
"Ne yapacağız!?" Önce bir sağa bir sola koşuşturan Doruk'a sonra da tek elini saçlarının arasına sokmuş bir çıkış yolu düşünen Savaş'a baktım.
"Geliyorlar!" Kafamın içi o kadar uğultuluydu ki ne yapacağımı ne düşüneceğimi bilmiyordum. Bildiğim tek şey katil olduğumdu. Ne kadar aptaldım, ne kadar salaktım. Silahı adamdan uzaklaştırsam yeterdi. Yaşasaydı Anıl'ın beni neden istediğini her şeyi anlatabilirdi. Ben ne yaptım!? Hiç düşünmeden sonucun ne çıkacağını bilmeden iğneyi adama sapladım. Sayemde artık daha da tehlikedeydik.
"Çıkıyoruz buradan. Toplanın!" Doruk tek hamlede kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı. Başımı kaldırmamla kendime gelip sesleri idrak etmem bir oldu. POLİS GELİYORDU!
"Beni tutuklamaya geliyorlar!" Siren sesleri yaklaştıkça paniğim de artıyordu. Silah sesini duyan komşular haber vermiş olmalıydı. Bittim ben. Hayatım burada sona eriyordu.
"Bir sakin olun!" Savaş hızlıca mutfağa girip pencereden evin arkasına baktı.
"Bu yol nereye gidiyor?" Ne alakaydı anlamadım. Yine de bir bildiği olduğunu düşünüp cevap verdim. Aramızda en sakin duran oydu bizi kurtarsa kurtarsa anca Savaş kurtarabilirdi.
"Yol- yolun." Derin bir nefes alıp kekelememeye çalıştım.
"Yolun sonunda park var. Çocuk parkı. Sonrasında da anayol var." Yanına gidip sık sık ağaçların arasından giden patika yola baktım.
"Ne düşünüyorsun?"
"Biz adamı alıp ağaçların arasından kimseye görünmeden yola çıkacağız. Al sende bunu." Uzattığı arabanın anahtarını aldım ama halâ ne yapacağımı bilmiyordum.
"Ne yapacağım bununla?" Aklım başımda değildi hala ne olduğunu anlamıyordum.
"Arabaya git sen bizi yoldan alacaksın." Yanımdan rüzgar gibi geçip salona girdi. Bu halde araba kullanabileceğimden emin değildim. Gözyaşlarımdan doğru düzgün göremiyordum bile.
"Ellerim titriyor, iyi değilim. Araba kullanamam." Beni takmadılar bile. İkisi de adamı kaldırmakla meşguldü. Adamı ortalarına alıp mutfağa doğru yürümeye başlamışlardı. Bir an için sadece anlık olarak yakalandığımızı düşündüm. Asla ama asla hapishanede yaşayamazdım. İdil'de bensiz yaşayamazdı. Düşüncesi bile insanın içini karartıyordu.
Benim hatam yüzünden diğerlerini de yakamazdım. Ağlayıp sızlanmayı bırakıp koşarak evden çıktım. Arabaya binip çalıştırdığımda polis köşeden bizim sokağa dönüyordu. Polis arabası yanımdan geçerken şoför anlık olarak bakıp geri önüne döndü. Neyse ki camlar filmliydi. Sakin kalmaya çalışıp arabayı sürmeye başladım. 5 dakika sonra anayolun oradaydım. Bizimkiler hala gözükmüyordu. Yakalanmamış olmalarını umut ederek beklemeye devam ettim.
Uzun zaman sonra mahalleye geldiğim için çok tedirgin hissediyordum. Geçtiğimiz 1 ay içinde o kadar şey yaşamıştım ki sanki artık her an bir yerden birisi fırlayıp bana ve çevremdekilere zarar verecekmiş gibi geliyordu.
Cama sertçe vurulmasıyla oturduğum yerden sıçradım. Derin bir nefes alıp elimi kalbime götürdüm. Gelmişlerdi. Hızlıca arabadan inip adamı arkaya yerleştirmelerine yardım ettim. Tek yaptığım arka kapıyı açmaktı. Etrafı kontrol ede ede adamı arabaya sıkıştırdıktan sonra herkes derin bir nefes aldı. Kimse konuşmuyordu. İkisi de ne yapacaklarını biliyormuş gibi birileri ile telefonda konuşuyorlardı. Bir tek ben ne yapacağımı bilmiyordum.
"Binin hadi." Savaş şoför koltuğuna geçerken Doruk'ta yine öne oturdu. Cidden mi? Katili olduğum adamın yanına mı oturacaktım?
"Ben-"
"Vaktimiz yok acele et!" Savaş'ın sesinde bir emirden çok sinir sezdim gibi geldi. Doruk'ta yüzüme bakmıyordu. Bana sinirliydiler. Adam silahı alıp ateş edecek sandım. Onları kurtarmak için yapmıştım.
Bir şey demeden arabaya binip yavaşça kapımı kapattım Savaş ise süratle gaza asıldı. Saniyelikte olsa aynadan göz göze gelmiştik. Genelde gözlerini kaçıran taraf ben olurdum bu sefer o oldu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Çok yalnız hissediyordum. Arabanın aniden sola dönmesiyle adam cama doğru eğilip o şekilde kaldı. Bende kendi camıma yapışıp olabildiğince uzak durmaya çalıştım.
Yaklaşık 10 dakika boyunca kimse konuşmadı. Az önce adamın birini öldürmüştüm ve şu an onunla yan yana oturuyordum. Ve bu kimsenin umurunda değildi. Başımız yeterince beladaydı üzerine birde ben başlarına bela açmıştım. Adamdan kurtulmak kolay olmayacaktı.
"Öldürmek zorunda mıydın?" Gözlerimi yoldan çekip Doruk'a çevirdim.
"Efendim?"
"Adamı öldürmek zorunda mıydın?" Bu nasıl bir soruydu böyle. Sanki bilerek yapmışım gibi.
"Doruk... isteyerek yapmadığımı biliyorsun değil mi?" Böyle bir tepki beklemediğim için sesim şaşkındı. O da sinirliydi. Sanki büyük bir tartışmaya girecekmişiz gibiydi.
"Sadece etkisiz hale getirsen yeterdi!" Yavaşça ortaya gelip sırtımı dikleştirdim.
"Silahına uzanmaya çalışıyordu... korktum. Biliyorum yanlış bir şey yaptım ama"
"Adam sizin başınıza silah dayamıştı! Ben öldürdüm mü adamı!?" Birden bağırınca akmaya hazır gözyaşlarım yanağımdan süzülüverdi. Neden böyle tepki veriyordu? Daha taze katildim biraz zamana ihtiyacım vardı.
"Ben..." hıçkırmamaya dikkat ederek konuşmaya devam ettim.
"Özür dilerim. Böyle olsun istemezdim."
"Böyle olmasını istemiyorsan dikkatli davranacaktın!" Derin bir nefes alıp sakin kalmaya çalıştım.
"Bak... biliyorum yaptığımın savunulacak hiçbir yanı yok! Ben bir katilim! Adamın birinin hayatına son verdim! Zaten hayatım boyunca bu gerçekle yaşamak bana yeterince acı verecek! Lütfen üzerime gelme." Sonlara doğru sesim gittikçe alçaldı ve titremeye başladı.
"Üzerime gelme mi!?" Gülerek oturduğu yerden iyice arkaya döndü.
"Arabada ceset var! Ne yapacağız onu ha! Sen odanda ağlayıp sızlarken onu ortadan kaldırmak kime düşüyor?" Bir şey diyemedim. Haklıydı. Lanet olsun ki haklıydı. Eve gider gitmez odama çıkıp tüm gün ağlayacaktım. Adama ne olacağı konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Hepimiz kendi açımızdan düşünüyorduk.
"Ya bir ailesi varsa? Onun için kayıp ilanı çıkartıp bütün sokaklara astıklarını düşün. Ya birisi bizi onu taşırken gördüyse? Kamera kayıtlarına bakınca gördükleri en son şey senin evine girerken görüntülenmesi arkasından da biz giriyoruz sonrasında sen çıkıyorsun ve biz içeride adamla kalıyoruz. Her türlü olay bizim üzerimize kalıyor. Bunu anlıyorsun değil mi?" Gözyaşımı elimin tersiyle silip yavaşça başımı salladım.
"Her şey benim suçum." Doruk patlamaya hazır bomba gibi tekrar önüne döndü.
"Bu söylediklerin bir şeyi değiştirmiyor ama."
"Nereden buldun onu?" Yavaşça Savaş'a baktım. Ne kadar suçlu da olsam bu kadar üzerime gelmeleri saçmaydı. Tüm bunları sonrada konuşabilirdik. Yine de onunla aramın bozulmasını istemediğim için cevap verdim.
"Hastaneden aldım."
"Neden?"
"Doruk'u korkutmak için." Kesin yanlış anlayacaklardı.
Tahmin ettiğim gibi Doruk bir an da arkasını dönüp şaşkınca bana baktı.
"Onu benim üzerimde mi kullanacaktın!?"
"Hayır tabii ki de! Sadece benimle uğraştığın için korkutmak istedim. Neden senin üzerin-" sözümü bitiremeden nefesim kesildi. Ne oluyordu be!
"Hemen durdur arabayı!" Gözlerim kocaman açılırken aynada Savaş'la göz göze geldim. Ölmemiş! Fakat... benim ona yapamadığımı sanırım o bana yapacaktı. Bir eliyle boynuma baskı yaparak çenemi tuttu diğer eliyle de başımı. Araba aniden firen yapıp yolun ortasında dururken tek yapabildiğim adamın boynuma baskı yapan kolunu tutmak oldu.
"İndir onu yoksa kızın boynunu kırarım." Boynumu mu!? Bugün gittikçe daha da beter bir hal almaya başlıyordu. Zorla nefes almaya çalışırken görebildiğim kadar Doruk'a baktım. Çoktan adama silah çekmişti bile. Ama adam beni siper olarak kullandığı için onu kullanması pek mümkün değildi.
"Eğer o kolunun milim kıpırdadığını göreyim senin kafanı uçururum!"
"Az önce kedi köpek gibiydiniz ne değişti? Eğer ölmüş olsaydım eminim suçu sizin üzerinize yıkardı."
"Asla öyle bir şey yapmam! İnanmayın ona!"
"Hazal biliyorum! Sen sakın hareket etme."
"Nefes alamıyorum." Sesim kesik kesik çıkarken adamın kolunu tutan elim gevşemeye başlamıştı.
"Silahını indir kız yaşasın."
"Doruk indir silahı!" Görebildiğim kadarıyla Doruk pek indirecek gibi durmuyordu. Adam boynumdaki kolunu daha sıkılaştırınca acıdan yüzümü buruşturdum.
"İndir dedim!" Savaş tek hamlede silahı elinden aldı. Adam belli etmeden derin bir nefes aldı ve kolunu gevşetti. Derin derin nefesler alıp kendime gelmeye çalıştım.
Neden bir olay olduğunda zarar gören taraf hep ben oluyordum?
"Şimdi anlaşmamız şu. Siz telefonunuzu bana vereceksiniz. Ben adamlarımı çağıracağım ve buradan gideceğim. O zamana kadar bu şekilde bekleyeceğiz. En ufak hareketinizde kız ölür."
Savaş'la Doruk birbirine baktı. Ne düşünüyordu bunlar. Bırakalım gitsin işte başımıza daha fazla bela açmadan.
"Kabul ediyoruz."
"Haa bu arada kız da benimle geliyor."
"Olmaz!"
"Olmaz!"
"Hayatta olmaz! Seninle geleceğime ölürüm daha iyi!"
"Peki siz bilirsiniz." Adam gayet rahat bir tonla konuşup boğazımda ki kolunu tekrar sıkılaştırdı. Daha nefesim düzene bile girmemişti.
"3'ten geriye sayıyorum. Arkadaşınızın ölümüne şahit olmaya hazır mısınız?" Sesi o kadar rahattı ki. Böyle bir şey yapmayacağını biliyordum çünkü kalp atışını hissedebiliyordum. Hızlıydı ama deli gibi atmıyordu. Vücudu o kadar gergin değildi. Hem eğer beni öldürürse bizimkilerde onu sağ bırakmazdı. Hatta belki de Anıl bitirirdi işini. Sonuçta onlara canlı lazımdım.
"Üç."
"İki?" Gözlerimi sıkı sıkı kapatıp bekledim. Korkmuyor değildim ama eminim yapmayacaktı.
"Bi-"
"Yeter bu kadar!" Savaş'ın sesiyle gözlerimi açıp ona baktım. Gözlerindeki neyin tereddütüydü? Hiç beklemediğim bir anda Doruk'tan aldığı silahı yüzüme doğrulttu ve beklemeden ateş etti. Silah sesi bütün arabayı doldururken adamın kolu gevşedi ve kucağıma düştü. Kendime gelir gelmez kolunu üzerimden çekip kendimi arabadan dışarıya attım. Adam acı içinde kıvranırken kapıyı sertçe kapatıp arabadan biraz uzaklaştım. Önüme gelen saç tutamlarını elimin tersiyle geriye iterken bir yandan da hem nefesimi düzene koymaya çalışıyor hem de ağzıma ne gelirse sövüyordum.
Bunu nasıl yapardı! Ya bana gelseydi? Ya ölümüm onun elinden olsaydı?
"Hazal!" Arkamdan bağırdığını duyunca geri dönüp hızlıca ona doğru yürüdüm. Sinirliydim. Hem de o kadar sinirliydim ki yüzüne birkaç yumruk patlatmadan ateşim sönmeyecekti.
"Neden böyle bir şey yaptın!?" Tepkime şaşırmış gibiydi. Beni bu şekilde kurtardı diye boynuna atlayacağımı sanıyorsa çok beklerdi.
"Ölsen daha mı iyiydi!?"
"Yapmayacaktı!"
"Gayette yapacaktı. Gözümüzün içine baka baka-"
"Adamın omzuyla başım arasında en fazla 2 santim vardı! Sıkarken hiç beklemedin bile Savaş ya bana gelseydi?"
"Ama sana gelmedi değil mi?"
"Ama tereddütlüydün!" Biraz bekledi çünkü haklıydım.
"Güzel teşekkür!" arkasını dönüp yürümeye başlamıştı bile. Gözlerimi kapatıp bir kaç saniye bekledim.
"Bekle..." dönüp bakmadı bile.
"Kendim için demiyorum aptal!" Bu dikkatini çekmiş gibiydi. Ya da sadece aptal kısmı çünkü kendisine hakaret edilmesinden pek hoşlanmıyordu. Tabii ki de kimse hoşlanmazdı ama o... bir farklıydı işte. Her şeyde farklıydı.
Yavaşça arkasını dönüp bir elini beline koydu. Yüz ifadesi aptalı değil de cümlenin saçmalığını andırıyordu.
"Ne?" Tamam. Anlamamıştı. Yanına yaklaşıp elimi dirseğine koyup oradan eline ulaştım ve avcumun içine aldım. Ahh. Neden böyle bir şey yapmıştım ki? Sanırım bu sefer gerçekten ölecektim.
"Savaş biliyorum tanışalı kısa bir süre oluyor ama sana her konuda güveniyorum. O adamın elinden öleceğime senin elinden ölmeyi tercih ederim ama..." gözlerimi ellerimizden alamıyordum.
"Ama?" Anlık olarak ona bakıp tekrar ellerimize kilitlendim. O da tıpkı benim gibi ellerimize bakıyordu.
"Ama seni bu kısa sürede tanıdım. Sen bunu kaldıramazsın." Cümlemi bitirince göz göze geldik. Gözleri arada bir kısılıp açılıyor kaşlarını ise çatıyordu. Büyük ihtimalle zihninde beni o şekilde canlandırıyordu.
"Bukalemun sen..."
"Ben senin benim için üzülmeni istemiyorum." Ne kadar açık havada olsak da aramızdaki hava çok yoğundu. Nefesimi kesmeye yetecek kadar.
"Heyy! Cilveleşmeniz bittiyse eğer gidelim. Aksi takdirde arabada gerçek bir ceset olmak üzere!" Doruk'un seslenmesinden sonra hızlıca elimi elinden çektim. Tekrar yüzüne bakmaya cesaretim olmadığı için yanından geçip arabaya doğru yürüdüm. Cilveleşme mi!?
Doruk adamın tarafında ki kapıyı açıp dirseğini kapının üstüne yaslamıştı. Yanından düz geçip öne oturmayı planlıyordum ama biraz ilerleyince durup geri döndüm ve önünde dikildim.
"Bir daha o kelimeyi kullanırsan iğne olayını tekrar düşünürüm!" Gözlerini kısıp başını hafif yana eğdi. Aynı şekilde bende gözlerimi kısıp başımı yana eğdim. Tek elini beline koydu. Bende tek elimi belime koydum.
"Sen beni tehdit mi ediyorsun!" Hafifçe güldü. Sesi çok tehditvariydi. Sanki 'hele bir beni tehdit et ben sana yapacağımı bilirim.' der gibiydi.
"Asıl sen beni mi tehdit ediyorsun!"
"Sen beni taklit ediyorsun!" Dirseğini kapıdan çekip saçını arkaya doğru taradı. Benim her zaman yaptığım gibi!
"Asıl sen beni taklit-"
"Kan kaybından ölmek üzereyim!" Eski moduma dönüp adama ters bir bakış attım.
"Seni kurtarırsak bize ne vereceksin?" Eğilip adamla aynı hizaya geldim.
"Bildiğim her şeyi anlatırım." Ara ara acıdan yüzünü buruşturuyordu.
"Güzel." Kalkmadan önce adamın suratının ortasına güzel bir yumruk geçirdim.
"Bu boynum içindi." Ön tarafa geçerken Doruk'a da ters bir bakış atmayı unutmadım.
⚫
Sonunda eve vardığımızda hava çoktan kararmıştı. Kızlar veranda da çay keyfi yaparken bir yandan da bana el sallıyorlardı. Böyle bir günün ardından onların bu neşeli suratlarını görmek bana da moral oluyordu.
Benim ardımdan adam da inleye inleye arabadan indi. Kızların suratı yavaşça düşerken korumalardan ikisi adamı alıp götürmüşlerdi bile. Hızlıca yanlarına varıp bir kolumu İdil'in bir kolumu Öykü'nün boynuna sardım.
"O adam da kim?"
"Ve neden o halde?" Tabii ki de soracaklardı. Açıklaması biraz uzun sürecekti ama mecbur doğrusunu anlatmak zorundaydım. Ne zaman birilerinden bir şey saklasam üstesinden gelmek çok zor oluyordu.
"Çok yorgunum-"
"Hazal korkmalı mıyız?" Derin bir nefes alıp ayrıldım onlardan ve Öykü'nün yanaklarını sıkıp iyice çektim.
"Heyy! Gerdirip durma!" Gözlerimi devirip kapıya doğru yürüdüm.
"Anlatacağım çok şey var. Yukarı çıkalım." Ayakkabımı çıkarıp salona girdim. Merdivenlerden inen Bora yanıma gelip elini omzuma koydu.
"Geçmiş olsun. İyi misin?" Derin bir nefes alıp yüzüme nazik bir gülümseme yerleştirdim.
"Teşekkür ederim iyiyim. Bugün bana bunu soran ilk kişisin." Göz ucuyla mutfağa ilerleyen Savaş'a baktım. Bir an için duracak gibi olsa da yoluna devam etti.
"Neden iyi olmayacakmışsın ki? Bugün ne oldu?" Yorgunca İdil'e baktım.
"Bora?"
"Sanırım Hazal anlatsa daha iyi olacak." Anında gözden kaybolurken topuğumun üstünde arkama dönüp kızlara baktım.
"İstediklerinizi getirdim!" Tepki vermediler.
"En iyisi odaya çıkalım. Her şeyi anlatacağım. Çok uzun ve yorucu bir gündü. Ayrıca açım."
Merdivenleri hızlıca tırmanırken bir yandan da konuşmaya devam ediyordum.
"Öykü." Kızların odasının kapısını açıp bekledim.
"Sana bugün annenle konuşacağını söylemiştim."
"Sen ciddi misin!?" Koşup boynuma sarıldı.
"Bilirsiniz sözümün eriyimdir." Odaya girip kendimi yatağa bıraktım. Ahh bu iyi gelmişti.
"Önce sen telefonla konuş sonra ben anlatırım." Sabahtan beri sırtımdan hiç çıkarmadığım çantayı yatağın üstüne boşalttım. Maşayı ve telefonun birini Öykü'ye itekleyip tableti İdil'e uzattım.
"Alın bakalım istekleriniz. Al bu hattı tak." Öykü hemen telefonu kurarken İdil de tabletle ilgileniyordu.
"Kırılmış. Umarım çalışır. Biraz şarjda dursun."
Gülümseyip gözlerimi kapattım. Biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı.
"Dosyayı neden getirdin?" Gözümü açma gereği duymadan cevap verdim.
"Tedbir amaçlı."
"Annemin hepinize selamı var." Yanıma oturan Öykü'nün elini yatakta elimi gezdirerek buldum ve tuttum. Gerçekten göz kapaklarımda güç yoktu.
"Bize ulaşamayınca çok korkmuşlar. Az daha tatili yarıda bırakıp geleceklermiş biliyor musunuz? Düşüncesi bile korkunç. Zor ikna ettim iyi olduğumuza. Sınavım var deyip kapattım hemen."
"Eee anlat hadi?" Şu anda gözleri hafif büyümüş meraklı meraklı suratıma baktıklarına emindim.
"Bugün saldırıya uğradık?"
"Ne!?"
"Nasıl!?" Öykü elini anında çekince gözlerimi açtım. Elini şaşkınlıkla ağzına götürmüş gözleri dolu dolu bakıyordu. Yattığım yerden kalkıp bağdaş kurdum.
"Herkes iyi mi?"
"Sakin olun hepimiz iyiyiz."
"Ne tür bir saldırı bu peki? Silahlı falan mı? yoksa el gücüne dayalı bir şey mi?" Öykü'nün bu işlerden pek anlamadığı belliydi. Zaten normal olanda buydu.
"İkisi de."
"O getirdiğiniz adam mı size saldırdı yoksa?"
"Evet." O zaman o adamın burada ne işi vardı? İkisinin de aklında bu soru vardı eminim. Ama malesef bu sorunun cevabı bende değildi.
"En iyisi biz susalım sen en başından anlat." Boğazımı temizleyip kendimi konuşmaya hazırladım.
"Eve geldiğimizde adamda evdeymiş. İlk önce beni yakaladı silahı olduğu için karşı koyamadım. Ama sonra Doruk adamın arkasından yaklaşıp onu etkisiz hale getirdi." Biraz duraklayıp nereden başlayacağımı düşündüm. Yaptığım şeyi anlatamazdım çünkü iğne olayını açıklayamazdım.
"Sonrasında adamdan bilgi almak umuduyla arabaya bindirdik. Baygın baygın yatıyordu meğerse numara yapıyormuş birden boynuma asılıp beni boğmaya çalıştı." Boyun kırma olayını hiç olayın içine katmadım yoksa fazla tepki verebilirlerdi.
"Boğmaya mı çalıştı!? Seni neden adamın yanına oturttular ki?"
"İdil sakin ol. Hepimiz gergindik bir an önce mahalleden çıkmak için acele ettik olaylarda böyle gelişti."
"Bu benim sorumu açıklamıyor." Kollarını önünde bağlamış çatık kaşlarla duvara bakıyordu. Yaklaşıp beline sarıldım.
"Ben iyiyim." Derin bir nefes alıp hafifçe titrediğini hissettim.
"Ağlıyor musun sen?" Başımı kaldırıp ona baktım.
"İdil yapma lütfen beni de ağlatacaksın."
"Sanırım bende ağlayacağım."
"Heyy! Ben iyiyim diyorum. Hem bakın yanımızda adam da getirdik ondan bilgi alabileceğiz. Mutlu olmanız gerekiyor." Zorla gülmeye çalıştım.
"İlk başta..." biraz durup cümlesini toparlamaya çalıştı. Ağlamamak için zor tutuyordu kendini.
"Bu işin bu kadar büyüyeceğini düşünmemiştim. Sapık adamın teki seni rahatsız ediyor sandım."
"Sonra zehirlendim. Sen tehdit edildin işin içine silahlar girdi-"
"İdil-"
"Hazal bitirmeme izin ver." Yavaşça başımı salladım. İçimin burukluğu gitgide büyüyordu. Biraz daha büyüse beni içine alacaktı. İşte o zaman ben tükenmiş olacaktım.
"Hazal biz seninle bir yola çıktık. Ne olursa olsun ayrılmak yok dedik ama..." sol gözümden bir yaş aktı. Cümlenin devamını duymak istemiyordum.
"Ama nedense bu yolun sonunda ayrılacakmışız gibi hissediyorum."
"Sen ne dediğinin farkında mısın!? Öyle bir şey olmayacak! Gel buraya." Onu kendime çekip sıkı sıkı sarıldım.
"Senden başka kimsem kalmadı. Senide kaybetmek istemiyorum."
"İdil sana söz veriyorum bize bir şey olmayacak tamam mı? Eskisi gibi yalnız değiliz artık."
"Heyy bende varım burada." Öykü ayağa kalkıp tepemizden bize sarıldı.
"Ben sizi korurum." Bugün yeterince ağladığımı düşünüyordum bu duygusallık bana fazlaydı.
"Yeter bu kadar! Yorgunum dedim size sizin yaptığınıza bakın." Kalkıp elimin tersiyle yanağımı sildim. Savaş'ın dediği gibi bukalemun olmayı seçtim. Bazen bu anlık değişimlerim beni kurtarıyordu.
"Ben uyumaya gidiyorum sizde..." işaret parmağımla yatağı gösterdim.
"Sizde ne yaparsanız yapın gidiyorum ben." Arkama bakmadan odadan çıkıp hemen karşıdaki odama girdim.
Tek istediğim sıcak bir banyo, temiz kıyafetler ve yumuşacık bir yataktı. Hızlıca banyoya girip kıyafetlerimi bir köşeye attım. Başta soğuk gelen su anında ısınırken bedenim yavaşça gevşedi. O kadar yorgundum ki... kendimi bırakıp burada bile uyuyabilirdim.
Aradan geçen yarım saatlik banyonun ardından sonunda yatağa girebilmiştim. Bugün olanları düşününce yaşadıklarım, yaptıklarım, hissettiklerim... Hep sıradan bir insan olmayı hayal etmiştim. Normal bir yaşam, normal bir aile, normal arkadaşlıklar. Günün birinde katil olmaya bu kadar yaklaşacağımı tahmin bile edemezdim. Ya da arkadaşlarımın korunmak için yanında silah taşıyacaklarını... Normal değildim ama katilde değildim. Bunu hayal etmemiştim ama hayat beni bu noktaya getirmişti.
Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında koca bir boşluktaydım. Düşmekle kalkmak arasında kalmak gibi. Düşmek istemiyordum ama kalkarsam kaldırabileceğimden emin değildim. Yalnız değildim ama kimse yok gibiydi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 677 Okunma |
39 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |