43. Bölüm

42. Belirlenen Hedefler

Neseli Gezgin
neseligezgin

Ahmet Hatipoğlu- Kendi Düşen Ağlamaz

 

Keyifli okumalar!!!!🤍

 

🫧

 

*Simay Naz Akgül*

 

"Abisi," yüzüme bir kez daha su çarptığımda abimin sesine karşın, "yüzümü yıkıyorum!" diye bağırdım.

 

Kapı usulca açıldığında, "iyi misin?" dedi başını uzatarak. "Annen gelince gelemedim yanına."

 

"Hiçbir şey düşünmeden onlarla kalmak istiyorum. Artık hiçbir şey düşünmek istemiyorum. Yaptığım gurursuzluk mu? Kimin umurunda? Ben sadece mutlu olmak istiyorum."

 

İçeriye girip kapıyı kapattığında kollarını bana dolamıştı. "Herkes hata yapar, sen yaptın ya da onlar yaptılar ancak yan yana olacaksınız çünkü aile demek bu bebeğim. Birbirinizi deşseniz yine birbirinize koşacaksınız. Bu gurursuzluk falan değil, sil aklından şöyle şeyleri."

 

"Bana neden söylemedin?" diye homurdandım ondan uzaklaşırken. "Benden bile bile vazgeçtiklerini neden söylemedin?"

 

"Küçüksün, bir şeyleri bilmesen de olur Simay."

 

"Abi-"

 

"Bizi bekliyorlar," dediğinde askılıktan aldığı havluyu şak diye suratıma çarpmıştı. "Silmemişsin yüzünü, pasaklı seni."

 

"A-"

 

"Yusuf abi!" diye bağıran Doruk'un sesi kesti bu sefer cümlemi. "Yusuf abi yetiş!"

 

Abim banyonun kapısını açar açmaz Doruk onun paçalarına yapışmıştı. Bir ağaç tırmanır gibi abimin uzun bacaklarına tırmanmaya çalıştığında abim çoktan onu kucaklamıştı. "Annenden mi kaçıyorsun yine?" dedi gülerek. "Bu sefer ne yaptın?"

 

"Teyzemin üstüne çay döktüm!" Gülerek yanlarından ayrıldığımda Selen yenge gözükmüştü koridorda.

 

Göz göze geldiğimizde utangaç bir gülümseme yolladı. "Gel," dedim gülümseyerek onu odama çekiştirdiğimde. Ona birkaç kıyafet verip odadan çıktığımda salona, diğerlerinin yanına gitmiştim.

 

(Aynı sahne İzem'deyken İzem'in hamile olduğunu öğrenmişlerdi... Aleda İzem seni bitirsem de bende bitmiyorsun🫠🫠)

 

Gülerek babama, abilerime, anneme ve en sonunda Ali Baran'a sarıldığımda, "hani ben? Hani ben?" Yapan Defne'yi de dizime oturtmuştum. İkizini kıskanan Ömer de diğer dizime oturduğunda hafif ağır gelmişlerdi ama umursamadan gülümsemeye devam ettim.

 

Doruk ise annesine hiç bakmadan abimin kucağında oturuyordu.

 

Sohbet vardı herkesin arasında, kimin ne konuştuğunu dinlemedim ancak her birinin gülen yüzünü dikkatle inceledim. Mutlulardı, mutluydum.

 

Ben ailemle mutluydum.

 

"Hadi iddiaya girelim," diyen Ali Baran Yaman'a bakıyordu. "Telefonu çalıyor ikidir, yine çalarsa mutfağa kaçacak."

 

"Bir zahmet açsın telefonu, üç kere aranıyorsa önemli işi var demektir."

 

Göz devirdi bana. "Bence hayatında birisi var."

 

Ona saçmalama dercesine baktım. "Kim alır bunun gibi işkolik birisini?"

 

Yandan yandan sırıttı. "Belki de işinden birisidir."

 

"İki hukukçu da hiç çekilmez var ya," diye homurdandım.

 

"O zaman müvekkili falan mı?"

