
Bıkkınca bir şekilde sedyede oturmuş doktorun dikişlerimi çıkartmasını bekliyordum. Adamında eli amma ağırdı. Bıçakladığım günü hatırlıyorum da sanırım niye değişik hissettiğimi anlamıştım. Kazadan sonra ya da cinayetten sonra demeliyim ilk defa ikimizden birine bir zarar gelmişti. Dolayısıyla İdil'de bana bir şey olacak diye çok korkmuştu. Bizim birbirimizden başka kimsemiz yoktu ki birimiz giderse diğerini de onun peşinden ölüme giderdi. Biz birbirimiz için yaşıyorduk.
Aklıma takılan bir diğer şey de İdil'in geçen gece söylediği cümledeydi.
"Hazal... trafik kazası değilmiş cinayetmiş."
Bu cümle kaç gündür kafamın içinden çıkmıyordu. Kendi kendime diyorum ki kim neden yapar? Tamam bizim düşmanımız çoktu birçok kişiyle kavga ettik, işlerini bozduk ama bunların hepsi yeraltında olmuştu orada da kimliğimizi bilen kimse yoktu ki. Yeraltından önce ise bu kadar aktif değildik.
Doktorun bana seslenmesiyle kendime geldim. Dikişlerimin birçoğunu almış ama bir kaç tanesini haftaya alacağını söyledi. Birde kendimi çok yormamamı ve ani hareketler yapmamamı söyledi. Bir süre karnıma şiddetli ağrılar girebilirmiş bu yüzden birde ağrı kesici yazdı ve beni postaladı. Blah blah blah.
Odadan çıktığımda İdil kenarda ki koltuğa oturmuş elindeki dergiyle ilgileniyordu. Beni görür görmez ayağa kalktı ve yanımda yürümeye başladı. Bir yandan da soru yağmuruna tutuyordu. Sözünü kestim ve "Özür dilerim" dedim. Bu dediğime şaşırmış olmalı ki bir anda afalladı. Çünkü ben hayatımda kolay kolay özür dilemezdim. Çünkü özür dileyecek bir şey yapmazdım. "Ne için?" dedi şaşkın çıkan sesiyle.
"Öyle işte dilemem gerektiğini düşündüm."
Özür diledim çünkü ona bu korkuyu yaşatmaya hakkım yoktu. Bir şey demeden yürümeye devam etti.
Geçen geceden sonra o kaza anı hakkında hiç konuşmamıştık. Çünkü ikimizde çok şaşkındık. Ben ilk defa ne yapacağımı bilmiyordum ilk defa bu kadar çaresiz hissediyorum. Eğer doğruysa kaza değil de cinayetse ben bu işin peşini bırakmam. Er ya da geç ben o katili bulup intikamımı alırım.
Otoparka geldiğimizde İdil şoför koltuğuna geçti bende yanına oturdum. İkimizde çok gergindik. Biliyordum onunda aklında kaza mı? cinayet mi? soruları vardı. Bir süre ikimizde konuşmadık. Ortamdaki gerginliği azaltmak adına konuşmaya başladım.
"Ne zaman okula başlayacağız?" Ben bu işlerle pek ilgilenmezdim genelde İdil ilgilenirdi. Ben daha çok karanlık işlerle uğraşan başımıza belayı saran karakterdim bu hikayede.
"Pazartesi başlıyoruz. Bu arada neredeyse 2 haftadır okula gitmiyoruz dersleri fena kaçırdık." Gözlerimi devirdim.
"Çokta umurumdaydı dersler."
"Senin için kolay tabi. Gözün kapalı matematik yapabiliyorsun."
"Tatlım sende birçok derste iyisin."
"Mesela?"
"Imm... Mesela. Trafik dersi. Kesinlikle o derste mükemmelsin."
Bana gözlerini devirip arabayı park etti.
Bir saniye o pazartesi mi dedi. Bugün günlerden pazar. Yani yarın... olamaz!
⚫
Ve alarmla güne merhaba. Kafa beyin kalmadı be bir susmadı şu alarm. En sonunda dayanamadım ve elime alıp duvara fırlattım. Oha duyduğum seslere bakılırsa bin parçaya ayrılmıştı saat. Gerçi yavaş atmıştım ama neyse. Tamam biraz hızlı atmış olabilirim ama biraz. Tamam... tüm gücümle attım kabul. Ben düşüncelerimle boğuşurken içeri İdil girdi ve söylenmeye başladı.
"Hihh kız sen yine mi saati duvara attın? Eve saat dayandıramıyoruz sayede. Tamam atıyorsan at bari ama benim gibi ol, haftada bir kere at her gün her gün atmak nedir. Anlamıyorum yani atınca ne oluyor eline ne geç-" sabah sabah alarm yetmiyormuş gibi birde İdil beynime etti. İdil'in lafını kestim ve konuşmaya başladım "İdil yeter bu kadar okula geç kalacağız hadi hazırlan da çıkalım." dedim. Bana öldürücü bakışlarını yollayıp odamdan çıktı. Lafının kesilmesinden nefret ederdi. İdil odadan çıkınca bende hazırlanmaya başladım.
Banyoya gidip ılık bir duş aldım. Duştan çıktım ve dolabımın karşısına geçtim. Daha formaları almadığımız için bir kaç gün dolaptan giyinmek zorundaydık. Siyah pantolon ve beyaz bol bir tişört giyip açık kumral ve hafif dalgalı olan saçlarımı tepeden topladım. Seviyordum saçlarımı. Makyaj yapmayı pek sevmediğim için yüzüme ellemedim sadece dudağıma parlatıcı sürdüm. Beyaz spor ayakkabılarımı ayağıma geçirip elime de kot ceketimi aldım. Aynadan baktığımda klasik ben olmuştum. Siyah ve beyaz. İdil'le aynı anda odalarımızdan çıktık ve birbirimizi süzdük. O bana göre biraz daha renkli giyinirdi.
İkimizin de kendi arabası vardı. Benimki tabikii de siyahtı İdil'in ki ise kırmızı. Normalde yürümeyi severdim ama okul biraz uzaktı. Evden çıktık ve okula doğru sürmeye başladık. Hız yapmayı sevdiğimiz için bilerek birbirimizi geçiyorduk. Okulun otoparkına yaklaştığımızda buranın biraz lüks olduğunu anladım. Çünkü öğrenci otoparkı sayamadığım kadar araba doluydu ve hepsi neredeyse son modeldi. Arabaları yan yana çekince dikkatleri de üstümüze çekmiştik. İki tane yabancı araba ve meraklı insanlar. Dikkat çekmeyi sevmediğimi söylemiştim değil mi?
Arabadan indiğimde hafif bir rüzgar esiyordu ve yanlardan firar eden saçlarımı gözüme sokuyordu. Bende bu sırada gözlüğümü çıkarıp arabanın içine attım. Ve ceketimi elime alıp arabayı kilitledim. Bu sırada İdil'de yanıma geldi ve yürümeye başladık. Okul kapısından içeri girdiğimizde çoğu kişi yanındaki arkadaşını dürtüyor ve bizi gösteriyorlardı. Dönem ortasında kayıt yaptırmak yasaktı ama biz yaptırmıştık tabi biraz rüşvetle. Bu yüzden insanlar şaşırmıştı herhalde yoksa ne sebebi olacaktı ki. Umarım hakkımızda kötü bir şeyler duymamışlardır. İdil'le bahçeye doğru ilerledik bu sırada erkekler bize ağzının suyunu akıtarak bakıyordu. Çok itici bir durum. Nefret ederdim erkeklerin böyle öküz gibi bakmasına. Bazı kızlar ise bize öldürücü bakışlarını atıyorlardı kıskandıkları çok belliydi. Gerçi hepsi güzel kızlara benziyordu ama olsun kıskandırmayı severdim. Bu hoşuma gitmişti.
Bahçeyi yarılamıştık ki 3 kişilik powerpuff girls kılıklı grup önümüzü kesmişti. Gözlerimi devirdim. Her okulda olurdu böyle tipler. Ortada ki kız ikimizi de baştan aşağı süzdü. Uzun uzun baktı. Ne yapıyordu bu be. Bir şey mi diyecekti?
Ahh şu hayatta en nefret ettiğim 2 şey: ilk olarak sözümün kesilmesi ikinci olarak ise yolumun kesilmesi.
Kıza kafamı ne var dercesine salladım. Aval aval bakmaya devam edince yoluma devam etmek için yanından geçecektim ki bileğimi tuttu. Onun bileğimi tutmasıyla aynı saniyede kendimi geri çekmem bir oldu. İnsanların bana dokunmasından nefret ederdim.
"Ne yapıyorsun?" Resmen kıza tıslamıştım.
"Bak tatlım ilk günden ikinizi uyarmak istedim bir tatsızlık çıkmasın diye."
"Pardon nasıl bir tatsızlık çıkacakmış TATLIM!?"
Kız İdil'e gözlerini kısarak baktı ve konuşmaya devam etti.
"Bu okulda bazı kurallar vardır. Aşılmaması gereken sınırlar vardır. Sakın kendinizi bir şey sanmayın. Ha bu arada.."
Bana doğru bir iki adım yaklaşıp kafasıyla bahçenin en köşesindeki çardağı gösterdi.
"O taraflara da yaklaşayım demeyin sakın anında ipinizi çekerim."
Büyük ihtimalle içinde oturanlardan bahsediyordu. Kesin içlerinden biri sevgilisiydi.
Eski konumuna gelip hafif bir tebessüm yerleştirdi suratına. "Açık konuştuğumu düşünüyorum. Umarım anlaşılmayan bir şey yoktur."
Bende aynı onun gibi yüzüme küçük bir tebessüm yerleştirdim ve kızın kolundan tutup kendime çektim. Benim aksime o kolunu benden kurtaramadı. Kulağına doğru eğilip fısıltıyla konuştum.
"İlk olarak yolumun kesilmesinden hoşlanmam bunu bir kenara yazdım. Son olarak ben kurallardan nefret ederim. Sende bunu bir kenara yaz. Haa bu arada kendini hazırlasan iyi olur o çardak er ya da geç benim olacak. İçinde oturanlar sorun değil gerekirse onları da alırım." Amacım sadece onu sinir etmekti. İçindekilere doğru düzgün bakmamıştım bile.
Kızın kolunu bırakınca kendini hemen geri çekti ve boğazını temizledi.
"Açık konuştuğumu düşünüyorum. Umarım anlaşılmayan bir şey yoktur." dedim.
Kız, arkadaşlarıyla birlikte öldürücü bakışlarını yollayıp gittiler.
İlk günden düşman edinmiştik anlaşılan. Az önce olanlar olmamış gibi yoluma devam ettim.
Daha dersin başlamasına 10 dakika vardı bizde İdil'le bir tane boş çardağa geçtik. Biz oturunca diğer herkes önüne dönüp konuşmaya devam etmişti ama ne konuştuklarını duyuyorum hepsi az önceki olayı konuşuyordu. Neden böyle olmak zorundaydı ki?
Gözüm kızın gösterdiği çardağa takıldı içinde 3 tane erkek vardı. Sağlam bir şeye benziyorlardı. 2'si kendi aralarında konuşurken diğeri bu tarafa bakıyordu. Daha doğrusu bizim çardağa. Hatta ve hatta bana mı bakıyordu o? Evet tam bana bakıyordu. Tamam... bu biraz ürkütücüydü. Az öncekinin sevgilisi buydu sanırım. Bana baktığını fark ettiğim halde önüne dönmedi bakmaya devam etti. Sanırım sevgilisini benden nasıl koruyacağını düşünüyordu. Bende ona dik dik bakmaya başladım. Bu saçmalık ne zaman bitecekti görecektik bakalım.
Çocuğu incelemeye başladım. Siyah ve hafif uzun şekilli saçları vardı. Biçimli bir burnu ve hafif kalın dudakları vardı. Yüz hatları çok sert duruyordu ve bunların hepsi bu çocukta çok havalı duruyordu. Ama gözleri farklıydı. Karanlıktı. Ben bu ela gözleri tanıyordum. Daha önce tanışmış mıydık?
Düşüncelerimi bölen zilin sesiydi. İdil'e baktığımda etrafı incelediğini gördüm. "Hadi kalkalım." Biz kalkınca çardakta ki 3'lü grupta ayaklandı ve peşimizden gelmeye başladılar. Üçünün de gözlerini üzerimizde hissediyorum İdil'de fark etmiş olacak ki bir saniyeliğine arkasını dönüp baktı ve bana işaret verdi. Aynı anda sağa doğru döndük ve bu yoldan yürümeye devam ettik çocuklarda artık bizi takip etmiyordu. Yani bilmiyorum belki de başından beri takip etmiyorlardı sonuçta burası okul değil mi öğrenciler istediği yere istediği taraftan gidebilir. Boşuna kuruntu yapıyorum bence.
Sonunda müdürün odasını bulduğumuzda kapıyı çalmadan içeri geçtik. Müdür bizi görür görmez panikledi ve konuşmaya başladı.
"K-kızlar okul.. okulumuza hoş geldiniz." diye kekeleyerek konuştu. Hadi ama sende mi bizden korkuyorsun. Gerçi bende olsam bende bizden korkardım. Müdür tekrar konuşmaya başladı. "Hazal ve İdil değil mi?"
"Evet. Sınıfımız?" dedi İdil. Adam birden panikledi ve kekelemeye başladı. Tamam. Bu kadarı abartıydı. Sanırım doğuştan kekemeydi.
"ta-tamam söy-söylüyorum ikinizde 12/C sınıfındasınız." Odadan tam çıkacaktık ki müdür tekrar konuşmaya başladı. "Veliniz b-bu hafta içinde uğrasın."
"Kendileri yurt dışında gelemezler." dedi İdil. Kapıyı çarpıp çıktık odadan. İdil "Adamın bir işemediği kaldı" deyince kıkırdamaya başladık.
Annemle babam ölünce babamın kardeşi Kerim amca ve eşi Sanem teyze bizim vasiyetimizi almıştı. Ama onların kurulu düzeni İsviçre'deydi o yüzden çok sık gelemiyorlardı. Cenazeden sonra 1 yıl boyunca yanımızda kalmışlardı o zamanlar 17 yaşındaydım. Geçen sene zorlada olsa onlara iyi olduğumuzu ve kendi başımızın çaresine bakabileceğimizi açıkladıktan sonra tekrar İsviçre'ye dönmüşlerdi. Sonuç olarak çok sağlıksız beslenip bazen başımıza buyruk davranıyorduk. Yeri geldiğinde birbirimize yetemiyorduk. Yalnızdık... bu yüzden İdil bu boşluğu hep erkek arkadaşlarıyla doldurmaya çalıştı ama her seferinde hüsrana uğramıştı. Ben ise yalnızlığı seviyordum. Bir düzenim vardı. Sınırlarım vardı aşılmaması gereken kurallarım vardı. Ve bu disiplinimi bozmaya değer biriyle karşılaşmamıştım henüz.
Sonunda sınıfı bulunca dikkatleri çok dağıtmamak için kapıyı hafifçe çalıp açtım ve içeri girdim İdil'de peşimden geldi.
Hoca önce bize kaşlarını çatarak baktı ve konuşmaya başladı "Kızım sizin orada kapı çalma adeti yok mu? Ne bu terbiyesizlik!" Ama ben... çalmıştım. Hafif şaşkınlıkla öğretmene bakarken bir şey demedim. Eğer bir şeyler söylersem mesele gereksiz uzardı. İdil'le beraber yaşlı kadına boş gözlerle bakmaya başladık. Kadın cevap vermeyeceğimizi anlamış olmalı ki konuyu uzatmadı ve tekrar konuştu.
"Siz yeni öğrenciler olmalısınız. Dönem ortasında kayıt yaptırmak yasaktı sizi nasıl aldılar okula?" diye sordu.
İdil kısaca "Rüşvet" dedi. Sınıfta kıkırdamalar başlayınca kolumla dürttüm onu. Hocada şaşkınlıkla bize bakıyordu. Sanırım neden bu kadar rahatız diye merak ediyordu. Bu hayatta paran olacak... Açamayacağı kapı yoktu kağıt parçasının. Hoca bize eliyle oturun işareti yaptı bizde sınıfa doğru döndük.
Yanı boş olan erkekler hemen kenara kaydılar ve "Burası boş , güzellikler biriniz yanıma gelebilir..." gibi şeyler söylemeye başladılar. Yüzümü ekşitme isteğimi bastırdım ve bir elimi en öndeki sıraya koyarak çok bastırmadan sürtmeye başladım ve arkaya doğru yavaşça ilerledim. Yanından geçtiğimiz oğlanlar hemen kenara kayıyor ve yanlarına oturmamızı bekliyorlardı. Ama sadece bekliyorlardı çünkü öyle bir şey olmayacaktı. Onlar anca avuçlarını yalarlardı. Tırnağımı sıralara sürterek ilerlerken en arkadaki sıraya geldim ve tırnağımla yavaşça sıraya vurdum. Kız bana hafif korku dolu gözlerle bakarken ben ona "kalk" dedim sesimi sert çıkartmaya çalışarak. Kız ikiletmeden anında kalktı ve başka sıraya geçti bizde İdil'le en arkaya beraber oturduk. Ve ben yine bu hareketi yaparken çok rahatsız olmuştum kızı korkutmak istemiyordum ama böyle olmak zorundaydım. Zorundaydık.
Hoca bize doğru bakıp "kendinizi tanıtın" dedi. Sınıftakiler hemen arkasını dönüp bize bakmaya başladılar. İdil ayağı kalkıp "Ben İdil kardeşim Hazal." dedi ve oturdu. Hoca ağzını açıp bir şey diyecek gibi oldu ama sanırım uğraşmak istemediğinden geri tahtaya döndü.
Bir çift gözün bana baktığını hissedince hemen yan tarafıma baktım ve şaşkınlıkla tek kaşım havaya kalktı. Bahçede bakıştığım çocuktu bu. Ama buraya değil önüne bakıyordu. O da en arkada oturuyordu ve önünde de yanındaki iki arkadaşı oturuyordu. Bir süre çocuğa baktıktan sonra gözlerimi ondan kaçırdım. Önüme dönerken arkadaşından birinin "Abi kızlar çok taş be!" dediğini duydum. Sevmezdim böyle lafları ama bu sefer istemsizce gülümsemiştim. Az bir şey yukarı doğru kıvrılan dudağımı hemen düzeltip İdil'e baktım. Kafasını sıraya gömmüş uyuduğunu gördüm. Dersleri kaçırmaktan yakınan kıza ne oldu? Bende uyuyacaktım ama zile çok az kaldığını gördüm. Zaten açtım da istesem de uyuyamazdım. Zil çalınca İdil'i dürttüm ama uyanmadı bende kalktım sıradan ve sınıftan çıkıp kantine doğru yürüdüm. Kantinden bir çay bir tost alıp köşelerde bir yere oturdum.
Karnımı bir güzel doyurduktan sonra kalktım ve sınıfa doğru yürümeye başladım ama okul çok büyüktü ve labirent gibiydi bir türlü bulamıyordum sınıfı. Sanırım fazla yürümekten ve merdiven çıkmaktan olmalı ki karnıma çok şiddetli bir ağrı girmişti. Dün doktor demişti zaten kedini yorma diye. Elimi karnıma koydum ve ilerlemeye devam ettim. Lanet olsun birde merdivenlerdeydim ilerleyemiyordum ve karnımdan aşağı ılık bir şeyler gittiğini hissediyorum. Hayır yaa! Dikişim patlamış olmazdı değil mi? Vallahi de patlamıştı ve çok fena acıyordu. Resmen karnıma küçük küçük bıçak darbeleri alıyordum. Daha fazla dayanamadım ve kısık sesle inledim ama sanırım pek kısık sesli inleyememiştim bazı kişilerin dikkatini çekmiştim. Elimi karnıma koyarak olduğum yerde yavaşça dikleştim ve acıya dayanarak merdivenleri çıktım. Tişörtüm kan olamazdı... kimsenin görmesini istemiyordum.
Gözüm yavaş yavaş kararmaya başlamıştı ve zil çoktan çaldığı için koridorlar boşalmıştı. Sırtımı duvara yasladım ve arka cebimden telefonu çıkararak İdil'i aradım. Anında telefonu açtı ve konuşmaya başladı
"Hazal neredesin niye derse gelmedin?"
Acıdan hafifçe inledim ve konuşmaya çalıştım "İdil-"
"Hazal iyi misin? Neredesin, ne oldu?" sesini yükselterek konuşuyordu anlaşılan yine onu endişelendirmiştim. Lanet olsun!
Başımı duvara yaslayıp gözlerimi sıkıca kapattım ve dişlerimi sıktım. Gözümü açtığımda karşı duvarda 2. KAT yazısını gördüm.
"2. kattayım. Biraz acele etsen iyi olur. Kötü hissediyorum."
İdil anında telefonu kapattı. Bende onu beklemeye başladım ama ne kadar dayanabilirdim orası belli değildi. Koridorda İdil'in sesini duyunca dikleşip cevap vermek istedim ama bir anda başım dönünce dengemi kaybedip bacaklarımın üstüne düştüm. Bu sarsıntı acıtmıştı. Bilincim yavaş yavaş kapanıyordu. Bu kadarı fazla değil miydi? Bedenimi daha fazla tutamayınca yana doğru devrildim. Betonun soğukluğu tüylerimi diken diken etmişti. Gözlerim kapanmadan gördüğüm son şey bir kaç çift ayağın buraya doğru gelmesiydi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 677 Okunma |
39 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |