
İyi akşamlar! Heyecan ve kaoslu bir bölüme hoşgeldiniz! Öncelikle oy ve yorumlarımız okunmamıza göre fazla düşük, defalarca dile getirmeme rağmen hiçbir şey yapmıyorsunuz. Rica etsem her okuyan oy verip yorum atabilir mi? Çünkü böyle benim yazma şevkim oldukça kırılıyor. Sizleri seviyorum, bölüme geçelim.
Keyifli okumalar.
"Bazı öpüşler, kelimelerin söyleyemediğini anlatır." Diye bir söz okumuştum kitapta.
Arhan dudaklarını dudaklarıma mühürlediği an, kalbim dört nala koşmaya başlamıştı.
Elleri belimin iki yanına sıkıca kenetlendi. Vücudu vücudumla bir olduğunda, sıcak dudakları yavaşça hareket etmeye başladı.
Bu diğerleri gibi değildi. Çok nazik ve yumuşak bir öpücüktü. Sanki tüm kırgınlıklarımı ve kızgınlıklarımı silmek içindi.
Ellerim pürüzsüz yanaklarını avuçladı. Kapalı gözlerim ardından tek hissettiğim ıslak dudaklarımızdı.
Öpüşlerimzin sesi artık kulaklarıma ulaştığında ayrılmak istedim. Fakat elleri belime daha da kenetlenerek kendini bana bastırdı.
"Arhan!" Diye inler gibi dudaklarından zorlukla ayrıldığımda, "biri gelecek ne bu cesaret!?" Dedim.
Kısık gözleri yüzümü incelerken, dudaklarını yaladı. "Değerdi."
Bir şey demeden arkamı döndüm. Nefesim oldukça düzensizken tepsiyi kavradığımda ellerimin titrediğini, bazı bardakların içindeki çay kaşıklarının bardağa çarpışlarından fark ettim.
"İstersen ben götüreyim..." dediğinde, yalancı bir sinirle ona döndüm.
"Bak şimdi tepsiyi kıracağım kafanda," derken yanından geçerken ayağına bastım. "Çekil ayağımın altından."
Tripli bir şekilde mutfaktan çıkıp salona girdiğimde, gülüşmelerinin ardından annem kısıkça mırıldandı.
"İyi çay koy dedik, tekrar demledin sandım kızım..."
Sahte bir tebessümle herkese çay uzatırken, Eylül ablanın kollarındaki Doğa mızmızlanmaya başladı.
"Ay uyanıyor! Gözümün bebeği ver az seveyim Eylül!" Diyen Ela teyze, altlığını tuttuğu çayını yan tarafındaki sehpaya bıraktı.
Eylül abla Doğa'yı dikkatle annesinin kollarına verirken, herkesin dikkati bir anda Doğa oldu.
Minicik bedenine bakarken, kapının eşiğine yaslanmıştım.
Arkamda hissettiğim beden, elini saçlarımda gezdirirken "çok güzel değim mi?" Diyerek sıcak nefesini saç diplerimde hissetmemi sağladı.
Büyülenmiş gibiydim. Başımı sallarken, "Arhan! Gel bakayım oğlum," diyen Ela teyzeyle Arhan alelacele salona girdi.
Ben tepsiyi bırakmak için mutfağa gidip geldiğimde ise gördüğüm görüntü ile dişlerim kamaştı.
Arhan'ın kaslı kollarında kaybolan bir Doğa...
Ela teyze yerinden kalkmış, Arhan koltuğa oturmuş Doğa'yı beceriksizce tutuyordu. Yanakları hafif kızarmıştı. Bu o kadar tatlı görünmesine sebep oluyordu ki...
Fakat yanında oturan Nilsu beni rahatsız ederken, hızlı adımlarla ilerleyip Nilsu'nun yanındaki boşluğa zorlukla sıkıştım ve neredeyse tüm ağırlığımı Arhan'a verdim.
Yüzü bana dönük olan Doğa'nın irice açtığı gözlerine ve hafif turuncumsu yüzüne bakarken, eldivensiz ellerini hareket ettiriyor ağzına sokmaya çalışıyordu.
"Allah'ım çok güzel, Doğa..." derken parmaklarımı uzatarak Doğa'nın minicik olan sıcacık ellerini tuttum.
"Ay maşallah oğluma! Ne yakıştı kucağına Arhan..." diyen Ela teyzenin içi gidiyor gibiydi, "Allah'ım sana da en kısa zamanda nasip etsin annem..." dedi ve bir anda dua okumaya başladı.
Ben Doğa'nın güzelliğine dalıp giderken, Arhan fısılsadı.
"Bizimde bundanımız olmasın mı be?"
***
Sabahın bir köründe gözlerimi açtığımda, anında yağmurun sesi kulaklarıma dolmuştu.
Telefonumu alıp ayılmak için biraz sosyal medyada gezindim ve ayaklanıp lavaboya geçtim.
Fön makinemi fişe takarken Arhan'ı aramıştım. Aramam 2. De açılırken, "günaydın sevgili sevgilim!" Diyen sesiyle kaşlarım çatıldı.
"Hayırdır bu saatte?" Dedim, yıkadığım yüzüme bakım ürünlerimi sürerken.
"Annem uyandırdı, alıyım seni? Beraber geçelim."
"Yok canım sen yine unutursun beni! Riske atamam!" Dedim imayla.
"Kaç yıl duyacağım bu sitemleri?"
"Şikayetçisin yani?"
"Asla! O zaman bu akşam seni yemeğe çıkarayım ve o güzel gönlünü alayım sevgilim..."
"Bilemedim şimdi..." derken aynadan karışmış saçlarıma iç geçirerek baktım.
"Anlaştık o zaman, sekizde aşağıdan alırım seni!"
Telefonu kapadığımızda, bugün fazlasıyla modsuz kalkmıştım.
İçim sıkkındı. Saçlarıma hızlıca fön makinesiyle dalgalı şekil verirken, hafif bir makyajla lavabodaki işimi tamamlayarak odama geçmiştim.
Dünden hazırladığım, dizlerde siyah kalem etek ve saten eflatun bir gömlek. Siyah blazer bir ceket ve onun üzerinde de siyah kalçalarımda biten bir deri ceket almıştım.
Aşağı indiğimde, hazır kahvaltının aşçısı bu sefer Emir abimdi.
"Günaydın, hayırlar olsun? Bu saatte sizi görmek..." derken Emir abimin yanağını öptüm.
Hiç oturmadan bir şeyler atıştırırken, "günaydın, Defne'yle ev alışverişine çıkacağız. Çok işimiz var kızım, yaza girmeden evleniyor abin!" Diyen Emir abim elindeki omlet tavasını masanın ortasına bıraktı.
"Otursana."
"Çıkıyorum şimdi, iyi alışverişker selam söyle Defne'ye. Öptüm!" Diyerek hole girdim.
Uzun, topuklu deri botlarımı giyindiğimde fortmantofaki arabamın anahtarını da avucuma aldım.
Bugün fazla yoğun bir gün olacaktı.
***
Çıkmama bir saat kala acilden, ameliyat için birkaç hasta getirilmişti. Büyük bir çatışma olduğu hastaneye yayılırken, acile indim.
O kadar yorgundum ki, en son öğlen on iki gibi bir şeyler atıştırmıştım. Her an bir yere bayılabilirdim.
Etraf karmakarışıktı. Bana önerilen hasta 34 yaşında bir erkekti. Hasan Göçer, çatışma esnasında göğsünün birkaç santim altından vurulmuştu.
Meslektaşım Yeliz hızlı adımlarla bana doğru gelirken, arkasındaki karmaşayla gözlerim kısıldı.
"Çatışma ilk getirilen grup ve polis memurları arasındaymış. Bir kaçakçılık vakası, iki yaralı polis var. Durumları ağırmış." dediğinde bakışlarım hızla Yeliz'e döndü.
Bir anlık göğsüme giren krampla elim kalbime gitti.
Yeliz kaşlarını çatarken, "iyi misin Bahar?" Diye sordu.
Sedyeyle getirilen polisler bize yaklaşırken gözlerimi sıkıca yumdum. Yeliz kolumu tutarken, "kimlikleri belli mi?" Diye sordum zar zor.
Allah'ım n'olur o olmasın.
"Belli. Sen iyi misin?"
O an zar zor açtım gözlerimi, sesyenin tekerlek sesleri yanımızdan geçtiğini belli ederken bakışlarım yavaşça kaydı sedyeye.
İlk sedye yanımdan geçerken göz ucuyla baktım. Değildi.
İkinci geçerken ilk olarak postalları girdi açıma, çamura ve kana bulaşmış postallar...
Daha sonra yavaşça siyah üniformasını gördüm. Sedye hızla ilerlerken, dizlerim deli gibi titremeye başladı.
"Bahar!? Bahar kendine gel!"
Gördüğüm yüzle Yeliz'in kollarından kaydım. Dizlerim sert zemine çarparken, adımı haykırarak başıma toplanan insanları bulanık görmeye başladım.
"Kimdi o! Ne oldu bu kadar? Bahar tanıdık mı!?"
Bin türlü ses beynimde dönerken, kulaklarım uğuldamaya başladı. Bu cümleden sonra her şey silinip gitti. Sadece dudaklarının hareketlerini görebiliyordum başımdakilerin, onun dışında duyamıyordum.
Her şeyimdi o benim.
BÖLÜM SONU.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.5k Okunma |
2.15k Oy |
0 Takip |
32 Bölümlü Kitap |