 

Aklıma gelen kişiyle bakışlarımı abime çevirdiğimde, "abi," diye seslenmiştim de. Abimin gözleri hemen bana döndüğünde sadece o değil, öz olan iki abimde bana bakmıştı. Bunu fark etmiş ancak onlara dönmemiştim. "Yangından kurtardığın kadına ne oldu?"

 

Abimin bakışları Yaman'a döndüğünde benim de bakışlarım ona dönmüştü. "Tedavi görüyor hâlâ, yaraları düşündüğümüzden de ağırmış."

 

O adamları hatırladığımda titredim. "O adamlar peki?"

 

Anbean Yaman'ın gözlerine çöken karanlığı görür gibi oldum. Vücudunda ki gerginlik buradan bile belli oluyordu. "Davayı üstlendim, onları içeri tıkmamız an meselesi."

 

"Her neyse," dedi Mahir kardeşinin omzuna avucunu yaslayarak. "Hadi Yaman."

 

O an ortamda herkesin heyecanlı bir nefes verdiğini fark ettiğimde, "ne oluyor?" Dedim merakla. "N'oldu? Neye hadi?"

 

Bakışlarım babama çevrildi ama o da sırıtmaktan başka bir şey yapmıyordu. Yaman'a çevirdim bakışlarımı. "N'oldu ya?"

 

Sırıtarak ayaklandı ancak hala gergin gözüküyordu. Çocuktan al haberi moduna girerek dizlerimde oturan ikizlere, "siz biliyor musunuz?" diye sorduğumda annem, "Ömer gel buraya," babam ise, "Defne'm gel buraya," diye seslenmiş, ikizler onları tutmama kalmadan kucağımdan inmişlerdi.

 

O an bende heyecanlı bir nefes verdiğimde, "ya ne oldu?" dedim heyecanımın getirdiği bir neşeyle. "Gebereceğim şimdi meraktan."

 

Yaman elindeki kocaman kutu ile birlikte içeriye girdiğinde gözlerim açıldı heyecanla. Bana mı almıştı?

 

"Al bakalım," dedi kutuyu kucağıma bıraktığında.

 

"Ay," dedim heyecanla. "Yaman'ım da Yaman'ım, ne yaptın?"

 

Güldü. "Aç da gör."

 

Heyecanla kutunun içini açtığımda gördüklerim bir an duraksamama neden oldu.

 

Kutunun içinde duran tuvallere, birçok boyaya, fırçalara, palete öylece bakakaldığımda, "bir kez daha denemelisin." dedi Yaman. "Hiçbir şey için geç değil."

 

Başımı kaldırdım şaşkınlıkla. "Ne?"

 

Mahir kardeşinin yanına geldiğinde o onun aksine küçük bir zarf tutuşturmuştu elime. "Bu ne?" dedim çoktan pır pır etmeye başlayan kalbimle.

 

Hiçbir şey demeden zarfı işaret ettiğinde zarfı açtım. Zarfın içinden çıkan kağıtta bir başvuru kağıdı vardı.

 

Elim titremeye başladığında, "şaka yapıyorsunuz!" dedim heyecanla. "Şaka yapıyorsunuz!"

 

Güldüler ikisi de bu tepkime. "Şaka yok," dedi Mahir.

 

"Ama bu nasıl?" Elimdeki zarfı kaldırdım. "Mahir ciddi misin? Dediler ki bir kez... Ben sordum, Türkiye'de bir kez olacak sınav dediler. Sen, siz... Nasıl yaptınız bunu?"

 

Ağlayacaktım mutluluktan. "Şirketle konuşma şansımız oldu," dedi Yaman. "Yalan yok, abim sayesindeydi. Bu sınava katılamadığını öğrendiğimizde bir şeyler yapabiliriz diye düşündük."

 

"Şirketin sahibi ile bizzat konuştum, dokuz ülkede açtığı okullardan birisini burada, Türkiye'de de açacak. Okula sınavla gireceksiniz, bizde dedik ki neden şansını tekrar denemeyesin?"

 

Gözümden akmaya başlayan yaşlarla birlikte kucağımdaki kutuyu kenara koyup bir kolumu Mahir'in, diğer kolumu Yaman'ın boynuna atıp ikisine birden sarıldım. "Teşekkür ederim, teşekkür ederim, çok teşekkür ederim!"

 

İkisininde kolunu belimde hissettiğimde Mahir başıma minik bir buse kondurmuştu.

 

"Hadi yine iyisin," dediğini duydum Ali Baran'ın. "Matematikle boğuşmana gerek kalmadı."

 

"İyi ki varsınız!" dedim sevinçten ağlarken. "Sizi çok seviyorum!"

 

"Sende iyi ki varsın sümüklü," Güldü Yaman. "Bizde seni çok seviyoruz."

 

Onlardan ayrıldığımda ve titreyen ellerimle kağıdı tekrar elime aldığımda Yusuf abime çevirdim kağıdı. Sanki diğerleri de görmüyormuş gibi babam ve annem başta olmak üzere diğerlerine de gösterdiğimde, "ben sınava giriyorum!" dedim heyecanla. "Ressam olacağım!"

 

Hedefim belki de ilk kez burada, ailemin yanında dudaklarımdan döküldü.

 

Ben bana zorla dayatılan bir mesleği okumayacak, içimde kalan o küçük ışığın izinde ilerleyerek hedefime kavuşacaktım.

 

Akça'ların söndürmek için uğraştığı ışığı alevlendiren ailem sayesinde, ben ressam olacaktım.

 

Kocaman bir kahkaha attım neşeyle. Ben ressam olacaktım!

 

🫧

 

*Yazar*

 

Genç çocuk oturduğu bankta bakışları yerdeyken arkadaşını bekliyordu. Onu çağırmamıştı ama her zaman ki gibi buraya gelmiş ve onu ilk gördüğü bankta oturmuştu.

 

"Sıkılmadın mı?" diyen ses Asaf'a aitti. "Sabahtan beri seni izliyorum, ne yapıyorsun oğlum burada?"

 

"Boş vaktim çok," dedi İsmail başını kaldırıp Asaf'a baktığında.

 

"Ödevleri yaptın mı?"

 

"Evet."

 

"Projeleri?"

 

"Evet."

 

"Sınavlar-"

 

"Çalışıyorum," diye homurdandı İsmail. "Annem misin lan?"

 

"Sümeyye'yi mi bekliyorsun?" Asaf sonunda dikilmekten vazgeçerek İsmail'in yanına oturduğunda, "Zeliş'lerde o. Projeyi bitiremediği için Zeliş yardım edecek." dedi ellerini cebine sokarak.

 

İsmail bir sigara çıkardı cebinden. İkram amaçlı Asaf'a da uzatmıştı ancak Asaf kabul etmemiş, başını iki yana sallamıştı.

 

"Böyle oturacağına çık karşısına seni seviyorum de," dedi rahatlıkla. Kendisi de bizzat bunu yapmış, erken de olsa açılmıştı hemen Naz'a. "Kızlar aşkına sahip çıkan adamı sever oğlum."

 

"Sınava odaklandı," dedi İsmail dalgınca. "Şimdi araya girmek istemiyorum."

 

"Ben odaklanmamış mıydım sınava? Ama bak bize, Naz zerre sınavdan bir beklenti duymuyorken beni destekledi, benimle beraber çalıştı. Engel olma falan hikaye oğlum."

 

"Şu an iyiyiz," evet iyilerdi. Sümeyye'nin kendisine karşın beslediği duygular sadece arkadaşlıktan mı ibaretti bilmiyordu. Öyleyse bile bir itiraf ile Sümeyye'yi kaybetmek istemiyordu.

 

"İçeriden bilgi sızdırmam ancak tek bildiğim Sümeyye cesareti sever kardeşim." Asaf hâlâ dalgınca yere bakan çocuğu nasıl gaza getireceğini biliyordu. "Sus kardeşim tamam, yarın bir gün başkası çıkar da ilanı aşk yaparsa, Sümeyye o çocuğu seçti diye ağlama burada."

 

Gerildi İsmail. Kaşları çatılmış, karşısında kalan salıncaklara düşmanmış gibi bakıyordu. Ters ters baktı Asaf'a da. "Kim ilanı aşk yapacakmış lan?"

 

"Fıstık gibi kız, kim yapmaz oğlum?"

 

"Siktir git lan!"

 

"İyi," dedi Asaf rahatça omuz silkerek. "Yarın ağlama o zaman."

 

İsmail bunun altı boş bir ima olmadığını fark ettiğinde, "ne diyorsun Asaf?" diye celallendi.

 

Asaf ona cevap vermeden parktan uzaklaştığında rahattı. Islık çala çala yürüyorken arkasında bıraktığı çocuğun aklını karıştırdığını biliyordu.

 

Ortada olan bir şey yoktu, sadece kafasını karıştırmak ve bu yolla Sümeyye ile konuşmasını sağlamak istemişti. Ve kendisine kalırsa çoktan başarmıştı.

 

O sırada Sümeyye ve Zeliş bir projenin içinde kaybolmuşlardı. "Matematiğin amına koyayım!" diye bağırdı Sümeyye. "Nefret ediyorum şu dersten!"

 

Zeliş elindeki kalemi ona fırlattı. "Bağırma geri zekalı! Kim dedi sana matematikten proje al diye?"

 

"Ne bileyim manyak adamın bana iki test kitabı bitir diyeceğini!"

 

Telefonunun ekranı aydınlandığında Zeliş kafasını eğdi kendi tarafında duran telefona karşı. "İsmail arıyor."

 

Sümeyye yâr deyince kalem elden düşüyor modunda hemen test kitabını iteledi ve telefonunu aldı.

 

Telefonu açar açmaz daha sakin bir sesle, "efendim?" Dedi Sümeyye.

 

İsmail onun kadar sakin değildi. "Aşağı in."

 

"Ne?"

 

"Aşağıdayım."

 

Sümeyye kulağındaki telefon ile alelacele pencereye koştuğunda kulağında telefonla birlikte evinin önünde dikilen bir adet İsmail gördü. "Niye geldin?" dedi Sümeyye şaşkınlıkla.

 

"Gelecek misin?" Dedi İsmail başını kaldırıp penceredeki kıza bakarken. "Yoksa ben mi geleyim?"

 

Kapıya yaklaşıyordu ki, "gelme!" dedi Sümeyye yüksek çıkan sesiyle. "Annem evde!"

 

"Bekliyorum o halde."

 

Sümeyye telefonu kapatır kapatmaz Zeliş'e döndü. "Manyak gelmiş buraya kadar!"

 

Zeliş sırıttı. "Çocuğu aşkından kapına getirdiysen..."

 

"Sus sus!" dedi Sümeyye heyecanla. "Niye geldi ki bu?" Daha büyük bir sorun vardı. "Ben nasıl çıkacağım evden?"

 

Zeliş gözlerini devirdi. "Annen bende, sen çık ama maksimum on dakika sonra geri gir eve. Anahtarını da al."

 

"Aslansın sen!" diye bağırdı Sümeyye. Planı çok çabuk uygulamaya koymuşlar, Zeliş kendisini mutfağa atarken Sümeyye ise dikkatlice çıkmıştı evden.

 

"Ne işin var burada?" dedi İsmail'le karşı karşıya geldiği anda.

 

"Gelmek istedim, yasak mı?" dedi İsmail. Gergindi. Kim Sümeyye'ye ilanı aşk yapacaktı? Buna müsade edemezdi!

 

"Değil," dedi Sümeyye şaşkınca. "Ama beklemiyordum da. Gelmen için bir sebebe ihtiyacın olması gerekmez mi?"

 

İsmail işte bundan dert yanıyordu. "Gerekmez." Kendinden emin bir bakışla karşılık verdi Sümeyye'ye. "Bence gerekmemeli."

 

"Dediğini hiç anlamıyorum." anlamsız bakışları İsmail'in üstündeydi. "Ne oluyor İsmail?"

 

"Bak," bir eli saçlarına çıktı. "Seni görmek istedim ve geldim, benden hep sebep mi bekleyeceksin? Bekleme."

 

"Neden?" Kaşları çatıldı. "Aniden kapına gelsem sen bir sebep aramaz mıydın?"

 

Başını iki yana salladı İsmail. "Aramazdım."

 

"Ben arıyorum ama İsmail, sana sebep aratmayan neden neyse ben onu bilmiyorum çünkü." omuz silkti. "Belki de o neden bende yoktur."

 

"O halde olsun," dedi İsmail cesaretle. Sümeyye'nin bir şey demesine müsade etmeden devam etti. "Ortada sana karşı bir ilanı aşk olacaksa ben tarafından olsun, benimle olmak için nedenlere ihtiyacın varsa sana birçok neden veririm Sümeyye. Başka birisinin varlığını düşünerek bile kafayı sıyırıyorum, olmasına da müsade etmem. Bu yüzden sana ilk ve son kez soruyorum. Evet dersen yanından bir an ayrılmam ancak hayır dersen de bir an olsun yanına yaklaşmam. Yanlışlıkla bile olsa görmezsin beni."

 

Sümeyye heyecanlı bir nefes verdiğinde İsmail konuşmasını bir soru ile sonlandırdı. "Benimle çıkar mısın?"

 

😋😋

 

*Yazar*

 

Genç kız annesinin üzerine yıktığı bulaşıkları yıkıyorken zil sesi tüm evin içinde yankılandı.

 

"Ben bakarım!" Diye bağıran annesini duyduğunda gergin bir nefes bıraktı. O bakmalıydı zaten, zira tüm bulaşıkları üstüne yıkmış, bir de bunları yıkamadan dışarı çıkmasına izin vermemişti.

 

Naz'larla buluşacaktı!

 

"Aa Ali'm," diyen annesini duyduğunda bakışları istemsizce kapıya döndü. "Hayırdır oğlum gelmezdin sen?"

 

"Ödev var da abla, Zeliş'e soracaktım. Biliyorsun senin kız olmasa dersleri geçemiyoruz." Ali'nin gülüşünün yanında, annesininde güldüğünü duyabilmişti.

 

"Zeliş mutfakta," diyerek tekrar kendi işinin başına dönen annesinin sesiyle Zeliş, Ali'nin mutfağa girmesini bekledi.

 

Beklediği gibi de olmuş, saniyeler sonra Ali Baran mutfağa girmişti. Zeliş uzun zamandır koruduğu tavrını bozmadan önüne döndüğünde yıkadığı bulaşığı lavaboya koydu.

 

Beklemediği şey ise Ali Baran'ın kollarını sıvıyarak bıraktığı bulaşığı durulamasıydı.

 

"Ne yapıyorsun?" Dedi ona dönerek.

 

"Sana yardım ediyorum. Sonra da konuşacağız."

 

Zeliş'in kaşları çatıldı. "Konuşulacak bir şey yok," Dedi tavrını bir an bozmadan.

 

"Zeliha," dedi Ali Baran derin bir nefes vererek. "Biz haftalardır ne yaşıyoruz ya?"

 

"Bir şey yaşadığımız falan yok," diye homurdandı Zeliş ondan uzaklaşarak. Tekrar bulaşığa dönüyordu ki, "ne yaptım kızım ben sana?" dedi Ali Baran.

 

"Tamam haklıydın, o gün Asaf ve size bağırmamalıydım ama üzerinden ay geçti, ay! Asaf'la barıştık, Naz beni affetti, sen neyin öfkesini taşıyorsun bana?"

 

Beni fark etmemenin, okulda seni Deniz ile konuşurken görmemin öfkesini diyemedi Zeliş. Sessizce önüne döndü ve bulaşığı yıkamaya devam etti.

 

Ali Baran sessizce onu izlerken dakikalar sonra derin bir nefes vermiş, "çok sıkıldım." diye homurdanmıştı.

 

"Seni çağıran ben değilim, sıkıldıysan git."

 

"Sümeyye'ye, Naz'a; aşktan, cesaretten bahsederken bir kez daha düşün olur mu Zeliha? Çünkü yapamadığın şeyler hakkında nasihat verirken komik duruyorsun."

 

Zeliş arkasını dönerek Ali'yle göz göze geldiğinde, "ne anlatıyorsun Ali?" diye homurdandı. "Aşkı da cesareti de senden mi öğreneceğim? Sen hala Deniz ile konuşan adamsın, bana bu konulardan bahsetme."

 

"Ben Deniz ile konuşmuyorum!"

 

"Görmesem inanırdım sana," dedi Zeliş tüm samimiyetiyle. Gerçekten görmeseydi inanır, Ali bu konuda bana yalan söylemez derdi. "Barışacak mısınız? Barışın Ali, en azından bize saçma sapan yalanlar söylemezsin."

 

"Barışırım istersem," dedi Ali bir an Zeliş'e yaklaşarak. "Giderim konuşurum da, seni rahatsız eden ne?"

 

Zeliş hayal kırıklığına uğradığını saklamaya çalıştı ancak pek başarılı olamamıştı. Bu yüzden daha da asabileşti. "Ne rahatsız edecek beni? Asaf'la barıştıktan sonra-"

 

"Bu Asaf'ın sorunu," dedi Ali Baran inatla. "Seni rahatsız eden ne?"

 

Zeliş gözlerini kaçırmadan dik dik baktı Ali'nin gözlerine. Ali'nin dudaklarında onun bu inadına karşın minik bir tebessüm oluştuğunda, "ben söyleyeyim," diye devam etti. "Çünkü hanımefendi aşkını içinde yaşıyor."

 

Zeliş yaşadığı şaşkınlıkla neredeyse kekeleyecekti. "Ne saçmalıyorsun?"

 

"Biliyorum Zeliha," dedi yüzündeki ifadeyi bir an bozmadan. "Beni seviyorsun."

 

Zeliş güler gibi yapmaya çalıştı ancak ne kadar inandırıcı olduğunu bilemiyordu. "Arkadaşım olarak evet."

 

Ali gerçekten gülmüştü ama. Kahkahasının sesi yüksek çıkmamıştı, salondaki annesi duysun istemezdi. "Hayat arkadaşın olarak mı?"

 

"Ali saçma sapan konuşma!" dedi Zeliş panikle. "Ne yaşıyoruz biz şu an? Gider misin artık? İyi değilsin belli ki!"

 

Ali rahatça baktı karşısındaki çırpınan kıza. "Çok iyiyim Zeliha, daha önce bu kadar iyi olmamıştım."

 

"Bana bak-" Zeliş'in sözünü kesen Ali'nin bir anda eğilip yanağından öpmesiydi.

 

Ali keyifle karşısındaki kızın saçlarını dağıttığında, "böyle de güzelsin," diye homurdandı. "Yardım etmek isterdim ancak tüm bulaşıkları başıma yıkacak gibi bakıyorsun, bu yüzden yarın konuşalım Zeliş'im," yarım ağız sırıttı. "Sende yarına kadar bu anın gerçekliğini sorgularsın."

 

Zeliş kendisine geldiğinde ise yaptığı ilk şey tezgahın üstündeki tabaklardan birine ulaşmak oldu. Ali gülerek mutfaktan kaçtığında, "abla yetiş!" diye de bağırmıştı. "Senin kız takımı bozuyor!"

 

Zeliş onun uzaklaşan sesiyle derin bir nefes verdi. Eli yanağına çıktığında ise bir küfür savurdu dudaklarından.

 

Ali Baran bunu nasıl öğrenmişti ve bu tepkisi ne demekti?

 

Ali de ona karşı bir şeyler mi hissediyordu?

 

Sikerlerdi, Zeliş şu an nefes alamıyordu!

 

Bölüm sonu!!!!!!

 

Ayyy bu bölüm de hosuma gitti açıkçası. Naz'ımız minnos kızımız ne istediğini artık biliyor🥹🥹

 

İsomuz ve Sümeyye'miz... Büyüdünüz de manita mı olacaksınız siz🥹🥹🥹

 

Ve Ali Baran... Sizce Zeliş'in duygularını nasıl öğrendi??

 

Diğer bölümde görüşelim çiçeğim, o ana dek kendine cici bak🥹

 

Seviliyorsun, daima!!🩷

 

Bölüm : 09.03.2025 01:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...