
Herşeyden hemen sıkılan biri olarak hergün kahvaltıda aynı şeyi yemekten sıkıldım. Tiktoktan yiyebileceğim değişik tarifler bakıyordum. Tüm malzemeleri olan bir tarif buldum. Yayıldığım yataktan zorla kalkarak - mutfak sanki çok uzakta- mutfağa geçtim. Dolaptan tam tahıllı tost ekmeğini ,domatesi, peyniri ve yumurtayı çıkardım. Avukadoyu unutmamak gerek. Püf nokta avukado. Ekmeğe avukadoyu sürüp üstüne domatesi, peyniri ve yumurtayı koydum. Yanına da çay demledim. Çok büyük bir zevkle ısırık alacakken telefon çaldı. Açmadım ve kahvaltımı yapmaya başladım. Ama bir daha çaldı. O güzelim kahvaltıya kısa süreliğine ara verdim. Bu arada telefon hala çalıyordu. Sabahın köründe bu kadar önemli ne olabilir acaba. Arayan İpek'ti. Şaşırdık mı? Hayır
İpek, yetimhaneden arkadaşımdı. Hayır arkadaşım değil ,kardeşimdi. Neredeyse hergün arardı. Alıştım artık.
"Ya sabah sabah bu kadar önemli noldu?" Dedim, hafif hafif gelen sinirle birlikte."Sanada günaydın canim. Birileri tersinden kalkmış galiba" dedi. Tatlı bir ses tonuyla.
Tersimden kalmamıştım ama biraz daha birşeyler yemezsem ters olan dünya olacak( düşüp bayılacam)
"Evet nolduğunu söyleyecek misin?" Dedim. Bir an önce söylesinde bende kahvaltımı yapayım." Bugün okula geliyorsun dimi. Anlatacaklarım var. Gelmek zorundasın. Yoksa gelip ben kendim alırım seni." Dedi. Gelmezsem dövecek gibi konuşmuştu." Tamam sakin ol. Gelecem zaten. Hazırlanıp çıkacağım."Dedim. Bir an önce konuşmanın bitmesini isteyerek." 20 dakikaya gelmezsen ben geleceğim." Dedi. Gelmezsem cidden gelecekti." Ne. Ciddi misin?" Dedim. Şaşırmış bir şekilde." 19 dakikan kaldı" Dedi ve yüzüme kapattı.
Hemen oturduğum yerden fırladım. Bir dakika ya. Elim ayağım birbirine dolandı. Kahvaltımı edip hazırlanmaya başladım. Elime ilk gelen beyaz cropu , altıma da rengi ne olduğu belli olmayan bol bir pantalon giydim. Hava biraz serin olduğu ve motorla gideceğim için üstüne de bir deri ceket aldım. Acelece çok hafif bir makyaj yaptım. Yaptığım makyajlar genellikle pek belli olmuyor ama olsun.
Motora atladığım gibi hızla mahalleden çıktım. Evim ile okul arası en az 25 dakikaydı. Fakat ben bu süreyi aralardan seri bir şekilde geçerek 10 dakikaya düşürdüm. Motoru güzel bir yere park ettim. Kaskı da yanıma alıyordum çünkü başına birşey gelmesini istemem. Pahalı sonuçta.
Karşımdaki İstanbul Hukuk Fakültesi yazısını her gördüğümde heyecanlanıp duruyorum. Bir türlü alışamadım. Kahverengi binasıyla göz kamaştırıyordu. Burayı biraz fazla seviyordum. Etraftaki yeşillik alanlar huzurun ta kendisiydi. Kendi binama girdiğimde karşımda dalgın bir şekilde beni bekleyen İpek' i gördüm.
"Naber güzellik. Ne yapıyorsun burada bir başına?" Dedim. Amacım İpek'i biraz korkutmaktı. Öyle de oldu.Birden sinirli ve gıcık olmuş bir şekilde koluma vurdu. Eli de fazla ağırdı ha. Acıdı."Kızım nerde kaldın ya. 10 saattir seni bekliyorum." Dedi. Yüzündeki hoşnutsuz ifadeyle."Sus. 25 dakikalık yolu 10 dakika da geldim zaten. Daha ne kadar hızlı gelebilirdim." Dedim. Haklı olarak."Uçsaydın" Dedi. Dalga geçerek. Ama benim boşluğuma geldi ve gülmeye başladım. "Kızım o nasıl gülme ya herkes bize baktı. Anırdın resmen." dedi. Cidden herkes bize mi bakmıştı. Sanki şeyimdeydi."Cidden çok boşluğuma geldi. Hayır komikte değildi ki. Neden güldüm anlamdım."dedim. Biraz utanmıştım."Nolur sınıfa gidelim artık. Profesör gelmeden sana birkaç şey soracam" dedi. Bende itiraz etmeden onu onayladım.
Sınıfa geçince İpek söyleyeceklerini söylemedi. Unuttu galiba ya da vazgeçti artık bilemem. Bende sormadım. Öyle arada kaynadı.
Profesör 5 saat durmadan ders anlattı. Bir insan hiç mi yorulmaz . Nefes almadı resmen adam. Başım şişti, birşey anlamdım. Ama sonunda bitti. Eşyalarımı toplayıp yaklaşık 150-200 kişiden oluşan devasa sınıfımdan çıktım. Motoruma doğru yol alırken İpek' in seslenmesiyle durdum." Lidya kuşum biz Serkan ve Meleklerle birşeyler içecez. Hadi sende gel. Kafa dağıtırız, eğleniriz." Dedi. İstekli bir şekilde .
Fakat ben dersten hiçbirşey anlamadığım için ders çalışmam lazımdı." Çok isterdim de. Ben şu lanet dersten bi bok anlamadım. Çalışmam lazım, kütüphaneye gideceğim. Dedim. Üzgün bir ses tonuyla." Sen bilirsin" dedi. Israr etmeden arkası döndü gitti.
Kaskımı düzgün bir şekilde taktım ve gazı fulledim. Motorda giderken müzik dinlemeyi seviyordum. Yüzüme çarpan serin hava sanki bana söylenmek istenen ama söylenemeyen sözler gibi yüzüme çarpıyordu. Bu yüzden kaskın vizörünü kapatmaya karar verdim de. Vizör takıldı herhalde. Kapanmıyordu. Rüzgardandır diye düşünerek pek umurdamadım. Kavşağa çok güzel bir şekilde giriş yaptığım esnada yere yapıştım." Ahhh! Ayağım ayağım! Offf!" Dedim. Ayağımda ki o yoğun ağrı ile. Motor altında ezildi galiba. Has siktir çok acıyo." İyi misiniz?" Dedi olayı görmeye gelenlerden biri." Sizce iyi mi görünüyorum? Motoru kaldırır mısınız artık,gitti ayağım yaa off!" Dedim. Acı çekerek. Yardıma gelen adamlardan biri sonunda motoru kaldırdılar. Kenara geçip ayağı kalktığım an tekrar kendimi yerde buluyordum ki biri beni belimden tutup kendine doğru çekti. Ellerimi refleks ile adamın göğsüne koydum. Üstünde lacivert boğazlı bir kazak vardı. Kazağın kalın olmasına rağmen kıyafetin altındaki kaslarını hissedebiliyordum. " Bence ayağa kalmamalısın. Sizi hastaneye götürmemi ister misiniz?" Dedi, beni belimden tutup kendine çeken kaslı adam. Yüzü yüzüme çok yakındı. Bir iki adım atsa burunlarımız değecekti. " Yok sağolun gerek yok " Dedim. Ellerimi adamın göğsünden çekerek. Hala olayın şokundaydım. Daha demin resmen ölüyordum lan.
Motoruma doğru ilerlemek için adım attım ama başaramadım. Ayağım çok kötü haldeydi. Eskisinden daha az ağırsa da yürüyecek durumda değildim. Bunu gören kaslı adam gelip o cümleyi kurdu." Hastaneye gitmek istemediğinize emin misiniz? Yürüyemiyorsunuz hanımefendi." Dedi. Yardım etmek ister gibi. Ama ben yardım istemiyordum. Sadece eve gitmek istiyordum. Hastanelere no." Gerek yok beyefendi. Yardımınız için sağol ama lütfen artık yardım etmek istemeyin gerek yok." Dediğim an adam biraz yüzüme baktı ne halin varsa gör dermiş gibi ve çekip gitti. Ardından hızlıca topallayarak yürümeye çalıştım. Bir gittim iki gittim üçüncüde yerdeydim. Ne gıcık gün ama. Şu lanet ayağımda bozuldu resmen yürümeyi unuttu, o kadar da birşey olmadı yani iki adım atacak sadece ya!
Öylece yerde oturuyordum ve önümde birden bir gölge belirdi. Oydu. Kaslı adam." Sen yardım istemedin ama yardımsız da yürüyebilecek halde değilsin. İnat etmeyi bırakın da yardım edeyim." Dedi kibar bir ses tonuyla. Ben mi inat ediyordum. Hiçte bile." Bir kere ben inat etmiyorum bu bir. İkincisi yardımınızı kabul edecektim ama şu an size çok gıcık oldum. O yüzden beni rahat bırakın lütfen." Dedim ve gitmesini umdum. Bir iki dakika ne bir ses çıktı be bir hareket vardı. Ta ki o siyah Range Rover yanaşana kadar. İçinden o kaslı adam indi ve tuhaf bir şekilde yan kapıyı açtı. Neden açtı ki acaba. Yanıma eğildi, kulağıma" Sen gerçekten çok inatçısın be kadın" dedi ve beni şaşırtacak o hamleyi yaptı. Beni hiç zorlanmadan kucağına aldı." HEYY İNDİR LAN BENİ HEYOO KİME DİYORUM. İMDAAATT." Dedim. Birilerinin görüpte yardım etmesini umarak.
Manyak mıydı bu adam. Beni arabasına götürüyordu. Ya mafya ise beni kaçırıp organlarımı alacaksa. Ağağağağağağağ Allahım sen beni koru yarabbim.
BÖLÜM SONU:)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |