37. Bölüm

23. Bölüm: Ben hainmişim

Emel Naz
naz_2606

Okuyan kişiler bir zahmet oy verebilir misiniz :)

Göktuğ ayağa yavaşça kalkıp pencerenin önüne gitti ardından perdeyi açıp içli içli gökyüzünü izledi ardından yıldızları... Asel aynı yıldızları andırıyordu gülüşü gülüşü... Göktuğ için yıldızlardan daha parlaktı bazı insanlar yıldızları izlemeyi severdi ama Göktuğ'a sorsalar Asel'in gülüşünü izlemeyi tercih ederdi.

 

Koltuğa tekrardan ilerleyip telefonunu aldı ve Murat'ın attığı videoyu tekrardan izledi. Artık Asel'i anca videolardan izleyebilirdi ama kim bilir belkide daha yakından izlerdi.

 

5 Ekim

 

Cem'in sağ koluna gelen haber ile sağ kolu hemen Cem'in yanına gitti. Kapıyı bir kaç kez tıklattıktan sonra içeriden "Gel," Sesi gelince hemen içeriye girdi.

 

"Selamünaleyküm ağabey," Dedi ceketinin düğmesini iliklerken.

 

"Aleykümselam Tahir bu ne acele?" Diye sordu,Cem birşeylerin ters gittiğini anlamıştı.

 

"Ağabey Göktuğ'dan sana bir teklif var," Dedi heyecanla.

 

Cem kaşlarını kaldırıp indirdi arkasındaki sandalyeye daha çok yaslandı, "Ne teklifiymiş bu?"

 

"Dokuz ekim akşamı seni kendi evinde yemeğe davet ediyor ama kabul edilemeyecek şartları var."

 

Ağır ağır başını salladı Cem, "Ne şartıymış bu?"

 

"Yanında kimse olmayacakmış ve ağabey silahında olmayacakmış aynı şartlar onun içinde geçerliymiş ama bence sen gü-" Diyemeden Cem sert bir ses ile Tahir'in lafını böldü.

 

"Göktuğ ne kadar benden intikam almak isterse istesin ben ona hep güvenirim. İntikam almak istiyordur ama bu şekilde yapmaz," Dediğinde Tahir Göktuğ'a nasıl güvendiğini anlayamamıştı, "Teklifini kabul ettiğimi söyle Tahir," Diye emir vermişti.

 

"Tabii ağabey sen nasıl istersen," Diyerek odadan çıktı. Ardından Gökhan'a -yani dev adama- haber gönderdi.

 

Gökhan'a gelen haber ile Gökhan hemen Göktuğ'un yanına gitti, "Ağabey Cem kabul etmiş teklifi," Dedi.

 

Göktuğ keyifle gülümsedi, "İşte bu," Dedi.

 

"Sen emin misin ağabey?" Dedi Gökhan sorgularcasına.

 

"Neyden Gökhan?" Dedi Göktuğ halbuki neyden bahsettiğini anlamıştı.

 

"Bu çok tehlikeli ağabey. Cem'i öldürmen çok tehlikeli."

 

"Değil Gökhan o Cem pisliğinin yanında kimse durmaz kızından başka. Ki kızıda hayatta olmayacak zaten," Demişti Göktuğ rahatlıkla.

 

"Adamları var ağabey."

 

"Sen adamlarının Cem'i çok sevdiğini falan mı sanıyorsun? Bence Cem'i öldürdüğüme dua edecekler," Dedi kendinden emin bir ses ile.

 

"Sen ne diyorsan öyledir ağabey. Ben her zaman arkandayım."

 

Göktuğ hafifçe gülümsedi.

 

Göktuğ'un haince bir planı vardı Cem Göktuğ'a güveniyordu ama Göktuğ onun güvencini boşa çıkarıp şartlara uymayacak ve Cem'i öldürecekti.

 

Ne de olsa karşınızdaki kim olursa olsun güvenmemelisiniz.

 

8 Ekim

 

Gece saat 03.30

sandalyede oturmuş kitap yazan bir Asel daha doğrusu karakterler yoluyla içini döken bir Asel.

 

Bilgisayarların tuşlarına sert sert basarak acısını çıkarmaya çalışıyordu.

 

Yirmi yaşından beri yazdığı bir kitaptı bu konusu kendi yaşamak istediği hayatıydı. Biri bu kitabı okusaydı kesinlikle kadın karakter sensin derdi, ister istemez kadın karakter Asel'i yansıtıyordu.

 

Asel yazarların kitaplarında aslında kendi yaşadıkları olayları üstü kapalı bir şekilde anlattığını düşünüyordu çünkü kendisi hep öyle yapıyordu. Bazenleri okuduğu kitaplarda yazarın kendi yaşadığı olayları anlattığını anlıyordu ve bence bunu anlamak çok büyük bir şeydi. Eğer Asel yazar olsaydı şayet okurlarının kitapta onun içini döktüğünü anlamalarını isterdi ama bunu anlayabilecek insanlar var mıydı bilmiyordu.

 

"Sevdiğim kadına kimsenin dokunmasına izin vermem," Sözünü yazdığında yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu sanki bunu söyleyen kitabının karakteri değilmişte bunu söyleyen Göktuğ imiş gibi hissetmişti. Sandalyesine oturup dizini masaya yaslamıştı çalışma masasının karşısındaki pencereye kaydı bakışları bilerek çalışma masasını pencerenin önüne koymuştu çünkü kitap yazarken gökyüzünü izlemeyi çok severdi. Ayağa kalkıp perdesini açtı tekrardan sandalyesine oturdu. Geçmiş senelerde hep kitap karakterleri gibi birini bulamayacağını bu yüzden hayatına asla birini alamayacağını düşünürdü fakat kitaplara taş çıkartan bir olay yaşayarak aslında kitap karakteri gibi birinide bulmuştu fakat günler önce yaşadığı olay ile Göktuğ'un kitap karakteri gibi biri olmadığına varmıştı. Aklına yine o düşündüğü şey gelmişti.

 

Göktuğ gerçekten sevdiği bir kadını bulsa gerçekten kitap karakteri gibi biri olurdu çünkü Asel'i gerçekten sevmediği hâlde Asel onun kitap karakteri gibi biri olduğunu düşünmüştü.

 

Asel durduk yere kıskançlık krizine girip masasına yumruk attı, "Ya başka birini severse?" Demişti kendi kendine, "Yeminim olsun ki ayırırım onları," Dedi dişlerini sıkarak.

 

Asel ya benimdir ya da kara toprağındır düşüncesinde bir kızdı sevdiği birini ölümüne kıskanırdı. Sevgisi karşılıksız olsa bile...

 

Laptop'un hemen yanında duran kitab'a yandan bir bakış attı. Göktuğ'un ona aldığı kitaplardan biriydi ve konusu Asel'i içine çekmişti bile.

 

Asel sonu kötü biten kitaplardan hiç hoşlanmazdı ama bu kitabın sonu mutsuz bitiyordu. Asel özellikle mutlu sonlu olan kitapları alırdı mutsuz kitapları tercih etmezdi ve okumamaya özen gösterirdi fakat bunu Göktuğ almıştı ve okuyacaktı sonunda depresyona gireceğini bile bile.

 

Kitabın sonuda izlediği filmin sonu gibi bitiyordu adam kadını öldürüyordu. Bu tesadüfler ona değişik gelmişti izlediği veya okuduğu şeylerin sonu şu sıralar hep böyle bitiyordu. Sonra kendi kendine ne salakça düşünüyorsun Asel kafanda kurup durma dedi.

 

Gözleri yorgunluktan kapanıyor ve acıyordu artık pilinin bittiğini anladığında laptop'unu kapatıp yatağına sokuldu. Sonrası derin bir uyku ve Göktuğ ile gördüğü bir rüyaydı.

 

Saat 04.25'ti

Murat Eylül'ün başında oturmuş uyurken onu izliyordu. Dökülmüş olan saçlarına nazikçe dokundu sanki elinin altında kırılacak birşey varmış gibi. Yavaşça okşadı saçlarını.

 

İlk defa bu denli birine kaptırmıştı kendini diğer yaşadığı ilişkilerden çok farklıydı bu diğerleri gelip geçici eğlence amaçlı ilişkilerdi ama bu... Aşk, şehvet, tutku içeriyordu bu sefer karşı tarafa aşıktı hemde canını verecek kadar ama bir sorun vardı canını verecek kadar sevdiği kadın hastaydı ama bunu engelleyemiyordu. Diğer ilişkilerinde bu sorunu yaşamayan Murat aşık olduğu kadınla ilişkisinde böyle bir sorun yaşıyordu.

 

Hayat ne farklıydı. Sevdiğimiz kişileri bizden ayırırdı ama sevmediğimiz kişileri ise burnumuzun dibine sokardı.

 

İlk kez başka biri için doldu gözleri aşık olduğu kadının acılar içinde kıvrandığını görmek her seferinde ona ağlama isteği veriyordu.

 

Murat sırf onun yokluğunu çekmemek Eylül olmadan yaşamamak için bu hastalığı yenmek istiyordu. Bencilse evet bencildi. Murat Eylül olmadan yaşamak istemiyordu.

 

Eylül'ün soğuk ve soluk tenine uzun bir öpücük kondurdu bu ben senin hep yanındayım demekti. Murat hep onun yanındaydı.

 

Saat 05.45'i gösteriyordu.

Aras evinin bahçesine çıkmış çimlerin üstüne oturmuştu. Bu hayatta pek önemsendiği söylenemezdi. Kimse uzun süre Aras'ın üzerinde durmazdı. Görünüşüne bakış Aras saf ve sıcakkanlı biriydi ve içine dönüktü çok fazla konuşmazdı aktif biri değildi. Fakat bazen iyi düşünceleri ve iyi davranışları nedeniyle yanlış anlaşılabiliyordu mesela Asel'e iyi davrandığı sıralar fazlasıyla can yakıcıydı çünkü Aras başkasının sevdiği birine yürüyecek bir tip değildi ama insan işte Asel iyi zamanlar geçirmiyor diye iyi davrandığını nereden anlayacaklardı? Hâlbuki Aras'ın hayatında iki amacı vardı işi ve Cansu.

 

Aras'ın bir ailesi yoktu vardı ama yoktu.

 

Doğduğu günden Aras'ı yaşlı bir aileye evlatlık olarak vermişlerdi ve Aras yirmi yaşındayken ona bakan ailesi ölmüştü.

 

Aras'ı evlatlık alırken Ceyda hanım ve eşi Kemal bey elli yaşlarındaydı. Aras okula giderken arkadaşlarının anneleri babaları hep gençti ama kendi anne babası onlara bakış yaşlıydı bunu hiçbir zaman sorun etmemişti ta ki on beş yaşına gelene kadar birşeyler ters gitmişti ve evlatlık olduğunu öğrenmişti. İlk başta Ceyda hanıma ve Kemal beye çok kızmıştı ama sonra yumuşamıştı.

 

Bu yaşına kadar biyolojik ailesini asla aramamıştı. Madem onlar Aras'ı istemiyordu Aras'ın onları aramasının bir mânası yoktu.

 

Cansu konusuna gelince Aras çok ciddileşiyordu her konuda onu korumaya çalışıyordu belki Cansu'nun en iyi arkadaşı olabilirdi Ama Aras bundan fazlasını istiyordu ona deli gibi aşıkken arkadaş rolü yapmak onu çok yoruyordu. Ayrıca Göktuğ'a olan aşkını ve ona sahip olamamanın verdiği acıyı anlatırken Aras çıldırıyordu ama elinden ne geliyordu? Hiçbirşey. Koca bir hiçlik.

 

Saat 05.35

Bartu bir sigara yakmış balkondan dışarıyı izliyordu. Belki de Bartu aşk konusunda aralarından en şanslıları olabilirdi. Naz'da Bartu'ya karşı boş değildi Bartu'da. Birinden biri adım atsa ki Bartu bunu hemen yapacak biri olarak ilişkileri hemen başlayabilirdi.

 

Peki herşey aşk mıydı? Hayır.

 

Bartu'nun aşk konusunda sorunu olmayabilirdi ama aile konusunda sorunları vardı. Büyük bir anne özlemi ve baba özlemi... Babası yaşamıyordu ama annesi yaşıyordu fakat annesine karşı özlem çekmesi çok saçma değil miydi?

 

Bartu'nun babası Bartu on yaşındayken hayatını kaybetmişti annesi babasının ölümüyle birlikte büyük bir depresyona girmiş hâlâ çıkamamıştı... Çocuğuna karşı soğumuştu, bir kere oğluna sarılmamıştı öpüp koklamamıştı hâlbuki Bartu'nun ona çok ihtiyacı vardı.

 

Babasının ölümü ile annesinin omuzlarına büyük bir yük binmişti. Önce işe girmiş istemeye istemeye çalışmış evin ekmek parasını çıkarmıştı. Bu sırada Bartu ise kendi hâlinde büyümüştü okuldan gelince bir tabak yemek bile yokken kendisine yemek hazırlamıştı.

 

O çok önceden yüzleşmişti hayatın gerçeklikleri ile.

 

Yıldız evrenine geldi geleli annesi onu bir kere bile aramamıştı çünkü annesinin kendinden bile haberi yoktu.

 

Böyle olmamalıydı bu derece bir insan kendini üzmemeliydi. Yakının öldüğünde kendini bu derece üzmek bir suç olmalıydı. Kötü bir olay yaşadığında kendini bu derece üzmek bir suç olmalıydı. En ufak bir olayda veya başka bir olayda hemen kendini salan ağıtlar yakan insanlara ben hep sinir olmuşumdur bence ne yaşıyorsanız içinizde yaşayın. Zaten karşınızdaki insan sizi iyi tanıyorsa bir sıkıntınız olduğunu anlayacaktır.

 

Her yaşadığı olayı dışa vurarak karşı tarafıda üzmeye hakkı yok bence. Dediğim gibi zaten karşı taraf sizi iyi tanıyorsa sizin için üzülüyordur.

 

Bir insan kendi iyi olduğu sürece etrafındaki kişilerde iyi olur.

 

Saat 06.57

Cansu yatağında oturmuş kucağına bir yastık almış yastığa sarılıyordu. Göktuğ'a olan aşkı onu bitirmişti buna bir son vermeyi istiyordu ona olan aşkına bir son vermeyi istiyordu. Belkide bunu en yakın arkadaşı sandığı ama aslında ona aşık olan birinden başlayabilirdi; Aras'dan

 

Belki onu seven biriyle işe başlamak Göktuğ'u ona unutturabilirdi ama Aras'ı üzmekten de çok korkuyordu.

 

Saat 07.53

Ve bir aşığımız daha.

Sigara yakmış balkonuna çıkıp güneşin doğuşunu izlerken aynı anda aklından Asel'in mavi gözlerini geçiren Barlas.

 

Aşkını açık açık ilan edipte hâlâ nasıl Asel'i kazanamadığını düşünüyor ama sonrasında aklına Göktuğ geliyordu. Göktuğ Sezgin Asel'in büyük aşkı.

 

Sigarasından derin bir nefes çekti Asel'i kazanacağına inanıyordu çünkü o her savaşı kazanan bir kişiydi. Belki kolay olmayacaktı ama bu savaştan da kazanmış olarak çıkacaktı. En azından Barlas öyle düşünüyordu.

 

Anladığınız kadarıyla herkes aşk yüzünden yanıp tutuşuyordu.

 

Aslında saçma sapan bir duygu olan aşk; herkesin canını yakıyordu. Bu hayatta aşık olmayıp hayatımıza bakmalıydık.

 

Çünkü hatırlatırım bu Dünya'da kitap karakterleri gibi birileri yok. Bize kitap buketi yaptıracak Göktuğ Sezgin yok, kalbini bize verecek Drew Bruce Marshall yok, çocuk hâliyle kalkıp Adana'dan İzmir'e yürüyecek Murathan Karakurt yok, Sevdiği kadın için düşmanına yalvaracak Bora Karabey yok, Sevdiği kadın için kolundan vazgeçecek Tugay Demir Çeviker yok, 2

 

O yüzden ne aşık olmaya gerek var, ne sevgili yapmaya gerek var, ne de evlenmeye gerek var;)2

 

Asel'den

 

Sabah kalktığımda kahvaltımı yapıp gruba mesaj yazmıştım ardından toplantı alanında buluşmuştuk.

 

Aras, "Bu işte tamam olduğuna göre pek birşey kalmıyor geriye," Dedi ama yanılmıştı çok şey vardı.

 

Arkama yaslanıp bacak bacak üstüne attım, "Hayır çok şey var. Bilgi edinip bu topluluklar hakkında fazlasıyla bilgi almalıyız. Eylül araştır hemen bu topluluklardan İstanbul'da kaç tane var?"

 

"Hemen bakıyorum."

 

Amacım bütün toplulukları bulup yok etmekti. Eylül yaklaşık beş dakika sonra sorumu cevaplamıştı.

 

"Çok fazla yok yaklaşık otuz, otuz beş tane var ama gruplardaki kişi sayısı fazla."

 

"O zaman şöyle yapacağız Aras ve Cansu'da bir topluluğa giriş yapsınlar onlarda topluluktan bilgi alsınlar hepimiz uygun bir günde bu iki topluluktaki kişileri toplayıp Yıldız Evren'ine götürelim orada ne yapacağımıza bakarız."

 

Murat sırıttı, "Bu toplulukların hepsi iç içe zaten başka bir topluluğa giriş yapmaya gerek yok bir topluluğu ele geçirdiğin zaman diğer topluluklarda avucunun içinde olur."

 

Cansu yorgun gözlerini kaldırdı ilk defa onu böyle gördüm, "Murat haklı siz bu topluluğu ele geçirdiğiniz zaman istediğinizi yaptırabilirsiniz."

 

"O zaman şöyle yapalım 0203 topluluğuna iyice güven saldıktan sonra diğer topluluklara mesajlar atarak aynı bir noktada birleştirelim sonrası zaten belli hepsi tutuklanacak."

 

Murat, "Mantıklı hepsini topladığımız bir anda yıldız Evren'inden ajan ekipleri getirip bu işi hallederiz."

 

Eylül, "Bu arada hepsini bir araya toplamanız çok kolay olacak çünkü bu toplulukların başı 0203 topluluğu yani diğer topluluklar hemen kabul edecektir."

 

"Güzel," Dedim memnuniyetle.

 

Barlas uyarı içeren bir sesle konuşmaya başladı, "Batuhan ile fazla irtibata geçme oldukça tehlikeli biri seni öldürmekle tehdit etti. Bilgi kazanabilmek için bile olsa uzak dur."

 

"Ben dikkat ederim düşünme sen bunları işimize odaklanmalıyız."

 

"İşin için kendi canını tehlikeye atmamalısın," Dedi başını her iki yana sallayarak.

 

Eylül araya girdi, "Buradan olup biteni bizde izlemek istiyoruz en azından bilgi sahibi oluruz," Diye bir fikir sundu.

 

"Mantıklı," Diye Aras'ta kabul etti.

 

Cansu yine yorgun sesiyle konuştu. Gece uyumamış olmalıydı ki göz altları mosmordu, "O zaman Asel'e dinleme cihazı ve kamera içeren bir takı gibi birşey vermeliyiz," Diye fikir sundu ardından tekrardan konuştu, "Şu şeffaf camlı gözlükler var ya hani numaralı gibi duran ama sahte olan," Lafı toparlayamamıştı derin bir nefes verip eliyle Aras'ı gösterdi, "Aras açıklar mısın?" Dedi. Cansu'yu pek sevmesemde onu iyi görmemek banada kendimi kötü hissettirmişti.

 

"Kısacası gözlük takacaksın aynı numaralı duran gözlükler gibi. Bu gözlükler de hem sen hareket ettikçe etrafı gösteren kamera hemde dinleme cihazı var."

 

"Tamam olur. Depoya gideceğimiz zaman bu gözlüklerden istiyorum," Dedim.

 

"Ben ayarlarım," Dedi Cansu.

 

Bartu, "Ne zaman gideriz depoya?" Diye bir soru yöneltti.

 

Eylül "Şuanda depodalar yani isterseniz sizde gidebilirsiniz en azından bir yerden başlayarak temeli atarsınız."

 

"Katılıyorum Eylül'e. Siz ne düşünüyorsunuz?" Dedim hepsi bir ağızdan "Ben de katılıyorum," Dediğinde mantıklı olduğunu düşünerek ayağa kalktım, "Cansu gözlüğü getir sen ben de topluluğa mesaj atayım," Cansu onaylayan mırıltılar çıkardı.

 

Çantamdan telefonumu çıkarıp whatsapp'a girdim. Topluluğa mesaj attım.

Ahu: Depoda mısınız?

 

Batuhan; Depodayız.

 

Ahu: Gelebilir miyiz? Emre ile.

 

Batuhan: Sana kapı hep açık.

 

Ahu: Peki.

 

Bulut: Bu kadar sırnaşık olma Batuhan.

 

Ufak bir iç çekişten sonra masaya döndüm. Kafama kalem çarptığında küçük çaplı bir çığlık attım.

 

"Bana bak Kızım uzak dur şu oğlandan," Dedi Bartu kızgın kızgın.

 

"Ne atıyorsun lan kalemi?" Dedim kaşlarımı çatarak.

 

"Salak mısın kızım sen? Bırak görevi falan uzak dur şu oğlandan."

 

"Tamam be!" Diye bağırdım.

 

Cansu içeriye geldiğinde elindeki gözlüğü bana verdi. Gözlüğün sağına soluna baktım ardından gözüme taktım, "Nasıl oldu?" Diye sordum.

 

"Çok güzel," Dedi Barlas ince bir sesle.

 

"Eyvallah," Dedim. Neden böyle birşey dediğimi bilmiyordum.

 

Bir eyvallah bizden diyenimiz yok. 1

 

Yazıklar olsun.

 

Bartu, "Hemen gidecek miyiz?" Diye bir soru yöneltti.

 

"Gidelim bence erkenden bitirelim bu işi," Dedim ayağa kalkarken.

 

Aras bir defter çıkardı oldukça kalın bir defterdi.

 

"O ne?" Diye sordum meraklı bir ses ile.

 

"Not defteri görevlerde ilgimi çeken yerleri yazıyorum işimize yarayacaktır," Dedi söylediği şey fazlasıyla aklıma yatmıştı.

 

Cansu burukça gülümsedi, "O defter... Biz Aras'ın tuttuğu notlarla bir görevi çözmüştük," Demişti eskiyi yâd ederken.

 

Eylül, "Aslında Aras başarılı biri ama arka planda kalıyor," Dedi. Onaylayan mırıltılar çıkardım.

 

Aras eliyle saçlarını geriye attı, "Ön planda olup herkesin beni tanımasını sevmem arka planda kalmayı tercih ederim."

 

Barlas, "Sosyal birisi değilsin yani?" Dedi sorgularcasına sanırım kendisi aşırı sosyal biri olduğu için bu olayı farklı karşılıyordu.

 

"Aynen öyle," Diye doğruladı Aras.

                           ... 

On on beş dakika daha toplantı alanında bekleyip depoya gelmiştik Bartu deponun kapsına bir kaç kez tıklattı. Kapıyı bu sefer ismini bilmediğim biri açmıştı.

 

Sanki çok neşeli ve sosyal biriymişim gibi içeriye daldım ve bize kapıyı açan kişiye döndüm, "İsmini öğrenebilir miyim?" Diye sordum.

 

"Hiç gerek yok," Dedi koltuklara doğru ilerlerken. Gözlerimi kısıp oğlana baktım arkasından, "Don yağ tiridi," Diye mırıldandım.

 

"Ne tiridi?" Diye sordu Bartu.

 

"Şuan konumuz bu değil." Deyip koltuklardan birine oturdum.

 

Barlasın sesi kulağıma değindi, "Havadan sudan konuşmayın. Bize yarayacak bilgileri üstü açık sorun."

 

Lan ne soracaktım ki? Düşün Asel düşün...

 

Batuhan kahvesinden bir yudum alıp keyifle konuştu, "Oğlum hâlâ bazen videolar önüme çıkıyor," Diye kahkaha attı.

 

"Ne videosu?" Diye öne atıldım.

 

"Güneş ile ilgili olan videolar."

 

"Güneş kim ki?" Diye sordu Bartu.

 

"Siz pek bilgili değilsiniz galiba biz sizi biraz bilgilendirelim," Dedi Bulut keyifle.

 

"En sevdiğim yolla gelsin," Dedim bilgi kelimesini duyduğumda keyifle.

 

"Güneş Anıl'ın öldürdüğü sevgililerinden biri daha kızın intihar ettiklerini sanıyorlar ama Anıl attı onu balkondan bir de bu ölümde Batuhan'da yanındaydı birlikte yaptılar."

 

"Vay anasını! Ne?" Dedim şaşkınlıkla. Batuhan'a sahteden bir hayranlık bakışı attım.

 

"Anıl'ın durumu nasıl?" Diye sordu Bartu.

 

"Hâlâ stabil ama ümiti kesmiyoruz aslan parçamız iyileşecek,"

 

Aslan parçasıymış. HAH! aslan parçasına bak.

 

"Şey sevgililerinden biri demiştin ya? Başka sevgililerinidemi öldürdü?"

 

Samet sırıtarak arkasına yaslandı, "Bunu ben anlatacağım," Dedi keyifle, "Ecrin on üç yaşında bir kızdı Anıl'a sosyal medya hesabından yazmıştı Anıl kendini on altı yaşında göstererek kızla sevgili olmuştu sonra ise kıza bir konum göndererek buluştular ama tabii Anıl akıllı, kızı inin Çin'in top oynadığı bir yere getirtmiş ama kızda salak on üç yaşında kendi başına o yerlere gelmiş," Derin bir nefes aldı ve kahvesinden keyifle bir yudum aldı, "Bak ben bu kısmı çok severim. Sonra Anıl geliyor ve Anıl'ı başka biri sanıyor ama sonra Anıl ona yaklaşıp 'sevgilim,' Diyor kız kaçmaya çalışıyor ama kaçamıyor Anıl kıza 'bebeğim normalde beni çok seversin ne oldu neden kaçmaya çalışıyorsun?'diyor ama kız Anıl'ın sosyal medyada konuştuğu sevgilisi olmadığını iddia ediyor ama Anıl mesajlaşmaları açıp kıza gösteriyor kız yine kaçmaya çalışıyor ama Anıl izin vermiyor," Kocaman bir kahkaha attı, "Anıl kızı yakalayıp tecavüz ediyor ve mutlu son sonra ise bizi çağırıp Anıl'ın yanına gidiyoruz kız olayın etkisiyle tabii baygın önce kızı uyandırıp sonra ise yakıyoruz. Ya bu Anıl varya ne iyi vallahi bize en güzel anları yaşatıyor,"

 

Barlas konuştu, "Sakin deniz gözlü kız yine çok heyecan yaptın nabızın fırladı."

 

Güldüm evet bu hâlde güldüm, "Bu meşhur Anıl bir iyileşse de tanışsak."

 

Batuhan kaşlarını hafifçe kaldırdı, "Garip," Dedi şüpheli bir sesle.

 

"Garip olan ne?" Diye sordum.

 

"Bir kadının bir kadına destek çıkması gerekirken sen de mutluluk seziyorum. Bu çok garip değil mi?"

 

Gülümsedim, "Sana birşey söyleyeyim mi?" Dedçm.

 

"Söyle."

 

"Kadın kadının en büyük düşmanıdır." Her ne kadar bu söze katılmasamda şuan için işime yarardı.

 

Güldü, " Suçsuz bir kadına yapılandan bahsediyoruz?" Ha birde suçsuz olduklarını kabul ediyorlardı yani?

 

"Beni ilgilendirmez," Dedim rahat bir tavırla, "Ben bundan zevk alıyor muyum? Alıyorum ben bununla ilgilenirim."

 

"Sadece kendim diyorsun yani?"

 

"Aynen," Deyip son noktayı koydum.

 

Aklım yine süper bir şekilde bir an çalışmıştı. Madem bu Anıl'a çok önem veriyorlardı demek ki Anıl'ın bu topluluğun üstünde etkisi büyüktü.

 

Arkama yaslanıp sorgulayıcı bir tavır takındım, "Anladığım kadarıyla Anıl'a çok değer veriyorsunuz?" Diye sordum.

 

Tanımadığım başka bir oğlan efkârla nefesini verdi. Ne oluyorduk? Yoksa aramızda gay mi vardı bu ne aşık aşık bakışlar?

 

Allah korusun ne gay'i?1

 

Bencede Allah korusun ne gay'i?

 

"O çok değerli farklı farklı düşünceleri var. Herkes onun önünde eğilir o derece önemli."

 

"Başınız falan mı?"

 

Bulut konuştu, "Öyle. Anıl'dan sonra ben gelirim."

 

"Ya ben tam olarak anlayamadım," Dedim ağızlarından laf almak en iyisiydi, "Şimdi başka topluluklar da var ya bu toplulukların her birinde başkan var ama bu başkanları yöneten başka bir başkan daha var mı?"

 

Ben senin kuracağın cümlenin biip.

 

Barlas kahkaha attı, "Heyecanlanınca aşırı saçmalıyorsun."

 

Kahretsin.

 

Hepsinin suratına tek tek baktım. Mala bakar gibi bakmaları normal miydi?

 

"Hangi dilde konuştun?" Diye bir soru yöneltti Mustafa.

 

"Şey," Diye süre kazanmaya çalışıyordum aksi takdirde söyleyecek sözüm yoktu.

 

Bulut boğazını temizledi, "Anladım ben," Dedi.

 

"Allah razı olsun," Dedim derin bir nefes vererek.

 

Kulaklıktan, "Kahretsin," Diye bir ses yükseldi.

 

"Müslüman mısın?" Dedi Bulut rahatsız bir ses ile.

 

"Elhamdülillah müslümanım," Dedim kaşlarımı çatarak. Yanımdaki Bartu'yu öksürük krizleri tutmuştu bir Bartu'ya bir de depodaki kişilerin yüzüne bakıyordum. Ne oluyoru lan?

 

Barlas imdadıma yetişti, "Asel ne yaptın ya sen? Bu tip topluluklarda müslümana rastlaman pek mümkün değil bu söylediğin biraz garip oldu."

 

Bartu, "Kardeşim garip bir kişiliğe sahiptir İslâm dininde aslında bizim yaptıklarımızın hiçbiri yoktur ama hâlâ kendisi müslüman," Diye bir açıklamada bulundu.

 

Salak salak sırıtmakla yetindim.

 

Batuhan bana döndü, "Neden?" Dedi.

 

Şuan kaplumbağa deden demek vardı ama içimde tuttum.

 

"Müslümanlığı bırakmak istemiyorum," Diye saçma bir cevap verdim.

 

"Müslümanlığı bırakmak istemiyorsun ama İslâm dininin de kurallarına uymuyorsun bu ne kadar mantıklı?" Dedi Batuhan. Bu ne böyle? Herşeyi sorgulayıp duruyor bu?

 

"Canım öyle istedi canım Allah Allah," Dedim atarlı bir ses ile.

 

Bulut, "Biz burada dinlerle ilgilenmiyoruz kapatın şu konuyu," Dedi ama bunun üstüne bembeyaz tenli simsiyah saçlı bir arkadaş Bartu'ya bir soru yöneltti.

 

Yani şimdi karşımızdaki insan psikopat biri olmasaydı ben buna aşık olurdum.

 

Senin psikolojin iyi değil! Gerizekalı ya önüne gelene aşık oluyor. Dediği lafa bak.

 

"Senin dinin nedir?" Diye sordu

 

"Bir dine bağlı değilim. Dinsizim."

 

Gözlerimi kısarak Bartu'ya baktım.

 

Çok kaptırıyorsun kendini. Farkındaysan Bartu rol yapıyor Aselciğim gerçekte de dinsiz değil.

 

Doğru lan! Bir an kendimi kaptırdım.

 

Hemen bakışlarımı düzeltip önüme döndüm.

 

"E ben sorumun cevabını alamadım?" Dedim.

 

"Bütün toplulukların bir başı var evet ve bu yine Anıl. Aslında o böyle bir topluluk kurmakla başladı ve arttı."

 

Kaşlarımı yavaşça kaldırdım. Adama bak be sen! Demek ki sadece Anıl'ı alsak bile yeterdi.

 

Barlas'ın keyifli sesini işittim, "Bu bilgi çok işimize yarayacak şimdi hemen ekibe haber verip Anıl'ı hastaneden almalarını isteyebilirim," Aslında dediği şey aşırı mantıklıydı. Barlas tekrardan konuştu, "Doğru ya şuan bana cevap veremezsin haber ver diyorsan bir kere öksür."

 

Bir kere öksürdüm.

 

"Mesaj alındı deniz gözlü kız," Dedi.

 

Hafifçe sırıttım hepsine kadınlarımızın yaşadığı o acıları yaşatacaktım ve bunu bizzat ben yapacaktım.

 

Samet ayağa kalktı, "Saat iki olmuş ben çıkıyorum," Dedi. Hemen, "Nereye?" Diye sordum, "Sevgilimle buluşacağım," Diye bir cevap verince sertçe yutkundum. Sevgilisiyle mi?

 

"Güzel haberlerini bekliyoruz," Deyip göz kırpmıştı beyaz tenli adam.

 

"Ne haberi?" Demiştim anında.

 

"Yeni bir Ece Kaya haberi."

 

Aman aman! Lan! Yine mi?

 

"Yaaa!" Diye bağırdım, "Yardıma ihtiyaç varsa geleyim," Dedim hafifçe gülerek fakat içimde yagınlar kopuyordu.

 

"Sadece ben," Dedi samet ve depodan çıktı.

 

Aradan bir iki dakika geçtikten sonra Barlas'a mesaj attım.

Asel: Samet'i takipe al.

 

Barlas: Emrin olur. Sonra ne yapacağız?

 

Asel: Bu cinayeti engelleyeceksin ben de gelmeyi çok isterim ama beni tanır.

 

Barlas: Oldu bil;)

 

Telefonumu geri çantama koydum. Batuhan'ın bana olan bakışlarını gördüm. Göz göze geldikten sonra konuşmaya başladı, "Çok meraklı birisin galiba?"

 

"Çok meraklıyımdır," Dedim.

 

"Fazla merak iyi olmaz."

 

"Meraklı olmam beni mutlu ediyor mu?" Dedim gülerek, "Evet ediyor. O zaman umurumda bile olmaz."

 

Yüzüne sahte olan bir gülümseme yerleşti. Batuhan'da başka birşeyler seziyorum ama ne?

 

"Ahu ben çıkıyorum sen de istediğin zaman çıkarsın," Dedi Bartu ayağa kalkarak.

 

"Ben de seninle geleyim," Dedim hızla ayağa kalkarak. Bartu beni başıyla hafifçe onayladı.

 

"Görüşürüz," Dedim elimi sallayarak ardından depodan çıktık.

 

"Barlas'ı Samet'i takip etmesi için gönderdim," Diye bilgilendirdim Bartu'yu.

 

"Yine aynı şeyler yaşanabilirdi iyi yapmışsın."

 

"Çok yorgunum," Dedim Bartu'nun büyük koluna küçük ellerimle sarılırken.

 

"Dur tahmin edeyim gece Göktuğ'ucunu düşünmekten uyuyamadın."

 

"Isırırım bak o kolunu," Dedim kaşlarımı çatarak.

 

"Isır bakalım bir dahakine balkondan mı sarkıtıyorum."

 

Gözlerimi kısarak kötü kötü Bartu'ya baktım. Gözlerimi kocaman açtım, "Gerizekalı dinleniyoruz," Dedim Bartu'nun koluna vururken.

 

Kocaman bir kahkaha attı, "İyi herkes Göktuğ'a olan aşkını bir kerede ağzından duydu."

 

Bartu'yu arkamda bırakıp hızlı adımlarımla yürümeye başladım, "Konuşma benimle," Diye bağırıp ileride gülen Murat'ın yanına gittim. Yüzüme gülerek baktığında, "Eğer tek kelime edersen," Dedim ve dik bir bakış attım. Murat eliyle ağzına fermuar çeker gibi yaptı.

 

Hepimiz arabaya bindiğimizde Eylül beni görüntülü aramaya başlamıştı. Aramayı açtım.

 

"Bu çok iyiydi!" Diye bağırdı bir yandan da Aras ve Cansu'yu kadraja almaya çalışıyordu, "Bir sürü bilgi edindik," Dedi.

 

Aras, "Evet bu bilgiler çok işimize yarayacak. Haberlere bile sürebiliriz."

 

Cansu mantıklı bir şekilde konuştu, "Ama bu sefer Bartu ve Asel'den şüphelenebilirler."

 

"Evet bizden şüphelenme olasılıkları var."

 

"Barlas'a yazdın mı? Ne yapmış Samet?" Dedi Eylül.

 

"Aramadım ama şimdi bir mesaj atayım merak ettim ne yaptı," Dedikten sonra Barlas'ın mesaj kutusuna girdim.

 

Asel: Ne yaptın Barlas?

 

"Ya sevgilisini öldürmeye kalktıysa Barlas nasıl engel olacak?" Diye sordu Eylül düşünceli bir tavırla.

 

"Barlas'ın altından kalkacağını düşünüyorum öyle bir vibe aldım," Barlas her istediğini başaran gibi birine benziyordu istediği şeye sahip olmadan bırakmayacak birine benziyordu.

 

Cansu telefonuna bakarken, "İşte bu be!" Dedi.

 

Aras ve Eylül Cansu'ya döndü, "Ne oldu?" Demiştim ben de hemen.

 

"Anıl ekibimiz tarafından Yıldız evrenine getirilmiş. Uyanmasının uzun süreceğini sanmıyorum," Dedi Cansu.

 

Keyifle kahkaha attım Murat ise, "Lan psikopatlar gibi kahkaha attın korkutma beni," Dedi. Kaşlarımı çatarak arabayı süren Murat'a baktım, "Ne alaka ya? Mutlu bile olamıyoruz. Ama tabii," Dedim tekrardan keyifle, "Anıl'ı konuşturma sırasında yanında ben olacağım," Dedim.

 

Bartu, "Bu şeref sana aittir Asel Kılıç," Dedi.

 

"Yaa yerim," Dedim ağzımdan kaçırarak. Genellikle bu kelimeyi kitap okurken muhteşem ötesi kocalarıma kullanırdım.

 

"Yeme kızım ne yiyorsun?" Dedi Bartu ters bir ifadeyle.

 

"Sen sevgili yapma Bartu!" Diye bağırdığımda telefondan gülme sesleri yükseldi.

 

Bir anda aklıma gelen şey ile gözlerimi büyüttüm, "Ben kapatıyorum," Deyip aramayı yüzlerine kapattım. Bana Göktuğ mesaj atmıştı! Nasıl unuturdum?! Hızla mesaj kutusuna girdiğimde bütün olan heyecanım bitmişti. Bartu ön koltuktan bana dönüp yüzüme baktı, "Ne oldu?" Dedi kaşlarını çatarak, "Az önce mutlu mutlu konuşuyordun? Betin benzin atmış?" Dedi ben hâlâ ekranda yazanlara bakıyordum. ''Beni hâlâ önemsiyor musun gerçekten? Neden Asel? Unut beni ben seni önemsemiyorum çünkü, boşu boşuna canını yakıyorsun," kaç kere okuduğumu bilmediğim satırları tekrardan okudum. Sanırım Göktuğ, "Unut beni ben seni önemsemiyorum çünkü," Yazdığı bu kelimelerin ne denli canımı yaktığını bilmiyordu. Ya da biliyordu ama önemsemiyordu benim tanıdığım Göktuğ böyle biri değildi beni üzmez ve bana kıyamazdı. Peki şimdi neden böyle davranıyordu?

 

Bartu, "Konuşsana kızım!" Diye hafifçe sesini Yükseltmişti. Kendimi toparlayıp telefonumu kapatıp Bartu'ya baktım, "Birşeyim yok?" Dedim sakin kalmaya çalışarak, "Beni sinir etme Asel o telefonda ne okudun?" Dedi. Gerçekten artık 'neden benim abim yok?'diye yakınmamalıydım, "Yemin ederim bir şey okumadım Bartu," Dedim inkârlar içindeyken. Umarım çarpılmazdım.

 

Bartu, 'İnşaallah doğruyu söylüyorsundur Asel,' temalı bir bakış attıkttan sonra önüne döndü. Hâlâ okuduğum mesajın etkisinden çıkamamıştım kafamı cama yaslayıp öylece yolu izledim.

 

Göktuğ'un içine başka biri falan mı girmişti acaba? Bu düşünceden başka birşey gelemiyordu çünkü aklıma. Beni kırılacak bir şeymiş gibi sakınan bir adamdan bu adama nasıl dönüşmüştü anlayamıyordum.

 

Göktuğ çok iyi bir oyuncuymuş demek ki... Beni geçtim herkesi çok iyi kandırmıştı Eylül bile Göktuğ'un böyle bir şey yaptığına inanmamıştı peki benim bu olayı unutamamı onu silip atmamı nasıl bekliyordu? Başkaları Göktuğ'un yaptığına inanmamışken benim nasıl inanmamı bekliyordu? Çok zordu ki unutamıyordum, inanamıyordum, yediremiyordum en önemlisi kaldıramıyordum.

 

Murat'ın, "Asel, Asel, Asel!" Diyen sesini işittiğimde hızla kafamı kaldırıp Murat'a baktım. Murat'ın konuşmasına izin vermeden Bartu konuştu, "Sende birşeyler var bak. Ne oldu? Anlat," Etrafa yandan bir bakış attım evime gelmiştik, "Birşey olduğu yok Bartu," Dedim hafif sitemli bir ses ile.

 

"Ben öğrenmesini bilirim," Dediğinde kapıyı açıp aşağıya indim kapıdan içeriye kafamı uzattım, "Görüşürüz," Dedim ve kapıyı örttüm.

 

Apartmana girdiğimde bir kaç dakika duraksadım. Sonra apartmandan geri çıktım. Evime yakın olan ve ne zaman daralsam ne zaman işin içinden çıkamasam o parka gidip oynayan çocukları izlerdim.

 

Parka geldiğimde yine hiçbir çocuk eksik değildi hiçbir çocuk kendini eve kapatıp çocukluğunu hapis etmiyordu. Banklardan birine gidip oturdum her zaman yaptığım gibi. Gözlerimi kapatıp kafamı geriye yatırdım. Gözümün önünden yine görüntüler geçmeye başlamıştı. Açmadım gözlerimi.

 

Bir kadın vardı kumral saçları kahverengi gözleri vardı. Beşikte yatan bir çocuğu sallıyor ve ince bir ses ile ninni söylüyordu.

 

"Uykudan uyanmış

Gülermiş, bakarmış

Annesi onu çok öpermiş, severmiş

Okula gidermiş, yazarmış, çizermiş

Babası onu çok öpermiş, severmiş,"

 

Gözlerim istemsizce dolmuştu niçin üzüldüğümü bilmiyordum.

 

"Annesi onu çok

Babası onu çok

Herkesler onu çok severmiş, severmiş"

 

Kadın şarkıyı söylemeye devam ediyordu ama çocuğun uyumaya hiç niyeti yoktu habire gülüyordu. Kadın ninni söylemeyi bırakıp beşiğin içindeki yaklaşık beş aylık olan bebeği aldı, "Sen uyumayacak mısın? Ben boşuna mı ninni söylüyorum sana?" Dedi gülerek bebeği omzuna yatırdı ağzının içinde, "Bana birşey olursa sana kim bakacak?" Dedi. Sonra ise bütün görüntüler kayıp oldu. Gözlerimi açıp etrafa bakışlar attım neden böyle birşey gördüğümü anlayamamıştım.

 

Kafamı dağıtmak amaçlı her zaman hiçbir çantamdan eksik etmediğim kulağımı çıkarıp taktım. Müzik listeme girdiğimde en çok sevdiğim beş şarkı beni karşılıyordu.

 

Mansur ark- Maalesef

Cem Karaca- Bu son olsun

Barış Manço- Kara sevda

Barış Manço- Alla beni pulla beni

Haberin var mı

 

Cem Karaca'nın en sevdiğim şarkısına tıkladım kalbim maalesef dinlemeliyiz diyordu ama o şarkıyı dinlediğimde bütün anılarım depreşiyordu. Şarkı çalmaya başlayınca yavaş yavaş mırıldanmaya başladım.

 

"Bugün sen çok gençsin, yavrum

Hayat ümit, neşe dolu

Mutlu günler vadediyor

Sana yıllar ömür boyu,"

 

Telefonuma mesaj geldiğinde arkadan müziğin sesi yükselmişti. Gruba atılan bir video vardı.

 

"Ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni," Diye yükseldi ses ve videoda yalvaran bir kızın sesi daha yükseldi, "Doğarken ağladı insan" Diye bağırdı Cem Karaca, "Lütfen," Diye bağırdı kız, "Bu son olsun, bu son," Dedi Cem Karaca.

 

Arkadan yükselen sesi duymadı kulaklarım sadece video da geçen sesleri işittim, "Söz acımayacak güzelim," Dedi Samet, "Hayır!" Diye acı bir feryat kopardı kız.

 

Sonrası kan vahşetti... Ece Kaya gibi kızın uzuvlarını ayırdılar... Kızın acı feryatları kulaklarımı tırmaladı...

 

Önce el parmakları,

Sonra kolları,

Sonra ayakları,

Sonra bacakları,

Sonra ise kafası...

 

İstemsizce ağzımdan bir feryat döküldü. Kulaklığı hızla çıkardım. Titreyen ellerimle Barlas'ı aradım telefon anında açıldığında, "Ne yaptın sen?!" Diye bağırdım, "Doğru olanı yaptım," Dedi benim aksime sakin bir ses ile, "Gebertirim seni," Dedim dişlerimi sıkarak, "Ben sana ne emri verdim?" Diye bağırdım karşı taraftan ses gelmedi, "Söyle! Ben sana ne emri verdim?!" Diye tekrarladım sorumu. Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı, "Eğer cinayeti engelleseydim hepimiz için tehlikeli olurdu. Bu görevi yabancı olarak tek size söylediler sizden şüphelenirlerdi," Elimle yüzümü sıvazladım ve tekrardan, "Ben sana ne emri verdim?" Diye tüm parkı inletecek bir şekilde bağırdım. Barlas derin bir nefes aldı, "Samet'i takip etmemi ve cinayeti engellememi," Dedi, "Sen ne yaptın peki?" Diye bağırdım, "Sakin ol Asel," Dedi.

 

Ayağa kalkıp sebepsizce yürümeye başladım, "Neden yaptın bunu?" Derken olduğum yerde durdum. Gördüğüm görüntü ile Samet'in öldürdüğü kız... Aynı simaydı, "Kahretsin Allah kahretsin," Diye söylendim, "Bu kızın bu kızın bir çocuğumu var?" Diye sordum.

 

Barlas, "Ne çocuğu ne saçmalamayorsun?" Derken telefonu yüzüne kapattım. Elim ayağım birbirine dolanmıştı ne yapacağımı bilemez hâle gelmiştim.

 

Murat'ı aradım aceleyle telefonu açtığında, "Çabuk buraya gel arabanıda getir evin önüne gel," Dedim saçma sapan konuşarak sonra ise telefonu hızla kapatıp koşarak evimin önüne gittim.

 

Yaklaşık 5 dakika sonra Murat geldiğinde hemen sağ ön koltuğa oturdum, "Barlas Barlas izin vermiş," Dedim ama konuşamıyordum başaramıyordum.

 

"Biliyorum güzelim bir sakin ol önce."

 

"O kızın bir çocuğu olmalı," Dedim.

 

"Ne? Saçmalama Asel kız daha çok küçük," Diye inkâr etti.

 

"Var var gördüm ben gözlerimi kapatınca geldi gözümün önüne kızın evine gitmeliyiz."

 

"Evine mi?"

 

"Belkide biliyor Samet. Çocuğu alır Murat çocuğa da birşey yapar."

 

"Tamam bekle," Telefonunu alıp birini aradı, "Samet'in öldürdüğü kızı biliyor musun? Evet o kızın evini bul hemen bir çocuğu olabilir," Telefonu kapattıktan sonra yüzüne baktım, "Ne oldu?" Dedim aceleyle.

 

"Evin adresini bulup bana atacak."

 

"Ne zaman atar?" Dedim endişeyle.

 

"Sakin ol Asel uzun sürmez."

 

Parmaklarımla oynamaya başladım. Kendimi suçluyordum benim bir suçum yoktu ama kendimi suçlu tutuyordum. Bir çocuk annesiz kalmıştı benim yüzümden belkide ben de annesiz kaldığım için bu kadar çok suçluyordum kendimi.

 

Murat arabayı çalıştırdığında bakışlarımı Murat'a çevirdim. Bana bakıp, "Eylül'ü ara kız hakkında bize bilgi versin."

 

Şuan kendimde değildim ve bunu düşünmek hiç aklıma gelmemişti Murat gerçekten kriz anlarını yönetmek için başarılı biriydi.

 

Eylül'ü aramaya başladım ama bir andan da konuşuyordum, "Ya uyuyorsa Eylül o da hasta."

 

"Uyumuyordur," Dedi kendinden emin bir ses ile. Eylül aramayı açmıştı, "Eylül nasılsın ne yapıyorsun?" Dedim hızlı hızlı.

 

"Birşey yaptığım yok Asel oturuyorumda sen ne yapıyorsun? Sesin iyi gelmiyor," Dedi endişeyle.

 

"Bana Samet'in sevgilisi hakkında bilgi lazım."

 

"Neden ki? Ne oldu?" Dedi ard arda.

 

"Kız öldü ve kızın bir çocuğu olabilir."

 

"Öldü mü?!" Diye bağırdı.

 

Murat araya girdi, "Şaşırma işini sona bırak çimen gözlüm şimdi bize bilgi ver."

 

"Ta-tamam," Dedi. Hâlâ şaşkınlığını atamamıştı, "Biraz bekleyin," Telefondan hışırtılar geliyordu.

 

On, on beş dakika sonra konuşmaya başladı, "Kızın adı Mavi. Annesi Mavi on dokuz yaşındayken hamile kalmış bir gün annesi doğuma gitmiş kadın doğum yaptıktan sonra eve dönerken kaza yapmışlar bu kaza sonucunda anne ve babası hayatını kaybetmiş bebek ise Mavi'ye kalmış."

 

"Demiştim ben bir çocuk var demiştim. Şuan çocuk nerede olabilir sence Eylül?"

 

"Bu konu hakkında bir bilgim yok Asel."

 

"Tamam Eylül teşekkürler görüşürüz," Dedikten sonra aramayı kapattım.

 

Kızın yaşadığı sokağa geldiğimizde arabadan indik, "Ne yapacağız?" Diye sordum Murat'a, "Bütün komşuların kapısını çalıp bir bilgi bulmaya çalışacağız," Parmağıyla pembe kapılı bir ev gösterdi müstakil bir evdi, "Mavi bu evde yaşıyor yan tarafındaki ve karşısındaki komşuların kapılarını çalalım," Başımla onayladıktan sonra Mavi'nin evinin önünde ki evin kapısının ziline bastım Murat ise Mavi'nin evinin solundaki evin ziline bastı.

 

Karşımda halaylıklı otuzlu yaşlarında bir kadın vardı, "Merhaba," Dedim.

 

Kadın "Merhaba buyurun," Demişti.

 

"Ben ben Mavi'nin bir tanıdığıyım kardeşi varmış Mavi'nin Mavi kardeşini nereye koymuş olabilir?" Dedim konuşmayı unutmuş gibi.

 

"Ben yeni taşındım buraya," Dedi kadın gülümseyerek, "Hiç bilmem ki,"

 

Gülümsedim, "Tamam çok teşekkür ederim,"

 

Murat, "Asel gel buraya bebek burada," Diye bağırdı.

 

"İyi günler," Dedikten sonra koşarak Murat'ın yanına gittim. Kadın bana gülümsedi, "Bir sorun mu var neden Mavi'nin kardeşini soruyorsunuz?" Dedi. Murat'ın yüzüne alık alık baktım.

 

Murat, "İçeriye girebilir miyiz? Yaşanan olayı anlatabilmek için."

 

Kadın önce tereddüt ile bize baktı korkuyor olmalıydı ama sonra, "Buyurun," Diye kapıdan çekildi.

 

İçeriye girdiğimizde koltukta yatan bebeği görünce bir el kalbimi hunharca sıktı. Murat koltuğa oturdu ve karşısına oturan kadına baktı ardından konuşmaya başladı, "Mavi'nin bir sevgilisi varmış biliyor muydunuz?" Diye sordu önce kadın gülümsedi, "Evet biliyorum Samet iyi bir çocuk gibi," Murat derin bir nefes aldı nasıl anlatacağını bilemiyor olmalıydı, "Samet Mavi'yi öldürdü," Dedi bir an da. Ancak böyle açıklanırdı zaten. Kadın suratımıza boş boş baktı.

 

Yaklaşık beş dakikadır suratımıza bakıyordu beş dakikanın sonunda, "Ne?" Diye konuşabildi. Gözlerim yine yavaş yavaş dolmaya başlıyordu duygusal bir insan olmak çok kötü birşeydi.

 

"Özür dilerim," Diye mırıldandım, "Koruyamadım Mavi'yi," Kadın şaşkın bakışlarını bana çevirdi, "Ge-gerçekten öldü mü?" Diye sordu yaşadığı olayı daha yeni yeni idrak ediyordu ve muhtemelen inanmak istemiyordu. Anladığım kadarıyla Mavi ile bu kadının arası iyi gibiydi ki zaten kadın yirmi iki yirmi üç yaşlarındaydı Mavi ile arasında pek yaş yoktu.

 

Murat, "Bebeği almak istiyoruz," Diye asıl konuya giriş yaptı Murat, "Aksi takdirde Samet'in bu bebeğin peşini bırakacağını sanmıyorum."

 

Kadın titreyen sesiyle, "Size nasıl güvenebilirim ki?" Diye sordu. Murat cebinden bir rozet çıkardı polislik rozetiydi. Onu nereden bulmuştu?

 

Kadın başını öne eğdi, "Ben bu bebeğe bakmayı çok isterdim ama..." Dedi sözünün devamını getiremedi, "Ama?" Diye sordum, "Benim eşim buna izin vermez," Dedi kaşlarımı istemsizce çattım, "Neden izin vermesin ki?" Kadın bakışlarını bana çevirdi, "Başkasının çocuğuna bakmak istemez," Kafamı ağır ağır salladım, "Eşinden şiddet görüyor musun?" Diye sordum. Bu benim için önemli bir meseleydi. Emindim ki kadının kocası iyi biri değildi anlayabiliyorum şiddet gören kadınları. Kadın bakışlarını kaçırdığında bunun evet anlamına geldiğini biliyordum, "Eşinden boşanmak ister misin?" Diye başka bir soru yönelttim. Kadın tekrardan bakışlarını bana çevirdi, "İsterim ama boşansak bile peşimi bırakmaz."

 

Duruşumu dikleştirdim, "Eğer boşanmak istiyorsan ben yanındayım seni eşinden boşar sana bir ev tutar ve bir işe girmeni sağlarım ve eşini senden uzak tutarım."

 

"Ben bunu çok isterim," Dedi kadın başını aşağı yukarı sallarken.

 

Çantamdan eksik etmediğim kalem kağıdı çıkardım ve numaramı yazdım ardından kadına verdim, "Bu benim numaram önce kocana boşanma davası aç sonra beni ara ben seni evinden alıp sana bir ev tutacağız," Dedim emin bir ses ile.

 

"Ya bana birşey yaparsa?" Diye sordu korkuyla.

 

"Yapmayacak. Ben Asel Kılıç isem seni koruyacağım."

 

"Teşekkür ederim," Dedi kadın minnetle.

 

"Rica ederim," Dedim dik duruşumu bozmadan.

 

Murat, "O zaman biz kalkalım ve bebeği de alalım," Dedi.

 

Başımla Murat'ı onayladım.

                            ... 

Bebeği almış ve hepimiz toplantı alanında buluşmuştuk bu sırada bebeği burada çalışanlara emanet etmiştik.

 

Şuan Barlas'ın karşısında durmuş ona hesap soruyordum, "Ben Görev başkanı Asel Kılıç sana Samet'in işleyeceği cinayeti durdurma emri verdim," Dedim içimdeki yangını söndürmeye çalışarak hâlâ kendimi suçlamaktan vazgeçememiştim.

 

Tek kaşımı kaldırdım, "Peki sen ne yaptın Barlas Bayhan?" Diye sordum. Bütün herkes pür dikkat bizi izliyordu.

 

"Ekibimizi korumak için cinayeti durdurmadım," Dedi o da dik duruşunu bozmadan.

 

"Sen bir kadının ölümüne yol açtın," Dedim elimi masaya sertçe vurarak.

 

"Ben işimde kendimi ve ekibimi düşünürüm başkaları beni ilgilendirmez."

 

"Ben böyle biri ile çalışmak istemem ya kendini değiştir ya da yerine başka biri gelsin," Dedim hafif yüksek çıkan sesimle.

 

"Başkalarının emri ile kendimi değiştirmem Asel Kılıç sözlerine dikkat et," Dedi tehlikeli bir ses ile.

 

Histerik bir kahkaha attım, "İlk geldiğin sıralar bana araba almalar iltifatlar falan ediyordun ne oldu? Şimdi sert çıkınca mı değişti herşey?" Diye sordum alaycı bir tavırla.

 

"Kendimi koruyorum çok doğal birşey değil mi?"

 

"Değil," Dedim hemen, "Seven insan sevdiğine karşı kendini korumaz. Karşı da çıkmaz. Seninki de herkes gibi bir eğlenceydi."

 

Konuşmadı sustu.

 

Ben hâlâ sinirimi geçiremiyordum hâlâ bir kadının ölmesine dayanamıyordum özellikle bunu engelleyemediğim için daha tanımadığım bir adamı görevlendirdiğim için kendimi suçluyordum.

 

Eylül dalgınca konuştu, "Yani şimdi bir kadının ölümüne engel olamadık mı?" Diye sordu.

 

"Olamadım," Dedim.

 

Toplantı kapısı açıldığında içeriye giren Sait bey'i gördük. Hepimiz ayağa kalkıp selam verdik ve geri oturduk.

 

"Merhaba çocuklar," Dedi.

 

"Merhaba Sait bey," Dedim sabit tutmaya çalıştığım bir ses ile.

 

"Bugün bir kadınımız daha öldürüldü," Dedi bakışlarını Barlas'ın üzerinde tutmaya çalışarak, "Barlas'ta yaptığında haklıydı ama kadınlarımızın ölmesini istemezdik."

 

"Haklı mıydı?" Dedim şaşkın bir ses ile.

 

Sait bey bakışlarını bana çevirdi, "Evet haklıydı ekibimizi korudu aman şuan konumuz bu değil. Ölen kızımızın bir kardeşi varmış," Dedi.

 

Bebeğe kimin bakacağına önceden konuşup karar vermiştik ekipçe hepimiz tek tek bebeğe bakacaktık.

 

"Evet efendim eğer sizinde onayınız olursa biz bebeğe hepimiz tek tek bakacağız. İlk Aras bakacak bebeğe," Dedim.

 

Sait bey başını olumsuzca salladı, "Öyle olmaz kızım bu çocuğunda bir düzeni olmalı ya biriniz bakımını üstlenin ya da bir koruyucu aile bulalım," Dedi.

 

Yüzüm düştü, "İçimizde bakabilecek kimsenin olacağını düşünmüyorum efendim."

 

"Koruyucu aile bulunana kadar siz bakın koruyucu aile bulunduktan sonra bebeği alırız," Dedi.

 

"Peki efendim siz nasıl isterseniz."

 

"İyi günler çocuklar," Deyip toplantı alanından çıktı.

 

Telefonumun saatine baktığımda 21.25 olduğunu gördüm bugün çok fazla olay olmuştu ve hepimiz çok yorulmuştuk zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştık.

 

"Hepinize iyi günler," Dedikten sonra ayağa kalktım. Hepsinin ağzından iyi günler kelimesi çıktıktan sonra ise saatime basıp evime ışınlandım.

 

Odama gidip üstümü çıkardım ve sıcak bir duşa girdim.

 

Nedensizce duşa girdiğimde tüm yaşadığım kötü anılar suya karışıp vücudumdan akıp gidecek gibi hissediyordum.

 

Duşumu aldıktan sonra banyodan çıkıp üstüme rahat bir şeyler giydim. Gâlesizce

Saçlarımı taradım.

 

Saçlarımı tarafından sonra ayıcığımı yatağın başlığına yaslayıp üstüne oturdum ve kafamı koluna yasladım. Oturup boşlukta kalınca aklıma gelen tek şey "Unut beni ben seni önemsemiyorum çünkü," Mesajıydı en azından bir insan olarak önemsenmeliydim. Göktuğ'un bana yazdığı bu mesaja rağmen hâlâ onu düşünüyordum mesela şuan ne yapıyordu? Ona birşey olmuş muydu? Nasıldı?

 

Aşk bu kadar acımasız birşey miydi?

 

 

9 Ekim akşamı

 

Bartu, Eylül ve Murat bana gelmişlerdi saat sekize geliyordu ve biz oturup çay içiyorduk.

 

Etrafa efkarlı bir bakış attım ve Eylül konuştu, "Asel şuan içinden keşke Göktuğ'da burada olsaydı diye geçiriyor," Dedi hafif tebessümüyle.

 

"İstesede gelemez Göktuğ," Dedi Murat sonra ise sanki lafı ağzından kaçırmış gibi bir yüz ifadesine büründü.

 

"Neden?" Dedim kaşlarımı çatarken.

 

"Hiç," Diyerek geçiştirmeye çalıştı.

 

"Neden gelemezdi?" Diye sordum.

 

"Bir sebebi yok Asel," Dedi.

 

"Söylesene Murat kerpetenlemi alacağım lafı ağızından?" Diye çıkıştım.

 

"Cem ile yemeği var," Dedi sonunda pes edip.

 

"Cem mi?" Dedim şaşkın şaşkın.

 

"Merve'nin babası."

 

Gözlerimi büyüttüm bir anda ayağa kalktım, "O adam çok tehlikeli," Dedim sanki bilmiyorlarmış gibi.

 

"Öyle," Dedi Murat sakin sakin.

 

"Ne olacak? Ne yapacak Göktuğ?" Diye sordum endişeyle.

 

"Birşey olacağı yok Asel bir otur."

 

Murat söyleyene kadar ayakta olduğumun farkında değildim. Eylül saçını geriye attı, "Bence sende git," Dedi cilveli cilveli.

 

Murat şaşkın bir bakış attı Eylül'e, "Göktuğ'un yanına mı?" Diye sordu.

 

"Evet Göktuğ'un yanına."

 

"Çok mantıklı," Dedim kendi kendime.

 

Murat, "Saçmalama Asel Göktuğ bundan hiç hoşlanmaz."

 

"Umurumda değil. Benim şuan tek önemsediğim şey Göktuğ."

 

Bartu derin bir nefes verdi, "Artık kendini düşün Asel o adam seni önemsemiyor."

 

Gözlerimi kısarak Bartu'ya baktım, "Eğer bir gün gerçekten aşık olursanız Bartu bey neler yaşadığımı anlarsınız," Dedim ayağa kalkarken.

 

Murat gözlerini belertti, "Lan harbi gidiyor musun?"

 

"Sadece öyle bakıp geleceğim içeriye bile girmem evde bir hareketlilik var mı yok mu diye dışından bakarım," Dedim masum masum.

 

Murat, "Tamam biz buradayız dışarıdan bakıp tekrardan geliyorsun anlaştık mı?" Diye sordu.

 

"Anlaştık," Dedim.

 

"Üstünü değiştirseydi-" Demeye kalmadan saatime bastım. Şuan üstüm hiç önemli değildi zaten Göktuğ'un yanınada gitmeyecektim.

 

Evin dışından ışıklarına bakmaya başladım bir hareketlilik yok gibiydi.

 

Ama bir anda kulakları sağır edecek bir ses... Aklımın almayacağı bir görüntü...

 

Kendimi koruyabilmek amaçlı kapının hemen yanındaki büyük ağacın arkasına saklandım. İçeriden gelen silah sesleri ve tabak kırılma sesleriyle kalbim şaha kalkmıştı.

 

"Çabuk götürün babamı," Diye biri bağırdı. Kapıdan iki adam aralarına bir adamı almış hızlı hızlı çıkıyorlardı. Elimle ağzımı kapattım sanki nefes alsam nefes sesimden beni duyacaklar gibi bir korku sarmıştı bedenimi.

 

Şahsen tekrardan kaçırılmak istemiyordum.

 

Son bir silah sesi ve koşarak çıkan bir kadın ve bu Merve idi. Merve'yi gördüğüm an aklıma tüm yaşadığım kötü zamanlar geldi.

 

Bütün sesler yok oldu...

Bir anlığına bütün renkler soldu...

Göktuğ'un evinden ses gelmedi...

Evet Göktuğ'un evinden ses gelmedi...

 

Tüm hızımla koşarak eve daldım Göktuğ'a bir şey oldu düşüncesi beynimi kemirmişti. İçeriye girdiğimde her yer her yerdeydi korkuyla etrafıma bakındım. Kapıdan içeriye girdiğimiz anda karşımıza çıkan cam kırılmıştı. Koşarak başka odalara daldım. Yerlerde kanlar vardı ve bu kanın sahibi Göktuğ diye aklımı kaçıracaktım.

 

Yemek masasının olduğu odada Göktuğ'u gördüğümde duvara bir yumruk attı. Şuan onu karşımda kanlı canlı görmek bana evrenin en güzel hediyesiydi.

 

Alev saçan bakışları yavaş yavaş bana döndüğünde üstüme yürümeye başladı. Bakışlarım nasıldı bilmiyordum ama üstüme neden yürüdüğünü anlamdıramıyordum. Hâlâ üstüme yürürken kıpırdamadım olduğum yerde kaldım. Son adımını attığında dibime kadar gelmişti.

 

İşaret parmağını göğsüme dayadı, "Sen yaptın," Dedi kin ile nefret karışımı bir ses ile.4

 

Kaşlarımı çattım ne demeye çalışıyordu?

 

"Sen yaptın sırf intikam almak için sen yaptın," Dedi bütün öfkesiyle beni geriye ittiğinde. Şaşkınlık bütün bedenimi sararken boş bakışlarımla bakıyordum Göktuğ'a.

 

"İntikamımı alacakken çok az kalmışken bütün planımın içine ettin," Dedi bir kere daha bedenimi geriye iterken.

 

Konuşmak istiyordum,ne demek istediğini sormak istiyordum, yaralı elini sarmak istiyordum, ona sarılmak ve onu çok özlediğimi söylemek istiyordum ama hiçbirini yapamıyordum donup kalmış gibiydim. İçimden gelen ağlama dürtüsünü geri ittim şuan burada ağlayamazdım.

 

"Hainlik yaptın," Dedin üzerime eğilirken, "Hainlik yaptın ama keşke yapmasaydın keşke intikamını başka türlü alsaydın Asel Kılıç," Dedi.

 

Gözlerinin içine boş boş bakıyordum.

 

Kendine gelsene Asel! Çak yüzünün ortasına aptal mısın kızım sen?

 

"Çekil," Dedim göğsünden iterken. Arkamı dönüp gitmek için hazırlanıyordum ki bileğimden tutup hiçte nazik olmayacak bir şekilde kendine çevirdi bedenimi, "Tüm planımın içine edip sonra siktir olup gideceğini mi sandın?" Dedi hafif yüksek çıkan sesiyle, "İyi değilsin şuan sakin kafayla düşün zaten benim yapmadığım çıkacak ortaya," Dedim kendimde olduğumu düşünmüyordum sanki konuşan ben değilmişim gibiydi kafam bulanıktı.

 

"Sen yaptın," Dedi bir kez daha.

 

Burukça tebessüm ettim ama bu öyle mutluluk falan değildi kalbim kırıktı bu aslında içinde mutluluk barındırmayan bir gülümsemeydi.

 

"Ben seni çok yanlış tanımışım Göktuğ Sezgin. Ama biliyor musun? Bundan sonra ben olmayacağım bu yaptığın şey artık bir son bir daha ben senin yanına gelmeyeceğim sen benim yanıma geleceksin," Dedim, "Benden özür dileyeceksin ama ben özürünü kabul eder miyim orası muamma," Dedikten sonra saatime bastım.3

Bölüm : 07.12.2024 11:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...