleme yaptı Göktuğ.
"Ama benim gördüğüm adamın maskesinde kan lekeleri var ve Batuhan'ın odasında olan çığlık maskesinde de vardı."
Göktuğ'un bakışları yavaş yavaş sertleşti.
"Bu konu ile ilgineceğim," Dedi sessizce.
Asel çocukça bir tavırla parmağıyla camı gösterdi, "Bir de cama bir şey fırlatıldı," Göktuğ hiç düşünmeden ayağa kalktı ve balkona ilerledi balkona çıktığında taşa sarılmış bir kağıt gördü yavaşça kağıta ilerledi Asel'in başının tekrardan bir belaya bulaşmasından korkuyordu.
Asel ayağa kalkıp balkona ilerledi ve kapıya ellerini koydu, "O ne?" Diye sordu korktuğu ses tonundan bile belli oluyordu.
"Muhtemelen bir not yazıyor," Dediğinden taşa sarılı kağıdı aldı ve içeriye ilerledi.
Hava soğuktu Asel istemsizce ürpermişti Göktuğ'un nasıl üşümediğini anlamamıştı, "İçeriye geçelim üşüme," Demişti Göktuğ çünkü Asel'in üşüdüğünü hissetmişti.
İçeriye girdiklerinde Asel yatağın ucuna oturduğunda Göktuğ Asel'in karşısında dikiliyor ve notu okuyordu.
Benden sana tavsiye tanımadığın kişilerle ilişki kurma;)
Göktuğ elindeki kağıdı Asel'e uzattı Asel kağıtta yazanı okuduğunda bir anlığına eski bir anısına ışınlandı.
Akşam olduğunda içime bir sıkıntı çöküyordu akşam olmasını istemiyordum bunun sebebi babamdı ve ben böyle yaşamayı istememiştim ve istemiyordum ben korkarak yaşamayı istemiyordum.
Köşeye çekilip oturdum ve bacaklarımı kendime çektim yine kavga etmelerinden çok korkuyordum. Özellikle babamın anneme şiddet uygulamasından. Annemi korumak istiyordum ama elimden hiçbirşey gelmiyordu.
Beş yaşında olmama rağmen diğer çocuklardan daha önce atılmıştım hayata onlar bebekleri ile oynarken ben babamın eve başka kadınları getirmesini izliyordum. Onlar anne ve babaları ile lunaparka giderken ben babamın annesimi dövmesini izliyordum.
Kapı yine kırılacak gibi yumruklandığında yerimden sıçradım gözlerimi kapattım ama kulaklarımı iyice açtım. Olacakları görmek istemiyordum belkide.
Babam ilk defa sakince konuştu, "Komşular ne diyor biliyor musun?" Dedi bir an sevinçle gözlerimi açıp babamın artık normal biri olduğunu düşünmüştüm. Ama bir anda bağırarak, "Herkes senin bir sürtük olduğunu düşünüyor!"sürtük ne demekti? Babam kızdığına göre kötü birşey olmalıydı.
"Ne?" Demişti annem bozguna uğramıştı.
Babam bir an annemin boğazına sarınca ellerini gözlerimi tekrardan kapattım ama sonra hızla açtım eğer anneme birşey yaparsa engellemek zorundaydım. Annemi sertçe duvara yasladığında ayaklandım ama babam yine sakin bir ses ile, "Benden sana tavsiye tanımadığın kişilerle ilişki kurma," Demişti sesi sakin ama tehlikeli çıkıyordu annemi salıp kendi odalarına gitti.
Asel kağıtta ki yazıyı tekrar tekrar okumaya devam ediyordu Göktuğ kaşlarını çatarak Asel'in elindeki kağıdı aldı, "Kaç kere okudun?" Diye sordu gergin bir ses ile.
Bir an Asel'in ağzından, "Bu kişi babam olabilir mi?" Diye sordu.
"Neden baban olduğunu düşünüyorsun?"
"Bir nedeni yok aklımdan geçirdim öyle," Diyerek yalan söyledi Asel şuan bu olayı başka birine anlatacak cesareti kendinde bulmuyordu.
"Baban olamaz," Dedi Göktuğ Asel'in sorusunu cevapsız bırakmak istemiyordu, "Böyle bir işe kalkışabileceğini sanmıyorum."
"O zaman kim?" Dedi Asel dalgın bir ses ile.
"Ben ilgileneceğim sen merak etme, ve korkmada."
"Ben seni her zaman koruyacağım her zaman bir gölge olarak seni takip edeceğim." Diye mırıldandı Asel yüzü eğikti. Dudaklarına bir gülümseme peydahlandı.
"Öyle yapacağım," Dedi Göktuğ konuşurken sesinin tınısında memnunluk vardı.
"Bana yalan söyledin mi hiç?" Diye sordu Asel kafasını kaldırarak.
Göktuğ içinden yalanların en büyüğünü söyledim diye geçirdi.
"Söylemedim," Dedi aslında söylemedim derken bile yalan söylüyordu. Hayat ne kadar çelişkiliydi.
Asel cevap olarak kaşlarını kaldırıp indirdi. Göktuğ biliyordu Asel'in herşeyi bildiğini.
Göktuğ Asel'in evine koyduğu kamera ile Murat'ı nasıl sorguya çektiklerini izliyordu sandalyeye daha çok yaslanıp bacağını bir diğerinin üzerine attı.
