12. Bölüm

Bölüm 12: Dans

Nickinci
nickinci

İdil'den

O zaman dans...

 

Zil çalınca büyük bir sevinçle sıramdan kalkıp hemen çantamı toparladım. Sırada Seçmeli Dans dersim vardı. Bu dersi sadece dans kursuna gidenler seçebiliyordu. Yani benim gibiler.

 

"İdil sakin ol. Sakın kendinden geçme." Hazal'ı duymamazlıktan gelip sadece gülümsedim.

 

"Bak sonra atılıyorsun takımdan gelip benim başımı şişiriyorsun." Gözlerimi devirip sırada kalan son defterimi de çantama koydum.

 

"İdil!"

 

"Off tamam." Çantamı sırtıma takıp sınıftan çıktım. Tabii ki de kendimden geçecektim.

 

Ne yapayım belli bir süreden sonra kendimden geçiyordum. Herkes hareketleri sırayla tekrarlarken ben gözlerimi kapatıp kendi hareketlerimi uyguluyordum ve çoğu zaman bunu yaptığımın bile farkında olmuyordum. Gözlerimi açıyordum ve karşımda öfkeli bir kaç surat görüyordum. Sonra takımdan atılıyordum.

 

Kendi kendimi tembihleyip yoluma devam ettim. Hocaya uymam lazımdı. Bu takımdan atılamazdım çünkü 2 ay sonraki basketbol maçında çıkacak olan ponpon kızlara katılmam gerekiyordu. Maçta Bora'da oynayacaktı ve benim...

 

Benim ne? Devamı yoktu. Çıkarmalıydım aklımdan şu çocuğu. Bir kere bile muhabbetimiz olmamıştı neden etkileniyorsam. Salak kafam okul erkek doluydu ne diye ona takılı kaldıysam. Kendi kendime gözlerimi devirdim. Tam bir aptaldım.

 

Sıkıntılı bir nefes verip merdivenlerden aşağı indim ve soyunma odasına girdim. İçeride Selin, Melis, Damla ve bir kaç kişi daha vardı. Ne yazık ki aynı dersi alıyorduk daha da önemlisi hoca olmadığı zaman eğitimci olarak başımıza baş dansçı geçiyordu. Yani Selin. Yüzde yüz emindim hoca olmadığı zaman benimle çok fena uğraşacaktı hatta takımdan atılmam için eminim elinden geleni ardına koymayacaktı. O yüzden hareketleri doğru yapıp hocanın gözüne girmeliydim. Eğer gerçekten çok iyi olursam belki takımın başına geçerdim. Bunu bugün yapmalıydım. İlk günden hocanın gözüne girmem gerekiyordu.

 

Bana ait dolabımı açıp içinden spor kıyafetlerimi çıkardım. Normalde eşofman giymeyi severdim ama herkes şort ya da tayt giyiyordu. Dolabın içinden şort ve tişört alıp çantamı dolabın içine tıktıktan sonra boş bir kabine geçip üzerimi değiştirdim.

 

"Saçım nasıl olmuş." Melis'in o iğrenç sesini duyunca sessiz bir şekilde ağzının taklidini yaptım. 'Siçim nisil ilmiş?' O koca ağızlı süslü kertenkele Bora'ya yazıyordu.

 

Derin bir nefes alıp bıraktım. Bora yok. Bora yok. Unut şu çocuğu.

 

"Bora'nın da maçı var şimdi. Selin beni ona yakın bir yere yerleştir tamam mı? Artık beni görmesinin zamanı geldi."

 

Çıkardığım kıyafetlerimi alıp kabinden çıktım ve onları da dolabıma atıp kapıyı çarpıp çıktım soyunma odasından. Zaten Melis'e ayrı bir gıcıktım birde Bora'ya olan ilgisi ondan daha çok nefret etmemi, onu parçalama isteği getiriyordu. Belki Bora benim olmayacaktı ama Melis'in de olamazdı. Acaba bir gün kenara çekip dövse miydim?

 

Saçma fikirlerime bir son verip spor salonuna geçtim ve bir köşede toplanan kızların yanına gittim. Neyse ki bu kızlar herkes gibi tip tip bakıp kendi aralarında fısır fısır konuşmuyorlardı. Aynı zamanda hepimizin tek bir ortak noktası vardı onlarda benim gibi Selin'den nefret ediyordu. Bunu okulun dans sayfasına atılan yorumlardan biliyordum. Hatta farklı hesaplardan birkaç yorumda ben atmış olabilirdim.

 

"Yaa kızlar artık birimizin yükselip baş dansçı olması gerekiyor ben artık dayanamıyorum!" İsyan eden sesi takip edip sahibini buldum.

 

Bu bebek yüzlü saf güzellikteki kızı kim üzmüştü. "Ne oldu?" dedim anlayışlı bir sesle.

 

"Ne olacak. Selin yaptı yine yapacağını. Jürilerle konuşmaya gitmiş beni takımdan attırmaya çalışıyor." Yine Selin tabi.

 

"Neden böyle bir şey yapıyor?"

 

"Neden yapmasın diye sorman gerekiyor. Kötülük onun kanına işlemiş resmen. Burada hepimizle uğraşıyor, kime gıcık kapıyorsa onu takımdan yollamaya çalışıyor ve bunu bir şekilde başarıyor. Yakında sıra sana da gelir." O biraz zordu canım.

 

Salonun kapısında Selin ve tayfası gözükünce hepsi sus pus olup önlerine döndüler. Nasıl da korkutmuş kızları.

 

"Sen merak etme burada ben varken hiçbirinize bir şey olmaz." İddialı konuşmayı severdim. Çünkü bu zamana kadar ne dediysem yapmıştım.

 

"Nasıl olacak o?" dedi kızlardan biri.

 

"Siz bana güvenin yeter."

 

Selin'de aramıza katılınca herkese gözlerini gezdirip tip tip baktı. Bana gelince bir süre durdu ve küçümser bir şekilde baştan aşağı süzdü.

 

"Geldiğin gibi gideceksin sarı. Çok alışma derim."

 

Bir adım öne gidip işaret parmağımı ona doğru uzattım.

 

"Bana bulaşma çakma. Arkadaşım kadar nazik olamayabilirim." Çenesinde ki morluk hala duruyordu.

 

Tam bir şey diyecekti ki konuşmasına fırsat vermeden lafa atladım.

 

"Bu arada şimdiden kaptanlığınla vedalaşmaya başlasan iyi olur. Yerine geçtiğim zaman listeden silinen ilk isim senin ki olacak."

 

Konuşmasına fırsat kalmadan hoca düdüğünü çaldı ve aramızdan geçip yanımızda durdu.

 

"Dinleyin! Bildiğiniz gibi 2 ay sonra olacak maç 1 ay öne alındı." Bilmiyordum.

 

"Çok az vaktiniz kaldı. Kusursuz olmak zorundasınız. Bugün aranızdan birçok kişi takımdan çıkarılabilir." Herkes korku dolu ifadelerle birbirlerine bakıp fısıldaşmaya başladı. Selin ise yarım ağız gülüyordu. Baş dansçıydı sonuçta. Onun yeri buradakilerden daha sağlamdı.

 

"Ama hocam-"

 

"Bu işin aması yok. Takımda kalmak istiyorsanız bugün bütün hünerlerinizi ortaya çıkarma vakti." Yapabilirim. Yapmalıyım. Yapmak zorundayım.

 

"Selin sen kızları sıraya sok ben müziği ayarlıyorum."

 

Selin herkese emir vererek durması gerektiği yeri söylüyordu. En sona beni bıraktı ve en arkada durmamı söyledi. İçimden gözlerimi devirip dediğini yaptım. Kendimi buradan da gösterebilirdim.

 

Hocayı beklerken saçımı tepeden topuz yapıp şortumun cebine koyduğum mandallı tokayla sabitledim.

 

Başımı yan tarafa çevirip basket oynayanların arasında Bora'yı aradım ama göremedim. Seçmeli Basketbol dersini seçti diye biliyordum. Tam önüme dönecektim ki bir köşede onu Melis'le konuşurken gördüm.

 

Acaba o da Melis'ten mi hoşlanıyordu? Selin o cırtlak sesiyle Melis'i çağırınca ikisi de bu tarafa bakmıştı. Bora'yla göz göze gelince hemen önüme dönüp dikkatimi kendimde toplamaya çalıştım.

 

Bu dans hocanın karşısındaki ilk dansımdı. Son olmaması gerekiyordu.

 

Müzik başladığında günlerdir çalıştığım hareketleri tekrarlamaya başladım. Selin en önde bize hareketleri gösteriyordu. Bir süre dans ettikten sonra artık sıkılmaya başlamıştım. Boomerang gibi habire başa alıp aynı hareketleri yapıyorduk. Bu sıkıcı ve kalitesiz hareketler aynı zamanda insanı yoruyordu. Hem... güzel de değildi ki. Bir kere göze hitap etmiyordu. Yarışmaya katılsak ilk bizi elerlerdi.

 

Bu okula yazılmamızın en büyük nedeni dans takımının iyi olmasıydı. Okullar arası derece yaptığını okumuştum ve izlediğim videolar gerçekten mükemmeldi. Anlaşılan başka takımların dans videosunu koymuşlardı.

 

Gözlerimi kapatıp dans etmeye devam ettim. Aynı zamanda hareketleri gözümde canlandırıyordum bu aklımda kalmasını sağlıyordu.

 

Aklımda spor salonunda tek başıma dans ettiğim bir hayal kurmaya başladım. Önümde jüriler onların arkasında büyük bir kalabalık. Hepsinin hayranlıkla beni izlediğini düşündüm. En sonunda dans bitiyor ve hepsi ayağa kalkıp beni alkışlıyordu.

 

Gözlerimi açtığımda herkes ayakta bana bakarken ben yerde oturmuş hayalimdeki son bitiriş hareketi yapmıştım. Lanet olsun kendimden geçmiştim.

 

Panik olmuş bir şekilde hızla ayağa kalkıp açılan saçlarımı arkaya doğru attım.

 

Dans maceram buraya kadardı. Takımdan atılacaktım. Başım önde ne diyeceğimi bilmezken arkamdan birisi alkışlamaya başladı. Hızla arkamı döndüm ve alkışlayan kişiye baktım.

 

Dans hocası büyük bir hayranlıkla beni alkışlıyordu. Onunla birlikte herkes alkışlamaya başlamıştı. Ne? Beğenmiş miydi gerçekten?

 

"Mükemmel. Tek kelimeyle mükemmel." Heyecandan kalbim çıkacak gibiydi.

 

"Sen daha önce neredeydin?"

 

"O arkadaş yeni geldi hocam." Selin kollarını önünde bağlamış hocanın yanına gelmişti. Kıskanmış mıydı o? Yoksa bana mı öyle geliyordu. Yüzündeki ifadeye bakılırsa kesinlikle kıskanmıştı.

 

"Adın ne?"

 

"İdil hocam."

 

"Bu hareketleri nereden öğrendiğini bize söylemek ister misin İdil?" Hafif tebessüm ettim.

 

"Kendi hareketlerim." Hoca şaşkınlık içinde baka kalmıştı.

 

"2 saat sonra buraya gel. Selin sende." dedi ve gitti. Ne olacaktı ki 2 saat sonra.

 

Herkes dağılınca bende büyük bir sevinç içinde soyunma odasına gidip üzerimi değiştirdim ve hemen Hazal'ın yanına ışınlandım. Bu olanları hemen ona anlatmalıydım.

 

Okçuluk dersine özel olan salona girdiğimde büyük bir kalabalık vardı. Aklıma gelen düşünce ile hemen koşup kalabalığı yardım. Hazal kavga etmiş olmazdı değil mi?

 

Orta alana çıktığımda yerde kan damlaları gördüm. Etrafa baktığımda ise yüzü gözü dağılmış olan Yiğit'i.

 

Ne olmuştu burada böyle. Hızla etrafa bakıp Hazal'ı aradım ama göremedim. Gözüm köşedeki diğer kalabalığa takıldı. Orada olabilirdi.

 

Hızla oraya gidip insanların arasından geçtim. Gördüğüm manzara beni şok etmişti.

 

Sınıfın en gözde çocuklarından olan neşeli ve espritüel aynı zamanda bir zamanlar benimde dövmüş olduğum Doruk'un burnu kanıyordu. Yiğit'le kavga mı etmişti gerçekten? Daha doğrusu Doruk kavga mı etmişti?

 

Gözümle görmesem inanmazdım. Yiğit'i o hale getirdiğine hala inanamıyordum. Hala derin derin nefesler aldığına göre daha yeni olmuştu olay.

 

Bora birden bağırınca yerimden sıçramıştım. Kalabalığı dağıtırken bir grupta Yiğit'i salondan çıkarıyordu.

 

Doruk burnundan akan kanı eliyle silince hemen çantamdan selpak çıkarıp onlara doğru uzattım. Bora teşekkür edip peçeteyi elimden alırken parmakları parmaklarıma dokunmuştu.

 

Hızlı bir şekilde hemen arkamı dönüp salondan çıktım. Yüzüm domates gibi olmuştu kesin. Kalbim hızlı bir şekilde atarken sakinleşmeye çalıştım. Ellerim buz kesmişti. Parmaklarımı yanaklarıma bastırırken oradan uzaklaştım. Sadece küçük bir dokunmaydı. Off. Bu çok iyiydi. Unut şimdi unutabilirsen.

 

Cebimden telefonumu çıkartıp Hazal'ı aradım. Neredeydi bu kız.

 

"Efendim?"

 

"Neredesin sen? Herkes salonda toplanmış olay var."

 

"Biliyorum. Bahçeye çıktım ben arka çardaklara gel." Telefonumu çantama atıp okuldan çıktım. Çardaklara geldiğimde Hazal'ın yanında turuncu bir kıvırcık oturuyordu. Bu kimdi be? Yanlarına gidip önlerinde durdum ama beni görmemişlerdi. Kısık sesle aralarında fısır fısır konuşuyorlardı.

 

"SELAMM!" bağırmamla birlikte ikisi de yerinde sıçrayıp bana baktı. İkisi de bön bön bakarken gözlerimi devirdim ve konuşmaya başladım.

 

"Tanıştırsana bizi Hazal."

 

"Ta-tanıştırayım. İdil bu Ertuğ. Ertuğ bu da İdil bahsetmiştim ya sana hani." Bana bahsetmemişti ama. Ertuğ memnun oldum deyip önündeki bir kaç kağıdı aceleyle çantasına koydu. Bir işler çeviriyordu bu ikisi ama ne? Yakında çıkardı kokusu.

 

"Ee ne konuşuyordunuz?"

 

"Hiç. Öyle havadan sudan." Havadan sudan? Hazal bu söylediğine kendisi inanıyor muydu gerçekten? Normalde ağzını bile açmayan Hazal havadan sudan konuşacaktı.

 

"Ertuğ'da zaten kalkıyordu şimdi. İşleri varmış." Çocuk kafasını sallayıp çıkıp gitti çardaktan.

 

"Ne iş?"

 

"Anlamadım?" Salak.

 

"Kim bu çocuk?"

 

"Ertuğ."

 

"Anladım orasını gerizekalı. Senin ne işin var bu çocukla."

 

"Arkadaşım." Hazal ve arkadaşlık. Derin bir nefes alıp verdim. Öyle olsun bakalım.

 

"O salondaki olay neydi? Doruk ve Yiğit kavga mı ettiler?"

 

"Yaa hiç sorma. Çok eğlenceliydi gerçekten." Bunu bezgin bir sesle söyleyip elini karnına götürdü.

 

"Olay neymiş?"

 

"Anlamadım ki bende. Bir kızım mı ne varmış adı Ela mı neydi."

 

"Yiğit'in kardeşi Ela mı?" Benim bildiğim Yiğit'in kardeşinin de adı Ela'ydı.

 

"Evet o. Sen tanıyor musun?"

 

"Duymuştum. Sosyal medyaya bomba gibi düşmüştü ölüm haberi. Ee sonra?"

 

"Sonra işte o dedi sen öldürdün diğeri dedi sen öldürdün girdiler birbirlerine." Doruk'la Ela'nın arasındaki bağlantı neydi ki?

 

"Yiğit'in suratı çok fena dağılmıştı."

 

"Yaa sorma. Zor ayırdılar birbirlerinden." Morali mi bozuktu bunun yoksa bana mı öyle geliyordu.

 

"Peki senin bu halin ne? Sana da mı bir şey dediler?"

 

"Yoo. İyiyim ben." Peki bu olay bizi ilgilendirmediğine göre asıl konuya geçebilirdik. Heyecanla masada duran elini tutum.

 

"Bil bakalım bugün ne oldu?" Tek kaşını kaldırıp sorgular bir şekilde baktı.

 

"Ne oldu?"

 

"Dansta yine kendimden geçtim. Vee-"

 

"Ve yine takımdan atıldın." Gülerek başımı iki yana salladım.

 

"Hayır. Dans hocası büyük bir hayranlıkla beni alkışladı. 2 saat sonra gel dedi. Sanırım hareketleri isteyecekti. Her neyse sen Selin'i görecektin Hazal bir bozuldu sana anlatamam. Böyle kızardı bozardı yüzü şekilden şekile girdi görmen lazımdı."

 

"Helal kız sana. Aferin!"

 

"Düşünsene belki ileride baş dansçı bile olurum." Ellerimi çenemin altına koyup gökyüzüne baktım. Eğer baş dansçı olursam çok güzel olurdu. Kendi hareketlerimi uygulardık eğer hoca bile beğenirse maçlarda bile uygulayabilirdik. Belki yarışmalara da katılırdık. Kesin kazanırdık. Ayy çok güzel olurdu.

 

"Daldın gittin yine. Kime diyorum. Heyy!" Hazal'ın sesiyle kendime geldim. Çok yükseklere uçmamalıydım bazen düşüşüm sert oluyordu.

 

"Ne oldu?"

 

"Selin geliyor bu tarafa doğru." Hemen yerimde dikleşip ciddi bir ifade takındım.

 

"Hey sarı bana baksana sen!" Gözlerimi devirdim.

 

"Buyur çakma baktım. Ne oldu?"

 

"Ne yaptığını sanıyorsun sen. Neydi o salonda yaptığın şey?"

 

"Mükemmel dansımdan mı bahsediyorsun? Hani şu hocanın beğendiği dansım. Ne olmuş ona?"

 

"Düzgünce benim hazırladığım hareketleri yapamıyor musun? Bir daha saçma sapan hareketler yapma atarım seni takımdan."

 

"Şu habire tekrarladığımız sıkıcı hareketlerden mi bahsediyorsun? Gerçekten onları ararken çok uğraştın mı? Sen bu takımı ciddiye alıyor musun yoksa sadece oyuncağın gibi insanlarla mı oynuyorsun?" Öfkeli bir şekilde yaklaşıp çardağın içine girdi.

 

"Bana bak-" Bende hızlı bir şekilde yerimden kalkıp dibine kadar gittim.

 

"Geri bas çakma. En son bize bulaştığında sonu nasıl bitmişti hatırlıyor musun?" Kollarımı önümde bağlayıp geri geri gidişini izledim.

 

"Ne oldu?" Göz kırptım. "Kaptanlığını elinden alacağım diye mi korktun? Bir şey söyleyeyim mi? Bence de kork. Çünkü o kaptanlığı senden alacağım."

 

"Ben buraya kadar nasıl yükseldim haberin var mı? Neler çektim kaptan olabilmek için hiçbir şey bilmiyorsun." Ona küçümseyici bir bakış attım.

 

"Ne yapmış olabilirsin ki? İnsanları korkutup iyi olmamaları için tehdit mi ettin? Ahh canım benim üzülme dansta gerçekten iyisin ama benim kadar değil. Ve asla benim kadar iyi olamayacaksın."

 

Dudaklarının kenarlarını ısırıp tek dizini sallıyordu. Fena sinir olmuştu.

 

"Siz ikiniz var ya." dedi eliyle Hazal'ı ve beni gösterirken

 

"Yine hangi altı boş tehditlerini savuracaksın bakalım. Dinliyoruz?"

 

Bir süre gözlerini üzerimizde gezdirdi.

 

"Bu saatten sonra bittiniz. Bu okul sizin mezarınız olacak." Yine boş laflar.

 

"Bay bay canım."

 

Selin gidince yerime oturup bir süre Hazal'la bakıştık. En sonunda kendimi tutamayıp gülünce Hazal'da gülmeye başlamıştı.

 

"Mezarınız olacak dedi. Bize!" Gerçekten bu kız kendini ne sanıyordu. Biz gülmeye devam ederken Hazal'ın telefonu çalmaya başladı.

 

"Kim?"

 

"Bilmiyorum." dedi gözlerini kaçırarak. "Yabancı numara." Telefonu açmayıp cebine attı.

 

Bende telefonumu çantamdan çıkarıp saate baktım. Yarım saat kalmıştı büyük buluşmaya. Daha hazırlanacaktım anca yetiştirdim.

 

"Ben gidiyorum."

 

"Tamam. Haber ver bana da." Hazal'ı başımla onaylayıp çardaktan çıktım. Hızlı bir şekilde okula girip merdivenlerden aşağı indim ve soyunma odasına girdim. İçeride kimse yoktu.

 

Hızlı bir şekilde dolabımdan kıyafetlerimi aldım ve boş kabinlerden birine girdim. Üzerimi değiştirince saçımı da tepeden sıkı bir şekilde at kuyruğu yaptım. Tam kabinden çıkacaktım ki soyunma odasının kapısı sert bir şekilde açıldı ve gürültülü bir şekilde kapandı. Ne oluyordu be?

 

"Selin yeter artık sakin ol!" Melis'in sesiydi bu.

 

"Nasıl sakin olayım ya nasıl! Alacak işte kaptanlığı elimden!" Oha! Benden bahsediyordu.

 

"Eğer o sarı kafa kaptan olursa bunu kendime yediremem anlıyor musun? O kız kaptan olmaz. Olamaz!"

 

"Yaa bırak olsun! Değişken bir şey bu bir bakmışsın tekrar sen kaptansın." Kaptanlığı benden alacaktı. Hahaha. O iş biraz zordu canım.

 

"Saçmalama. İtibarımı düşün. Rezil olurum herkesin diline düşerim."

 

"Selin. O kızı ve arkadaşını takıntı hale getirdiğinin farkında mısın? Kendine zarar veriyorsun. Bırak kaptan olursa olsun."

 

"Melis sen benim tarafımda mısın yoksa onun mu? Anlamakta biraz güçlük çekiyorum nedense!" Çünkü kıt kafalısın.

 

"Selin ben senden daha çok nefret ediyorum o kızdan bunu biliyorsun. Bora'nın ona olan bakışlarını bilmiyor musun sanki? Nasıl o kızın tarafını tutabilirim. Senin için diyorum ben-" Bora'nın bakışları mı? Nasıl bakıyordu ki bana. Melis'in benden nefret etmesini sağlayacak kadar nasıl bakabilirdi ki.

 

"Kızlar ikinizde sakin olur musunuz?" Bu Damla'nın sesiydi. Aslında sessiz sakin bir şeydi ne işi vardı ki bunlarla birlikte.

 

Her neyse konumuz bu değildi. Konumuz Bora'nın bakışlarıydı. Gerçekten bana bakıyor muydu? Sadece bir kaç kez göz göze gelmiştik ve hepsinde de ben anında gözlerimi kaçırmıştım. Bunların dışında da bana bakıyor muydu? Kendi kendime gülüp sonra etimi cimcikledim.

 

Bora yok! Bora olmaz! Bora yasak! Bora cız!

 

"Damla sen söylesene ben haklı değil miyim?"

 

"Kim haklı Damla?"

 

Al işte kızı ortada bırakıyorlardı. Ben söyleyeyim. İkinizde malsınız. Net!

 

"Bana kalırsa ikinizde fazla yükseliyorsunuz. O kızları fazla büyüttünüz gözünüzde. Bırakın ne olacağına zaman karar versin. Ona göre plan yapıp düzeltiriz bazı şeyleri."

 

Selin tekrar cırtlak sesiyle bağırmaya başladı. "Sana göre hava hoş tabi. Okulun en popüler kızıyla takılıyorsun. Ve en popüler erkeğiyle flötleşiyorsun. Eğer o sarı kafa kaptan olursa eminim onunla arkadaş olursun!"

 

"Sen ne dediğinin farkında mısın!? Sen popülersin diye mi yanındayım sanıyorsun. Arkadaşımsın sen benim. Gerçi şu andan itibaren arkadaşlığımızı gözden geçirsek iyi olacak. Flörtleşme meselesine gelince. Doruk'tan mı bahsediyorsun!? Beni tanısaydın onunla aramda hiçbir şey olmayacağını bilirdin. Demek ki bunca yılımız boşa geçmiş Selin!" Ve güm. Kapı sert bir şekilde kapanınca Damla'nın odayı terk ettiğini anladım.

 

"Aferin Selin! Aynen böyle devam. Hiç bozma!" Ve güm. Bu seferde Melis kertenkelesi odayı terk etmişti.

 

Odada sadece ben ve Selin kalmıştık. Duyulan tek ses ise Selin'in hızla alıp verdiği nefes sesleriydi. O cırtlak sesiyle küçük bir çığlık atıp o da odayı terk etti. Bir süre daha tekrar gelip gelmeyeceklerini bekledim.

 

Kabinden gülerek çıkıp kıyafetlerimi dolaba attım. Vay be Selin hanım. Demek benden fena halde korkuyorsun. Bence de korkmalısın.

 

Soyunma odasından çıkıp spor salonuna gittim. Küçük beyaz örtülü bir masa. Dans hocası ve 2 kadın hoca daha. Ah birde kenarda duran bir adet öfkeden kudurmuş ve domatese dönmüş Selin varmış.

 

Biraz daha yaklaşıp masanın önünde durdum.

 

"Hoş geldin İdil. Şimdi senden tekrar kendi hareketlerinle bizim karşımızda dans etmeni istiyorum. Bunun sonucunda bir karar vereceğiz."

 

Başımı sallayıp bir kaç adım geriye gittim. Hoca başıyla işaret verince Selin müziği açtı. Bir kaç saniye sonra bütün salonu müzik sesi doldurmuştu. Bu sefer gözlerimi kapatmadım. Eğer etkilemek istiyorsam bakışlar önemliydi. Kendimi müziğin ritmine bırakıp hocayı hayran bırakan dansıma başladım.

 

Ben dans etmek için doğmuştum. Bunun için vardım benim başka açıklamam yoktu. Bu müzik bu hareketler bu zevk... bulutların üzerinde ki bir peri gibiydim adeta. Herkesi büyüleyen hayran bırakan bir varlıktım. Herkesin yerinde olmak istediği kişiydim. Güzeldim bir kere. Ben İdil Kızıltoprak. Aslan burcuyum ben. Bu da ayrı bir ayrıcalığım.

 

Dansımın sonu yaklaşınca hızla etrafımda dönüp o mükemmel yere oturma hareketimi yaptım. İşte bu kadardı.

 

Karşımda oturan hocalar ayağa kalkıp alkışlamaya başladılar.

 

"Nasıl ama?" dedi dans hocası diğer hocalara bakarak.

 

"Dediğinden fazlası. Bu kız bizim için büyük şans." Yaa utandırmayın.

 

"Sen ne diyorsun Songül hocam."

 

"Tek kelimeyle mükemmel. Büyülendim." Kalbim yerinden çıktı çıkacaktı.

 

"Kararımız olumlu İdil."

 

"Hangi karar?"

 

"Selin buraya gel." Selin gelip tam önümde durdu.

 

"Arkadaşını senin terfi etmeni istiyoruz. Bu onurlu hareketi yapacak mısın?" Selin başını salladı. Gözleri kızarmış bir şekilde bana baktı ve konuşmaya başladı.

 

"Baş dansçılığı ve takım kaptanlığını sana vermekten gurur duyuyorum. Bunu kabul ediyor musun?" Etmez miyim? Büyük bir sevinçle "EVET!" dedim. İnanmıyorum. Gerçekten bu kadar kolay mıydı? Bu kadar hızlı olacağını tahmin etmemiştim. Demek ki Selin'den kat kat daha iyiydim.

 

Selin yakasındaki küçük kanat sembollü rozeti çıkartıp bana taktı. Küçük bir alkış merasiminden sonra herkes dağılmıştı.

 

Şaka gibiydi. Artık baş dansçıydım. Bu o kadar güzeldi ki. Eminim takımda buna sevinecekti. Büyük bir sevinçle spor salonundan çıktım. Bugün benim günümdü.

Bölüm : 25.09.2024 21:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...