49. Bölüm

Bölüm 49: Eski Düşman Yeni Dost

Nickinci
nickinci

Hayat işte... Sürprizlerle dolu. Karşımıza kimi ne zaman ne şekilde çıkaracağı belli olmuyor.

 

Yerimde rahatsızca kıpırdanıp oturuşumu dikleştirdim. Onun burada olduğu gerçeğine inanmak istemiyordum. Ben bakışlarımı ondan kaçırıp sağa sola boş bakışlar atarken o hortlak görmüş gibi sadece bana bakıyordu. Haksızda sayılmazdı.

 

"Selin? İyi misin kızım rengin atmış gibi?" Babasının seslenmesine cevap vermeyip hala bana bakmayı sürdürdüğünde dikkatleri ikimizin üzerine çekmeye başlamıştı.

 

"Spordan gelir gelmez onu buraya sürükledim yorulmuş olmalı." Nurettin bey kızından bir cevap alamayınca olayı geçiştirmek için birkaç şey söyledi ve Anıl'la tekrar iş konuşmaya başladılar.

 

Her şey kocaman bir şakanın parçası gibiydi. Selin.. gerçekten burada mıydı? Tıpkı o da benim gibi tam karşımda oturmuş birbirimizin gerçekliğini sorguluyorduk.

 

"Ben.. biraz hava alabilir miyim?" Sonunda ağzından birkaç kelime çıktığında derin bir nefes aldım. Bencede buradan biraz uzaklaşmalıydı. Aksi takdirde Anıl birbirimizi tanıdığımızdan şüphelenebilirdi.

 

Umut Selin'e yol göstermek için ayaklandığında Anıl'ın tek bir cümlesiyle tekrar eski yerine oturmuş ve ben ayağa kalkmıştım.

 

"Hazal Selin'e sen eşlik eder misin? Belki bu sırada biraz kaynaşırsınız." Anıl'ın bir şeyleri çakmaması için ona ters bir bakış attım. Yerimden zoraki bir kalkış yaptım ama asıl istediğim bir an önce Selin'le konuşmaktı.

 

Ben önde Selin hemen arkamda ilerlerken dış bahçeye çıkmak yerine merdivenlere yöneldim. Yüzü gerçekten solgun görünüyordu ve ben, o bir şeyleri açık edecek diye çok korkuyordum.

 

Hızlı adımlarla merdivenleri tırmanıp hemen odamın önüne geldim ve içeri girmesi için bekledim. Bana dokunmamaya dikkat ederek içeri girdiğinde gözlerimi devirdim. Evet Selin hortladım!

 

Kapıyı arkamdan kapatıp peşinden ilerlediğimde omzunun üzerinden bana korkunç bir bakış atıp pencereye koştu ve camı sonuna kadar açtı.

 

"Şöyle davranmayı keser misin?"

 

"Yaşıyorsun!" Aşağıdan beri içinde tuttuğu bombayı odanın ortasında patlattığında koşarak elimle ağzını kapattım.

 

"Şşt! Birisi duyacak sessiz ol!" Elimi dudaklarından çektiğimde hala inanamaz gözlerle bana bakıyordu.

 

"Hazal.. yaşıyorsun. İnanamıyorum sen yaşıyorsun!" Kolundan yatağa doğru çektim. Panikle olduğu yerde bir ileri bir geri gidiyor ve hala gerçekten yaşadığıma inanmak istercesine yüzüme şaşkın bakışlar atıyordu.

 

"Gel otur böyle. Anlatacağım her şeyi yeter ki sessiz ol. Lütfen!" Hızla kapıya koşup koridoru kontrol ettim. Neyse ki kimse yoktu. Rahat bir nefes verip odaya döndüğümde Selin elini boynuna götürüp ovuyor arada nefes almak istercesine ellerini kendine yelpaze yapıyordu.

 

"Bu nasıl olur? Sen öldün.. ama buradasın nasıl? Anıl amcanın yıllardır aradığı kızı sen misin? Tüm bunları aklım almıyor.. sen öldün." Eğer biraz daha böyle devam ederse aklını kaybedebilirdi.

 

"Yaşıyorum. Her şey bir oyundu tamam mı? Bak sapasağlamım. Lütfen ama lütfen sakin ol ve kendine gel. Kimsenin tanıştığımızı bilmesini istemiyorum."

 

"Hazal.. neden böyle bir şey yaptın? Başka kim biliyor? Savaş yaşadığını biliyor mu!?" Onun adını duymamla kalbim teklerken gözlerime yaşların hücum ettiğini hissettim. Bilmiyor ve bilmeyecekti!

 

"Bilmiyor-"

 

"Hemen haber vermeliyiz-" telefonunu çıkarmaya yeltendiğinde hızlı davranıp ellerini tuttum.

 

"Sakın! Selin sakın ona haber vermeyeceksin tamam mı!? Yaşadığımı senden başka kimse bilmeyecek. Söz ver bana?" Korkuyla karışık panik halim ondan gelecek sözü sabırla beklemeye başladı. Eğer ağzını açarsa her şeyi mahvedecekti.

 

"Neden yapıyorsun bunu? Savaş seni-"

 

"Savaş beni aldattı!" Tek seferde dudaklarımın arasından çıkan acı gerçek aramızda kısa bir süre sessizliğe neden oldu. O beni aldattı..!

 

"Ne..?" Kız buraya geldiğinden beri şaşkınlık üzerine şaşkınlık yaşıyordu. Evine döndüğünde bile o ince ve uzun kaşlarının bir süre havada asılı kalacağına emindim.

 

"Dur bir saniye. Ben anlamakta güçlük çekiyorum." Ellerini başına götürüp bir süre şakaklarını ovaladı.

 

"Sana deli gibi aşık olan çocuk seni aldattı. Sen ölmedin yaşıyorsun ve Anıl amca senin baban? Doğru mu anladım?" Usulca başımı salladım.

 

"Ve sen benim yaşadığımdan kimseye söz etmeyeceksin değil mi?" Bundan emin olmam gerekiyordu. Eğer bir kişiye bile en ufak bir şey söylerse kurmaya çalıştığım tüm düzen altüst olurdu.

 

"Tamam.." derin bir nefes aldı. "Kimseye anlatmayacağım ama lütfen bana her şeyi başından anlatır mısın?" Panikle tuttuğum ellerini yavaştan bırakırken aklının başında olup olmadığını anlamaya çalışıyordum.

 

"Anlatacağım ama sen önce bir sakin ol ve aşağıdakilere de bir şey çaktırma lütfen."

 

"Hazal.. ben senin cenazene geldim. Aklımı kaybedeceğim sen neden böyle bir şey yaptın?" Gözlerim şaşkınlıkla açılırken nefes almakta zorlandığımı farkettim. O benim cenazeme mi gelmişti? Selin? Gerçekten mi?

 

Zorlukla yutkunup omzunun üzerinden arkama baktım. Kapının kapalı olduğunu görünce tekrar ona doğru döndüm.

 

"Araba kazası geçirdim-"

 

"Kaza gerçek yani?"

 

"Evet. Kontrolümü kaybettim ve kaza yaptım. Uyandığımda yanımda Anıl vardı."

 

"Baban olan Anıl amcadan bahsediyorsun değil mi?" Sabır dilenir gibi gözlerimi kapattım.

 

"Evet o."

 

"O gece Savaş'ın beni aldattığını öğrendim. Gözlerimle gördüm."

 

"Ama nasıl..? O sana aşıktı nasıl yapar böyle bir şey?"

 

"Anıl'a ulaşmak için beni kullandı. Sadece bunu bil yeter tamam mı? Bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum." Aşmaya çalıştığım tüm kırgın duygularım yavaştan etrafımı sarmaya başladığında bir an önce atmosferi değiştirmem gerektiğini düşündüm. Eski günlerime dönmek istemiyordum.

 

"Hem ona çok kızgındım hem de başımdaki bela daha fazla aileme bulaşmasın, onlar zarar görmesin diye böyle bir plan yaptım. Anıl beni ölü gösterdi bende karşılığında onun yanında kalmaya başladım." Olayı kısaca özetlediğimde rahat bir nefes aldım. Ama yine de kalbim hala deli gibi atıyordu.

 

"Nasıl bu kadar ileri gidebilirsin? Arkanda bıraktıklarını hiç mi düşünmedin?"

 

"Ben doğru olanı yaptım!" Saçlarını geriye atıp terleyen boynunu açıkta bıraktı.

 

"Hazal.. Savaş çok kötü." Adını duymamla birlikte tutamadığım yaşlar yanağımdan süzülürken hiçbir şey yapmadan oturmaya devam ettim.

 

"Onun hakkında konuşmak istemiyorum."

 

"Hiçbir şeyden haberin yok degil mi? Senden sonra çok şey değişti."

 

"Selin lütfen. O bana ihanet etti-"

 

"Yapmaz. Savaş birini sevdiyse eğer onu asla bırakmaz. Tanıyorum onu yapmaz."

 

"Yaptı! Gözlerimin önünde bir başkasıyla nişanlandı!" Bu gerçeği nasıl inkar edebilirdim ki? Gözlerimle görmüştüm. Bende yapmaz diyordum ama yapmıştı işte. Farklı olduğunu düşünmüştüm. Büyük yanıldım.

 

Ağzını açıp tam konuşacaktı ki telefonu çalmaya başladı. Arayana bir süre bakıp açıp açmamak arasında kalsada açtı ve telefonu kulağına yaklaştırdı.

 

"Aşkım sonra konuşalım mı? Şu an önemli bir meseleye ilgileniyorum." Bir süre karşı tarafı dinledi.

 

"Bende öpüyorum görüşürüz."

 

Derin bir nefes alırken ıslak yanaklarımı avucumun içiyle sildim.

 

"Savaş takıntın sona ermiş gibi?" Bana gözlerini devirip telefonu cebine koydu.

 

"Sana olan aşkını bana itiraf ettikten sonra eskisi gibi olamazdım artık. Bir erkek için gururumu yetirince ayak altına aldığımın farkına vardım. Zamanla kendime olan saygımı kaybetmeye başlamıştım. Aklım başıma geldiğinde onu unutmak hiç zor olmadı. Şimdi bebek gibi sevildiğim bir ilişkim var ve hayatımın en mutlu günlerini yaşıyorum."

 

"Senin adına sevindim. Ama sen yine de dikkat et. Erkekler bizi göklere çıkarıp pembe bulutların arasında bir yıldız gibi hissettirdikten sonra ansızın yok oluyorlar. Bir bakmışsın yere çakılmışsın. Ne bulut kalmış ne yıldız ne de o. Bir bakmışsın.. karanlıkta yapayalnız kalmışsın." Üzgün bakışları tekrar beni bulduğunda uzanıp ellerimi tuttu. Şu an gerçekten Selin'le dertleşiyor muyduk? Yoksa bu da bir rüya mıydı?

 

"Burada iyi misin?" Başımı iki yana salladım. İyi değildim. Nerede iyi olurdum bilmiyordum.

 

"Anıl geçmişte tahmin edemeyeceğin şeyler yaptı ve ben onu affedemiyorum. Umut desen bana düşman. Anlayacağın burada yalnızım."

 

"Eğer istersen.. eğer istersen buraya daha sık gelebilirim." Hafifçe tebessüm edip elimdeki elini sıktım. Biz aynı adam tarafından paramparça edilmiş kadınlardık. O bir şekilde mutluluğu bulmuştu ya ben? Ben ne olacaktım?

 

"Hatta telefon numaranı ver.. dur-" heyecanla ayağa kalkıp masamdan not kağıdı ve kalem alıp bir şeyler karalayıp avucuma tutuşturdu.

 

"Bu benim numaram kaydet." Tüm yaşanmışlıkları bir kenara bırakıp sadece Selin'i düşündüm. Eğer aramızda Savaş olmasıydı eminim çok iyi arkadaş olurduk.

 

"Kimseye bir şey söylemeyeceksin değil mi?"

 

"Söz söylemeyeceğim. Biliyorum konusunu açtığım için kızacaksın ama onu hiç mi merak etmiyorsun?" Ediyordum. Hemde deli gibi ediyordum. Ama ne sormaya cesaretim vardı ne de gururum buna izin verirdi.

 

"Etmiyorum." Yalan söylediğimi biliyordu.

 

"Ama yine de şunu bilmeni istiyorum. O gece seni bulamayınca abimden yardım istemeye geldi. Haberini aldığında bende yanındaydım ve abimle ben onu zor ayakta tuttuk. Hastaneye geldiğimizde tüm belgelere rağmen öldüğüne inanmadı. Yani seni görene kadar inanmadı."

 

"Görene kadar derken?"

 

"Morg kapısından girmeden önce gözlerinde umut ışığı vardı kapı açılıp dışarı çıktığında ise artık iki cenazemiz olduğunu biliyordum."

 

O.. o beni mi görmüştü? Emin olmak için, teşhis etmek için içeri mi girmişti? Anıl neden bundan hiç bahsetmemişti? Bunu bilmeye hakkım yok muydu? Ben bu kadar acı çekerken onunda bir an olsun acı çektiğini bilmeye hakkım yok muydu? Acı çekmesini istiyor muydum ki? Öyleyse kalbim neden eskisinden daha çok acıyordu? Beni oyunları için, intikamı için kullanan adamın morg odasında ne işi vardı?

 

Yüzlerce soru zihnime hücum ederken hıçkırıklarım çoğaldı Selin'in beni kollarının arasına almasıyla uzun zamandır hissetmediğim şevkat hissi kalbimin etrafını sarmıştı. Belki en olmayacak kişiydi ama iyiki gelmişti. Buna o kadar çok ihtiyacım vardı ki..

 

"Seni üzmek istemedim. Ama yaptığın şey çok büyük ve sonuçları çok ağır oldu." Kendime gelip başımı omzundan çektiğimde küçük hıçkırıklarım hala devam ediyordu.

 

"Benim yaşadıklarım kadar ağır olamaz. Ben onun yüzünden bu haldeyim!"

 

"O da senin yüzünden bu halde-"

 

"Onun ne halde olduğu umrumda değil Selin! Bana yaşattığı acıyı kalbimde açtığı yarayı tahmin bile edemezsin. Sakın bana onu savunma!"

 

"Onu savunmuyorum. Sadece.. seninle oyun oynadığını söylediğin birinin bu kadar acı çekmesi mantıklı gelmiyor. Bu işte başka bir iş var."

 

"Gerçek tam olarak şöyle! Savaş abisinin intikamını almak için beni kullanarak Anıl'a ulaşmaya çalıştı. Ben onun umrunda bile değildim tüm bu zaman boyunca bana rol yaptı!" Derin bir nefes alıp başını arkaya attı.

 

"Tüm bunlar doğruysa-" omuzlarım düşerken kendimi ondan biraz daha geri çektim.

 

"Bana inanmıyorsun."

 

"Hayır öyle demek istemedim. Sana inanıyorum ama bir yanda da aylardır gözümün önünde eriyip giden bir adam var. Sana nasıl böyle bir şey yapar aklım almıyor."

 

"Bilmem belki size de rol kesiyordur bu konuda oldukça iyi."

 

Derin bir nefes alıp kendimi geriye attım ve yatakta sırt üstü uzanmaya başladım. Öğrendiklerinden dolayı oldukça yorgun görünen Selin'de kendini yanıma bıraktığında bir süre sessiz kaldık. Selin ve ben yan yana.. Kimin aklına gelirdi ki?

 

Nefes alışverişlerim düzene girdiğinde aklıma gelen fikirle usulca ona doğru döndüm.

 

"Demek cenazeme geldin?" Gözlerini sinsice kısıp bana döndüğünde onu alaycı gülümseyişim karşılamıştı.

 

"Ömrümün sonuna kadar benimle dalga geçiceksin değil mi?" Elimi yanağımın altına koyup rahat bir pozisyon aldım.

 

"Gururum okşanmadı değil. Ama merak etmiyor değilim. Onca şeyden sonra neden geldin?"

 

Gözlerini kapatıp düşündü biraz. O günü hatırlamıştı sanırım.

 

"Gelmezsem vicdanım rahat etmezdi."

 

"Ama neden?" Yerimde dikleşip ağırlığımı tek koluma verdim. Beni şaşırtıyordu. Cenazeme gelmesi, şu an yanımda olması bana destek çıkmaya çalışması, özellikle de Savaş'a karşı olan duygularını yenmesi beni gerçekten şaşırtıyordu. Arkamda bıraktığım Selin'le bu karşımda uzanan kişi aynı kişi olamazdı.

 

"Çünkü sana borcum vardı."

 

"Ne borcu? Gerçekten anlamıyorum."

 

"Off Hazal illa söylettireceksin yani." Bir hışımla yerinden doğrulup yatakta bağdaş kurdu.

 

"Sen benim hayatımı kurtardın ve sana bir hayat borçluydum. Sen ise bunu ödememe izin vermeden öldün." Öldüm... Birkaç saniye bakışmanın ardından ikimizde kendimizi tutamadık ve kahkahayı bastık.

 

"Hey sen hiç gülme! İçeri ilk girdiğimden beri neler hissettim haberin var mı? Şu an bile arada gerçekliğini sorguluyorum. Belki de hayaletsin ve şu an bana musallat oldun sonuçta benden hoşlanmıyorsun."

 

"Hı hı Selin ben bir hayaletim ve birazdan senin içinden geçeceğim." Bana gözlerini devirip ayağa kalktı ve üşümüş olmalı ki pencereyi kapattı.

 

"Bundan sonra ne yapmayı planlıyorsun?" Yerimde rahatsızca kıpırdandım. Henüz karar vermemiştim ama içimden bir ses burada kalmamam gerektiğini söylüyordu.

 

"Buraya ait değilim. Nereye gideceğimi de bilmiyorum. Bir süre akışına bıraktım. Dikkat çekmemek için uyum sağlamaya çalışıyorum ama çok zor."

 

"Dışarı çıkmaktan korkmuyor musun?" Dediğim gibi akışına bırakmıştım. Kader.. bir şeyin olacağı varsa olur.

 

"Daha yeni iyileştim sayılır arada hava almak için çıkıyorum ama fazla uzaklaşmıyorum. Bu halde kendimi savunamam-" konuşmaya dalıp gitmiştim ki ağzımdan kaçırdığım kelimelerle birden durdum. Belki de bundan bahsetmemem gerekiyordu. Savunmasız olduğumu bilmese de olurdu.

 

"İyileşmek derken?" Ya da bilmeliydi. Şu an konuşabileceğim başka kimsem yoktu hayatımda. Bu kişi Selin'de olsa onunla biraz olsun bir ilişki kurabilirdim. Ve buna çok ihtiyacım vardı. Aylardır beni anlamayan bu yabancı insanlar yüzünden bazen konuşmayı unuttuğumu sanıyordum. Ama sonra hiçbir önemi olmayan birkaç sözcük sarf edipte kendimi yormamayı tercih ediyordum.

 

"O kaza bende çok ağır hasarlar bıraktı. İzleri hala vücudumda. Selin ben ilk zamanlar gerçekten ölü bir insandım. İlaçlar ve fizik tedaviler sayesinde bugün bu haldeyim. Aylarca bu odada çevremde yabancı insanlarla kapalı kaldım. Bunlardan biriside benim ailemin katili. Hani neden yaptın diye sordun ya bu işe kalkışmamın birden fazla nedeni bunlardan biriside sırf Savaş benim katilim olmasın diye kendi katilimi kendim seçtim. Anıl burada beni hayatta tutuyor gibi gözükebilir ama her sabah kalktığımda onun yüzünü görmek benim için ölümden de beter."

 

"A-ailemin katili derken?" Korkuyla gözlerini açıp bir adım geriledi.

 

"Bilmediğin o kadar çok şey var ki.."

 

"Hazal hanım?" Kapı iki kez tıklandığında panikle yerimden kalktım.

 

"Şimdi her şeyi unutuyorsun biz sadece birbirimizi tanımayan iki insanız. Tamam mı Selin!?" Kendine gelmesi için kolundan sarstığımda başını hızla yukarı aşağı salladı.

 

"Hazal içerde misin?" Yasemin'in fısıltısını duyduğumda Selin'i arkamda bırakıp hızlı adımlarla kapıya ilerledim ve derin bir nefes alıp rahat bir tavırla kapıyı açtım.

 

"Evet?" Şaşkın gözlerle bir bana bir de omzumun üzerinden Selin'e baktı.

 

"Siz aşağı gelmeyince merak ettiler beni de size bakmam için gönderdiler. Bir sorun yok umarım?" Güya Selin hava almak istemişti ama biz benim odamdaydık. Yasemin bir şeyleri anlamak istercesine gözleri bir ona bir de bana değiyordu. Anlamamalıydı. Bir şey yapmalıydım!

 

"Telefonumun şarjı bitti de eve gidene kadar Hazal'ın şarj aletini ödünç aldım. Aşağıda takabileceğim bir yer var mı?" Selin gerçekten az önce konuştuklarımızı unutmuş gibi sahte bir tavırla nereden bulduğunu bilmediğim şarj aletini alıp odadan çıktı.

 

Ona güvenip güvenmemek arasında kalsamda ondan başka kimsem yoktu. En son birisine gözüm kapalı güvendiğimde yüreğimi paramparça etmişti. Bu güvensizlik hissi tüm çevreme yayılmıştı artık. Selin'e güvenmeyeceksem bile yine de onunla konuşmaya devam etmek istiyordum. Bu öyle bir yalnızlıktı ki resmen ona muhtaçtım.

 

Merdivenin sonunda Yasemin bizden ayrılırken Selin önde ben arkada salona girdik. Nurettin bey hiçbir şeyin farkında olmasa da Anıl'ın gözleri herhangi bir açık arar gibi üzerimdeydi. Salondan nasıl çıktıysam aynı ifadesiz yüzümle girmiştim. Hatta Selin'e benim eşlik etmemi istediği için suratımı biraz daha asmış gibi yaptım. Sonuçta ben insanlarla bir araya gelmekten kaçan, asık suratlı huysuzun tekiydim ve bir süre daha bu şekilde devam etmek istiyordum.

 

"Bizi unuttuğunuza göre çabuk kaynaşmış olmalısınız?" Ben hiçbir şey söylemeden oturmaya devam ederken Selin sanki bütün sorumluluğu üzerine almış gibi sırtını dikleştirdi ve canlı bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

 

"İş arkadaşlarının çocukları genelde yaşça benden küçük. Hazal'la yaşıt olmak beni çok heyecanlandırdı." Bana yandan bir bakış atıp cilveli bir şekilde göz kırptı. Klasik Selin.

 

"O.. pek konuşkan değil ama eminim çok iyi anlaşacağız." Sonunda bana ayak uydurmuş ve beni zor durumda bırakmamıştı. Kırk yıl düşünsem ona minettar olacağım aklıma gelmezdi.

 

Gözlerim Umut'a takıldığında Selin'in sözlerine biraz bozulduğunu gördüm. Onun geleceğini öğrendiğinden beri çok heyecanlıydı ve onun için özel hazırlanmıştı ama Selin onu hiç görmüyordu bile. Eminim bir erkek arkadaşı olduğunu dahi bilmiyordu. Birçok erkek gibi o da Selin'in cazibesine kapılmış gidiyordu.

 

Nurettin bey ayaklandığında gitmeye hazırlandığını gördüm. Aşağıya indiğimizden beri sohbetten çok kopmuştum. Bakışlarım her zamanki gibi boş bir noktaya dalıyor ve dakikalar geçiyordu.

 

"Tanıştığıma memnun oldum Hazal." Nurettin bey elini uzatınca usulca sıktım. Ardından Selin geldi ve beklemediğim bir an da bana sarılıp geri çekildi.

 

"Tatlım numaramı kaydetmeyi unutma en kısa zamanda bir kahve içelim."

 

"Olur." Kısık sesle mırıldandıp geri çekildim. Abartmayı seviyordu.

 

Onlar salondan çıkarken Anıl'da peşlerinden gidip kapıya kadar eşlik etti. Bende bu sırada yorgunlukla kendimi bir koltuğa atıp biraz soluklandım. Anıl olayı çakacak diye öyle ödüm kopuyordu ki. Selin'le daha önceden tanıştığımızı öğrenirse onu bir daha asla göremezdim. Geçmişte arkamda kimi bıraktıysam bir daha onlarla görüşmeme izin vermeyeceğini biliyordum.

 

"Bilerek yaptın değil mi!?" Yorgunca göz kapaklarımı araladım.

 

"Neyden bahsediyorsun Umut?" Gözlerimi açtığımda Umut ateş fışkıran gözlerle tam karşımda duruyordu. Yine ve yine bana sinirlenmişti ama ben nedenini bilmiyordum ve açıkçası kavga etmek için çok yorgundum.

 

"Sahip olduğum her şeyi tek tek elimden almaya çalışıyorsun!"

 

"Anlamıyorum seni? Ne yaptım ben sana?" Yerimden kalkıp karşısına dikildim. Bu şımarık tavırlardan gerçekten ama gerçekten çok sıkılmıştım.

 

"Önce babam şimdi de Selin!" Ah! Derdi şimdi anlaşılmıştı. Kıskançlık krizi en üst raddeye ulaşmıştı ve tek sorun olarak beni görüyordu anlaşılan. Tamam babası onun olabilirdi bu konuda zaten hiç istekli değildim ama Selin başkasınındı ve o bunu henüz öğrenmemişti anlaşılan. Ona Selin'le olamayacağını söylesem eminim bununda suçlusunun ben olduğumu iddia ederdi.

 

"Kimseyi elinden almaya çalıştığım yok! Beni kendinle rakip görmekten vazgeç artık!" Bir şey demesini beklemeden omzuna çarpıp çıktım salondan. En başından beri bizi kapının eşiğinde izleyen Anıl ağzını açıp tek kelime etmemişti. Hem onunla iyi geçinmemi istiyordu hem de oğlunu bir aslan gibi üzerime salmıştı ve bu durumdan zevk alır gibi bir hali vardı.

 

Ona hiç pas vermeden merdivenlere yöneldim ve odama girer girmez kapalı olan pencereyi sonuna kadar açtım. Bu ev, bu insanlar beni gerçek manada boğuyordu.

 

Masama oturup çekmeceden günlüğümü çıkardım. Bir şeyler yazmak içimi dökmek istiyordum ama bu yeterli gelmiyordu. Yazdıklarım sadece bu kağıt parçasında kalıyor ve kapağını kapattığımda onları oraya hapsediyordum. Ama benim istediğim bu değildi. Hissetmek istediğim bu degildi. Duygularımı özgür bırakmak istiyordum ama onlar bu iki kapak arasındaki kağıt yaprakları gibi içimde sıkışıp kalmıştı.

 

Bu zamana kadar bastırmaya çalıştığım duygularım gittikçe içimde büyüyordu ve ben zamansız bir patlama yaşamaktan korkuyordum.

 

19.11.2023

Keşke bana ihanet etmeseydin. Keşke yolun yarısında elimi bırakmasaydın. Keşke.. beni burada yaşamaya mecbur bırakmasaydın.

 

Keşke kırıldığımı, yorulduğumu ve darıldığımı anlatmak için gitmem gerekmeseydi...

Bölüm : 22.01.2025 19:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...