Murat'ın herşeyi açıkladığı kısımda, "Zaten sana güvenemeyeceğimi biliyordum hanım köylü," Dedi sinirle ama aslında Asel'in herşeyi öğrenmesine seviniyordu. Çünkü yaptığı herşey için pişmandı Göktuğ Asel'in etrafında olmadığı hâlde bile Asel'in belaya battığını gördüğünde bu yaptığı şeyin çok yanlış olduğunu anladı. Bir şekilde Asel'e açıklamak istiyordu herşeyi fakat cesaret edemiyordu ama Murat herşey için çok yardımcı olmuştu. Belki Murat'ın alnından öpebilirdi.
"Göktuğ'un bundan haberi olmayacak," Dediğinde Asel, Göktuğ kaşlarını kaldırıp indirdi. İnadı yine tutmuştu. Göktuğ içinden ya bana kötü davranarak beni cezalandıracak ya da benim ona gitmemi bekleyecek diye geçirdi.
Bilgisayarı kapattıktan sonra ayağa kalktı ve, "Ben sana her zaman gelirim güzelim," Dedi.
"Eskilere dönmek istemez miydin?"
"Eskilere dönmeyi hep istemişimdir."
Göktuğ yavaş yavaş Asel'e yaklaşmaya çalışıyordu o güven köprülerini tekrardan kurmak istiyordu.
"Kahve?" Diye sordu tekrardan.
Asel gözlerini devirip odadan çıktı ve amerikan mutfağa ilerledi. Dolapları karıştırıp kahveyi buldu ve kettle'e su koydu. Tezgaha yaslanıp uzun sandalyelere oturmuş Göktuğ'a döndü, "Kahveni içtikten sonra gitmeyi planlıyorsundur umarım?" Diye imalı imalı konuştu.
"İstiyorum," Dedi arkasına dönüp ısınmış suyu bardağa dökerken.
Birşey söylemeden kahve bardağını Göktuğ'un önüne koydu ve kendide sandalyeye oturdu.
"Sen içmiyor musun?" Dedi Göktuğ dumanı üstünde tüten kahveden bir yudum alarak.
"Gecenin bir yarısında kahve içmek hiç akıllıca değil."
"Benim için şimdi gün yeni başlıyor."
"Bulunması gereken bir sapık var."
"Gece gece bulmayacaksın herhalde?" Dedi Asel kaşlarını çatarak, "Yat ve uykunu al."
"Yarın," Dedi Asel, "Topluluğa gitmesek ne olur?" Diye sordu kendini oldukça yorgun hissediyordu ve açıkça konuşmak gerekirse ürküyordu.
Kafasını yana eğdi, "Sana fikir danışıyorum."
"Birşey olmaz fındık burun, bir günlüğüne kaçamak yapılabilir," Göktuğ görüyordu Asel'in gözlerine baktığında bile ne kadar yorgun olduğunu görüyordu, "Lunaparka gidelim," Dedi birden.
"Lunaparka gidelim," Diye yineledi.
Asel'in gözleri parlamıştı. Aslında Asel hep küçükken lunaparka gitmek istemişti fakat bunun mümkün olmayacağını biliyordu çünkü onun arkadaşları gibi bir hayatı yoktu. Büyümüştü... Kendi bir işe girmişti parası olmuştu ama tek bir eksik vardı annesi yanında yoktu. Yapamamıştı gidememişti.
"Gidelim," Dedi sabit tutmaya çalıştığı sesiyle.
...
Gece Göktuğ kahvesini içip eve gitmişti Asel ardından hemen yatmıştı korktuğundan dolayı gözüne uyku girmemişti ama bir müddet sonra uykuya dalabilmişti. Şimdi ise sabah olmuş kahvaltısını yapmış kıyafet seçmeye çalışıyordu. Lunaparka nasıl gidilirdi ki?
Mavi giyinelim mi Asel?!Diye sormuştu iç ses Asel çok isterdi ama giymezdi giyemezdi. İç sesin söylediğini es geçip dolaba bakmaya devam etti.
Telefonuna aynı anda iki bildirim geldiğinde dolaba bakmayı bitirip telefonunu eline aldı. Hem 0203 topluluğundan hemde Göktuğ'dan mesaj gelmişti önce Göktuğ'un mesaj kutusuna girdi.
Göktuğ: Eylül ve Murat'ı da çağırdım. Sorun olur mu?
Asel: Hayır sorun olmaz. Hatta Bartu'yu da çağıralım.
Asel için Eylül ve Murat'ın gelmesi sorun değil mükemmel olurdu. Vakit kaybetmeden Bartu'yu aradı Asel. Bartu geleceğini ve hatta Naz'ı da alacağını söylemişti. Asel ise mutlulukla onaylamıştı.
Yatağa oturup 0203 topluluğundan gelen mesaja girdi.
Batuhan: Benim çığlık maskemi kim aldı?
Ahu: Üstünde kan lekeleri olan maske mi?
Asel dehşetle ekranda yazan mesaja bakıyordu. Ne demek kim almıştı? Bu bir yanıltma mıydı yoksa biri suçu Batuhan'ın üzerine mi atmaya çalışıyordu? Batuhan'dan mesaj geldiğinde hemen cevap vermeye koyuldu.
Ahu: O gün kitaplığında dikkatimi çekmişti ama kimin aldığını bilmiyorum. Şüphelendiğin biri var mı?
Bulut: Şüphelendiğin biri var mı ne ya? Kskamajlaja sen sanırsın adam öldürdük almıştır çocuklardan biri.
Batuhan: Benim için öneminin ne olduğunu biliyorsunuz kim aldı?
Batuhan: Herşeyi sorgulamayı bırakır mısın küçük hanım?
Asel telefonu yanına koyup kendini geriye attı ve sırt üstü yattı.
"Neden herşey bu kadar karmaşık?" Dedi sinirle. Ardından ayağa kalkıp tekrardan dolaba yöneldi.
Üzerine siyah kıvrımlı vücud hatlarını belli eden triko uzun bir elbise giymişti. Bugün hava diğer günlere bakış daha soğuk olduğu için üzerine taba rengi kalın bir kaban aldı. Eline çantasını alarak siyah botlarınıda aldı.
Tam botlarını giyerken aklına birşey geldi ve küçük adımlarıyla tekrar odasına gitti dolabından en sevdiği kedi kulaklı peluş kulaklığını aldı.
"Sen bana Kore'yi anımsatıyorsun ya," Derken kulaklığı kulağına geçirdi. Kapıya tekrardan çıkıp botlarını giydi ve arabasına ilerledi. Cem Karaca bu son olsun açtı ve sesi fulledi. Ayağını gaza daha çok dayadı ne kadar hızlı gitse kendini o kadar özgür hissediyordu.
...
Lunaparka geldiğinde daha hiçbiri burada değildi. Sakin bir yere geçip beklemeye başladı hava gerçekten soğuktu ellerini ceplerine soktu.
Kulağına sıcacık bir nefes ilişti korkuyla başını kulağının arkasındaki kişiye çevirdi Göktuğ ile burun buruna gelmişti, "Dediğim gibi mavi. Gözlerinin rengi daha çok yakışıyor sana," Diye kulağına doğru fısıldadı.
Nefesinin sıcaklığı sesinin yumuşaklığı beni sonsuza sürüklüyordu. Gidip koca gövdesine sarılmak istiyordum ama yapamazdım çünkü o bana gelecekti. Söylediği şey ile gözlerimi gözlerine kaydırdım.
"Siyahın ben de ne anlama geldiğini bilmek ister misin?" Diye sordum bedenimi Göktuğ'a çevirerek.
"İsterim," Dediğinde aslında ne anlama geldiğini bildiğini biliyordum çünkü o benimle ilgili herşeyi bilirdi. Benim bile bilmediğim şeyleri.
"Hayattan kopmuşluk, dibe çöküşlük," Dedim uzatmadan, "Annemin öldüğünü düşündüğüm günden beri ben siyah giyinirdim. Ta ki karşıma bir adam çıkana kadar," Kafamı yana eğdim, "O adamla birlikte olduğum süre mavi giyindim ama sonra beni yine hayattan kopardılar ve siyaha geri döndüm."
"Belki maviye tekrardan başlarsın," Dedi ne zaman yaktığını bilmediğim sigaradan bir nefes alırken.
"Kim bilir belki başlarım," Dedim. İmalı bir şekilde, "Deniz mavisi," Dedim uzatmadım, ya da başka birşey söylemedim çünkü o deniz mavisinin ne anlama geldiğini biliyordu. Kafasını sol tarafa çevirip sigaranın dumanını bıraktı. Boş bakışlarını bana çevirdi.
"Senin gözlerin deniz mavisi değil okyanus mavisi."
Gözlerimi devirdim, "İkisinin arasındaki fark ne?"
"İşte o farkı sadece ben görebilirim başkaları değil," Ezbere bildiğim yüzüne tekrar tekrar baktım. Acaba söylediği şeyin ben de ne derece etki bıraktığının farkında mıydı? Yüzüne bakmayı bırakıp karşısından çekilip yanına durdum ve konuyu ışık hızıyla değiştirdim.
"Ne mesajı?" Dedi bana bakarak.
"Çığlık maskesini kimin aldığını soruyor," Göktuğ'a döndüm, "Değişik değil mi?"
"Ya da biri suçu Batuhan'ın üstüne atmaya çalışıyor."
"Bu işi Batuhan'dan başkasının yaptığını düşünmüyorum," Tekrardan boş gözlerini bana çevirdi, "Bir de Barlas'tan."
Kaşlarım istemsizce çatıldı, "Barlas yapmaz."
"Nereden biliyorsun? Onu tanıyor musun?"
"Onu tanıyor musun?" Diye tekrardan sordu.
"Tanıyorum," Dedim ama yalan söyledim çünkü onu tanımıyordum. Bu yüzden o da bunu şüpheli yapardı. Ne kadar edersem edeyim.
"Onu beni tanıdığın kadar tanıyor musun?"
Kimseyi seni tanıdığım kadar tanıyamam...
"Senden kaçsaydım seninle tekrardan iş birliği yapmayı kabul etmezdim."
"O zaman sorumu cevapla. Onu beni tanıdığın kadar tanıyor musun?"
Bedenimi tamamen Göktuğ'a döndüm, "Ben seni hiç tanımıyorum Göktuğ. Tanıdığımı sanıyordum ama ben seni tanımıyorum. Sen bambaşka birisin."
"Aslında senin tanıdığın gibi biri olduğumu biliyorsun," Dedi çarpık gülüşüyle önüne dönerken.
"Murat ve Eylül geldi," Diyerek onlara doğru yürümeye başladı.
"Sorumu cevapla," Diyerek arkasından gittim.
Bana döndü ve, "Ara ve kendin bul," Dedi göz kırparak.
Eylül yanıma gelip bana sarıldı, "Ne oluyor kız?" Dedi heyecanlı heyecanlı.
"Daha sonra anlatırım," Dedim ellerimi sırtına koyarak.
Eylül benden ayrılırken, "Bartu yok mu?" Diye sordu.
"Var hatta Naz'ı da getirecek," Dediğimde Bartu ve Naz'da gelmişti Naz bize doğru gelirken, "Galaksi evrenine ilk defa geliyorum ve burası çok güzel," Dedi etrafına bakınırken.
"Sandığın kadar güzel bir yer değil Naz," Dedim hafif bir gülümsemeyle.
...
"İlk önce hangisine binelim?" Diye sordum.
"Önce Discovery'e binelim," Dedi Bartu parmağıyla gösterirken. Daire şeklinde sıra sıra koltukların olduğu bir aletti ve çok hızlıya benziyordu. Ayrıca fazla yükseğe çıkıyordu.
"O olmaz," Diye itiraz etti Murat.
"Allah Allah nedenmiş o?" Diye sordu Bartu.
Eylül gözlerini kısarak Murat'a döndü. Yine saçlarını açık bırakmıştı ve bu görüntü benim içimi parçalıyordu, "Atlı karıncaya mı bineceğim?" Diye sordu Eylül.
Murat Eylül ile dalga geçmeden, "Olur bebeğim," Dedi.
Hepimiz kahkaha atarken Eylül Murat'a delici bakışlar atıyordu. Bartu gülmeyi bırakıp bana döndü, "Bahse girelim mi?"
"Korkmadan bu oyuncağa binebilen kazanana araba alsın."
Güldüm, "Araba ihtiyacın mı var Bartu? Gel ben sana alayım."
"Ben dalga mı geçiyorum Asel?"
"Dalga suda olur Bartu," Derken gülmemeye çalıştım.
"Tamam varım. Sonuçta sen beni balkondan aşağıya sarkıttın ondan korma mışım bundan mı korkacağım?"
"Balkondan aşağıya mı sarkıttın?" Diye sordu Naz şaşkınca.
"Evet," Dedim hemen, "Senin aradığın gün varya," Diye konuşmaya devam edecekken Bartu kolumdan tutup Discovery'en olduğu yere götürdü hepsi arkamızdan geliyordu.
Göktuğ bana bakıp, "Emin misin?" Diye sordu.
"Oradan bakılınca emin değil miyim gibi gözüküyorum?"
Çantamı Eylül'ün eline tutuştururken, "Ben eminim," Diyerek yalan söyledim.
Oyuncak durduğunda önceki binenler inmeye başladı. Bartu ile ikimiz koltuklara oturup kemerlemizi bağladık.
Ben senin seçeceğin oyuncağın Bartu.
Oyuncak çalışmaya başladığında çaktırmadan kemere sıkıca tutundum Bartu gülerek bana döndü, "Korkuyor musun?" Diye sordu.
"Yoo ne korkması?" Dedim yapmacık bir gülümsemeyle.
Oyuncak yavaş yavaş hızlanmaya başladığında gözlerimi kapattım hiç olmadık bir sırada gözümün önüne yine görüntüler geldi.
Lunaparktaydık bir adamla göz göze geliyordum adamın üzerine siyah bir ceket giymişti ceketin şapkasını kafasına takmıştı ağzında siyah bir maske vardı. İnatla bana bakmaya devam ediyordu kafasını sağa eğip el salladı. Gözlerimi hızla açtığımda Bartu, "Bayıldın sandım lan!" Diye bağırıyordu. Oyuncağın daha çok hızlandığını fark ettiğimde kocaman bir çığlık attım. Tüm vücudum havaya kalkıp tekrardan koltuğa düşüyordu, "İneceğim!" Diye bağırdım. Bu balkondan sarkıtılmayla kıyaslanamazdı. Çok farklı ve korkunçtu.
"Bu kadar çabuk mu pes ettin?" Diye bağırdı Bartu. Kafamı zorlukla Bartu'ya döndürdüm oyuncağın hızıyla bulanık görüyordum ama görebildiğim kadarıyla ellerini iki yana açmıştı.
"Manyak! Allah belanı versin bir insan buna mı bindirilir?"
"Şimdi benim Audi'im var ama bir de porsche'm olsun," Dediğinde şartellerim attı.
"Alır o arabayı götüne sokarım," Diye bağırdığımda herkesin duyduğuna emindim. Saçlarım havaya kalkmanın etkisiyle yüzüme yapıştı, "Bartu bayılacağım," Derken elimi Bartu'nun elini bulabilmesi için hareket ettiriyordum.
"Lan hakketen bayılacak mısın?"
Kafamı koltuğun başlığına yasladım, "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh." Dedim kemere daha sıkı tutunarak. Ölecektim hissediyordum.
"Ölecek kız durdurun!" Diye bağırdı Bartu, şuanda bu hâline kahkaha ata ata gülerdim ama hiç iyi değildim, "Lan şehadet getirdi valla ölecek!" Diye tekrardan bağırdı. Gözlerimi tekrardan kapattığımda yine lunaparktaydık telefonum çalıyordu yanlarından ayrılıp tenha bir yere geçiyordum telefonu açıp "Alo," Demiştim.
"Bartu kafanı ezeceğim senin," Diyen Göktuğ'un sesini duyduğumda anında gözlerimi açtım etrafıma baktığımda tanımadığım insanların bile bana baktığını fark ettim koltuktan hızlıca kalktım. Şiddetli bir baş dönmesini hesaba katmamıştım. Göktuğ koluma yapıştı biraz yürüdükten sonra oturulacak bir yer bulup oturduk.
"Midem dışıma çıktı," Diyerek karnımı tuttum. Çaktırmadan gözlerimi etrafta gezdirdim şüpheli davranan kimseyi görmüyordum.
