44. Bölüm

43. İki Sevdalı

Neseli Gezgin
neseligezgin

🫧

 

*Simay Naz Akgül*

 

Bir insana güvenmek gözlerine bir perde örtmektir aslında. Bir insana güvenmek, yüreğini feda etmektir aslında.

 

Ben kalbimi feda edeli aylar olmuştu.

 

Asaf güvendiğim sayılı insanlardan birisi olmuş ve dahası, taştan olduğunu düşündüğüm kalbimin her bir odacığında çiçekler açtırmıştı.

 

"Yavrum düz yürüsene," diyerek gülen sesine karşın homurdanmakla yetindim.

 

"Gözlerim kapalı farkındaysan!"

 

"Bebeğim sesime geleceksin," dedi Asaf bir kez daha gülerek. Gözlerimi açıp yaptığı tüm hazırlığı bozmak ve ona küfretmek aklımı çelip duruyordu. Dua etsindi sadece yanlış yöne gidiyordum.

 

"Asaf kolumdan tutup getirmek de bir seçenek," dedim adımlarımı durdurarak. "Sahibini bulmaya çalışan evcil hayvan gibi hissediyorum kendimi!"

 

Koca bir kahkaha attığında ben hiç de gülmüyordum aslında. "Tamam tamam, açabilirsin gözlerini."

 

"Sonunda!" dedim patlayacakmış gibi. Gözlerimdeki bez parçasını söker gibi aldığımda karşılaştığım ilk şey elindeki çiçeklerle gülümseyerek bana bakan Asaf'tı. Neredeydik hiçbir fikrim yoktu ancak burası güzel bir piknik alanıydı. Yere serdiği örtünün üzerinde el emeği yiyecekleri gördüğümde bir gülüş kaçtı dudaklarımdan. "Bunları sen mi yaptın?"

 

"Maalesef ki," diye mırıldandı çiçekleri bana uzatırken. "Lale seviyorsun." Benim sevdiğim şeyleri fark ettiğinde ve bunları gerçekleştirdiğinde yüzünde gururlu bir tebessüm oluşuyordu. Sevdiğim şeyleri dile getirmek onun vazgeçilmez parçası gibiydi.

 

Laleleri teşekkür ederek aldığımda bir kolumu ona doladım hemen. İki eli de belimi bulduğunda sımsıkı sarılmıştı.

 

"Sonunda," diye homurdandı. "Sonunda sarılabildim. Kaç gündür görüşmüyoruz acaba?"

 

Ciddi ciddi düşündüğümde bir an hatırlayamadım. "Oha," dedim ondan geriye çekildiğimde. "Harbiden ne zamandır görüşmüyoruz?"

 

"Yaa," dedi senin yüzünden der gibi. "Ne kadar kendinden hasret bıraktın beni gör."

 

"Niye acaba?" Birkaç adım geriledim. "Hem ne sarılıyosun be? Arkadaşınım ben senin."

 

Gözlerini kapattı ve derin derin nefes aldı. "Düşünme Asaf," diye homurdandığında onu asla umursamayarak yere oturdum. Yaptığı kekten birini ağzıma attığımda o hala ayakta beni izliyordu. "Hııım," ellerimi çok lezzetli olduğunu söylemek için havaya kaldırdım. "Güzel yapmışsın."

 

Birkaç saniye daha yüzüme baktığında, "arkadaşmış," diye homurdandı. "Ulan hangi arkadaş..." Sesi gittikçe içine kaçtığında, "ne?" dedim merakla. "Ne dedin?"

 

"Önüne dön Naz."

 

"Ya ne dedin?" merakla gözlerimi ondan çekmeden konuştuğumda homurdanarak yanıma oturdu.

 

"Dikkatimi dağıtma."

 

Kahkaha attım yüzüne bakarak. "Ne yaptım da be? Delirdin iyice."

 

"Ne yaptığını iyi biliyorsun da neyse, ben sabırlı adamım." Plastik tabakları aldığında önce bana bir tabak hazırlamış ve içecek de doldurarak önüme koymuştu.

 

O kendisine de hazırlarken bana yaptığı tabağı çoktan yemeye başlamıştım.

 

Onunla vakit geçirmek bana iyi geliyordu. O bana her haliyle iyi geliyordu ancak bir gerçek vardı ki aramızdaki güven köprüsü tam olarak oluşmamıştı.

 

Ne o bana güveniyordu ne de ben ona. Güvendiğimi iddia ederken Deniz ismini duymam bile bunun tam aksini söylüyordu.

 

"...Sonra da böyle yaptım," diyerek tabağı işaret ettiğinde cümlesini duymadığımı fark ettirmeden başımı salladım.

 

"Çok güzel olmuş ki," dedim sahici bir gülümseme ile. "Benden iyi yapmışsın." diyerek güldüm. Hayatımda mutfağa girdiğim an sayısı çok azdı, en son o gün girmiştim mesela. Çok başarılı olduğum söylenemezdi.

 

"Beğenmeyeceksin diye ödüm koptu," diye homurdandı. "Ayrıca yanımda ne var?" O an hiç açmadığı poşeti gösterdiğinde, "ay," dedim heyecanla. "O ne?"

 

Poşetin içinden çıkardığı tuval ve boyalara parlak gözlerle bakıyordum. "Ali söyledi değil mi?" ne kadar bir soru da olsa, emindim. Aliş her şeyi yetiştirmişti Asaf'a.

 

"Evet," sırıttı. "Biraz zorlamam gerekti. Gerçi bir sır karşılığında bunu öğrenebildim çünkü senin o abin seni bana anlatmamakta ısrarcı. Hiçbir şekilde seninle ilgili sorularıma cevap vermiyor."

 

Tehditlerim işe yarıyor demekti. İlk başta tartıştığımız için akıl veriyor sansam da hayır, Ali Baran koynumda beslediğim yılandı. Asaf'a her adımımı yetiştiriyordu.

 

"Ne sırrı verdin?" dedim merakla. O an aklıma gelenle kaşlarım çatıldı. "Zeliş'i mi feda ettin?!"

 

Hemen kaçtı benden. "Anlamıştı zaten, sordu evet dedim!"

 

"İyi halt yedin!" ters ters baktım ona. "Sen niye karışıyo-"

 

"Yavrum tamam da," hatalıydı, farkındaydı, konu değiştiriyordu. "Bize odaklanabilir miyiz?"

 

"Zeliş'e seni ispikleyeceğim." dedim huysuzca.

 

Sırıttı. "Biliyorum ama umursamıyorum." Birazcık yanaştı bana. "Bak uzun zaman sonra yan yana gelmişiz, bırak başkalarını, bize bak sen."

 

"Hangi biz?" Omuz silktim. "Ben senle arkadaşım."

 

Başını geriye attı ve sabır dilenir gibi gökyüzüne baktı. Gözlerimi kaçırmadan özlediğimi yeni fark ettiğim yüzüne baktım uzun uzun. Bir anda bana döndüğünde yakalanmamla bakışlarımı kaçırdım hemen.

 

"Sana arkadaş olmadığımızı kanıtlardım da, dua et çok erken."

 

Ne ima ediyordu? Ona çevirdim kaçamak bakışlarımı. Nasıl kanıtlayacaktı? Kanıtlasın ya, işimize gelir.

 

İçimden düşündüğüm şeye kaşlarımı çattım. Kanıtlamasındı bir şey, zaman gardımı düşürmenin zamanı değildi.

 

Onun kıkırtısını duyduğum an bakışlarımı ona çevirdim. Gülerek tepkimi izliyordu. "Seni seviyorum." dedi hâlâ gülümsüyorken.

 

"Yok canım ben sevmiyorum," diye homurdandım. "Uzak dur benden."

 

Elindeki tabağı bırakıp dizime yattığında yüzünde hâlâ gülümseme vardı. "Huzur burası," dedi başını bastırırken. "Özledim anasını satayım."

 

Elim saçlarına çıktığında hafifçe karıştırdım saçlarını. "Eğer aptal saptal hareketler yapmazsan özlemek zorunda kalmazsın."

 

"Aklıma sokayım zaten," gözlerini kapattı sinirle. "Hâlâ aklım almıyor."

 

"Nasıl dövdüm ama," dedim konuyu değiştirmek için. "Kızın saçlarını yerden topluyorlardı."

 

"Yoo," dediğinde gözlerini açmış ciddiyetle bakıyordu yüzüme. Kaşlarımı çattım. "Kızın kırılan kemiklerini topluyorlardı, sen saça girişmedin yavrum."

 

"Hakimsin konuya," alnına vurdum sertçe. Homurdanarak kalktığında ters ters baktım ona. "Geçmiş olsuna da gitseydin!"

 

"Abart," gözlerini devirdi. "Sana gelecektim de kapı duvardı bana tüm kapıların."

 

"Bir sana değil," diye homurdandım dalgınca. "Beni hayal kırıklığına uğratan bir sen değildin." Babam vardı, annem vardı, abilerim vardı... Sıra çoktu Asaf, seni bazenleri unuttum bile desem kızar mısın bana?

 

"Sahi, beni engellediğin için konuşamadık da..." ciddileşti, kalktı hemen dizlerimden. "Ne yaptın sen bu konuyu?

 

Omuz silktim. "Hiçbir şey. Akışına bıraktım, bir nevi onlara şans verdim. Kendi ayaklarım üstünde durabildiğimde hiçbir şeyin değişmediğini fark edersem defolup gideceğim buradan. Kimse, abim bile bilmeyecek nerede olduğumu. Tek başıma ama mutlu yaşayacağım."

 

"Seninle daima olurum, biliyorsun değil mi?"

 

"Bana güvenmezken mi?" kaşları çatıldığında dudak büktüm. "Çok hızlı ilerledik ve önümüze çıkan en küçük rampada kaza yaptık Asaf. Belki de yavaş yavaş ilerlememiz gerekiyordur. Belki de gerçekten birbirimizi her şeyiyle tanımamız gerekiyordur."

 

"Bu gerçekten arkadaşız demek mi?" öncekiler gibi bir itiraz tonuyla sormamıştı bu sorusunu. Bana hak vermiş gibiydi.

 

"Hayır, sadece uzun bir flört dönemi yaşayacağız." güldüm. "Biraz daha arkadaşız dersem kalpten gidecek gibisin."

 

"Giderdim."

 

"Tamam ağlama," dediğimde öyle bir baktı ki kahkaha attım yüzüne karşın. Dayanamayıp o da gülmeye başladığında onu özlediğimi fark etmiştim. Özlemek ile aptallık arasında ince bir çizgi var, özledim ancak yaşadıklarımızı unutacak kadar aptal değilim.

 

🧐

 

Bacaklarımı bir ileri bir geri sallıyorken bu koltuğun bu kadar yüksek olduğunu tekrardan hatırlamıştım. Bundan memnun olduğum söylenemezdi tabii. Yusuf abim beni buraya getirmişti, evet evet, Alparslan abinin yanına. Onu özlemiş miydim? Hayır.

 

Yalandan bile olsa evet diyemezdim çünkü o benim kara kutumdu. Kimseye söylemeye cesaret edemediklerimi anlattığım insandı.

 

"Simay hoş geldin," dediğinde sonunda Yusuf abim ile konuşmasını bitirmişti. "Yoktun uzun zamandır?"

 

"Ne olsun?" dedim gülümseyerek. "Babamlar üvey kızlarından bana vakit ayıramadılar, bende panik ataksal durumlar yaşadım biraz. Şehri terk ettim, sonra babam gelince süt dökmüş kedi gibi peşinden geldim. Şimdi de hiçbirimiz ben gitmemişim, babam kalp krizi geçirmemiş, abim beni intihar etti sanmamış gibi hep beraber mutlu mesut takılıyoruz."

 

Alparslan abi eminim ki etik davranmak için çabalamasaydı şu an ağzı beş karış açık kalırdı. Sadece dikkatli bir şekilde beni izliyorken abim boğazını temizledi. "Ben çıkayım, Naz çıkınca haber versin bana." ayaklanıp odadan çıktığında, "Simay," dedi Alparslan abi. "Resim çiziyor musun?"

 

Konunun alakasını sorgulamadım. "Abi!" dedim heyecanla. "Çizmez olur muyum? Asaf'la çizdik, kendi kendime karalıyorum da." Göğsümü kabarttım. "Bu kız o kaçırdığı sınava girecek!"

 

Gülümsedi. "Nasıl oldu bu? Bir kez olduğundan bahsetmiştin sanki bana?"

 

"Evet, Türkiye'de tekti bu sınav. Yurtdışında eğitim alma şansım vardı. Mahir, ııı, abim yani, Mahir abim ve Yaman abim nasıl başardılarsa sınavı yapacak olan adama ulaşmışlar. Sınav burada tekrarlanacak ve dahası buraya da bir okul açılacak. Yurt dışından birçok destekle aynı eğitimi burada da alacağız."

 

"Onlara abi demiyorsun, oysa senden yaşça büyükler." başımı salladım. "Neden?"

 

"Ben ilk geldiğimde yalan yok bir Yaman'a abi demek istedim. Mahir'e yakın değildim," duraksadım. "Biliyorsun işte. Onların arasında bana en yakın olan oydu ama sanki doğru değildi. Diyemedim, dilimden dökülmedi. Şimdi de onca şey olmuşken bilmiyorum diyemiyorum. Her şey olur, her şeyi yaparım ama onlara abi diyemiyorum. Annemle babama bile açık açık anne baba diye hitap edemiyorum."

 

"Bu çok normal Simay, yaşam düzenin bir anda bozuldu. Onları birkaç aydır tanıyorsun, daha çok zamana ihtiyacınız var."

 

"Bazenleri hıçkıra hıçkıra ağlamak ve onlarla piknik yapıp, gülüp eğlenmek arasında gidip geliyorum."

 

Gülümsedi. Onunla konuştuğum her saniye biraz daha hafiflediğimi hissediyordum. Uzun zaman sonra gerçekten ne hissettiğimi anlatabilmek güzel şeydi.

 

"Simay," dedi uzun dakikalar sonra. "Birkaç gün sonra tekrar gel, artık düzenli konuşacağız." dediğinde ona suyla çalışmadığını söylememek için zor tuttum kendimi. "Ayrıca yaptığın son resmi de getir bakalım."

 

"Olur," dedim hevesle. Vedalaştığımızda kapıda sadece abimi görürüm sanıyordum ancak Mahir ve babamda vardı.

 

"Naz," diyerek beni ilk fark eden Mahir olduğunda, "Eyvah," diye homurdandım. "Deli olduğumu herkes öğrendi ya."

 

"Kes," dedi abim ters ters.

 

"Eve gidiyoruz," dedi Mahir. "Bahçeye leziz bir sofra kurdular ve tek eksiğimiz sensin."

 

"Piknikvari olacak mı? Oyunda oynayacak mıyız?"

 

Güldü babam. "Ne istersen oynarsınız."

 

El çırptım çocuk gibi. Önden önden ilerlediğimde keyifli keyifli ıslık çalmayı da es geçmiyordum. Arkamdan gelen üç adamın da keyifle beni takip ettiğini biliyordum.

 

😋

 

*Yazar*

 

Bir ileri bir geri giden Selin telefonunu avcuna vurup duruyordu. "Abla," dedi Selen onu endişeyle izliyorken. "Ne oldu?"

 

"Babam onunla görüşmüş," öfkeyle gözlerini kapattı. "Bak," yutkundu. "Bak, Doruk'u almaya kalkarlarsa-"

 

"Abla sakin ol," dedi Selen kaşları çatıldığında. "Doruk'u kimseye vermeyeceğiz, hele ki o it babasına hiç vermeyeceğiz. Babamı ise umursama, onu ben halledeceğim."

 

Kısık sesle konuşmaya çalışıyorlardı çünkü dışarıya kurulan bir sofra vardı. Herkesin keyfi yerindeydi, aralarındaki buzu eritmek için bir arada olmaya çalışıyorlardı. "Bırak Selen, ben bilmiyor muyum seninde telefonlarını açmadığını?"

 

"Ağzımı bozdurma bana, umurumda mı sanıyorsun? O herif Doruk'u senden alamaz!"

 

"Alacak!" Selin endişeyle sesini yükselttiğinde çaresizce arkasındaki koltuğa çöktü. "Alacaklar oğlumu, babam nefret ediyor Doruk'tan. Onunla sadece bunun için konuşur."

 

"Daha hiçbir şey belli değil," diyerek kendini avutacak olan Selen'e hayır dercesine başını salladı Selin.

 

O karaktersiz adamın, oğlu çok küçükken kendisini terk eden, oğlunu ölüme sürükleyen adamın ona ulaşmaya çalışmasının tek sebebi buydu. Önce oğlunu alacak, ardından kendisini peşinden sürükleyecekti. Biliyordu.

 

Selin ablasına teselli vermeye çalışırken bahçeye gelen aile üyelerinden habersizlerdi. Mahir bahçede duran kardeşi ve annesini gördüğünde, "Anne Selen nerede?" diye sormuştu.

 

Naz alttan alttan sırıtarak abisinin koluna vurdu. "Senin de Selin ablayı sorman gereken yer burası."

 

Yusuf'un kaşları çatıldı. Naz sessiz konuştuğundan elbette duyulmamıştı ancak bu bir gerçekti. Sormasa da gözü onu aramıştı.

 

"Yusuf abi!"

 

"Yusuf!"

 

İki ses iki ayrı çocuktan çıktığında Mahir kızının kendisine değil Yusuf'a koşmasına açıkça bozulmuştu. Ayrıca Doruk'un da Yusuf'a heyecanla bağırması Ömer'in de kaşlarının çatılmasına neden olmuştu. Oyun oynuyorlardı, ne diye bozuyordu?

 

"Sen gitsene!" dedi ters ters. Naz ona kahkaha attığında adımlamış ve bir çırpıda onu kucağına almıştı. "Halasının bir tanesi kardeşlerini mi kıskanmış?"

 

Ömer kendisine gelen ilgiden memnun olsa da kaşları çatık Yusuf'a bakmayı bırakmıyordu.

 

Yusuf o sırada Defne'nin boyuna eğilmiş ve ona sarılmasına izin vermişti. Aynı sırada Doruk'u da yanına çağırmış ve dizine oturmasını sağlamıştı.

 

Yusuf mesleğine adım attığından beri ilk kez bu kadar aile gibi hissediyordu. İkizler ve Doruk sayesinde kapıya gelir gelmez kucağına atlayan bir insan olduğunu bilmenin ne hissettirdiğini öğrenmişti. Naz da vardı ancak Naz ile ikisi o evin sınırlarında hiçbir zaman bu kadar huzurlu hissetmemişti.

 

Bakışları Naz'a döndüğünde neşeyle Ömer ile oynadığını gördüğünde neşesi daha da yerine geldi ancak görmek istediği bir yüz daha vardı. Çocukları kendi haline bıraktığında Mahir'in çoktan girmiş olduğu eve adımladı.

 

Evin içine girdiğinde dışarıdaki sesler uğultu gibi gelirken daha net duyduğu Mahir'in sesiydi. "Sakin olsana sen, bu kadar adamız. Sanıyor musun ki alabilirler Doruk'u? Onların ecdadını sikecek bir Yaman var elimizde, babanı-"

 

"Ata!" diye uyaran Selen ile Mahir sessizleşmiş, Yusuf ise salona girmişti.

 

Gözleri önce ayakta olan Mahir'e, ardından koltukta oturan Selin'e ve en son Selin'in önünde eğilmiş olan Selen'e dokundu. Kaşları duyduğu cümle ile çatılırken bakışları Selin'de kaldı. "Ne oluyor?"

 

Mahir derin bir nefes verdiğinde, "kocası Doruk'un velayetini alabilmek için babasıyla anlaşmış."

 

"Eski." diye düzeltti Selen dişlerinin arasından öfkeyle konuşurken.

 

Yusuf, "çocuk küçük değil," Dedi Selin'i izliyorken. Selin'in bakışları da ona döndüğünde güven vermek istercesine çekmedi gözlerini Yusuf. "Babanın nasıl bir yardımı olur bilmiyorum ama Yaman var, istemezsen tanıdığım çok iyi bir avukat var. Ayrıca Doruk'un da psikolog eşliğinde ifadesi alınır ve annemi istemiyorum diyeceğini sanmıyorum."

 

"Korktuğu bu değil," dedi Selen. "Maddi bir geliri yok ve Doruk için hakimin onaylayacağı bir mutlu aile tablosu yok."

 

Yusuf'un kaşları çatıldı. Mahir çenesini kaşıdı sıkıntıyla. "Bizim amcaoğlu var," Dediğinde Yusuf'un bakışları bir anda ona döndü. "Mimar, bekar da. Konuşurum, seve seve yardım eder. Dava konuları bittiğinde de boşanırsınız."

 

"Güvenilir değil," Dedi Yusuf. "Adamı tehdit etseler cayar."

 

Mahir'in kaşları çatıldı. "Cemal öyle şey yapmaz. Yiğittir."

 

"Kafasına silah dayandığında görürüm ben yiğitliği, olmaz öyle şey." dedi Yusuf ters ters. "Nasıl güveneceğiz?"

 

"Güveniyoruz lan işte!" dedi Mahir gerilerek. "Selen de tanıyor," Dediğinde Yusuf'un bakışları ona döndü hızla.

 

"Aslında evet," Dedi Selen. "Cemal abi iyidir, öğrendiğinde yardımı dokunur."

 

"O zaman-" diyerek söze başlayacak olan Selin'in sözünü Yusuf kesti.

 

"Evlenelim." Gözlerini Selin'den ayırmadan, başka seçenek kabul etmediğini belirtir şekilde baktı kadına. "Başkasına gerek yok, yanında dururum. Boşanmak istediğin zaman boşanırız."

 

Selin'in her şeye rağmen yüreğinde hissettiği kıpırdanma ile Yusuf'un hissettiği aynı duyguydu.

 

Aralarındaki aşkın başlangıcı bu an ile başlayacak, kader çarklarını çevirirken onlar için en doğru yolu seçecekti. Birlikte ya da ayrı ancak yüreği birbirine bağlı iki sevdalı olacaklardı.

Bölüm : 27.06.2025 22:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...