23. Bölüm

23. Bölüm

Safiye
nesimisubha

"Bitti, şimdi daha iyi misin?"

Kesik bir nefes aldığımda yakınlıktan ziyade tişörtünün üstünde olmaması beni önceye nazaran daha çok germişti. Gerginliğimi yok saymaya çalışarak başımı hafifçe kaldırıp çok büyük bir iş başarmışım gibi zaferle gülümserken ona baktım. Kahve harelerine hakim olan bakışı anlatmam mümkün değil gibiydi. Daha düne kadar bu bakışını nasıl gizleyebilmişti.

"Hiç bu kadar iyi olmamıştım."

Kızarmış olan yanaklarım daha da kızardığında gülümsedim. Dünden beri neredeyse hiç konuşmamıştık. Her an bu güzel rüyadan uyanacakmışım korkusunu üzerimde taşıyordum ama onun bakışları, naif sözleri, içten duruşu sürekli bir rüyanın içinde olmadığımı hatırlatıyordu. Allessia ile olan samimi hallerini daha sormaya fırsat bile bulamamıştım. Eminim ki makul bir açıklaması vardı. Tişörtünü elime alıp giymesine yardım edeceğim sırada sırtında ki yara izini yeniden gördüğümde durakladım. Başını usulca bana çevirip omzunun üzerinden baktı.

"Canın çok yandı değil mi?"

Yavaşça yanına oturduğumda bakışlarımı A harfini andıran izden ayırmadım. Sesinde ki sakinliğini koruyarak konuştu.

"Evet ama daha büyük acılara da maruz kalmıştım."

Daha büyük acılar derken ailesinden bahsediyor olabilir miydi? Sessizce konuştum.

"Dokunabilir miyim?"

Hüzünlü bir gülümsemeyle beni onayladı. Acısını hissetmek istercesine yoğun nasırlı ve pürtüklü dokuya dokundum ve acıyla yutkundum. Kucağımda ki elimi kavradıktan sonra naifçe parmaklarımı okşadı. Sevgiyle dokunuşu heyecanla çırpınan kalbime işlemişti.

"Nasıl oldu?"

Gözlerini kapayıp açtığında durgun bir ifadeyle yüzüme baktı.

"Yirmi beş yaşındaydım. G.Ü.B'nin üst düzey ajanlarından biri olmak için eğitim görüyorduk. Yetenekli ve en gözde öğrencilerden biriydim."

Durdu sanki o ana gitmiş gibiydi.

"Bir grup adam eğitim gördüğüm arkadaşlarımla beraber bizi rehin almıştı. Orada tutsak kalmamız bir haftadan uzun sürdü. Bu yarayı da o zaman aldım."

Merakla yüzüne bakıp yeni bir soru yönelttim.

"Onlar kimdi ki?"

Tebessüm ederek yarasının üstünde duran elimi kavrayıp usulca kucağıma koyduktan sonra yavaşça tişörtünü giydi.

"Gelişmiş Ülkeler Birliğin de eğitim gören tüm ajanlarının tâbi tutulduğu bir testti. Testi geçen ajanlara özel bir nişan ve üst düzey gizlilik barındıran bir görev verilir."

Sadık olup olmadıklarını ölçmek için kendi adamlarına eziyet mi ediyordu hemde bu denli acı verici bir şekilde.

"Sanırım sen bu testi geçenlerden arasındansın?"

Başıyla beni onayladığında yorgun bir nefes alıp konuştu.

"Yirmi kişi içinden sadece ben ve iki arkadaşım testi geçebildi."

Ben asla böyle şeyler yapamazdım. Bir testi geçmek şöyle dursun eğitim verilen ajanlık binasının önünden bile geçmezdim.

"O zamandan beri G.Ü.B'nin ajanısın fakat Emirler Meclisine hizmet ediyorsun."

Dikkatle ona baktım.

"Çözmüşsün."

Dikkatli bakan yüz ifademi naif bir tebessüm kapladı.

"Uzun zamandır yanındayım hem bana sirayet eden özelliklerini de göz ardı edemem."

Yüzüne hakim olan ifade ruhuma işlerken kalbimi saran mutluluk hissiyle ona sıkıca sarılmak istedim fakat hâlâ aramızda katedilmesi gereken adımlar vardı. Yine o adım atmadan ben atamazdım. Bu pasif olmak değildi. Kaybolmayan haya duygusuydu.

Sevdiğini öğrendikten sonra herşeyin daha yeni başladığını fark etmem saatlerimi almıştı.

"Sana sirayet etmiş olmam hoşuma gitti."

Dolgun dudakları yukarı kıvrıldı. Gülümsedim. Aylar önce de böyle bir cümle kurmuştu. O zamanlarda ona olan hislerimi yok sayıyordum. Parmakları usulca saçlarımı bulduğunda nazikçe okşarken konuştu.

"Seni ilk gördüğüm an bütün yaralarımı iyileştirmek ister gibi bakıyordun."

Anılar ayrıntılarıyla gözümün önüne gelirken gözlerimi kapayıp açtım.

"Daha önce de acır gibi baktığımı söylemiştin."

Derin bir nefes aldı.

"İyileştirmek ister gibi bakmana inanmak istemediğim içindi."

Sözleriyle başımı kaldırıp yüzüne baktığımda böylelikle ona dönmüş oldum. Başını hafifçe eğip fısıltıyı andıran bir sesle konuştu.

"O günden sonra seni tekrar görmeyi çok istedim.... Sonra da seni düşüncelerimden çıkarmaya çok çalıştım."

Yakın olmamızın verdiği sersemlikle öğrenmiş olduğum gerçekle birlikte nutkum tutulmuştu. Beni tekrar görmek isterken bir yandan da düşüncelerinden çıkarmaya çalışırken ona ve davalarına ihanet eden Amman tarafından hedef gösterilmiştim. Kendini ne denli çaresiz ve savunmasız hissetmiştir. Tüm o kötü ve dengesiz davranışlarının artık bir sebebi olduğunu tam anlamıyla öğrenmiştim. Yutkunmayı başardığım da alnını alnıma yasladı.

"Zeyd."

Bağımsızlık savaşında her şeyini kaybeden sadece davasına sadık,davası uğruna her şeyi göz alan adamın karşına benim gibi biri çıkmıştı. Ve benim gibi birini kalbinin sahibi kılmıştı. Alnını geri çekerken alnımda hissettiğim dudaklarıyla içim titretmişti. Saniyeler sonra dudaklarını geri çektiğinde nefesimi tuttuğumu yeni fark etmiştim.

"Hiç bir şey söyleme... Sadece ismimi söyle."

Saçlarımda ki parmakları yanağımı bulduğunda tıpkı çiçeğin kanatlarına dokunduğu gibi yanaklarımı okşadı. Dudaklarıma yayılan tebessüm ile alnına dökülmüş olan saç tutamlarına dokunma istediğimi bastırdım. Sanki bir rüyanın içindeydim.Her an uyanacakmışım da beni sarıp sarmalayan, vermiş olduğu sonsuz mutluluk hissi son bulacakmış gibiydi.

Duygu yoğunluğundan göz ardı ettiğim gerçekle nefesini yüzümde hissettiğim de ondan usulca uzaklaştım.

Alessia.

Onu nasıl göz ardı edebilmiştim.

Zeyd için hâlâ bir şey ifade ediyor olabilir miydi? O bana böyle bakarken benim bunları düşünmem normal miydi? Bir anda durgunlaşıp ondan uzaklaşmama bir anlam verememiş olacak ki sakin ve meraklı bir ses tonuyla "Bir şey mi oldu?"dedi.

Işıltısı sönen zifiri gözlerine baktım.

"Alessia... Hâlâ onunla neden görüşüyorsun?"

Çehresin de ki ifadeyi korurken elimi avuçlarının içine aldı.

"İkimizde aynı görevin parçasıyız."

"Nasıl? Senin gibi o da bir ajan mı?"

Başıyla beni onayladığında sessiz bir tonla ekledi.

"Hayatımdan çıkarmak istediğim insanlar imtehan olarak tekrar karşıma çıktı."

Sesi çaresizce gerçeği kabullenip de kendine itiraf eder gibi çıkmıştı.

"O zaman Matteo da ajan."

"Hayır o sıradan biri."

"Zavallı adam."

Sözlerim üzerine yüzü sert bir hâl aldı.

"Zavallı mı? Onu nereden çıkardın?"

"Galiba ikinizin de ajan olduğunu bilmiyor.

O yüzden söyledim."

Bakışlarında ki anlayışla gözlerini kapayıp açtı.

"Aynı dine mensup olmadığımız yabancıların çoğunluğunun bu ülkeye zararı vardır. Motteo ise insan ve organ ticareti yapıyor."

Bu hepsinden daha ağır gelmişti. Filmlerde gördüğüm, bazen haberlerde izlediğim insanları organları için alıp satan adamlardan sadece biriydi. Organ mafyası. Korkmuştum. Sinsi sinsi parlayan gözlerinde zerre merhamet barındırmamasının sebebi demek ki buydu.

"Bu insanlarla aynı ortamda bulunup onlara nasıl katlanabiliyorsun?"

Baş parmağı usulca hareket ettirdi.

"Sabrederek, zafer gününü umut ederek, hamd edip beni yoktan var edene sığınarak."

Hayran bakışlarımı gizlemedim.

Akadistan teslimiyetli insanların ülkesiydi. Zeyd ise onlardan biriydi. Onu tanımak, eşi olmak, eşi olmuşken kalbinin sahibi olduğumu bilmek bütün yaşadıklarımı hiçe saymama yetiyordu. Fakat şimdiye kadar beklemesinin, beni bu bakışlarından, sözlerinden mahrum etmesinin bir karşılığı olmalıydı. Amacım kendimce ceza vermekti ama onun sözleri ve hareketleri karşısında nasıl kararlı kalabilirim bilemiyordum. Bana olan hislerini bilmezken bile ona karşı verdiğim sözleri tutamamışken şimdi nasıl kararlı kalabilirdim ki?

...

Dün gece Amir abinin gelmesiyle apar topar gitmişti. Gittiğinden beri aklım hep ondaydı.

Gece zorda olsa uyumayı başarmıştım fakat sabah şafak sökerken kalkmıştım. Gece gittiği zamanlar hep öğleden sonra geliyordu. Yine öyle olacağını bildiğim için saatlerin geçmesi için uyumam ve yahutta yapacak bir şey bulmam gerekiyordu. Güçlükle yakmış olduğum sobanın sıcaklığı odayı kaplarken üzerimde ki örtünün altından çıktım. Geceliğimi değiştirmeden önce tembelce saçlarımı taramaya başlamıştım. Günlerdir içim içime sığmıyordu. Zeyd'in itirafı var olmakta zorlanan bütün dengelerimi bozmuştu. Bütün dengelerimin alt üst olduğu için memnun olacağım hiç aklıma gelmezdi. Gecenin karanlığının bile hükmünü kaybettiği gözlerinde kendimi bulmuştum. Dudaklarıma yayılmış olan tebessümü fark ettiğimde birinin görmeyeceğini bilsem bile anında yok etmiştim.

Duyduğum at kişnemesiyle tarağı koltuğun üzerine fırlatıp koşar adımlarla pencereye doğru ilerledim. Erken gelmesiyle beni şaşırtmıştı. Sakin ol Nur,sakin. Yüzümde ki gülümseme ile pencereyi açtım. Kahve hareleri bir kaç saniye sonra beni bulduğunda naifçe gülümsedi. Soğukluğunu perdeleyerek esen rüzgar kış mevsimine rağmen meltemi andırıyordu. Sanki zaman yine yeniden kavramını yitirmişti. Buna sebep olan ise onun bütün derin duygularını bakışların da toplayıp bakmasıydı.

Luhayf'ın rahatsızca kıpırdanmasıyla ona methiyeler düzen bakışlarımı kaçırdım. Luhayf'ı sakinleştirmek istercesine yelesini okşayıp atından indiğinde pencereyi kapatıp kapıyı açmak için solana doğru ilerledim.

Büyük bir coşkuyla kapıyı açtım.

"Hoşgeldin."

"Hoşbuldum Ay yüzlüm."

Sakin ol kalbim!

Yüzünde ki sıcak ifadeye eşlik eden tebessümüne sebep olduğumu bilmek beni daha da heyecanlandırıyordu.

"İçeri girebilir miyim?"

Gözlerinde kendimi bulup ve bulmuş olduğum benliğim bakışlarıyla, sözleriyle kendini kaybettiği için doğal olarak dalıp gitmiştim. Hafifçe geri çekildiğimde içeri girip ağır adımlarla oturma odasına doğru ilerlemişti. Elimle yüzümü serinlettim. Utangaçlığımı bir nebze olsun yok edene kadar ondan uzak durmalıydım. Oturma odasına girdiğimde kabanını çıkarmıştı. Anında göz göze geldiğimiz de konuştum.

"Ben hemen kahvaltıyı hazırlayayım."

Sesimi nasıl bulup konuşabildiğimi düşünürken çekingen gülümsememle arkama döndüğüm de bileğimi kavrayan parmaklarıyla durdum. Başımı çevirip ona baktığım da kahve hareleri sanki eşsiz bir manzaraya bakar gibi parlıyordu. Küçük bir dokunuşla ona dönmemi sağladı. Sağ eli saçlarımda ki yerini alırken parmaklarının verdiği hisse ve varlıklarına ne çabuk alıştığımı fark ettim. Sanki her dokunduğunda çiçekler açıyordu. Bu durumdan korkmalı mıydım? Artık korkmak yok Nur. Birbirinizin kalplerine sahip olduğunuzu bildikten sonra korkmak yok.

Saçlarımda ki parmaklarını nazikçe hareket ettirdi.

"Sanki utanmak tüm dünyaya senden sirayet etmiş."

Kirpiklerimi kırpıştırarak yüzüne baktığımda daha da utandım. Son günlerde zaman zaman konuşmayı unutur gibiydim ama şuanda gerçekten de unutmuş gibiydim.Gülümsedi.

"Sevgili eşimi fazlasıyla özledim ama kendisi bana bir sarılmayı çok görüyor."

Yakınır bir ses tonuyla konuştuğun da kaşlarım çatılırken konuştum.

"Seni özlemediğim için sabahın nurunda pencere kenarında yolunu gözlüyorum ya!"

Hafif bir tınıyla güldü.

Kendi kendime bundan sonra içimde hiçbir şeyi tutmayacağım derken bunu kastetmiyordum.

"Bana sarılmak yerine kahvaltı hazırlamaya gidiyorsun."

"Belki de özlediğimi bu şekilde ifade ediyorum."

Yine güldü.

Bu halleri kalbime iyi gelmiyordu. Ona daha yeni kavuşmuşken bu gidişle ölecektim. Usulca yanağımı okşadığın da yutkunmayı unutmuş olabilirdim.

"Bence yemek ve kahvaltı senin için benden bir kaçış."

Gözlerim irice açılırken bu defa sesli güldü. Hiçbir şeyi gözden kaçırmayan bir adamın bunu da gözden kaçırmayacağını tahmin etmeliydim. Beni tatlı bir oyunun içine sürüklemiş olduğunu yeni fark ederken ciddi kalmaya çalışarak konuştum.

"Onu nereden çıkardın?"

Kolunu belimde hissetmemle başımı göğsüne yaslamadan önce yüzüne hakim olan ifade kendimi kendimi dünyanın en değerli insanıymışım gibi hissettirmişti.

Gerçek huzur buydu.

Şuan hissettiğim huzuru ne ailemin yanında ne de en mutlu olduğum zamanlarda hissetmiştim. Hepsinin verdiği huzur başkaydı. Fakat onun verdiği huzur bambaşkaydı. Kollarımı naifçe kavrayıp bedenimi kendinden uzaklaştırdığın da bir anda durgunlaşan çehresi beni merak da bırakırken yoğun bir hasret içeren sesle konuştu.

"Sanki hep hayatımdaydın. Verona sokaklarını dolaşırken, yalandan ibaret olan hayatımın içinde bana uzak olan ama varlığının bana ait olduğunu hissettiğim biri vardı.... Seni gördüğüm zaman bu his daha da artmıştı."

Ben ne hissetmişsem o da aynı duyguları hissetmişti. Ruhlarımız gerçekten de birbirine aitmiş. Belki de ilk kez utangaçlık duygularımı bir kenara bırakıp gözlerine baktım. Aynı şekilde benim de hissettiğimi söylemeye niyetlendiğim an yakıcı nefesi yüzüme işlerken alnımda karar kılmıştı. Ferahlatıcı kokusunu usulca içime çektim.

"Seninde benim gibi hissettiğini hiç düşünmemiştim."

Saçlarımda ki parmakları bedenin de ki yerini aldığında buruk bir gülümseme eşliğinde saf bir öfke çehresine hakim olmuştu.

"Amman'ı öldürdüğüm gün gözlerinde ki duygular bana herşeyi anlatmıştı fakat ihtimal vermek istemedim."

O günleri hatırlayıp mutluluğumuza gölge düşürmek istemiyordum.

"Kahvaltımızı yapalım ben sonra Dua'ya yardıma gideceğim." dedim.

"Olmazsa olmaz kahvaltımızı beraber hazırlayım."

Tatlı bir sitemle dile getirdiği sözleri yüzüme hakim olan gülümsemeyle dinlemiştim. Bir kez daha farkına vardım ki bu adamın her hali başkaydı. Sevdiğim adam olduğu için değil sahiden de öyleydi. Bir yabancı da olsa karşısında ki muhatabının onun çekim gücüne kapılmaması imkansızdı. Ben zaten bu durumdan fazlasıyla nasibimi almıştım.

...

"Daha önceden bu kadar güzel bir gelin görmedim."

Sözlerim üzerine Dua'nın ışıldayan bakışları beni buldu.

"Galiba sen aynaya bakmadın?"

Aynaya yansımış olan görüntümü hatırladım. Sonra ise Zeyd'in bakışlarını. Herkes çok güzel olmuşsun demişti fakat ben nasıl göründüğümü bile umursamamıştım. O, şimdi bütün acı anılara sözleri, bakışları ve her haliyle merhem oluyordu.

"Benim gördüğüm diyorum benden geçeli çok oldu."

Ahsa gülümseyerek omuzuma dokundu.

"Ubeyd, Kalender amcanın nazına boşuna katlanmıyor."

Dua'nın anında kızaran yanaklarını görmemle hafif bir tınıyla güldüm. Düğün sona ermişti fakat geleneğe göre gelinin akrabası damadı küçük bir sınava tutuyormuş. Bu gelenek benim düğünüm de olmamıştı. Gerçek olmayan bir düğün için zaten fazla gerçekçiydi. Kalender amca Ubeyd'i nasıl bir sınava tabi tuttuysa bir saattir evin kapısı çalınmamıştı.

"Kalender amca en iyisini yapıyor biricik yeğenini almak elbette kolay olmaz."

Dua sakin haline bürünürken dudaklarına yayılan eğlenceli bir tebessümle arkasına yaslanmıştı. Ahsa ise kaşlarını çatarak bana dönmüştü.

"Zeyd, seni bizden çok kolay aldı."

Ahsa'nın yakınır bir sesle dile getirdiği sözler üzerine omuz silktim.

"Vermeseydiniz."

Dua hafif bir tınıyla kahkaha atarak pencereye doğru ilerledi.

"Ne yapayım kardeşim evleniyor diye heyecandan aklımda ne var ne yoksa hepsini unuttum ya da sonradan aklıma geldi."

"İlbars atı getirmiş."

Dua'nın heyecanla sarf ettiği cümlelerle bizde pencereye doğru ilerlemiştik. Gözlerimi özenle süslenmiş attan ayırıp Zeyd'i aradım. Fakat görünürde yoktu. Sabahtan beri bir araya gelememiştik. Sadece uzaktan ufak bakışmalarla akşam olmuştu. Bahçe de ki kalabalığa bakılırsa diğer kasabadan da insanlar gelmişti. Sakin bir sesle konuştum.

"Anlaşılan Ubeyd sınavı geçti."

"Gözün aydın Duacığım."

Cilbabını giymesine yardımcı olurken kapı çalınmıştı. Ahsa kapıyı hafifçe araladığın da Dua dan bir farkı olmayan Ubeyd heyecanla kapı da bekliyordu. Akadistan'a özgü olan dizlerinin üzerinde biten hakim yaka ve ince işçilikle işlenmiş gömleğini gördüğümde yeniden sevgili eşimi hatırladım.

 

Ubeyd, Dua'nın elini tuttuğun da ağır adımlarla beyaz ata doğru ilerleyen çifte hayranlıkla baktım. Ağır bakışlarım onu ararken belimi kavrayan kolla irkilerek bir adım geri gitsem de işe yaramamıştı.

"Çok uzakta arama ay yüzlüm, yanı başındayım."

İçime işleyen sesi etrafımızda ki kalabalığa karışmıştı. Başımı hafifçe kaldırıp yüzüne baktım. Eşsiz gülüşünü sunarken kolunu gevşettiğinde belimden çekip gitmeden önce göz kırpmayı ihmal etmemişti. Eşinin bir gülüşü ve göz kırpmasıyla mefta olan ilk kişi olarak şuan tarihe geçebilirdim. O ise ciddi haline bürünüp Dua ve Ubeyd'e doğru ilerlemişti.

Bundan sonra tıpkı bizim düğünümüz gibi ilerlemişti. Tek fark onların samimi bir sevgiyle birbirine bağlı olmalarıydı.

Düğün ve doğum savaşın içinde ki insanlar için anlık bir kurtuluş duygusuydu. Akadistan'ın insanları acıyla biçimlenmişti. Fakat her kaybedişe, acıya, engele rağmen acılarını özü değişmemiş sevgileriyle sarmalayıp inandıkları dava uğruna mücadele ediyorlardı.

...

Kalbimde ki heyecan fazlasıyla çarpıcıdıydı. Yüreğimin özgürlüğü sevdiğim adamın elimi kavramış olan parmaklarındaydı. Dudaklarım aralanıyor ne kadar mutlu olduğumu salınan ağaçlara, gittikçe yerini bırakan kış güneşine, filizlenen bitkilere, gökyüzünde ki dolunaya söylemek istiyordum. Sahiden de aşık olan aşkının karşılığını bulan insanın içi içine sığmıyormuş.

Cebinden sade olmasına rağmen oldukça şık duran bir kutu çıkardı. Kutusundan çıkarmış olduğu çiçek figürlü kolyenin zarifliğine mest olmuştum. Sırtımda ki koluyla koltuğa oturmam için beni yönlendirdi.

"Zeyd, bu çok güzel, teşekkür ederim."

Cevap vermedi. Saçlarımı sol omzumun üzerinde topladığında yavaş hareketleriyle zarif kolye de boynumda yerini almıştı.

Sağ elimi parmaklarıyla kavrayıp hemen karşımda yerini almıştı. Bu hallerine alışmam zaman alacak gibi duruyordu.

"Herşeyimi toprağa gömmüş bir adam olarak çörek toprağım da filizlenen en nadide çiçeksin."

Artık rica ederim demesine ne hacet vardı ki. Kahve harelerine hapsolmuştum. Yüzünde ki huzura ilk kez şahit oluyordum. Alnını gölgeleyen saçlarına dokunma isteğim saçlarımda son bulan parmaklarından bile cesaret alamamıştı. Onun yerine sessizce "Hayallerimden bile güzelsin." dedim.

Dudaklarına yayılan gülümseme ile saçlarımda ki bakışları gözlerimi buldu.

"Yakışıklı değil miyim?"

"Öyle değil."dediğimde eğlenir bir hali vardı.

"Nasıl?"

Yine ilk kez şahit olduğum haline gülümsemeden edemedim.

"Her genç kızın hayalinde bir eş vardır. Sen benim kurduğum hayallerden de güzelsin."

Söylediklerimden sonra öyle güzel gülümsedi ki tarif etmem imkansızdı. Bakışlarımı bir saniye olsun çehresinden ayırmadan ne söyleyeceğini bekliyordum.

"Nur?"

Soru soran ses tonunu duymayı beklemezken "Efendim."dediğimde başını hafifçe eğerek tek nefeste konuştu.

"Seni öpebilir miyim?"

Kaşlarım hızla havalanırken "Ne?" dememek için kendimi zor tutmuştum. Kesinlikle böyle bir şey beklemiyordum. Sakince benden bir cevap bekliyordu. Hayır dersem gerçektende öpmeyecek miydi? O bana böyle bakarken gözlerimi de çekemezdim. Küçücük bir buseyi ne çok abartmıştım.

"Bu sessizliğini onay olarak kabul ediyorum."

Uzun zaman sonra dile getirmiş olduğu sözler üzerine kirpiklerimi kırpıştırdım. Sanki tekdüze koşmuşum gibi atan kalbimi zapt edemiyordum. Parmakları sağ yanağıma dokunduğunda yüzümde hissettiğim yakıcı nefesinin yanağımda son bulmasını beklerken dudakları dudaklarımı buldu. Anlık saşkınlıkla açılan gözlerim histerik olarak kapanmıştı. Onunla olduğum zamanların süresi yok olduğundan dudaklarının varlığının süresi yoktu. Usulca geri çekildiğinde titrek bir nefes alırken kirpiklerimi araladım.

Alnını alnıma yaslaması ile aldığım nefesi sanki hiç almamamışım gibi nefessiz kalmıştım. Yanağımı okşayan parmağının hareketine son verdiğinde yutkundum.

"Nefesin sanki abı hayat."

Alnını usulca çekti. Kucağımda ki bakışlarımı utanmama rağmen benim içinde abı hayat olan zifiri gözlerine baktım. Elimi belli belirsiz olan yara izinin olduğu yanağına koyduğumda parmaklarımı naifçe izin olduğu yerde hareket ettirdim. Gözlerini kapayıp açtığında derin bir nefes aldı. Sanki huzur artık ondan bir parça olmaya başlamıştı.

"Sadece nefesinle değil, sen bana varlığınla da abı hayatsın." dediğinde gülümsedim.

Ömrümün sonuna kadar bu derin bakışlarıyla bakarsa hiç yaşlanmayacak gibiydim.

"Sende öylesin. Hele ki zifiri gözlerin, onlar benim için sonsuzluğun başlangıcı." dedim.

Gülümsemesiyle benden geriye pek bir şey kalmamıştı. Batmaya yüz tutan güneşin kızıllığı bakışlarını daha da manidar kılıyordu. Parmağımın altında ki yara izi dikkatimi yeniden çekerken şimdi sormamın daha iyi olacağını düşündüm.

"Nasıl oldu ?"

Derin bakan gözlerini yoğun duygu seli kaplamıştı. Bakışlarını kaçırıp kitaplığı bulurken yeniden bana çevirdi.

"Acı bir anı ama benim için gerçeklerin kapısını açtı."

Yaraya odaklanmış halde tekrar konuştum.

"Bu ize on sekiz yaşında sahip olduğunu söylemiştin."

"Anlatma mı ister misin?"dedi.

"Elbette."dedim.

Yanağında ki elimi avuçlarının içine alıp usulca dudaklarını araladı.

Bölüm : 15.02.2025 12:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...