Selam tehlike içinde aşk okurları. 1
YOUTUBE KANALIMIZ: KİTAPLARAŞKT1RR
WHATSAPP TOPLULUĞUMUZ: T. İ. AŞK
Cansu Uyanık'ın ölüm yıl dönümü... Bir tür intihar...
Daha ben neler olduğunu kavrayamamışken Göktuğ kolumdan tutup beni bu ortamdan uzaklaştırmıştı.
Evime geldiğimizde hiç beklemeden koltuklarımdan birine oturdum. Benim yüzümden biri ölmüştü. Göktuğ elindeki su bardağını bana uzattığında yüzüne bakmadan bardağı aldım.
İçimde tarif edemeyeceğim bir duygu vardı utanç gibiydi. Kendimi düşünüp o psikopata gitmediğim için bunlar olmuştu eğer gitseydim kimse ölmezdi.
Ve Allah kahretmesin ki bu ölümler durmayacaktı...
"Davetli listesine bakmıştım," Diye konuşmaya girdi Göktuğ ama ben hâlâ başım önümde eğik elimdeki bardağa bakıyordum hâlâ olanların etkisinden çıkamamıştım... Silah patlama sesi, arkadan gelen Eylül ve Naz'ın bağırışları ve gözümün önünden hiç gitmeyen bir görüntü. Aras'ın Cansu'ya veda etmesi ben Cansu'yu öldürmemiş aynı zamanda Aras'ı da öldürmüştüm.
Her ne kadar Cansu'yu ben vurmamış olsamda onun katili bendim.
"Davetli listesine baktım evet, herkesi araştırdım ama yok şüpheli yoktu Asel," Gözlerinin benim üzerimde olduğunu hissedebiliyordum, bana kendini açıklıyordu ama ben onu suçlamıyordum, "Hepsi ajanstan üst rütbelere sahip olan kişiler bu onların katil olamayacağını açıklamıyor evet ama onlardan biri olamaz."
Gözümden birkaç yaş mavi elbisemin üstüne damladı ve orada daire şeklinde izler bıraktı. Göktuğ ayağa kalkıp yanıma oturdu ve kolunu omuzuma atıp beni kendine çekti sıkıca sarıldığında hâlâ tepki veremiyordum. Sarılmak sarsıla sarsıla ağlamak istiyordum ama yapamıyordum.
"Senin suçun değil!" Diye diretti. Her ne kadar konuşmak istemesemde aklımdan geçenleri okuyabiliyordu.
"Eğer ben teslim olsaydım..." Çatallı çıkan sesime engel olamamıştım, "Bunların hiçbiri olmayacaktı."
"Sen teslim olsaydın ne olacaktı?" Diyerek beni kendinden uzaklaştırdı ve omuzlarımdan tutarak kendisine bakmamı sağladı.
"Bu hayatta benden başkalarıda var."
"Onlar ile ilgilenmiyorum," Her ne kadar ilgilendirmiyorum dese de konu ne olursa olsun kendini ateşe atıp karşı tarafı kurtarırdı ama konu ben olunca işler değişiyordu.
"Uyumak istiyorum," Diyerek ayağa kalktım.
"Uyuyarak hiçbir şeyden kaçamazsın."
"O zaman sen de yanımda durursun," Diyerek arkamı dönüp Göktuğ'a baktım, "Kâbuslarımı birazda olsa dindirirsin," Başını ağır ağır salladığın da, "Üstümü değiştireceğim," Diyerek odama ilerledim üstümde Cansu'nun kanını biraz daha taşırsam kafayı sıyıracaktım.
Elbisemi çıkarıp direkt çamaşır makinesine attım ve makineyi çalıştırdım saçımı açarken odaya Göktuğ girmişti. Aynadan kendime baktıkça içim kararıyordu yüzümün feri gitmişti ruh gibi olmuştum kirpiklerime özenle sürdüğüm rimelim ağlamaktan akmıştı.
Açtığım saçımı arkamdan toplayıp bileğimdeki tokayı çıkarıp saçımı bağlamıştı. Şuan ona teşekkür etmek isterdim çünkü saçımı bağlamayamayacak kadar kötü bir durumdaydım.
"Rica ederim," Diye fısıldadı. Gülümsemek, ona sarılmak istiyordum ama sadece istemekle kalıyordum çünkü hiçbirşey yapamayacak durumdaydım konuşmaktan bile acizdim.
"Bana gülümsediğini ve sarıldığını da farz ediyorum," Dediğinde yönümü Göktuğ'a döndüm belkide bu kadar berbat şeyin içinde güzel olan tek şeydi.
Kollarını bedenime doladığında başımı omuzuna yasladım.
"Beni az da olsa sevmeyi, kabullenmeyi deneyemez miydiniz?"
Kulağımda Cansu'nun ağlamaklı sesi yankılandığında gözlerimi sıkıca yumdum, "Belki ona gıcık olmayı bırakıp onunla arkadaş olabilirdim," Ama artık herşey için çok geçti.
"Kendini suçlamayı bırak. O katilin istediği de vicdan azabı çekmemizdi bu isteğini ona verme,"
"Sen vicdan azabı çekmiyor musun?" Cevap vermedi çünkü o da vicdan azabı çekiyordu.
"Haydi yat," Dediğinde omuzlarımdan tutup beni yatağa çevirdi küçük adımlarımla ilerleyip yatağıma girdim.
Göktuğ'a baktığımda yatağımın yanına oturup elimi tutmuştu kaşlarımı çatıp kendimi konuşmaya zorladım, "Oraya oturma," Diyerek yatağımda kayabildiğim kadar kaydım, "Buraya otur," Dediğimde gözlerim gidiyordu. Ayağa kalkıp yatağın köşesine oturdu bu süreçte elimi hiç bırakmadı
Ağladığımız da uykumuzun gelmesinin sebebi vücudumuza endorfin salgılanır ama benim düşüncem daha farklı... Ağladığımız da, kötü geçirdiğimiz günümüzde uykumuzun gelme sebebi bence hayattan kaçmak... Yaşadıklarımızdan uzaklaşmak için uyumak isteriz.
Ya da uyumak yerine kitap okuyanlar. Bizim bilgi edinmek için mi kitap okuduğumuzu sanıyorsunuz? Evet, çünkü bizi anlayamayacak kadar cahilsiniz. Hiçbirimiz en azından bazı okurlar bilgi edinmek için değil hayattan uzaklaşmak için kitap okur, istediği hayatı kitaplarda bulduğu için kitap okur. Üzgünken kitap okuduğumuzda kendimizi ana karakterin yerine koyup birazda olsun hayattan kaçmaya çalışırız.2
Göktuğ'un ince uzun parmakları elimi okşarken düşüncelerimden uzaklaşıp uykuya daldım.
"Ölümüme sebep ol sonra ise sevdiğin adam ile uykuya dal," Tanıdık bir ses kulağıma iliştiğinde etrafıma bakınmaya başladım ama sesin sahibini bulamadım.
"Sen benim kadar sevmedin onu!"
Etrafıma hâlâ bakınmaya devam ederken hava birden karardı.
"Benim değil senin ölmen gerekiyordu. Senin değil benim Göktuğ ile olmam gerekiyordu."
Güçlü bir kahkaha kulaklarımı tırmaladığında gözlerimi yumdum.
"Herşeyin suçlusu sensin," Gözlerimi açtığımda karşımda Cansu'yu gördüm o gün ki giydiği beyaz elbise vardı üzerinde kuruyan kanlar hâlâ duruyordu.
Yağmur yağmaya başlayınca kafamı gökyüzüne kaldırmıştım ama yağmur yerine kırmızı bir sıvı akıyordu.
"Benim kanım," Dedi üzerime yürürken, "Kendi kanımda boğacağım seni," Yüzüne endişeyle bakmaya başladım, "Ne saçmalıyorsun?"
"Hayatını elinden alacağım, arkadaşılarını elinden alacağım, Göktuğ'u elinden alacağım senin yerine ben geçeceğim," Karşımda kendi vücudumu gördüğümde gözlerime inanamadım. Kendi yüzüme bakarken o kahkaha attı, "Sen öleceksin ve yerine ben geçeceğim."
"Geçti güzelim," Gözlerimden akan yaşları hızlıca sildi Göktuğ. Hızla inip kalkan göğüs kafesimi kontrol altında tutmaya çalışıyordum ama kontorülümü çoktan kaybetmiştim.
"Bitti," Bitmiş miydi? Asıl herşey daha yeni başlıyordu.
...
Gözlerimi güneşin rahatsız eden ışınlarıyla açtığımda başını başlığa yaslamış hâlâ elimden tutan Göktuğ'u gördüm. Normal bir zamanda güne böyle başlamak beni enerjik yapardı ama maalesef normal bir günde değildik.
Rahatsız uykusunu bölmemek adına kıpırdamadım. Olduğum yerde yatarak yüz hatlarını incelemeye başladım.
Yakışıklıydı, çekiciydi, tatlıydı, şefkatliydi, ilgiliydi, korumacıydı ama en önemlisi tehlikeliydi. Onunla tanıştığım günden beri başım beladan kurtulmuyordu ama ne kadar şey yaşamış olsamda onunla tanıştığım için çok mutluydum. Bana yaşayacağım şeyleri anlatsalar bile yine onunla olmayı seçerdim.
Yaşama sevincim yoktu, sırf yaşamak için yaşıyordum ta ki onunla tanışana kadar ama onunla tanışmanında ağır bir bedeli vardı.
Gözlerimi kapatıp tekrardan uyumayı denedim ve bu çokta zor olmamıştı.
Yatakta bir hareketlilik hissettiğimde gözlerimi araladım. Önüme koyulmuş bir tepsi ve çok güzel bir kahvaltı. Ama sadece güzeldi yiyebilecek kadar iştahlı değildim.
Bakışlarımı yavaş yavaş Göktuğ'a kaydırdım, "Bana mı?" Diye saçma bir soru sormuştum. Gülmemek için yanaklarının içini ısırdığını hissedebiliyordum, "Sana," Yatakta zorla oturur pozisyona geldim, "Üzgünüm ama benim iştahım yok," Sesim hâlâ çatallı çıkıyordu dertlerimi anlatmak için bile konuşmadığımdan dolayı sesimin tonu bile değişmişti, "İştahın var mı diye sormadım zaten fındık burun."
Yatağa oturduğunda ona yandan yandan bakmaya başladım bana zorla yedirebilecek bir kapasiteye sahipti. Bacaklarımı kendime çekip başlığa yaslandım hâlâ uykum vardı.
Tostu alıp bana uzattığında tosta bakınmakla yetinmiştim, "Birşeyler yemelisin," Başımı her iki yana olumsuz bir şekilde salladım, "Yarın günlerden ne olduğunu biliyor musun?" Maalesef Göktuğ bilmiyorum, "Operasyon günü görevin son bulduğu gün."
Bu durumdayken göreve nasıl çıkacağımı bilmiyordum.
"Ben gitmesemde olur," Dedim sessizce, dağınık saçlarımı önümden çekmeye çalıştım.
"Görev başkanı görevin son günü olmayacak, ayrıca bütün ekip orada olacakken."
Yavaşça gözlerimi Göktuğ'a kaydırdım her ne kadar göreve gitmek istemesemde gidecektim çünkü Göktuğ'un da dediği gibi görev başkanı bendim. Kadınları bir nebzede olsun kurtarabilmek için orada olacaktım.
Ama her ne kadar kadınları aşağılayacı şarkılar çıkaran şarkıcı bile diyemeyeceğim kişilerin şarkıları olduğu sürece, eski kafalı insanların kadınlar okuyamaz düşünceleri olduğu sürece, kadınları aşağılayan diziler veya filmler çıkarılmaya devam ettiği sürece bu ülkede kadın cinayetleri durmayacaktı.
Veya kadınları aşağılayan şarkıları kadınlarımız söylemeye devam ettiği sürece, kadınları aşağılayan dizilerde kadınlarımız oynadığı sürece, kadınlarımız hemcinslerini aşağılamaya devam ettiği sürece bu cinayetler durmayacaktı.
Ama biz elimizden geleni yapacak ve bu cinayetlerin durmasını sağlayacaktık. Göktuğ tekrardan tostu bana uzattığında itiraz edecektim ama sonra bunun bir faydasının dokunmayacağını bildiğim için hiç konuşmadan tostu aldım.
"Bartu bugün topluluğa gidecek."
Yavaşça gözlerimi Göktuğ'a kaydırdım. Nasıl yani hiçbiri benim gibi kafayı sıyıracak dereceye gelmemiş miydi?
"Hayat devam ediyor kimse kendini bu kadar üzmez," Biraz duraksadı sonra tekrardan konuştu, "Tabii Eylül ve Naz'ı saymazsak onlarda senin gibiler."
Gözlerimi büyüttüm, "Ne?" Omuzlarını kaldırıp indirdi, "Ben şimdi çıkacağım," Ayağa kalktığında gözlerim onu takip etti, "Katili bulmaya çalışacağız," Bulamayacaksınız... Kafamı yavaş yavaş salladım.
...
Göktuğ gittikten sonra hâlâ yatağımda oturmaya devam ettim gözlerim duvardaki saate kaydığında bir saattir yatakta boş boş oturduğumun farkına vardım ama içimden hiçbirşey yapmak gelmiyordu. Oturmayı bırakıp yatağıma girdim yatar yatmaz uyuyacağımı biliyordum.
Çünkü ben her kötü günde uykuya mahkûm kalırdım.
Fakat bu sefer farklı oldu uykuya dalamadım kafamdaki sesler susmadı, kafamdaki düşünceler susmadı bir bir bedenimi ve kontrolümü ele geçirdiler.
Bu cinayetler durmayacaktı peki ne yapmam gerekiyordu durması için, sevdiklerime zarar gelmemesi için ne yapmam gerekiyordu? Yatağımdan hızlıca kalkıp telefonumu aramaya koyuldum. Odamda olmadığını idrak ettiğimde odamdan çıkıp oturma grubuna gittim gelişi güzel koltuğa atılan çantamı görünce çantamı aldım alel acele telefonumu çıkardım bilinmeyen numaradan gelen mesajı gördüğümde hızla mesaj kutusuna girdim.
Bilinmeyen numara: Seni üzdüm mü? Üzgünüm bunu yapmak zorundaydım amacım seni üzmek değildi...
Nasıl bir psikopattı bu? Hem gözlerimin önünde ekibimden birini öldürüyordu hemde seni üzdüm mü diye mesaj atıyordu aptallıktı bu... Neydi bu? Bunun sebebi neydi? Bu insanların böyle bir yaratığa dönüşmesinin sebebi neydi?! Telefonuma bildirim düştüğünde düşüncelerimden sıyrılıp bildirime baktım.
Bilinmeyen numara: Etrafındaki insanları silip seni yalnız bırakacağım.
Asel: Sana benden ne istediğini sordum.
Bilinmeyen numara: Bana gelmeni istiyordum ama gelmedin ve gelmediğin için sonuçlarına katlanacaksın.
Asel: Bundan sonra ekibimden birine zarar veremeyeceksin.
Bilinmeyen numara: Bu hâldeyken mi bunu söylüyorsun?
Bilinmeyen numara: Eğer benimle yarışmak istiyorsan kendini toparla.
Onunla yarışmamı istiyordu gerçekten çok garip biriydi.
Bilinmeyen numara: Ne duruyorsun? Kalk üstüne çeki düzen ver ve karşıma dimdik çık ben güçlü rakipleri severim.
Bilinmeyen numara: Rakibini güçlü görüp dahada hırslanan bir psikopatım.
Asel: Sana bir hatırlatma ben senin bildiğin rakiplere benzemem güçlenirsem hiçbirşey yapmana izin vermem.
Bilinmeyen numara: Göreceğiz Asel Kılıç.
Onunla yarışmamı istiyordu gerçekten çok garip biriydi.
Bilinmeyen numara: Ne duruyorsun? Kalk üstüne çeki düzen ver ve karşıma dimdik çık ben güçlü rakipleri severim.
Bilinmeyen numara: Rakibini güçlü görüp dahada hırslanan bir psikopatım.
Asel: Sana bir hatırlatma ben senin bildiğin rakiplere benzemem güçlenirsem hiçbirşey yapmana izin vermem.
Bilinmeyen numara: Göreceğiz Asel Kılıç.
Telefonumu yanıma attım ne yazık ki şuan kendime çeki düzen veremeyecektim kendimi toparlayabilmem için zamana ihtiyacım vardı. Koltuğa uzandım ellerimi başımın altına koyup gözlerimi kapattım.
Uçurum gibi bir yerin kenarındaydım.
Kulağıma yine tanıdık gelen bir kadının sesi ilişiyordu uçurumda sesi yankılanıyordu. Ensemde hissetiğim soğuk nefesle hızla arkama döndüm, "Bu sefer buna izin vermeyeceğim, bu sefer Göktuğ'u sana bırakmayacağım, bu sefer beni öldürmene izin vermeyeceğim," Belinden çıkardığı silahı alnıma dayadığın da hiç birşey söylemeden, arkama bakmadan kaçtım. Kulaklarım kahkahası ile doldu, "Benden kaçamazsın."
Ne kadar koştuğumu bilmiyordum ama ormanlık bir alanda olduğumu biliyordum.
"Önüne dikkat et," Hiçbir tepki veremeden düştüğümde hızla sırt üstü döndüm derin bir çukurun içinde olduğumu gördüğümde tepeden bana bakan Cansu'yu gördüm, "Kaçmak yok öleceksin," Üzerime atılan toprakla büyük bir çığlık atmıştım.
Yattığım yerden büyük bir korkuyla kalktığımda daha gördüğüm kâbusun etkisinden çıkamadan üstümdeki battaniyeye baktım sonra ise kafamın altına koyulmuş olan yastığa.
Göktuğ mu gelmişti? Yavaşça ayağa kalkıp evin her köşesine baktım Göktuğ'u bulamayınca içime garip bir his yayılmıştı tekrar oturma grubunun olduğu yere gidip telefonumu aldım ve Göktuğ'u aradım telefon ilk çalışta açılmadı... İkinci çalışındada... Üçüncü çalışındada en son umudu kesip aramayı kapatacaktım ki telefon açıldı.
"Efendim?" Telefonun ucundan Göktuğ'un yorgun çıkan sesini işittiğimde havanında karardığının farkına varmıştım.
Konuşmayı uzatmadan sorumu sordum, "Üstümü sen mi örttün?" Bir kaç saniye cevap vermedi nefes alışverişlerini bile duyamadım telefonun ucundan gelen ses ile bedenime bir ürperti gelmişti, "Hayır."
Evimize de girdiğine göre biz tamamız.
"Eve mi girmiş?" Diye sormuştum şaşkınca. Daha Göktuğ'un ne dediğini anlayamadan hatlar karışmıştı.
"Üstünü örtmeden bir daha uyumu Asel Kılıç hastalanırsın."
Hiçbir tepki verememiştim bir kaç saniye konuşmadım, "Sana son kez soracağım," Dedim ve derin bir nefes aldım, "Kimsin?"
"Sana çok yakın olan ama bir o kadar da uzak olan biriyim," Arama sonlandığında düşünmeye başlamıştım. Kim olabilirdi? Kim yapabilirdi böyle bir kötülüğü?
"Eve girdiğine göre illa ki bir yerlere dokunmuş olmalı," Göktuğ'un sesini duyduğumda arkama döndüm, "Evden çıkalım arama yapılması gerek. Zaten burada kalman artık güvenli değil," Fazla yorgun görünüyordu her zamankinden daha yorgun.
"Göktuğ," Dedim aklımda dolanan o soruyu sordum, "Eğer diğer eve gitsemde o evede girebilecek ışınlanarak girebilir," Benimde onun yüzü kadar sesim yorgun çıkıyordu.
Herşeye rağmen gülümsedi, "Hatırlatırım Yıldız evreninde olamayacak hiçbir şey yok."
"Anlamıyorum," Sanırım mala bağlamıştım.
"Evine koruma kalkanı düzenleyeceğiz senin iznin dışında olmayanlar giremeyecek," Kaşlarım yavaşça havalanmıştı, "Gidelim artık," Yavaşça başımı salladım ayağa kalkıp odama ilerledim sadece Göktuğ'un bana aldığı kitapları aldım. Kıyafetlerimi burada bıraktım çünkü Yıldız evrenindeki kıyafetlerim hâlâ duruyordu. Yavaş ve küçük adımlarımla Göktuğ'un yanına ilerledim bu apartmandan ayrılmak istemiyordum buranın ayrı bir havası vardı. Şaka gibiydi ama deli komşularımın deliliklerini bile seviyordum çünkü onlar bana enerji veriyorlardı. Göktuğ'un yanına geldiğimde elimdeki kitapları eline tutuşturdum, "Bu sefer kimse ile görüşmeden gitmeyeceğim," Görüşeceğim tek Rahime abla vardı ölmemiş olsaydı Halime teyzede vardı ama ölmüştü...
"Yıldız evrenindeki evine ışınlan orada olacağım," Başımla onayladıktan sonra evden çıktım hızlı adımlarımla Rahime ablanın evine ilerliyordum.
Rahime abla bana gerçekten abla olmuştu her zaman her şeyi ona danışırdım çok çekmişti hani şu eski kafalı dediğimiz insanlar varya işte o insanlar Rahime ablanın anne ve babasıydı. Kapısını çaldığımda kocaman gülümsemeye çalışmıştım madem buradan gidiyordum mutlu olduğumu düşünmesini isterdim.
"Kız!" Dedi omuzlarımdan tutarak beni kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Herzaman cana yakın biri olmuştu. Kollarımı bedenine sardım.
"Gir içeriye gir," Diyerek beni eve soktu.
"Herzaman yaptığın poğaçalardan var mı?" Diye sormuştum her zaman yapıp bana gönderdiği o poğaçaları çok özlemiştim normal hepimizin yaptığı içi boş poğaçalardı ama Rahime ablanın yaptığı daha bir başka oluyordu.
"Olmaz mı var sen otur şöyle," Ben koltuğa otururken o da Amerikan mutfağa ilerledi aynı zamanda da konuşmaya başladı, "Şu bizim apartmana oturttuğun kız var ya ne iyi kız o öyle hatta bugün biri daha yerleşti onun yanına."
"Aa! Geldi mi o?" Dedim şaşkınca.
"Kim?" Diye bana bir dönüşü vardı ki şu durumda gerçekten gülmek istemiştim.
"Oo! Gülüm senin dünyadan haberin yok."
"Biraz öyle oldu," Diyerek ellerimle oynamaya başladım. Yanıma gelip masaya tabaktaki poğaçaları koydu hiç beklemeden poğaçalardan birini aldım.
"Söyle bakalım hangi dağda kurt öldü de senin yolun buralara düştü?"
"Ayıp oluyor ama Rahime abla."
"Ben sana birşey söyleyeceğim," Diyerek konuya bodoslama daldım.
"Hayır," Diye yalan söyledim, "Ben gidiyorum buradan."
"Nereye gidiyorsun?" Diye ellerini başına vurdu.
"Buradan gidiyorum derken evden gidiyorum ama eşyalarım falan duracak gelirim ara sıra."
"Sevgilimin yanına," Diye uydurdum. Ölüme gidiyorum Rahime abla.
Birden modu düşmüştü, "Güvenme," Demişti birden, "Birgün gelir hiç beklemediğin bir anda arkandan bıçaklar."2
"O yapmaz," Diye benden bağımsızca kelimeler ağzımdan dökülmüştü.
Derin bir nefes alıp ortamın havasını dağıtmak ister gibi güldü, "Zaten yapmaz dediklerimiz yapmadı mı gülüm?"
"Öyle, tabii ama o yapmaz işte."
"Senin güvenini kazandıysa ne güzel Asel'im, tanırım seni öyle kolay kolay erkeklere yanaşmazsın."
İçimi bir heyecan kapladı, "Aynı kitap karekteri gibi Rahime abla."
"Kız kısmetin açılmış senin vallahi." Elini çenesine götürdü, "Hangisi bu? Şu kolu dövmeli olan çocuk mu?"
"Yok o değil hani beni sırtına atıp arabaya bindiren var ya o."
Elini ağzına götürüp ağıt yaktı, "Kız o ne yere bakan yürek yakan gözüm tutmadı benim onu."
"Üzer seni o bak Rahime ablam söyledi dersin."
"Kitap karakterleri üzmez abla."1
"Senin için sindi yani bu adama?"
"Şey eğer evlenirseniz falan..." Diyerek lafı eveleyip gevelemeye başladı.
"Eğer evlenirsek seni benden isteyecek çünkü benim anne veya abla diyebileceğim tek sen varsın."
Acaba Göktuğ'un orada kız isteme var mıydı?
"Ye kız ye hepsini ye," Eğer Rahime abla bana bunu söylüyorsa bu onun çok mutlu olduğunu gösteriyordur.
"Kilo alırım," Dedim poğaçamın son kalan lokmasını ağzıma atarken.
Düşünmeye başladım, "Bilmem ki hiç düşünmedim," Verdiğim cevaba karşılık güldü, "Ben kalkayım artık Suna'ya gideceğim birde."
İşaret parmağını bana doğru kaldırıp sallamaya başladı, "Bana bak eğer beni ziyarete gelmezsen hakkım helal değildir."
"Abla deme öyle ya," Hiç beklemediğim bir anda birşey olur gelemem.
"Benim hakkım hep helal kız sana gel bakayım yanıma," Ayağa kalkıp yanına gittim yine her zamanki gibi sıkıca sarıldı.
Rahime abladan ayrıldıktan sonra Suna'nın evine inmiştim ama evde sadece Suna'nın yanına taşınan kadın vardı Suna ise işe gitmişti. İşte dünya böyle ilerlemeliydi kadınlar birbirine destek çıkıp kendi ayakları üzerlerinde durmalıydılar. Apartmanda kimsenin olmadığını gördükten sonra Yıldız evrenindeki evime ışınlandım.
Eve ışınlandığımda Göktuğ'un koltukta oturmuş bilgisayar ile birşeyler yaptığını gördüm.
Bir an bu evde yaşadığım bütün anılar gözümün önünden geçti.
Ekibimin topluca kahvaltıya gelişini, Göktuğ'un bana yaptırdığı kitap buketini aldığım zamanı, babamı gözümü kırpmadan vurduğumu, tanımadığım biri tarafından saldırıya uğradığımı ve ondan sonra eve gelip Merve'nin bana yardımcı olduğunu.
Her yerde bir anı vardı adım attığımız her yerde. Sıktığımız parfümde, giydiğimiz kıyafette, okuduğumuz kitapta, dinlediğimiz şarkıda... Aklınızdan geçebilecek herşeyde iyi veya kötü anılarımız vardı. Bazıları o kadar canımızı yakardı ki gözlerimizi doldururdu o anı tekrardan yaşamamıza sebep olurdu bazıları da o kadar bizi mutlu ederdi ki sevinçten gözlerimiz yaşarırdı.
"Özlemiş misin?" Diyerek bilgisayardan başını kaldırmıştı Göktuğ.
"Özlemişim," Bir an yorgun düştüğümü hissetmiştim koltuğa ilerleyip oturdum insanın psikolojisi iyi olmadığı sürece bedensel bir hastalığı olmadığı bir hâlde bile yorgun düşebilirdi.
Ve ben gözleri önünde ekibinden birinin ölümünü izleyen biri olarak psikolojimin berbat olduğunu düşünüyordum.
"O katilinde dediği gibi," Duraksadı ve yüzüme baktı, "Ne duruyorsun? Kalk üstüne çeki düzen ver ve karşısına dimdik çık o güçlü rakipleri sever."1
"Karşısındaki kişi gücünü kaybetti."
"Benim bildiğim Asel Kılıç ne yaşarsa yaşasın gücünü kaybetmez."
"Tabii senin tanıdığın Asel üzüleceği şeye bir gün ya da bilemedin iki saat üzülür ama bu öyle bir şey ki içinden çıkamıyor."
"Hatırlatırım sen her zaman ben bunun içinden çıkamam dersin ama yine bir gün üzülüp geri eski neşeli hâline dönersin."
Ne derse desin haklıydı ama ben ne kadar eski neşeli hâlime dönsemde bu yaşadığım anı atlatamayacaktım.
"Kim olduğunu bulabildiniz mi?"
"Nasıl bir güce sahipse onun hakkında hiçbir bilgiye ulaşamadık ama çalışıyoruz."
"Arkasında güçlü kişiler olmalı."
Bilgisayarının yanına koyduğu büyük çantayı aldı içinden odama astığım büyük suçlu tablosunu çıkardı. Barlas'ın üstüne kırmızı kalem ile büyük bir çarpı attı, "Barlas elendi çünkü o gün daha çok içip arabada sızdı."
"Babamdan şüphelenme sebebim çok başkaydı yıllar önce kullandığı bir sözü bu katil kullanmıştı ve bir ihtimal olabilir mi demiştim."
"Anladım, şuan daha çok şüpheli olan Batuhan hâlâ maske olayı çözülmüş değil."
"Eğer yarın Batuhan'ı da gözlatına alırsak o da şüpheli kısmından çıkar."
"Evet, çıkar," Ayağa kalktı ve Amerikan mutfağa ilerledi, "Kahve içer misin?"
"Olur," Kafamı koltuğa yasladım ve birkaç dakika gözlerimi kapalı tuttum gözümün önüne görüntüler gelmeye başladı.
Yarınki katliamı görüyordum sandalyeye bağlı insanlar vardı ve dikkatimi çeken ilk şey yanımızda olmayan Batuhan'dı o yoktu.
Zaman ilerlemişti ve Batuhan hâlâ yoktu Anıl hepsinin öleceğini söylüyordu ama benim gözlerim etrafı tarıyordu.
Gözlerimi yavaşça açtığımda karşımda oturan Göktuğ'u gördüm kahveleri yapmıştı, "Neler gördün?"
Başını sallayıp tekrardan bilgisayarına döndü kahvemi ellerim arasına aldım dalgınca Göktuğ'un tüm hareketlerini izliyordum bilgisayardan bir şeyler yapıyor sonra ise kağıda bir şeyler yazıyordu sık çalışıyordu sanki hayatı işten ibaret gibiydi.
"Bugün hatlar karıştığında sana, 'sana çok yakın olan ama bir o kadar da uzak olan biriyim.' demiş."
"Telefon konuşmalarımı mı dinliyorsun?"
Gerçekten mi Asel? Der gibi kafasını kaldırıp bana baktığında kafamı hızla salladım, "Evet öyle dedi," Gözlerim yine benden bağımsızca kapanıyordu anlaşılan hâlâ kötü ruh hâlimden çıkamamıştım.
Çok normal Aselciğim sonuçta hergün tanıdığımız biri bizim yüzümüzden öldürülmüyor.
Bizim yüzümüzden... Sen de böyle düşünüyorsun.
"Sana yakın ama uzak olan kim var sence?"1
"İlk öncelikle babam olamaz çünkü o bana hiçbir zaman yakın olmadı ve o bunu biliyor olmalı. Ama Barlas bu sözde çok şüpheli bana çok yakın ama bir o kadar da uzak."
"Barlas olamaz hiç olmasada o gün iş birlikçilerinden birinin araması gerekiyordu."
"O zaman şöyle yola çıkalım davetli listesinde ki herkesi sorguya alalım."
"Ama kabul et en iyi yöntem bu."
"Öyle," Dedi tekrardan bilgisayarından bir şeyler yapmaya başladı, "Partide toplamda elli kişiydik toplamda beş ekip vardı yarın hepsi sorguya alınacak."
"Çok garip değil miydi?" Dedim koltuğa sinerek.
"O psikopat Cansu'yu rehin aldığında hepsinin kaçması."
"Sarhoştu hepsi, bakalım ne düşünüyorlardı."
Yinede kaçmaları gerekmiyordu hepsi ajan, büyük zorluklardan geçmişti kaçmak yerine kurtarmaya çalışabilirlerdi.
"Yarın sabah saat 10.30'da topluluğun söylediği yere gideceksiniz."
"Tamam," Dedim isteksizce. Gitmek şöyle dursun adını bile anmak istemiyordum.
...
"Kalk uykucu eğitimlere geç kaldığın gibi bunada geç kalma," Göktuğ'un sesiyle gözlerimi araladım. Göktuğ uyandığımı fark ettiğinde odadan çıktı. Diğer yatağıma göre daha rahat olan yatağımda bir sağıma bir soluma dönmeye başlamıştım en sonunda kalkıp yatakta bağdaş kurmuştum. Şuan göreve gitmek son istediğim şey olabilirdi ben hâlâ kendimi toparlayabilmiş değildim ama gitmeye mecburdum.
Ellerimi yüzüme götürüp ovuşturmaya başladım. Dolapla birkaç dakika barışmıştık neden böyle birşey yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Mental sağlığım iyice çökmüştü.
Ayağa kalktım ve odamdaki lavoboya girdim elimi yüzümü yıkadıktan sonra lavobodan çıkıp dolabıma ilerledim. Dolapta nasıl kıyafetlerimin olduğuna baktım bunların bazılarını daha hiç giymemiştim bile. Sıradan bir eşofman takımı aldım saçımı at kuyruğu yaptıktan sonra aşağıya indim.
"Onlar bir saat önceden oraya gittiler."
Merdivenlerden indikten sonra Göktuğ'un yanına ilerledim yine her zamanki gibi kahvaltı hazırlıyordu.
"Hayır demeyeceğim dersemde bir işe yaramayacak zaten," Derken sandalyelerden birine oturdum.
"Beni ne kadar iyi tanıyorsun," Dedi gülerek. Sadece gülümsemekle yetinmiştim belki keyfim yerinde olsa egolanırdım ama şuan keyfim yerimde değildi.
Hazırladığı kahvaltıdan zoraki yemeye başladım. Yeme isteğim bile kaybolmuştu ağzıma her bir lokma attığımda gözümün önüne Cansu'nun vurulma anı geliyordu.
Belki onunda hayalleri vardı, belki onunda gelecekle ilgili hayalleri vardı ve ben bunlara mani olmuştum. Şimdi birşey yedim mi, kendim için birşeyler yaptım mı, veya bir işimde başarılı oldum mu aklıma hep Cansu gelecekti her zaman onun hayatını çaldığım gelecekti.
Telefonumun zil sesi kulağıma iliştiğinde koltukların arasındaki masanın üstünde olduğunu gördüm ne ara oraya gittiğini anlayamamıştım. Ayağa kalkıp telefonumu almaya gittim Bartu'nun aradığını gördüm bekletmeden aramayı açtım.
Normalde bücür kelimesine kızar birsürü honurdanırdım ama normal bir günde değildim.
"Kahvaltı yapıyordum," Koltuğa oturdum.
"Hayata döndük mü?" Dedi mutlu sesiyle.
"Ben dönemedim ama sen dönmüşsün."
"Vicdan azabı mı çektirmeye çalışıyorsun bana?"
"Öyle bir amacım yok," Dedim parmaklarımla oynarken, "Keşke ben de çekmesem."
"Bugünü bir atlatalım ben seni hayata geri döndüreceğim ama bana ihtiyacın olmayabilir."
"Beni hayata başka döndürecek ne?"
"Kendinsin. Kızım sen iki saat üzülür sonra eski neşene geri dönersin."
Burukça tebessüm ettim, "Bugün görevimizin son günü."
"Üzüldün mü sen?" Dedim alaycı bir tavırla.
"Haydi haydi görüşürüz," Diyerek telefonu yüzüme kapattı. Telefon ile bir kaç saniye bakışmıştım gerçekten üzülüyor olabilir miydi? Telefonu koltuğa koyup tekrardan masaya ilerledim.
"Bu gece," Diye söze girdi Göktuğ, "Yıldız gezegeninde etkinlik var."
"Işın kılıçları ile etkinlikler düzenlenecek sonra ise Yıldız gezegeninin çıkardığı araba tanıtılacak daha belli değil ama araba yarışıda yapılabilir."
"Birlikte gideceğiz," Yavaş yavaş gözlerimi Göktuğ'a çevirdim, "Hiç havamda değilim," Normalde bunun için çok heyecanlanırdım çünkü hep motor ve araba yarışına gitmek isterdim ama hâlâ üstümdeki lanet yorgunluğu, hüznü atamamıştım.
"Hayat böyle ilerlemez fındık burun. Ayrıca düşmanınında dediği gibi onun karşısına çıkabilmen için güçlü olmam gerekiyor."
"Biliyorum ama her adımımda bile aklıma Cansu geliyor."
"Gelmeyecek."2
Hiçbirşey demeden kahvaltıma devam ettim.
...
Bartu ile yürümeyi bırakıp bir kaç saniye bakıştık şuan tam olarak katliam yapılacak yere gidiyorduk. Bir ormandaydık biraz ilerimizde topluluktaki kişiler ve rehineler vardı.
Bugün bir görevin sonuna daha gelecektik ve bir daha bir göreve girer miydim orası muammaydı çünkü hayatım alt üst olmuştu.
Katliam alanına geldiğimizde gözüme çarpan ilk şey Batuhan'ın olmamasıydı hızlı adımlarımla Bulut'un yanına ilerledim, "Batuhan nerede?"
"Bilmiyorum ulaşamıyoruz zaten hiçbirimiz."
Kaşlarım hafifçe havalandı neydi başka işleri? Beni takip etmek mi, evime girmek mi, telefondan arayıp saçma sapan konuşmak mı ya da ekibimden birini öldürmek mi?
Gözlerim rehin alınan insanların üzerinde dolaştı hepsi birer sandalyeye bağlıydı ağızları ve gözleri açıktı ama hiçbirinden ses seda yoktu hepsi ölümü bekliyordu ama bazılarının bilmediği birşey vardı ki Yıldız gezegeni ajanları buradaydı ve onları kurtaracaklardı.
Son olarak bir topluluk daha geldiğinde hepimiz hazırdık.
Anıl, "Evet," Diyerek konuşmaya başladı. Arkadaşlarının idam kararlarını bugün vermişti ve elinden hiçbirşey gelmiyordu.
Kulaklıktan ses geldi, "Batuhan yok tekrar ediyorum Batuhan yok."
"Ekip aracımızdan birini gönderiyorum," Dedi bir başka biri.
"Tehdit mesajlarını yapan ve Cansu hanımı öldürende o olabilir," Dedi bir başka biri daha.
Sonra ise bütün sesler kesildi sadece Anıl'ın sesi ilişti kulaklarıma, "Hepiniz öleceksiniz," Dedi rehinelere bakarken hepsinin yüz ifadesi korkuya büründü birinin ağzından hıçkırık kaçtı ve başına öne eğip ağlamaya başladı. İçimde bir şeylerin koptuğunu hissettim. Bütün topluluklar buradaydı ve kalabalıktık bazıları kenara çekilmiş olacakları izliyordu.
"İlk senden başlıyorum," Dedi Anıl belinden çıkardığı silah ile Bulut ve tanımadığım dört kişi daha belinden silah çıkarmıştı.
Anılın namlusu yirmi yaşlarındaki bir kızın alnındaydı kızın korktuğu her hâlinden belli oluyordu ama korkmuyormuş gibi yaparak Anıl'ın suratına bakıyordu.
Anıl silahın tetiğini çektiği sıra kurşunlar havada uçuştu topluluktaki bazı kişilere baktığımda bacaklarından vurulduklarını gördüm hiç beklemeden, buraya gelmeden önce belime yerleştirdiğim silahımı çıkardım. Silahımı çıkardığımda Bulut'un bana doğrulttuğu silahı fark ettim Bartu bunu fark ettiğinde silahı Bulut'a doğrulttu ama Mustafa'da Bartu'ya doğrultmuştu ben de namlumu Mustafa'ya doğrulttum.
Bulut beni vurursa Bartu Bulut'u vurur Mustafa Bartu'yu ben ise Mustafa'yı vururdum. Sonuç olarak hepimiz ölürdük.
Diğer topluluktaki kişilerin hepsi yerde yaralı yatıyordu. Biri biraz ilerisindeki silahı aldığında namlumu Mustafa'dan çekip tetiği çeken kişinin eline ateş ettim.
Şu atış dersleri bayağı işe yaramış.
Ben ateş ettiğimde Mustafa ve Bulut'un eline ateş edilmişti. Ortaya ajanlar çıktığında bazı ajanlar rehinlerin yanına gitmişti.
"Lan sizin ben varya," Diye bağırmıştı Bulut, "İçimize aldık biz sizi."
"Kimseye güven olmaz," Dedim kollarımı birbirine bağlayarak. Topluluktakileri ajanlarımız katillerin ellerini kelepçelemişti.
Başka bir ajan ile konuşan Göktuğ'un yanına ilerledim benim geldiğimi gören ajan yanımızdan ayrıldı, "Batuhan bulunamadı mı?"
Başını her iki yana sallamıştı, "Sen dün gözlerini kapattığında ne görmüştün?"
"Bugünü görmüştüm ama gördüğüm görüntüde de Batuhan yoktu."
Ellerini saçlarına daldırdı, "Bana bunu neden söylemedin?" Hiçbirşey söylemeden suratına baktım aslında bugün ile ilgili bir şey gördüğümü söylemiştim ama Batuhan'ın olmadığını söylememiştim, "Söylemiş olsaydın bunu engelleyebilirdik."
"Seni tehdit eden o olmalı ve biz bunun hakkında birçok şey öğrenebilirdik."
Elimi alnıma koydum, "Kahretsin," Diye söylenmeye başladım. Aklımın ucundan bile geçmemişti bunu söylemek, "Peki bugün neden gelmedi? Bizim ajan olduğumuzu biliyor olmalı bunu arkadaşlarına söyleyebilirdi," Diyerek Göktuğ'a döndüm eğer bizim ajan olduğumuzu biliyorsa neden bunu topluluktakilere söylemesin ki?
"Sence seni tehdit altına alan biri bile bile seni kurtların önüne atar mı?"
"Aklınca beni korudu?" Yavaş yavaş başını salladı. Kendi aptallığım yüzünden hem arkadaşlarımı hemde kendimi ateşe atmıştım.
"Bilmiyorum," Kafası çok doluydu hissedebiliyordum ve birde ortaya bu çıkmıştı. Herşeyi görmüşken herşeyden haberim varken aptallık yapmıştım.
Ajanlardan biri bağırarak, "Batuhan nerede?!" Diye sormuştu Bulut'a ama yine aldığı cevap, "Bilmiyorum," Olmuştu.
Belkide gördüklerimi daha detaylı anlatsaydım bunlar olmayacaktı.
Sadece 0203 topluluğu hariç diğer topluluklar toplanıp ajan arabalarına binmişti ve gitmişlerdi nereye gittikleri hakkında hiçbir fikrim yoktu ama hepsinin Yıldız gezegenine götüreleceğini biliyordum.
Biraz ilerimdeki ağaca ilerleyip kenarına oturdum ve gözlerimi sıkıca yumdum belki birşeyler görebilirdim. Gözlerimin önünde birşeyler canlanmaya başlamıştı.
Çınar Göktuğ'un evine geliyordu fakat ağlıyordu, "O kadın benim annem mi?" Görüntüler kaybolduğunda bir kadının çığlığıyla ve patlayan silah sesi ile yerimden sıçradım.
Kadının yanına ilerlediğimde Anıl'ın kadının bacağını vurduğunu görmüştüm. Sinirle arkadan elleri bağlı olan Anıl'ın boğazına yapışmıştım. Kadın acıyla yere çökmüştü, "Kendini birşey sanıp sakın ajanlarımıza zarar verme," Kızaran yüzü ile suratıma bakmaya devam etti, "Yemin ediyorum seni öldürmez süründürürüm," Boğazını saldığımda kadının yanına çöktüm kadının bacağını sarmaya çalışanları durdurdum gözlerimi kapatıp kadının bacağına dokundum.
Arkadan bütün konuşabililenleri duyabiliyordum.
Gözlerimi açtığımda kadının bacağındaki kurşun gitmiş ve bacağı iyileşmişti kadın gülümseyerek suratıma baktı ve kulağıma yanaştı, "Güçlerine sahip çık en yakın sandığın kişiler bile güçlerini almaya çalışabilir," Deyip ayağa kalktı. Bu saatten sonra ne özel güçlerimi bırakır ne de bir başkasının almasına izin verirdim.
Ayağa kalkıp etrafıma bakınmaya başladım başka yaralanan varsa eğer yardımcı olmak isterdim. Ekibimizin toplanıp konuştuğu yere kesildi bakışlarım Aras yoktu gerçekten ajanlığı bırakacak olmalıydı. Eylül, Bartu, Barlas'ın olduğu yere ilerledim Murat ve Göktuğ başka bir köşede kendi aralarında konuşuyorlardı. Bartu geldiğimi görünce yanıma gelip kolunu omzuma atıp beni kendine çekti.
"Aras gerçekten yok," Dedim sessizce.
Barlas konuşacağı sıra Eylül lafa daldı, "Onu yalnız bırakmamalıyız eğer onu yalnız bırakırsak sıra ona gelir."
"Evet," Diyerek başımı salladım.
"Dün ondaydım," Diyerek aramıza Barlas'da katılmıştı.
"Durumu nasıl?" Dedi Bartu ciddi bir ses tonu ile.
"Her ne kadar belli etmemeye çalışsada kötü durumda kim olsa o hâlde olur sevdiği kadın gözleri önünde öldürülmüş kolay mı," Konuşurken gözleri benim üzerimdeydi.
Belki başka bir hayatta başka bir evrende Barlas.
Eylül,"Ben katil hakkında birkaç bilgi buldum."
"Ne bilgisi?" Demiştim heyecanla.
Eylül, "Bunu Aras'ın yanına gidip konuşmalıyız."
Murat ve Göktuğ yanımıza geldiğinde Murat konuşmaya başladı, "Bunları Aras'ın da bilmesinin gerektiğini düşünüyoruz," Demişti o da kolunu Eylül'ün omzuna atarken.
Göktuğ kaşlarını yavaşça çatmıştı, "İyide bu kişi Batuhan, bilgiye ne gerek var?"
Murat, "Senin kafan uçmuş kardeşim."
Bu sözün üzerine hepimiz Aras'ın evine gitmiştik büyük bir masanın etrafında toplanmıştık.
Murat, "Dikkat dağıtılıyor olabilir maske Batuhan'ın ama Batuhan bu kişi olmayabilir veya Batuhan ortadan kayboldu ama bu kişi o olmayabilir."
"Çok saçma," Diyerek kafamı her iki yana salladım, "Maske olayı tamam ama bugün ortadan kabolmasının sebebi ne olabilir?"
"Her zaman olduğu gibi belkide öldürüldü ve bu şekilde ortadan kaldırıldı bu da onu hiç bulamayacağımızın anlamına geliyor ve sonuç olarak ortalıkta olmadığı için kaçtığını düşünüyoruz ama öyle olmayabilir."
Göktuğ dirseklerini bacaklarına yaslayıp Murat'ı dinliyordu kafası çok bulanıktı ve herşeyi birbirine katıyordu fakat ne olursa olsun o hep başarırdı.
Eylül ortaya bir tane fotoğraf koydu, "Gözleri yeşil," Maskeden el verdiğinde gözlerinin yeşil olduğunu görebiliyorduk. İkinci bir fotoğraf daha koydu masaya, "Bir kadın ona yardımcı oluyor," O gün Eylül'ün evinde çekilmiş bir fotoğraftı bu da, kiler gibi bir yerdeydiler ışık çok azdı kadının arkası kameraya dönüktü kadının saçları topuzdu elbisesi vücuduna yapışıyordu.
Hemen o günü düşünmeye başladım saçını topuz yapanları ve dikkat çeken kişileri düşünmeye çalıştım ama kimse gelmemişti aklıma.
