45. Bölüm

44. Kız İsteme

Neseli Gezgin
neseligezgin

🫧

 

*Simay Naz Akgül*

 

Aile büyük bir nimetti. İnsan bazen umursamasa da, öfkesine yenik de düşse, fark ediyordu.

 

Aylar önce bana sorsalar ailesiz de bu hayatta kalabileceğimi söyler ve onlara çok da ihtiyacım olmadığını, çok da gerekli olmadıklarını anlatan bir düzine cümle kurardım.

 

"Ye annecim," tabağıma konan patates salatası ile gülümsedim anneme. "Yusuf! Mahir! Kızlar gelsenize! Yok gelmeyecekler," diye homurdanan kadın Ali'yi eve gönderecekti ancak abimler evden çıkmışlardı. "Ay sonunda!" dedi annem. "Yaman'ı da arayın. Nerede kaldı bu çocuk?"

 

"Selin," dedi babam benimde fark ettiğim kadına dikkatle bakarken. "Kızım bir şey mi oldu?"

 

"Bizde onu diyecektik," diyerek öne atıldı Yusuf abim. Eli yavaşça yanında duran Selin ablanın elini kavradığında yediğim patates boğazımda kaldı. Ali, "Oha!" diye bağırdığında bana su uzatmayı da unutmamıştı. "Biz evleniyoruz."

 

Annem eli kalbinde sandalyeye yığıldığında mutlu muydu yoksa bu haber ona beklenmedik bir şekilde geldiği için şoka mı uğramıştı çözemiyordum. Bakışlarım ikisinin arasında gezinirken abimin bakışları da bana döndü. "Bir şey oldu," diye mırıldandım bakışlarından anladığım adama. "Bir anda birbirinizi tanımadan bu kararı vermiş olamazsınız, ne oldu?"

 

Selin abla elini çekecekti ki abim daha sıkı tuttu. "Sevdim, konuştum, rızasını aldım. İkimizde bu evliliğe hazırız."

 

"Ha denince nasıl hazır olunur oğlum?" dedi babam ciddiyetle. "Evlilik çocuk işi değil. Doruk ne olacak?"

 

Abim gülümsedi. "Bir gün seninle konuşurken bu ne demek bilmiyorum demiştim." bu diye kastettiği şey neydi bilmiyorum ancak babam anlamış gibiydi, çatılı kaşları gevşemişti. "Öğreneceğim, öğretecekler."

 

"Tamam," dedi annem başını sallayarak. Şoku atlatmış görünüyordu. "Eğer ikinizinde gönlü varsa niye olmasın? Elbette olur, en iyi haliyle hem de. Ama siz... Ne ara?"

 

"Bunlar konuşulur Seher abla," dedi abim saygıyla. "Benim merak ettiğim sizin rızanız, malum ailelerimiz belli..." gülümsedi. "Ben gelinimi Akça'lara değil bu eve getireceğim."

 

Selin ablanın Yusuf abime attığı bakışta tek bir duygu yoktu ancak gözlerini dolduran hangi duyguydu çözememiştim. "Simay, Selin'i Allah'ın emriyle sizden isteyecek." bakışları bana döndüğünde gözlerinden gözlerime ulaşan o birkaç cümleyi de anlamıştım. Çünkü benim ailem sensin.

 

Çünkü onun ailesi bendim. Benim ailemin de o olduğu gibi. Ailemizin artık Akgül'ler olması gibi.

 

El çırptım kocaman bir kahkaha atarak. "Bu en sevdiğim görev oldu! Bekleyin bakalım sizden nasıl kız alacağız!"

 

"Ya benden istesinler n'olur!" diyen tabii ki özenti Ali Baran'dı.

 

"Ağlama canım," dedim hava atarak. "Çalış senin de olur."

 

"Baba!" dedi Ali uzatarak. "Benden istesinler n'olur!" dediğinde onu asla umursamadan koşarak abime sarıldım. "Vay be!" omzuna bir sille çaktım. "Koca adam olmuş da evleniyor."

 

Dik dik baktı suratıma. "Kaşınma."

 

"Şşş," dedim sakince. "Sakin ol koca adam, damatlar sinirlenemez."

 

"Ben bir Doruk'a bakayım," dediğinde elini sabimin elinden çekmeye hazırlanan Selin abla, elinin daha çok sıkılması ile abime çevirdi bakışlarını. "Anlatmalıyım."

 

Başını salladı abim. "Anlatmalıyız."

 

"Yusuf-"

 

Her ne diyecekse abim izin vermedi. "Doruk!" diye bağırdı yanındaki kadının elini bırakmadan. "Abisi, gel bakayım." Ne kadar Doruk'a seslenmiş olsa da ona giden onlar olmuştu. Onlar diyorum çünkü elinden tuttuğu Selin ablayı da peşinden sürüklemişti.

 

Hem de arkasında şaşkınlığını hala atamamış bir Akgül ailesi bırakarak.

 

<3

 

*1 ay sonra/Yazar*

 

Yusuf bu hayatta pek çok şeye göğüs germişti. Mesleğinin ona kazandırdığı çok fazla acı ve güç vardı, her şeyi yapabildiğine inanmıştı ve bunu bir an olsun sarsacak bir an olmamıştı onun için. Güçlüydü, her şeyi yapardı çünkü dersini en başından almıştı. Tüm acıları yaşadığını düşünüyordu, tüm korkularını...

 

Yanıldığını üstündeki gömleğin yakalarını çekiştirirken anlıyordu. Selin'i sevip sevmediğinden emin değildi ancak bildiği bir şey varsa o da onu asla yalnız bırakmayacağıydı. 1 ay önce konuşulan o gerçek yaşanmıştı. Ortada bir dava vardı. O orospu çocuğu Doruk'u almaya kalkıyordu.

 

"Yusuf," dedi karşısındaki avukat kendinden emin bir şekilde sandalyesine yaslandığında. "Dava benim, biraz rahatlasana."

 

"Kolay mı sanıyorsun?"

 

"Bana güvenmediğini düşünmeye başlayacağım," dedi kadın alınmış gibi ona bakıyorken.

 

"Sana güvendiğim için buradayım. Ne olursa olsun önce sana geldiğimi biliyorsun," dedi Yusuf ona göz devirerek. "Tuğrul'un bile bilmediği davaları kazandın farkında mısın?"

 

"Elbette!" diye yükseldi kadın. "O savcı beni küçük gördü ve cevabını aldı!"

 

Güldü Yusuf. "Ondan bu kadar nefret etmenin sebebi abin mi?"

 

"Hayır," dediğinde kadın gerçekten de dürüsttü. "İkisinin arasındaki problem ikisini ilgilendirir. İki savcı yesin birbirini ancak o Tuğrul denen adam abimin bana torpil yaptığını düşündü!"

 

Yusuf güldü. "İzem biraz sakin olur musun? Geçtiğimiz davaların hepsinde de buraya kadar kendi ellerinle geldiğini ona gösterdin. O sadece seni hırslandırıyor."

 

Aleda İzem ona göz devirdi. "Onu boş ver, Selin'i ne zaman getiriyorsun buraya?"

 

"Daha evlenmedik bile, çok gergin bir süreçten geçiyor. Bir süre daha gelmemesi onun için iyi olacak."

 

İzem'in kaşları çatıldı. "Haklı olabilirsin ancak onla da görüşmem gerekiyor. O adamı tanıyan o ve inan bana karşındaki insanı tanımadan dava falan kazanamıyorsun."

 

"Binlerce davaya girmişsindir, ne bok olduğu belli." dedi Yusuf öfkeyle. "Sıkılmadın mı aynı şeyleri dinlemekten?"

 

"Kalın kafa, o kadının sana anlatamadığı birçok şey olabilir, o adamın ciğerini biliyordur. Boşanma sebeplerini biliyor musun mesela sen?"

 

Hayır, Selin anlatmamıştı. "Ben biliyorum," diye devam etti İzem. "O çocuk o adamın yanına gitmeyecek bile ancak Selin'in çok daha fazla şey bildiğine eminim. O adam gün yüzü görmemeli."

 

Yusuf'un sessizliğine daha fazla ek bir şey söylemedi ancak kapısı tıklatıldı. Gelmeleri için seslendiğinde kapıyı açan kocası ile birlikte bir adam girmişti içeriye.

 

Yusuf dik dik baktı ona. "Ne işin var senin burada?"

 

"Benim yerime tercih ettiğine bakmaya geldim," dedi Yaman burun kıvırarak. Çocukluğu bir yana bırakarak İzem'e elini uzattı. "Yaman Akgül."

 

Ona uzatılan eli sıktığında, "Aleda İzem Dalkıran," dedi. Ayağa kalktı eşine kısaca sarıldı. "Eşim Eriz Dalkıran."

 

"Yusuf," dedi Eriz neşeyle. Tokalaştılar Yusuf'la. "Hangi rüzgar attı seni?"

 

"Uzun hikaye," diye homurdandı. "Sen nasılsın, ikizler nerede?"

 

"İyiyiz çok şükür, annemlerin yanındalar. Dayıları ısırmış geçen sefer, Deniz ağladığı için Çağatay gitmek istemedi oraya." odada duyulan gülüşmeler Yusuf'un yüzünde gülümseme yarattı.

 

Biraz sohbet muhabbet derken Yaman'ın dava ile ilgili soru sorması ile Eriz eşinin başına minik bir buse kondurarak odadan çıkmıştı. Odada kalan üçlü davayı her yönüyle tartıştıklarında bir süreden sonra Yusuf, "Tamam," demişti. "Akşam ben kız isteyeceğim, vaktimi çalmayın."

 

İzem güldü. "Şimdiden hayırlı olsun o halde. Bir sonraki sefer Selin ile bekliyorum."

 

Yusuf başını salladığında onunla birlikte ayaklanan Yaman elini uzattı tekrardan. "Sizinle tanışmak güzeldi İzem hanım."

 

İzem gülümsedi. "Sizinle de Yaman bey, teşekkür ederim." dedi saygıyla. "İyi günler."

 

Karşısındaki iki adamdan da aynı cevabı alan kadın odada tek kaldığında önündeki dosyaya iç çekerek baktı. İlk dosyası değildi, tecrübeliydi, yapacaktı. Her kazandığı davasında olduğu gibi eşinden çiçekler alacak, çocuklarıyla beraber minik bir kutlama yemeği yiyeceklerdi.

 

Ve en önemlisi yine doğruyu takip edecek ve kazanacaktı.

 

<3

 

*Simay Naz Akgül*

 

Siz: *fotoğraf*

 

Siz: Nasıl olmuşum??????

 

İso: Hala çirkinsin kanka

 

Zeliş: Bakma sen bu salağa

 

Zeliş: Çok güzel olmuşsun

 

Sümsüm: OHA

 

Sümsüm: Anne kızın aşık oldu

 

İso: Anlamadım????

 

Sümsüm: Atlama sen oradan

 

İso: Her zaman ki gibi güzel olmuşsun Naz

 

İso: Kızı almamak gibi bir şansınız yok valla

 

Nihat: Eh işte

 

Selim: İdare eder

 

Emre: Bakma kız onlara, güzelsin güzel

 

Zeliş: Asaf görüldü atmış JNCVKWNVO

 

Asaf: Flört sınırlarını aşmadan bu güzelliği nasıl övebilirim bilmiyorum

 

Ali Baran: Hoşt lan

 

Ali Baran: Ne güzel olmuşsun la

 

Ali Baran: Allahtan aile içinde

 

Ali Baran: Yoksa az çirkin ol diyebilirdim.

 

Siz: Tamam aşkolar uzatmayın süper ötesi olduğumu biliyorum

 

Siz: Almam gereken bir kız var

 

Siz: Şans dileyin!!!!

 

Ali Baran: Alırsın kızı ya :D

 

"Simay!" abimin seslenmesi ile birlikte telefonumu çantama attım. O da çoktan odama eli boynunda girmişti. "Şu kravatı bağlamayı biliyor musun?"

 

"Biliyorum," dedim ellerim kravatına uzandığında. "Abi," diye mırıldandım işim bittiğinde ve o benden uzaklaştığında. "Zorlanacaksın biliyorsun değil mi?"

 

Geçtiğimiz günlerde Selin abla ile konuşmalarını duymuştum. Selin abla yapamayacaklarından, imkansızlıklardan bahsederken Yusuf abim onu, "artık ben varım ve sen benleyken imkansızı görmeyeceksin." diyerek susturmuştu.

 

Onu duyduğumu söylediğimde ise olanları en başından anlatmıştı.

 

"Biliyorum ama güzelim, unutma, zorlanmadan gelen mutluluk mutluluk değildir."

 

"Vaayy," dedim genişçe gülerken. "Edebiyatta kasıyor paşam!" Normalde olsa kızar ve beni kovardı ancak gülmekle yetindi. "Dava işi ne oldu?"

 

"İzem'de dava biliyorsun," dediğinde bana bahsettiği kadını hatırladım. Abimin dediğine göre kader ortağımdan birisi de oydu. Yıllar önce o da hemen hemen benim yaşlarımda ailesinin öz olmadığını öğrenmişti. Şu an çocukluk aşkı ile evli olduğunu ve ikizleri olduğunu da biliyordum. Kadın tam örnek alınacak tipti! "Şerefsiz bir iki tehdit mesajı falan yollamış, vazgeçer sanıyordum ama deli kadın, daha da inada bindirdi. Davayı kazanmadan bırakmaz. Bu arada," aniden bana döndüğünde merakla baktım gözlerine. "Onunda abisi savcı, bizim diğer dosyamız da abisinde."

 

"Mehmet Akça'nın olduğu dosya mı?"

 

Başını salladı. "Tuğrul yüzünden itiraz etmiş, kişisel çıkarlar falan... Dosya savcı değiştirmiş hakim kararıyla. Dosya İzem'in savcı olan abisi Safa Tunalı'da."

 

"Abi," dedim içime düşen korkuyla. "Mehmet Akça, o adamı satın alabilir mi?"

 

Kaşları çatıldı. "Sanmam, adam adını ülkeye duyurmuş bir savcı. Mehmet Akça belki de kendi topuğuna bile sıkmış olabilir."

 

"Umarım," diye mırıldandım. "Umarım öyledir abi."

 

"Sıkma canını," dedi kolunu omzuma atıp beni kendine çektiğinde. "Hem modunu düşüremezsin, sonra Naz yengesini istemiyormuş derler."

 

Ona güldüğümde, "Yengesini en çok Naz istiyor," dedim neşeyle. "Oğlan bizim kız bizim!" diye mırıldanarak ondan uzaklaştığımda, "Abim damat oluyor, sırada bana-" diye devam edecektim ancak kafama yediğim şamar ile susmak zorunda kaldım.

 

"Bok sana sıra geliyor! Sen tüm abilerini beklemek zorundasın ve evet, o abilere Ali Baran da dahil."

 

Siktir ya, evde kaldık!

 

<3

 

Bana yıllar değil bir ay öncesinde Ali Baran'dan kız isteyeceğimi söyleselerdi kahkaha atar ve muhtemelen bir taraflarından element uydurmamaları gerektiğini söylerdim. Ancak öyle değildi, içinde bulunduğum salonda ve elimde tuttuğum kahve fincanıyla son derece gergin olan ortamda, "Evet..." diye mırıldanırken o anın içindeydim. Ali Baran'dan kız istiyordum. "Nasılsın Ali Baran'cığım?"

 

Kahvesini höpürdeterek içtiğinde son derece keyifliydi. "Çok iyiyim Naz'cığım, seni sormalı."

 

"Bende iyiyim," dediğimde ortamda çok kısık olsa da duyulan bir mırıltı vardı. "Uzatmayın, ikinizi de döverim."

 

"Aaaaa!" dedi Ali Baran abime ayıplayan bakışlar attığında. "Oğlumuz da sinir problemleri olan birisi sanırım."

 

"Oğlum," dedi annem bu tablodan mutlu olduğunu saklamadan gülümsediğinde. "Uzatmayın."

 

"Her insan kadar," diye mırıldandım. "Ancak size temin ederim kızınıza karşı bu sinirin en ufak bir zararı olmayacaktır."

 

İyice rollendiğimizde Ali, "Oğlumuzu daha iyi tanıyalım o halde," dedi gerilerek. "İçkisi, kumarı, sigarası var mıdır?"

 

"Yok," dedi abim dişlerini sıkarak. Yakasını çekiştirdi gergince. "Biraz daha beklerse adli sicil kaydı olacak ama."

 

"Mesleği neydi oğlumuzun?"

 

"Vatanına milletine hayırlı bir yüzbaşı kendisi." dedim gururla.

 

"Evi, arabası var mıdır?"

 

"Var Ali var, gel ben sana göste-"

 

"Aaa," dedim abimin sözlerini hemen bölerek. Salonda herkes gülerek bakıyorken abimde inanılmaz bir gerginlik vardı. Bakışlarım Selin ablaya kaydı. Kucağındaki Doruk ile gülümseyerek bakıyordu abime. "Oğlumuz biraz gergin, malum dünyalar güzeli bir kızımız var, almak da öyle kolay değil."

 

"Öyle," dedi Selen yenge ablasına gülümseyerek baktığında. Selin abla gülümsediğinde başını hafifçe eğmişti.

 

"Ali Baran," dedim ciddiye dönerken. "Bugün burada senin karşında ben değil, bir büyüğüm olsun çok isterdim ancak her şey ortada."

 

"Simay-"

 

Abimin dizine yasladım elini. "Bugün burada olmamın sebebi bu adamın aile olarak tek bir kişi görmesinden. Aile olmak ne demek elbette bunlar ikimiz içinde yabancı duygular çünkü ikimizde daha bu duygulara erişemedik ancak ikimizinde tahmin ettiği bir şey varsa bunun çok zor olduğu. En azından kendi adıma konuşmam gerekirse bir insanı sevmek, elinden tutmak inanılmaz zor bir şey. Bugün burada bu zorluğa göğüs germeye çalışan iki kişi için bulunuyoruz. Ben kendi adıma abimin tuttuğu eli bir an bırakmayacağına yemin edebilirim."

 

Ali'nin bakışları Selin ablaya çevrildi. "Bunu sorgulamak bana düşmez ancak zaten sorgulaması gereken kişi şu an burada gülümseyerek abini izliyorken sonuç belli değil mi Naz'ım?"

 

Selin abla kızardığında Yaman abim sırıtarak Baran'ın koluna vurdu. Babamın annemle beraber bize attığı gururlu bakışları görebiliyordum.

 

"O halde," dedim neşeyle. "Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızımız Selin'i oğlumuz Yusuf'a istiyoruz."

 

"Bana sorman gururumu okşasa da cevaplaması gereken tek kişi var," dedi Ali ciddiyetle. "Selin abla, senin gönlün var mı?"

 

Abimin gerildiğini hala dizlerinde olan elim sayesinde çok net hissetmiştim. Tüm bakışlar Selin ablaya döndüğünde onun bakışları Ali'nin de dediği gibi abimdeydi. Bir an bizi unutmuş birbirine bakan çifti babamın öksürük sesi kendine getirdiğinde, "Evet," dedi Selin abla. Bakışlarım mutlulukla abime döndüğünde, "Gönlüm var," diyerek cevap vermesi abimin gözlerinde uzun zaman sonra parlayan yıldızları görmeme neden olmuştu.

 

"O halde," dedi Ali Baran neredeyse bağırarak. "Hayırlı uğurlu olsun! Çiftimiz bir ömür boyu mutlu, huzurlu olsun!"

 

Abimler önce annemlerin elini öpmek için ayaklandıklarında Ali ile sarıldık. "Çok güzeldi," diye mırıldandı başıma öpücük kondurduğunda. Başımı salladım ve herkesle sarıldıktan sonra gözleri beni arayan adama el salladım. Kollarımı kocaman açtığımda bana sıkıca sarılmıştı. "Tek ailemdin," diye fısıldadı. "Teşekkür ederim."

 

"Şimdi kendi aileni verdim sana," dedim sesim titrerken. "Mutlu olun abi, daima, ne olursa olsun."

 

Başımı göğsüne daha sert bastırdığında ailem dediğim adamın aile kurmasını izlemenin içimdeki o hissini bir ömür atamazdım.

 

Onun mutluluğu benim mutluluğum demekti. Ve biliyordum ki bizi bundan sonra daima mutluluk bekliyordu.

 

Bölüm : 28.06.2025 13:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...