49. Bölüm

32. Bölüm: Bu hayatta benciller kazanamaz

Emel Naz
naz_2606

Selamlaar çok güzel bir bölümle geldimm.

youtube de artık aktif olamıyorum bu yüzden instagram hesabımızı takip edebilirsiniz.

instagram: Kitaplaraşt1rr

whatsapp topluluğu: T. İ. Aşk

Hiçbir şeyi çaktırmamak adına boğazımı temizledim amacım beni duymasıydı ve duymuştu da, "Bir dakika," Diyerek bana döndü fakat yüzü değişik bir hâl almıştı beni görmeyi beklemiyordu ve söylediklerini duymuş olmamdan korkuyordu.

 

Gülümsedim, "Özür dilerim Derya hanım konuşmanızı böldüm," İlerleyerek koltuklardan birine oturdum, "Siz konuşmaya devam edin ben sizi beklerim," hâlâ şok içindeydim. Derya hanım telefonu apar topar kapatmıştı o da şoktaydı endişeli bir ifade ile koltuğa oturdu.

 

"Na-nasılsın Asel?" Konuşurken sesi titremişti yakalanma korkusu bütün vücudunu ele geçirmişti.

 

Gülümsedim hiçbir şeyi belli etmemeliydim bu işi en başından sonuna kadar öğrenmeliydim, "İyiyim Derya hanım siz nasılsınız?" Kapıda beni karşılayan kadın suyumu getirdi, "Buyurun Asel hanım," Uzattığı suyu aldım, "Teşekkürler canım," Derya hanım sonunda kendine gelmiş gibi gülümsedi, "Hep iyi ol kızım."

 

Boğazımı temizledim buraya gelme amacım ne ise o konu üzerinde konuşacaktım, "Siz iyi olduğunuzdan emin misiniz? Düğünümüze gelmediniz, telefonları açmıyorsunuz Göktuğ çok üzülüyor."

 

Bir kaç saniye suratıma baktı söyleyecek bir yalan arıyordu kendine... "Hastayım," Dedi birden. Tabii yersen.

 

Gözlerimi büyüttüm yüzüme şaşkın bir ifade yerleştirdim, "Neyiniz var?"

 

Ellerini ovuşturmaya başladı. Oyun oynamak hiçbir şeyi bilmiyormuş gibi yapmak çok zordur, "Kötü bir hastalığa yakalandım ve Göktuğ'un üzülmemesi için ona bir şey söylemiyorum."

 

Koltuktan kalkıp yanına oturup ellerinden tuttum, "Ne hastalığı Derya hanım?"

 

"Tümör," Dedi konuştuğunda gözleri dolu doluydu telefon konuşmalarını dinlemeseydim ona inanabilirdim.

 

"Ne?" Yüzümü asmaya çalıştım ama şuan tek yapmak istediğim saçından tutup bedenini yerden yere savurup yüzünü duvara sürtmekti, "Nasıl yani? Ben," Çok üzgünmüş gibi gözükmeye çalışıyordum ve bunuda başardığımı düşünüyordum.

 

"Sakın Göktuğ'a söyleme onun üzülmesini istemiyorum," Yalandı söylediği herşey yalandı...

 

"Söylemem," Kafamı her iki yana salladım.

 

"Git Asel," Timsah gözyaşları akıtmaya başladı, "Yalnız kalmak istiyorum," Tekrardan kafamı her iki yana salladım, "Yapmayın Derya hanım."

 

"Lütfen git bana anlayış göster."

 

"Gidersem iyi olacak mısınız?"

 

"Evet," Dedi ağlayarak. İstememe rağmen sıkıca sarıldım, "Şuan iyiliğiniz için gidiyorum. Sizi sık sık kontrole geleceğim," Sarılmayı bırakıp ayağa kalktım yüzündeki sahte gülümseme ile beni uğurladı kendimi dışarıya attığımda zar zor arabama tutundum içime derin nefesler almaya çalışıyordum.

 

Kahretsin o kadın hain miydi?

 

Benim anne gibi gördüğüm kadın hain miydi? Ben tekrardan yüzüstü mü bırakılmıştım? Birileri görecek korkusuyla arabaya binip buradan uzaklaştım. Arabayı tenha bir yere çektim ellerimi saçlarımın arasına daldırdım. Nasıl olabilirdi böyle bir şey? Ben inanmıştım ona...

 

Telefonumu çantamdan çıkarıp Eylül'ü aradım ilk çalışta açıldığında bir kaç saniye bekledim çünkü ne diyeceğimi bilmiyordum, "Ben hastaneden çıktım," Dedi Eylül fakat ben hâlâ bir şey söylemiyordum, "Bebişim?" Dedi sesimi duymak istercesine.

 

"Eylül," Dedim ağlamaklı bir ses ile.

 

"Efendim?"

 

"Ben yine yalnız başıma kaldım," Sesim kısık ve acıklı çıkıyordu. Annem beni bıraktığında yalnızlaşmıştım şimdi ise annem yerine koyduğum kadın hain çıktığında yalnızlaşmıştım.

 

"Neler oluyor anlamıyorum."

 

Yüzümdeki gözyaşlarını sildim, "Bartu'nun evine git ben de oraya geliyorum."

 

"Tamam," Telefonu kapatıp yanıma koydum arabamı çalıştırıp yola koyuldum nefes alamıyordum duyduğum şeyler altında eziliyordum. Arabamın camını açtım az da olsa nefes alabilme umudu ile içeriye giren havayı içime çektim.

 

Bartu'nun evinin önüne geldiğimde arabadan hızlıca indim kapıya ilerleyip zile bastım. Kapıyı Eylül açtığında yüzündeki endişeyi görebiliyordum kolumdan tutup beni içeriye çekti, "Ne oldu çabuk anlat."

 

Dalgın bir şekilde evin ortasına konulmuş koltuklardan birine oturdum, "Ben bugün çok kötü bir şey duydum."

 

"Derya hanımım evinde ne duymuş olabilirsin?" Diye sordu Eylül Bartu'da soru dolu ifadesi ile karşıma oturdu.

 

"Belki inanmayacaksınız ama," Konuşurken sesim titriyordu. Onların inanmamasını bekliyordum çünkü ben bile buna inanamıyordum.

 

Bartu, "Konuya girer misin artık."

 

"Ben Derya hanımın telefon görüşmesine kulak misafiri oldum," Ellerimi yüzüme kapattım son gördüğüm şey ise Bartu ve Eylül'ün birbirine şaşkınca baktığı olmuştu. Sanırım bir şeyleri anlamışlardı.

 

"O içimizdeki hain," Dediğimde vücuduma bir ürperti yayıldı, "Birine beni öldürme emri verdi ve eminim ki o katil ile iş birliği yapıyor," Ellerimi yüzümden çekip Eylül ve Bartu'ya baktım ağızlarından tek kelime bile çıkmıyordu en az benim kadar şaşkınlardı.Kendimi toparladım, "Bu söylediklerimden kimsenin haberi olmayacak Göktuğ'da dahil bilmeyecek."

 

Eylül, "Ne yapacağız?"

 

Yolda gelirken bir bir herşeyi kafamda kurmuştum planlayıcı beynim bana çok yardımcı oluyordu, "Önce Derya hanımım telefon konuşmalarını dinleyeceğiz sonra ise," Sözümün devamını getiremedim çünkü korkuyordum. Gerçekleri öğrenmeyi söylemek bile beni korkutuyordu

 

Bartu, "Bunu kendi oğluna nasıl yapabilir?"

 

İşte tam değineceğimiz nokta bu idi kendi oğluna böyle bir şeyi nasıl yapabilirdi? Ya Göktuğ onun oğlu değilse? "Göktuğ'un onun oğlu olduğundan şüphe ediyorum çünkü konuşmada Göktuğ'u daha fazla üzeceğini söylüyordu bir anne bunu yapamaz fakat üvey bir anne bunu yapabilir."

 

Eylül hızla Bartu'ya döndü, "Kalk bilgisayarı getir Derya'nın telefon sinyallerine ulaşmalıyız."

 

Bartu hızla ayağa kalktı, "Bunlardan Göktuğ'un haberi olması lazım biliyorsun değil mi?"

 

"Hayır! Onun hiçbir şeyden haberi olmayacak onun tek yakınınıda elinden alamam."

 

"Yapma Asel bu aptallık."

 

"Aptallıksa aptallık. O bunları öğrenirse yıkılır babasından ve ablasından sonra kalan tek dalı annesi onun için."

 

Bartu yanımıza gelirken konuştu, "Asel haklı şuan bu olanların aramızda kalması daha sağlıklı." Bartu bilgisayarı açıp bir şeyler yapmaya başladı aramızda hackerlerin olması çok güzeldi. Eylül düşünceli bir tavırla konuştu, "Peki Göktuğ Derya'nın oğlu değilse Derya Göktuğ'un neyi oluyor?"

 

"Annesi olup olmadığı belli değil sadece böyle bir şey olabilir."

 

Bartu'nun telefon konuşmalarına ulaşması yaklaşık beş-on dakika sürmüştü. Ben gittikten hemen sonra bir telefon görüşmesi yapmıştı ve bu telefon görüşmesine üçümüz dalgın bir şekilde bakıyorduk dinlemeye cesaret edemiyorduk.

 

"Dinleyelim artık," Diyerek sessizliği böldüm bu sözüm üzerine Bartu görüşmeyi açtı aynen şöyle diyordu:

 

"Seninle konuşurken Asel geldi hiçbir şeyi duymamış olmalı," İçli bir nefes çekti, "Kahretsin ki yakalanıyorduk."

 

Bartu sesi durdurdu, "O zaman düğünede o yüzden gelemedi," Bartu düşünceli hâlinden çıkıp sesi tekrardan açtı bu sefer karşı taraf konuşuyordu ve ses değiştirici yoktu, "Evindeki kameraları izle belkide duydu ve oyun yapıyor."

 

Hızla ayağa kalktım, "Kahretsin."

 

"Önce bir işim var onu halletmeliyim sonra bakarım," Dedi Derya.

 

Bartu sesi tekrardan durdurdu, "Daha bakmamış olmalı ben şimdi silerim kamera kayıtlarını."

 

Yüzümde zafer gülümsemesi oluştu, "O zaman kameraları hackleyip onu izleyebiliriz."

 

Bartu bilgisayarda bir şeyler yaparken başını salladı, "Bu bizim işimize daha çok yarar," Dedi Eylül gülümseyerek. Bartu yaptığı işe odaklanmış dediğimiz şeyleri duymuyordu.

 

Bartu işini bitirene kadar hiç konuşmadık ta ki o gururla başını kaldırıp, "Bitti," Diyene kadar, "Tüm görüntüleri sildim ayrıcı link olarak hepimize Derya'nın evinin kamera kayıtlarını gönderdim. Şimdi ise nasıl ilerleyeceğimizi belirleyeceğiz."

 

Arkama yaslandım bunların hepsini arabayı kullanırken kafamda planlamıştım, "Derya'yı ilk önce takibe alacağız gözüm sürekli onun üzerinde olacak aynı zamanda Derya hakkında araştırma yapacağız böylelikle Derya'nın gerçek kimliğini ortaya çıkaracağız," Bartu'ya döndüm, "Derya önceden ajanlık yapıyormuş muhakkak onun hakkında bilgiler vardır onlara ulaşmanı istiyorum Bartu."

 

"Baş üstüne başkan."

 

"Dediğim gibi aramızdaki herşey bu odada kalacak kimse hiçbir şeyi bilmeyecek." İkiside başını sallayarak beni onayladı.

 

Bartu, "Derya'nın geçmişine ulaşmak o kadar kolay olmayacak o yüzden hepiniz evlerinize gidin. Bir WhatsApp grubu açın oranın üzerinden haberleşelim."

 

"Grubu ben açarım," Telefonumu alıp üçümüze ait bir grup açtım grubun isminide 'tek boynuzlu atlar' koydum.

 

Şu hâlde bile yine çok şakacıyız.

 

Bartu kendini tutamayıp güldü, "Çok üretici bir isim."

 

Yüzümdeki durgunluğa rağmen gülümsedim ardından ayağa kalktım, "Şimdi gidiyorum bulduğun her bilgiyi gruba atarsın."

 

Bartu ve Eylül ile sarıldıktan sonra evden çıkıp arabama bindim önce Naz'ın evinden Çınar'ı aldım sonra ise eve doğru arabayı sürdüm, "Bugün ben çok eğlendim," Dedi Çınar hafif bir gülümsemeyle Çınar'a döndüm aynı zamanda da yolu kontrol ediyordum, "Ne güzel."

 

İçim daralıyordu Göktuğ'a yalan söylemek içimi daraltıyordu her şey onun iyiliği içindi ama yinede ona yalan söylemek istemiyordum fakat bütün gerçekleri anlatsam ne olacaktı? Onu büyük bir çıkmaza sokardım bunun olmasına izin vermeyecektim ben ölsem bile buna izin vermeyecektim.

Kulaklarıma değen yüksek korna sesi ile daldığım düşüncelerimden sıyrıldım üstümüze doğru gelen arabayı fark ettiğimde direksiyonu sağa doğru kırdım aynı zamanda ayağımı frene yükledim araba büyük bir ses ile dururken büyük bir kazanın eşiğinden dönmüştük. Nefes nefese karşımdaki yola baktığımda arabanın camını biri tıklatmayabaşladı şok ile cama döndüğümde neredeyse kaza yapacağımız arabanın içindeki kişi olduğunu gördüm Çınar'ın sesini duyuyordum ama ona bir tepki veremiyordum.

 

Titreyen ellerimle kapıyı açtım ve kendimi dışarıya attım adam kollarımdan tutarken ayakta durabilmem için bana destek çıkıyordu pantolonumdan tutup beni çekiştiren Çınar'ın sesisini duyuyordum yine ama aklımda olan tek şey nereye düştüğümdü belkide burası cehennemin tanımıydı Allah'ın bir günü bile huzurlu değildi hergünüm sorundu.

 

"Hanımefendi iyi misiniz?" Adamın sesisini duyuyordum ama sadece duyuyordum hiçbir tepki veremiyordum.

 

Yüzümün ıslandığını hissetim sanki saçlarımda ıslanmıştı yağmur mu yağıyordu? Yine kötü günümde yağmur bana eşlik mi ediyordu? Dudaklarımdan sadece tek bir kelime çıktı, "Yoruldum."

 

"Abla neden konuşmuyorsun?" Çınar hâlâ pantolonumdan çekiştiriyordu.

 

Bir kadının sesisini duydum, "Halit ne oluyor?"

 

"Şok geçiriyor olmalı su getir çabuk."

 

Aptallığım yüzünden kardeşimin canını da tehlikeye atmıştım onunda canı zarar görecekti. Dizlerim titremeye başladı içimden bir titreme yükseliyordu göz pınarlarıma yaşlar birikmişti hep böyle olurdu iyi veya kötü her zaman ağlardım. Dudaklarıma bir cisim değdirildiğinde bunun ancak su şişesi olduğunu idrak ettim. Sudan bir kaç yudum aldım yavaş yavaş kendime geliyordum. Ellerimle yüzümü sıvazladım, "Ben iyiyim," Başıma onaylarcasına salladım, "İyiyim."

 

Adam yavaş yavaş geriye çekildi, "Emin misiniz?"

 

"Eminim, iyiyim ben," Çınar'a döndüm, "Gidelim," Hızla arabaya bindim tek isteğim bir an önce eve varmaktı. Çınar, "Neler oldu öyle?" Dedi şaşkınca.

 

"Çınarcığım senden bir isteğim var yol boyunca konuşma olur mu?"

 

"Tamam ablacığım."

 

Yol boyunca arabayı daha dikkatli kullandım sağ salim eve geldiğimizde arabadan indim ve kendimi eve attım hava kararmıştı ve büyük bir ihtimalle Göktuğ evdeydi. Ve tahmin ettiğim gibiydi kapıyı açtığımda karşımda Göktuğ'u görmüştüm beni gördüğü an kaşları çatılmıştı, "Ne oldu?" Çınar hiç vakit kaybetmeden konuştu, "Arabaya çarpıyorduk ama ablam usta bir şoför olduğu için bizi kurtardı."

 

Göktuğ'un bakışları bana döndüğünde Çınar'ın ağzını bantlamayı düşünüyordum Çınar'a eğildi ve saçlarını okşadı, "İyi misin?" Çınar omuzlarını kaldırıp indirdi, "Dedim ya ablam usta bir şoför olduğu için bizi kurtardı o yüzden ben iyiyim." Göktuğ'a bir kaç saniye baktıktan sonra, "Ben Naz'a resim çizmeye gidiyorum," Diyerek odasına doğru ilerledi. Ben hâlâ kendimde değildim kapının önünde duruyordum ve yağmur yağıyordu üstelik kapıda açıktı Göktuğ kolumdan nazikçe tutup bedenimi içeriye çekti ve kapıyı kapattı.

 

Önce yanağıma dokundu sonra saçlarımı geriye çekti, "İyi misin?"

 

Başımı ağır ağır salladım, "İyiyim."

 

Elinin tersiyle yüzümü okşadı, "Yüzün kireç bağlamış."

 

"Korktum."

 

Omuzlarımdan tutup beni kendine çekti ve sıkıca sarıldı kollarımı bedenine doladım üstündeki gömleğini sıkabildiğim kadar sıktım şuan ona doğruları anlatamamak canımı çok yakıyordu ama doğruları anlatsamda onun canı çok yanacaktı. Başımı göğsüne yasladım haykırmak istiyordum yorulduğumu belli etmek istiyordum bela peşimi bırakmıyordu ve artık yorulmuştum.

 

Sarılmayı bırakıp yüzümü elleri arasına aldı, "Sen ve Çınar iyi korkma artık."

 

"Sen yanımdasın korkmuyorum."

 

Derya hanımın söylediği yalanı sürdürmeliydim, "Sana bir şey söylemem gerekiyor," Yüzündeki yumuşaklık silindi yerine ciddilik geldi. Elinden tutup koltuğa ilerledim aynı koltuğa oturduğumuzda elini tuttum elini sıktım söylediğim yalanların altında ne kadar eziliyorsam o kadar sıktım.

 

"Konuşur musun artık Asel?"

 

"Annen," Derin bir nefes aldım, "Bugün annene gittim beni alelacele evden gönderdi."

 

"Neden?"

 

"Çünkü," Yapamıyordum canım çok yanıyordu.

 

Sabırsızlıkla, "Çünkü ne Asel?" Dedi.

 

"Hastaymış."

 

Kaşları kavisli bir şekilde çatıldı içindeki huzursuzluk yüzüne vurmuştu, "Ne hastalığı?"

 

"Tümör."

 

Gözlerimden yaşlar aktı ama Derya hanıma üzüldüğüm için değil söylediğim yalan içindi bıraksalar hıçkıra hıçkıra ağlayacaktım ama yapamazdım ağlarsam kendimden geçerdim ve şuan hiç sırası değildi. Hızla ayağa kalktı sadece arabasının anahtarını alıp evden ayrıldı yüzümdeki yaşları sildim ve Çınar'ın odasına çıktım pijamalarını bile giymişti ve yatmıştı. Henüz erkendi ama Çınar her an uyuyabilen bir çocuktu. Telefonumuda alıp odamıza çıktım pencerenin önünde durup Göktuğ'un arabası ile gidişini izledim. Yağmur çok güzel yağıyordu altında ağlamak için ne kadar müsaitti...

 

Yaklaşık on beş dakika sonra telefonuma mesaj gelmişti kimden geldiğine baktım Bartu gruba mesaj atmıştı.

 

Bartu: Dikkatli ol! Derya katile senin ölüm emrini verdi neredeysen çık buraya gel. Göktuğ evde mi? Kahretsin öldürecek o adam seni!

 

Kahretsin.

 

Boynuma değen soğuk kesici metal ile nefesim kesildi yolun sonuna gelmiştim sanırım. Sertçe yutkundum yutkunmamın etkisiyle bıçak tenime daha çok baskı uyguladı.

 

"Hazır mısın?" Diye sordu.

 

"Ben bitti demeden bitmez," Kolundan tutup kendime doğru çektim sırtı cama vurduğu için cam kırıldı ve pencereden aşağıya düştü o gelene kadar zamanım vardı önce silahımı aldım ve sonra koşar adım Çınar'ın odasına gidip kapıyı kilitledim mutfağa inip herhangi bir bıçak aldım sürekli etrafımı kontrol ediyordum.

 

Evin içinde bir kahkaha sesi yükseldi, "Ne yaparsan yap bugün öleceksin," Bu adam dokuz canlı mıydı?!

 

Bana doğru geldiğinde silahımın tetiğini çektim, "Kim bilir belki sen ölürsün."

 

"Bu hâldeyken mi?"

 

Güldüm, "Ne varmış hâlimde?"

 

"Bitiksin Asel Kılıç."

 

"Kılıç değil Sezgin."

 

"Benim için hep Kılıç kalacaksın."

 

Karnıma değen bıçağın ucu ile bende alnına silahı dayadım. Telefonu çaldığında, "Bir saniyeni istiyorum," Dedi cidden bunu dedimi diye düşünürken bacağıma bir ağrı girdi, "Tamamdır efendim," Dedi telefonu kapattı bacağıma sapladığı bıçağı döndürmeye başladı elimdeki silah bacağımın acısıyla yere düştü çığlık atmamak için dişlerimi birbirine bastırdım bıçağı bacağımdan ani bir hareketle çektiğinde kendimi yere attım.

 

"Göktuğ geliyormuş sevin Asel Kılıç bugün ölmeyeceksin ölmeyeceksin ama ufak bir hasar vereyim dedim."

 

"Allah belanı versin."

 

"Verdi zaten vereceği kadar."

 

Gittiğinde elimi bacağıma bastırmaya başladım çok fazla kan akıyordu üstümdeki ceketi çıkartıp bacağıma sıkıca bağladım Göktuğ hemen gelecekti ben inanıyordum. Çınar'ın kapısının zorlandığını duyduğumda başımı yasladığım mutfak dolabından kaldırdım yoksa o adam Çınar'ın yanına mı gitmişti?

 

"Çınar!" Diye zorlukla bağırdım.

 

"Abla bu kapı neden açılmıyor?!" Diye bağırdı içime derin bir nefes çektim o güvendeydi.

 

"Sen tekrardan uyu bebeğim tamam mı?"

 

"Ama uykum yok."

 

Alnımda biriken terler bir bir üzerime damlıyordu.

 

"Lütfen bebeğim tekrardan uyu geleceğim ben senin yanına."

 

"Söz mü?"

 

"Söz abla sözü."

 

Sesler kesildiğinde acımın daha çok arttığını hissediyordum Göktuğ gelmemişti hâlâ. Başımı tekrardan mutfak dolabına yasladım yere ve elime bulaşan kana baktım fazlasıyla kan kaybetmiştim. Nefes alış verişlerim kısıtlanmaya başladı gözlerimin önü karardı boşta kalan elim ile yüzümü tokatladım. Kahretsin Derya'ya engel olamadan ölecektim!

 

Aradan beş dakika kadar geçmişti ve bu beş dakika da oturduğum yer kan gölüne dönmüştü Göktuğ'un hâlâ neden gelmediğine bir anlam yükleyemiyordum. Bilimcimin yavaş yavaş kapandığını hissettiğimde kapının sertçe açıldığını duydum Göktuğ, "Asel!" Diye haykırdı onun güçlü sesinin aksine cılız çıkan sesimle, "Buradayım," Dedim. Büyük adımlarıyla bana doğru geldiğini bulanık bir şekilde gördüm kanayan bacağıma elini bastırdı ardından hızla beni kucağına aldı, "Göktuğ," Dedim sessizce.

 

"Söyle güzelim."

 

"Ne yaparsam yapayım beni affeder misin?"

 

"Şuan bu ne alaka güzelim?" Sesi o kadar endişeli çıkıyordu ki kalbime dokunmuştu.

 

"Affeder misin?" Söylediğim yalanlara rağmen beni affeder misin Göktuğ?

 

"Affederim."

 

Bilincimi kaybederken, "Ne yaparsam yapayım mı?"

 

Vücudumun yumuşak bir zeminle buluştuğunu hissettim, "Ne yaparsan yap affederim."

 

Kendimi karanlığa mahkûm ederken beni nelerin bekleyeceğini bilmiyordum.

 

Gözlerimi araladığımda beyaz tavan ile bakışıyordum bacağımda tarif edemeyeceğim bir ağrı vardı kolumda takılı olan serum ile bakıştım evimizdeydim ama misafir odasındaydım bu da camı kırdığımdan kaynaklı olmalıydı odaya göz gezdirdim hiç kimsenin olmadığını fark ettim aşağıdan konuşma sesleri geliyordu.

 

Çok yakından gelen sesleri dinlemeye başladım, "Asel bayılırken bilinç altında 'Söylediğim yalanlara rağmen beni affeder misin Göktuğ?' diyordu," Dediğinde gözlerimi büyüttüm. Daha ne kadar batabilirdim?! Eylül'ün sesini duydum beni yine kurtarmıştı, "Bilirsin Asel her şeyi kafasına takıp üzülür senin iyiliğin için bile olsa söylediği yalana üzülür o an aklından o geçmiştir hem sana yalan söylemese bile bunu aklından geçirebilir sonuçta o zaman bilinci yerinde değildi," Her ne kadar her şeyi kafama takmasamda söylediği yalan beni kurtarmıştı.

 

Havanın aydınlık olduğunu daha yeni fark edebilmiştim bacağım ne durumda diye başımı kaldırdım fakat üzerime giydiğim pijamam yüzünden hiçbir şey göremiyordum. Odanın kapısı açıldığında kimin geldiğini merak ettiğimden dolayı bakışlarımı kapıya çevirdim. Göktuğ gelmişti uyandığımı gördüğü için sevinmiş olmalıydı.

 

"Nasılmış benim karıcığım?" Sesinde ne kadar endişe barındırmayan bir ton olsada yüzündeki endişeyi görebiliyordum.

 

"Sen karıcığım diyene kadar her şey çok kötüydü."

 

Yanıma gelip yatağın köşesine oturdu, "Ağrıyor mu?"

 

Elimi kaldırıp biraz diye gösterdim.

 

"Fazla zedelenmiş."

 

Dudaklarımı büktüm, "Normal," Normal çünkü o cani resmen bıçağı üçyüz altmış derece döndürdü! Kalbindeki huzursuzluğu tüm iliklerime kadar hissettim, "Ben iyiyim," İyiydim sadece ağrım vardı, "O kadar acının yanında bu bir hiç."

 

"Bana lanetler yağdırıyor musun?"

 

Kaşlarım havalandı dediği şey ile tüm sinirlerim hoplamıştı ben onunla tanıştığım için şükürler ederken onun dediğine bakın. Yatakta zorlukla oturdum, "Sana neden lanet edeyim?"

 

"Seni buraya getirdiğim için."

 

"Birincisi insan sevdiğine lanet okumaz ikincisi sen getirmeseydinde ben bir şekilde burada olacaktım çünkü seçilmiş kişiyim," Başını ağır ağır salladı, "Hem ben lanet yerine şükür ediyorum düşünsene seninle tanışmadığımı o sıkıcı hayatıma devam edecektim. Hâlâ ayıcığıma yaşlanmış kitap okuyarak hayatımın aşkını bekleyecektim."

 

Dudağıma tüy kadar küçük bir öpücük kondurdu. Çok sevdiğim kahverengi saçlarında dolaştı ellerim yumuşaktı sanki bulutların üzerinde gibiydim vanilya kokusunu almıştım dudaklarımda küçük bir gülümseme oluştu tam burnumu saçlarına götürecektim ki kapı pat diye açılmıştı.

 

"Destur," Dedim kelimeleri uzatarak Bartu mahcup bir şekilde yüzümüze bakıyordu, "Lan kapıyı tıklamak diye bir şey var."

 

"Ben...kusura bakmayın seni çok merak ettim Asel."

 

"Tamam beni merak ettiğin için seni affediyorum," Göktuğ yataktan kalkmış dışarıya çıkmıştı Bartu arkasından kapıyı kapatıp koşar adım yanıma geldi.

 

Sessiz bir şekilde konuşmaya başladı, "Bu Derya haddini fazlasıyla aşıyor."

 

"Ölüyordum lan," Gözlerimi büyüttüm bu gerçekle yüz yüze gelmek bana iyi gelmemişti. Ölmeyi falan bırakıp Bartu'ya döndüm, "Bir bilgiye ulaşabildin mi?"

 

"Şuan konumuz bu mu sence? Ölüyordun kızım."

 

"Ölmedim ama iyiyim."

 

"Bir dur artık Asel! Kendini düşün dün benden çıktığında kaza yapıyormuşsun kendini düşün artık başkalarını değil."

 

"Bu hayatta benciller kazanamaz."

 

"Bencillik değil bu sadece birazda olsun kafanı dinle diyorum bütün her şeyi bırak."

 

"Nasıl bırakayım? Söyle bana nasıl bırakayım? Ben bıraksamda onlar benim peşimi salmayacak ben onları bu hayattan silmediğim sürece rahata kavuşamayacağım. Şimdi bana söyle bir bilgiye ulaşabildin mi?"

 

"Ulaştım."

 

"Söyle."

 

"Derya'yı yıllar önce Yıldız gezegenindeki ajansa alan biri var bazı şeylerin üstünü örttüğü bilgisine ulaştım. Adam şuan çalışmıyor oldukça yaşlı fakat akli dengesi yerinde ev adresinide ulaştım."

 

"Bu çok güzel bir bilgi."

 

"Oldukça güzel bütün her şey ortaya çıkacak."

 

Kapı tıklatıldıktan sonra içeriye Eylül girdi, "Bebişim nasılsın?"

 

"Çok iyiyim," Diyerek gülümsedim gözlerim kafasında tek tük kalmış olan saçlarına takıldı yüzü solgundu, zayıflamıştı bu hastalık onu çökertmişti ama o güçlü durarak bu hastalığı yeniyordu.

 

"Sanırım Bartu'nun ulaştığı bilgileri öğrendin."

 

"Ev-" Bartu sözümü böldü, "Göktuğ nerede?"

 

"Merak etmeyin bizi duyamaz dışarıda korumalar ile konuşuyor."

 

Başımızı ağır ağır salladık Eylül yanımıza gelip yatağın ucuna oturdu, "Ben size bir şey söyleyeceğim." Bartu ile ikimiz onun ne söyleyeceğini bekledik, "Sizce Murat bir şeyler biliyor mudur? Yani belkide bize söylediği gibi değildir farklı bir şeyler vardır belki de onun suçu yoktur olabilir mi?"

 

Burukça tebessüm ettim, "Hâlâ onu özlüyorsun değil mi?"

 

"Hayır sadece şey," Gözlerini kaçırdı, "O çok yalnız kaldı."

 

"O zaman konuş onunla bizim öğrendiğimiz bilgileri ona da anlat fakat ilk başta onu uyar söylediklerinin hepsi aranızda kalacağına dair bir söz iste."

 

"Ama haksız çıkarsam?"

 

"Bundan korkma. Gerçekleri öğrenmen her zaman iyidir eğer haksız çıkarsan da onu unutmaya kendini zorla," Her ne kadar boşa çıkacak olsada.

 

"Görüşeyim mi yani?" Gözleri ben ve Bartu arasında mekik dokuyordu Bartu ile ikimiz aynı anda, "Görüş," Dedik.

 

Ellerini karnımın üzerinde bağladım, "Yarın Murat ile görüş benimde bacağımın daha iyi olduğu bir zamanda Derya'yı ajansa alan kişi ile görüşelim."

 

Bartu, "Bunu Eylül ile halledebiliriz."

 

"Hayır o adamla bizzat ben konuşmak istiyorum."

 

"Biz şimdi seni yalnız bırakalım o zaman," Eylül ayağa kalktı ardından Bartu'da ayaklandı yanıma yaklaşıp saçlarımdan öptü, "Bu sefer daha dikkatli olacağız bücür sana bir zarar gelmesine izin vermeyeceğiz."

 

Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu.

 

Akşama doğru Bartu ve Eylül gitmişti bu sırada bacağımı kontrol eden doktor gelmişti bacağımın iyi olduğunu söylemişti ağrım olduğunu söylediğimde ağrı kesici bir hap yazmıştı.

 

Bu zaman diliminde Çınar'ın Naz'ın yanında olduğunu öğrenmiştim Göktuğ'un söylediğine göre o hiç korkmamıştı aslında normaldi korkmaması çünkü o da benim gibi kavganın içinde büyümüştü korkmazdı çünkü alışıktı.

 

Benim hissettiğim bütün her şeyi o da hissediyordu kendini bir yere ait hissedemiyordu, birilerinden sevgi görmek istiyordu, ailesinin saçını okşamasını istiyordu ama en çok ta kendini bir yere ait hissedemiyordu çünkü ailesinden sevgi görmeyen bireyler kendini hiçbir zaman bir yere ait hissedemezdi.

 

Kolunu omzuma atmış bana sıkıca sarılan Göktuğ'un sıcaklığını iliklerime kadar hissediyordum benim kendimi ait hissettiğim tek yer Göktuğ'un yanıydı ve onu da kaybetmek istemiyordum.

 

"Annenin yanına gittin mi?"

 

"Dün tam gitmiştim ki Bartu aradı Bartu ile konuşurken arkadan katilin sesi gelmiş sonra ise arama sonlanmış hemen beni aradı annemle konuşamadan geri eve geldim."

 

"Bugünde mi gitmedin?"

 

"Bundan sonra seni yalnız bırakamam Asel. Seni öldürmeye karar verdi yalnız olduğun zaman seni öldürmek için an kollayacak."

 

"Öldüremez izin vermem."

 

Burnumu iki parmağı arasına alıp sıkıştırdı, "Ben seni yinede yalnız bırakmayacağım fındık burun."

 

"Desene senden sıkılacağım."

 

Yüzü ciddileşti, "Ciddi misin?"

 

"Sence?"

 

"Ciddisin."

 

Omzuna hafifçe vurdum, "Saçmalama Göktuğ sıkılacağım son kişisin istersem her saniye yan yana olabiliriz. Çünkü ben bana iyi gelen şeylerden sıkılmam."

 

Hafifçe tebessüm etti ardından parmakları boynumdaki bıçak izinde dolaştı parmağının dokunduğu her bir yer alevleniyordu, "Onu hâlâ nasıl yaklayamadığımızı anlamıyorum."

 

"Arkasında güçlü biri var."

 

Yaramın üzerinde dolaşan parmakları durdu, "Kim var?"

 

Bocaladım, "Lafın gelişi o bildiğimden değil tahmin yani."

 

"Benden bir şeyler mi saklıyorsun?"

 

Kaşlarımı çatarak Göktuğ'a baktım, "Senden neden bir şeyler saklayım?"

 

"Bilmiyorum," Başını başka bir yöne çevirdi, "Öyle hissediyorum."

 

"O hislerine söyle doğru hissetsinler."

 

"Peki karıcığım emrin olur."

 

"Bana hikâye anlatsana," Başımı omzuna koydum.

 

Gülümsedi ve vakit kaybetmeden anlatmaya başladı,"Bir adam varmış bu adam yıllarca aşık olduğu küçük kız ile evlenmiş ve mutlu bir yuva kurmuş tabii hâlâ küçük kızı ondan almaya çalışıyorlarmış ama izin vermiyormuş hissediyormuş adam huzura erecekleri vakitin yaklaştığını hissediyormuş ve adam bu vakti büyük bir heyecanla bekliyormuş biliyormuşki bu engel önünden kalktığında her şey çok güzel olacakmış küçük kız ile daha çok ilgilenebilecekmiş onu dahada mutlu edebilecekmiş."

 

Huzur içinde uykuya daldığımda Göktuğ'un omuzunda değilde yastıkta yattığımı anlamıştım.

 

29 Kasım

 

Bartu, Eylül ve ben Derya hanımı ajansa alan kişinin evine gidiyorduk Eylül'ün heyecanla anlattığı olayı büyük bir tebessüm ile dinliyorduk.

 

"Onunla görüştüm hiçbir suçu yokmuş biliyor musunuz? Hatta senin evine giriş iznini verende o değilmiş sadece biri Murat'ı aramış ve ona 'giriş iznini senin verdiğini söyleyeceksin eğer söylemezsen sevdiğin kadını öldürürüz' demişler hiçbir suçu yokken sırf benim için her şeyi kabul etmiş. Öğrendiklerimizi duyduğunda küçük çaplı bir şok geçirdi ama sonra yavaş yavaş her şeyi sindirdi ve bize yardımcı olacağını söyledi."

 

"Olan biteni Göktuğ'a anlatırsa?" Diye sordum.

 

"Anlatmaz söz verdi zaten Göktuğ'a gerçekleri söyleyemeyeceğimiz için Murat'ı hâlâ affetmeyecek hâlbuki bilmiyorki üzümlü kekimin bir suçu yok."

 

Bartu dikiz aynasından Eylül'e baktı, "Haydi iyisin yine kavuştun sevdiğine."

 

"Şükürler olsun," Dedi Eylül sevinçle.

 

Yaklaşık yirmi dakika sonra lüks bir evin önünde durduk Bartu'nun dediği kata çıktığımızda kapıyı tıklattık kapı açıldığında yaşlı bir adam kapıyı açtı yaşına göre bayağı dinç duruyordu bizi gördüğünde tam kapıyı kapatacaktıkı araya ayağımı koydum, "Bize zorluk çıkartma ihtiyar."

 

Kapıyı açıp içeriye daldım yaşlı adam, "Evime izinsiz girmeye hakkınız yok," Diye bağırdı adama tehlikeli bir bakış attığımda korkudan yutkundu.

 

"İçeriye geç," Dediğimi ikiletmeden koltuklardan birine oturdu, "Derya bunu öğrenirse hiçbirinizi yaşatmaz," Belimden silahımı çıkartıp şakağına dayadım. Bartu ve Eylül zevkle izliyorlardı.

 

"Öğrenmeyecek çünkü hiçbir şey söylemeyeceksin. Anlaştık mı?"

 

"Ta-tamam."

 

"Şurada iki üç aylık ömrünü kısalttırma," Silahı tekrardan belime koyduktan sonra üzerimdeki montu çıkarttım hava bayağı soğuktu kış artık kendini belli etmeye başlamıştı. Arkamdaki koltuğa oturdum.

 

"Derya hakkındaki her şeyi anlat."

 

"Benim buradan çıkarım ne?" Dediğinde güldüm, "Senin buradan tek çıkarın hayatta kalmak ihtiyar sana kadınlarla ye diye para vermeyeceğim."

 

Öleceğini izah ettiğimde süt dökmüş kediye döndü, "Tamam anlatıyorum."

 

Üçümüz de keyifle arkamıza yaslandık.

 

"Derya'nın Merve'den büyük bir oğlu vardı."

 

Kaşlarımı çattım, "Merve ne alaka?"

 

"Merve Derya'nın kızı."

 

Hepimizin ağzından, "Ne?" Nidası döküldü.

 

"Nasıl olur," Buraya geldim geleli şoklardan çıkamıyordum.

 

"İzin verin anlatayım. Derya'nın oğlunu yıllar önce Göktuğ'un babası yani Hasan öldürür," Adam başını geriye attı, "Aslında Göktuğ'un babası da Hasan değil."

 

Gözlerimi büyüterek karşımdaki adama baktım ne demek babası değildi?

 

"Derya bu olayı unutmaya çalışır ama unutamaz bu olaylardan sonra Merve'yi doğurur ardından bir kız çocuğu daha doğurur ama yıllar geçmesine rağmen Derya oğlunun ölümünü kaldıramaz ve kocası ile anlaşıp Hasan'dan intikam almaya gider iki çocuğunu babalarına emanet edip otuz üç yaşında Hasa'nın karşısına çıkar onu kendisine aşık eder ve evlenirler hemen ardından hamile kaldığı yalanını söyler," Duyduklarımızı sindirmemiz için sustu tahmin ettiğim gibi Göktuğ Derya'nın oğlu değildi ama beni asıl şaşırtan Göktuğ'un Hasa'nın oğlu olmamasıydı. İhtiyar tekrardan konuşmaya başladı, "Doğum zamanı geldiğinde Derya yetimhaneden bir çocuk sahiplenir ve o çocukta Göktuğ olur. Bu olayların üzerine Merve'nin kız kardeşi de hayatını kaybeder ama kız çocuğunu Hasan öldürmemesine rağmen Merve'ye böyle aşılarlar Merve'nin de düşmanlığı buradan geliyor aslında Göktuğ'u kendine aşık edip intikamını alacaktı ama araya sen girdin Asel. Göktuğ daha küçücükken Hasan ölmüştü herkes görevde öldüğünü sanarken onu Derya ve Cem öldürmüştü."

 

"Bir dakika ama," Şaşkınlıkla konuştum, "Merve yoksulluk içinde kardeşini büyüttüğünü söylemişti bana," Adam çok rahat bir şekilde arkasına yaslandı, "Yalan."

 

Derin bir nefes aldım, "Derya'nın dosyasını ver ihtiyar."

 

"Size her şeyi anlattım vermem gerekmiyor."

 

"Sana dosyayı getir dedim," Sözümü bir daha tekrarlatmadan oturduğu yerden kalktı.

 

Eylül bana dönüp ellerimden tuttu, "Bunları Göktuğ'un bilmesi gerek."

 

"Hayır hiç birini bilmeyecek ve bu konu üzerinede siz hiç birşey demeyeceksiniz."

 

Bartu onaylamayan bakışlarını üzerime çevirdi, "Onun bilmeye hakkı var."

 

"Üzülmesini istemiyorum."

 

"Derya'nın hain olduğu eninde sonunda ortaya çıkacak Asel."

 

"Ben halledeceğim," Ben hep hallederdim.

 

İhtiyar elinde bir dosya ile yanımıza geldi ve dosyayı bana uzattı elindeki dosyayı aldığımda geri yerine oturdu.

 

"Siz Derya'nın hain olduğunu nereden öğrendiniz?" Diye sorduğunda sorusunu es geçtim.

 

"Onu nasıl içinize soktun?"

 

Omuzlarını kaldırdı, "Büyük bir meblağ teklif etti."

 

"Yeterince para almıyor muydun?"

 

"Neden daha fazlasını almayayım diye düşündüm."

 

Ayağa kalkıp adeta topallayarak ihtiyarın yanına gittim, "Şimdi sana bir şey kanıtlayacağım ihtiyar," Belime yerleştirdiğim silahı çıkardım silahı şakağına dayadığım da korkuyla gözlerini büyüttü, "Beni öldürmeyeceğini söylemiştin ama," Diye yakındı, "Bilirsin ihtiyar kimseye güven olmaz."

 

Bartu keyifle sırıttı, "Neyi kanıtlayacaksın Asel?"

 

"Paranın diğer tarafa götürülmediğini."

 

Ondan alabileceğim tüm bilgileri almıştım ve artık onunla işim bitmişti. Böyle bir hainin yaşamaması gerekiyordu. Silahın tetiğine bastığımda içeride patlayan silahın sesi yankılandı. Eylül'ün ürkmüş sesi kulaklarıma değindiğinde içim bir garip olmuştu, "Öldürdün."

 

Silahı belime yerleştirdim ve kendimi motive etmeye çalıştım, "Ölmesi gerekiyordu olması gerekeni yaptım."

 

"Lan biz bunun cesedini nereye saklayacağız? Derya yokluğunu fark eder."

 

"Bırakın leşi burada kalsın Derya'da neye bulaştığının farkına varsın."

 

"Anlar bizim öldürdüğümüzü."

 

Eylül sinsice gülümsedi, "Benim aklımda bir fikir var."

 

Kağıda Hasan'nın ağzından bir not yazıyorduk aslında ölmüş olan adamın ölmediğini iddia ediyorduk.

 

Bu benden sana bir mesaj Derya. Öldürmeye çalıştığınız adam hayata geri döndü! Sana bir uyarı çocuklarımı rahat bırak yoksa sıra sana da gelir.

Hasan~

 

Değiştirerek yazdığım yazıya baktım, "Çok iyi oldu."

 

Evde iz bırakmadan çıktık Bartu beni Naz'a bıraktığında Çınar'ı alıp Naz'ın evinin önündeki arabamıza bindik bu sefer arabayı daha dikkatli ve yavaş kullanıyordum.

 

Eve geldiğimizde arabayı park edip kapıya doğru yürüdük fakat ben kapıyı açmadan kapı kendiliğinden açılmıştı karşımızda duran Göktuğ'a kısa bir bakış attım.

 

"Neredeydin?" Dedi hesap sorarcasına daha ben cevap veremeden Çınar, "Ablam beni Naz'a bıraktı kendide özel bir yere gitmiş bana öyle dedi," Şuan Çınar'ın saçlarından tutup çekiştirmek istiyordum!

 

"Özel bir yer?" Diye sordu Göktuğ.

 

"Sorguya falan mı çekiliyorum?" Kapıdan uzaklaşıp içeriye girdim fazla gergindim ama belli etmemeye çalışıyordum.

 

"Evet Asel Sezgin sorguya çekiliyorsun neredeydin?"

 

"Eylül ileydim," Bu bir yalan değildi gerçekten de Eylül ileydim.

 

"Eylül özel bir yer mi?"

 

"Evet özel bir yer çünkü Eylül benim için özel."

 

"Neden Çınar'ı götürmedin?"

 

"Özel bir şey konuştuk."

 

"Neden Naz yoktu?"

 

"Çünkü özel bir şey konuştuk."

 

"Ne konuştunuz?" Göktuğ ajan değilde dedektif olmalıymış.

 

"Özel bir şey olduğu için söyleyemiyorum," Çınar konuşmamızdan sıkılmış olmalı ki yukarıya çıktı.

 

"Eylül ile ne konuştunuz?"

 

"Özel diyorum ya!" Diye patladım. Küçük ama büyük etki bırakan adımlarla yanıma geldi şuan tüm bedenime yakalanma korkusu yayılmıştı.

 

Elinin tersiyle yanağımı okşadı, "Eylül ile ne konuştunuz karıcığım?"

 

"Neden beni bu kadar darlıyorsun?"

 

"Çünkü farklı davranıyorsun."

 

"Benden şüphemi ediyorsun?" Diye sordum manipüle etmeye çalışacaktım.

 

"Hayır böyle bir şey yok."

 

"Benden şüphe ettiğini biliyorum ve bu beni üzüyor çünkü yanlış olan hiçbir şeyi yapmadım."

 

"Sadece sana Eylül ile ne konuştuğunuzu soruyorum," Adam taktı!

 

Aklıma ilk gelen şeyi söyledim ve bu da bir yalan değildi! "Murat ile konuşmuş," Tüm bedeninin kas katı oluşunu izledim.

 

"Bir hainle mi konuşmuş?"

 

"Aslında hain değil," Kahverengi gözlerinde ilk defa bana karşı bir sinir oluştuğunu gördüm, "Kendimi onun yerine koydum sevdiği kadın için yapmış affetsek olmaz mı onu?"

 

"Saçmalıyorsun şuan."

 

"Sen olsan sende aynısını yapardın!"

 

"Yapmazdım! Başka bir çözüm yolu arardım."

 

"Yapma Göktuğ en iyi arkadaşın ile bu kadar uzun süre küs kalma."

 

Göktuğ bir hışımla dışarıya çıktığında peşinden gittim, "Nereye gidiyorsun?" Diye arkasından bağırdım ama beni duymazlıktan geldi koşarak peşinden gittim ve kolundan tuttum, "Nereye gidiyorsun?"

 

"Hiç kimsenin saçmalamadığı sadece kafamı dinleyebileceğim bir yere gidiyorum," Diye adeta kükremişti evet ilk defa bana karşı bu kadar sinirlenmişti. Onun gitmesini istemiyordum, "Gitme," Kolunu benden kurtarıp tekrardan yürümeye başladı arkasından öylece bakarken benimde tüm vücuduma sinir yayılmıştı, "Gidersen git be! Dağ ayısı," Hızlı adımlarla eve girdim. Kötü bir şey yapmamıştım ki sadece Murat'ı savunmuştum!

 

Murat'ın seni tehlikeye attığını biliyor Asel ve sende çok iyi biliyorsun ki senin yerin onda ayrı bu yüzden sana karşı tehlike barındıran herkese karşı sinirli.

 

Keşke gerçekleri bilebilse...

 

Gece saat 02.30 olmuştu ama hâlâ Göktuğ'dan bir ses yoktu sadece bir kere aramıştım çünkü ben de ona sinirliydim onun tarafından bakıldığında hiçbir haklı tarafım yoktu ama benim tarafımdan bakıldığındada onun hiçbir haklı tarafı yoktu.

 

Gelmeyeceğini anladığımda odaya gidip yatağa girdim bugün ona sarılarak uyuyamayacaktım bari yastığına sarılarak uyuyayım diyerek yanımda duran yastığını aldım ve sıkıca sarıldım buram buram Göktuğ kokuyordu.

 

Sabah gözlerimi telefonuma gelen mesajın sesiyle açtım bilinmeyen numaradan gelen bir mesaj vardı.

 

Bilinmeyen numara: Özel bir okul buldum Çınar'ın oraya gitmesini istiyorum.

 

Asel: İstemekle kalırsın. Çınar'ın nereye gidip gitmeyeceğine sen karar veremezsin.

 

 

Mesajı attığım anda cevap geldi.

 

Bilinmeyen numara: O benim oğlum.

 

Asel: Oğlunun olması bir şeyi değiştirmiyor.

 

Bilinmeyen numara: Dokuz ay boyunca onu ben taşıdım karnımda.

 

Asel: Ne için taşıdın? İntikam için! Ben nereye istersem oraya gidecek Çınar.

 

Bilinmeyen numara: Baban gibisin. Onun gibi çok inatçısın.

 

Asel: Sakın! Sakın beni ona benzetme!

 

Bilinmeyen numara: İstesende istemesende ona benzeyeceksin çünkü bir çocuk anne ve babasından ne görürse gelecekte çocuklarına aynı muameleyi yapar ister istemez onların huylarını alır.

 

Asel: Ben sizin gibi olmayacağım.

 

Sinirle mesaj yerinden çıktım beni asla o adama benzetmemeliydi.

 

Arama yerine girip Göktuğ'u aradım gece eve hiç gelmemiş olmalıydı. Peki nereye gitmişti?

 

Çalıyordu ama açmıyordu Murat'ı savunmuş olmam onu neden bu kadar sinirlendirmişti anlamıyordum.

 

Yataktan çıkıp banyoya doğru ilerledim bacağım iliz iliz ağrıyordu üstüne fazla basamıyordum. Üstümdekileri çıkartıp duşakabine girdim sanki suyun altına girsem bütün kötü olaylar silinecek ağrıyan tek bir uzvum kalmayacaktı su vücuduma değdiği an bütün kötü enerjim suya geçip akıp gidecekti. Keşke öyle olsaydı ama maalesef öyle olmuyordu.

 

Banyodan çıkıp üstüme günlük bir şeyler giydim ıslak saçımı kurulayıp taradım bu sırada telefonuma mesajlar geliyordu saçımı taramayı bırakıp telefonuma ilerledim. Mesaj atan kişi Murat'tı numarası hâlâ ben de duruyordu çünkü silememiştim Bartu'nun yeri ben de nasılsa Murat'ın yeride aynıydı.

 

Murat: Nasılsın?

 

Murat: Sana atacağım konumda buluşabilir miyiz bizzat sana gerçekleri anlatmak istiyorum.

 

Attığı konuma tıkladım eve yakın bir yerlerde bir kafe idi.

 

Asel: Olur saat ikide attığın konumdayım.

 

Naz'ı bugünde rahatsız edecektim.

 

Dört saat sonra

 

Murat'ın attığı konuma geldiğimde yan koltuktaki montumu alıp arabadan aşağıya indim yavaş yavaş yağmur çiseliyordu. Kafeden içeriye girdiğimde gözüm hemen Murat'ı görmüştü yavaş adımlarımla yanına ilerledim şuan boynuna atlamamak için zor duruyordum.

 

Sandalyeyi çekip karşısına oturdum çekingen bir tavırla, "Nasılsın?" Diye sordu.

 

"İyiyim," Aslında değildim ama oralara girmesekte olurdu.

 

"Öncelikle bilmeni istediğim bir şey var Asel," Dedi konuyu hemen açmasından çok üzgün olduğunu anlayabiliyordum, "Eve giriş iznini ben vermedim önce beni biri aradı sonra ise bana eve giriş iznini senin verdiğini söyleyceksin dediler eğer söylemezsem Eylül'e zarar vereceklerinden bahsettiler."

 

"Murat."

 

"Efendim."

 

"Sarılalım mı?" Özledim seni be Murat sen gittikten sonra bir abim eksilmiş gibi hissetim.

 

"Sarılalım," İkimizde ayağa kalkıp birbirimize sıkıca sarıldık, "Ben çok özledim seni bücür."

 

"Ben de çok özledim seni."

 

Sarılmayı bıraktıktan sonra tekrardan oturduk kaşları çatılmış gülen yüzü solmuştu, "Peki Eylül'ün Göktuğ hakkında anlattıkları doğru mu?"

 

Boğazıma bir yumru oturdu, "Doğru."

 

"Bunlardan Göktuğ'a bahsetmeliyiz Asel saklamak doğru olmaz."

 

"Hayır hiçbir şeyi Göktuğ bilmeyecek."

 

"Bunları öğrendiğinde sana çok kızacak."

 

Ciddi bir ifadeyle, "Bilmeyecek," Dedim.

 

Telefonuma mesaj geldiğinde belki Göktuğ atmıştır diye baktım ama Bartu gruba mesaj atmıştı.

 

Bartu: Bugün evde tek başına kalma Derya katil ile konuştu hâlâ seni öldüremediği için katile kızıyordu katil bugün işini bitireceğini söyledi.

 

Ne güzel! Göktuğ'da yok hangi cehennemde bu adam? Biz böyle bir durum yaşarken o nerede? Benim götüm neden beladan kurtulmuyor arkadaş?!

 

"Sorun ne?" Diye sordu Murat eminimki yüzüm hemen düşmüştü.

 

"Derya katil ile konuşmuş," Güldüm, "Bugün beni öldürecekmiş," Bu söylediğim şey çok abesti.

 

Birden kaşları çatıldı, "Göktuğ varken mi?"

 

"Göktuğ yok."

 

"Nerede?"

 

"Bilmiyorum aradım ama açmadı."

 

"Bir daha ara eğer açmazsa bizden biri seninle gelsin çünkü bu adamın şakası olmuyor," Başımı onaylarcasına salladım arama kısmına girip Göktuğ'u aradım ama yine aynı sonucu alıyordum açmıyordu!

 

Mesaj kutusuna girip mesaj attım.

 

Asel: Nerelerdesin Allah aşkına? Böyle bir zamanda yan yana durmamız gerekirken sen neredesin?

 

Yine ağlama perilerim gelmişti ama acilen gitmeleri gerekiyordu.

 

"Sen gelir misin benimle?"

 

"Ben gelemem Asel Göktuğ beni gördüğü yerde hiç düşünmeden öldürür."

 

"Merak etme öldürmez," Geleceğide muammaydı zaten.

 

"Peki geleyim."

 

Hiçte hayır diyemiyor.

 

Saat on bire geliyordu ve hâlâ Göktuğ'dan bir haber yoktu belki benim aramalarımı açmıyordur diye Naz'a arattırmıştım ama onun aramasınıda açmamıştı Murat ile karşılıklı kahve içiyorduk ama şuan içtiğim kahvenin bile tadını alamıyordum.

 

"Sence nerede?"

 

"Merak etme gelecektir o hep böyledir sinirlendiği zaman çekip gider birkaç gün gelmez ama daha sonrasında gelir."

 

"Keşke senin suçsuz olduğunu onada anlatabilseydik."

 

"Çok isterim," Dedi huzursuz bir sesle, "Tek bir dostum vardı ve onuda kaybettim bu ne kadar canımı yakıyor anlayamazsın."

 

"Gerçekleri söylesek eğer ne olur? Diğer ulaştığımız bilgilere de ulaşabilir mi?"

 

"İşimizi tehlikeye atmayalım şimdilik bilmesin."

 

Ağır ağır başımı salladım.

 

Bir Aralık gecesi

 

Şuanda Göktuğ'a kırk beşinci mesajımı atıyordum iki gündür eve gelmiyor ve aramaları da açmıyordu onun için endişeleniyordum.

 

Dün Murat ile hiçbir sorun yaşamamıştık çünkü yanımda Murat olduğu için katil gelememişti ama ben nereye kadar kaçacaktım? Eninde sonunda yakalanacaktım ya ölecek ya da sağ çıkacaktım.

 

Dış kapıdan sesler geldiğinde başımı kaldırıp kapıya baktım her ihtimale karşı yanımda tuttuğum silahı belimden çıkartıp kapıya doğrulttum. Kapıyı açıp içeriye giren Göktuğ'u görünce içime bir huzur çökmüştü doğrulttuğum silahı görünce, "İndir silahını," Dedi. Neydi bu tavır?!

 

"Bugün gelmedi mi Muratcığın? Bugünde seni korumak için gelseymiş ya."

 

Silahı belime yerleştirdim söylediği bütün her şeyi es geçip yanına ilerledim, "Neredeydin? İki gündür neden gelmedin eve? Veya neden aramalarımı açmadın?"

 

"Kafamı dinledim," Islak montunu üzerinden çıkartıp koltuğa koydu dışarıda feci bir şekilde yağmur yağıyordu.

 

"Kafanı dinledin öyle mi?"

 

"Öyle," Bir hışımla tekrardan silahımı çıkarttım korkusuzca bana bakıp yapacağım şeyi bekliyordu silahı Göktuğ'a doğrulttuğumda tetiğe bastım fakat bilinçli olarak aylarladığım mesafeden dolayı kurşun tam kulağının dibinden geçmişti bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama birazda olsun rahatlamama sebep olmuştu. Kafasını dinlemeye gitmişti peki neden? Kafası çok mu doluydu? Benim kadar dolu muydu kafası?

 

"Ne yapıyorsun?" Demişti ciddi bir sesle.

 

"Ben de kendimi rahatlatıyorum."

 

Derin bir nefes çekti içine ardından hızlı adımlarıyla tam karşımda durdu, "O adamı neden eve soktun?"

 

"O senin arkadaşın!"

 

"Başlatma arkadaşına o herif senin ölümüne sebep olacaktı."

 

"Ben affettim onu anlıyor musun?"

 

"Delirdin mi sen!" Diye kükredi.

 

Karşısından çekilip kapıya doğru yürüdüm kapıyı açıp dışarıya çıktım bu sefer ben gidecektim.

 

Harbiden delirdin mi Asel sen? Şov yapmanın sırası mı?

 

"Nereye gidiyorsun?"

 

"Yürüyeceğim."

 

"Bu havada mı?"

 

"Bu havada!" Dışarıya çıkmış hızlı adımlarla yürüyordum ayaklarımın ıslandığını hissetmeme kadar ev terlikleriyle dışarıya çıktığımın farkında bile değildim. Fakat ben bunu çok sık yapardım yağmur yağdığı zaman üzerime dâhi birşey almadan yağmurun altında yürürdüm.

 

Peşimden gelmeye başladığında adımlarımı hızlandırdım, "Gelme peşimden!"

 

Ayağım bir boşluğa girdiğinde kendimi yerde buldum üzerine düştüğüm dizlerimin sıcaklığını tüm iliklerime kadar hissettim. Yaralı bacağımdan bir sızı yayıldı vücuduma bu sızı ile birlikte sinirde yayılmıştı yağmur tüm hızıyla yağıyordu şu birkaç saniye içinde sırılsıklam olmuştum yerlerde biriken su birikintilerine düştüğüm için daha çok sinirlenmiştim yumruk yaptığım ellerimi yere vurarak bağırdım, "Allah belanızı versin," Allah kimin belasını verecekti ben de bilmiyordum o an ki sinirle dudaklarım arasından firar etmişti sözcükler.

 

Tekrardan yumruğumu yere geçirdim sinirlerimi yatıştırmanın en iyi yoluydu.

 

Soğuk eller koluma dokunduğunda ıslak saçlarım arasından ellerin sahibine bakıyordum, "Kendine zarar vermekten başka bir şey yapmıyorsun," Beni bir hışımla kucağına aldığında yüzünden akan sular benim yüzüme damladı.

 

Bugünde yağmur beni yalnız bırakmıyor bana eşlik ediyordu çocukluktan beri arkadaşım olan yağmur her zaman benim yanımdaydı bugün iyi bir şeye vesile olmuştu.

Bölüm : 08.03.2025 00:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...