"Bugün partideki kişiler sorguya alınmış özellikle yeşil gözlü erkekler ve saçını topuz yapan kadınlara daha çok soru sorulmuş."
Saçı topuzlu kadınlar... O gün Göktuğ'un annesinin saçıda topuzdu fakat o kadın öyle biri değildi oğluna bunu yaşatmazdı. Ama yinede sorguya alınması gerektiğini düşünüyordum hatta bizi bile alabilirlerdi sorguya belkide katil içimizden biriydi.
"Annende alındın mı sorguya?" Göktuğ'un ne düşüneceğini önemsemeden sorumu sordum.
O kadın öyle biri değil Asel hemde Göktuğ'un annesi Göktuğ'u ne kadar sevdiğini biliyoruz.
"Alınmadı neden alınacak?" Yüz ifadesi değişirken kelimelerimi düşünerek söylemeye karar verdim.
"Ben anneme kefilim."1
Ses tonu, yüz ifadesi ne kadar kararlı olduğunu gösteriyordu bu sözünden sonra hiçbirşey söylemedim.
Gözlerim Aras'a kaymıştı dirsekleri bacaklarına dayalıydı dalgın bir şekilde ellerine bakıyordu aklından geçenler birden kulağıma ilişmişti çipim olmadığı hâlde.
Bu ellerle dokundun Cansu'nun cansız bedenine, bu ellerle toprağa verdin onun bedenini cenazesinde bile kimse yoktu yalnızdı o, korkaklık yapıp açılmadın ona ve bu onu ölüme sürükledi. Allah'ım benimde canımı al... Beni onsuz bırakma ben onu yıllarca uzaktan sevebilmiştim ama o etrafımda olmadığı sürece toprağın altında olduğu sürece yapamazdım.
Yanlış mı yaptım Allah'ım onu çok fazla sevdiğim için yanlış mı yaptım? Onu çok sevdiğim için onsuz yapamayacağımı dile getirdiğim için beni cezalandırdın mı?
Aklıma gelen âyet ile yerime çivilenmiştim.
"Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım."
Birinin düşüncelerini okumak bazen kötü olabilirdi hatta her zaman kötü olabilirdi. Büyük bir ihtimalle çip okumadan da birilerinin aklını okumak özel güçlerime dâhildi.
Aras'ın kafasını dağıtmak amaçlı konuştum, "Akşam etkinlik var," Diye konuşmaya daldım gitmek istemiyordum hatta gitmemeyi de düşünüyordum ama sırf Aras'ı da götürebilmek için gidecektim. Konuştuğumda hiç kendi üstüne alınmamıştı hâlbuki ona bakarak konuşuyordum ama görmüyordu. Boğazımı temizledim, "Sende gelecek misin Aras?" Sonunda anlayabilmişti ona konuştuğumu başını yavaşça kaldırıp bana baktı ve alaylı bir tavırla güldü, "O öldü ve benden eğlencelere gitmemi mi bekliyorsun?" Kafasını yana eğdi, "Sen gidecek misin? Yas tutman gerekirken etkinliğe mi gideceksin?" Sesindeki iğneleyeci ses tonu tüylerimi ürpertmişti.
Bana ait olmayan sözleri kullandım, "Hayat devam ediyor," Konuşurken sesim titremeye başlamıştı, "Ölenle ölünmez kendini de düşünmelisin."
"Hiçbirinizin umurunda değil değil mi? Cansu ölmüş hemde bizim yüzümüzden," Son söylediği sözü öyle içten öyle bastırarak söylemişti ki bir an donup kalmıştım, "Hiç umurunuzda değil. Ölsün sizinde kanınızdan canınızdan biri ölsün, ölsün ki birşeyleri anlayabilin."
Göktuğ uyarı içeren ses tonuyla konuştu, "Üzgünsün seni anlıyoruz ama saçmalama Aras."
"Müsaadeniz varsa yalnız kalmak istiyorum."
Bize kapı gözükmüştü. Aras'ın bu sözü üzerine Eylül masanın üzerindeki fotoğrafları aldı herkes kapıya doğru yürüdüğünde ben Aras'ın yanına ilerledim ve kulağına eğildim.
"Böyle olmasını istemezdim Cansu'nun yerine ben ölmek isterdim. Yas tutmadığımı mı sanıyorsun? Aranızda en çok yas tutan kendini üzen, kendini paralayan benim ama kendimi yıpratmaktan birşey yapmıyorum ve düşmanım bundan yararlınıyor benim güçlenip onun karşına çıkmam gerek. Daha fazla kişinin ölmemesi için. Seni etkinliğe bekliyorum Aras Özer."
Yanından ayrılıp kapıda beni bekleyen Göktuğ'un yanına ilerledim. Aras'ın söylediği şeyler beni derinden etkilemişti o da beni suçluyor olmalıydı ve haklıydıda.
Dışarıya çıktığımızda Barlas yaktığı sigarasını içiyor Eylül kollarını birbirine dolamış üşüdüğünü belli ediyordu benim ise gözlerim hepsinin üzerinde dolaşıyordu sessizliğe son verip, "Gece görüşürüz," Diyerek evime ışınlandım.
Hiç beklemeden odama çıktım gözlerim önce kitaplıktaki kitaplara takılmıştı sonra ise gözlerimi oradan ayırıp banyoya ilerledim üstümdekileri çıkarıp duşa girdim.
Bazılarımız kötü günlerde duşa girerek sorunlarımızın gideceğini düşünürdük. Su vücudumuza değince bütün kötü enerjimizin, düşüncelerimizin akıp gideceği fikrine kapılırdık.
Ya da bazılarımız ağlayacak yer bulamazdı ve ağlayacağı yer banyo olurdu otururdu soğuk fayansa açardı suyu dayardı alnını dizlerine ağlamaya başlardı kimse duymazdı onu orada.
Saçımdaki şampuanı akıtırken duraksadım Cansu'nun cenazesi kalkmıştı ve benim bundan haberim yoktu.
...
Duşumu aldıktan sonra saçlarımı kurutup aşağıya inmiştim kendimi koltuğa atmıştım yapacak bir şeyim yoktu. Yapacak çok şeyim vardı ama yoktu.
Kapım çalmaya başladığında Direkt o güne gitmiştim.
Kapım çalmıştı, kapıyı açmıştım, onu görmüştüm, içeriye girmişti, uygunsuzca konuşmuştu, silahımı çıkarmış ve alnının tam ortasından vurmuştum ve ona rağmen hiç birşey olmamıştı ve iyikide olmamıştı çünkü vicdan azabından kendimi kaybedebilirdim.
Kapıyı açtığımda karşımda Derya hanımı görmüştüm yüzüme zoraki bir tebessüm yerleştirmeye çalışmıştım öne atılıp bana sıkıca sarılmıştı ne olduğunu anlayamamıştım.
Cansu'nun öldürüldüğü zaman Derya hanım yoktu.
"Siz neredeydiniz?" Diye sormuştum sarılmayı bırakırken kapının önünden çekilip içeriye davet etmiştim.
"Çok daralmıştım sonra ise gitmeye karar vermiştim," Bir süreliğine susmuştu, "Severdim Cansu'yu onunda annesi yoktu o da beni annesi gibi görürdü," Konuşurken gözleri dolmuştu hissetmiştim onu gerçekten çok sevdiğini hissetmiştim ve ondan şüphelendiğim için hata yaptığımı da anlamıştım.
Suçlu bir çocuk gibi kafamı öne eğmiştim.
"Kendini suçlama o psikopat sen ona gitseydin de bunları yapacaktı çünkü hep böyle olur."
Başımı yavaşça kaldırıp karşımdaki kadının yüzüne baktım sonra ise içimden gelen bir his ile yanına gidip kolları arasına girdim yine anne hissiyatını hissetmiştim fakat bunu annemden hissetmeyi isterdim, "Kendimi düşünmeseydim bunlar olmayacaktı."
"Herkes kendini düşünür," Saçlarımı okşarken yıllar öncesine gitmiştim annemin bir zamanlar beni düşündüğü günlere, beni sevdiği günlere.
"Öyle," Demiştim derinden gelen bir istekle.
Gözlerimden birkaç damla yaş damlarken, "Annen ölmemiş," Demişti.
"Biliyordunuz değil mi? Çok önceden de biliyordunuz."
"Annem ölmemiş olabilir ama benim içimde öldü bu yüzden bedenen yaşayıp yaşamaması birşey ifâde etmiyor."
"Annen o senin istesen de istemesen de ona ihtiyacın var."
"Benim kimseye ihtiyacım yok bu zamana kadar kendi çabalarımla geldim ben, şimdide öyle yapacağım."
"Hep böyle güçlü bir kız mı olmuştun?"
Gözyaşlarımı sikerken kolları arasından çıktım, "Evet," Havadaki kasveti dağıtmak adına, "Kahve içer misiniz?" Diye sormuştum.
"Biz Erlumys," Lafını bölmüştüm hemen, "Kimler?" Gülmeye başladı, "Erlumys yıldız evreninde yaşayanlara Erlumys denir eminimki Göktuğ sana bunları anlatmamıştır çünkü benim oğlum böyle ayrıntılara hiç takılmaz."
"Evet, kendisini işe adayan biri yaşadıklarından dolayı," Birden yüzü düşmüştü belkide aklına kocası gelmişti.
"Siz Erlumys'lar?" Diyerek sözünün devamını getirmesini istedim.
"Biz Erlumys'ların kendine özel içecekleri vardır sadece onu içebilirim ben."
"Öyle mi? Nasıl birşeyse hemen yapabilirim."
"Yok kızım sağ ol benim zaten işlerim var sadece senin nasıl olduğunu görmek istedim."
Kocaman bir gülümseme ile, "Teşekkür ederim," Demiştim.
"Lavoban nerede?" Diye sorduğunda lavobayı göstermeştim.
...
Derya hanım gittiğinde ilk ne yapacağımı bilememiştim sonra ise odama çıkıp kitaplığımdaki kitaplara bakmaya başlamıştım.
Elime aldığım kitap ben de büyük travma bırakan bir kitaptı annemin öldüğünü sandığım gün okuduğum kitabı yatağımın üzerine fırlatmıştım. Sonra elime başka bir kitap almıştım.
Ben bu kitaplara geri ulaşabilmek için gece kaçtığım evden sabahına geri dönmüştüm sırf anılarım kaybolmasın diye.
Kitabın içindeki notu titreyen ellerimle okumaya başlamıştım, bu kitabı çok istiyordun ve annen seni kırmamak için almıştı. Bu kitabı da yatağıma fırlatmıştım.
Elime bir başka kitabımı almıştım, herşeyden herkesten çok sevdiğin kitap, konusu ailemizi anlatıyor bu kitabın sonunun mutlu bittiğini sandığın için okumuştun ama kim bilecekti ki kitabın sonunda kadının öleceğini? Bu kitabı da yatağa fırlattım.
Elime bir başka kitap aldım, annenin her gece yatmadan önce okuduğu kitap. Kim bilir kadın kaç kez okudu bu kitabı sana, bu kitabı da yatağıma fırlattım
Elime bir başka kitabı aldım, yine babanın anneni öldüresiye dövdüğü o gün bu kitabı annene uyuyabilmesi için okumuştun, bu kitabı da yatağa fırlattım.
Yataktaki kitapları alıp aşağıya indim ve bahçeye çıktım hava yavaş yavaş kararmaya başlamış gündüz yerini akşama devrediyordu. Elimdeki kitapları yere attım sonra ise içeriye girip çakmak aramaya başlamıştım çakmak bulamayınca tekrardan bahçeye çıkıp kitaplardan birinden bir sayfa koparıp içeriye girdim ve ocağa ilerledim ocakta yaktığım kağıt ile tekrardan bahçeye çıktım.
Elimde yanan kağıdı gözlerimin önünde tuttum karşımda Göktuğ belirdi elimdeki kağıdı kitapların üzerine bıraktım.
"Neden yaptın?" Diye sormuştu ateş ikimizin arasında yükselirken, kitaplara baktım, "Anıları siliyorum."
"Bunu en iyi ben bilirim," Eskiden benim için anlamı çok farklı olan şimdi ise sadece bir külden ibaret olan kitaplara bakmaya başladım. Hepsi yanmıştı hepsi siyah bir küle dönüşmüştü.
Hâlâ yanmakta olan kitaplardan bakışımı çektim ve Göktuğ'a baktım elleri cebinde o da yanan kitapları izliyordu, "Neden bana Cansu'nun cenazesinin kalktığını söylemedin?" Hiç beklemeden cevabını verdi, "Eğer cenazeye gitseydin daha kötü olurdun," Verdiği cevaba ağır ağır başımı salladım. Göktuğ'u bahçede bırakıp içeriye girdim ve hemen bir kova buldum kovanın içine suyu doldurup tekrardan bahçeye çıktım ve hâlâ yanmakta olan ateşi söndürdüm.
"Kahve içer misin?" Göktuğ'un kahve içmeyi çok sevdiğini bildiğim için her zaman ona kahve içme teklifi sunacaktım.
"İçerim," İçeriye girdiğimizde kapıyı üzerimize kapattım ve Amerikan mutfağa ilerledim.
"Sizin şu kendinize ait içeceğiniz nasıl bir şey?"
"Garip bir tadı var annem çok sever."
Kahveyi yaparken konuşmaya devam ediyordum, "Siyah gezegende yaşayanlara ne deniyor?"
"Bize göre de sizdeki şeyler garip."
"Bana niye ilk geldiğimde bunları anlatmadın?" Cevabı birde Göktuğ'dan duymak istiyordum.
"Ben iş odaklıyımdır öğrenmen gerektiğini düşünmedim."
Kahveler olduğunda fincanlara doldurdum ve Göktuğ'un yanına ilerledim.
"Kimse şüpheli değil," Yüzümün düştüğünü hissediyordum nasıl kimse şüpheli olmazdı o zaman bu Allah'ın belası kimdi?
...
Kahvelerimizi içtikten sonra Göktuğ ile film izlemeye karar vermiştik gecenin olmasını beklerken zamanımızı film izlemeye harcamıştık. Saat 23.30'a geldiğinde Göktuğ hazırlanmak için evine ben de odama gitmiştim fazla süslenmeme gerek yoktu zaten içimden de gelmiyordu.
Dolaptan çıkardığım mavi bol paça pantolonumu giydim üzerine dolabımdan krem renginde dar sweatshirt'imi giydim saçlarımı yine at kuyruğu yapıp üzerime montumu aldım.
Cansu olsaydı o da gelmek isterdi değil mi?
Elime çantamı aldıktan sonra dışarıya çıktım kapımın önünde Jeep'imi görünce içimi bir mutluluk hissi kaplamıştı. Tam karşımda da beni kaçırdıkları gün kullandığım lamborghini vardı. Göktuğ'da evden çıktığında bakışmıştık.
"Yarışa var mısın?" Diye sormuştum.
Yavaşça kaşlarımı kaldırdım sonra ise arabama bindim hiç beklemeden arabayı çalıştırdım.
Göktuğ ile mahellemizden çıkmış anayola girmiştik o benden daha iyiydi hızlı ve aktifti. Vitesi beşe aldım ayağımı gaza daha çok dayadım Göktuğ ile arabalarımız yan yana geldiğinde camımı açıp Göktuğ'a baktım o da camı açıp bana bakmıştı geri camımı kapatıp Göktuğ'u geçtim.
Yoldan geçen arabalar bazen bana bazen de Göktuğ'a uzun denilebilecek bir şekilde kornaya basıyorlardı.
Etkinlik alanına geldiğimizde Göktuğ kazanmıştı. Arabama yaslanmış bana bakıyordu, "Ben de iyiydim ama değil mi?"
"İyiydin ama benden iyi değildin tabii."
Gözlerimi kıstım, "Gün gelir senden de iyi olurum."
"Eğitmenin ben olduğum sürece benden de iyi olursun," Bakışları bir yerde takılı kalmıştı, "Aras'a ne dedin de geldi?" Gözlerim onun baktığı yere kaydı, "Aslında önemli bir şey dememiştim."
Biraz ilerimizde üst üste ve yan yana dizilmiş koltuklar vardı koltukların karşısında yarış pisti vardı bizim olduğumuz yer boşluk bir alandı yerlerde dirft izleri vardı anlaşılan burada drift atıyorlardı.
Herkes bizim olduğumuz yere toplanmıştı birkaç dakika sonra ise elinde mikrofonla bir adam karşımıza geçmişti hava iyice soğumuştu soğuk rüzgar tenime işliyordu. Göktuğ'a sokulup kolu altına girdim.
"Merhabalar Yıldız gezegeni sakinleri," Diyerek adam konuşmaya başladı, "Ben Ömer Halis Star Nova arabasının üreticisiyim normalde Yıldız gezegeninde araba veya başka bir araç üretilmez bu ihtiyaçlarımızı galaksi gezegeninden alırız. Ama ben neden bizimde bir arabamız olmasın diyerek araba ürettim," Arkadan hiç hayâl edemeyeceğim üç araba gelmişti, "İşte karşınızda Star Nova."
Biri, mor, pembe, mavi ışıklar yayıyordu etrafına. Rengi çok garip ama güzeldi, biri Yıldız gezegenini andırıyordu sarıydı ve ışık yansıdıkça parlıyordu, biri ise mat siyahtı ve hepsinden daha güzeldi. Spor arabaları andırıyordu üçünden de aynı anda üç kadın inmişti kapısı yukarıya doğru açılan arabalar gerçekten hoşuma gitmişti.
"Ayrıca Star Nova bir uçan araba," Diye bağırmıştı adam, herkes alkışlamaya başladığında ben hâlâ şoktaydım havada uçan arabaların olmasını istemezdim.
"Tabii ki de satışa çıkacak olan arabalarımız havalanamayacak," Dediğinde herkesin alkışlaması durmuştu, "Birde havada kaza yapılmasını istemeyiz değil mi?"
Arabanın yan taraflarından metalden kanatlar çıkmaya başlamıştı bu sırada adam konuşmaya devam ediyordu, "Bu süreçte yanımızda olan herkese teşekkür ederim bundan sonra araba yarışlarımız okacaktır," Diyerek yerinden ayrıldı. Araba yavaş yavaş havalanmaya başladığında herkesin bakışları arabadaydı.
Siyah Star Nova yükseğe çıktığında yan taraflarından pembe ışıklar geçmeye başlamıştı araba üstümüzde havalanırken acaba düşer mi? Diye korkmuştum diğer arabalarda havalandığında hepsi aynı hizaya gelmiş ve sonra hızla yanımızdan ayrılmışlardı.
"Vay anasını," Dedim şaşkınca.
"Siyah olan. Alacak mısın?" Göktuğ kesinlikle alırdı çünkü kendisinin araba ve motor takıntısı vardı.
Kolumu okşamaya başladı, "Alacağım."1
"Seni işten çıkarsalar bile bu arabalarla geçimini sağlayabilirsin," Diyerek gülmüştüm. Arkadan Bartu'nun sesi geldiğinde bakışlarımı o yöne çevirdim.
"Bana Porshe yerine Star Nova alabilirsin."
"Yuh Bartu ben para mı sıçı-" Sözümün devamını getirmedim terbiyem buna müsaade etmemişti.
Göktuğ'un montunun cebine elimi attım ve telefonunu aldım telefonu açmaya çalıştığımda şifresinin olduğunu görmüştüm telefonu Göktuğ'un eline tutuşturdum ne yaptığımı anlayamayarak telefonu aldı ve şifreyi açtı rehberine girip dev adamın numarasını buldum aramaya başladığımda Bartu ve Göktuğ bana bakıyordu.
"Merhaba Asel hanım," Sesi afallamış çıkıyordu.
Herkes koltuklara geçerken ben burada dev adam ile konuşuyordum.
"Bana porshe gerek," Bartu aptalca gülümsedi, "Hurda olsun en kötüsünden olsun ama," Dedim sinirle.
"Porshe lâzım bana bir tane ayarla işte."
"Görüşürüz dev adamcığım," Telefonu kapattığımda kötü kötü Bartu'ya bakıyordum.
"Donuma kadar alacaksın. Bir yıl boyunca senin evinde yaşayacağım ve hiç para harcamayacağım."
"Ne anladım o zaman kızım ben?"
"Biz de oturalım artık," Diyerek Göktuğ yarış pistine doğru yürüdü.
Yürürken Bartu'ya döndüm, "Naz nerede?"
"İşi olduğunu söyledi ne işi var bilmiyorum."
Koltuklara geldiğimizde Murat ve Eylül'ün bize ayırdığı koltuklara oturduk. Arabalar yan yana dizildiğinde telefonumu çıkardım. Heyecanla ayağa kalkıp videoya almaya başladım.
"BMW'li olan seni tutuyorum," Diye bağırdım.
"Ben lamborghini'yi tutuyorum."
Göktuğ'a yandan bir bakış attım, "BMW kazanacak."
Göreceğiz der gibi baktı. Yarış başladığında yerimde oynayıp duruyordum arabaları videoya alırken kalbim yerinden çıkacak gibi çarpıyordu. Kafamı sol tarafıma çevirdiğimde Barlas ve Aras'ın yan yana oturduğunu fark ettim Aras ile bakışlarımız birleştiğinde gülümsedim bana göz kırptığında tekrardan yarış pistine döndüm. BMW öne geçtiğinde zıplamaya başladım.
Hoparlörden bir ses yükseldi, "Burak Yılmaz BMW kazandı!" Diye bir ses yükseldiğinde kamerayı kendime çevirdim, "Ben kazandım!" Diye bağırdım ve Göktuğ'un yanına oturdum, "Ne hissediyorsun Göktuğ Sezgin?"
"Senin mutluluğunu izleyebildim."1
"Ben sizi yerim ya," Diyen Eylül'ün sesi yükselmişti. Kamerayı kapatıp telefonu çantama koydum. Hoparlörden bir ses daha yükseldi, "Şimdi ise biraz ilerimizde ki alanımızda ışın kılıçı savaşlarımız yapılacak."
"Ben bunu çok merak ediyorum," Diyerek Göktuğ'a döndüm.
Hayata dönmem gerekiyordu ve döndümde her ne kadar Cansu aklımda olsa da döndüm çünkü düşmanımın karşısına güçlü çıkmalıydım.
Herkesin toplandığı yere gitmiştik ama insan topluluğundan hiç birşey göremiyordum.
Göktuğ yanıma geldiğinde belimden tutup beni havaya kaldırdı daha ne yaptığını anlayamadan sırtına almıştı. İyiki uzun boylu ve güçlü bir sevdiğim adam vardı yoksa kılıç savaşlarını izleyemeden gidecektim. Beni duyabileceği bir şekilde, "Teşekkür ederim," Dedim.
İki kişi pozisyon aldıktan sonra kılıçlarını birbirine savurmaya başlamıştı biri elindeki kılıçla gösteri yapmaya başladığında ağzım açık kalmıştı.
Bunlar bizim bildiğimiz kılıçlardan değildi sonunda keskin bir metal olması gerekirken yeşil bir ışık vardı ve bu ışık birinin tenine değdiğinde yakıyordu.
Kadın ve adam kılıçlarını birbirlerine savururken ikiside profesyonel bir şekilde kılıçlardan kaçıyorlardı.
En sonunda kadın kılıçın ucunu adamın bacağına değdirdiğinde adam acıyla yere düşmüştü, "Çok güzel," Diye fısıldamıştım. İki kadın geldiğinde ellerindeki ışın kılıçlarıyla gösteri yapmaya başlamışlardı kılıçları her savurduklarında etrafa ışıklar yayılıyordu.
"Sen de böyle çevirebiliyor musun?" Diye sordum Göktuğ'a
"Sana öğreteceğim çok şey var."
"Öncelikle motor," Diye tekrar etti.
Göktuğ'un sırtından indiğimde etrafıma bakınmaya başlamıştım Murat ve Eylül gideli çok olmuştu saat 01.30'a yaklaşıyordu.
Kılıç gösterileri bitmişti yüksek sesle müzik açılmıştı bazıları içki içiyordu biraz ilerimizde drift atıyorlardı. Bir kadın arabanın camından çıkmış kendini salmıştı araba o derece dönerken nasıl düşmüyordu anlamıyordum.
Bartu'nun arabalardan birine bindiğinde gördüğümde gözlerimi büyütmüştüm manyak mıydı bu? Çok tehlikeli birşeydi.
"Eve gitmek istiyorum," Montumun cebine ellerimi sokmuştum.
"Aslına bakarsan ben de gitmek istiyorum."
"Bu ortamlar bize göre değil," Gülerek arabalarımızın yanına gitmiştik.
Göktuğ arabasına bindiğinde ben hâlâ binmemiştim drift atılan alana son gaz gittiğinde ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Herkesin dikkatini çekecek bir şekilde dirft atmaya başladığında kalbim hızlanmıştı. Herkes diğer arabalara bakmayı bırakmış Göktuğ'a bakıyordu çünkü herşeyden ve herkesten çok dikkat çekiyordu. Dirft atmayı bırakıp benim yanıma geldiğinde camını açtı.
"Ne yapıyorsun?" Demiştim çatık kaşlarımla.
Gözüne taktığı gözlüklere kaymıştı gözlerim eğitim zamanında benden aldığı gözlüktü bu, "Biraz dikkat çekeyim dedim."
"Benim gözlüğüm o," Dediğimde arabayla ilerlemeye başlamıştı, "Haydi bin arabaya ne bekliyorsun?
"Gözlüğümü ver!" Diye arkasından bağırmıştım. Beni dinlemeyip arabayı sürmeye devam ediyordu hızlı adımlarımla arabama bindim benim arabama bindiğimi görüp hızlanmıştı.
Anayola çıktığımızda drift atarak gidiyordu kornaya uzunca bastım doğru düzgün sürmesi gerekiyordu sanki korna çalmamı daha çok sevmiş gibi hızlandı ve yolda makas atarak gitmeye başladı. her ne kadar kornayı çalsam da yaptığı hareketleri bırakmıyordu.
Göktuğ'un tehlikeli ama bir o kadar da dikkat çekici hareketleri eşliğinde evimize gelmiştik arabadan inip Göktuğ'un yanına ilerledim.
"Hiç kızma böyle şeyleri sevdiğini biliyorum," Demişti arabadan inerken.
"Evet seviyorum," Derken arabaya yaslanmıştım.
Gözündeki gözlüğü başının üzerine taktığında, "Gözlüğümü ver," Diye atılmıştım.
"Yarın görüşürüz fındık burun."
Sinirli bir şekilde arkasından bakmaya başladım ama evine girdiğinde bakmayı bırakıp bahçeme girmiştim.1
Eve girdiğimde arkamdan kapımı kapattım duvardaki ışığı bulmaya çalışırken tıkırtı sesleri gelmeye başlamıştı. Korkuyla arkama döndüğümde kimsenin olmadığını görmüştüm.
Tekrardan tıkırtılar geldiğinde hemen ışığı bulmaya çalışmıştım ışığı açtığımda tekrardan etrafıma bakınmaya başladım ama yine hiç kimse yoktu.
Kapılardan biri hızla çarptığında irkildim belimi kontrol etmeye başlamıştım ama silahımı yanıma almamıştım koşarak merdivene ilerlemiştim ama ayağım takıldığı için düşmüştüm acıyla inlediğimde hızla ayağa kalktım merdivenleri düşe kalka çıktığımda tekrardan evin içini kontrol etmiştim.
Tezgahın üstünde duran bardak yere düştüğünde gözlerim yuvarlarından çıkacakmış gibi büyümüştü. Tezgaha yaslanan bir adam belirdiğinde iliklerime kadar korkuyu hissetmiştim koşarak odama girdiğimde çekmecelerimi karıştırmaya başladım ama silahımı bulamıyordum.
Ayak sesleri yaklaştığında dolabıma koştum ve dolabımdaki gizli çekmeceyi açtım karşıma çıkan silahımı alıp hemen tetiği çekmiştim. Maskeli adam odaya girdiğinde korkusuzca silahımın namlusunu adama doğrulttum.
"Sonun geldi," Dedim başımı kaldırırken.
"Benim mi sonum geldi yoksa senin mi sonun geldi Asel Kılıç?"
Karşınızda Star Nova1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![]() | @whoisoykuu 2a önce |
![]() | @pamuknazz 3a önce |
![]() | @taninmakistenmeyen 4a önce |
![]() | @taninmakistenmeyen 4a önce |
![]() | @taninmakistenmeyen 4a önce |
![]() | @taninmakistenmeyen 4a önce |
![]() | @taninmakistenmeyen 5a önce |
![]() | @taninmakistenmeyen 5a önce |
![]() | @taninmakistenmeyen 5a önce |
![]() | @taninmakistenmeyen 5a önce |
11.79k Okunma |
1.7k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |