
Çok karışığım. Bir yanım olabildiğince huzursuz ve yorgun. Diğer yanım mucizelere ve düşlerin gerçek olabileceğine halen inanıyor ve heyecanını koruyor. Bu iki yan arasında ben eziliyorum.
Gündüzleri içimi heyecan kaplıyor geceleri ise karamsarlık. Bazense geçmişi arkamda bırakmanın verdiği rahatlık beni korkutuyordu. En olmayacak kişinin evinde kalıyordum ve bana yaklaşmasına izin veriyordum. Yanlış olduğunun farkındaydım ama bazen bazı yanlışlar insana çok cazip gelebiliyordu.
Onu tanımak, ne hissettiğini ve neden bana acı dolu bu hayatı yaşattığını bilmek istiyordum. Ona çok kızıyordum, ne olmuş olursa olsun anneme bunu yapmamalıydı diye düşünüyordum. Bazen o kadar çok düşünüyordum ki ondan nefret etmek için kendime işkence ediyordum resmen. Ama günün sonunda zaman zaman ona hak verdiğim de oluyordu. Zaten en çokta bu korkutuyordu beni. Onu affetmekten korkuyordum.
"Mustafa aşağıda seni bekliyor. Hazır mısın?" Dakikalardır bakıştığım aynadan gözlerimi alıp sandalyede oturan Yasemin'e çevirdim. Bir yandan da çantamın kulbunu sıkı sıkı tutuyordum.
"Hazırım."
"Peki.. dışarıya çıkmaya hazır mısın?" Bilmem.. biraz korkuyordum sanırım.
"Artık ölü bir insanım ben. Peşimde kimse yok." Eskiden olduğu gibi yakalanmak korkusuyla eve kapanıp durmayacaktım. Bir boşvermişlik vardı içimde. Eğer bir şey olacaksa zaten olacaktı. Bundan kaçış yoktu. Artık kaçmak yok. Elimden geldiğince normal bir insan gibi yaşamak istiyordum. Tabii İnsanlardan uzak durmak şartıyla. Hayat bana kimseye güvenmemem gerektiğini kafama vura vura öğretmişti. Her normal insanda sosyal olmak zorunda değildi zaten. Ben kendi kendime de yeterdim.
Ölüm kelimesini her kullandığımda Yasemin'in içi ürperiyordu. Gözlerini benden kaçırıyor ve ellerini ovuşturuyordu. Eve ilk geldiğimde canlı cenaze gibi yaşadığım için o zamanlar benden korkuyor gibiydi. Ama uzun bir süre benimle ilgilenip gününün yarısından fazlasını bana ayırınca alışmıştı bu triplerime.
"Yardımın için sağ ol." Oturduğum yerden kalkıp son kez kendime baktım. Siyah bir pantolon ve gözlerimin rengini belli eden açık kahverengi kazak giymiştim. Yasemin'den saçlarımı örmesi için yardım istemiştim. Saç yapma konusunda yetenekliydi ve benim arap saçına dönen saçlarımı ancak o adam edebilirdi.
Yatağın üzerine attığım uzun siyah kabanı da elime aldım ve birlikte odadan çıktık. O yarım bıraktığı işine geri dönerken ben merdivenlerden aşağıya indim. Nereye gideceğimi bilmiyordum sadece biraz bu evden uzaklaşmak ve hava almak istiyordum. Kahvaltıdan sonra Anıl elime kredi kartı tutuşturup istediğim zaman alışveriş yapabileceğimi söylemişti. Bir yanım onun yanında güvende olacağımı söylese de bir yanım bana sunduğu imkanlardan kendimi mahrum bırakmamı söylüyordu. Onun parasını harcamak istemiyordum.
Kapıdan çıktığımda Mustafa abiyi arabanın camını parlatırken gördüm. Beni görür görmez elindeki bezi içeriye atıp arabanın etrafını dolaştı ve sürgülü kapıyı açtı. Ona ufak bir selam verip içeriye geçtim. Bazen bana Cihan'ı hatırlatıyordu. Acaba nişanlısını tedavi ettirebilmiş miydi?
"Sahil kenarına gidelim ama sakin bir yere park et." Aynadan bana kısa bir bakış atıp arabayı çalıştırdı.
"Bugün gideceğiniz yerleri Anıl bey çoktan ayarladı."
"Pardon?" Anayola çıktığımızda hâlâ düzgün bir cevap alamamıştım.
"Eğer beni istediğim yere götürmeyeceksen durdur arabayı. Kendimde gidebilirim."
"Üzgünüm ama bunu yapamam." Sonuçta o da emir kulu olduğu için fazla üstüne gitmedim. Bu durum çok canımı sıkmıştı ama uzatmaya gerek yoktu. Şimdilik aylar sonra dışarıya çıkıp nefes almanın keyfini çıkaracaktım, Anıl'a bunun hesabını eve döndüğümde de sorabilirdim.
"Ee planımız ne? Nereye götürüyorsun beni?"
"Umut'u okuldan alıp sizi alışveriş merkezine bırakacağım." Harika! Demek ki sabah ki alışveriş mevzusuna ben de dahil olmuştum. Oysa ki kimse bana fikrimi sormamıştı.
Bıkkınlıkla bir nefes verip arkama yaslandım ve dışarıyı izlemeye koyuldum. Aylar sonra ilk kez açık havaya çıkmıştım. Bu süreçte ben çok değişmiştim ama dışarıda her şey aynıydı. Trafik hala aynı yoğunluktaydı, insanlar hala küçük telaşlar peşindeydi. Kısacası hayat devam ediyordu sadece ben hayata kısa bir ara vermiştim o kadar.
Araba devasa bir okulun önünde durduğunda biraz daha cama yaklaşıp etrafı inceledim. Semt olarak eskiden yaşadığım yerden çok uzaktaydım. Etrafta tanıdık görmem imkansız gibi bir şeydi o yüzden dışardan filmli gözüken camı indirip okulun bahçesine bakındım. Zil yeni çalmış olmalıydı ki öğrenciler yeni yeni okul binasından çıkıp bahçeyi dolduruyordu.
"Umut kaçıncı sınıfa gidiyor?"
"Lise 3." Aramızda neredeyse 3 yaş olmalıydı.
Uzaktan gelen erkek grubunun içinde onu gördüğümde gülümsememe hakim olamadım. Arkadaşlarıyla gülüşüyor, eğleniyor hatta el şakası bile yapıyordu. Benim yanımdayken ise sadece somurtuyor hatta öfkesine hakim olmakta zorluk çekiyor gibi görünüyordu. Anıl'ın kızı onunda kardeşi olmayı ben seçmemiştim ve bunu o da biliyordu. O yüzden bu yersiz öfkesine anlam veremiyordum.
Demir kapıya yaklaştıklarında durup konuşmaya biraz da orada devam ettiler. Henüz beni görmediğinden dolayı keyfi hala yerindeydi. Bense onun istediğinde ne kadar da güler yüzlü bir insan olabileceğini görmüştüm.
Mustafa abi iki kez üst üste kornaya bastığında hızlıca arkama yaslandım. Muhtemelen benim geleceğimden onun da haberi yoktu bu yüzden beni görüpte arkadaşlarının yanında moralinin bozulmasını istemiyordum. Muhtemelen arabaya binince suratını asacaktı ve eve gelene kadar da öyle kalacaktı. Sonra merakla beklediği misafir gelince beni unutur, yüzü tekrar gülerdi.
Karşıya geçip arabanın önünden dolaştığını gördüm. İşte başlıyordu.
Mustafa abi otomatik kapının düğmesine bastığında kapı yavaşça açıldı ve göz hizama ilk beyaz okul gömleği ve siyah ve sarı çizgili kravatı girdi. Eğilerek koltuktan destek aldı ve ilk adımı attığı an da başını kaldırıp beni gördü.
"Şaka yapıyorsun?" Vücudunun üst kısmı içerde alt kısmı dışarıda kaldı bir süre.
Benden bir cevap alamayınca Mustafa abiye baktı. O ise ben karışmam der gibi bakış atıp önüne döndü.
"Benimde haberim yoktu." Cevabıma karşılık sadece ters bir bakış atıp karşı çaprazıma oturdu. Yani bana en uzak köşeye.
Mustafa abi tekrar sürmeye başladığında başımı cama doğru çevirdim ve başka yönlere doğru asla bakmadım. Özellikle Umut'a doğru. Gideceğimiz yer yakın olacak ki neredeyse 15 dakika sonra devasa bir AVM'nin önünde durmuştuk.
"İşinizi hallettikten sonra beni arayın sizi tam buradan alacağım." Ne yani o gelmiyor muydu? Umut'la ben baş başa mı kalacaktık? Her şeyi geçtim arkamızdan bir koruma bile mi gelmicekti?
Bir dakika ben.. 1 yılı aşkın bir süre sonunda ilk kez savunmasız bir şekilde dışarıya adım atıyordum.
Tabii ya. Ben ölüydüm değil mi? Artık peşimde kimse yoktu ki. Buna alışmak zaman alacaktı.
Umut'un arkasından bende indiğimde rüzgar sertçe yüzüme çarptı ve örgümden firar eden kısa tutamları arkaya doğru savurdu.
Umut beni beklemden girişe doğru yürümeye başladığında arkasından gözlerimi devirip ona yetişmeye çalıştım.
"Biraz yavaş yürür müsün? Yerler buz tutmuş!" Son anda kolundan tutup onu durdurduğumda bir hışımla kolunu benden çekip kurtardı. Gerçekten bu ergence tavırlarına sabretmekte zorluk çekmeye başlamıştım. Daha bir araya gelmeden beni kendinden olabildiğince uzağa itiyordu. Halbuki ben önce beni tanımasını tercih ederdim. Tanıdıktan sonra zaten arkasına bakmadan kaçacaktı ve bende Anıl'a verdiğim çabalama sözünü yerine getirmiş olacaktım.
"Bak.." Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Kendini çok önemli bir konuşmaya hazırlıyor gibi görünüyordu.
"Ben kendi alışverişimi yapacağım sende benden ayrı olarak ne yapmak istiyorsan onu yap. Yeter ki benden uzak dur." Bir adım geri gitti ve elini aramıza mesafe koyar gibi kaldırdı.
"Biliyor musun?" Elini elimin tersiyle itip aramızdaki mesafeyi kapattım ve hemen hemen aynı boyda olduğumuzdan gözlerimi rahatlıkla kahverengi gözlerine diktim.
"Senin bu şımarık tavırlarından çok sıkıldım artık. Şimdi ikimiz birlikte içeriye giriyoruz, sen alacaklarını alıyorsun ve birlikte buradan defolup gidiyoruz!"
Alışık olmadığı bu sert tavrım karşısında ne yapacağını bilmiyormuş gibi bir süre yüzüme baktı. Belki bir miktar korkmuştu. Sanki geri adım atacak gibiydi. Baktı baktı ve baktı..
"Kesinlikle bir psikoloğa görünmelisin."
Çekingen bakışlarını yüzümden çekip bana ayak uydurarak yürümeye başladı. Güzel. Büyük olan bendim ve bu saatten sonra o ablasına karşı nasıl bir tavır takınması gerektiğini öğrenecekti. Yavaş yavaş öğretecektim ona.
İçeriye girdiğimiz anda havasızlık anında beni boğmaya başlamıştı. Kabanı çıkarıp elime aldım. İçerisi fazla kalabalık değildi. Genellikle gençlerin takıldığı bir AVM olmalıydı. Üniformadan anladığım kadarıyla gençler okul çıkışı buraya uğruyordu. Hemen önünden geçtiğimiz bir mağazadan Umut'la aynı kravatı takmış bir kız grubu çıktı içlerinden bazıları Umut'a selam verdi. Anlaşılan beyefendimiz tanınan birisiydi.
"Aç mısın?" Sanki ona dünyanın en boş sorusunu sormuşum gibi baktı. Belki de ona göre öyleydi.
Gözlerimi devirip yürümeye devam ettim. Bir kahve dükkanının önünden geçerken burnuma gelen koku olduğum yerde durmama neden oldu. Adam akıllı bir kahve içmeyeli bile aylar olmuştu.
"En azından sıcak bir şeyler içelim. İçimiz ısınır."
"Sen iç ben istemiyorum." Bu memnuniyetsiz tavrına karşılık tekrar gözlerimi devirdim. Sayesinde gözlerim arkaya kaçacaktı artık.
"İçeçeksin."
"O niyeymiş!?" Tekrar benimle tartışmaya gireceğini anladığımda gardımı çoktan almıştım.
"Bak hemen ilerimizde az önce vedalaştığın arkadaş grubun ilerliyor. Seni rezil etmemi istemiyorsan dediğimi yapacaksın."
"Sen.. sen beni tehdit mi ediyorsun?" Hem şaşkınlık hem de panikle bir adım geri çekildiğinde ona üzülmüş gibi bakıp dudağmı öne doğru büktüm.
"Ne o? Yoksa koşup babana mı şikayet edeceksin beni?"
"Gıcığın tekisin!" Etrafına kaçamak bakışlar atıp kahve dükkanına doğru yürüdü.
"Şekersiz olsun!" Arkasından biraz sesimi yükselttiğimde çevredeki birkaç kişi dönüp bakmıştı bile. Umut başını öne eğip kendini koşar adım kahveciye attığında arkasından gülmeden edemedim. Tabii ki de onu rezil etmeyecektim.
Kısa bir süre sonunda elinde iki bardakla dönünce zafer kazanmışcasına sevindim. Böyle böyle yola gelecekti.
Yüzüme bakmadan bardağı uzatıp yürümeye devam etti.
"Bugün keyfimi sen bile kaçıramıcaksın."
"Umut keyfini kaçırmak istemiyorum zaten. Tek istediğim biraz nefes almaktı. Birbirimize karşı biraz olsun anlayışlı olabilirsek-"
"Adımdan sonrasını dinlemedim." Sinirle gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Belki de en doğrusu hiç konuşmamaktı.
Bir adım arkasında kalıp o nereye giriyorsa takip ettim. Önce bir mağazaya girip kırmızı bir tişört denedi ama beğenmedi. Hemen yanındaki başka bir mağazaya girip bu sefer beyaz bir gömlek denedi. Gömleği beğenmiş olacak ki çalışan kadından beyaz bir pantalon istedi. Sanırsın gelin olacak.
"Gerçekten bu mu yani?" Aynadan bana kısa bir bakış atıp gözlerini kaçırdı.
"Sana fikrini soran olmadı."
"O kadar itici bir tarzın var ki anlaşılan hiç kız arkadaşın olmamış." Bu sefer bakışları uzun süre bende kaldı. Yine sinirlenmişti ama haklı olduğumu bildiği için bir şey demiyordu.
"Bu gömlek gayet şık."
"Sorunda zaten şık olmasında."
Arkasını dönüp omzunun üzerinden bana baktığında yanına gidip onu iyice aynaya doğru çektim.
"Misafiri kendi evinde ağırlayacaksın ama kendini bile rahat ettiremezsen karşındaki nasıl rahat olsun. Şık şeyler yerine daha spor tercih etmelisin." Hemen yanımdaki reyondan siyah sade bir kazak kapatım.
"Siyah seni hem asil gösterir hem de gizemli. Biraz olsun merak uyandırmak istemez misin?"
Kazağı sertçe elimden alıp yerine koydu.
"Daha düne kadar ölü taklidi yapıyordun şimdi de moda ikonu mu oldun?" Taklit falan yapmıyordum öyleydim. Bozuntumu gizlemeye çalışarak ondan uzaklaştım.
"Sana yardım etmek isteyende kabahat!" Tekrar geçip eski yerime oturdum ve soğuyan kahvemden büyük bir yudum aldım. Bana ne oluyorsa!?
Bakışlarımı ondan çekip etrafta gezdirdim. Aramızda en fazla 3 4 yaş olan gençler büyük bir hevesle alışveriş yapıyordu. Bir de kendime baktım. Hayatın her türlü zorluğunu görmüşte şimdi ölümü bekleyen bir ihtiyar gibiydim. Ne bir hevesim vardı ne de bir heyecanım. Artık bir hayalim bile yoktu. En son hayal kurup her şeyi geride bırakmayı düşündüğümde ihanete uğramıştım. Hayalime tutunmaya karar verdiğimde akşama cenneti yaşayacağımı düşünürken sabah olup gözlerimi açtığımda cehenneme girmiştim bile. Bugün şeytan beni cehenneminde korurken yakmamaya özen gösteriyordu ama bu mümkün müydü? Farkında olmadan beni nasıl içten içten yakıyordu bir bilse.
"Kalkacak mısın artık?" Boşluğa dalan gözlerimi kırpıştırıp bakışlarımı ona çevirdim. Çoktan alacağını almış, kasada ödemesini yapmış benim kalkmamı bekliyordu.
"Seninde alacağın bir şey yoksa Mustafa abiyi arıyorum."
"Ara." Önümden yürüyüp telefonunu çıkardığında çıkışa kadar arkasından onu takip ettim.
Bir an önce eve gidip odama çıkmak istiyordum. Aldığım nefes bile yormaya başlamıştı beni.
Mustafa abi geldiğinde arabaya bindik ve eve gidene kadar kimse konuşmadı. Başta Mustafa abi Umut'a birkaç laf atıp konuşturmak istese de Umut sadece kısa cevaplar verip sohbeti devam ettirmiyordu. Benim gibi yorgundu sanırım. Ya da ben varım diye konuşmak istememişti.
Odama girdiğimde rahat bir nefes almıştım. Beni boğan bu kıyafetlerden kurtulup üzerime rahat bir şeyler geçirdim ve yatağa girdim. Bugün az da olsa yaşadığımı hissetmiştim ve bu... garipti. Aylar sonra böyle hissetmek kalbimde bir sıcaklığa neden olmuştu.
Uykuya ne ara daldığımı anlamadan birinin beni dürtmesiyle gözlerimi araladım.
"Hazal.. korkma benim." Yasemin tedirgin bakışlarla tepemde dikilirken gözlerimi biraz daha aralayıp odanın içinde gezdirdim. Gözlerimi kapattığımda güneş batmak üzereyken şimdi çoktan yerini dolunya bırakmıştı.
"Ne oldu?" Tepemdeki ışık gözlerimi alırken biraz yerimde doğruldum ve ellerimi gözlerime siper ettim.
"Misafirler birazdan burada olur. Anıl bey seninde aşağıya inmeni istiyor." Hayır.. bugün insan içine çıkma kotamı fazlasıyla doldurmuştum.
"Gelmek istemiyorum."
"Rica etti ama. Hem Umut'u heyecanlandıran kızı merak etmiyor musun?" Ediyordum.
"Çok yorgunum."
"Sadece tanışırsın sıkılınca da odana çıkarsın o zaman baban bir şey demez." Baban.. bu kelimeyi sevmiyordum.
"Giyinip geliyorum." O memnunca gülümseyip odadan çıkarken ben üzerimdeki yorganı tekmeleyip yere düşürdüm. Ben gerçekten.. yorgundum.
Bir süre hereketlerime dikkat ederek vücudumu esnettim. Banyoya girip elimi yüzümü yıkadıktan sonra kıyafet dolabının karşında dikildim bir süre. Elime siyah bir pantolon alıp üzerim içinde fazla düşünmeden rastgele bir kazak aldım. Kıyafetleri üzerime geçirip saçlarımda tarayıp ortadan ikiye ayırdım. Hastalıklı gibi duran solgun yüzüm aynaya baktıkça bazen beni bile korkutuyordu.
Dolabımın bir köşesinde duran Yasemin'in verdiği bakım ürünlerine göz gezdirip dudak nemlendiricisini elime aldım. Çatlak dudaklarıma biraz olsun canlılık gelirken bu kadarının yeterli olacağını düşündüm ve odamdan çıktım.
Merdivenlerden inerken kapı çoktan çalmış ve Anıl misafirini kapıda karşılıyordu. Bir adamın elini sıkıp geri çekildiğinde sıra Umut'a gelmişti.
"Oo! Görmeyeli iyice delikanlı olmuşsun Umut." Umut adamın elini sıkıp geri çekildiğinde çoktan onun yanında yerimi almıştım. Adam bir adım daha ilerleyip beni gördüğünde hafif bir şaşkınlıkla durmuş beni incelemeye koyulmuştu. Gözleri bir süre gözlerimde takılı kaldı.
"Yoksa sen.." işaret parmağını önce bana doğrultup sonra Anıl'a doğru çevirdi.
Anıl yandan gördüğüm kadarıyla son misafiride karşılayıp yanımıza geldi.
"Tahminin doğru Nurettin. Kızım Hazal." Hiçbir tepki vermeyip bakışlarımı yanındaki kıza çevirdim. Bu zamana kadar tepkisizliğini koruyan yüz ifadem kızı görmemle büyük bir şaşkınlığa bürünmüştü.
Kahvelerim beklenmedik bir çift mavi gözle kesişince ikimizde şaşkınlığımızı koruyamamıştık. Ne yapacağını bilmeyen aklım kaçmayı tercih edip beni terkettiğinde kalbimde iyice göğüs kafesimin arkasına saklanmış kendini gizliyordu.
Asla peşimi bırakmayan geçmiş bugün kendini yine bir şekilde hatırlatmayı becermiş ve beraberinde hatırlamak istemeyeceğim anılarıda getirmişti. Anladım ki ne kadar kaçarsam kaçayım asla ama asla peşimi bırakmayacaktı. Çünkü geçmiş nefesini her an ensemde hissettiğim bir düşman değil benim bir parçamdı. Ondan kaçtığımı düşünüyordum ama aslında nereye gidersem beraberimde onu da götürüyordum.
Bugün geçmişten kaçamayacağımı anladığımda bir şeyi daha anlamıştım. Yıldızımız hiç barışmasa bile aylar sonra tanıdık bir yüz görmenin verdiği hissiyat bu zamana kadar boş atan kalbimi biraz olsun heyecanlandırmıştı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 677 Okunma |
39 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |