
İyi akşamlar! Güzel ve biraz uzun bir bölümle geldim. Keyifler nasıl? Umarım güzeldir! ❤️
Bölüme geçmeden önce bu satıra okumaya başladığınız saati alabilir miyim? 🥰
Keyifli okumalar.
***
Kollarımda minicik bir beden vardı. Mis kokulu, teninin sıcaklığının içimi ısıttığı bir bebek…
Küçücük parmakları suratımda geziniyordu. Dudakları bir şey ararcasına çenemi yoklarken, aniden çenem ve dudağım arasındaki bir noktaya dudaklarını bastırdı.
Gözlerim doldu. Kalbim öyle hızlı çarpıyordu ki, sanki göğüs kafesimden fırlayacaktı.
Bebeğin yüzüne odaklanmak için koltuk altlarından tutarak kendimden uzaklaştırırken tiz bir ağlama çınladı kulaklarımda.
Eş zamanlı olarak çalan alarm sesi rüyamı paramparça etti. Yüzümü buruşturarak gözlerimi araladım.
Arhan’ın telefonunun alarmıydı. Ve her zamanki gibi kocam uyanmak yerine beni uyandırmıştı. Arhan’ın üzerinden kolumu uzatıp komidinin üzerinden telefonunu aldım ve alarmı kapattım.
Telefonu karnımın üzerine bırakırken, bir süre boş boş tavana baktım.
Ardından yan tarafımda huzurla uyuyan kocama döndüm.
Şimdi onu, üzerine çıkıp öpe koklaya uyandırmak vardı. Ama zaten yarım saat içinde karakola geçecekti, biraz daha uyusun diyerek ayaklandım.
Elimi yüzümü yıkadım dişlerimi fırçalayacakken, macunlu fırçayı ağzıma sokmamla öğürmem bir oldu.
Yüzüm buruştu, kaşlarım hızla çatıldı. Dilimi fırçalarken olması olasıydı fakat dişimi fırçalarken ilk defa yaşıyordum.
Ve bir ilki daha gerçekleştirerek dişimi fırçalamadan ağzımı çalkalayıp ebeveyn banyosundan çıktım.
Annemler gideli iki gün oluyordu. Begüm’de gidecekti fakat ben ona ısrar ederek biraz daha burada kalmasını istemiştim.
Çalışmıyordum ve pek arkadaşımda yoktu.
Benim küçüklüğümden beri tek arkadaşım o ve Enes’ti. Enes’le en son dün gece konuşmuştuk. Sahil kenarında bir restoran açma isteğini dile getirmiş bunun üzerine tartışmıştık.
Ve dün geceden beri acaba? Diyordum. Acaba bende restorana ortak mı olsam?
Düşüncelerim arasında mutfağa geçmiştim. Girdiğim an tezgahın önünde, duvara yasladığı telefondan biriyle hararetli bir şekilde sohbet eden Begüm’le birkaç saniye anlamsızca bakındım.
“Günaydın?” Gördüğüm yabancı yüz, şu an beni görmüyordu. Görmesindi. Üzerimde bebek mavisi saten bir sabahlık vardı.
Begüm irkilerek bana döndüğünde, şirince gülümsedi.
“Günaydın!” Dedi neşeli bir tonda. Ardından bakışları telefona döndü. “Kahvaltı yapacağız ben kapatıyorum canım,”
“Peki tatlım öptüm!” Çocuğun laubali ve yapmacık ses tonu beni irite ederken, yavaş adımlarla tezgaha yaklaştım.
”Kim o Begüm?”
“Fakülteden Doruk,” dedi Begüm rahat bir tavırla.
“Ne o yapmacık tavırları peki? Ne konuşuyordunuz?” Kaşları çatıldı. Elindeki salatalık ve domates doğradığı tabağı masaya bırakırken ağzının ucuyla söylendi.
“Konuşuyoruz biz Doruk’la,”
Göz devirirken, sandalyeyi çekip oturdum.
“Züppe bir tipe benziyor, kaptırma gönlünü…” derken ağzıma bir salatalık attım.
”Of Ecoş! Anne olmadan annemin tavırlarına büründün! Ben ne zaman birine bağlandım?”
Ona tip tip baktığımda, hiç oralı olmayarak çay doldurmaya başladı.
O sırada mutfağa giren Arhan, “günaydın iki gözümün çiçekleri.” Diyerek ikimizinde yanağından makas aldı ve yanıma oturdu.
Kahvaltının ortalarında henüz hiçbirimiz ayılamadığımızdan sessizce geçmişti.
Sessizliği bozmaya yemin etmiş gibi çayımdan bir yudum aldıktan sonra, “ben bir karar verdim…” diyerek göz ucuyla Arhan ve Begüm’e baktım.
Begüm rahat bir tavırla karşılarken, Arhan’ın kaşları çatıldı. “Hayırdır?”
Ellerimi masanın üzerinde birleştirirken, “dün Enes dedi ya, sahil kenarına bir restoran açacakmış… bende biliyorsun yaşanan olaylardan sonra işime dönebilir miyim… bilmiyorum.” Duraksadım.
Arhan lafın nereye gideceğini anlamış gibi beni dinlerken, “Enes’e ortak mı olsam?” Dediğimde Begüm sevinçle çığlık attı.
“Ay! İzmir’e mi döneceksiniz!”
Arhan, “henüz bu konuyu konuşmadık Begüm.” Diyerek Begüm’ün sevincini kursağında bıraktı.
Bakışları bana döndüğünde, “bu isteğini anlıyorum, ama biliyorsun ki buraya keyfi taşınmadık sevgilim…” dedi sakin bir tonda.
Hevesim anında kırıldı. Birkaç saniye suratına baktıktan sonra, “size afiyet olsun.” Diyerek sofradan kalktım.
Yatak odasına geçtiğimde, dağınık yatağa cenin pozisyonunda uzandım.
Bu şehir bana hiç iyi gelmemişti. Ben İzmir’i oradaki anılarımı, ailemi, mevsimini, kafelerini, evimi, mahallemi, hatta dedikoducu teyzelerini bile çok özlemiştim.
İstanbul havası gibi kasvetli bir şehirdi ve beni burada istemediği açıktı…
Sağ gözümden şakaklarıma doğru bir damla yaş akıp giderken, burnumu çektim.
“Ağlıyor musun,” Arhan’ın sesiyle bakışlarımı kaldırdım. Yatağın ucuna oturup elini uzattığında, istemsizce yan tarafıma dönerek ona arkamı döndüm.
“Benim güzel karım, gönlümün Bahar’ı… ağlamanı istemiyorum, lütfen.” Derken güçlü kolları belime sarıldı.
“Ben burada yaşamak istemiyorum.” Dedim, küçük bir kız çocuğu gibi.
”Hani benim olduğum her yerde yaşardın?”
Elinle gözyaşlarımı silerken Arhan’a döndüm. Alnım çenesine yaslanırken, güzel kokusu burnumun direğini sızlattı.
”Öyle, senin için hâlâ buradayım zaten. Ama konuşamaz mısın Emniyet müdürünle?”
Hafifçe güldü. Fakat zevkli bir gülüş değildi bu, dalga geçer gibiydi daha çok.
“Konuşurum tabii, karım istemiyorda henüz atanalı 6 ay oldu olmadı, beni geri İzmir’e tayin eder misiniz derim.”
Sinirle Arhan’ı göğsünden ittim. “Tamam ya, sen gelme ben giderim!” Bağırışım Arhan’ın kaşlarını kaldırmasına sebep oldu.
Yatakta oturup öylece bana bakarken, yüzünü sertçe sıvazladı ve ayaklandı.
“Ben geç kalmadan karakola gideyim.”
Gardroptan üniformasını aldı ve banyoya geçti.
Onun ardından sinirle yorganı avuçladım ve daha çok ağlamaya başladım.
Mutsuz olduğum bir yerde yaşamak, sahiden yaşamak mıydı?
***
Begüm iki kaseden birini uzattığında laptoptaki bakışlarım ona döndü. Kaşlarım çatılırken, “ne bu?” Dedim.
”Acai bowl, en sevdiğimiz…”
Gülümseyerek elindeki kaseyi aldım ve uzattığım bacaklarımın üzerine koydum.
“İzmir’de hep yerdik…” diyiverdim bir kaşık alırken.
Gözlerim kaseye dalmışken, “bu İzmir mevzusu biraz keyfinizi kaçırdı galiba… hemde böyle bir günde!” Diyen Begüm televizyonu açmıştı.
Bakışlarım televizyona ardından tekli koltuğun kol kısmından ayaklarını uzatmış televizyon izleyen Begüm’e döndü.
“Nasıl bir gün?” Dedim anlamsızca.
Şaşkın bir ifadeyle bana döndü. “Kızım sen sabahtandır sosyal medyaya da mı girmiyorsun? Annemler bile paylaştı, sevgililer günü ya bugün?”
Kalakaldım. Bugün bizim Arhan’la kutlayacağımız ikinci sevgililer günümüz olacaktı. Ve biz sevgililer gününde küsmüştük!
“Şu an öğreniyorum… bir şey yapacağımızı sanmıyorum ama,” omuz silktim. “Akşam geç gelir, bende uyurum zaten erken uyuyorum artık.”
“İçiniz geçmiş sizin!”
“Ay ben bu adama bayılıyorum ya…”
Begüm kendi kendine konuşurken, benim iştahımda kaçmıştı. Kaseyi uzanıp sehpanın üzerine bırakırken, laptoptan gelen maillerime bakmaya başladım.
O sırada gözüme 11 Şubatta gelen bir e-posta takıldı.
Manisa Şehir Hastanesi
Kaşlarım çatıldı. O an anlar aklıma düştükçe kalbim hızla atmaya başladı.
Emin olmak için e-postaya tıkladım. O sırada önüme düşen beyaz ekrandaki tahlil sonucumdaki satırları hızla tararken, gördüğüm sonuçla gözlerim şaşkınlıkla açıldı.
Beta HCG değerim olması gerekenden yüksekti. Hemde çok yüksek.
Neredeyse 8 haftalık hamileydim.
BÖLÜM SONU.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.54k Okunma |
2.15k Oy |
0 Takip |
32 Bölümlü Kitap |