87. Bölüm

59. BÖLÜM

Nektari Güzeli
nektariguzeli

 

Merhaba Sevgili Okurlarım yeni bölüme hoş geldiniz.

Finale bir bölüm kaldı. Nasıl hissediyorsunuz?

Sizleri seviyorum ♥️

İyi okumalar.

 

Hastaneden sonunda çıkmıştık. Hepimiz evlere dağılmış, akşam yemeğine kadar uyumuştuk. Akşam annem herkesi bize çağırmıştı. Akşam yemeğini birlikte yiyecektik.

Yatağıma uzanmış tavanı izlerken arkadan çalan Evlerinin Önü Yonca bana eşlik ediyordu. Kaan da kendi evine gidip gelmek istediğini söylemişti. Babam bu duruma sevinirken, annem Kaan'a itiraz etmişti. Ama Kaan birkaç işinin olduğunu söylemişti. Annem de mecbur bir şey diyememişti. Kaan gittikten sonra çok sıkılmıştım. Ameliyatlı olduğum için annemler yerimden oynamama izin vermiyordu. Kaan zaten subaşı gibiydi. Az buçuk kalkmadan ölecekmişim gibi sürekli engelliyordu beni. Babam sevinçliydi ama annemler kadar beni sıkmıyordu. Aksine ani hareket etmediğim sürece ne yaparsam yapayım izin veriyordu. Bu da benim işime geliyordu. Babam yüz bulup annemleri bıktırıyordum.

"Anneeee! Bana soğuk su getirir misin?! O da çok sıcak!" Diye bağırdım. Keyfimden demiyordum bunları. Gerçekten o da sıcaklamıştı ve susamıştım.

"Geliyorum!"

Annem birkaç dakika içinde odaya gelip klimayı açtı. Sonra ise yanında getirdiği soğuk suyu bana verdi.

Suyu lıkır lıkır içtikten sonra komodinin üzerine bıraktım. Tekrar uzanıp elime telefonumu aldım. Şarkıyı değiştirip elime yandaki kitabı aldım. Klasikleri hiç sevmezdim, çok sıkıcıydı. Ama Babaya Mektup kitabını çok merak etmiştim. Değişik bir hava yansıtmıştı. Elime alıp inceledim. Mavi kapağındaki figürlere baktım. Değişikti. Kitabı açıp ilk sayfasını okumaya başladım. Sonra ise karakterin babasına olan kızgınlığı, nefretini, kırıklığını soludum. Fazla melankolik miydim bilmiyorum ama göz yaşlarım patır patır kitabın sayfalarına düşmüştü. Bazı kişileri o kadar yansıtıyordu ki.... Benim bir arkadaşım vardı küçükken. Aynı anlatılan baba figürüydü. Çocuğuna yapmadığını bırakmayıp eziyordu. Ona rağmen çocuk o kadar korkuyordu ki gıkını çıkaramıyordu. Sessizce dökülen yaşlarım bir sözün üzerine düştü.

"Bu durum zamanla, annemin yanında olduğu zamanlarda, alışkanlık olduğu üzere sana doğrudan bir şey sormaya cesaret edemediğim bir intikam oyununa dönüştü. çocuk için, hemen yanı başında oturan anneye seni sormak çok daha tehlikesizdi; anneye 'Babam nasıl?' diye soruluyor ve böylece sürprizlere karşı korunmuş olunuyordu."

Belki benim babam böyle değildi ama söz çok hoşuma gitmişti. İçini bir kitap yazarak dökmesi ise ayrı bir güzeldi yazarın.

Kitabı okumaya devam ederken ara sıra ağlıyordum. Kitabın sonlarına doğru burnumu çekerken odanın kapısını biri tıktıkladı. Burnunu bir kere daha çektim ama yararı olmadı. Yan taraftaki peçetelikten bir parça alıp burnumu silerken "Gel," komutu verdim.

Kaan sessizce içeri gelmiş, mutlu mutlu kapıyı kapatırken kırmızlaşmış gözlerimi gördü.

"Mavi? Niye ağlıyorsun Kırmızı Güzelim?"

Diyerek hızlıca yanıma geldi. Elindeki mavi gül dolu buketi bir kenara bırakıp yanıma oturdu. Elini yüzüme atıp, akmak üzere olan göz yaşlarımı sildi. Çatık kaşlarla yüzümü incelerken derin bir nefes aldı.

"Ne oldu? Ne seni üzdü? Kim ağlattı?" Dedi. Omuz silktim.

"Bir şey yok ya, kitap karakterine çok üzüldüm sadece." Dedim. Az önceki gerginlik uçmuş, kahkahalar havada uçuşmuştu. Başımı yasladığım göğsü kalkarken kahkaha atmıştı. Kollarıyla bedenimi sarmalayıp beni kendine çekti. Başımın üzerine koca bir öpücük bırakıp geri çekildi. Hâlâ gülüyordu. Başımı kaldırıp yüzüme baktı. Ama ağlak gözlerimi görünce artık gülmekten oturduğu yerden düşecekti. Ters ters baktım. Ayağa kalkmaya çalışarak yerimden doğruldum. Gördüğü gibi kahkahasını tutmaya çalışarak belime yapıştı. Ama inat edip canım yanmasına rağmen makyaj masama doğru gitmeye çalıştım. Yerinden hızlıca kalkıp kucağına aldı beni. Kollarımı boynuna dolayıp beni taşımasına izin verdim. Memnuniyetle beni makyaj masama taşıdı. İstediğim yere geldiğim gibi elimi maskelerime attım. Kedicikli, kaplanlı, timsahlı, kubağalı ve köpekli maskelerimden iki tane seçip aldım. Sonra ise diğer birkaç malzememi aldım. İşim bitince hepsini kucağıma koyup Kaan'a baktım. Meraklı bakışları bendeydi. Pis pis sırıtıp yatağı kafamla gösterdim. Beni geri yatağa taşıyıp, uzandırdı. Hafiften ağrı girse de ses etmedim. Elimdeki maskeleri alıp baktım. Kaan'a uzattım.

"Hangisi daha güzel?"

Köpekli ve timsahlı gelmişti elime. Timsahlıyı eliyle gösterdi.

"Bu güzelmiş."

Paketi kendime çekip açtım. İçindeki maskeyi alıp Kaan'ı kendime çektim. Merakla bana bakarken yüzüme yakındı. Maskeyi tek elimle paletiyle tutup diğer elimi saçlarına attım. Onları severken Kaan kendinden geçmişti. Uslu uslu dururken eğildi. Yüzümle yüzü yakınken herhalde öpüşeceğimizi sanmıştı. Elimle saçlarını geriye atıp diğer elimdeki maskeyi alıp yüzüne pat diye yapıştırdım. Soğuk maskenin yüzüne yapışmasıyla irkildi. Birkaç saniye ne olduğunu anlayamadı. Sonra bir yüzündeki maskeyi düzelten bana, bir de elimdeki boş maske paketine. Gözlerini kırpıştırdıktan sonra tekrar bana baktı. Hayal kırıklığıyla.

"Ne güzel öpecektim, senin amacın maske miydi?" Dedi.

"Normal olarak yüzüne maske yapmama izin verir miydin?" Dedim.

"Hayır." Dedi direkt.

"E o zaman yapacak bir şeyim yokmuş değil mi? Senin cezandan bir bu." Dedim.

Tırsarak bana baktı. Benden her şey beklenirdi. Yüzündeki maske onu çok rahatsız etse de ses etmedi. Sadece bana baktı. Ne yaptıysam sesi çıkmazdı, ilgiyle beni dinlerdi zaten.

"Okuduğum kitabı yüzündeki maskeyle seslice sen de okuyacaksın. Hadi bakalım." Diyerek yan taraftaki az önce ağladığım kitabı pat diye eline koydum. Tip tip bana baktı ama korkudan gıkı çıkmadı rkdjdjdj

Paşa paşa elimdeki kitabı okumaya başladı. Ben de o sıra onu dinlerken yüzüme köpekli maskemi yaptım. Arkama yavaşça yaslanıp dinlemeye devam ettim.

Kaan kitabı bitirdiğinde derin bir nefes almış ve yüzündeki ümüğü çıkmış maskeye elimi atıp aldı. Komodinin üzerine koydu. Ben de onunla birlikte yüzümdeki maskeyi çıkarıp yan tarafa koydum. Elimi Kaan'ın yüzüne atıp masaj yapmaya başladım. O da elini kaldırıp yüzümü ovuşturdu. Maskenin ıslaklığını giderdikten sonra geri çekildik. Geri çekilmeden önce yanağından öpmüştüm. Gülümseyip başımdan öptü. Ben de ona gülümsedikten sonra kalkmaya çalıştım. Yerinden kalkarak beni yavaşça yürüttü. Dolabımın kapağını açıp içine bakındım. Bir tık dağınıktı. Elimi Kaan'ın gözüne atıp kapadım.

"Sen bakma buraya, biraz dağınık." Dedim. Ama elimi çekmeye çalıştı.

"Olsun Kırmızı Güzelim ben senin her şeyine razıyım. Bilirsin." Diyerek elimi gözünden çekti. Parmak ucuma yükselip yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. Dolaptaki elbiselere baktım. Rahat, yarayı sıkmayacak bir kırmızı elbisem vardı. Elime alıp geri yatağa doğru yürüdüm. Kaan beni oturttuktan sonra heyecanla bana baktı. Kırmızıyı bana çok yakıştırıyordu. Komodine hafifçe eğilip daha doğrusu eğilmeye çalıştım. Pelvis yani çanak kemiğinin iliak kısmından ameliyat olmuştum. Çok ağrım yoktu çünkü yeni ağrı kesici etki ediyordu. Yarım saat kadar önce içmiştim. Ama çok hareket etmezsem daha iyi olurdu. Ağrı kesici etkisi geçtikten sonra tırtıl gibi kıvranırdım yoksa. Bunu da Kaan el attı. Komodinin çekmecesinden takılarımı çıkardı. Birkaç tane seçtim. Sonra ise Kaan onları geri yerine koydu. Bir süre sonra Kaan gitti ve annem geldi. Çünkü üzerimi giyinecektim. Tek başıma giymek beni zorlayacağı için annemi çağırmıştım. Üzerimi giymeme yardım edip beni makyaj malzemelerine baş başa bırakmıştı. Kaan muhtemelen anneme yardım ediyordu.

Elime kırmızı ruju aldım. Uzun süredir kullanamamıştım. Özlemle baktım. Sonra ise maskarama. Ne kadar özlemişim yahu.

Makyajımı yaptıktan sonra biraz daha uzanmıştım. Ağrılarım vardı. Zaten iyileşme süreci 6 ay ile 1 yıl arasıydı. Fazla zorlamamak lazımdı. Üzerime bir ağırlık çekerken uykuya daldığımı fark etmedim.

Yine o kız vardı. Karanlıkta kara gözüken lacivert saçları yüzünün her bir yerine dağılmış o kız. Üzerinde yine hastane kıyafeti vardı ama bu defa kan izleri yoktu. Aksine tertemizdi. Saçları belki eskisi kadar dağınık değildi. Bu defa ben de zincirli değildim. Kan kusmuyordum, saçım başım topluydu. Üzerimde giydiğim kırmızı elbise vardı. Yine sedyede uzanıyordum. O da kapının önündeydi. Hafif ağrım vardı sadece. O ise kapıdan girmiş, yanımda duruyordu. Kapıdan sarkan ilikler veya organlar yoktu. Her taraf temiz ve aydınlıktı. Bana seslendi.

"Verdiğim ilik inşallah şifa verir. Mavi."

Korku ve şaşkınlık ile ona baktım. Arya mıydı o? Uzun zamandır rüyalarıma giren ve beni ölesiye korkutan şey Arya mıydı?

"Arya?" Dedim.

Bakmadı. Sadece arkasını dönüp gitti. Şaşkınla arkasından bakarken gelen titreme hissiyle gözlerimi araladım. Aysima yanı başımdaydı.

"Kız uyansana. İki saattir seni uyandırmaya çalışıyorum." Dedi. Meraklı bakışları üzerimde gezinirken tip tip baktı etrafa. Hava kararmış olmalıydı. Yerimden doğrulmaya çalışırken canım acıyınca geri yaslandım. Aysima da canımın yandığını fark etti. Bu yüzden annemi çağırdı çünkü ben sofraya katılamayacak gibiydim. Annem, babam ve Kaan içeri geldi.

"Anne benim ağrılarım var, siz yemeğinizi yiyin. Ben katılmayacağım." Dedim. Annem ters ters baktı.

"Öyle şey mi olurmuş kızım? Rahat etmen için koltuğu çekeriz. Uzanırsın. Sen de bizimle yersin." Dedi. Annem de ona katılıp müstakbel damadına yapıştı.

"Hem damadım da seni aşağı taşır, koltuğu çeker. Rahatça yemek yeriz." Dedi. Kaan da annemden yüz bulunca hemen lafa atladı.

"Tabii. Hatta hemen şimdi." Diyerek öne atılmıştı ki babam önce davranıp beni yavaşça kucakladı.

"Daha evli değilsiniz siz. Kızımı ben taşırım. Sen git koltuğa çek." Dedi. Babamdaki kıskançlık dünyaya bedeldi.

İyicene beni kendine yapıştırıp Kaan'a nispet yapar gibi yanından geçip gitti. Kaan ne yapacağını bilemezce yataktaki pikeyi alıp bizim arkamızdan geldi. Aysima gülmemek için zor dururken annem söyleniyordu.

"Şu adam benu öldürecek da. Vallahi boğaldum, daraldum!" Diye diye Aysima ile geliyordu. Ben ise babamın boynuna kollarımı dolamış, yanağından öpmüştüm. Allah'tan tek kızdım. Tek evlattım. Yoksa babam daha ne kıskançlıklar yapardı.

Babam onu öpmemle yumuşamış, güle güle beni aşağı indirmişti. Kaan babamın dediğini yaparak koltuğu yemek masasına yakın bir hizaya çekti. Kaslı yakuşuklum benim. Tabi babam burada diye gık çıkaramıyordum ama iltifatlarını sonra alacaktı. Benim uzanacağım koltuğun önüne büyük ve yüksek bir sehpa getirdi Aysima. Yemekleri rahatça koyabileceğiz. Babam beni yeni koltuğa uzandırmıştı ki kapı çaldı. Aysima kapıya bakmaya giderken annem ve Kaan sofrayı kurmaya başladı. Babam beni bıraktıktan sonra o da kapıya bakmaya gitti. Zaten dış kapı açıldığı gibi Göktuğ'un bağırışlarını duymuştum. Bu çocuk iflah olmazdı. İçeriye güm diye girdi. Beni gördüğü gibi yanıma gelip uzanan beni hafifçe kaldırıp sarıldı. Başımdan koca koca öptü.

"Bacım benim!" Diye bağrına tekrar basıyordu ki Arda yetişti. Göktuğ'u oturduğu yerden çekip kendisi oturdu.

"İyi misin bacımsu? Ayı yavrusunu severken boğmuş." Dedi. Gülerek Arda'ya sarıldım.

"Ayı birazcık yavrusu boğmuş olabilir derken Göktuğ'a bakıyorduk. Göktuğ mahcup bir şekilde elini ensesine atıp kaşıdı.

"Fazla şey ettim. Ondandır." Dedi ikimiz de Göktuğ'un haline gülerken o da güldü. Ardından pıtı pıtı adımlarla yanıma koşan ikiliyi gördüm. Mina ve Elif mutlulukla yanımıza koşuyordu. Geldikleri gibi öpücük manyağı ettiler beni. Yanaklarımı ıslak ıslak bıraktılar.

"İyi misin kuzum? Bu iki ayı seni boğmuş gibi." Dedi Elif. Gülerek başımı salladım.

"Hiç olmadı ama Mavi. Ben seni boğmadım ki?" Dedi Arda. Hepimiz katıla katıla gülerken Araf geldi. Hepsini eliyle itekleyip yer açtı. Sonra ise saçımın üzerinden öpüp kenara çekildi. Mina Araf'a laf etti.

"Sen ve öpmek? Bu bile başarı! İyi misin diye neden sormadığını sorgulamayacağım." Dedi. Araf sakince Mina'ya baktı.

"İyi olmasa bu kadar güler miydi?" Dedi. Şu adamın mantığına hayranım. Mina baş sallayıp sustu. Herkes ikisinin haline gülerken annem ve babam da geldi.

"Kusura bakmayın, ben bakamadım. Ama amcanız ve kızım baktı." Dedi. Aysima'yı yanına çekip yanaklarından öptü.

"Oy benim güzel kızım." Diyerek sevdi Aysima'yı. Herkes gülerken Aysima anneme baktı.

"Oy benim güzel annem." Dedi. Bu defa annem güldü. Şen şakraktık şu dakika. Hepimiz gülerken kapı çaldı. Aysima koştur koştur kapıya gitti. Aradan birkaç saniye geçti geçmedi Yavuz abi içeri girdi. Annem herkes sarılmıştı o sıra. Yavuz abiyi görünce kollarını açtı.

"Oğlum benim." Diyerek gelen Yavuz abiye sarıldı. Yavuz abi biraz fazla uzundu. Bu yüzden o da anneme üstten sarılıp başından öptü.

"Hiç unutulacak kişi miyim be ana?" Dedi.

"Unutur muyum ben çocuklarımı? Hadi geçin bakalım sofraya da gönlünüz hoş olsun." Dedi. Herkes koca sofraya otururken Kaan yanıma gelip yemeklerimi özenle önüme koydu. Dikelmeme yardımcı olup arkama yastık koydu. Koltuk yumuşak olduğu için çok da ağrım yoktu. Önüme gelen yemekleri herkes oturunca birlikte yedik. Hoş sohbetler döndü. Tatlı atışmalar, annemin babamla olan anıları, Göktuğ ve Arda'nın eşeklikleri, Araf'ın sessizliği ama annemlerle konuşması, Kaan'ın babam ile olan tatlı atışmaları, kızların gülüşü... Hepsi birer mucize gibiydi. Hepimiz mutluyduk, sağlıklıydık ve beraberdik.

Her bir sesin tınısı aklıma kazınırken, görüntüler kaydı gitti. Bol bol güldük. Gün sonlandığında Kaan beni odama taşımış, annem babam ile atışmış ve uyku bastırmıştı. Herkes evlerine mutlu mesut gitmişti. Kaan beni yatağa yaptırdıktan sonra makyaj temizleme suyunu ve pamuğu getirmişti. Yüzümü sildikten sonra hepsini bir kenara atıp uyumuştum. Kaan da giymişti.

Bir Buçuk Yıl Sonra

Önüme gelen meyveli pastayı içtiğim kahve ile taçlandırmıştım. Karşımdaki Aysima ise benim aksine çikolatalı pasta ve çay almıştı. İkimiz baş başa pata yerken konuşmaya devam ediyorduk.

"Üniversite sınavları atlatıldı. Mezuniyet yaklaştı. Elbise bakmamız lazım topluca. Elif ve Mina nerede kaldı? Geleceğim dediler. Biz pastayı bitirdik. Onlar hala gelmedi, gelince bir tane daha sipariş edeceğiz." Dedi. Başımı salladım. Aysima kendi kendine söylenirken o sıra Mina ve Elif geldi. İkisi de Aysima'nın omuzlarına yapılıp yanaklarından öptü. Aysima'nın tüm stresi uçmuş, gülücükler saçıyordu. İkisine tatlı tatlı gülüp yerlerine geçmesini söyledi. Gözlerimi kısarak Mina ve Elif'e baktık.

"Beni niye öpmüyorsunuz?" Dedim. Tek kaşım havada söylemiştim. Gülerek yanıma koştular. Benim de yanaklarımdan öptükten sonra yerlerine oturmuşlardı. Hepimiz pasta sipariş etmiştik. İçtiğimiz çay ve kahve ile dükkanı batıracaktık. Hesap kabarıktı. Biraz daha oturmuştuk ki Göktuğ kapıdan bir anda girdi. Ne ara geldiler hiç bilmiyorum. Arda, Kaan arkasından girdi. Araf yine yoktu. Uzun zamandır kendi başına takılıyordu. Tabii bazen Kaan ile karşılıklı oturup kahve içiyordu ama aramıza çok karışmıyordu. En son evini basacaktım. Herkes diyemem belki ama şu an buradakiler birbirleriyle selamlaştıktıktrn bizim masaya sandalye çekmişler yanlarımıza oturmuşlardı. Kaan saçlarımı eliyle hafifçe iterek alnından öptü. Gülümseyerek yanağından öptüm. Mina Kaan'ın gelmesiyle yana kaçmış, yerini Kaan'a vermişti. Kaan memnuniyetle Mina'nın saçını karıştırmış, yerine geçmişti.

"Kutay nerede?" Demişti Aysima. Kutay'a çok düşkündü. Abisinden ayırt etmiyordu. Bizim aklımıza gelmeyen onun aklına gelmişti.

"Tuvalete gitti." Dedi Arda. Aysima gülümseyip Arda'nın yanağını sıktı. Arda neye uğradığını şaşırıp Aysima'nın ellerimi çekmeye çalıştı.

"Kızım ne yapıyorsun karizmamı çiziyorsun hep!" Diye elini itekledi ama Aysima bu defa diğer yanağını sıktı. Herkes hallerine kahkahalarla gülerken garson diğerlerinin siparişini almıştı. Hepimiz önümüzdeki atıştırmalıklardan yiyerek çay, kahve içiyorduk. Pastadan bir çatal alıp Kaan'a döndüm. Çatalı ağzının kenarına götürdüm ki açtı. O sırada Aysima beni şaşırtacak bir şey söyleyince ağzına verdiğim pasta bildiğin Kaan'ın boğazına yapışmıştı. Diyordum işte bu ilişkide odun olan bendim! Panikle Kaan'a kahvemi uzatıp içirdim. Herkes gülerken Kaan da güldü. Gülüşüyle rahatlamıştım. Canını yakmak istememiştim.

"İyi misin? Özür dilerim, yanlışlıkla oldu. Canın acıdı mı?" Dedim. Gülerek yanağımdan öptü.1

"Sorun değil. Sakin ol. Canım acımadı." Acıdığı yüzünden belliydi ama ses etmemişti. Üzüntüyle yüzüne bakıp boğazını ovuşturdum. Elimi çekip öptü. Sonra ise eliyle okşadı. Geri masaya döndüğümüzde herkesin bir çekirdek çıtlayarak bizi izlemediği kalmıştı. Kaan ters ters herkese bakınca herkes eski sohbete dönmüştü.

Pastalar yenilmiş, kahve ve çaylar içilmişti. Hesabı ödedikten sonra AVM'ye gitmiştik. Mezuniyet birkaç gün sonraydı ve benim hala gözüme bir elbise güzel gelmemişti. Etrafa bakına bakına mağazalarda dolanıyordum. Kaan da yanımdaydı. Ona da takım elbise bakacaktık. Yeni girdiğimiz mağazadaki elbiselere baktım. Kırmızı bir şey giyecektim. Kaan da, ben de kırmızı seviyorduk. Bu yüzden elbisem kırmızı olacaktı. Etrafta gezinirken elime gelen hoş bir elbiseye baktım. Hafif bir yırtmacı, koyu bir havası vardı. Kırmızı tonlarının geçişleri barizdi. Askılı bir elbiseydi. İnce kırmızı askıları ya koparsa havası veriyordu ama güzeldi. Kaan'a baktım. O da beğenmişti. İkimiz de elbiseye bakmaya devam ederken buranın çalışanı olduğunu düşündüğüm bir kadın geldi yanımıza.

"Merhaba, hoş geldiniz. İsterseniz daha farklı modellerimiz var." Dedi. Kaan'a baktım. Başıyla beni onayladı.

"Pekala, bakalım." Dedim. Çalışan elini uzatarak "Buyurun," diyerek bizi önüne aldı. İkimiz de önden ilerleyip elbiselere baktık. Bu kadar kararsız olmasam Kaan'ı yanıma almazdım ama danışma ihtiyacı duyuyordum.

Elbiselere biraz daha baktıktan sonra ilk gördüğümüz elbiseye benzer ama daha güzel bir elbise aldık. Kırmızı biraz iddialıydı. Ama pek güzeldi.

Aldıktan sonra bu defa takım elbise bakmaya gitmiştik. Kaan için güzel siyah bir smokin düşünüyordum ama bakacaktık artık. Mağazaya ilk adımımızı attığımız gibi gördüğüm bir takım elbise çok dikkatimi çekmişti. Siyah takımın üzerinde parça parça ama küçük parıldayan taşlar vardı ve bu rahatsız edecek cinsten değildi. Zarifçe süslenmişti. Taşlı şeyler güzel değildi ama bu çok farklı bir havaya sahipti. Adımlarımı o yöne çevirip takımın başına kadar geldim. Elimi uzatıp taşlara dokundum. Ne çok büyüktü, ne de atom parçası kadardı. Tam hoş bir boyuttaydı. Arkamı dönüp Kaan'a baktım. O da bana doğru geliyordu zaten. Bir süre sonra yanıma gelip o da baktı. Onun da gözlerine hafif bir beğeni eklenmişti. Biraz sonra yanımıza görevli geldi. İkimiz de bunu beğenince almıştık. Sonunda bunlar seçilmişti. Ama daha ayakkabılar vardı. Neyse ki Kaan Arda ve Göktuğ gibi değildi. Alışverişten nefret etmiyordu ama çok sevdiği de söylenemezdi. Bana gıkı çıkmıyordu. Sevgilimin koluna girmiş, paytak paytak yürürken bir ayakkabı mağazasına girdik. O kendi için, ben kendim için ayrılıp ayakkabı baktık. Çantam siyahtı, bu yüzden topuklularım da siyah olmalıydı. Etrafa baka baka dolandım. Sonra gözümü kesen birini elime alıp incelemeye başladım. Tam benlikti. Çok ince topuklu olsun istemiyordum çünkü acısını çıkarmam lazımfı şu iki senenin. Biraz daha dolandıktan sonra ilk elime aldığımı alıp Kaan'ın yanına gittim. O da seçmişti. Yanıma gelip gösterdi, gayet şık ve hoştu. Ayakkabılarımızı da alıp çıktık. Sadece takı kalmıştı ama kaç saattir gezdiğimizden haberimiz yoktu. Şu an kısa gelebilir ama yaklaşık üç buçuk saattir geziyorduk buralarda.

Yorulunca biraz bir köşeye oturmuş, soğuk bir şeyler içmiştik. Sonra ise kalkıp takıları almış, diğerlerinin yanına gitmiştik. Aysima, Kutay ile gezmişti, Arda ve Göktuğ oturmuş, Mina ve Elif de kendileri gezmişti. Yanına gittiğimizde Arda ve Göktuğ uyuyakalmıştı. Araf ise gelmişti ama çok geç! O da oturmuş, sigara ve çay keyfi yapıyordu. Yanına gittiğimizde Araf'ın yanına oturduk. Dönüp bakmadı, gözleri dalmış gibiydi. Sigarasını dudaklarına yaklaştırıp bir nefes daha çekti içine. Dumanı dudaklarından salarken umarsız bakışlar ile AVM'deki insanları izliyordu. Elimi koluna atıp hafifçe sıktım. Kafasını hafifçe bana döndürdü. Bakışları üzerimde gezinirken "Ne oldu," dedi. Başımı omuzuna yasladım.

"Sen niye geç geldin? Sana da bakalım takım elbise." Dedim. Başım omuzunda olduğu için omuz silkmek yerine "Boş ver beni," dedi.

"Olmaz ki böyle, gel sana da bakalım." Dedim. Benim ricama karşın Kaan da devreye girdi.

"Hadi abicim hadi, sana da bakalım." Diye kolundan tuttu. Araf oflayarak ikimize baktı. Ama benim bakışlarımı fark edince Kaan'a gözleriyle küfrederek yerinden kalktı. Sigarasını parmaklarıyla ezip söndürdü. İleri atıldım.

"Araf sen manyadın mı? Parmak ile ezilerek sigara mı söndürülür? Parmakların yandı!" Dedim. Umursamadan omuz silkti.

"Şu an gitmiyorsak, geri oturacağım." Dedi. Sabır çeke çeke daha bugün aldığım yanık kremini çantamdan çıkarıp parmaklarına sürdüm. Başta izin vermemişti ama Kaan'ın bakışlarını görünce ses etmemişti. Parmaklarına üfleye üfleye krem sürüp kremi yerine koydum. Sonra ise Araf ve Kaan'ın kıluna girip Araf için takım elbise bakmaya gittik.

Araf sırf çok uğraşmayalım diye ilk bulduğunu alalım deyip duruyordu. Sırf beni kırmamak için kalkmıştı zaten. Bir sonraki mağazaya girene kadar bir saat geçmişti. Ona da girip baktık. Araf için uygun bir tane bulmak zordu. Bedeni Kaan'a göre çok daha iriydi ama bu kilo değil kastı. Her gün Spor yapıyordu. İşlerde çalışıyordu. Onun için geniş omuzlu bir takım almalıydık ama çok da bulduğumuz söylenemezdi. Rafların arasından geçerken gördüğüm bir takım dikkatimi çekti. Elime alıp baktım. Tam da Araf'a uygundu. Boyuna falan tam oturur gibiydi. Elimdekiyle oturan Kaan ve Araf'ın yanına gidip gösterdim.

"Bunu giy bir Araf, hadi." Diye kışkışladım. Ses çıkarmayıp kabine girdi. Birkaç dakika sonra çıktığında o kadar iyi görünüyordu ki anlatamam. Aysima şu görüntü ile bayılırdı. Beli çok kalın değildi ve öndeki düğmeler belini hafif sıkıyordu. Geniş omuzlarına tam oturan takım ve bacaklarındaki pantolonun duruşu mükemmeldi. Şaka gibiydi. Boşuna demiyorum abim de abim diye!

Yanımıza gelip yüzümüze tip tip baktı.

"Oldu mu? Hadi artık yeter, yoruldum. Sigara içmek istiyorum." Dedi. Ters ters baktım.

"Sana o sigarayı bıraktırmayan anguttur!" Dedim. Başını salladı. Günde bir paketi rahatlıkla içen biri için neredeyse imkansızdı. Ama başaracaktır. En azından bıraktıramasam da azaltacaktım. Daha 20-21 yaşındaydı, akciğerleri çürümüştür şu yaşında. Kanser olacaktı en sonunda!

Beni pek de kale almayarak tekrar sordu.

"Beğendin mi?" Dedi. Başımı salladım.

"Çok yakışıklı görünüyorsun abi." Dedim. Eğer abi demeseydim Kaan arkama verecekti. Bakışlarını üzerimde hissettim. Eğilip öptüm.

"Sen benim yakışıklımsın, o ise abim. O Aysima'nın yakışıklısı." Dedim. Sözlerimle bakışları yumuşamış alnımdan öpmüştü. Kıskanan aklını yetim ben onun. Sessizce geri çekilip Araf'ı beklemeye başladık. Birkaç dakika sonra gelmişti, takımı alıp çıkmıştık. Son kahvelerimizi içip kalkmıştık. Sonunda bitmişti, biraz daha zorlasak AVM'ye yurt kuracaktık. Kalktıktan sonra hepimiz evlere dağılmıştık ve kötü haber artık Kaan ile yan yana değildim. İyileştikten sonra babam zorla bizi ayırmıştı. Annem de artık ses edememişti. Neredeyse yirmi yaşına gelecektik ama on dokuzduk. Üniversiteli sayılırdık. Birkaç güne sonuçların geleceğini biliyorduk ve bizim şu an tek derdimiz mezuniyetti. Ders çalışmaktan o kadar bezmiştik ki artık umrumuzda değildi okul falan.

Eve geldiğimde her şeyi bir kenara bırakıp duş aldım. İyice bakım yaptıktan sonra evde annem olmayınca akşam yemeğini ben üstlendim. Akşam için bir şeyler hazırlayıp beklemeye başladım. O sıra kapı çaldı. Kapıya gidip baktım. Annemdi. Elindekileri elime tutuşturup kendini salona attı. Annemin neredeyse kafama fırlattığı poşetleri alıp tezgaha koydum. Sonra ise buzlu suyu bir bardağa döküp anneme götürdüm. Suyu dişleri yüzünden tek dikişte içemedi ama birkaç kerede içti. Derin bir oh çekip bana baktı.

"Benim kölem bugün bize ne yapmış?" Dedi. Tavırlı tavırlı karşıdaki yeşil koltuğa çöktüm.

"Senin kölen hep çalışıyor zaten. Evden kaçıyorsun yemek yapmamak, hatta bana yaptırmak için!" Dedim. Kötü kadın kahkahası atıp kafasını geriye yatırdı. Koltukta uzandı.

"Benim kölem değil misin köle! Ben seni ne için doğurdum ha? Tabi ki evden kaçacağım. Gencim, güzelim ve fitim! Benim de hakkım gezmek. Bu sene benim senem." Dedi. Şaşkınlıkla baktım.

"Beni Kaan'a bırakıp kankalarıyla Bergama'ya giden nenem miydi ana?" Dedim. Cıkladı.

"Yetmedi. Biraz daha gezmeliyim ben. Şu yaşa kadar seni büyüttüm, biraz da sen idare et canım!" Dedi. Ah anne ah! Köle köle diye öldürdün kızını yahu.

"Senin köle de firarda." Diyerek telefonumu aldım. Ama daha kalkamadan tepeme çöktü.

"Kim kim gidiyorsun?" Dedi. Bazen sorardı ama şu an ne için soruyordu anlamıyorum.

"Ne için soruyorsun?" Dedim. Tek kaşım havada anneme bakarken göz kırptı.

"Merak ettim." Dedi. Annemin haylaz bakışları üzerimdeydi.

"Niye merak ettim acaba? Dilinin altındaki baklayı çıkar anne." Dedim. Sırıttı.

"Ben de geleyim mi ha? Motora at, biraz da ananı gezdir." Dedi. Gülerek baktım. Bunun için miydi bu kadar kıvranma? Tabii gezdirirdim onu.

"Kalk anacuğum, gezmeye gidiyoruz. Ben sen ve kızlar! Haydi." Deyip itekledim. Küçük çocuklar gibi sevindi. Koştur koştur giyinip geldi. Annem son bir senede değişmişti, daha gezmeyi seven biri olup çıkmıştı. Ben de o arada üzerimi giyinmiş, saçlarımı toplamış ve kırmızı rujumu dudaklarıma yedirmiştim. Aşağı indiğimde annem beni bekliyordu. Geldiğimi görünce dışarı, ayakkabılarını giymeye çıkmıştı. Ben de anahtarımı alıp çıkmıştım. Ayakkabılarımı giydikten sonra motoru garajdan çıkarmış, kasklarla gelmiştim. Annem ilk defa binecekti motora. Genelde korkardı ve bu yüzden ısrarlarıma karşı gelirdi. Ama benden sonra annem ölümün yakınlığını nasıl hissetmişse şu yaşında her şeyi yapmak istiyordu. Kafasına kaskı takıp saçlarını düzelttim kaskın altından. Kendi kaskımı da giyip motora bindim. Annem nasıl bineceğini hesap etmeye çalışırken kolundan tutup kendime çektim.

"Anne direkt atla. Arkama bin ve bana sıkıca sarıl." Dedim. Annem dediklerimi yaparak arkama atladı. Kollarını sıkı sıkı belime dolayıp korkuyla yerinde küçüldü.

"Çok hızlı sürme sakın kölem, vallahi senin bu gariban anan poşet gibi uçar!" Dedi. Kahkaha atarak anneme döndüm.

"Sakin ol, çok hızlı gelirse elinle bacağıma hafifçe vur, sakın şamarı indirme ha. Vallahi uçarız motordan." Diyerek ön aktarımı yaptım. Annemin eli ağırdı, vallahi şakacıktan vururken bizi devirme potansiyeli vardı.

Sonunda binmiş ve çalıştırmıştım motoru. Annem tir tir titremişti başta ama sonra cesaret alarak belimi hafif sıkmaya başlamıştı. Keyifle etrafı izlerken arada bir şey diyordu. Ben de cevap veriyordum. Hızlı hızlı gitmeme çok da izin verdiği söylenemezdi. Hız yaptığım an amele sümüğü gibi yere yapıştırırdı beni.

Sonunda hedef yerimize gelmiş ana kız, keyifle bir şey yiyip içmiştik. Bir süre sonra ise eve gelmiş, babam gelince yemeklerimizi yemiştik.

Mezuniyet Günü

"Aysima küpem yok!" Diye bağırdım. Geç kalacaktık geç!

"Ne bileyim kızım ben senin küpeni? En son neredeydi?" Dedi. Bilmem dercesine omuz silktim. Bu defa Mina atıldı.

"Bu kadar niye paniksin Maviş? Daha üç saate yakın var. Sakin ol." Dedi. Haklıydı, belki de panikten unutmuştum küpemi nereye koyduğumu. Sabır çeke çeke elbisemin ucundan tutup kaldırdım. Paytak paytak makyaj masama gittim. Oradaydı. Kırmızı küpemin tekini bulmuştum sonunda. Derince bir nefes alıp aynanın karşısında takmayı denedim ama beceremeyince Elif'e seslendim.

"Elif, küpemi takmama yardım eder misin?" Dedim.

"Geldim." Deyip elimdeki küpeyi aldı. Kulağıma dikkatlice takıp geri çekildi. Yanağımdan öptü. Gülümseyip ben de onun yanağından öptüm, sırıtarak uzaklaştı. Makyajımız da kendimiz yapacağımız için malzemelerin hepsini yatağın üzerine koymuştuk. İstediğimizi alıyor ve kullanıyorduk. Böyle daha rahattı. Makyajım için yatağın üzerinden elime aldığım malzemeyi kullanmaya başladım.

Yaklaşık bir saat kadar sonra hazırdık. Erken gitmeyi planlamıştık. Mina ve Elif itişip kakıştıkları için makyaj sabitleyiciyi ellerinden alıp yüzlerine sıktım. Aralarındaki kargaşa son bulmuş, gülmeye başlamışlardı. İkisini de gıdıklayıp arkamı döndüm. Bu defa kendime sıkıp Aysima'ya döndüm. makyaj tazeliyordu. İşini bitirmesini bekledim, beklerken de turşu oldum zaten. Sonunda bitince bana döndü. Yüzüne sıkıp kapağı kapattık. Çantalarımızı ve ayakkabılarımızı alıp çıktık dışarı. Hepimiz ayakkabılarımızı giymeye çalışırken bizimkileri gördük. O kadar yakışıklı olmuşlardı ki. Of of, baldan tatlı tipleri vardı. Kaan saçlarını geriye yatırmak yerine iyice dağıtmış, saçlarına bir şeyler sürmüştü. Aldığımız takım güneşle beraber üzerinde parıl parıl parlıyordu. Açık kahve gözleri bana bakarken hayranlık ve beğeni doluydu. Güneş yüzünden uzaktan neredeyse kehribar görünen gözleri sadece ve sadece bendeydi. Ben olduğum yerde kalakalmışken bana doğru kocaman gülümseyerek geldi. Ellerini belimin iki yanına atıp alnımdan öptü. Daha sonra hiçbir şey demeyerek yere eğildi. Yan tarafta iki saattir giymeye çalıştığım topuklu ayakkabıyı eline alıp ayağıma giydirdi. Canımı yakmadan giydirdiği ayaklarımı yere bıraktıktan sonra ayağa kalkıp beni kendine çekti. Ben onun etkisinden yeni yeni anca çıkmıştım ama o çoktan beni arabaya bindirmişti. Arabaya geçince bu defa ben kendime gelmiş o bana alık alık bakıyordu. Herkesin ortasında tepki vermek yerine baş başayken tepkisini göstermek istemiş olmalıydı. Şaşkın şaşkın yüzüme bakıyor, gözleriyle bana çok güzel ve özel hissettiriyordu. Utanarak başımı eğdim. Bakışları çok güzeldi, sanki dünyanın en nadide parçasına bakıyordu. Elini çeneme attı. Başımı nazikçe kaldırdı.

"Çok güzelsin be Kırmızı Güzelim." Diyerek iç çekti. Gülerek baktım. Elini çenemde gezdirdi.

"Gülüşün bile uyuşturucu etkisi bırakıyor." Dedi. İçi giderek bakarken şımararak yanına sokuldum.

"Senin bu yakışıklılığında beni öldürüyor, diğer kızlara karşı korumak lazım seni." Dedi. Düşününce bile kıskançlık krizine giriyordum. Elimi yüzüne atıp okşadım. Yanlış hatırlamıyorsam Osmanlıca bir kelime vardı. Ruh-u Revanım. Yürüyen Ruhum demekti. Kaan benim için tam olarak öyleydi.

"Ruh-u Revanım." Dedim. Anlamayarak bana baktı. Kaşları merakla havalandı.

"O ne demek?" Dedi. Gülümsedim. Elimi saçlarına atarken sessizce okşadım. Merakla bakmaya devam ediyordu ama şimdi söylemeyecektim.

"Günün sonunda söyleyeceğim. O zamana kadar anlamına bakma olur mu?" Dedim. Meraklı ve şüpheci bir şekilde baktı ama ses etmedi. İyice kolunun altına çekip sarıp sarmaladı. O sırada bizimkiler de arabalara dağıldı. Araf sürücü koltuğuna geçmişti, Aysima'da yanına. Aysima Araf'tan uzun bir süredir uzak kalmaya çalışıyordu. Ama anonimin o olduğunu anlamasın diye hala mesaj atıyordu. Şu an belki tek bir olay gibi görünebilirdi ama ben hastanedeyken kim bilir neler olmuştu. Burada anlatılmayan kim bilir ne geçmişti? Aysima anlatmak istemiyordu. Yıllardır Araf'ın üzerine titriyordu ve yaklaşık iki yıldır yan yanaydı onunla ama bir kere olsa rahat olamıyordu. Her yanına yaklaştı mı Araf sertçe kendinden uzaklaştırmıştı. Bir kere olsun bağrına basmamıştı. Aysima sevgiyi dışarıda aramıyordu, sadece Araf'ta arıyordu. Ama Araf o sevgiyi, o düşkünlüğü elinin tersiyle itiyordu. Son aylarda ise bu yüzden Aysima kesin olarak kendine yeni bir yol inşa ediyordu. Araf'a olan düşkünlüğünü yıkmaya çalışıyordu. ne kadar onaylamasam da o da bıkmıştı. Yaklaşık altı yıldır aynı okuldalardı ve Aysima'nın başından beri ona karşı ilgisi vardı. On ikinci sınıfta ise duygularının aşk olduğunu, bunun basit bir çekim olmadığını fark etmişti. Bu altı yıllık ilgi kolayca sökülüp atılacak bir şey değildi. Zordu, çok zordu. Araf'a ne kadar yaklaşırsak bir o kadar da uzaklaşıyorduk. Aysima onu deli gibi severken nasıl bu kadar tepkisiz kalıyordu? Onu seven vardı. Bizler boşuna mı vardık. Aşığı ve neredeyse kardeşleri olan bizler vardık ama o sürekli kendini soyutluyordu. Bir ara bunun için Araf'ı bir köşeye çekip konuşmuştuk ama bana mısın bile dememişti. Aysima'nın kaderi acıydı. O ben ve Kaan için didinmiş ve başarmıştı. Ama ben ne kadar çırpınsam da Araf karşılık vermiyordu. Kaan da benim gibi çok deniyordu ama zorla güzellik olmaz tabiri buranın malıydı.

Aysima yine her zamanki gibi pencereye dönüp etrafı izlemeye başladı. Ama sıkılmış olacak ki elini radyoya atıp rastgele bir şarkı açtı.

Seha Okuş - Hasretinle Yandı Gönlüm

Kısık sesteki yavaş şarkı hepimizi derinlere götürürken bir anda müzik değişti. Ne olduğunu anlamayarak Araf'a baktık. Elini radyoya atmış kapatmıştı. Anlamazca ona baktık. Durduk yere ne diye kapatmıştı ki? Kaan anlayışla geriye yaslandı ama ben bir şey anlayamamıştım. Kaan'a dönüp baksam da şu an cevap vermeyeceği belliydi.

Aysima'ya baktım. Sinirli bakışları Araf'taydı. Tartışma yaşanacağı barizdi. Dediğim gibi de oldu

"Şarkı açıyorum, dokunma." Dedikten sonra Aysima elini tekrar radyoya attı ama aynı sırada Araf da elini radyoya attı.

"Açacaksan bunu açma." Dedi. Aysima omuz silkti.

"İstediğim şarkı bu, sana ne." Diyerek açmaya çalıştı ama Araf izin vermedi. Eli Aysima'nın elinin üzerinde sıkıca duruyordu. Tam müdahele edecekken Kaan kolumdan tutup beni kendine yapıştırdı. Sessizce ofladım. Hem onların morali iyicene bozulacaktı, hem biraz daha kalırsa geç kalacaktık.

"Seni ilgilendirmiyor benim şarkı açmam. İstediğim gibi açarım!" Dedi. Aysima'nın sesi gittikçe yükseliyordu, hatta sinirden elleri titriyordu. İnce parmakları titrerken ellerini yumruk yaptı. Sessizce başını kaldırıp Araf'a baktı. Tüm titremesi giderken umarsızca nefret dolu bakışları Araf'taydı. İlk defa gözlerindeki nefret belirgindi. Şaşkınlıkla Kaan'a döndüm. O da Aysima'nın bakışlarına bakakalmıştı. Aşık bir insan nasıl sevdiğimden nefret edebilecek kadar güçlü olabilir? Tüm duygularından arınmış gibiydi. Ama Araf sadece kısa bir süreliğine tepkisiz kalmıştı. Sesinde değişik bir tını vardı.

"Araba benim. Radyo benim." Dedi. Aysima sessiz bir nefretle gülümseyerek kapıyı açmaya çalıştı. Ama kilitliydi. Daha ilerleyememiştik bile.

"Aç kapıyı!" Diye bağırdı bir anda. Tırsarak yerime sindim. Şu haliyle bizi katır kutur yerdi. Şaşkınlıkla baktım. İstesem de artık müdahale edemezdim. Arada ben gidecektim yoksa. Kaan da ne yapacağını bilemeyerek bana baktı. İkimiz de şaşkınlıktan tek kelime edemiyorduk ki.

Aysima inmeye kararlıydı. Haklıydı da.

"Kapıyı aç!" Diye tekrar bağırdı. Araf hiç oralı olmadı.

Tam arabayı çalıştırdığı an Aysima tekrar bağırdı.

"Sana kapıyı aç dedim!'' Diye bağırdı ve sonra bir ilk oldu. Aysima Araf'ın çenesine elini atıp yüzüne bakmasını sağladı. Gülümseyerek Araf'a bakıp bir anda arabanın anahtarını kaptı. Kapıları açıp Araf'ın bir şey demesine izin vermeden indi ama nasıl indi? Kapıyı öyle bir vurdu ki, bağırışları yeni duyan bizimkiler korkuyla buraya dönmüştü. Ama Aysima oralı olmadı. Ben de hemen arkasından arabadan inip Aysima'nın peşinden koştum. Aysima hızla kendi evine doğru giderken ne yaptığını anlayamadım. Garaja hızla gidip çantasının içinden bir araba anahtarı çıkardı. Abisinin ona aldığı siyah arabaydı. Araba anahtarının açma tuşuna basıp hızla arabaya bindi. Ben de arkasından koşup yanına bindim. Biraz daha geç kalsam beni umursamayıp gaza basacaktı. Arabada bir saniye bile fazla beklemeden arabayı çalıştırıp radyoyu açtı. Ne yaptığına baktım. Araf'ın izin vermediği şarkıyı açıp, sesi fulledi. Herkes şaşkınlıkla bakarken çantasından çıkardığı iki siyah gözlüğü aldı. Birini kucağıma atıp diğerini taktı. Açık ve bukle bukle olan saçlarını geriye atıp, camları açtı. Tüm ses dışarı taşarken Araf'ın yüzüne bile bakmayıp gaza bastı. Hızla yola çıkarken gülmeye başladım. Hatta karnım ağrımaya başladı.

"Sen var ya, sen! Çok ateşli hatunsun! Çocuk gibi inatlaştın ama asi gibi de ortalığı yaktın!" Diye bağırdım. Gülerek bana baktı.

"Bana hiç kimse ne had bildirebilir, ne de yönetebilir! Ben istediğimi yaparım ve bu çocuklaşmaysa eğer evet ben bir çoçuğum!" Diye bağırarak karşılık verdi. Ateşli hatunum benim! Arabayı delicesine sürerken şarkı bitti, o sırada bizimkilerin arabası yanı başımızda belirdi ama Aysima hiç umursamadı. Bu defa da Model - Mey açtı. Şarkının girişi etrafta yankılanırken Aysima acı acı güldü.

"Bu şarkı sevip de kavuşamayan, özleyip de barışamayan herkes için gelsin!"

Aysima tam önüne bakarken umursamadı, Araf'ın ona olan bakışlarını. Araf'ın bakışlarında yabancı bir şeyler vardı. Daha önce görmediğimiz... O bakışlarla Aysima'ya bakıyordu ama Aysima ondan vazgeçmişti. Bir kez olsun ne başını, ne de bakışlarını ona çevirdi. Dümdüz önüne baktı.

Sonunda geldiğimizde, arabayı Vale'ye teslim ettik. Daha sonra diğerlerini bekledik. Yaklaşık birkaç dakika sonra belimde bir el hissettim. Kaan'ın eli belimdeydi. Hafifçe iterek yürüttü. Ona uyarak yürüdüm. Aysima da Arda, Göktuğ, Mina ve Elif gelince yürüdü. Araf'ı beklemedi. Herkes içeri girerken en arkamızdan Araf girdi. Hiçbir şeyi umursamayarak en önde yürüyen Aysima'ya Arda yetişti. Koşturarak yanına gitti. Kolundan tutup önünde diz çöktü. Elini şaşkınlıkla ona bakan Aysima'ya uzattı.

"Dansa kalkmaya ne dersiniz atarlı hanımefendi?" Dedi. Aysima'nın şaşkınlığı keyifli bir gülüşe dönüştü. Herkes onlara bakarken Aysima elini Arda'nın avucuna bıraktı. Arda gülerek ayağa kalktı. Aysima'nın elinden çekiştirip çalan müziğe yönlendirdi. Başımı çevirip çaktırmadan Araf'a baktım. Çenesi kaskatıydı. Hiç nefes almıyormuş gibi Aysima ve Arda'yı izliyordu. Yumruk olan elleri iki yanındayken damarlarının şiştiğini görür gibi oldum. Arda giderken göz kırpmıştı zaten. Görmemiş miydi? Aysima'nın sakinleşmesi için onu uzaklaştırmıştı biraz. Ama bu Araf'ın çok umrunda değil gibiydi. Bugün fazlasıyla gergin olacaktı.

Yakınlarda olan bizim için yeterince büyük bir masaya geçtik. Çantalarımızı masaya koyduktan sonra biraz etrafı izledim. Çoğu kişi gelmişti bile, bazıları Aysima ve Arda gibi dans ediyordu.

Etrafı incelemeye devam ederken elimdeki beli hissettim. Kaan'dı.

"Bu dansı bana lütfetmeye ne dersiniz Kırmızı Güzelim?" Dedi. Uzattığı eline elimi atıp piste çıktık. Ellerim Kaan'ın boynundaydı, onun da elleri belimde. Birbirimizin gözlerinin içine bakarak dans ediyorduk.

Aradan yaklaşık bir saat geçmişti ve ben yorulmuştum. Oturmama izin vermemişlerdi ki. Kutay son dakika assolist gibi gelmişti. Dans ettiğimizi görünce yanıma gelmiş, Kaan'ı iteklemişti. Hafızası çok şükür ki yerine gelmişti. Ama Mina ile hala sevgili değillerdi.

Elleri belimdeyken ara sıra gıdıklayıp durmuştu. Utanmasam gülmekten kendimi yere atacaktım. Ayaküstü dedikodumuzu yaptıktan sonra sırayla diğerleriyle dans etmiştim. Hatta Araf ile bile. Gelip hiç kibar olmayan bir ifadeyle beni dansa kaldırmıştı ama Allah'tan dokunuşları nazikti. Belimi kırmamıştı Allah'tan.

Göktuğ ile dans ederken çok eğlenmiştim. Çok komikti. İkimiz de anılarımızı anlatırken deli gibi gülüyorduk. Bu yüzden daha çok sarılarak dans etmiştik. Yoksa birimiz yeri boylayacaktı gülmekten. Arda ile dans ederken Kaan Aysima ile dansa geçmişti. Kaan Aysima'ya düşkündü. Kardeşinden ayırt etmiyordu. İkisi dans ederken keyifliydi.

Sonunda yerlerimize geçtiğimizde bir şeyler içmeye başladık. O sırada yeni parti başlıyordu.

Saatler Sonra

Dans etmekten midem bulanmıştı artık. İnsanlar manyak gibi dans ediyordu. Hiçbiri yadırgamıyordu. Hepimiz yorulmuştuk ve saat epey geç olmuştu. Birazdan eve geçsek iyi olacaktı. Kendimi tekrar olduğunuz masaya attım. Kaan da benimle gelip yanımda durdu. Hepimiz hafif de olsa terlemiştik.

"Ben yoruldum artık. Eve gidelim mi? Geç oldu hem." Kolundaki saate baktı. Saat bire geliyordu. Saatin kaç olduğunu görünce başını salladı. Bizimkileri teker teker toplayıp arabalara dağıldık. Aysima arabayı sürebilecek halde değildi. Bu yüzden sürücü koltuğuna oturup arabayı çalıştırdım. Gün güzeldi. Çok güzeldi.

Aysima'yı Yavuz abiye teslim ettikten sonra kendi evime gelmiştim. Yavaş yavaş yürürken bahçede oturup beni bekleyen kişiyi gördüm. Kaan'dı. Beni bekliyordu. Gözlerim parlayarak yanına gittim. Başı yere doğru eğik iken aniden havaya kaldırdı. Geldiğimi görünce gülümseyerek ayağa kalktı. Arkasında bir şey saklıyor gibiydi. Yanına vardığımda tek koluyla beni kendine çekip öptü. Öpüşüne karşılık yanaklarından bol bol öptüm. O sırada arkasındaki şeyi çıkardı. Kasımpatı buketiydi. Şaşkınlıkla gözlerim irileşti. Çok güzellerdi. Elinden buketi alıp kokladım. Mis gibiydi çiçekler. Sağ elimin şehadet parmağıyla yapraklarına dokundum. Çok zariflerdi. Sonunda bıraktım ve ona döndüm. Hoş bir bakışla beni izliyordu.

"Çok güzeller, teşekkür ederim." Diyerek mutlulukla baktım. Eğilip alnından öptü. Alından öpmek sahiplenmekti o kişiyi, benimsin demekti ve Kaan hep alnından öpüyordu. Gülümseyerek gözlerimi kapadım. Tam bir şey daha diyecekken bir anda pat diye bir ses geldi. Hızla bakışlarımız bizim evi bulurken kapıdan kendini dışarı atmaya çalışan babam ve onu tutmaya çalışan annemi gördüm. Tüm romantik hava bozulmuştu. Elimi alnıma atıp vurdum. Babam uslanmazdı. Böyle de olmayacaktı.

"Seni seviyorum Yakuşuklum." Diyerek adem elmasından öptüm. Tabii babam arkada çıldırıyordu. Kaan bizimkilere alıştığı için çok da dert etmiyordu. O da aynı şekilde eğildi.

"Ben de seni seviyorum Kırmızı Güzelim." Diyerek şakağımdan öptü. Sonra ise evlere kaçışmıştık çünkü babam her an üzerimize uçabilirdi.

Eve girdiğimde üzerimi değiştirmiş, babamı yatıltırmış ve öpmüş, iyi geceler dilemiş, makyajımı silmiş ve şu anda da günlüğüme bir sayfa daha yazmıştım.

_____________________

Merhaba Sevgili Okurlarım, yeni bölüm nasıldı?

Sizleri seviyorum.♥️✨

Düşüncelerinizi bekliyorum.

Peygamberimizin doğum günü kutlu olsun. 💙

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 20.04.2025 22:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...