51. Bölüm

34. Bölüm: Her zaman bir umut vardır (FİNAL)

Emel Naz
naz_2606

 

Uzun bir serüvenin sonuna geldik...

Üzerimdeki etkisini asla kaybedemeyeceğim bir bölümdü... Gece su içmeye dâhi kalkamadım sanki karşıma Asel çıkacakmışsın gibi hissettim biraz travma bıraktı ben de. 1

sizde de travma bırakacak bir bölüm... 1

Bu kitap benim geleceğim dediğim kitap dolayısıyla benim için çok çok önemli.

Karakterlerle hem ağladık hem güldük en çok ağlamış olabiliriz 🙄1

Lütfen emeğime saygı gösterin ve oylarınızı verin.

yorumlarınızı da bekliyorum herkesin olduğu gibi yorumları okumayı çok seviyorum

bu arada kitabı takipte olun özel bölümler gelecek

 

 

 

 

 

(FİNAL)

 

Umutlar tükenmezdi umudumuzu kaybedene kadar

 

Hızlı adımlarımla kapıya ilerledim ve kendimi dışarıya attım adımımı attığım an ayakkabılarım ve bacaklarım ıslanmıştı başımı kaldırıp gökyüzüne baktım hava aydınlıktı fakat şiddetli bir şekilde yağmur yağıyordu yüzüme damlayan su damlacıkları yanaklarıma değip gözyaşlarımla birleşiyor ve süzülüyordu. İçeriden Göktuğ'un endişeli sesi kulaklarımda yankılanıyordu. Aralık kalan kapıdan son kez Göktuğ'a baktım fakat o beni fark etmedi, annesi bile olmayan o kadına sarılıyordu.

 

Zorlukla gözlerimi Göktuğ'dan ayırdım ve arabama doğru ilerledim şuan ne yapacağımı bilmiyordum fakat tek yapmakta zorunlu olduğum birşey vardı o da Çınar'ı yanıma almaktı ona bu hâldeyken nasıl bakacağım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.

 

Arabaya bindiğimde Bartu'nun evine ilerliyordum. Yine Galaksi evrenindeki evime gidecektim. Dönüyordum dolaşıyordum ve yine oraya gidiyordum. Bu olanlardan sonra herşey tepetaklak olacaktı artık Göktuğ ile evli olamayacaktım, artık onun yüzünü bile görmem çok zor olacaktı ve belki de ben bu sefer hapise girecektim... Ya da hapise girmeden cezam kesilecekti.1

 

Bartu'nun evinin önünde durduğumda Naz'ı aradım aramayı neşeli sesiyle açtığında ona ölü gibi çıkan sesimle cevap vermiştim aramayı sonlandırdıktan sonra Çınar'ı aşağıya indirmişti arabadan bile inmemiştim camı indirip Naz'a teşekkür etmiştim fakat o hâlimi gördüğünde tabii ki de sessiz kalmamıştı.

 

"Bu hâlin ne senin?" Demişti yüksek çıkan sesiyle, "Haydi kendini düşünmüyorsun bu çocuğuda mı düşünmüyorsun?" Ardından söyleyeceği şey için sesini kıstı, "Üstün, başın, yüzün bile kan! Ne yapmaya çalışıyorsun?"

 

"Görüşürüz Naz," Camı kapattığımda kapıya birkaç kez vurdu ama ben onu arkamda bıraktım. Çınar donuk bir ses ile, "Sana ne oldu?" Diye sormuştu o bunlardan korkacak bir çocuk değildi çünkü geldiği yerde birçok kez böyle sahnelere tanık olmuştu ama biliyordum ki benim yaptığım şey asla doğru değildi.

 

"Büyüyünce anlayacaksın," Demiştim çünkü diyecek hiçbir şeyim yoktu. Arabayı sağa çektikten sonra Çınar ile ikimiz arabadan aşağıya indik çünkü ben ne kadar ilerlesemde araba ile Galaksi evrenine gidemezdim. Çınar'ı yanıma alıp Galaksi evrenindeki evime ışınlandım içime yayılan huzursuzluk ile başıma şimşek gibi bir ağrı saplandı.

 

Çınar eve bakarken çantamı onun eline tutuşturdum, "İçinde telefonum var bir şeyler izleyebilirsin televizyonuda açabilirsin ben biraz uyuyacağım," Deyip kendimi odama attım. Bir anda üstüme hücum eden ağlama perilerim ile sırtımı kapıya yaslayıp ağlamaya başladım Çınar'a hiçbir sesin gitmesini istemediğim için ellerim ile dudaklarıma baskı uyguluyordum. Üzerimde dört farklı kişinin kanı ile kardeşimin karşısına çıkmak bana inanılmaz bir acı veriyordu. Neyin etkisi ile olduğunu bilmediğim bir bulantı girdi mideme ani bir şekilde ayağa kalkıp lavobaya koştum klozetin kapağını açıp başımı eğdiğimde arkamdan biri saçlarımı topladı bu kişinin Çınar olduğu çok barizdi.

 

İçimde beni rahatsız eden ne varsa çıkardığımda sifonu çektim Çınar yanımda dururken elimi yüzümü yıkadım bana masum masum bakan mavi gözlerini gördüğümde kendimi tutamayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım dizlerimin üzerine çöküp onu kendime çektim bana sıkıca sarıldığında sanki tüm dertlerim silinmişti.2

 

Saçlarımı okşamaya başladığında daha çok ağladım, "Ben herşeyi biliyorum ablacağım kötü şeyler olduğunu da biliyorum ve bir daha Göktuğ abi ile görüşmeyeceğinizide biliyorum," Elleri saçlarımı okşarken kendimi bir küçük kız çocuğu gibi hissettim sadece bir kaç dakikalığına Çınar bana abilik görevi yapmıştı.2

 

"Ben çok özür dilerim," Dedim kesik kesik. Kollarını bedenimden ayırıp yüzüme baktı ardından yüzümü ıslatan göz yaşlarımı minik elleri ile sildi, "Ben seni affediyorum ablacığım ağlama artık," Ellerimi her iki yanağına yerleştirip tombul yanaklarına öpücük bıraktım. Büyük bir insanmış gibi beni teselli etmeye başladı, "Haydi şu üstünü değiştir sonrada istatif ile elini yüzünü silelim," O gün Göktuğ'un evinde de ıslak mendile istatif demişti ve bugünde aynısını diyordu ama aradaki tek fark yanımızda Göktuğ'un olmamasıydı.

 

"Sen içeriye geç ben duşa gireyim olur mu tatlım?"

 

"Olur," Başka hiçbir şey demeden yanımdan ayrıldı. Üstümdeki bu kanları silmeliydim bu lekelerden kurtulmalıydım. Lavobanım kenarından destek alarak ayağa kalktığımda başım dönmeye başladı bir an için herşey etrafımda döndü dengemi sağlayamadığım için herhangi bir yere tutunmaya çalışıyordum.

 

Artık vücudum iflas ediyordu. Yaşadıklarımı kaldıramıyordum. Duvara tutunduğum da gözlerimi kapatıp başımın dönmesinin geçmesini bekledim fakat gözlerim kapalıyken bile başım dönüyordu. Yavaş yavaş kendime gelmeye başlamıştım hiç beklemeden üstümdekileri çıkartıp duşakabine girdim. Sıcak suyu açıp fayansa oturdum ve dizlerimi karnıma çektim üzerimdeki kanlar suya karışıp akıp gidiyordu.

                               ⚔

Saat gece 11'ye geliyordu biraz olsun kendimi toparlayabildiğim için Çınar'ın yanına oturmuştum fakat ölüden bir farkım yoktu. Çınar küçük kollarını bedenime sarmış Batman'a bakıyordu ona güzel bir hayat verebilmek istiyordum ama bunu da başaramamıştım. Amacım Göktuğ ile güzel bir evlilik yaşayabilmekti ve ben bunu da başaramamıştım. Kapı yumruklanmaya başladığında rahat bir şekilde ayağa kalktım artık bundan sonra gelecek felaketler umurumda değildi. Zaten bundan daha kötü ne yaşabilirdim ki?

 

Kapıyı açtığımda karşımda Göktuğ'u görmeyi beklemiyordum beni kenara itip Çınar'ın yanına gitti Çınar'ı kucağına alıp kapıda duran kadını gösterdi, "Bu ablayla aşağıya inin tamam mı Çınarcığım? Ben hemen geleceğim," Çınar'ı kadına verdiğinde kaşlarımı çattım kadını kollarından tutup durdurdum, "Sen kim oluyorsun da benim kardeşimi benden alıyorsun?" Çınar ağlamaya başladığında içim parçalandı, "Ben ablam ile kalmak istiyorum," Demişti ve bu o kadar olay içinde beni mutlu etmişti.

 

Göktuğ kalın ve emir verici bir ses ile, "Ece onu buradan götür, " Dedi benim kardeşimi nereye götürebilirlerdi? Çınar'ın kollarından tutup kadının kucağından çekmeye çalışmıştım fakat Göktuğ omuzlarımdan tutup bedenimi geriye çekti kadın bu sırada aşağıya inmişti bir hışımla arkaya döndüğümde Göktuğ'un gözlerindeki o nefret ile baş başa kaldım içimden yükselen bir titreme vücuduma yayıldı gözlerim yanmaya başladı.4

 

"Çınar senin gibi birinin yanında kalamaz," Dedi soğuk sesiyle sesi böyle çıkmamalıydı... Sevgi dolu konuşmalıydı bana karşı.

 

"Kardeşimi benden alamazsın!"

 

"Tek kardeşini değil her şeyini elinden alacağım. Ajanstan hesabına yatan para iptal edilecek, Yıldız evrenine adımını bile atamayacaksın, Yıldız evrenindeki evinin anahtarını ve ajanstan yatan para ile aldığın arabanın anahtarlarını bana ver."

 

Karşımda duran adamı artık tanıyamıyordum, "Kardeşim olmaz," Dedim başımı her iki yana sallayarak, "Herşeyi al ama kardeşimi alma," Hızlı adımlarımla koltuğun üzerindeki çantamı aldım çantamın içinden evimin ve arabamın anahtarlarını çıkardım hızlı ve büyük adımlarla Göktuğ'un yanına gittim her iki yanında duran elini kaldırdım ve avucunun içine bütün hepsini bıraktım, "Al bunları ama Çınar'ı geri ver olur mu?" Çınar olmazdı ona o kadar çok alışmışken onu benden alamazdı.

 

"Yarın saat 14.30'da duruşmamız var boşanıyoruz adamlarımdan biri gelip seni alacak ve Yıldız evrenine geleceksin sonra ise defolup gideceksin."2

 

"Ne saçmalıyorsun sen?" Diye bağırdım gözlerimden yaşlar aktı, "Kardeşimi benden alıyorsun ardından," Sustum ve sesim tahmin ettiğimden daha kısık çıktı, "Ardından benden tekrar gideceğini söylüyorsun."

 

"Ne bekliyordun?" Diye gürledi, "Annemi öldürdün sen benim," Demişti kısık ve yıkık bir ses ile, "Bana sadece neden böyle bir şeyi yaptığını söyle söyleki seni anlayabileyim," Sustum çünkü susmam gereken bir konuydu. Konuşmayacağımı anladığı için elinde tuttuğu dosyayı bana uzattı ve ardından bir kalem, "Dosyayı imzala," Dosyayı aldığımda bunun bir boşanma protokolü olduğunu anladım titreyen ellerimle dosyaya bakıyordum, "Benden bunu yapmamı bekleme," Kararında net olduğunu yüzünden anlayabiliyordum fakat bunu yapmak benim için çok zordu, "İmzala," Dedi net bir ses ile ben bunu nasıl yapardım ki? Dosyayı Göktuğ'a uzattım, "İstemiyorum."

 

Üzerime yürümeye başladığında olduğum yerde kaldım hiç kıpırdamadan yavaş yavaş üzerime gelişini izledim, "Yemin ediyorum ki şuan öldürürüm seni."2

 

"Öldür," Bir ölüden farkım yoktu zaten.

 

"Protokolü imzala yoksa kardeşinin yüzünü bile göremezsin," Söylediği şey bana protokolü imzalattı.

 

Evlenmek için attığım imzayı şimdi boşanmak için atıyordum.1

 

Normal şartlarda kardeşimi ondan alırdım ama normal şartlarda değildik bu iş davalık olursa beni hiç düşünmeden hapise atarlardı. Bir suçum olmadığı iyi birşey yaptığım hâlde atarlardı çünkü ne pahasına olursa olsun gerçekleri kimseye anlatmazdım. İmzaladığım dosyayı Göktuğ'a uzattım dosyayı alıp arkasını döndü fakat farkında olmadan beynimi kemiren o soruyu sordum, "O kadın kimdi?" Bana dönüp cidden mi? Diye baktı.

 

"Artık benim hayatımdaki kişiler ve olaylar seni ilgilendirmez."

 

Gözlerimden akan yaşlar yanaklarımda kurumuştu baygın gözlerimle Göktuğ'un hiçbir his barındırmayan gözlerine bakıyordum, "Kim olduğunu bilmediğim bir kadını kardeşim ile baş başa bırakamam."

 

"Senden daha iyi biri olduğu kesin. İçin rahat olsun senin gibi bir kişiliği yok."2

 

Birşey dememe izin vermeden gitti zaten diyecek birşeyim de yoktu. Herşey geçerdi ve bu da geçecekti.

 

Koşar adımlarımla dışarıya çıktım Göktuğ'u arabaya binerken görmüştüm, "Olduğun yerde kal Göktuğ Sezgin!" Diye bağırdım kardeşimi hiçbir yere götüremezdi fakat beni duymazlıktan gelip arabaya binmişti koşarak arabanın yanına gittiğimde şoför arabayı çalıştırmıştı arabaya yumruklarımı ve tekmelerimi vuruyordum, "Kardeşimi benden almaya hakkın yok!" Araba ilerlemeye başladığında ben de peşinden koşuyordum, "Bana bunu yapma benden kardeşimi alma," Araba yetişemeyeceğim bir hızla gittiğinde koşmayı bıraktım ellerim her iki yanımda pes etmişcesine sallanıyordu. Son tutunacağım dalımda elimden uçmuş gitmişti dizlerimin üzerine düştüğümde, "Onu benden alma," Diye sayıklıyordum. İki çift el omuzlarımdan tuttuğunda arkamı döndüm Rahime abla bana üzgün gözlerle bakıyordu, "Ben sana demiştim kızım."

 

Bilmediğin şeyler var Rahime abla... Onun açısından ben çok haksızım.

 

Rahime abla neredeyse on beş dakikadır duvar ile bakışıyordu çünkü ona bütün gerçekleri anlatmıştım Derya'yı ve diğer üç kişiyi öldürmüş olmam gerçeği hariç. İlk başta bana inanmamıştı ve haklıydı da hatta birkaç kez beni deli olmak ile suçlamıştı ama ne kadar ciddi olduğumu anladığında kadına kal gelmişti. Ben de onunla birlikte duvarı izliyordum insan kötü bir hâldeyken zaten ya duvarı izlerdi ya da tavanı. Kafamın içinde binbir türlü soru geçiyordu. O kadın kimdi, kardeşimi Göktuğ'dan nasıl alacaktım, Göktuğ olmadan nasıl yapacaktım ve en önemlisi bana ne olacaktı?

 

"Şimdi ne olacak?" Diye sordu Rahime abla.

 

Hissiz bir şekilde cevap verdim, "Yarını bekleyeceğim," Belki Eylül ve Bartu gelirdi onlar bana yardımcı olurdu.

 

"Yarın ne var?"

 

"Belki arkadaşlarım gelir."

 

"Arkadaşta, eşte geçicidir sen kendi durumuna bak bir bakmışsın onlarda ortadan kaybolmuş."

 

"Sen konuşma Rahime abla," Dedim titrek bir ses ile, "Senin konuştuğun şeyler hep gerçekleşiyorda."1

 

"Çünkü hepsini bizzat yaşadım kızım, ben bu hayattan dersimi aldım," Ayağa kalktığında başımı kaldırıp Rahime ablayı izledim, "İstersen benimle gel birlikte kalalım ama gelmem diyorsan ben şimdi gideceğim çünkü anlattığın şeyleri sindirmem gerekiyor."

 

"Yalnız kalmak istiyorum Rahime abla," Başını ağır ağır salladı ve evden çıkıp kapıyı kapattı. Koltukta duran kumandayı alıp öylesine bir film açtım amacım izlemek değildi tek yapmak istediğim şey beynimdeki sesleri susturmaktı. Göz pınarlarıma akın eden yaşları emgellemedim.

 

Yine ağlayarak uykuya daldığım bir gündü.

 

Sabah kapımın çalmasıyla uyandım gözlerimi açtığımda eve göz gezdirdim kötü bir rüya görmüştüm ve hâlâ rüyanın etkisindeydim. Kapı tekrar çaldığında ayağa kalktım çalışmakta olan televizyonu kapatıp kapıya yürüdüm kapıyı açtığımda elinde bir tabakla Rahime abla karşılıyordu beni tabağın üzerindeki peçeteyi açtı, "Bak şimdi şu poğaçaları ben yaptım yanındaki böreği yardım ettiğin kız varya o yaptı," Tabağı bana uzattığında muhtemelen börekten gelen koku midemi bulandırmıştı Rahime ablanın karşısında öğürmemek için kendimi zor tuttum, "Teşekkür ederim Rahime abla," Elindeki tabağı aldım, "Benim şimdi işe gitmem gerekiyor haydi görüşürüz," Yanağıma bir öpücük kondurup gitti kokuyu falan unutup karşımdaki eve bakıyordum daha fazla kapıda dikilmemek için kapıyı kapattım. Tabağı kendimden ne kadar uzak tutabilirsem o kadar uzak tutuyordum. Normalde böyle şeyler ile karşılaşmazdım sorun etmeden böreği yerdim fakat kokusu midemi bulandırmıştı. Tabağı tezgaha koyup odama gittim ayıcığımı alıp yatağıma oturdum karnım aç değildi zaten böyle durumlarda yemek yiyemezdim.

 

Bugün Göktuğ ile boşanma davamız vardı ve severek evlendiğim adam ile boşanmaya hazır değildim o duruşmaya gitmeye hiç hazır değildim ayağa kalkıp koltuğun üzerinde kalan telefonumu alıp geldim rehberden Barlas'ı buldum ilk çalışta telefonumu açmıştı.

 

"Yardımına ihtiyacım var Barlas."

 

"Dinliyorum," Belkide olan herşeyden haberi vardı.

 

"Bana bir avukat tutabilir misin? Bugün 14.30'da olan duruşmama avukatımın gitmesini istiyorum."

 

Neden bir avukat tuttuğumu neden bir duruşmamın olduğunu sormadan kabul etti, "Halledeceğim."

 

Saat 14.30'da duruşmaya avukatım gitmişti bunun için ne gerekiyorsa yapmıştık. Davaya yakın bir saatte dev adam gelmişti kapıma fakat davaya avukatımın gideceğini söylediğimde birşey demeden gitmişti.

 

Avukatımın parasını da bu ay yatan maaşım ile ödeyecektim Göktuğ ya bilerek ya da bilmeyerek kartlarımı benden almamıştı belkide unutmuştu.

 

Şuan ise küçük bir valiz hazırlıyordum Siyah evrene ışınlanıp orada kendime küçük bir ev tutacaktım kimse ile iletişime geçmeyecektim bu saate kadar Eylül ya da Bartu'nun beni aramasını beklemiştim fakat ne o ikisi ne de Murat ya da Naz aramamıştı evime bile gelmemişlerdi ne durumda olduğumu öğrenmek bile istememişlerdi. Belki mesaj atmışlardır diye mesaj kutuma girmiştim ama hiçbiri mesaj atmamıştı bana mesaj atan tek kişi annem olmuştu o da şöyle yazmıştı;2

 

Bilinmeyen numara: Ne yaptın sen?

 

Bilinmeyen numara: Nasıl öldürürsün sen babanı? Cani misin sen?

 

Bilinmeyen numara: Asıl Derya'yı nasıl öldürürsün?

 

Bilinmeyen numara: Sen böyle bir çocuk değildin Asel sen bu değildin ama bil ki bu yaptıkların yanına kalmayacak.

 

Annem sanki babamın ölmüş olduğuna üzülmüş gibiydi ya da ben öyle hissediyordum.

 

Valizimi hazırladıktan sonra ışınlanma cihazım ile Siyah evrene ışınlandım herhangi bir sokak adı girdiğim saatim beni boş bir sokağa ışınlatmıştı burada sıra sıra evler vardı ama sokakta bir Allah'ın kulu yoktu. Sokakta yavaş yavaş yürümeye başladım amacım kiralık bir ev bulmaktı.

 

Yaklaşık bir saatin sonunda küçük, bir oda bir salon bir ev bulmuştum evin içinde eşyaları vardı. İlk, bir evin sahibini aramıştım fakat ev hem çok büyük hemde eşyasızdı fakat adam beni başka birini yönlendirmişti ve bu adamın evi hem küçük hemde eşyalıydı adama evin bir aylık kirasını ödemiştim şimdi ise üstümdeki kıyafetleri çıkarmış pijamalarımı giymiştim ellerimi başımın altına koyup koltukta yatıyordum.

 

Telefonuma avukatımdan bir mesaj gelmişti.

 

Selim bey: Boşanma davanız gerçekleşti Asel hanım. 2

 

Asel: Teşekkürler Selim bey.

 

Hakim bizi tek celsede boşamıştı Göktuğ artık benden kurtulmuştu. Telefonumun SIM kartını çıkarttım ve yere atıp ayakkabımın tabanıyla ezdim ezilen SIM kartını orada bırakıp yatak odasına gittim ayağımda hâlâ durmakta olan ayakkabılarımı çıkartıp yatağa girdim. Kimsenin benden haber almasını istemiyordum kimsenin yerimi bilmesini de istemiyordum emindim ki yerimi bilecek tek kişi Göktuğ idi o da gelip beni ziyaret edecek değildi...

 

Bugün dört Aralıktı doğum günüme yirmi bir gün kalmıştı yirmi bir gün sonra Göktuğ beni ziyaret edecekti ilk defa doğum günüm kutlanacaktı ama nasıl kutlanacağını bilmiyordum...

                                ⚔

"Amacıma ulaştım Asel Kılıç Göktuğ'un seni öldürmesini sağladım," Karşımda Derya vardı ve kalbinin tam ortasında bir delik vardı deliğin etrafında kan lekeleri vardı.

 

"Ben ölmedim ki," Dedim masum bir ses ile.

 

"Hayır öldün dün senin doğum günündü ve Göktuğ doğum gününde seni öldürdü yanıma geldin Asel Kılıç, artık ikimizde aynı yerdeyiz."1

 

"Neredeyiz?" Diyerek etrafıma bakındım tarif edemeyeceğim kadar korkunç bir yerdi.

 

"Cehennemde."

 

Gözlerimi hızlı bir şekilde açtığımda tavan ile bakışıyordum olduğum yere göz gezdirdim ve yeni tuttuğum evde olduğumu gördüm. Yanımdaki gece lambasını açtım bir anlığına ayıcığımı aradım ama onu yanıma almadığım aklıma gelmişti. Duvardaki saatten gecenin üçü olduğunu gördüm sürekli kâbuslar görüyordum ve bu sağlıklı bir uyku uyumama engel oluyordu.

 

Yatakta oturdum ve sırtımı yatağın başlığına dayadım. Acaba şuan beni arıyorlar mıydı? Benim için endişe ediyorlar mıydı? Ediyorlardır değil mi? Çünkü onlar beni düşünen insanlar.

 

Düşünüyorlarsa neden hiç mesaj atmadılar, aramadılar ya da eve gelmediler?

 

Belkide işleri vardır.

 

Ne işleri olacak? Kandırma kendini Asel, seni önemsemiyorlar. Göktuğ ile boşandınız ama ne hâlde olduğunu bile sormadılar. 1

 

Bu hayatta en sevmediğim ve en çokta korktuğum şey önemsenmemekti ama doğduğumdan beride hiç önemsenmemiştim.

 

Ayağa kalkıp seslerden yola çıkarak cama gittim ve tahmin ettiğim gibiydi olmuştu yağmur yağıyordu hiç düşünmeden üzerime montumu alıp dışarıya çıktım. Gökyüzüne bakıp konuşmaya başladım, "Beni önemseyen tek kişi sen misin? Her kötü anımda yanımda oluyorsun."

 

Seni önemseyen biri vardı ama sen onu kaybettin.

 

Onun iyiliği için.

 

Peki sen ne olacaksın? Tam herşey güzel olacakken herşeyi mahvettin.

 

O üzülmesin diye yaptım.

 

Ona herşeyi anlat. Yoksa biz daha çok üzüleceğiz.

 

Anlatamam, onun ailesinde kalan tek kişinin de hain olduğunu söyleyemem.

 

Yavaş adımlarımla bilmediğim sokaklarda yürüyordum. Kendimi evsiz gibi hissediyordum fakat çok şükür ki evim vardı evim vardı ama ben o evede kendimi ait hissedemiyordum ben şuan kendimi hiçbir yere ait hissedemiyordum. Ne arkadaşlarım ne sevdiğim adam yanımda durmuyordu yıllarca birbirimizi görmediğim annem bile bana sırtını dönmüştü zaten ondan bir ümit parçası dâhi beklemiyordum ama yinede üzüyordu. Çöp konteynırının yanına sinmiş bir kedi gördüğümde yine bütün anılarım gözlerimin önünde canlanıyordu. O gün kitap almak için dışarıya çıkmıştım ve yeni hayatıma o gece merhaba demiştim aklımdan binbir türlü şeyler geçmişti, o an korkmuştum çünkü sonumun ölen binlerce kadının ki gibi olacağını sanmıştım o korku ile bacak arasına tekme atmayı düşünmüştüm ama bana, "Düşündüğün şeyi sakın yapma," Demişti.

 

Bir çöp konteynırı bana birçok şeyi hatırlatmıştı üşüyen kedinin yanına gidip kucağıma aldım tüyleri ıslanmaktan şekilden şekle girmişti. Montumun fermuarını açıp kediyi montun içine koydum kedinin mutlu dolu hırıltıları bana yine Göktuğ ile yaşadığımız anlardan birini hatırlattı. O gün beni olağan dışı bir yere götürmüştü gözlerim gibi mavi çimleri, mavi çiçekleri olan bir yerdi her adımımı attığımda etrafa mavi ışıklar yayılıyordu ve orada Göktuğ'un bir kedisi vardı kendisi kedileri çok seviyordu belki şuan yanımda olsaydı bu kediyi benimserdi, "Umarım hiçbir zaman gerçekleri öğrenip kendini suçlamaz ve bunca yıldır yaşadığın hayatının bir yalandan ibaret olduğunu öğrenmezsin. Her zaman mutlu ol Göktuğ Sezgin ama hiçbir zaman da başka bir kadınla birlikte olma," Kısık sesle söylediklerim içime o kadar çok dokunmuştuki gözlerim dolmuştu. Hayatına başka bir kadın sokmamalıydı çünkü bu hem bana hemde yaşadığımız o kadar anıya saygısızlık olurdu. Dün yanında getirdiği o kadını kafama o kadar çok takmıştım ki kâbuslarımın arasında o da vardı ama Göktuğ yapmazdı ayrıldıktan hemen sonra başka bir kadına gitmezdi ki o...1

 

6 Aralık

 

Göktuğ, Çınar ve o gün yanında gördüğüm kadın yani Ece'ye bakıyordum bir restauranttaydık Çınar'ı aralarına almışlar ona yemek yediriyorlardı Göktuğ ile her zaman sahip olmak istediğim o mutlu aile tablosuna şuan onlar sahipti Göktuğ Ece'ye dönüp baktığında gözlerindeki o aşkı gördüm aynı bana baktığı gibi ona da bakıyordu. O an kalbime bir bıçak saplanmıştı kimse görmüyordu ama bıçağın saplandığı o yerden kanlar akıyordu bir an herşey siyaha büründü yemek yiyen bütün herkes donmuştu ve en kötüsü de Göktuğ o kadına bakarken donmuştu yavaş adımlarımla yanlarına ilerledim her adımımda acı çekiyordum. Göktuğ'un yanına geldiğimde her iki elimlede yanağına dokunup yüzünü yüzüme çevirdim kahverengi gözleri şimdi bana bakıyordu ama ben her zaman hissettiğim o şeyi hissedemiyordum bu sefer kahverengi ve mavi birleşememişti.

 

Yine nefes nefese kalktığımda kafamı duvarlara vurmak istedim ne rahat bir uyku uyuyabiliyordum ne de oturabiliyordum her gece kâbus görmekten helâk olmuştum gözlerimden uyku akıyordu ama her uyuduğumda kâbus görerek uyanıyordum.1

 

Su içmek için ayağa kalktığımda yine başım döndü şiddeti o kadar fazlaydı ki yatağa düşmüştüm bu sıralar baş dönmem, mide bulantım ve kokulara olan hassasiyetim artmıştı neden olduğuna bir kanaat getiremiyordum. Kendime geldikten sonra Amerikan mutfağa gidip bir bardak su içmiştim uykulu bir şekilde tekrardan yatağıma ilerledim.3

 

7 Aralık

 

Saat 15.45 günlerden cumartesi yalnızlığımın beşinci günümdeyim delirmeme ramak kaldı hiç birşey yemiyor, evden dışarıya adımımı atmıyor, bir Allah'ın kuluyla iletişime geçmiyordum. Arkadaşlarımdan hiçbiri bu eve gelmemişlerdi amacımda bu idi zaten hiç kimsenin bana ulaşmaması, ben onları beklemiştim fakat onlar beni ne aramış ne de sormuşlardı yine Rahime ablanın dediğine çıkmıştım ne arkadaş ne de eş kalıcı değildi hepsi geçiciydi tek kalıcı olan Allah ve bendim herkes giderdi kimse kalmazdı.

 

Doğum günüme on sekiz gün kalmıştı ve her geçen gün içime hem heyecan hemde korku düşüyordu heyecanım Göktuğ'u görecek olmamdan kaynaklıydı korkum ise Göktuğ'un bana verecek olduğu hediyeden kaynaklıydı.

 

Çınar'ı tam beş gündür görmüyordum ve bu beş gündür burnumda tütüyordu Göktuğ boşanma protokolünü imzalamazsam Çınar'ı bana asla göstermeyeceğini söylemişti ama protokolü imzalamama rağmen Çınar'ı bana getirmemişti. Yaşadığım yeri bildiğini biliyordum ama bana Çınar'ı getirmiyordu o da haklıydı sonuç olarak annesini öldürmüştüm ama haklı sebeplerim vardı fakat o bu sebepleri bilmiyordu.

 

10 Aralık

 

Açlıktan midem bulanmaya başladığı için kendime birşeyler hazırlıyordum ama hiçbir şeyi de yiyemiyordum evimin yakınlarında olan markete gitmiş domates ve peynir almıştım şimdi ise gelişi güzel yiyordum. Aralığın başında aldığım maaşım beni neredeyse üç ay idâre ederdi ki üç ay yaşayacağıma garanti veremiyordum.1

 

Göktuğ'dan

 

Yemek yemeyen Çınar'ın peşinde koşturuyordum ve bu koşuşturmacadan hiç hoşlanmıyordum Asel'in evinden onu aldığımdan beri ne birşey yiyor ne de içiyordu sürekli ablasını özlediğini söylüyordu ama asla onu Asel'in yanına götürmezdim küçücük bir çocuğu bir katilin yanına koyamazdım.

 

Çokça kez Asel'in neden annemin canına kast ettiğini öğrenmeye çalışmıştım ama bir sonuca varamamıştım Eylül ve Bartu'nun evinin arasında mekik dokuyordum belki onlar birşey biliyordur ümidiyle her ikisinin de ağzından birşey almaya çalışıyordum ama ikisi de aynı şeyi söylüyordu, "Biz birşey bilmiyoruz. Zaten Asel son günlerde değişik davranıyordu," Değişik davrandığının ben de farkındaydım ama ne için böyle yaptığını bilemiyordum. Ondan asla ama asla böyle bir şey beklemezdim fakat hep beklemediğim kişiler tarafından dumura uğramıştım.

 

O gün tek annemi değil Babasını, Cem'i ve Merve'yi de öldürdüğünü öğrenmiştim Bartu ve Eylül'e bunu söylediğimde gerçekten şaşırmışlardı onlarda hiç birşey bilmiyordu peki bu kadın ne yapmaya çalışıyordu? Neyin peşindeydi? Onca şeyi yaptıktan sonra hâlâ neden bana aşık gibi davranıyordu? Kafam şu günlerde o kadar karışıktı ki geceleri artık uyuyamıyordum bir yanım onu özlüyordu ama bir yanım ondan nefret ediyordu ve haklı olarakta nefret eden yanım daha ağır basıyordu canımı o kadar çok yakmıştıki onu öldürmek bana farz olmuştu ailemden kalan en son kişiyi öldürerek kırmızı çizgiyi aşmıştı yanımda başı ucumda bir hain beslemiştim ve bunun farkında bile değildim.

 

Telefonum çalmaya başladığında Çınar'ın peşinde koşturmayı bırakıp aramayı açtım, "Efendim Bartu?"

 

"Asel'in nerede olduğunu biliyor musun?"

 

Bunu neredeyse yirminci kez sormuştu, "Bilmiyorum Bartu," Aslında biliyordum ama onlara söylemiyordum çünkü yalnızlıktan yavaş yavaş çürümesini istiyordum.4

 

"Telefonu kapalı, Galaksi evrenindeki evinde değil, Yıldız evrenindeki evinde değil nerede bu kız Göktuğ?"

 

"Annemi öldürmüş birini neden bulmak istiyorsunuz?"

 

"Ne olursa olsun o bizim arkadaşımız gerçekleri birde ondan duymak istiyoruz."

 

"Hacker olan sen değil misin Bartu? Ara ve bul arkadaşını."

 

"Sen yerini biliyorsun ama söylemiyorsun!" Diye sesini yükseltti.

 

"Görüşürüz," Diyerek telefonu suratına kapattım hainler ile nasıl konuşabiliyorlardı anlamıyordum Murat'a da böyle yapmışlardı o da bir haindi ve onunla da konuşuyorlardı. Belkide Murat ve Asel işbirliği yapıyordu... Bilmiyordum kafam çok karışıktı ama bir konuda hem fikirdim Asel'in ölümü benim ellerimden olacaktı o nasıl ki annemi benim ellerimden almıştı ben de onun hayatını elinden alacaktım.3

 

14 Aralık

 

Resimlerimin olduğu odadaydım çizmeye başladığım fakat tamamlamadığım ama Asel'in tamamladığı resme bakıyordum resmin altında Aşk yaşatmaz öldürür ona bunun doğru olmadığını aksine aşkın yaşattığını söylemiştim ama yanılan ben olmuştum o haklıydı aşk yaşatmazdı öldürürdü biz ikimizi öldürmüştük geriye kalan tek şey yaşayan ama ölü olan bedenlerimizdi. Masanın üzerindeki maket bıçağını alıp resmi yırtmaya başladım ondan geriye kalan hiçbir şeye ihtiyacım yoktu.

 

Çalışma masasının üzerinde ve çekmecelerimde olan şiirleri de yırtmaya başladım ne benim ona yazdığım şiirler ne de onu bana hatırlatan şiirler bu evde kalmamalıydı. Asel'i çizdiğim resimlerin yanına ilerledim ne de çok seviyordum onu, ama benim onu sevdiğim kadar o da beni seviyor muydu? Bu çelişkili bir soruydu hâlâ beni seviyormuş gibi davranıyordu ama sevmediğine emindim çünkü insan sevdiği adamın annesine zarar veremezdi.1

 

Belki de o sadece takıntılı bir aşıktı...

 

Ben ona hayatımı adamışken o bana böyle bir ihaneti nasıl yapardı, onu uyarmama rağmen bana nasıl ihanet edebilirdi? Benim bir kuralım vardı hain olanları hayatımdan siler bana ihanet edenleri evrenden silerdim.

 

Aşağıdan çalan telefonumun sesi ile odadan çıkıp aşağıya indim Ece'nin aradığını gördüğümde aramayı yanıtladım arkadan ağlayan Çınar'ın sesi geliyordu, "Çınar'ı zapt edemiyorum."

 

"Geliyorum."

 

Ece benim ajansta öğrenci olduğum sıralarda arkadaşlık edindiğim biriydi ara sıra görüşürdüm kendisiyle fakat o benimle hep görüşmek isterdi. Şuan ondan yardım alma sebebim ise Ece'ye çok güveniyor olmamdı.2

 

20 Aralık

 

Eylül'den

 

üç gündür Asel'e ulaşamıyorduk. Ben, Bartu, Murat ve Naz onun için çok endişeliydik. Göktuğ'dan boşandığını öğrendiğimizde endişemiz onun için daha çok artmıştı o Göktuğ'suz yapamazdı ve birde yetmezmiş gibi Göktuğ Çınar'ı da almıştı Çınar'a ilk başta ne kadar alışamamış olsa da artık o hayatından bir parça olmuştu. Birkaç gün önce Bartu arabasının plakasından gittiği yere ulaşmaya çalışmıştı fakat Göktuğ'un arabayı ondan aldığını öğrenmiştik şuan beş kuruşsuzdu. Yine Bartu ve Naz ile oturuyor Asel'in nereye gidebileceğini düşünüyorduk. Murat ise kendi evinde Asel'den bir sinyal almaya çalışıyordu

 

Naz, "Eski evinde değil ama illa ki oraya gitmiştir. Komşularına sorsak mı acaba?"

 

Bartu, "Mantıklı, Rahime abla biliyordur belki de."

 

Hiç beklemeden ayağa kalktım arkadaşımı hemen bulmak istiyordum, "Haydi kalkın o zaman," Bu sözüm üzerime hepimiz ayaklandık.

                              ⚔

Rahime ablanın kapısında üçümüz bekliyorduk Bartu'nun kapıyı çalması üzerine bir kaç saniye sonra kapı açıldı Rahime abla bizi görünce sevinmiş gibiydi, "Asel nerede?" Diye sormuştu hemen, anladığım kadarıyla Asel Rahime abla ile konuşmuştu.

 

Bartu, "Rahime abla önce bir eve girsek mi?" Rahime abla kapının önünden çekildi ve eliyle içeriyi işaret etti. İçeriye girip koltuklara oturduk söze ben girdim, "Rahime abla Asel seninle hiç görüştü mü?"

 

"Görüştü üç Aralık'ta buradaydı gece Göktuğ geldi ve Çınar'ı götürdü sokağın ortasında oturup ağlıyordu dört Aralık günü sabah kahvaltısına poğaça ve börek götürdüm ondan sonra ortadan kayboldu."

 

Naz, "Nerede olabilir?" Diye söylendi.

 

Rahime abla sitemli bir şekilde konuştu, "Size çok kırılmış olmalı ona ne yapacağını sorduğumda yarını bekleyeceğim dedi bir sorun bakalım neden yarını bekledi?"

 

Kısık çıkan sesimle, "Neden?" Dedim.

 

"Sizin gelmenizi bekledi eminim ki dört Aralık'ta sizi bayağı beklemiştir fakat sizde gelmeyince gitmiştir. Neden dört Aralık'ta ya da üç Aralık'ta gelmediniz?"

Diyecek hiç birşeyimiz yoktu çünkü bir sebebimiz yoktu.

 

"Ben herşeyi biliyorum," Dedi Rahime abla birden. Bu dediği şey bizi şaşırtmıştı, "Farklı evrenlerin olduğunu biliyorum."

 

"Peki Asel'in Göktuğ ile neden kavga ettiğini biliyor musun?" Bunu bildiğini sanmıyordum ama yinede soruyordum, "Hayır bilmiyorum, ne için kavga etti? Zaten o gün Çınar'ı aldı gitti kız yıkıldı."

 

Bartu, "O zaman bize müsaade," Diyerek ayağa kalktı fakat rahime abla akıllı biriydi, "Asel ve Göktuğ ne için kavga etti?" Bunu Rahime ablaya söyleyemezdik Asel'in ne kadar yakını olsa da nasıl bir tepki vereceğini bilemezdik, "Biz de bilmiyoruz," Diye yalan söyledim ve ayağa kalktım, "Asel'den bir haber alırsan bize ulaş Rahime abla olur mu? Onun için endişeleniyoruz," Rahime ablanın bize ne kadar sinirli olduğunu kullandığı sözlerden anlıyorduk, "Endişeliniyor olsaydınız ilk günden kızın yanına gelirdiniz."

 

Hepimiz suspustuk çünkü diyecek bir sözümüz yoktu o gün neden Asel'i aramamıştık ben de bilmiyordum söylediğim şey saçmaydı ama cidden neden onu aramadığımızı bilmiyordum o gün cesetleri bilindik bir yere gömmüştük herkesin bildiği herkesin ölen yakınlarını gömdüğü bir yere gömmüştük çünkü herhangi bir durumda suçlu duruma düşmek istemiyoruk. Asel'in haberi yoktu ama orada olan biten herşeyi ses kaydına aldık belki de bu ses kaydını birilerine dinletmek zorunda kalacaktık.

 

21 Aralık

 

Yine hepimiz toplanmıştık ama bu sefer Murat'ta vardı.

 

"Yer yarıldı içine girdi sanki," Demişti Murat. Hiçbir şekilde Asel'e ulaşamamıştı, "Telefon sinyallerine ulaşamıyorum, araba sinyalleri zaten Göktuğ'un evinden geldi üzerinde herhangi bir takip cihazıda yok. Eski evinde değil, Yıldız evrenindeki evinde değil dün Yıldız evreninin altını üstüne getirdim hiçbir yerde yok görenler oldu mu diye fotoğrafını bile gösterdim ama kimse görmemiş."

 

Eylül, "Galaksi evrenindeki kişilere de soralım belki orada görenler olmuştur."

 

Naz, "Doğum gününe kadar bulmalıyız biliyorsunuz o doğum gününün kutlanmasını isterdi."

 

Bartu, "Onu bir bulalımda doğum günü falan sonraki iş."

                               ⚔

Galaksi evreninin sokaklarında dolaşıyordum buralar bana hiç yabancı değildi çünkü İstanbul benim doğup büyüdüğüm bir yerdi bir esnafın yanına gidip Asel'in fotoğrafını gösterdim, "Merhabalar acaba bu kişiyi buralarda hiç gördünüz mü?" Adam başını olumsuz bir şekilde salladığın da teşekkür edip biraz daha ilerledim. Ben İstanbul'un Gebze tarafındaydım diğerleri Başka başka yerlere dağılmıştı. Belki İstanbul'da değildi ama bugün buraya bakardık akşama doğru Türkiye'nin başka şehirlerine bakardık Asel'i bulmak için elimizden geleni yapardık. Bize kırılmıştı ve kırılmakta haklıydı şahsen ben dört Aralık günü yaşadıklarımı atlatmaya çalışıyordum ama arkadaşımın yanında olmalıydım. Karşıdan bana doğru gelen kadının yanına gittim ve elimdeki fotoğrafı gösterdim, "Merhabalar bu kadını buralarda gördünüz mü?" Kadından, "Hayır," Yanıtını aldığımda içimdeki ümit yavaş yavaş tükeniyordu bu fotoğrafı gösterdiğim onuncu kişiydi fakat on kişide Asel'i görmemişti.

 

Saat 18.48'di hava kararmaya başlamıştı ekip ile ortak alanda buluşmuştuk hepimizin yüzünden düşen bin parçaydı çünkü hiçbirimiz Asel'i gören birini bulamamıştık Naz ümitsiz bir ses ile konuştu, "Hiç kimse Asel'i görmemiş," Diğerlerinden de aynı yanıt geldiğinde hepsinin bakışları bana döndü, "Ben de Asel'i gören kimseyi bulamadım."

 

Murat, "Asel," Dedi fakat devamını getiremedi, "Asel," Diye tekrarladı bunu söylemek çok zormuş gibiydi, "O... Ölmüş olmasın?" Hepimiz Murat'a donuk bir şekilde bakıyorduk olabilir miydi böyle bir şey?

 

Bartu, "Kim tarafından?"

 

Murat, "İki ihtimal var, ya intihar etti ya da Göktuğ Asel'e bir zarar verdi," Göktuğ kelimesini duyduğumda nefesim kesildi bu kadar ileriye gidebilir miydi? Aşık olduğu kadına böyle bir zarar verebilir miydi? Olabilirdi... Çünkü bu kadar zaman geçmesine rağmen Asel'e ulaşamamış olmamız hiç normal değildi.

 

Naz, "Göktuğ böyle bir şeyi yapmaz diyemeyeceğim," Hepsi Göktuğ'un böyle bir şey yapabilme ihtimalini verebiliyorken Asel'in yaşadığına dair bir kanıt nasıl bulacaktık ki? Ama ben Göktuğ'dan daha çok onun intihar etmiş olabileceğini düşünüyordum çünkü o ölmeyi isteyen ölümü arzulayan biriydi ta ki Göktuğ ile tanışana kadar ama şimdi ise Göktuğ onu bırakmıştı Çınar'ı da göremiyordu onun yaşamak için bir sebebi yoktu. Kalbime inci bir sızı yayıldı bu ince sızı içime bir titreme hissi yaydı gözlerim yavaş yavaş doldu şu zamana kadar edinebildiğim en iyi arkadaşlığı yapmıştı o bana ve herkes onu kaybetmiş olabilme ihtimalini veriyordu. Ben biliyordum ki onun içinin bir köşelerinde intihara meyilli bir tatafının olduğunu. Fakat intihar edebileceğini hiç düşünmemiştim Allah'ım ne olursun... Ne olursun hayatta olsun o yaşıyor olsun yoksa ben onsuz nasıl yaparım?

 

Asel'den

 

Seccadenin üzerinde ağlayarak yatıyordum kafamdaki başörtü ağlamaktan yer değiştirmişti. Yıldız evrenine gelmeden önce çokça yaptığım bir şeydi bu, kötü anlarımda, çok yalnız kaldığımda, çıkmaza girdiğimde seccademi alır namazımı kılar fakat namaz kılarken ağlamayı ihmâl etmezdim namazım bittikten sonra da secde'ye yatıp daha çok ağlar ve Allah ile konuşurdum kendime engel olamayıp seccadenin üzerine yatıp cenin pozisyonunu alırdım, "Ben kötü bir şey yapmadım Allah'ım," Karnımdaki ağrı günlerdir geçmiyordu, sıkça başım dönüyor bayılacak gibi oluyordum, mide bulantılarım beni hiç yalnız bırakmıyordu bana neler olduğunu hiç anlayamıyordum. Karnımdaki ağrı artmaya başladığında gözlerimi sımsıkı yumdum, "Yavaş yavaş ölüyor muyum yoksa?"

 

Seccadenin üzerinde yatmayı bırakıp bağdaş kurdum ve ellerimi havaya açtım, "Kötü bir şey yapmadığımı sende biliyorsun Allah'ım evet, adam öldürdüm ama onlar kötüydü adaletin vermediği cezayı ben verdim. Lütfen ama lütfen bir şekilde Göktuğ geri gelsin kardeşimi de versin bana Çınar'ım da gelsin çok canım yandı benim Allah'ım yetmez mi bu kadar canımım yanması? Yetmez mi bu kadar acı çektiğim?" Başımı öne eğip omuzlarım sarsıla sarsıla ağladım kısık ve kesik kesik konuştum, "Çok canım yanıyor."

 

25 Aralık

 

Saat 00.00'ı gösteriyordu; koltuğun hemen önündeki masanın üzerinde duran pastaya bakıyordum. Yavaş yavaş üzerine mumları yerleştirdim. Bugün 25 Aralık'tı, bugün benim doğum günümdü, bugün Göktuğ'un bana bir sürprizi vardı ve bugüne özel dışarıda kar yağıyordu...

 

Üzerimde mavi uzun bir elbise vardı. Göktuğ'un bana en çok yakıştırdığı renkti mavi. Bugüne özel olarakta mavi giymiştim.1

 

Elime cakmağımı ve pastamı aldım ardından dışarıya çıktım yaşadığım ev küçük, bir katlı müstakil bir evdi ve dışı küçük kırmızı çitler ile çevrilmişti evin önüne küçük bir masa ve sandalye konulmuştu masanın üzerine çakmağı ve pastayı koydum sandalyenin üzerindeki karları temizledim o kadar çok kar yağmıştı ki ayak bileğime kadar ulaşıyordu. Emindim ki Göktuğ şuan gelecekti ve o geldiğinde yakacaktım pastamın mumlarını.

 

Karnıma ve başıma yine şiddetli bir ağrı girmişti baş ağrısı o kadar şiddetlenmeye başlamıştıki gözlerim dolmuştu bunlar neyin belirtisiydi bilmiyordum telefonum olsaydı Google amcaya sorardım... Bu şeyleri yaşadığım olaylara bağlıyordum artık vücudum kaldıramadığı için bedenime yansıtmaya başlamıştı.

 

"Bugün ilk ve son doğum günün ha Asel Kılıç?" Göktuğ'un sesini duymuştum dediğim gibi gelmişti...

 

Dolu gözlerimle kahverengi harelerine baktım, "Doğum günümü kutlamaya değil sonum olmaya geldin öyle mi?"

 

"O günden sonra yanına sonun olmaktan başka bir amaçla gelmezdim."

 

Dediklerini duymazlıktan gelip pastamın mumlarını yaktım,"Desene o zaman bana en çok yakıştırdığın renk kefenim olacak," Konuşmadı fakat yüzünün renkten renge girişini izledim,

"İzin ver de dileğimi tutayım," Yanıma gelip karşımdaki sandalyeye oturdu vanilya kokusunu aldığımda dudaklarımı dişledim onun yanında olupta ona sarılamamak... Anlatamayacağım kadar kötü bir şeydi.

 

"Çınar," Demiştim fakat konuşamamıştım çünkü gözlerimden yaşlar akıyordu ve sesim ağlamaklı çıkıyordu ama benim bir isteğim vardı ki bugün hiç ağlamayacaktım. Boğazımı temizleyip tekrardan konuştum, "Çınar nasıl?"

 

Kısa ve öz bir şekilde, "İyi," Dedi.

 

"Neden hiç yanıma getirmedin?"

 

"Sence bir çocuğun katil ile aynı ortamda bulunması normal mi?"

 

Sustum söyleyecek bir sözüm yoktu. Kar yağıyordu havada tatlı bir soğukluk vardı ve bu soğukluk titrememe sebep oluyordu ya da titrememe sebep olan şey içimde tuttuğum çığlıklar mıydı?

 

Pastamı elime aldım gözlerimi kapatıp içimden bir dilek tutuyor gibi yaptım bir dilek tutmayacaktım çünkü ölecektim. Gözlerimi açıp mumları üfledim aslında hiç tutmamış olduğum dileğimi söyleyecektim, "Ne dilek tuttum biliyor musun?"

 

"Dilekler söylenmez."

 

Dediğini duymazlıktan geldim, "Son bir kez sana sarılmayı diledim," Suratıma birkaç saniye baktı çünkü diyecek hiçbir şeyi yoktu bana sarılmak istemiyordu ama dileğimi de gerçekleştirmek istiyordu artık kendime engel olamadığım için ağlamaya başladım. Oysaki bugün ağlamak istemiyordum,

"Lütfen," Bunun üzerine ayağa kalktı hiç beklemeden ayağa kalktım ve büyük bedenine sarıldım kokusunu doya doya içime çektim. Ağlamalarım yerini titremelere bırakıyordu çok üşüyordum... O kadar çok üşüyordum kim dişlerim birbirine çarpıyordu, "Seni çok özledim," Dedim zorlukla, kazağını ellerimin arasına alıp sıkıyordum. Kalbimin üzerinde soğuk namluyu hissettiğimde içime derin bir nefes çektim, "Ben seni hiç özlemedim," Derya'yı kalbinden vurmuştum ve Göktuğ'da aynı şekilde beni kalbimden vuracaktı. Ona ilk kendimi kaptırmaya başladığımda da beni kalbimden vurmuştu ama daha farklı bir şekilde... Kulağına yaklaşıp fısıldadım, "Başka birini bulma olur mu? Bir de Çınar'a iyi bak," Hiçbirşey demeden tetiğe bastığında son kez gözümden bir damla yaş aktı ellerim sırtından düştüğünde kendini geriye çekti, "Sana sordum annemi neden öldürdün dedim ama sorumu yanıtsız bıraktın kendi kuyunu kendini kazdın Asel. Umarım hak ettiğin yere gidersin," Bedenim karın üstüne düştüğünde titremelerim geri geldi vücudum titrerken sanki rahmimden birşey kopmuştu.5

 

Duyduğum tek şey, "İnandım ben sana. İnandım ama senin kalbin çok kötüymüş," Diyen Göktuğ'un sesi olmuştu

 

Kendimden geçerken bir farkındalık yaşamıştım peki ben bu farkındalığı neden şimdi yaşamıştım? Sesimi ne kadar yüksek çıkarabildiysem o kadar yüksek çıkardım, "Bebeğim! Bebeğim ölüyor," Araya öksürüklerim giriyordu fakat konuşmaya devam ediyordum, "Yardım edin! Göktuğ yalvarırım gel bebeğimiz ölüyor Göktuğ,"

 

Ama Göktuğ gitti ki...

 

Ellerimi karnıma koyup cenin pozisyonunu aldım, "Hayır bebeğim hayır gitme sen kal sen kal olur mu?"

 

"Göktuğ yalvarırım gel..." Dudaklarım arasından sızan kanın tadını hissettim, "Ölmek istemiyorum... Bebeğimizin ölmesini istemiyorum..." Göktuğ çoktan gitmişti ki. Bilincim yavaş yavaş kapanmaya başladı, "Annen seni seviyor bebeğim," Diye fısıldadım.1

 

Yirmi beş Aralık'tan geriye kalan tek şey; acı, soğuk ve bir kucak dolusu yalandı.

 

25.12.2025 saat 00.15 Asel ve bebeğinin ölüm tarihi. 1

 

Şşt.

 

Susun.

 

Asel artık huzur istiyor...

 

Eylül'den

 

Naz sürekli aynı şeyi söyleyerek ritim tutturuyordu, "Bugün yirmi beş Aralık bugün Asel'in doğum günü ve biz Asel'i bulduk!" Evet dün saat akşam sekiz gibi bulmuştuk bana bıraksalar hemen yanına gidecektim fakat hepsi doğum gününde gidelim demişti şimdi ise Asel'e yakışan bir pasta hazırlamıştık Naz pastayı mavi yapmak istemişti ama ben engellemiştim çünkü mavi rengi Asel'e Göktuğ'u hatırlatırdı. Bu yüzden pastayı Asel'in en sevdiği renk yani gri yapmıştık Naz ile bu konuda biraz tartışsakta benim dediğim olmuştu. Murat pastayı önümden alıp bir kutunun içine koydu.

 

Murat,"Evet arkadaşlar hazırız."

 

Naz, "Haydi! Zaten çok oyalandık birazdan öğlen olacak!"

 

Bartu, "Naz haklı Asel'in biraz daha bize kızmasını istemiyorsak gidelim."

 

Hepimiz saatlerimize tutunmuştuk. Asel'i asla tahmin edemeyeceğimiz bir yerde bulmuştuk. Siyah gezegende, çok fazla insanın olmadığı bir mahalledeydi onu o kadar Galaksi evreninin sokaklarında aramıştık anlayacağınız biz Asel'i gökte ararken yerde bulmuştuk.

 

Yazardan

 

Ölüm sevdiklerimizi elimizden çekip alan bir varlıktı.

 

Ölüm neydi? Öncelikle çok güçlü duygulara sahip olandı, çok güçlü olandı en çokta üzendi.

 

Hepimiz korkmaz mıydık ölümden? Kendimiz için olmasa da yakınlarımız için korkardık. Annemiz, babamız, kardeşimiz ya da arkadaşımız... Korkardık ölümden kapımızı çalmasını hiç istemezdik.

 

Ama elbet birgün o kapıyı çalar ve içinizden birinizi alacağım derdi. O anki kalp çarpıntısı, o anki korku, o anki mide bulantısı ya da aniden giren baş ağrısı... Hepsini bir arada yaşardık. Hepimiz bir gün ölümün tadına bakacaktık...

 

Ne kadar kötü bir an değil mi? Arkadaşlarının ölü bedenini görecek olmaları ne kadar acı verici bir şey... Ben her zaman bu sahneyi kafasında kuran biri oldum ya kitap sahnesi için ya da başka bir sahne için. Hepimiz yapmışızdır hepimiz kafamızda bir ölüm sahnesi yapmışızdır ne de çok istemişizdir bu sahnenin yaşanmasını.

 

Biri sizi önemsesin diye ölmek istemişizdir ama o an farkında olmayız fakat o ölüm son yaşam anın olur her kim seni önemserse önemsesin sen o önemi, o sevgiyi, o ilgiyi hissedemeyeceksindir.

 

Ölüm elbet gelecek ama keşke hiç gelmese keşke hiçbirimizi almasa...

 

Üçü sokağın biraz ilerisindeydi ne ile karşılaşacaklarını bilmeden Asel'in evine yürüyorlardı arada şakalaşıyor ve gülüyorlardı ama bilmedikleri bir şey vardı her gülüşün ardında bir ağlayış olurdu.

 

Eve yaklaşan ilk Bartu oldu Asel'i küçük kız kardeşi gibi gören, kimse ile paylaşamayan, her buluştuklarında illa atışan o ikili.

 

Karın üzerinde yatan cansız bedeni ilk o gördü kar neredeyse ayak bileklerini aşıyordu ve Asel o karın üzerinde yatıyordu korkunç ve nefes kesici bir sahne vardı karşısında çünkü yerde yatan bedenin etrafındaki karlar tamamen kırmızıya boyanmıştı ve garip bir şekilde cesetin üzerine hiç kar yağmamıştı hâlbuki kar lapa lapa yağıyordu...

 

Bartu yürümeyi bırakıp Asel'in kıpırdamayan bedenine baktı bunun üzerine hepsi Bartu'nun baktığı yere çevirdi bakışlarını, "Ne?" Demişti Bartu sessizce. Karşısındaki sahneyi gören Naz'ın elindeki pasta yere düştü.

 

İleride yatan bir kadın vardı:

 

Cansız bir beden.

Etrafında bulunan karları kırmızıya boyamış kan.

Kadının üzerindeki elbisenin rengi.

Ve masanın üzerinde duran pasta.

 

Bartu koşarak çitlerin üzerinden atladı Asel'in cansız bedenini bacağına koydu önce üzerindeki ceketini çıkardı ve Asel'in buz kesmiş bedenine örttü. Naz olduğu yere yığılmıştı, söyleyecek çok şeyi vardı ama kelimeler boğazına takılmıştı. Eylül başını her iki yana sallayarak geriye doğru adımlar atıyordu, haykırmak istiyordu fakat boğazına bir yumru oturmuştu. Murat'ta Bartu'nun yaptığı gibi koşarak çitlerden içeriye atlayıp Bartu'nun yanına diz çökmüştü, göğüs kafesine yumruklar atan bir el vardı ağlamak istiyordu...

 

Asel'in açık kalan gözlerine takılmıştı ikisininde bakışları.

 

Mavi gözlerinin içi kan çanağına dönmüş, vücudu bembeyaz olmuş bir beden vardı yanlarında. Bartu titreyen ellerini Asel'in açık kalan gözlerine uzattı ellerini açık kalan gözlerin üzerine kapadı, "Sana bunu yapanın yanına koymayacağım güzelim," Diye fısıldadı. Ellerini yavaşça aşağıya indirdi Asel'in açıkta kalan gözleri kapanmıştı. Cansız bedeni göğsüne çekip sarıldı ellerini Asel'in güneşte parlayan kahverengi saçlarında gezdirdi, "Çok üşümüşsün güzelim sen," Sarıldığı cansız beden ile bir ileriye bir geriye gidiyordu, "Özür dilerim güzelim," Asel'in ruh gibi olmuş yüzüne öpücükler kondurdu Bartu'nun gözünden damlayan yaşlar Asel'in kuru yüzünü ıslatıyordu.1

 

Asel'in atmayan kalbini her hissetiğinde içine bir yangın düşüyordu, "Ben sensiz ne yapacağım?!" Diye hakırdı. Herkesin gözlerinden yaşlar akıyordu, kimse böyle bir sahne ile karşılaşmayı beklemiyordu, "Ben sensin ne yapacağım Asel'im?!" Diye bağırdı tekrardan Bartu.

 

Silah patladığında cama çıkmayan kimse şimdi acı haykırışlar için cama çıkıyordu.1

 

Bartu Asel'in solgun yüzüne bakıp konuşmaya başladı, "Ben kimi dereye atacağım söylesene güzelim?" Bartu'nun söylediği her bir söz herkesin kalbine ince bir sızı veriyordu. Murat Bartu'nun omzuna dokundu, "Onu hastaneye götürelim belki bir umut vardır ha?" Demişti, Bartu Murat'ın söylediklerini işittiğinde gözlerini yumdu karşısındaki Murat'ın perişan olmuş hâli onu helâk etmişti gözleri kapalıyken sessiz bir şekilde konuştu, "Sence bir umut var mıdır?"

 

"Her zaman bir umut vardır..." Murat ayağa kalktığında Bartu'da ayağa kalktı ilerilerinde ağlayarak olanları izleyen ikiliye seslendi, "Eylül senin hastanene gidiyoruz," Demişti Murat zar zor.

 

Hepsi hastaneye ışınlandığında Bartu'nun acı yakarışını duyan herkes dönüp onlara bakıyordu, "Lütfen yardım edin! Kardeşim ölüyor..." Asel Bartu'nun kardeşi gibiydi ve Bartu her seferinde bunu dile getirirdi ama şimdilerde Asel'in cansız bedenini kolları arasında tutuyordu.

 

Bartu'nun yanına sedyeyle gelen hemşireler hepsine üzgün gözlerle bakıyorlardı Bartu bedeni sedyenin üzerine yatırdı fakat sedyeden düşen kol herşeyi açıklıyordu.

 

Murat'ın arkadaşı doktor Arif koşarak sedyenin başına gelmişti Murat'a gülen bir yüz ile bakıp, "Her zaman bir umut vardır," Dedi bu söz doktor arkadaşına aitti Eylül'ü bu hastaneye getirdiğinde de aynı şeyi söylemişti ve bundan daha öncesinde de...

 

Yaklaşık iki saattir ameliyathanenin önünde bekliyorlardı arada sırada çıkan hemşirelere durumu soruyorlardı fakat hiçbiri birşey söylemiyordu çünkü hepsinin surat ifadesinden neler olduğu anlaşılıyordu.

 

Eylül çatlayan sesi ile konuştu, "Mavi elbise ona kefen oldu..."1

 

Tam bu sırada doktor ameliyathaneden çıktığında hepsi ayaklanıp doktorun yanına gitti ama hepsi şu acı sözü duymuştu, "Başınız sağ olsun anne ve bebeği kaybettik."

 

Naz bebek kelimesini duyduğunda gözlerini yuvarlarından çıkartmak istercesine büyüttü duyduklarını sindiremiyordu sendeleyerek arkasındaki koltuğa oturdu.

 

Eylül durgun bir ses ile, "Bebek? Bebek ne bebeği?" Diye sordu.

 

Doktor Arif'e bunu söylemek çok zor gelmiş olmalı ki birkaç saniye bekledi, "Asel hanım bir aylık hamileymiş."

 

Eylül'ün evren etrafında dönmeye başlamıştı tutunacak bir kol bir beden arıyordu ve bu beden Murat olmuştu Eylül'ün kolundan tutup Naz'ın yanına oturtmuştu.

 

Doktor Arif, "Asel hanımı kurtarmayı çok istedik çok uğraştık fakat çok kan kaybetmiş ölümü uzun bir zaman önce başlamış eğer daha erken getirilseydi kurtarılma şansı vardı fakat geç kalınmış."

 

Murat, "Hani her zaman bir umut vardı Arif?"

 

Arif neredeyse ağlayacak dereceye gelmişti onun mesleği hiç kolay değildi, "Bazen o umutlar tükeniyor Murat," Demişti titreyen sesiyle.

 

Az sonra vücudunun üzerine beyaz bir örtü örtülmüş vücudundan hiçbir parça gözükmeyen Asel çıkartılmıştı sedyeyle herkesten önce koşmuştu Bartu Asel'in yanına, hemşireler sedyeyi durdurmuş son kez arkadaşları ile görüşmelerine izin vermişlerdi.

 

Bartu titreyen elleriyle beyaz örtüyü indirdi gözleri ilk kalbindeki deliğe takıldı onu kalbinden vurmuşlardı... "Sen hâlâ çok soğuksun güzelim," Tekrardan sarıldı son kez sarıldı... Sıkı sıkı hiç bırakmak istemezcesine. Parmakları Asel'in kurumuş dudaklarında gezindi ardından yüzünde, "Görüşürüz güzelim... Bil ki ben yine hep senin yanına olacağım," Asel'in yanağına küçük ama bir o kadar uzun bir öpücük kondurdu ne de olsa son kez öpüyordu onu... Son kez görüyordu onun güzel yüzünü. Asel'in kulağına eğilip kimsenin duyamayacağı bir seste konuştu, "Sana ve karnındaki o bebeğe zarar veren şerefsiz varya işte onu sürüm sürüm süründüreceğim," Geriye çekilip diğerlerinin vedalaşmasına izin verdi.

 

Eylül koşarak Asel'in yanına geldiğinde hiç beklemeden sarıldı elleri hızlı bir şekilde saçlarını okşuyordu, "Hayır gidemezsin izin vermiyorum," Ağlıyor ve solgun yüzünün her tarafından öpüyordu, "Sen beni bırakıp nereye gidiyorsun?!" Başını Asel'in omzuna yaslayıp ağlamaya başladı "Benim bildiğim Asel bizi bırakıp gitmez," Başını kaldırıp Asel'in yüzüne baktı tekrardan. Dudaklarında küçük bir tebessüm oluştu, "Dudakların kurumuş bebişim dudak nemlendiricisi sürelim mi?" Gözlerinden sayısızca yaş akıp gitti şimdi Asel olsaydı Eylül'e kızıp böyle şeyleri sevmediğini söylerdi ama şimdilerde Eylül'e kızmıyordu.2

 

Naz hâlâ olduğu yerden kalkamadığı için Murat gitti Asel'in yanına fakat hiç birşey diyemiyordu, "Sana bunu benim arkadaşım mı yaptı?" Dedi çatallaşan sesiyle, "Kendi ölümüne sebep oldun güzelim," Gözlerinden yaşlar akıyordu, "Kendi ölümüne ve karnındaki bebeğin ölümüne sebep oldun," Elini Asel'in saçlarına götürdü, "Sen bize kırgın bir şekilde mi gittin şimdi?" Dedi ve omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başladı bunu gören Eylül Murat'ın yanına gitti ve omuzlarından tutarak onu geriye geçti.

 

Naz Asel'in yanına gitmişti onunla vedalaşmayı çok istiyordu ama Asel'in yüzüne bile bakamıyordu, "Ben hayatımda ilk defa ölü gördüm," Demişti ağlayarak Asel'in yüzü hariç her yere bakıyordu, "Alınma bana olur mu?" Fakat gözleri bir kez Asel'in yüzüne değdiğinde bir daha çekemedi bakışlarını, "Ne oldu sana Asel?" Diye haykırdı eski arkadaşından eser yoktu. Ruh gibi bembeyazdı teni ve vücudu morarmaya başlamıştı, "Sana ne oldu?" Naz'ın panik atağı yavaş yavaş tetikleniyordu nefes alamamaya başlamıştı ellerini sedyeye dayayıp destek almaya başladı kesik kesik Asel'e veda etti, "Ö-özür," Nefes alamadığını herkes fark etmişti ama hepsini eliyle durdurmuştu, "Özür..." Her durduğunda der nefesler alıyordu, "Dileriz... Seni yalnız... Bı-bıraktık,"

Hiçbiri Naz kadar etkilenmiş olamazdı çünkü Naz hepsinden daha alıngan, hepsinden daha masum ve kırılgan bir kızdı.

 

Hemşireler sedyeden tutup ilerlemeye başladıklarında artık Asel bu hikâyede yoktu başroller ölmezdi ama bu kitapta başrollerde ölürdü. Aslında herkes öldürdü...1

 

Naz'ı koltuğa oturtan Bartu Naz'ın sakinleşmesini sağlıyordu Murat ve Eylül Asel'in arkasından bakıyordu.

                               ⚔

Murat ve Eylül koltukta oturan Bartu'yu sakinleştirmeye çalışıyorlardı Naz ise bir köşede oturmuş gördüklerinin altında eziliyordu.

 

Eylül ne kadar susup ağlamak istese de konuşmaya başladı, "Asel şimdi burada olsaydı Göktuğ'u öldürmene razı olur muydu?" Diye sordu. Sesi konuşurken titriyordu çünkü ağlamak istiyordu.

 

Bartu ellerini yumruk yapmış sakinleşmeye çalışıyordu, "Hayır," Dedi kısaca.

 

"Peki bizim Asel'e bir özür borcumuz yok mu?"

 

"Var."

 

"O zaman biz bu özürü Göktuğ'u öldürmemek ile vereceğiz."

 

"O şerefsiz Asel'i ve bebeğini öldürdü!"

 

Eylül Göktuğ'u korumak istemese de korudu, "Adam haklı! Asel'de onun annesini öldürdü! Adam o kadar bize neden öldürdüğünü sordu ama söylemedik Asel'de söylemedi, onun tarafından bakıldığında Göktuğ haklı."

 

Bartu kafasını öne eğdi, "Ama yinede Asel'i öldürdü işte," İçi parçalanıyordu ama elinden hiçbirşey gelmiyordu.

 

Eylül koşarak yukarı kata çıktı burası Murat'ın eviydi. Murat'ın çalışma odasına girip Derya'nın katil olduğuna dair olan bütün kanıtları aldı ve aşağıya indi, "Ama ben Göktuğ'un vicdan azabı çekmesini istiyorum," Kimsenin birşey demesine izin vermeden Göktuğ'un evine ışınlandı. Göktuğ'un yanında bir kadın vardı ve Çınar ile ilgileniyorlardı Eylül onları arkalarından gördüğünde tepesi attı, "Çınar'ı uzaklaştırın buradan," Diye emir vererek yanlarına ilerledi Göktuğ'un yanındaki kadın yani Ece korkuyla arkasına döndü Göktuğ Eylül'ü gördüğünde Ece'ye, "Çınar'ı al ve evine git," Dedi Çınar daha ne olduğunu anlayamadan Ece onu götürmüştü. Diğerleride geldiğinde hepsi Göktuğ'un karşısında duruyordu.

 

Eylül elindeki dosyaları Göktuğ'un yüzüne fırlattı. Bu dosyalarda Göktuğ'un yetim olduğu, Derya ve katilin bazı konuşmaları geçiyordu. Elindeki belleği de masanın üzerine sert bir şekilde koydu, "Hepsini oku ve dinle," Diye emir verdi.

 

Göktuğ hepsini okumuş ve dinlemişti böyle bir şeyin karşısında nasıl bir tepki verilemiyorsa öyle bir tepki veremiyordu.

 

"Nasıl yani?" Demişti sessiz bir şekilde.

 

Eylül asıl acı verici şeyi söyledi, "Asel ve bebeği öldü," Dedi.

 

Göktuğ öyle bir hızla kaldırmıştı ki kafasını hepsi acısını şaşkınlığını fark etmişti, "Bebek mi?" Diye sordu.

 

Eylül, "Evet, senin bebeğin kendi ellerinle öldürdüğün bebeğin," Göktuğ hızla ayağa kalktı, "Benim bebeğim," Diye tekrarladı Murat'ın suçsuz olduğunu öğrendiğinden beri içinden ona sarılmak geliyordu Murat Göktuğ'a dayanamayıp kollarını her iki yana açtı zaten Göktuğ'a bu saatten sonra sarılacak tek kişi Murat olurdu Göktuğ Murat'a sarıldığında şaşkın ve donuk bir şekilde konuştu, "Ne bebeğinden bahsediyor bunlar Murat?" Demişti şuan bir şokun eşiğindeydi hepsini aynı anda öğrenmek ona iyi gelmemişti, "Asel bizim iyiliğimiz için mi öldürdü onu?" Diye sordu hiçbir şeyi idrâk edemiyordu fakat tek bir şeyi idrâk edebiliyordu o da suçsuz karısını ve bebeğini öldürmüş olduğuydu,"Ben ne yaptım Murat?" Dedi ağlayarak, "Ben ne yaptım? Ben bebeğimi öldürdüm! Ben o kadından çocuğumun olmasını isterken ikisini de öldürdüm!"

 

Birkaç dakikadır ağlıyordu ve hepsi Göktuğ'un bu perişan hâlini izliyordu ama Murat hariç hiçbiri üzülmüyordu zaten kendi acıları onlara yeterdi, "Ama ben bilmiyordum ben o kadını hain olduğu için öldürdüğünü bilmiyordum yemin ederim bilmiyordum Murat bilseydim hiç yapar mıydım? Ben bilseydim ona yardım ederdim birlikte öldürürdük o kadını."1

 

"Biliyorum kardeşim," Diyerek sırtını sıvazladı Murat.

 

"Öldürün beni, beni de öldürün lütfen," Gözlerini hepsinin üzerinde dolaştırdı.

 

Bartu, "Zaten öldürecektim ama sen Asel'e dua et onun hatırı için öldürmüyoruz."

 

26 Aralık

 

Murat, Bartu, Barlas ve Aras Asel'in tabutunu gömüyordu zaten tabutu da bu dörtlü taşımıştı. Cenazeye Göktuğ'un girmesine izin vermemişti hiçbiri.

 

Naz ve Eylül bir köşede oturmuş birbirine yaslanarak olanları izliyorlardı sanki bu hayatta değillermiş gibiydiler. Cenazede birçok kişi vardı hepsi de ajanstandı. En önemli kişi ise Rahime idi o da cenazedeydi dün Bartu'yu aramış Asel'i sormuştu ve Bartu olan biteni anlatmıştı bunun üzerine cenazeye onuda getirmişlerdi. Cenazede olması gereken kişilerden biri de Ayla idi ama o yoktu cenazeye gelmeyi reddetmişti çünkü Asel Hakan'ı yani hayatı ona zehir eden adamı öldürdüğü için cenazeye gelmemişti. Ayla'da böyle bir anneydi işte... Yıllar öncesi kızı için ölen biriydi ama Hakan'ın onu öldürmeye çalıştığı gece herşey değişmişti akli dengesini neredeyse kaybetmişti psikolojisi alt üst olmuştu.

 

Rahime ağlayarak kızların yanına geldi, "Asel kar ve yağmuru çok severdi ve dün Türkiye ülkesinin sadece istanbul şehrinde kar yağdı..." Kızlar bunu duyduğunda daha çok ağladı Eylül gözyaşlarını silerek konuşmaya başladı, "Siyah evrende de kar yağıyordu."

 

Rahime'nin gözleri doldu, "İçim yanıyor," Kalbini tutarak ağlamaya başladı, "Kalbim acıyor."

                                ⚔

Asel gömüldükten sonra Rahime mezarının başında bitmişti mezar taşını yavaş yavaş okşuyordu, "Ah, benim güzel kızım," Gözyaşları toprağın üzerine düşüyordu, "İnsanı sevdiği öldürürmüş," Mezar taşına sarıldı, "Senin kaderin niye böyle güzel kızım?" Sesi sonlara doğru yükselmişti kendinden geçiyordu Bartu ve Murat koşarak Rahime'nin yanına geldiler.

 

Rahime için Asel çok önemliydi aralarında farklı bir bağ vardı onların ve şimdi ise Asel'in ölmüş olması onu etkileşmişti.

                                ⚔

Bartu, Eylül, Naz, Barlas, Murat ve Aras hepsi Asel'in toprağının üzerine farklı farklı çiçekler ekiyorlardı hepsi çaktırmadan ağlıyorlardı.

 

Aras, "Göktuğ bunu nasıl yapar?" Dedi kısık çıkan sesi ile.

 

Hiçbiri hiç birşey demiyordu şuan aralarında en kötü hâlde olan kişi Barlas'tı sevdiği kadının tabutunu taşımak ona çok ağır gelmişti Asel onu aradığında yanına gitseydi belki de bunların hiçbiri olmayacaktı. Ama yanına gitmek istememişti çünkü onu unutmaya çalışıyordu.

 

5 Yıl sonra

 

Göktuğ yine her zaman olduğu gibi Asel'in doğum gününde mezarına gelmişti aslında bugün yani yirmi beş Aralık Asel'in hem doğum günü hemde ölüm günüydü fakat Göktuğ bugünü sadece doğum günü olarak sayıyordu.2

 

Gününün çoğunu burada geçiriyordu kendini bir türlü affedemiyordu neredeyse bu beş yıl içinde kafayı yemişti. Çınar herşeyi öğrenmişti şimdilerde o on iki yaşındaydı herşeyi biliyordu ablasını kimin öldürdüğüne kadar... Göktuğ ile arada sırada görüşüyor ama ablasının katili olan adam ile görüşmeyi içi almıyordu. Kendisi ya Naz'da ya da Eylül'de kalıyordu yurtta kalmayı reddediyordu.

 

Göktuğ kaç kez karakola gitmişti Asel'i öldürme suçundan içeriye girmek için fakat Yıldız evreni gelişmiş ve adaletli bir yerdi. Göktuğ hiç birşeyi bilmediği için karısının annesini öldürdüğü için onu aynı şekilde cezalandırdığının doğru olması yanında durulmuştu. Bu bir taraf meselesiydi bu davada kimileri Göktuğ'u kimileri Asel'i tutuyordu fakat mahkeme Göktuğ'un hapise girmesinin doğru olmadığı kararına varmıştı.

 

Sanki Asel'in saçlarını okşuyormuş gibi mezar taşını okşuyordu bir an eli durdu.

 

"Seni çok özledim," Diyerek kızın mezarına sarıldı. 4

 

Göz yaşları mezarlığın üzerindeki çiçeklere su oldu, "Canım çok yanıyor bir türlü seni unutamıyorum."

 

"Beni affet fındık burun ben kendimi affedemiyorum ama sen beni affet," Ağlamaları daha da arttı, "Sende beni affet bebeğim babanı affer olur mu? Onun affedilecek hiçbir yanı olmamasına rağmen affet."

 

Yaklaşık üç saattir buradaydı ve tek söylediği şey, "Beni affetti," Günün belirli saatlerinde gelip hem ağlıyor hemde Asel'e ve bebeğine kendini affettirmeye çalışıyordu, "Her gece rüyama giriyorsun meleğim," Diye konuşmaya başladı bu da her zaman yaptıklarından biriydi sanki karşısında Asel varmış gibi konuşuyordu, "Dün gece de girdin üzerinde o gün giydiğin mavi elbise vardı çok güzel görünüyordun merdivenlerden kucağında tuttuğun bebeğimiz ile iniyordun sonra koşarak yanıma Çınar geliyordu," Burun kemerini sıktı, "Bana neden hiçbir şeyi anlatmadın fındık burun? Belki gerçekleri anlatsaydın herşey daha farklı olacaktı. Bir çocuğumuz olacaktı ve rahatça yaşayacaktık istediğin o mutlu aile tablosunu yaşayacaktık..."

 

Göktuğ karşısında Asel'i gördüğünde gülümsedi bu da çok sık olan bir şeydi... Kafayı yediğini söylediğimde şaka yapmıyordum.

 

Asel'in elini yanağına koyduğunu görüyordu Asel ona aynen şöyle diyordu, "Bak bebeğimiz burada," Asel'in eli karnındaydı Göktuğ elini boşluğa uzattı ve karşısında gördüğü Asel'in karnını okşadı, "Beni affettiniz mi?" Diye sordu Asel Göktuğ'un yüzüne gülümseyip, "Biz sana hiç küsmedik ki," Dedi. Göktuğ boşluğa sarıldı, "Sizi çok seviyorum," Diye mırıldandı.1

                                 ⚔

Göktuğ Asel'in mezarındayken Bartu, Eylül, Murat ve Naz hep birlikteydiler ve tabii Çınar'ı da unutmamak gerek. Bugün Göktuğ'un orada olduğunu bildikleri için hiçbir yıl mezara gitmezlerdi bugün gün boyu mezarlık Göktuğ'a aitti.

 

Hiçbirinin arasına bir soğukluk girmemişti herzaman birlikteydiler bugünde olduğu gibi.

 

Asel'i toprağa verdikten sonra hepsi toplanıp Asel'in Yıldız evrenindeki evine gitmişler orada değerli olan eşyaları alıp Galaksi evrenindeki evine taşımışlardı Asel'i hatırlatan herşeyi Galaksi evrenine götürmüşlerdi Asel'i özleyen herkes o eve gidip birkaç saat orada duruyordu.

 

Bartu, "Asel olsaydı kesin kavga ederdik şimdi," Demişti titreyen sesiyle.

 

Çınar, "Ablam olsaydı herşey daha güzel olacaktı," Dediğinde herkesin kalbi kor gibi yanmıştı.

 

Pencerenin önünde duran Eylül gülümseyerek konuştu, "Kar yağıyor... Asel kendini bize unutturmuyor."

 

İmkansız hayatlar diğer tarafa kalmışlardı...3

 

İmkansız aşkların diğer tarafa kaldığı gibi.6

 

                              ~SON~

Bölüm : 16.04.2025 17:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...