Başımı kaldırıp Bartu'ya baktım, "Porsche istiyormuş," Ters bir bakış attım.
"Nasıl döndüğünü görmedin mi? Korktuysan binmeseydin benim ne suçum var?"
Gözlerimi kıstım fakat söyleyecek bir şey bulamıyordum çünkü haklıydı. Hepsinin yüzüne tek tek baktım sonra ayağa kalktım hepsi birden korkuyla elini uzatınca kocaman bir kahkaha attım, "İyiyim ben!" Aralarından geçip oyuncaklara doğru koşmaya başladım, "Gelinde şuranın tadını çıkaralım."
Naz ben ve Eylül atlı karıncanın karşısında durup arada bir birbirimize bakıyorduk.
"Binecek miyiz gerçekten?" Diye sordum yüzümü ekşiterek.
"Binelim! Ne güzel işte filmlerdeki gibi kızla oğlan atlı karıncaya binip video falan çekiniyorlar ya."
"Yalnız burada bir oğlan yok," Dedi Eylül gülerek Naz'a bakarken.
"Bizde birbirimizin videosunu çekeriz."
"Evet güzel fikir haydi binelim," Diyerek atlı karıncaya koştuk. Görevliler kapıyı açınca içeriye girdik. Biz içeriye girerken Göktuğ, Murat ve Bartu ellerindeki çantalarla bize bakıyorlardı onlara doğru dönüp, "Mükkemmel olmuş çantalar kombininizi tamamlamış."
Murat ve Bartu aynı anda göz devirirken Göktuğ'un yüzünde hafif bir gülümseme oluşmuştu. Kendime bir atlı karınca seçtiğimde Eylül ve Naz'a baktım onlar çoktan binmişti, "Ben buna nasıl bineceğim?" Diye sordum şaşkın şaşkın. Küçük değillerdi çok büyüklerde boyum nasıl yetişecekti benim?
Eylül güldü, "Diğer tarafına geç orada ayağını koyacağın bir yer var," Hızlı adımlarla diğer tarafa geçtim Naz kamerayı açmış beni çekiyordu omuzlarımı düşürüp boş boş kameraya baktım, "Çekme ya düşerim falan," Dediğimde hepsi gülmüştü. Büyük bir uğraşla kendimi atın üzerinde bulmuştum oturduğum şekil el verdiği şekilde arkamı dönüp ellerimi havaya kaldırdım, "Bindim!"
"Çok büyük bir başarı," Diye dışarıdan bizi izleyen Bartu ellerini birbirine çarptı.
"Ben sana şimdi Porsche'mi alacağım?" Diye içimi kemiren soruyu sordum.
Ellerimi havaya kaldırdı, "Kazandım alacaksın."
Saçlarımı geriye ittim, "Alırım ne olacak?"
Eylül büyük bir kahkaha attı, "Bütün paran arabaya gidecek Asel."
Ayaklarımı sallandırdıp atın üzerinde tepindim, "Ya! Deme öyle."
Arkamdaki Naz'ın kahkahalarını duyunca arkama dönmeye çalıştım öyle bir gülüyordu ki kendinden geçmişti alnını atın başına koymuştu. Hayır bunda bu kadar gülünecek ne vardı?
"Ne gülüyorsun ya? Parasız kalmak istemeyen bir kız var karşında."
"Ben ona gülmüyorum ki," Dedi kahkahalarının arasında elindeki telefon neredeyse düşecekti, "Atın üzerinde neden tepiniyorsun?" Naz'ın son söylediği şey ile Eylül kocaman bir kahkaha attı ama ben son derece ciddi bir şekilde ikisine de bakıyordum, "O anları çektin mi?" Naz hâlâ kahkaha atarken, "Evet," Dedi.
Bir bacağımı kaldırıp atta yan oturdum aşağıya mistik bir bakış attım arkama tekrar döndüğümde Naz hâlâ kahkaha atarken beni videoya alıyordu, "Bokunu çıkartma!" Diye cırladım, "Bir insan bunu neden bu kadar yüksek yapar? Çocuklar nasıl binecek buna?"
Eylül'de hâlâ gülerken kahkahalarının arasında, "Demek ki çocuklar bile senden daha uzun," Dedi.
"Yaa!" Diyerek başımı geriye atıp adeta bağırdım. Ayaklarımı tekrardan sallandırdım, "Siz görürsünüz," Diyerek attan atladım, "Kısa falan değilim ben!" Arkamı dönüp atlı karınca alanından çıktım. Arkamdan Naz ve Eylül'de çıkmıştı.
"Sinirlenirmişte," Diye yanıma geldi Eylül. Elimle dur işareti yaptım, "Yaklaşma."
Dudaklarını büzdü, "Eğlendik sadece."1
"Deve," Dedim gözlerimi kısarak.
"Ben cüceysem o da deve şuna bak benden alınan boy ona verilmiş."
Göktuğ yanıma gelip çantamı elime verdi ve sessizce, "Sen kısayken daha güzelsin," Dedi.
"Neden olsun?" Diyerek yanından ayrıldım. Telefonum çalmaya başladığında olduğum yerde durdum. Yoksa...
Telefonumu çantamdan çıkardığımda yabancı bir numara olduğunu gördüm gözlerimi sıkı sıkı birbirine bastırdım. Yanlarından ayrılıp tenha bir yere gittim aramayı açıp gördüğüm görüntüler gibi, "Alo," Dedim.
"Kıskanıyorum ama Göktuğ ile bu kadar yakın olma," Karşıdaki kişinin sesi fazla garip geliyordu sanki sesini bilerek kalınlaştırıyor ya da değiştiyor gibi.1
Ya da ses değiştirme cihazı kullanıyordu.
"Kimsin?" Diye sordum sabit tutmaya çalıştığım sesimle.
"Benden bu kadar korkma şu yüz ifadeni bir değiştir," Dedi gülerek. Etrafıma bakmaya başladım. Gözlerim hemen telefonla konuşanlara kayıyordu ama hiçbiri şüpheli gelmiyordu.
"Boşuna uğraşma bulamazsın beni."
"Ne istediğim apaçık ortada bana gel."
"Sevdiğin kişilere zarar gelmemesi için."
"Aptal! Tabii ki de istediğini yapmayacağım."
"Peki Asel Kılıç o zaman sevdiğin birine gelen herhangi bir zararda aklına ben geleyim."
Telefon yüzüme kapandığında telefonu kulağımdan çekip öylece telefona baktım. Gerçekten sevdiklerime zarar verir miydi? İleride kendi kendilerine eğlenen arkadaşlarıma baktım benim yüzümden zarar görmelerini hiçbir zaman istemezdim. Saçlarımı geriye atıp hiçbirşey olmamış gibi yürümeye başladım bir yandan da etrafıma bakınıyordum. Bir diğer gördüğüm görüntüyü yaşamamıştım.
Eylül bana baktığında, "Ee şimdi ne yapacağız?"
"Pamuk şeker," Dedi birden Naz, "Pamuk şeker yiyelim mi?"
Eylül ile ikimiz aynı anda, "Olur," Dedik. Bizden önce erkekler pamuk şekercinin yanına gitmişti.
"İnsanın bir sevdiği olması ne güzel," Dedi Eylül ellerini birleştirip aşık aşık Murat'a bakıyordu. Hızlı hızlı gözlerini kırpıştırdı. Başımı her iki yana olumsuz şekilde salladım.
"Aynı filmlerdeki gibi bir hareket yaptın," Diye kahkaha attı Naz.
"Film izlemeyi çok seviyorsun sanırım," Diye bir tahminde bulundum.
"Çok severim," Diye şakıdı çok renkli bir kişiliğe sahipti.
Üçüde aynı anda ellerinde pamuk şekerleriyle bize doğru geldiğinde Naz konuşmaya başladı, "Şimdi düşünün üçü gelirken ağır çekimde olduğunu düşünün saçları bir yana savruluyor ve etraftan pembe yapraklar çıkıyor."
"Ay Naz inanmıyorum," Diyerek güldüm.
Eylül yine ellerini birleştirip sağa sola döndü, "Çok güzel," Dedi aşık aşık.
"Çok fazla romantizm içeriyor."
Hepimiz güldük. Göktuğ yanıma gelip aldığı pamuk şekeri bana uzattı rengi dikkatimi çekmişti. Mavi idi...
"Maviye takıntın falan mı var?" Dedim pamuk şekeri alırken.
"Gözlerine takıntılı olduğuma göre?"1
Murat kaşlarını çattı, "Tek bir tane mavi pamuk şeker kalmış tam biri alacakken elinden pamuk şekeri kaptı adam buna mal mal bakıyor. 'Ben bunu alayım siz başka bir renk alın,'diyor adama Allah'tan adam sıkıntı çıkarmadı."
Naz, "Oha-" Demeye başladığında hemen kolumu kaldırıp yanımdaki Naz'ın ağzını elimle kapattım.
"Bunu yapmana gerek yoktu ben maviyi sevmiyorum zaten."
"Bundan emin değiliz," Derken elimdeki pamuk şekeri alıp paketinden çıkardı ve elime tutuşturdu. Şaşkın şaşkın bakarken Göktuğ elimdeki pamuk şekerden bir parça alıp ağzına attı.
Naz tekrardan konuşmaya başladı, "Allah'ım aklıma hiç filmlerdeki gibi bir sahne göreceğim gelmezdi," Derken yerinde zıplıyordu. Naz'a en ters bakışlarımdan birini attım, "Başlayacağım filmlerine," Diyerek tatlı bir tebessüm sundum. Sustum der gibi ağzına fermuar çekti. Aldırmamaya çalışarak ben de pamuk şekerimden aldım. Tam pamuk şekeri yiyecekken Göktuğ'un hemen arkasında siyah ceketli maskeli biri vardı elim ağzımda kaldı. Parmaklarıyla silah işareti yapıp yanımdaki Eylül'e uzattı sesi kulaklarımda yankılandı yanımda olsaydı 'puf,' derdi amacı Eylül'ü öldürmek olmalıydı arkasını dönüp gittiğinde bakışlarım yavaş yavaş Eylül'e kaydı. Kulağımda Eylül'ün sesi yankılandı.
"Doktorlar tedavimin iyi tepki verdiğini söylüyor."
Tedavisi iyiye gidiyorken olamazdı tam mutlu olacakken olamazdı. Eylül'ün gülerek Murat'a baktığını gördüğümde gözlerim yavaşça şimdide Murat'a kaymıştı. Birbirlerini çok severken mi? Murat ölürdü o zaman biterdi, Eylül olmadan yapamazdı.
Hayır olamaz. Neden hayatımız bir düzene giremiyor? Neden hep başımız belada?
Murat, "Gondol'a gidiyoruz geliyor musunuz?" Bartu ve Naz biz geliyoruz dediğinde ben hâlâ susuyordum anın etkisinden çıkamıyordum.
Göktuğ, "Siz gidin biz geliriz," Dediğinde neler olduğunu kestirebiliyordu. Hepsi gittiğinde Eylül'ün arkasından bakmaya devam ettim, ya Gondol'da ona birşey olursa?
Göktuğ iki omuzumdan da tuttu, "Ne oldu?"
"Burada," Dedim Eylül'den gözlerimi zor ayırıp Göktuğ'a döndüm.
Göktuğ omuzlarımı bırakıp etrafa bakmaya başladı, "Bulamazsın," Dedim aynı soğuk ifademle şoka girmiş gibiydim sevdiklerime zarar gelecek korkusu vücudumu ele geçiriyordu.
"Eylül'e bir şey olur mu?" Dedim korkuyla.
"Anlamadım?" Dedi kaşlarına çatarak.
"Eğer ona gitmezsem sevdiklerime zarar vereceğini söyledi."
Bakışları arkasına kaydı sıra bekleyen arkadaşlarımıza bir kaç saniye baktı, "Ben onları uyarırım."
"Sen halleder misin?" Diye sordum. Kimseye birşey anlatmak veya açıklamak istemiyordum bunu benim yerime başkasının yapmasını istiyordum. Bedenen ve ruhen çok yorgundum konuşacak takatim bile yoktu.
"Ben hallederim," Dedi yarım bir gülüşle.
İnsanın arkasında birinin olması hep koruma altında olması ve kötü zamanında bu kişinin çıkıp gelmesi insana ayrı bir mutluluk ve özgüven veriyordu. Bir kişi arkasında birinin olduğunu bildiği için bile çabucak kendini toplayabilirdi. İşte bu insanlar çok şanslı olurdu.
Bazı insanlar ise şanssız, arkasında birinin olduğunu düşünüp kendini iyi hissederken kötü gününde bu kişinin hiçbir şekilde size yardım etmemesi sizi bozguna uğratırdı arkasına dönüp bile bakmazdı, ne hâlde olduğunuza. İşi düştümü yazardı işte bu yüzden iyi gününüzde yanınızda olanı değil kötü gününüzde yanınızda olanı seçmelisiniz.
Ben hep şanssız olan taraftım fakat Göktuğ ile tanışana kadar. Onunla tanıştıktan sonra hep kendimi güvende hissettim beni kullandığını söylediği zaman bile sebepsiz yere, yanımda olduğunu hissediyordum.
"Eve gideceğim," Dedim Göktuğ'u arkamda bırakıp Gondol'un olduğu yere giderek.
"Güvende olacağını düşünmüyorum."
"Ne yapmamı bekliyorsun?" Gidecek bir yerim mi var?
"Bana gelebilirsin."2
"Hayır teşekkürler," Deyip tekrardan Gondol'a doğru yürümeye başladım. Yanımda konuşmaya başladı ne zaman yanıma geldiği hakkında hiçbir fikrim yoktu, "Bu kadar inatçı olmak zorunda mısın?"
"Bil bir zahmet bir yıldır beni izliyormuşsun."
Genizden güldüğünde yüzümde hafiften bir gülümseme oldu. Gondol'a geldiğimizde hâlâ sıra bekleyen Eylül'e doğru gittim.
"Ben gidiyorum," Dedim Eylül'ü kendime doğru çekip sarılırken.
"Yorgunum biraz dinleneceğim."
Eylül'den ayrılıp diğerleri ile de görüştüm en son Murat'a dönüp, "Eylül sana emanet herzamankinden daha iyi koru onu," Diye uyardım.
"Tedbir amaçlı," Diye geçiştirdim.
...
Üstüme rahat birşeyler giymiştim saçımı tepemde at kuyruğu yapıp sallandırdım ardından dolabımdan büyük bir beyaz kağıt çıkardım ve takvimimin yanına astım ardından yatağımın yanındaki komidinin çekmecesinden üç tane fotoğraf çıkardım. Batuhan, Barlas ve Babamın foroğrafı vardı. Fotoğrafları alıp sırasıyla kağıda yapıştırdım. Kalemliğimden bir siyah birde kırmızı bir kalem çıkardım önce siyah kalemle fotoğrafları birleştirip altına bir ok çizdim ve 'şüpheliler'diye yazdım sonra kırmızı kalem ile Batuhan'ı yuvarlak içine aldım. En çok şüpheli şuan Batuhan'dı çünkü maske ona ait ve bana takmış bir durumdaydı. Babamda şüpheliydi ama sadece söylediği bir söz için.
Kalemi çeneme yaslayıp düşünmeye başladım. Mantıklıca düşünürsem babamın Galaksi evrenine geçiş yapması yasaktı bundan dolayı o maskeyi alamazdı ama birileriyle iş birliği yapıyorda olabilirdi. İşbirliği yapabileceği kişilerin fotoğraflarınıda çekmecemden çıkardım. Merve ve Aslı'nın fotoğraflarını babamın foroğrafının altına yapıştırıp babamın fotoğrafından bir ok çizip Merve ve Aslı'nın fotoğrafı ile birleştirdim.
Telefonuma bildirim düştüğünde gidip kimden geldiğine baktım Göktuğ'dan bir mesaj vardı.
Göktuğ: Baban ile Merve'yi bağdaştırman diyorum güzel planlama.
Odamın etrafına bakınmaya başladım o kameralar hâlâ duruyor muydu?
Asel: Evimde o kahrolası kamera hâlâ duruyor mu? Ayrıca odamda!
Göktuğ: Merak etme kötü amaçla kullanmıyorum. 1
Göktuğ: Barlas ile de Batuhan'ı birleştir bak onlarda işbirliği kuruyor olabilir. 1
Göktuğ: Ne yapıyorduk? Kelimelerimize dikkat ediyorduk
Telefonu yatağıma koyup odanın içinde dolanmaya başladım kamerayı bulmalıydım. Duvarlarda gözümü gezdiriyordum ama hiçbir şekilde değişik bir şeye rastlamıyordum.
Odamda yatağımın olduğu duvar başlıca siyaha boyanıktı diğer yerler ise beyaza, bakışlarım siyah duvara kaydığında buraya koyduğunu düşünmeye başlamıştım yatağımın üzerine çıkıp elimi duvarda gezdirmeye başladım.
"Boyum uzun değil ki kısa, yükseklere ulaşamıyorum," Diye söylendim. Koşar adım mutfağa gidip küçük merdivenimi odama getirdim ve üstüne çıktım elimi en üstlerde gezdirdiğimde elime bir çıkıntı geldi.
"Buldum!" Diye merdivenin üstünde zıpladım. Zıplamanın etkisiyle sendelediğimde merdivene sıkı sıkı yapıştım. Sonra kameraya iyice yanaştım.
"Beni duyuyor musun Göktuğ Sezgin? Eminim duyuyorsundur, evet kameranın yerini buldum ama çıkarmayacağım," Derken merdivenden iniyordum, "Ayrıca Küçücük bir kamera kullanmak güzel fikir, hiç dikkatimi çekmedi."
Merdivenden indikten sonra merdiveni kucakladım ve kameraya tekrardan döndüm, "Mutfakta da var mı?" Merdiveni tekrardan mutfağa sürükledim.
Eğer mutfakta veya oturma grubunun olduğu yerde kamera varsa benim herşeyi öğrendiğimi biliyor olmalıydı.
Merdiveni düşünceli bir şekilde yerine koydum telefonuma gelen bildirim sesiyle büyük adımlarımla odama gittim.
Göktuğ: Neden kamerayı çıkarmıyorsun?
Asel: Güzel manzarını işgal etmek istemiyorum.
Mesajı yazarken egoist bir tavırla at kuyruğumu el verdiğince geriye savurdum.
Göktuğ: Çok teşekkür ederim Asel hanım.
Asel: Rica ederim Göktuğ bey. Acaba diğer yerlerde de kamera var mı?
Asel: Bildiğini neden belli etmedin?
Bir anda çevrim içi bilgisi kalkınca kaşlarım çatılmıştı sorum yine cevapsız kalmıştı.
"Herşey açıklığa kavuştuğuna göre," Diye bir ses geldiğinde kafamı kaldırıp sesin olduğu yöne baktım, "Tekrardan biz olabilir miyiz?"
"Olamayız," Dedim, sonra Göktuğ'un yüzünün aldığı şekli görünce gülerek, "Şaka," Dedim ve ayağa kalktım.
Bir zahmet adam sana geldi işte.
Yavaş adımlarımla gidip koca gövdesine sarıldım elleri bedenimi sardığında kolları arasında küçücük kaldığımı hissediyordum, "Neden bana bu yalanı söyledin?"
"Öyle olması gerekiyordu," Derken sesi boğuk çıkıyordu.
"Annem gibi sende beni büyük bir yalana inandırdın," Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda hiçbirşey demeyeceğini anlamıştım çünkü haklıydım ve o bunu inkâr edemiyordu. Saçlarıma küçük bir öpücük kondurup ayrıldı.
Telefonuma yine bir bildirim geldiğinde gidip baktım.
Bilinmeyen numara: Arkadaşın ne de güzel uyuyor hastane odasında.
Mesajdan kafamı kaldırıp Göktuğ'a baktığımda elimden telefonu aldı. Mesajı okuduktan sonra kendi telefonu çıkarıp birini aradı.
"Eylül'ün yanında mısın?" Demişti telefon açılır açılmaz, "Tamam dikkatli olun," Karşı tarafı dinledikten sonra, "Evet," Dedikten sonra telefonu kapattı.
"Murat, herşeyi anlattım ona. Şuan Eylül'ün yanındaymış muhtemelen seni korkutmaya çalışıyor."
"Ve başarıyor da," Dedim sessizce. Telefona tekrardan bir bildirim geldiğinde önce Göktuğ okumuş sonra telefonu bana vermişti.
Bilinmeyen numara: Nasılda korktun ama.
"Resmen benimle oyun oynuyor."
"Evde benim koyduğum kameralardan başka bir kamera daha mı var?" Diye kendi etrafında dönmeye başladı Göktuğ.
Vücudumdan bir ürperti geçtiğinde korkularım beni yavaş yavaş ele veriyordu.
"Burada güvende değilsin," Dediğinde sadece suratına baktım.
"Yıldız Evren'in de ki evine tekrardan yerleşmelisin."
"Ama," Diyebilmiştim sadece burada güvende olmadığımı biliyordum fakat evimden ayrılmak istemiyordum.
"Biliyorum burayı seviyorsun ama güvende değilsin."
"Burada kalmak istiyorum," Dedim gözlerinin içine bakarken. Komşularımın benimle uğraşması bile beni motive ederken ben buradan bir daha nasıl ayrılacaktım?
"Peki," Dediğinde gözlerimin içinin parladığını hissediyordum, "Karşı komşun var değil mi?"
"Çünkü oraya ben yerleşeceğim."
"Bir süreliğine oraya ben yerleşeceğim sonra ise senide alıp Yıldız Evren'ine gideceğiz."7
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
11.81k Okunma |
1.71k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |