4. Bölüm

4. Bölüm

Nehir Rüya
nehirruya

Sabah kalktığımda burnuma güzel yemek kokuları geliyordu. Sanırım Murat gene erkenden kalkıp kesin sporunu yaptıktan sonra gidip bize kahvaltılık ürünler almıştı. Murat dışarıdan yemeği çok sevmezdi çünkü zararlı bulurdu. Kesin söylenerek hep aldığı markadaki ürünleri bulmakla uğraşmıştı. Onun mimikleri sanki yüzümde canlanmıştı istemsizce dudaklarımdan küçük bir kıkırtı döküldü. Önce banyoya gidip yüzümü yıkadım sonra üzerimi değiştirdim. Üzerime ince mavi renkli kısa kollumu altıma da mürdüm rengi taytımı giydim. Bugün Kiraz’la yapacağımız kurabiyeler için malzemeler almayı kendime hatırlattım. Aşağıya merdivenlerden indiğimde Murat mutfaktan sıktığı portakal sularını salonun yanındaki yemek masasına taşıyordu.

"Hemen otur minik cadım. Soğumasın bende geliyorum. Bu arada dün uzun süre gelmedin. Kimseyle de konuşmamışsın bende seni bulmak için aşağıya indim ama seni göremedim. Bana hiç yalan da söylemezdin sen?" Sonlara doğru sesi alıngan çıkmıştı çünkü biz birbirimize hiç yalan söylemezdik. Mecburen dediğim yalana devam etmeliydim.

Ben Murat'a bir daha asla yalan söylemezdim zaten. "Aramak istemedim çillim anın büyüsü bozulmasın diye bende biraz yürüyüş yaptım. Temiz hava aldım." Çok sorgulamasa da kafasını tamam der gibi salladı. "Tamam cadım. Ben bugün dışarıya çıkacağım. Hastanedeki işimiz başlamadan biraz buradaki arkadaşlarımla takılayım dedim. Sorun olur mu senin için?" Evde ikinci günden yalnız kalmak istemesem de bende Kiraz'ı davet ettiğim için kafamı sorun olmaz gibi salladım. "Gez tabii çillim. İşlerimiz başlayınca çok yoğun olacak programımız." Birlikte kahvaltımızı yaptıktan sonra Murat arkadaşlarıyla buluşmaya hazırlanırken bende Murat'ın hazırladığı masayı toplamaya başladım. Toplamaya dalmışken yanağımdaki öpücükle kıkırdadım. "Çıkıyorum cadım. Herhangi bir şey de beni ara tamam mı?"

"Görüşürüz çillim. Ayrıca ben bebek değilim kendi başımın çaresine bakabilirim sende kendine dikkat et."

Murat son kez yanaklarımdan öptükten sonra gitti. Bende evdeki toplama işlerimi yaptıktan sonra markete çıkmak için üzerime yukarıdan hırkamı aldım. Aklıma Ege geldi. Eğer ağrısı varsa kendine bir şey yapamamıştır ve dün de kardeşi için dik durmaya çalışıyordu. Ona hiç değilse dışarıdan aldığım poğaçaları götürmeliyim. Biraz para alıp evin kapısını kilitleyip çıktım. Sokakları keşfetmeye başladım. Murat bir zamanlar burada yaşıyordu. Bu yüzden eli gibi bilirdi ama ben hiç gelmemiştim bu yüzden pek bir bilgim yoktu. Biraz yürümenin ardından market bulabilmiştim. Önce Kiraz’la yapacağımız kurabiyeler için gerekenleri aldım sonra da evdeki eksikleri aldım. Marketin yanında da kahvaltı ve akşam yemeği yapan bir kafe vardı. Baktığımda kaşarlı ve sade poğaça kaldığını söylemişlerdi bende onlardan ikişer tane alıp tekrar sitenin içine girdim. Asansörle yukarıya çıktığımda ilk işim eve geçip elimdekileri bırakmak oldu zaten çok ağırlardı. Kesin Murat söylenecekti ama olsun. Ege’nin poğaçlarını alıp dairesinin önüne geldim. Kapıyı çaldım. Açılmasını beklediğimde göz altları kıpkırmızı olmuş Ege'yi beklemiyordum. Kapı ziline bakıp kaşlarını çatmıştı. Sanırım yanlış zamanda gelmiştim.

"Ege ne oldu sana? Ağrın mı oldu?" Sorumu önemsemeyerek beni süzdü. Dudakları kıvrılmış bir şekilde kıyafetlerime baktı. "Gün ışığı gibisin yine ışık saçıyorsun hatta gözlerimle tam uyumlu giyinmen de aklımda soru işareti bırakmadı değil ama sanki tayt bir olmamış gibi." Kaşlarım çatıldı. Ne ima etmişti bu? Olamaz gerçekten rezil olmuştum. Şimdi de elimde poğaçalar vardı. Hem gün ışığı deme dememe rağmen hala daha diyordu bir de taytıma karışıyordu."Ege benim bir adım var. Her şeyi de kendine çekmek zorunda değilsin elime ilk bu tişört gelmişti giyindim. Ayrıca sen benim giysilerime karışamaz ve yorum yapamazsın. İnsanlık edip geldim. Bir de merak ettim. Sen hala sapık gibi gün ışığı deyip duruyorsun." Sinirle arkamı dönüp gidecekken bileğime kollarını sardı. Bileğimi çekiştirmeye çalışsam da işe yaramamıştı. " Dur, gün ışığı! Öyle demek istemedim. Kiraz bütün gece uyuyamadı bende uyutmaya çalıştım. Daha yeni uyutabildim. Senin sesini duyarsa hemen kalkar o yüzden güzel ses tellerini kısar mısın?" Gözlerimi devirdim. Ağzımın içinde gün ışığı kadar başına taş düşsün dedim ama duymuştu. Kıkırdayıp bana baktı. "Ben de ağrın olabilir ve bir şeye ihtiyacın var mı diye uğradım." Kızsam da o evde küçük bir kız yaşıyordu. Abisi de dün ölecek kadar dayak yemişti. Ege kafasını iki yana salladı "Gün ışığım bir şeye ihtiyacım yok."

Kafamı salladım ve kaşlarım çattım. Ege'ye bakmaya başladım. Anlamamazlığa geldiğin de tek kaşımı kaldırdım. Sonra daha fazla uğraşmak istemediğim için sessizce iç çektim. “Uykusuzsun herhalde ondan bu anlayamaman ya da genetik. Ben gidiyorum. Bunu sana aldım yemen için. Uyanınca fıstığımı bana gönderirsin” Bir şey demesine izin vermeden hızlıca yanından ayrıldım. Eve girdiğimde aklımda Kiraz vardı. Kiraz'a şimdiden içim ısınmıştı. Acaba neden uyuyamıyordu ki? Bir şey mi yaşamıştı. Kiraz'ı kendime benzettiğim için sorunu sorunum olmaya başlamıştı. Eve geldiğimde aldıklarımı dolaba yerleştirdim. Murat'ın en sevdiği içeceklerden on iki tane almıştım. Biraz kendime zaman ayırmak istedim. Bu yüzden sıcak çikolatamı yapıp hala bitiremediğim kitabımı da alıp balkona çıktım. Bir saat sonra Ege'nin telefonla konuşma sesini duydum. Öfkeliydi.

- Ne yaparsan yap! Bana artık o kızı bulun.

Karşı tarafın sesini duyamıyorum ama ne dediyse öfkesi artmıştı Ege'nin.

- Şirketi tehlikeye sokmayacaksınız duydunuz mu beni?!

Hemen kafamı içeriye soktum. Neydi bu şimdi? Sanırım şirkette bir sıkıntısı vardı. Zaten böyle bir rezidansta oturmak ciddi bütçe gerektirirdi bunu da sağlamak ancak böyle olurdu. Ben düşüncelere dalmışken kapı çalmıştı. Kiraz ya da Murat gelmiş olmalıydı. Balkondan çıkıp kapıyı açtım. Kiraz minik çantasıyla kapımdaydı. Yanakları yeni uykudan kalktığı için kızarıktı. Üzerinde kırmızı elbisesiyle de yanakları çok uyumlu olmuştu. Ayakkabıları da kirazlıydı. Saçlarını iki taraftan kirazlı tokalarıyla toplamıştı. Çok tatlıydı bu kız.

"Hoşgeldim tatlım. Nasılsın?" Tavşan dişlerini çıkartıp sormuştu bana. Ufak kıkırdayıp yere eğilip Kiraz’la aynı boy oldum sonrasında da yanaklarına sulu sulu öpücüklerimi bıraktım. "İyiyim kiraz yanaklım. Gözler şiş yeni uyanıldı sanırım?" Dediğim de kızarmış olan yanakları daha da pembeleşmişti. Çantasını sırtından çıkartıp kapının kenara koydum. Heyecanla bana bakıyordu. "Ne zaman yapacağız kurabiyeleri? Biliyor musun seninle kurabiye yapacağız diye Ege aşkımın bana aldığı kurabiyelerimi yemedim?" Kıkırdayarak kucağıma aldım. "O zaman şimdiden bilmeni isterim çok güzel olacaklar ve parmaklarını yemek isteyeceksin. Şimdi aşkım. Ben malzemelerimizi de aldım. Hadi gel mutfağa gidip başlayalım." Birlikte mutfağa geldiğimizde Kiraz'ı tezgah'a oturttum. Ben dolaptan malzemeleri çıkarıyordum. Kiraz da tezgahın yanına çıkardığım malzemeleri koyuyordu. Tarifi anlattığımda birlikte yapmaya başlamıştık. Kiraz arada burnuma un sürse de eğlenmiştik. Sırf Kiraz için kirazlı kurabiye şekillerinden bulmuştum bu yüzden kalıba basma görevi Kirazdaydı ve bunu keyifle yapmıştı. İşi bitince bana dudakları bükülmüş bir şekilde baktı. "Şimdi fırına koyalım kiraz yanaklım." Kafasını salladı. Fırına yerleştirdim yarım saatte pişerdi ama ikimizde una bulanmıştık bu yüzden ıslak mendille önce kiraz yanaklımı sonra da kendimi temizledim. Mutfağı da toparladıktan sonra Kiraz'ı kucağıma alıp tezgahtan aşağıya indirdim.

"Alina." Biraz çekingence adımı seslenmişti. İçimden en azından ailesinde biri adımı hatırlıyor saçma lakaplar takmıyor diye geçiriyordum çünkü Ege beni takmıyor kafasına göre koyduğu isimle çağırıyordu. Gülümseyerek Kiraz'a baktım. "Efendim fıstığım." Çantasını gösterdi. "Benim ödevim vardı birlikte yapabilir miyiz? Abimle yaptığım ödevleri pek beğenmiyor öğretmenim." Kafamı salladım. "O zaman çantanı getiriyorum ben. Sen de salona geç bakalım." Yüzündeki gülümsemeyle salona geçti. Bende çantasını alıp geldim. Salondaki yemek masasına oturmuştu ben de yanına geldim. Açıkçası ben hep koltukta yayılarak yapardım ama Ege alıştırmış olmalı ben de alışkanlığını bozmak istemem. Çantasını benden alıp kucağına koydu. İçinden kitabını çıkarttı. Minik yapışkanlı notlarla işaretlemişti. Şaşırmıştım. Yaşına göre çok düzenli ve sorumluluk sahibiydi.

Aklıma annem gelmişti. Okulda gördüklerini yapacaksın ama bunlar sana yetmez sen derece öğrencisi olacaksın deyip çalışmaktan bayılmama neden oluyordu. Babam da çocuğu rahat bırak kendisi bilir ne yapacağını deyip duruyordu. Ben düşüncelere dalmışken Kiraz'ın sesiyle irkilerek kendime geldim. "Alina. Hu huuuu duyuyor musun beni?" Kafamı salladım. "Evet başlayalım bitanem." Ödevlerini iki saatte bitirmiştik. Türkçe ödevinde zorlanmıştı birlikte yazım kurallarını çalışmıştık. Sonra da matematik çalışmıştık. İnanılmaz sistemliydi. Ben yardım edecekken istemiyor önce uğraşmalıyım diyordu. Bir matematik problemini on saatte düşünse en sonunda öğrendiği yollardan çıkmıyorsa benden yardım alıyordu. "Alina ödevlerimi imzalaman lazım. Veliyle birlikte yapmamızı istiyorlar." Kırmak istemiyordum ama onun velisi Egeydi. "İyi de tatlım. Okulda veli olarak Ege gözüküyor." "Kiraz gülümsedi. "Biliyorum ama seninle yaptım. Yalan olmaz mı öbür türlü? Hem abimin yazısı asla böyle inci gibi olmadı. Aramızda kalsın canım abimin yazısı çivi yazısı ile kapışır."

Kahkaha attım. Bu kız kafa dengiydi. Bana uzattığı kitaplarını alıp sayfa sayfa imzaladım. "Peki peki tatlım. Yalan olur hem haklısın. İmzalarda atıldığına göre ne yapalım film izleyelim mi?” Kiraz kocaman gülümseyip çantasına özenle yerleştirdi. “Olur Alina. Bu sefer ama Scooby Doo izleyelim.” Kapı çalınca film hevesimiz bitmişti ve Kiraz hafif üzülmüştü ama sonra film izlemeye de gelirdi. Kirazla birlikte kapıyı açtık. Ege gelmişti. Biraz olsun toparlanmış gibiydi. En azından uyumuştu gözlerinin altındaki kırmızılıklar gitmişti. "Minik misafirini kaçırmaya geldim." Gülümsedim. Aralarındaki ilişki çok güzeldi. Keşke benimde ilişkim abimle böyle olsaydı. Kiraz dudaklarını büktü. "Abiiii seni çok özledim ama ben kurabiyelerimi yiyemedim ki."

“Ben bir fırına bakayım tatlım. Biz ödevlerini yaparken pişmiş olabilir.” Mutfağa gidip fırının kapağını açtım. Biz zaten ödevler için baya uğraşmıştık bu yüzden pişmişti bile. Hemen saklama kabına kurabiylerin yarısını koydum. Diğer yarısını Murat yerdi. Kapıya geldiğimde kurabiyelerin olduğu kabı Ege'ye verdim. Kiraz yanaklarımdan öpüp abisinin elini tuttu. Çekinerek gözlerime baktı.

"Peki, yarın da gelebilir miyim? Belki şey ihtiyacın olur bana."

"Benim ihtiyacım olmaz sana." Dediklerime kırılmıştı. Biliyordum işte beni o da sevmedi aynı annem gibi diye mırıldandı. Abisinin boynuna kafasını gömdü. Ege'nin gözleri donuklaşmıştı. Bana ilk defa öyle bakıyordu sinirli ve öldürecek gibi. Deniz gözleri beni boğacak gibi bakıyordu.

Yorumlarınızı ve oy vermenizi bekliyorum çünkü kitabımı okuduğunuzu görmek beni mutlu ediyor.

Sizce Alina neden öyle dedi?

Kiraz hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bölüm : 12.08.2024 23:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...