"Özgürlüğü olmayanın bir kimliği de yoktur."
Sızlayan bedenimi yavaşça yere bırakıp sırtımı ağacın çıkıntılı gövdesine yasladım. Dudaklarımdan yorgun bir nefes çıktığında başımı geriye yaslayıp kollarımı dizlerime sardım. Son iki hafta da ondan olabildiğince uzak kalmaya çalışmıştım fakat bu pek mümkün olmamıştı. İsteği üzerine karşı taraftan gelen bir saldırı karşısında kendimi nasıl savunacağımı nasıl atak da bulunmam gerektiğini öğretmeye başlamıştı. Sabah saat dörtte kalkıp akşam sekiz de yatmak neredeyse son iki buçuk haftadır rutinimizdi. Ondan uzak kalmaya karar verdiğimde sanki bu kararı aldığımı biliyormuş gibi uzak kalmamak için her şeyi yapıyordu.Ufak çaplı tartışmalar bizim için vazgeçilmez olduğundan tartışmadan da duramamıştık. Geçen her vakitte ona biraz daha alışmaktan korkuyordum.
Onun geldiğini anladığımda yorgun bakışlarımı ona çevirdim. Elinde tuttuğu su bardağını bana uzattığında dudaklarım ahenkle yukarı kıvrıldı. Bardağı kavrar kavramaz minnet dolu bir sesle konuştum.
"Çok ihtiyacım vardı,teşekkür ederim."
Cevap vermedi. Artık rica ederim demesini beklemeden teşekkür ediyordum. Hemen yan tarafıma oturup sırtını ağacın yan tarafına yasladı. Son haftalarda yeterince yakın olacağımız hareketlerle çalıştığımız için yakınlığını artık yadırgamaz hale mi gelmiştim . Başka bir nedeni daha olabilir miydi? Belki de artık bana yakın olmasını istiyordum ama bu hislerim beni fazlasıyla endişelendiriyordu. Duygularımdan korkar hale gelmiştim. İnsan duygularından korkar mıydı?Tüm bu duygularıma rağmen onun benimle konuşmasını istiyordum. Aramızda sürekli bir tartışma olsa bile sesini duymayı, bana birşeyler sormasını, gözlerinin gözlerimi bulmasını istiyordum.
Daha geçen gün Dua ile Ubeyd'in ufak çaplı tartışmasına istemeden kulak misafiri olmuştum. Dua'nın ona gönlünde yer vermesini kabullenemeyen Ubeyd'e sitem edişini hatırladım."Sen tıpkı Behnan abinin Sare'yi kabullenemediği gibi beni kabullenemedin. Umarım kabullendikten sonra bana doyamadan beni kaybetmezsin... Kalbim senin ellerinde Ubeyd kırıp onarmak sana kalmış."
Ubeyd hiç cevap vermemişti. Sonrasın da Dua ile bir araya gelsek bile bu konu hakkında bir şey soramamıştım. Hala hazırda daha yeni birbirimize ısınmaya başlamıştık. Durduk yere bunu riske atmak istememiştim. Şimdi ona Sare'nin kim olduğunu sorabilirdim. Belki Dua ile Ubeyd'i de.
Günlerdir ara sıra tartışmaktan hariç sana ilaç gibi gelen sesini duyamadın. Şimdi daha sakin duruyor. Hadi konuş diyen iç sesimi duymazdan gelemezdim.
İsmi bende sayısız manalara sahipti.
Efendim dercesine bana baktı. Neredeyse heyecandan iki büklüm olacaktım. Ne vardı ki sanki Zeyd Ansarhan her zaman baktığı gibi bakıyordu. Ne eksik ne fazla.
Yüzünü buruk bir tebessüm kapladı.
Kısa ve net bir cevap. Peki bu beni tatmin eder miydi? Elbette hayır.
"İsmini mezar taşında görmüştüm. Nasıl vefat etti?"
"Kasabaya gelen sözde barış güçleri onu Behnan'ın gözleri önünde şehit ettiler."
Kalbime çöken hüzünle gözlerim anında dolmuştu .
Behnan'ın donuk, yarım kalmışlık hissi veren bakışları, sesinde ki hissizlik onu gerçekten tanıyan biri için aslında herşeyi açıklıyordu. Sevdiği kadınla birlikte kalbini ve tüm duygularını toprağa gömmüştü. Artık kendini ülkesinin özgürlük davasına adamış bir adamdı.
" Abdülvehhab'ın kızıydı. Sare şehit edildiği gün evlenmişlerdi."
Bir hikaye duyarız, yutkunamayız sonra bir hüzün çöker insanın göğsüne, yarım kalmış sevdalara yazılan şarkıları, şiirleri bildiğimiz kadar hatırlarız. İşte bende o andaydım. Ama bu gerçekti. Gerçek.!1
Olayı daha da açıklığa kavuşturduğun da Abdülvehhab amcanın da Ferida teyzenin de beni kızları gibi sevmelerini, gözlerin deki hüzne de açıklık getirebilmiştim.
Bu topraklar acıyla kavrulmaya mahkum bırakılmıştı. Burada yaşamaya çalışanlar da bir insandı ve insanlar tarafından hatırlanılmak, görülmek istiyordu.
"Birbirlerini çok seviyorlardı değil mi?"
Dakikalar sonra söyleyebildiğim tek cümle bu olmuştu.
Durgun bir sesle " Evet ."dedi.
Durgun olduğu kadar düşünceliydi.
Diğer mezarların sahiplerini de merak etsem bile sormak için kendim de o cesareti bulamadım. Soyadları Ansarhan olduğuna göre ailesinden ya da akrabalarından birileri olmalıydılar. Birkaç dakika boyunca sessiz bir hüzünle bize doğru gelen atı izledim.
"Yan yana olan mezarlar annem ve babamın, diğeri ise kız kardeşimin."
Başımı kaldırıp tıpkı gözleri gibi girdaplarla kaplı çehresine baktım. Söyledikleriyle gözlerinde keskin bir sızı hissettim ve acıyla kirpiklerimi kırpıştırdım. Bakışlarımı daha fazla yüzünde tutmazken başımı atın olduğu yöne çevirdim. Mezar taşında yazılan tarihlere göre annesi de babası da aynı gün vefat etmişlerdi. Ve vefat ettiklerinde Zeyd daha küçücük bir çoçukmuş. Acı dolu bir ülkenin içinde annesiz babasız büyümek. Gözlerinde ki karanlığın sebebi bu muydu?
Göz yaşımı silerek usulca ayağa kalktım. Sözlerine karşılık ne söyleyeceğimi bilememek canımı yakıyordu. Hissetmek onu anlamak söyleyeceğim sözlerden daha anlamlı olsa da onu bunu bilemeyecekti.
Yanımda hareketlendiğini hissettiğim de Zeyd'in karşıma geçmesiyle ne yapacağımı bilmez halde kahverenkli yeleli ata baktım. En son gözyaşımı silmiştim yani ağladığımı göremezdi. Fakat hafiften yaşlı gözlerim beni ele verebilirdi. Bakışlarım çehresini buldu. Yoğun bakışları altında utanırken beni etkisiz hale getiren ses tonuyla konuştu.
Neden olduğunu bilmemesi imkansızdı. Üstelik bana bilirmiş gibi bakarken.
"Tüm bu acılara nasıl katlandın?"
Katlandınız. Hâlâ da katlanmaya devam ediyorsunuz?
Bakışlarında ki yoğunluk çoğaldı. Dudaklarını buruk bir tebessümle aradı fakat hiçbir söylemedi. Geniş bir adım atıp heybetli bedeniyle aramızda esen rüzgarın yönünü başka tarafa çevirdi. Güçlü kollarıyla bedenimi sarmalayıp başımı göğsüne yasladığın da hüzünle ağırlaşan kalbim kafesinde çırpındı. Yutkunup kızaran yanaklarıma rağmen sarılmasına karşılık verdim. Kendine özgü kokusu beni tesiri altına alırken huzurla gözlerimi kapadım. Fakat bu huzur hüzünle kaplıydı.
"Rabbim kullarına katlanamayacağı yükler yüklemez. Yüklediği gibi de bırakmaz."
Yok ve yumuşak sesine karşılık tebessüm ettim. Bana ne için sarıldığını sorgulamadım. Sahiplenirmiş gibi sarılmasından memnundum. Hangi kadın sevdiği adamın ona sarılmasını memnuniyetle karşılamazdı ki? Gidecek biri için çok fazla duygular besliyordum. Nasıl son vermeliyim? Başladığı gibi mi? Ne vakit başladığını bile bilemez iken nasıl son verecektim.1
Bedenini usulca geri çektiğinde tebessüm ederek ona baktım.
"Sanırım Hamra ile kısa bir yolculuk yapmaya hazırsın."
Omuzlarımı umutsuzca hareket ettirdim.
"Hayır, gerçekten çok yorgunum. Daha sonra olsa."
Hamra'nın yularını tutup yelesini okşadı.Tatlı bir bakışla nadiren şahit olduğum gülümseyişini hiç göremeyecekmişim gibi bakıp kendime sakladım.
***
İçimde ki duyguları daha önceden tatmıştım. Fakat bu denli yoğun hissetmemiştim. Birinden hoşlanmıştım ama daha ilerisi olmamıştı. Sanırım bu zamana kadar onu sevmeyi, ona aşık olmayı bekliyordum. Kalbimin sokakları rengarenkti sonra bir anda tüm renkler soluyor. Kalabalık sokaklarım terkedilmiş harabe bir şehri andıyor . Yine onun bir gülüşüyle tüm sokaklarım canlanıyordu.
Öğle namazını kılıp dün beni evine davet eden Ahsa'nın yanına gitmek için bahçeye çıktığımda ılık esen rüzgar içime işlerken derin bir nefes aldım . İçim kıpır kıpırdı. Etrafımda ki her şey bana sevimli geliyordu. Bunun sebebini çok iyi biliyordum.
Abdülvehhab amcaların evini geçip Kalender dedenin evi görüş alanıma girdiğinde bahçesinde fark ettiğim kişilerle yavaşlasam da ağır ağır yürümeye devam ettim.
Zeyd'in heybetli sırtı güneşi gölgeliyordu. Hemen sağ tarafında tanımadığım bir kız duruyordu. Başına gelişi güzel örtmüş olduğu başörtüden özgürlüğünü ilan eden sarıya çalan saçları rüzgar sebebiyle yüzüne gelmesiyle arada bir geri itiyordu. Dua ise tam karşısındaydı. Biraz daha yaklaştığım da diğer kadının yüzünde ki gülümseme ve hayran bakışlarla Zeyd'e baktığını gördüm. Anında gözlerimi kıstım. Ve daha çok yaklaştıkça Dua ve kızın benzerlikleriyle tüm benliğime hücum eden merak ve kıskançlıkla gözlerim daha da kısıldı.
Bu kız o Arya'dan başkası değildi.
Bu gerçekle yüreğime saplanan acıyla kaybolduğum mutluluk da çırpınmaya başladım.
Bahçeye girmemle kızın bakışları beni buldu. Gülen gözlerini anında merak kaplamıştı . Zeyd usulca benden tarafa döndüğünde zifiri bakışlarıyla kesişen gözlerimi çekemezken Dua'nın sözlerini hatırladım.
Bir duygunun yıkılışı resmedilebilir miydi?
O kızın burada ne işi olabilirdi ve buralara kadar tek parça halinde nasıl gelebilmişti. Kalbim daralmıştı.
Dua gülümseyerek beni selamlarken neşeli bir sesle benim nefesimi kesecek o iki kelimeyi söylemişti.
Dudaklarımı zorla araladığımda gözlerimi zifiri gözlerden çekip Arya'ya çevirdim.
"Bende Nur,Zeyd'in eşiyim ... Dua senden çok bahsetmişti. Memnun oldum."
Arya'nın gözlerinde ki sevinç pırıltıları anında silinmişti. Yüzünde ki şaşkınlığı güçlükle yok etti. Dudaklarında ki tebessüm solarken gerildiğini anlamamak imkansızdı. Sanırım Zeyd'in bir eşi olduğunu bilmiyordu ve hayal kırıklığına uğramıştı.
Tavırlarından anladığım kadarıyla kesinlikle Zeyd'e aşıktı.
Bir şey göremeyeceğimi bilsem bile bir umut ona baktım. Bakışların da umursamaz bir hâl vardı.Hiçbir şey görmemek bile beni bu denli kırmazdı. Sevdiğim adam herşeyi görüp fark ederken gözlerinin içine bakarken ki yıkılışımı görmemişti. Onun duygularından emin olmadan karar verme diyen iç sesimi dinleyemedim. Bu duygu ölümcül bir zehir gibiydi.Her geçen gün farklı acılarla yüzleşmem mi gerekiyordu. Bunun bir sonu yok muydu?
Arya zor da olsa kendini toparlamayı başarmıştı.Fakat ben göreceğimi görmüştüm.
"Öyle mi? Dua sizden hiç bahsetmedi."
Sonra sanki o hiç yokmuş gibi Zeyd'e bakıp gerçek bir eş gibi konuştum.
"Seni bekliyordum geç kalınca merak ettim."
"Geliyordum . Arya'yı görünce hoşgeldin demek istedim."
Oyunuma ayak uydururken aklımda tek bir soru vardı. Acaba hâlâ onu seviyor mu? Dua'nın aylar önce söylediği sözler gerçekliğini korumaya devam mı ediyordu.
Birşeyler den bahsetmeye kaldığı yerden devam eden Arya'ya ters bir bakış atmamak için kendime telkinler veriyordum.
Dua'nın bizi eve davet etmesiyle içeri geçmeyi başarabilmiştik. Zeyd'in karısı olduğumu öğrendiği andan itibaren Arya'nın itici bakışları üzerimdeydi ama hâlâ gevezeliği elden bırakmamıştı. Arada bir Zeyd'e attığı kaçamak bakışları attığı gibi geri göndermemek için kendimi zor tutuyordum. Her ne olursa olsun onunla ben evliydim.
"Bizim gençliğimiz hep beraber geçti. Ne güzel günlerdi değil mi Zeyd?"
Sanki hâlâ genç değillerdi. Sözlerini duyan da yıllar geçmişte eski günleri yâd eden yaşlı insanlar sanırdı. Sohbete farklı bir hava katmak için konuştuğu çok belliydi.
Gözlerim hemen yanımda oturan adamı esir altına alırken rahatsızca yerimde kıpırdadım. Kalbine sahip olmadığım adamı kıskanıyordum fakat öyle olsa bile o benim eşimdi ve sonuna kadar kıskanmak da hakkımdı.
"Elbette güzeldi. Ama sen genellikle Zarah 'da olurdun."
"Hafta sonları ve tatilleri diyorum canım."
Aldığım nefesin boğazımda kalmasına ramak kala birazı sahte de olsa şiddetli öksürüğüm odayı kapladı. Parmaklarım sıkıca Zeyd'in sağ bacağını kavradığında endişeyle bana bakarken elini sırtıma koydu. Belki de lafın gelişi söylemiş olabilirdi ama bu kızın her bakışı iyi düşünmemi engelliyordu.
Zeyd, Dua'nın elinden aldığı su dolu bardağı bana uzatırken telaşlı bir sesle konuştu.
Sen bana böyle bakmaya devam ettiğin sürece hep iyi olacağım. Acınacak haldeydim.
Elimi boğazıma götürüp" İyiyim... Sevgilim."derken kızaran yanaklarım ve sonradan olacaklar en son düşüneceğim şeydi.
Tamamen benden tarafa dönmüş olan Zeyd'in dudağının sol köşesi yukarı kırıldı.
Fısıltıyla " Suyunu içmeyecek misin? Ay yüzlü kız."dediğinde her şeyden haberim var edasıyla tek gözünü kırptığı an bittiğim andı. Ölümcül bir duyguyu andıran zehirin üzerine bu hali panzehir olmuştu.
Bu halini öyle bir yere koymuştum ki aradığımda ben bile bulamayacaktım. Ne acı bir çaresizlikti değil mi? Bir daha bana böyle bakıp gözünü kırpması imkansızdı.
Bardağı elinden alıp kısık bir sesle "İçeceğim."dedim.
Öksürmek de samimiydim,biraz abartmıştım o kadar. Hem eşime canım diyen kadına haddini bildirmeyecektim de ne yapacaktım.
Hemen karşımda oturan Arya saçlarını omuzunda toparlarken içten içe kızıyordum. Evden içeri girdiğimizde başörtüsünü çıkarmıştı. Tesettür nerede olursan ol namahrem birinin yanında örtünmek değil miydi?
Ne diye aksesuar gibi kullanıyordu. Yaptığı yanlışın farkında olduğuna emindim. Örf ve adetlere göre örtünüyor olsa gerekti. Tesettürün bilincin de olan müslüman bir kadın bu şekilde yapmazdı.
Zeyd hâlâ onu seviyor mu? Eğer onu hâlâ seviyorsa boşuna sevmiyordur onda benim göremediğim güzellikler illaki vardır. İtiraf etmem gerekirse sahiden de güzel bir kızdı.
Arya'nın bana göre sıkıcı sohbeti, Zeyd'in sanki onu geçiştirmek için ettiği bir kaç kelam beni fazla sıkmıştı. Zaman ilerledikçe duvarlar üstüme üstüme geliyordu.
Arya ve Dua'nın mutfağa gittiği anı fırsat bilerek mesafesiz bir şekilde yanımda oturan Zeyd'e başımı çevirdiğim de göz göze geldik.
"Söyle."dedi. "Yine bir şey isteyecekmiş gibi bakıyorsun." dediğinde sitemli bir sesle "Ben sadece soru sorarım. Senden birşey istediğim çok nadirdir."dedim.
Bana umut bahşeden hitabı da olmasaydı kalbim kafesinde çırpınarak can verecekti.
Sesini duyabileceğim kadar kısa bir gülüş sergiledi.
Kulaklarımın şölenine son verip hafifçe geri çekildi ve yukarıdan bana baktı.
"İşte bunu bekliyordum . Arya'ya ne kadar katlanabileceğini hesapladım da sadece bir saat katlanabildin."
Sakin kalmaya çalışarak konuştum.
"Bu kadar katalanabildiğime dua et."
Yavaşça ayağa kalkıp sakinliğime karışan hırçınlığımla " Teklif var ısrar yok ben eve gidiyorum."dedim.
Nezaketen veda etmek için mutfağa yöneldim. Aniden arkamı dönüp istifini bozmadan oturan Zeyd'e baktım.
Sert bir nefes alırken kirpiklerimi kapayıp açtım.
Yüzüne yayılan gülümsemeyle ayağa kalktı. Ne diye gülümsüyordu . Yoksa onu kıskandığımı anlamış mıydı? Anlasa bile niye bu denli güzel gülümsemeyi tercih ederdi ki? Kesinlikle dile getirirdi.
"Başka bir zaman hem Arya yorgundur,dinlenir."
Bu kız için istediğim tek iyilikti.Şu anlık. Belki tanıdıkça sevebilirdim. Belki de zamanla anlaşırdık bile.
"Sizde."diyen Dua arkamızı dönüp uzaklaşırken kapıyı kapadı.
Güneş batmaya başlamıştı. Sessizce ilerlediğimiz yol kendimi güvende hissettiğim eve geldiğimizde son bulmuştu. Kapıyı açıp içeri gireceğim zaman bahçeye doğru salınarak gelen Luhayf sahibine doğru ilerlemişti ve böylece yine bir yere gideceğini anlamıştım.
"Evet."dediğinde "Nereye?"diye bir soru yöneltmedim.
Yorgun kalbim, yorgun düşüncelerim buna izin vermemişti.
Kalbim tenha sokaklardan ziyade kurak tapraklara dönüştüğünü hissettim. Acı düğüm düğüm içime işledi. Onu sevmemeliydim! İzin vermemeliydim. Ama bu benim elimde değildi ki. Dean ne söylemişti.
"Üzgünüm Nur,inan ki kalbim avuçlarımda olsaydı buna engel olurdum ."
Üzgünüm kalbim,seni bilmediğin bu savaşta mahsur bıraktığım için ama ne yazık ki ben de bu savaşın mağduruyum.
...
Yatsı namazını eda ettikten sonra uyumak için kıyafetlerimi değiştirip su içmek için mutfağa inmiştim.Saat geç olsa bile onun gelecek olduğu saate daha çok vardı.Her şeyine alıştığım adamın geç gelmelerine asla alışamayacaktım.
Oturma odasının penceresinin açık olduğunu fark etmemle kapatmak için ölü adımlarla pencereye yöneldim. Yüzüme esen rüzgarla önüme düşen saç tutamını geri itip saçlarımı omuzum da toplarken pencereyi kapadım. Odadan çıkmak için döndüğümde içeri giren Zeyd'i görmemle korkuyla birkaç adım gerileyip elimi göğsüme bastırdım. Atacak olduğum ufak çığlığım içime kaçmıştı. Erken gelmişti. Bu adamın sessiz sessiz hareket etmeleri ,bir anda ortaya çıkması hiç normal değildi. Ya ben çok abartıyordum ya da o fazla tuhaftı.
"Afedersin uyuduğunu sanıyordum."
Acaba o yatağa yattığım zaman Arya denen o kızla ilgili düşünmekten kaç gecedir uyuyabiliyor muydum?
Elimi göğsüme daha çok bastırdığım da beni dipsiz kuyularına mahkum eden gözlerine baktım.
Sitemkar sesimi görmezden gelip bana bilmediğim bir şey söyle dercesine baktı.
"Senin için yapabileceğim her şeyin en iyisini yaptım ... Benden daha fazlasını bekleme."
Ona korktuğumu ilk söylediğim de korkumu yenene kadar eve erken gelmeye calışmıştı. Sonra ise yine eski haline geri dönmüştü. Şimdi ise hangimizin daha erken öfkeleneceğini mi hesaplıyordu. Tıpkı Arya'ya ne kadar katlanabileceğimi hesaplandığı gibi. Yine sonunu düşünmeden konuşmayı tercih ettim.
Kimden bahsettiğimi anlar anlamaz kısılan gözlerini derin bir öfke bürüdü. Tok kurşun geçirmez sesi odayı kapladı.
"Onun için hiçbir şey yapmam."
Sözlerinde ki ciddiyetle ne kadar inanmak istesem de Dua'nın sözleri, Arya'nın aşk dolu bakışları bunu yalanlıyordu.
"O yüzden sana öyle bakıyor ve sende buna izin veriyorsun! Senin ona nasıl baktığın onun sana nasıl baktığı her ne kadar beni ilgilendirmese de, seninle evli konumundayım."
Sakin ol Nur. Kendini açık edeceksin.
"İnsan ilgilenmediği bir şey için bu kadar öfkelenmez."
Kalbim parçalara ayrılırken içim kıyılıyordu. Hangi cesaretle onu sevmeyi göze alabilmiştim?
"Bu konu seninle evli olduğum için beni ilgilendirir başka türlü ilgilendirmez, sadece adını duyduğum bir kızın bir anda buraya gelmesinde ki amacı anlamaya çalışıyorum."
Yüzüme düşen yeni bir saç tutamıyla gerilmiştim. Bu durumu her ne kadar yadırgasam da aldırmamaya çalıştım. Saçlarımı görmüş olduğu ilk anı hatırlamamla ise hızla gözlerimi kapayıp açtım. Bacaklarım da ki gücün azaldığını hissederken güçlükle ayakta duruyordum.
Dağılan saçlarımı toplama girişiminde bulunmadan başımı iki yana salladım. İnancın zerresini barındırmayan gözlerim onu buldu.
"Savaşın içindeyken insanlar birbirlerini ziyaret edebiliyor mu? Buralara kadar sağ salim nasıl gelebildi?"
Sitem dolu sesim odayı kapladığın da sert bir nefes aldım.
"Tüm bunlar bizi ilgilendirmez."
Tekrar sert bir nefes aldım. Sabrımın son demlerindeydim.
"Yine bana cevap vermekten kaçıyorsun!"
Birkaç adım da aramızda ki mesafeyi kapatmış olsa bile anında ondan uzaklaşmıştım.
"Neden kaçayım sana cevap vermek zorunda mıyım?"
Dudaklarımdan acı dolu histerik bir gülüş firar etti.Benim ki acı içinde çaresiz bir çırpınıştı. Sayıklar bir dilde konuştum.
"Değilsin... Gidecek birinin sorularını yanıtlamak zorunda değilsin."
Beni yanında da tutmak zorunda değilsin demek istedim. Senin yanından gitmek eminim ki bana çok iyi gelecek. İyi geldiği kadar da beni tüketecek.Zaten zifiri gözlerine bakmak beni yeterince tüketiyordu.
Ona sevgiyle kızgındım. Sevgiyle kırgındım.
Söylemek zor olsa dahi konuştum.
"Sevdiğin kadın söz konusu olduğun da eminim hep böylesindir."
Kahve hareleri titrerken gözlerini kıstı.
Sorusunu onaylayarak "Evet."dedim . Kimden bahsettiğimi anlamıştı.
Bakışları bambaşka bir ifadeye bürünürken keskin bir dille konuştu.
"Kalbim başkasına ait iken, başka bir kadınla evelenebileceğimi nasıl düşünebilirsin? O kadar aşağılık bir adam mıyım?"
Sözleri onun için çarpan kalbimi tüm öfkesi ve gerçekliği ile istila ederken kirpiklerimi kırpıştırdım.
Diyemedim ki değilsin Zeyd. Asla öyle biri olduğunu düşünmedim,eğer düşünseydim seni sevebilir miydim? Ama senin için ne düşündüğümün bir önemi var mı ki?
"Öyle biri olduğunu düşünmedim.... Ben onu sevdiğini duymuştum." dediğimde yinelenen acıyla gözlerimi kapayıp açarken bakışlarımı halıya indirdim. Beni görmezden gelmesine rağmen onu seviyorum demesinden öyle korkuyordum ki?
"Benden duymadığın halde buna nasıl inanırsın?"
İnanmak istemesemde sanki inanmaktan başka çarem yoktu. Ürkek bakışlarım yeniden onu bulduğunda zifiri gözleri yine bir türlü çözemediğim bulmacaydı.
Aniden arkasını dönüp gitmek için bir kaç adım attığın da bütün görmezden gelmelerini,kırıcı sözlerini o an için unutmayı seçip bakışlarımdan sözlerime yansıyan ürkek ve yalvarır bir ses tonuyla " Gitme."dedim.
"Ben,o kızın buraya neden geldiğini merak etmiştim . Hepsi bu."
Birkaç saniye sonra heybetli bedeni bana döndü. Öfke hâlâ ondan bir parçaydı. Uzun bir süre öylece bana baktı. Her ne söyleyecek ise kararsızdı. Sabırla bekledim.
"Arya, bizden biri olmasına rağmen onların seçmiş olduğu bir ajandı."
Şaşkınla ona bakıyordum. O kıza güvenmemem için bir çok sebep vardı fakat ajan olabileceğini hiç düşünmemiştim. Zeyd bu kadar önemli birisi miydi de içlerinden birini ajan seçmişlerdi. Asıl meseleyi kaçırıyorsun dedi iç sesim;"Zeyd, Arya'yı sevmiyor."
Aylardır bu denli mutlu olmamıştım. Ne denli mutlu olduğumu düşünürken aslında ne kadar da acınası olduğumu fark ettim. Onun bütün duygularına, bütün ilgilisine muhtaçtım.
Farkında bile olmadığım tebessümüm anında silindi. Damarlarımda ki bütün kan yanaklarım da toplamıştı.
Kızaran yanaklarımı yok saymaya çalışarak yüzüne bakmaya devam ettim. Büyük bir gerçek öğrendin diyen beynimi hiç dinlemiyordum. Şuan tüm benliğimle kalbimi dinliyordum.
"Balemir'e ilk geldiğinde o yüzden sana bir suçlu gibi davrandım."
Benim gibi birini ajan sanmıştı. Bu sebeple sürekli masumiyetimi sorguluyordu. Büyük bir suç işlemişim gibi davranıyordu. Her baktığında ölümcül bakışlarının hedefi oluyordum. Yapboz parçaları yavaş yavaş yerine oturuyordu.
"Benim ajan olduğumu mu sanmıştın? Beni o yüzden mi suçladın?"
Gözlerinde sesiz bir fırtına kopmuştu.
"İhanete uğradık. Seni hedef de ki ajan olarak gösterdiler. Bunu anladığımız da bazı şeyler için geç kalmıştık."
Son sözleriyle yapboz tamamlamıştı. Ona asıl ihanet eden Amman'dı bu yüzden de onu öldürmüştü.
"Sanki devlet yöneticisisin , içinizden seçilen ajanlar, ihanet edenler sadece Esedullah'ı destekleyen bir adam için tüm bunlar fazla değil mi?"
Ciddiyetle sorduğum soru karşında tebessüm etti.
"İnan ki şu anlık kendi halinde bir adamım."
Kahverengi gözleri her saniye bambaşka bir ifadeye sahip olmaya başladı. İşte bu bakışların da defalarca kaybolmuştum. Akadistan'a gelmeseydim bile onunla karşılaşabilecek miydim? Onun gibi biri karşıma çıkar mıydı?
Bana vermiş olduğu cesaretle "Bazen bana öyle bir bakıyorsun ki? Sana inanmak istiyorum Zeyd."dedim.
Çehresi ciddi bir hal alırken gözlerine indirdiği karanlık perde ile yıkılışım başladı.
"Söylediklerime inan, güven fakat bakışlarımla inanma incinirsin Nur Barlas."
Sesiyle tüm bedenim buz kesilip kaskatı oldu. İnsan sevmediği birine nasıl inanıp güvenebilirdi. Dean biraz olsun güvenmemin sebebi çaresizlik ve bana iyilikle yaklaşmasıydı.
Zeyd'e ise aşıktım. Ama o sözleriyle yine beni reddetmişti. Zeyd Ansarhan aşık olup reddedemeyeceğin o kadını merak ediyordum. Yıkılışım koca bir enkaz ile sonuçlanırken yine o enkazdan beni kurtaracak olan o idi. Yıkılışımı göremeyip beni enkaza mahkum kıldı. Ya onu unutacaktım yada ona tutunacaktım.Düğüm düğüm olan boğazımı yok sayıp en ciddi ses tonumla konuştum.
"Sende her söylediğimi yanlış yorumluyorsun Zeyd. Önceden farklı davranıyordun şimdi başka davranıyorsun. Anlatmak istediğim şeyi anlıyorsun değil mi? Hem biz arkadaş değil miyiz?"
Arkadaş kelimesi ilk kez canımı bu kadar yakmıştı. İçimde ki tüm ışıklar usulca sönmeye başladı. İçimde ki ise cılız bir ışıkla yanan sönmeye durmuş bir lambaya tutundu. Adını umut koydu. Ben her ne kadar yok saysamda.
Öyle olduğumuzu öylesine söylediğim sözler üzerine öğrendim.
Gülümsedim.Kendi acım da boğuldum. Artık acı benim için sonsuz bir mekandı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |