
Dayanılmaz olan aslında yaşam değil, insanlarmış ve ben ise en dayanılmaz insanın evinde hapsolmuş bir haldeydim. Kendi içimde kapıları yumrukluyor, pencereleri kırıyordum ama yinede bir adım atıp dışarıya çıkmıyordum. Çünkü o kapıdan tek başıma çıkmak istemiyordum.
"Sen ne hakla böyle bir şey düşünürsün!?"
"Bu benim düşüncem değil ama karşı çıkacağım bir şey de değil."
Evlilik kelimesini duyduğum an da bütün şalterlerim atmış ve kendimi kaybedip Anıl'ın yakasına yapışmıştım. Bence kendimi kaybetmeye hakkım vardı. Hemde fazlasıyla...
"Benim burada ne şartlar altında yaşadığımı unutma! Biz seninle böyle anlaşmadık!"
"Aptal olma! Ne yapacaksın? Tüm yaşamını herkese kin besleyerek mi geçireceksin!?"
"İSTEMİYORUM!"
"Bak.. sakin ol ve bunu biraz düşün. Bu hayatının fırsatı olabilir. Unut artık yaşananları ve önüne bak. Mutlu olmaya bak kızım." Kollarımda ellerini hissettiğimde büyük bir tiksintiyle onu kendimden uzaklaştırıp birkaç adımda kendim geriye doğru gittim.
"Bana kızım deme! Ben senin kızın değilim! Beni zorla evlendirmek isteyen adam bana babalık yapamaz!"
"Hemen evlen demiyorum ama bir şans veremez misin? Cengiz avını bir yakaladım mı bir daha bırakmaz sonuna kadar sömürmeye çalışacak şirketi. Kardeşini düşün sefalet içinde mi yaşasın!?"
"ALLAH SENİN BELANI VERSİN!" Sinirle sehpanın ortasındaki vazoyu alıp ayağının dibine attım. Adeta gözüm dönmüştü ve yerden bir cam parçası alıp onun boğazına saplamamak için kendimi zor tuttum. Yanımızda Umut olmasa canına kastedeceğimden emin olabilirdi.
Yaşaran gözlerle son bir kez yüzüne bakıp aynı sözleri mırıldandıp durdum. Allah senin belanı versin Anıl Hanzade!
"Onu zorla mı evlendireceksin baba..?"
Bir kez daha şu kelimeyi duyar duymaz ağlayarak terk ettim salonu. Artık burada kalamazdım. Bu kadarına dayanamazdım artık. Umut gelmeyecekti belki ama bir gün onu yanıma alacağımı biliyordum. Anıl geberdikten sonra benden başka kimsesi kalmayacaktı ve o gün gelene kadar bu kalede güvenle yaşayabilirdi.
Bir hışımla odaya girip gardroptan küçük bir el valizi çıkardım. Sonra bu eşyaların hiçbirinin bana ait olmadığını hatırlayarak yere fırlattım çantayı. Bu oda, bu ev hiçbir şey bana ait değildi ki. Ne bu telefon ne bu cüzdan, bu... paralar! Hiçbiri benim değildi. Boynumdaki inci kolyem ve günlüğüm hariç hiçbir şeye sahip değildim. Yanıma alacağım hiçbir şey yoktu. Anlık gelen bir öfkeyle şifonyerin üzerinde ne varsa hepsini dağıttım. Asıl öfkem Anıl'a değil aylarca beni buraya hapseden kendimeydi. Hata yaptığımın farkında olmama rağmen devam etmiştim buna.
Evet çok şey yaşadım, bana korkunç şeyler yaşattılar ama benim kendime yaşattıklarım daha da korkunçtu.
"Allah kahretsin!" Tüm hıncımı yataktan çıkarmak ister gibi saldırdım. Yorgan ayrı bir tarafa düştü yastıktan çıkan tüyler ayrı bir tarafa.
"Napıyorsun?" Umut odanın içine kadar girmiş yere attığım valizi eğilip almıştı. Hemen arkasında ise Yasemin tek eliyle ağzını kapatmış şaşkın gözlerle odayı inceliyordu.
"Gidiyorum!"
Yanından geçip gitmek istediğimde kolumdan tutup durdurdu beni.
"Nereye gidiyorsun? Kimsesiz değil misin sen?" Bu durumda bile canımı acıtmaya devam ediyordu.
"Uğraşma artık benimle Umut. İstediğin oldu işte. Bırak gideyim." Kolumu ondan kurtarmak istesemde başaramadım çünkü tüm gücümü az önce tüketmiştim.
"Nereye gideceksin?"
"Gerekirse sokakta kalırım ama daha fazla bu evde kalmam! Duymadın mı aşağıda konuşulanları!?"
"Babam normalde böyle birisi değil bugün beni de fazlasıyla şaşırttı-"
"Senin baban tam olarak böyle birisi! Hayatımda tanıdığım en acımasız insan o!"
"Ona olan öfkeni anlamıyorum. Geldiğinden beri seninle nasıl ilgileniyor görmüyor musun? Neden onu sevmiyorsun? Babam dünyanın en iyi insanıdır."
"Çünkü o.." Söyle hadi. Her şeyi anlat. Babasının nasıl bir cani olduğunu anlat ona.
"Çünkü.." Yapamam. Tüm dünyası başına yıkılır. Ne babasını affeder ne de bencilce onu babasından koparan beni.
Yanağımdan bir damla göz yaşı süzülürken hareleri dikkatle onu takip etti. Derinden titrek bir nefes aldım. Duygularımı saklayacak gücüm dahi yoktu.
"Evlenmek istemiyorum Umut." Sesim yardım dilenircesine çıkmıştı. Ne burada kalmak istiyordum ne de onu bırakmak. Arada sıkışıp kalmıştım.
"Bizi yalnız bırakın." Gözlerim omzunun üzerinden tırmanıp hemen arkasında, kapının girişinde dikilen o adamı gördü. Çaresizce büzüşen kaşlarım saniyesinde çatılırken yanağımdaki yaşı elimin tersiyle kuruladım. Onu öldürmek istiyordum! Hemen şimdi parmaklarımı boğazına sarıp nefessiz kalışını zevkle seyretmek istedim.
"Hayır baba.. bu gece değil." Kaşlarım bu sefer şaşkınlıkla havaya kalkarken bu anın gerçek olup olmadığını algılamakta zorluk çektim. O beni mi savunmuştu yoksa ben mi olmasını istediğim bir hayal görüyordum?
Umut sakin adımlarla en az benim kadar şaşkın görünen babasına doğru birkaç adım atıp tam önünde durdu.
"Bu akşam onu yeterince üzdün rahat bırak artık." Sonra Anıl'ın bir şey demesine fırsat vermeden kapıyı kapattı. Beni şok eden bir diğer şey ise dışarı çıkmak yerine burada benimle kalmasıydı.
Ne yapacağını bilmiyormuş gibi yavaşça arkasını döndü ve ellerini önünde birleştirdi.
Kararımı verdim. Hiçbir yere gitmiyorum.
"Teşekkür ederim." Bir şey demedi.
"Beni savunduğun için teşekkür ederim Umut." İki büyük adımda ona ulaşıp kollarımı boynuna sardım. Umut aylar sonra ilk defa benim yanımda olmuştu. Bana yapılan haksızlıktan zevk almak yerine hakkımı savunmuştu ve bu benim için o kadar değerliydi ki. Çabalarımın karşılık bulmaya başlaması beni ona daha çok bağlıyordu.
Sırtımda belli belirsiz elini hissettiğimde daha sıkı sarıldım. Onu bilmem ama benim buna çok ihtiyacım vardı.
"Şimdi bana dürüst olmanı isitiyorum." Geri çekilip önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Bu soru ve alacağım cevap benim için çok önemliydi.
"Bu evden gitmemi istiyor musun?" Böyle bir soru beklemiyor olacak ki ne diyeceğini bilemedi adeta kal gelmişti. Ne git dedi ne kal dedi.
"Ben.."
"Evet?"
"Bilmiyorum." Beklediğim cevap bu değildi ama en azından git demedi. Bu da bir gelişmeydi. Bu cevap artık benden eskisi kadar nefret etmediğini anlamamı sağladı.
Rahat bir nefes alıp yatağa doğru yürüdüm ve yerinden kayan döşeği düzeltip oturdum.
"Gelsene." Sırtımı yatak başlığına dayayıp ayaklarımı uzattım. Sık nefeslerim yerini sessiz soluklara bırakmıştı.
"Uyuyacaksan ben çıkayım."
"Yanıma gel Umut. Konuşalım biraz." Bir süre kararsız kalsada beni geri çevirmedi. Yatağın diğer tarafından dolaşıp yanıma oturdu ve dizlerini kendine doğru çekti. Bir süre ikimizde konuşmadık. Ben az önce yaşananların öfkesini bastırmaya çalışırken eminimki Umut yaşananların gerçekliğini sorguluyordu. Daha önce hayatında böyle bir kaosa şahit olmadığına adım gibi emindim.
"Babam seni zorla o çocukla mı evlendirecek?"
"Böyle bir şey asla olmayacak. Baban kendi kendine hayal kurmuş."
"O insanlardan hiç hoşlanmadım."
"Bende." Hemen yanımda yatağın üzerine koyduğu elini tuttum. Biliyorum garipsiyordu ama alışacaktı. Benim sevgime, korumacılığıma alışacaktı.
"Bize yaklaşmalarına izin vermeyeceğim."
"Bugün o adama yaptıklarını duydum. Herkes senden daha doğrusu gizemli kahramandan korkuyla bahsediyor." Başımı yasladığım yerden kaldırmadan ona doğru döndürdüm. Kalbim bir anlığına korkuyla çarptı.
"Seni korkutuyor muyum?" Başını iki yana salladı.
"Güçlü görünmeye çalıştığının farkındayım ama benden daha zayıf olduğunu biliyorum." Tıpkı benim gibi başını bana doğru çevirdiğinde göz göze geldik.
"Beni korumaya çalışıyorsun ama nedense bunun tam tersi olması gerekiyormuş gibi hissediyorum. Senin beni değil benim seni korumam gerekiyirmuş gibi." Yani beni korumak istiyordu öyle mi? Daha birkaç gün öncesine kadar bana kinini sunan, bu evden gitmemi isteyen kardeşim beni korumak istiyordu.
Henüz kendisi bile bu sözlerini sindiremezken bunu fırsat bilip usulca ona doğru kaydım ve başımı omzuna yasladım. İlk defa ona bu kadar yakındım ve o da ilk defa benden kaçmak yerine yanımda kalmayı tercih ediyordu. Bu gece ikimizde birbirimize karşı kocaman bir adım atmıştık ve bu her ne kadar ondan nefret etsemde Anıl sayesinde olmuştu.
"Sen olmasaydın bu evde bir dakika bile durmazdım."
"Nereye gidecektin ki?"
"Bilmiyorum.. bulurdum bir yer."
"Bulamazsan?"
"Sokakta kalırdım o zaman. Daha önce de defalarca kaldım."
"Bu çok tehlikeli."
"Emin ol ben daha tehlikeliyim." Kafes güzeliydim ben. Bana bir şey olmazdı.
"O zaman senden uzak durmalıyım." Birden kaşlarımı çatıp yattığım yerden kalktım.
"Hayır! Sana asla zarar vermem!" Neden bilmiyorum ama bu hoşuna gitmişti. Gülüşünü saklamak için başını diğer tarafa çevirdi. Belki de beni bilerek sinirlendirmek istiyordu. Güya sinirlenince çok güzel oluyordum ya!
"Hep böyle miydin?"
"Nasıl?" Az önceki konunun üzerinde fazla durmayıp başımı eski yerine koydum.
"Sürekli öfkeli ve her fırsatta kavga çıkaran. Kardeş olduğumuza emin misin? Çünkü ne babam ne de ben senin gibiyiz. Bizim hayatımız hep sakin ve mutlu geçti. Babam asla sinirli birisi değildir ve bende öyle." Baban sakindir ve sinirli değildir öyle mi? Ah bir bilsen o hiç toz kondurmadığın babanın neler yaptığını hala böyle konuşur muydun acaba?
"Anneme çekmişim demek ki."
"Hiç sanmıyorum! Babam Tanem teyzenin sürekli zarif ve asaletinden bahseder. Eminim onunla da hiç alakan yoktur."
"Çok biliyorsun her şeyi Umut!"
"İnanılmazsın buna bile sinirleniyorsun." Cevap vermek yerine derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. 2 dakika rahat vermiyordu.
"Babama söyledim ama beni dinlemedi kesinlikle bir dna testi yaptırmalıydık. Belki de sen onun kanından değilsin ve bizi kandırıyorsun."
Daha fazla dayanamadım artık. Dakikası dakikasını tutmuyordu arkadaş! Bir şey yapıyor ve tamam bu çocuk beni kabul etti diyorum ama sonra tüm bunları değersizleştiren bir söz söylüyor ve tüm umudum uçup gidiyordu.
"Neden gitmeme engel oldun o zaman!"
"Ben sana gitme demedim."
"Ama karşımda durdun! Neden!?" Konuşmadı. Kendide bilmiyordu çünkü. Henüz beni kabul etmiş değildi ama kabul etmek istiyor gibiydi ve asıl sorun bunu kabullenememesiydi. Ona yakın olmamı seviyordu ama itiraf edemiyordu. Çünkü onun da bu evdekilerden başka kimsesi yoktu ve kimseye açılamadığını biliyordum. Her şeyi içinde yaşıyordu. Büyüyordu ve içindeki boşluk hissinin onu giderek daha da bunalttığının farkındaydım çünkü aynı şeyleri bende yaşıyordum. Aslında öfkesi beni sevmediğinden değil korktuğundandı. Elindeki tek değer verdiği şeyi, babasını ondan çalmamdan korkuyordu. Hayatına yeni birisini almaya korkuyordu çünkü annesinin onu terkettiği gibi terkedilmekten korkuyordu. Biliyordum çünkü bende aynı şeyleri yaşadım ve hala yaşıyorum.
"Aslında sorun ne biliyorum. Kimseye çaktırmamaya çalışıyorsun, hergün mutluluk pozu veriyorsun ama görüyorum. Sen mutsuzsun. En az benim kadar sende mutsuzsun ve bunun benimle bir alakası yok. Çünkü sen benden önce de mutsuzdun Umut."
"Ne saçmalıyorsun sen? Ben gayet mutluyum. İstediğim her şeye sahibim. Beni seven bir babam var. Mutluyum yani."
"Kendini buna inandırmaya çalışıyorsun. Ama burası eksik kendimden biliyorum." Elimi usulca kaydırıp sol göğüsünün üstüne koydum. İkimizde gerçekte anne sevgisi neydi hiç öğrenememiştik. Hiçbir zaman annemizi tanıma fırsatımız olmamıştı. Ağlarken anne diye haykıramamıştık. Anneler gününde annemize çiçek toplayamadık, ilk gösterimize bizi hazırlayan, bizi izlemeye gelen bir annemiz hiç olmamıştı. Ve tüm hayatı boyunca annesi olan çocukları izleyerek büyümek insanın kapatmaya çalıştığı boşluğa iğne gibi batıyor ve oluşan çatlaklardan o boşluğun daha da yayılmasına sebep oluyordu. Atlattım sanıyorsun ama her geçen gün kara delik gibi seni daha da içine çekiyordu.
"Sorun annen mi?" Evet o'ydu. İfadesiz tutmaya çalıştığı suratı asıldı. Yerinde hareketlendi ve benden uzaklaşmak istedi ama buna izin vermedim. Daha fazla benden kaçmasına izin vermedim. Yalnız değildi o. Bir ablası vardı ve artık bunu kabul etmesi gerekiyordu. Eminim ki bu gece burada sınırlarımızı aşacaktık.
"Onun hakkında konuşmak istemiyorum." Tuttuğum elini çekmek istesede bırakmadım. Bu gece ne onu yalnız bırakırdım ne de kendimi.
"Atma içine Umut. Atarsan benim gibi olursun. Konuş benimle." Yerimden biraz daha ona doğru kayıp gözlerini kaçırmakta ısrarcı olan yüzünü kendime doğru çevirdim. Umut zayıf bir çocuktu ve birazdan bana döküleceğini biliyordum. Çünkü evdekiler ile arası ne kadar iyi de olsa aralarında net bir patron ve çalışan mesafesi vardı. Babasının karşısına ise asla zayıf bir şekilde çıkmazdı. Çünkü kendini onu sürekli mutlu etmeye ve gururlandırmaya adamıştı.
"Anlat bana neden bu kadar mutsuzsun?" Gözünden akan bir damla yaşı görmemiş gibi yaptım.
Rahatsızca kıpırdanmalarına ara verip tekrar arkasına yaslandı, başını arkaya yatırdı ve gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı ve dudaklarını aralayıp konuşup konuşmamak arasında kalsada sonunda dökülmeye başladı.
"Dün gece annemi gördüğümü sandım. Yani.. aslında daha önce annemi hiç görmedim. Bir fotoğrafı bile yok. Nasıl biri, neye benziyor hiç bilmiyorum ama gördüm işte o'ydu. "
"Onu özlediğini biliyorum. Bende annemi özlüyorum."
"İnsan hiç tanımadığı birisini nasıl özler ki? Hiç görmediği, hiç hissetmediği..."
"Hayatında olmayan birinin yokluğunu nasıl hissediyorsan öyle de özlersin."
"Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım ama oradaydı işte. Başucumda oturmuş saçlarımı okşuyordu. İyi olacağımı ve beni asla bırakmayacağını söyledi. Sonra görüntü gittikçe netleşti ve onun annem değilde sen olduğunu gördüm. Belki de karşında dikilmem bu sebeptendir." Ah.. dün gece. Kendisinde bile değil ki. Bir an için gerçek olduğunu sanmıştı ama kim bilir beni görünce nasıl da hayalkırıklığına uğramıştı.
"Gel buraya." Onu kendime doğru çekip başını göğsüme yasladım ve o buna hiç itiraz etmedi. Buna ihtiyacı varmış gibi sokulabildiği kadar bana sokulup iyice küçüldü.
"Ben seni asla terketmeyeceğim Umut. Sen istemesen bile hep senin yanında olacağım." Tıpkı dün geceki gibi saçlarını okşayıp minik bir öpücük bıraktım. Sende en az benim kadar yalnızsın kardeşim. Ama bu yalnızlığa bir son vereceğiz artık. Artık kendini yalnız hissetmeyeceksin, duygularını saklamak zorunda kalmayacaksın. Seni asla terketmeyecek bir ablan var Umut. Sana her zaman açık olan bir abla kucağı var. Birbirimizin sırdaşı, yoldaşı olacağız. Bir ablan var artık.
⚫
Küle döndüysen yeniden güle dönmeyi bekleyeceksin. Geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere yeniden küllerinin arasından doğup yeni bir gül olduğunu hatırlayacaksın.
Kendime küçük bir hatırlatma.
Aylar sonra daha yeni güle dönüşürken, dikenlerim henüz çıkmaya başlamışken beni tekrar küle çevirmelerine izin vermeyecektim. Eskiden törpülediğim dikenlerimi sivriltme zamanım gelmişti. Bir daha kimse beni yakamayacaktı çünkü ben ateşin ta kendisiydim!
Herkes gülleri dalında koklamayı severdi bakalım alev almış bir güle kimse yaklaşabilecek miydi?
"Yaşlı gözlerim doğru mu görüyor?"
"Vallaha doğru nine! Baksana şunların tatlılıklarına! Fotoğraflarını mı çeksek?"
"Dur kızım uyandıracaksın yoksa. Bırakın böyle kalsınlar."
"Haklısınız Anıl bey.. Hadi nine biz çıkalım odadan."
Duyduğum fısıltılar beynimde çığlık çığlığa koşuştururken ağrıyan vücudumun acısı daha ağır bastı ve sızlayan göz kapaklarımı ağır ağır açtım. Başta birbirine yapışan kirpiklerimden doğru düzgün göremesemde sonradan netleşen görüntü bana 3 şaşkın yüz ifadesi sundu.
Suna, Yasemin ve.. Anıl yatağın hemen ucunda ayakta dikilmiş ve beni izliyorlardı. Ama neden?
"Ne oluyor? Neye bakıyorsunuz?" Nefes almakta zorlandığımı farkedince yerimde rahatsızca kıpırdandım. Sonra gözlerim kollarımı sıkı sıkı sardığım bedeni gördü. Umut..?
Dün akşam en son nasıl sarıldıysak birkaç gözyaşı döktükten sonra o şekilde uyuya kalmıştık. Ben hala yatak başlığına yaslanırken Umut başını göğsüme koymuş ve kollarını belime sarıp iki büklüm uzanmıştı.
Gece gider sanmıştım ama gitmemişti.
"Bu gürültü de ne? Deprem mi oluyor?" Benim hareketlerim onu uyandırmış olacak ki başını kaldırıp etrafa baktı. Önce ayakta dikilenleri görmüş olacak ki gözleri biraz daha açılıp etrafı taradı. Odanın yabancı oluşu muhtemelen bütün uykusunu açmıştı. Pörtlek gözlerle birden doğrulup başını arkaya doğru çevirdi ve beni gördü. Selam!
"Ben.." Hızlıca toparlanıp ayağa kalktı ve önüne düşen saç tutamlarını panikle arkaya itti.
"Ben uyumuşum."
"Ablanla birlikte uyumuşsun. Bu kadar iyi anlaşmanız beni çok mutlu etti."
"Biz en son.. konuşuyorduk?" Nasıl bu hale geldiğimizi anlamak ister gibi bana baktı. Bilmiyorum.. uyumuşuz işte. Bu uyku her ne kadar vücudumun kitlenmesine sebep olsada hoşuma gitmişti.
"Hatırlamıyorum çok yorgundum."
Yasemin arkadan bıyık altı gülerken Suna büyük bir memnuniyetle bizi izliyordu.
"İzin verirseniz..-"
"Tabi tabi. Kahvaltı masasında sizi bekliyoruz çocuklar. Konuşmamız gereken meseleler var." Herkes sırayla odadan çıkarken en son Umut kalmıştı. O da bana son bir bakış atıp çıktı odadan. Bu evde kalma sebebimi kaybetmek istemiyordum. Şimdi hazırlanacak ve o kahvaltı masasına oturacaktım. Anıl'a gerekli cevapları verecek ve ölmesini bekleyecektim. Evet öyle olacaktı.
Yataktan kalkıp kaslarımın gevşemesi için duşa girdim. Sıcak suyun iyi geleceğini düşünüyordum. Ayrıca fazlasıyla gevşemeye, rahatlamaya ihtiyacım vardı. Hızlıca işimi halledip çıktım ve üzerime pantolon ve kazak geçirip saçlarımı kuruttum. Cehennemde olsa beni buraya bağlayan evde bir yeni güne daha hazırdım.
Saat 8'i henüz geçiyordu ki salona girmiştim. Hemen arkamdan da Umut geldi ve karşılıklı yerlerimizi aldık. Muhtemelen utanıyordu çünkü bu göz kaçırmaların başka sebebi olamazdı.
"Herkes geldiğine göre başlayabiliriz. Buyurun!"
Ekmeğime tereyağ sürerken elimdeki bıçağı hemen çaprazımda, masanın başında oturan adama saplama isteğimi bastırmaya çalıştım.
"Dün akşam için özür dilerim. Fazla ileri gittim." Ansızın gelen özür beni fazlasıyla şaşırtmıştı. Oysa ki akşam yüzünde kararlı bir ifade vardı. Birden elimi tuttuğunda kal gelmiş gibi bir ona bir de elimize baktım. Bana dokunmasından nefret ediyordum. Gözlerimi gözlerinden kaçırıp elimi kurtardım ondan.
"Çok fazla ileri gittin. Sana hiçbir zaman hayatım hakkında söz hakkı vermedim. Kardeşim olmasaydı bir dakika bile bu evde kalmazdım."
"Öfkelenmeni anlıyorum ama fevri kararlar verme. Burası sadece benim evim değil anneninde evi. Bu evin mimarlığını o üstlendi."
"Ev demek dört duvar üstünde bir çatı demek değildir. Bazen tek bir insan bile bizim evimiz olabilir. Bir zamanlar burası annemin evi olmuş olabilir ama o asıl evini bir başkasında buldu. Benim evim ise üzerime yıkıldı ve beni en iyi sen anlarsın çünkü anneme gerçekten aşıktın. Beni anladığını umuyorum daha fazla bu konuyu tartışmayalım."
Evlilik benim için fazlasıyla hassas bir konuydu. Çünkü Savaş'ı tanıyana kadar evleneceğimi hiç düşünmemiştim. Onu tanıdıktan sonra ise ondan başka kimseyle evlenemeyeceğimi anlamıştım. Fakat şu saatten sonra kimse beni sevdiğine inandıramazdı çünkü ben bu duyguyu zaten en doruk noktada yaşamıştım. Hiç kimse ne gerçekten onun beni sevdiği kadar sevebilirdi ne de onun kadar iyi rol yapabilirdi. O benim kalbimde her zaman yaşanması mümkünken asla yaşanamayacak bir hayal olarak kalacaktı.
"Bugün Cengiz'le konuşup ortaklığı bitireceğim. Bir daha ikinizde onlarla görüşmek zorunda kalmayacaksınız."
"Bende babama bir şey oldu diye endişelenmeye başlamıştım. Sonunda özüne döndün. O Çağatay denen çocuğu bir daha görmeyeceğime sevindim."
Masadaki gerginlik son konuşmayla uçup giderken herkes rahat bir nefes almış ve iştahla kahvaltı yapmaya koyulmuştu. Yasemin ve Umut Çağatay denen bozuntuyu çekiştirirken Mustafa abi biraz kıskanmış olacak ki o ismi her duyduğunda kaşları biraz daha çatılıyordu.
Suna ile Hamdi amca yaşlılıktan yakınırken Anıl sessizce herkesi izliyor ve memnuniyetle dudakları iki yana kıvrılıyordu. Bakışları arada bir beni bulsa da hemen gözlerini kaçırıyor ve benim asık suratıma aldanmıyordu.
"İşe giderken seni okula ben bırakırım. Hazal sende bizimle gel hava almış olursun."
"Ben biraz bitkin hissediyorum." Onunla aynı ortamda bulunmaktan kaçsamda o bir türlü beni rahat bırakmıyordu.
"Temiz hava iyi gelir o halde." Fazla direnmedim. Gerçektende bitkin hissediyordum ve onunla yalnız kalmaktansa yanımızda Umut varken bir arada olmak daha çekilir bir ortamdı. Sadece başımı salladım ve kahvaltıya devam ettim. Sofra boyunca hiç konuşmadım çünkü diğerleri gibi anlatacak bir şeyim yoktu. Tek yaptığım çayımı yudumlamak ve keyfi fazlasıyla yerinde olan Umut'un dakika başı yaptığı esprilere gülmekti. Beni keyiflendiren bir diğer şey ise Umut'un artık bana surat yapmamasıydı. Eskiden olsa beni gördüğü an da suratı asılır ve keyfi kaçardı ama şimdi tam aksine gözlerimin içine baktığında bile gülümsemesi solmuyordu.
"Oğlum stand up gösterin bittiyse kalkalım mı yoksa okula geç mi kalmak istersin?"
"Vaktin nasıl geçtiğini anlamadım bile." Konuşmaktan bir şey yiyemediği için tabağında ne varsa birden ağzına tıkmaya başladı.
"Boğulacaksın Umut! Acele etme birazcık geç kalsan bir şey olmaz."
"Haklısın." Ağzındakileri zorlukla yutup bir bardak suyu kafasına dikti. Bana ters yapmadı ve haklısın dedi.. Umarım yakında abla da derdi.
"Zaten arabayla gideceğiz biraz daha geç çıksak bir şey olmaz. Nerede kalmıştım?" Şapşal seni.
"Çenen iyice düştü senin. Suna sen en iyisi Umut'a ekmek arası bir şeyler yap yolda yesin." Anıl masadan kalktığında herkes kahvaltısını o an bitirip ayağa kalktı. Umut genel olarak hiçbir zaman ayağa kalkmazken ben ona saygı duymadığım için ayağa kalkmadım. Ayrıca benim kahvaltım bitmemişti daha.
"Sizi arabada bekliyorum." Anıl salondan çıktıktan sonra yerimden kalktım. Belki de gitmemeliydim. Dün akşamdan sonra onunla aynı ortamda bulunmak istemiyordum.
Umut yerden çantasını aldıktan sonra montunu eline aldı ve hadi der gibi yüzüme baktı. En azından bunu sorun etmemişti. Dün geceden sonra çok değişmişti ve bu işlerimi kolaylaştırıyordu. Fazla oyalanmadan Yasemin'in giymem için elinde tuttuğu kabanı alıp çıktım evden.
Umut arabada babasının yanına otururken bende tam karşılarına geçip oturdum. Uzun zaman sonra ilk defa üçümüz başbaşa kalmıştık. Umut'a rağmen gerginliğim geçmiyordu.
"Lise diploman çıkmış okulda seni bekliyor." Benim?
"Ama ben mezun olmadım ki? Bazı sebeplerden ötürü bırakmak zorunda kaldım." Anıl o sebepler neydi çok iyi biliyordu. Onun yüzünden mahallemden, okulumdan kaçmak zorunda kalmıştım.
"Bilgisayar başına geçince tüm dünyayı avcunun içine alan arkadaşın senin için bunu çok önceden halletmiş zaten." Ama nasıl olur? İdil bana bundan hiç bahsetmemişti.
"Ne! Bu bu kadar kolay mı? Baba bebim içinde yapabilir miyiz? Bu sayede hem okula gitmeden mezun olurum hem de vakit kaybetmeden futbol takımı için çalışmalara başlayabilirim."
"Hayır tabii ki de oğlum. Ablanın durumu fazlasıyla karışık bir durum sen bu konuyu unut en iyisi." Umut oflayıp puflayıp camdan dışarıyı izlemeye başladı.
"Sakın okula gidip almaya kalkma. Bu çok riskli olur. Eğer istiyorsan gidip birine aldırtabilirim."
"Neden diploma alması riskli olsun ki?"
"Umut.. boşver sen. Almayacağım zaten bir önemi yok."
"Ayrıca şu bahsettiğiniz anlaşma da neyin nesi? Neden benden bir şeyler gizliyorsunuz?" Hiçbir şey bilmiyordu ve aklı soru işaretleriyle dolu olduğunu biliyordum. Anlatmak, bir şeyleri bilmesi onu tehlikeye sokardı. Çünkü o aşırı meraklı bir çocuktu ve bu işin peşini bırakmayacağını sürekli eşeleyip duracağını biliyordum. Her şeye bir son vermişken tekrar canlanmasına izin veremezdim.
"Baba? Allah aşkına ne işler çeviriyorsunuz siz?"
"Bir şey yok oğlum. Sen düşünme bunları önemli olan bizim bir arada olmamız." Umut daha fazla sorgulayamadan araba okulun önünde durmuştu.
"Hadi daha fazla geç kalma." Anlatmayacağımızı anlayınca bize görüşürüz bile demeden arabadan indi ve gitti.
"Onun yanında bir daha bu konuları açma. Hiçbir sey bilmesini istemiyorum bırak bari o saf ve masum kalsın."
"Bu kadar üsteleyeceğini düşünmemiştim." Gözlerimi ondan kaçırıp Umut'un okula girişini izledim.
Araba tekrar yola koyulduğunda aklım daha yeni başına gelmiş gibi irkildim. Umut'u okula bıraktıktan sonra eve döneceğimi düşünmüştüm ama Anıl işe gideceğini söylemişti ve ben o an bunu hesap etmemiştim.
"Ben eve nasıl döneceğim?"
"Eve dönmüyorsun birlikte şirkete gidiyoruz."
"Benim orada bir işim yok sana söylemiştim."
"Bu konudaki tavrının çok net olduğunu biliyorum. Tamam benden bir şey istemiyorsun ama annenin hisselerini üzerine alacaksın." Annemin hisseleri mi?
"Beni kandırmadığını nereden bileceğim? Sırf senden bir kuruş para istemediğim için böyle bir yalan söylüyor olabilirsin." Gözlerini hafifçe kısıp başını yana eğdi.
"Annene ne kadar da çok benziyorsun. Her açıdan. Bu kadar kuşkucu olmanı anlıyorum ama yalan söylemiyorum. Biz işleri Tanem'le birlikte yürütüyorduk. Onun sayesinde şirket bu kadar büyüdü. Tabii ki onunda kendine ait bir payı vardı." Tamam doğru olabilir.
Araba kırmızı ışıklarda durardurmaz ilkokul çağındaki bir çocuk cama yapışıp birden silmeye başladı. Üstü başı kir içinde, ayakkabıları yırtık vaziyetteydi. Eğer yetimhaneden kaçtığım gün bulunup sahiplenilmeseydim bende bu çocuklardan biri olabilirdim.
Yüzümde buruk bir tebessümle, bir hevesle camı silişini seyrettim. İnsanlardan alacağı birkaç kuruşa muhtaçtı. Çünkü o parayı toplayamazsa geceyi ya aç geçirecekti ya da dayak yiyerek geçirecekti. Elim istemsizce cebime gitsede boş döndü. Ona verecek hiçbir şeyim yoktu.
"Gel bakalım böyle." Önüme döndüğümde Anıl sürgülü camı açmış küçük bir el hareketiyle çocuğu yanına çağırmıştı. Çocuğun gözleri parlamıştı çünkü lüks araçtan eli boş dönmeyeceğini biliyordu.
Anıl koşarak gelen çocuğun başını okşayıp cüzdanında çıkardığı birkaç yüzlük banknotu eline sıkıştırdı. Gözleri fal taşı gibi açılan çocuk sevinçle yerinde zıplayıp paraları sıkıca avuçladı.
"Allah razı olsun amca! İşin rast gitsin!" Çocuğa sadece göz kırptı sonrasına araba zaten hareket etmişti.
"Nasıl hissettiriyor?" Onu muhattap almam bir nebzede olsa hoşuna gitmişti. Sorumla birlikte bakışları beni buldu ve dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı.
"Küçük çocuklar-"
"Canavar gibi yaşayıp iyi bir insan gibi ölmeye çalışmak... Nasıl hissettiriyor?" Gözlerinde tam da istediğim şeyi gördüm. Hayalkırıklığı. Bir an için gerçekten onu önemsediğimi düşünmüştü ama bu imkansızdı. Bu cani insanı nasıl önemseyebilirdim ki?
"Seni bulamadığım her saniye sokaktaki bu çocuklardan biri olabileceğini düşünürdüm. Her çocukta seni arardım. Hiç görmediğim, kokusunu bile duyamadığım kızımı aradım yıllarca. Kızımı benden alıkoyanlara öfkemi sunmam hakkım değil miydi?
"Bu şekilde olmak zorunda değildi. Sevdiğim insanları öldürerek bana sahip olamazsın."
"Ama insanlar sevdiğim insanları benden çalıp beni ölüme mahkum edebilir öyle mi?"
"Dediğim gibi böyle olmak zorunda değildi. Eğer beni gerçekten önemsemiş olsaydın inan tavrım çok farklı olurdu ama senin amacın kızına kavuşmak değil sadece intikam almaktı. Her neyse daha önce konuştuk bunları." Benim yaptığımı yapıp daha fazla uzatmadı çünkü bu konular ikimizede yeterince acı veriyordu.
"Hisseleri sana devrettiğimde istersen şirkette çalışmaya başlayabilirsin." Orada olmak demek Anıl'ı sürekli görmek demekti. Evde boş otururdum daha iyiydi.
"Ben anlamam ki o işlerden. Güvendiğin birisine vekalet verelim."
"Nasıl istiyorsan öyle olsun. Sana bir de banka hesabı açarız paran oraya yatar sıkıntı çekmezsin." Sadece başımı salladım. Para annemin parasıda olsa kullanmaktan çekiniyordum. Keşke ondan bana kalan tek şey bu inci kolye ve şirket hisseleri olmasaydı.
"Bana verdiğin sözün süresi doldu. Hala gitmek istiyor musun?" Evet gitmek istiyordum. Herkesten uzak, deniz kenarında yalnız başıma yaşayıp ölmek istiyordum. Ama gitmeyecektim. Bir süre daha bu işkenceye devam edecektim.
"Hiçbir yere gitmiyorum. Yani sen gidene kadar. Umut'u yalnız bırakmayacağım." Yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. Ölmek istemediğini biliyordum. Kimse kolay kolay ölmek istemezdi ki zaten. Hele ki Anıl gibi istediği her şeye sahip olan birisi hiç ölmek istemezdi. Şu an da ev onun için cennetti. İki evladıda yanındaydı ve istediği gibi anlaşmaya başlamışlardı. Onları hiçbir şekilde maddi sıkıntıya sokmayacak kadar çok parası vardı. Kızıyla arasında aşılamayacak uçurumlar olsa da aynı çatı altında kalmaları ona yeterdi bile. Korktuğu tek bir şey vardı o da cenette son günlerini geçirdiğinin farkında olup bunun yakın zamanda sona erecek olduğunu bilmesiydi.
Araba devasa bir gökdelenin önünde durduğunda ağzım açık kaldı. Hanzade Holding.. Bina fazlasıyla ihtişamlıydı. Kapısından sürekli lüks giyimli insanlar girip çıkıyordu. Otomatik kapı açıldığında Anıl inmem için bana öncelik tanıdı. İçeri girerken bizi görenler daha doğrusu Anıl'ı görenler ona selam vermeden geçmiyordu.
Hemen ileride asansörün önünde bir kadın bizi karşıladı. Bu kadını daha önce birkaç kez evde de gördüğümü hatırlıyorum.
"Hoşgeldiniz Anıl bey. Sizde hoşgeldiniz Hazal hanım."
"Beni tanıyor musun?"
"Cansu benim kişisel asistanım olur. Senden haberi olan sayılı kişilerden." Başını onaylar biçimde hafifçe öne eğip gülümsedi. Tam o sırada asansör gelmişti ve üçümüz birden boş asansöre bindik.
"Geleceğinizi öğrendiğimde şirketle ilgili bilmeniz gereken tüm evrakları hazırladım. Birkaç dosya da masamda var eğer okursanız sistemimizi kolayca kavrayabilirsiniz."
"Sen hiç yorulma Cansu çünkü Hazal şirkette çalışmayacak." Kız ufak bir şaşırmanın ardından yaptığı bütün hazırlıkların boşa gitmesine bozulmuştu.
"Avukatıma haber verdin mi?"
"Evet yukarıda sizi bekliyor."
"Yavuz'a da haber ver odama gelsin."
"Peki efendim."
Asansör 7. Katta durunca önce Anıl arkasından ben hemen benim arkamdan ise Cansu çıktı. Kısa bir yürüyüşün ardından koridorun sonuna gelmiştik ve karşımda en az 3 kapı büyüklüğünde bir kapı duruyordu. Cansu kapının hemen yanındaki masaya yerleşip telefonla birisini aradı. Onun masasının önünde oturan adam ise bizi görür görmez ayaga kalktı ve Anıl'ın elini sıktı.
"Günaydın Anıl bey. Sabah erkenden beni neden çağırdığınızı anlayamadım?"
"İçeride konuşacağız avukat." Cebinden çıkardığı küçük bir çipi kapının kilitine okuttuğunda kilitin açılma sesi duyuldu. Biz içeriye geçip büyük masanın etrafına yerleşirken kapı kapanmadan birisi daha yetişti ve herkese selam verip o da oturdu. Sanırım Yavuz denen adam buydu.
"Beyler sizi kızım Hazal'la tanıştırayım." Daha önce benden haberi olmayan bu iki insan şaşkınlıktan ne yapacağını bilmezsen onları anlayışla karşıladım. Sanırım bunu daha çok yaşayacaktım. Tek korktuğum Anıl'ın beni insan içine çıkarmaktan çekinmemesiydi ve bu yüzden varlığım yanlış insanların kulağına gidecek diye ödüm kopuyordu.
"Ama bu aramızda sır olarak kalacak. Kimsenin onun varlığından haberi olmayacak. Avukatım ve ortağıma bu konuda güvenebilirim değil mi?"
"Elbette lakin neden bana kızını bulduğunu söylemedin?"
"Bu çok uzun ve karışık bir mesele. Siz ağzınızı sıkı tutun yeter."
"Siz nasıl isterseniz Anıl bey."
"Senin soruna gelince avukat. Hatırlarsan bundan 20 yıl önce Eşim Tanem'in hisselerini Yavuz'a devretmiştik. Şimdi ise hisseleri kızımın üzerine devredeceğiz. Sen gerekli evrakları hazırlamaya başla. Bir an önce bu işi halledelim."
"Tabii Anıl bey benden başka bir isteğiniz yoksa.."
"Çıkabilirsin."
Avukat gittiğinde masada üçümüz kalmıştık. Yavuz hisseleri verecek olmasına rağmen morali hiç bozuk değildi. Bakışları bir beni bir de Anıl'ı buluyordu. Evet onun genetiğini taşımak gibi bir kusurum vardı. Ve evet ne yazık ki benziyoruz.
"Bulacağım dedin, buldun. Ama yıllardır lafını bile etmedin, vazgeçtin sanmıştım."
"Hiç o konuya girmeyelim." Anıl rahatsız olacağımı düşünmüş olmalı ki Yavuz'un önünü hemen kesmişti. Çünkü kesinlikle rahatsız olacaktım.
"Bunca yıl işleri benimle yürüttüğün için sana minnettarım. Sakin bir yaşam istediğini biliyorum ve yıllarca seni bundan alıkoydum."
"Zamanında insan kaynaklarında stajyerken şimdi olduğum konuma bak. Kesinlikle bunu hayal etmemiştim."
"Bunu telafi edebilir miyim?"
"48 yaşında beni emekli edebilirsin dostum. İnan çok makbule geçer. Karım biraz huysuzlanabilir ama bana ödeyeceğin yüklü tazminatla ona istediği küçük butiği açabilirsek eminim hiçbir sorunumuz kalmayacak."
İkiside gülüşüp ayağa kalktı ve gerçekten samimi bir sarılmanın ardından ayrıldılar.
"Her şey istediğin gibi olacak."
Yavuz odadan çıktıktan sonra ikimiz baş başa kalmıştık.
"Yavuz benim üniversiteden dostum olur. Onca zaman boyunca yanımda sadece o vardı."
"Ona güveniyor musun?"
"Hiç düşünmeden canımı bile emanet ederim ona."
"Bilirim böyle dostlukları. Benimde canımı feda edebileceğim dostlarım vardı."
"Ve yaptında. Onlar için canını feda ettin."
"Senin yüzünden. Onlarada zarar verme diye."
"Ve şimdi her iki tarafta güvende." Derin bir nefes alıp yerimden kalktım ve camın önünde dikilmeye başladım. Buradan bakınca insanlar ne kadar da küçüktü. Hâlbuki hepsi kendini büyük gören kibirli insanların tekiydi. Parası olan her insanın kibride olurdu çünkü.
Çantamda ki telefon çalmaya başladığında Anıl bir an için kuşkuyla gözlerini bana dikti. Kalbim korkuyla çarparken sakin kalmaya çalışıp tekrar masaya döndüm. Arayan abim olabilirdi. Ona ben aramadan asla beni aramamasını söylemiştim!
Anıl'ın bakışları her bir hareketimi detayla izliyordu. Telefonu çantadan çıkardığımda uzaktan göremese bile refleks olarak ekranına bakmıştı. Neyseki arayan abim değil Selin'di.
Kuşku dolu gözleri hala bendeyken cevap verme gereği duydum. Herhangi bir şeyden şüphelenmesini istemiyordum.
"Selin arıyor."
"Daha dün beraberdiniz."
"İstersem hergün beraber olurum." Telefonu kapanmadan cevaplayıp odadan dışarıya çıktım ve rahat bir nefes aldım. Şu evraklar bir an önce gelse de eve gidebilseydim keşke.
"Selin naber?"
"Asıl seni sormalı? Nikahtan sonra bir daha ses çıkmadı senden her şey yolunda mı?"
"Yolunda tutmaya çalışıyorum. Abim çok sıkıntı çıkarmadı neyseki. Beni tehlikeye atmaktan korktu."
"Ağzını sıkı tutabilecek mi peki?"
"Öyle umuyorum beni satacak birisi değil o."
"Neredesin şimdi? Alışverişe gideceğim seni de alayım kafan dağılır."
"Çok isterdim ama Anıl beni şirkete getirdi burada biraz işlerimiz var. Erken biterse haber veririm."
"Tamam canım görüşüz."
"Görüşürüz."
İçeriye girmeden bir de abimi aramak istedim. Beni merak ettiğini biliyordum ve onun aramasındansa onu fazla meraka sokmayıp bir an önce aramam gerektiğini düşündüm. Sanki telefonun başında bekliyormuş gibi ilk çalışta açtı.
"Hazal!? İyi misin kardeşim?"
"İyiyim abi." Elimle dudaklarımı kapatıp çevreyi kontrol ettim.
"Beni merak etme diye aradım."
"Eğer benim aramamı istemiyorsan beni daha sık aramalısın."
"Vakit buldukça aramaya çalışacağım abi. Ama sen beni merak etme lütfen. Ben burada güvendeydim."
"O adam sana zarar vermiyor değil mi?"
"Hayır.. öyle bir amacı yok. Şimdi kapatmam lazım arayamazsam bile mesaj atarım."
"Hayır sesini duyacağım!"
"Tamam abi..! Arayacağım söz. Kapatıyorum şimdi görüşürüz."
"Görüşürüz."
Anıl'ın gözü her saniye üzerimdeyken bir yandan abimi idare etmek çok zor olacaktı. Tek dileğim Anıl'ın bir an önce ölmesi ve benimde rahata kavuşmamdı.
Tekrar odaya girdiğimde peşimden avukatta gelmişti.
"Evrakları hazırladım, Hazal hanım ve Yavuz beyin imzaları gerekli."
Adam evrakları masaya koyup sayfaları tek tek açıp özet geçti. Her sayfada adımdan sonra annemin adı vurgulanmış ve onun varisi olduğum açıkça belirtilmişti.
Birkaç sayfaya imza attıktan sonra buradaki işim bitmişti. Artık şirketin %30 hissesine sahiptim.
Hazal Hanzade...
Kazadan sonra bana yeni kimlik çıkartan Anıl aciz durumumdan faydalanıp beni nüfusuna almıştı. Eskiden kimliğimde gururla taşıdığım Kızıltoprak soyisimi yerine Hanzade yazıyordu. Eğer o dönemler kendimde olmuş olsaydım böyle bir şeye asla izin vermezdim.
"Yavuz bey de imzaladıktan sonra her şey tamam. Şimdiden hayırlı olsun." Avukatın uzattığı eli geri çevirmedim. Her ne kadar içim rahat olmasada kendimi yaptığım şeyin doğru olduğuna ikna etmeye çalıştım. Bunlar annemin hisseleri Anıl'ın değil. Bu para annemin parası. Sen yanlış bir şey yapmadın hakkın olanı aldın.
"Ben artık gidebilir miyim?"
"Eve mi döneceksin?" Sorgulanmaktan nefret ediyordum. Halbuki bu çok normal bir soruydu ama soran kişi Anıl olduğunda her şeyi bana batıyordu.
"Selin'le buluşacağım. Yalnız alışveriş yapmak istemiyormuş." Bu duruma memnun olmuştu. Neyseki Selin'le olan arkadaşlığıma karışmak yerine destekliyordu. Ne zaman Selin'in adı geçse beni onu onun kucağına itmeye meyilliydi. Çünkü yalnızdım ve yalnız kaldığımda kafayı yemek üzere olduğumu biliyordu.
"Artık sende dilediğin gibi alışveriş yapabilirsin. Yeni kart çıkartana kadar sana verdiğim karttan harcama yap. Ne harcadıysan hesabındaki paradan oraya aktarırız ve böylece bana borcun kalmaz." Söylediği mantıklıydı. Gerçekten ama gerçekten büyük bir alışverişe ihtiyacım vardı. Aylardır o dolaptaki bedenime göre olmayan kıyafetlerle idare ediyordum. Ne doğru düzgün iç çamaşırım vardı ne de kişisel bakım ürünlerim. Belki alışveriş yapmak bana iyi gelirdi her kadına iyi geldiği gibi.
"Evde görüşürüz."
"Görüşürüz kızım. Dikkatli ol."
⚫
"Ee yuh! Güya ben alışveriş yapacaktım. Ama sen dünyaları aldın." Biraz öyle olmuştu belki ama çok fazla ihtiyacım vardı napayım.
"Yeni baştan bir hayat kurduğumu biliyorsun. Çok eksiğim var."
"Sıra bana gelebilir mi artık?" Kahvemden son bir yudum alıp ayağa kalktım. Sandalyemin çevresi alışveriş poşetleriyle doluydu. O kadar çok alışveriş yapmıştım ki poşetleri tek başıma taşıyamıyordum bile. Alabildiğimi elime alıp kalan birkaç poşeti Selin'e bıraktım.
"Ne elbisesi bakacağım demiştin?"
"Yıl sonu balosu. Benim için asıl önemli olan Can'la yani sevgilimle geçen yıl bu baloda tanışmış olmam. Yani bu balo bir nevi bizim 1. tanışma yıldönümümüz. Özel olmalı anlıyor musun?"
"Tanışma yıldönümü mü? Ciddi misin Selin?" Gerçekten böyle bir şey var mıydı yoksa ben mi bu işlerde çok geri kafalıydım?
"Şu an Savaş'la birlikte olsaydın emin ol ilk bakışmanızı bile kutlardın." Onun adını duyduğumda yürümeyi bıraktım. Birlikte olsaydık..
"Özür dilerim. Öyle demek istemedim. Yani ben sadece.. daha alışamadım."
"Sorun değil. Ben bile alışamadım ki daha."
"Bak ne diyeceğim! Sende gelsene benimle?" Tekrar yürümeye devam ettiğimizde onu aklımdan atmaya çalıştım. Geceleri beni yeterince meşgul ediyordu zaten en azından gündüzleri aklım yerinde olmalıydı.
"Hayır, benim ne işim var orada?"
"Hemen hayır deme. Bak çok güzel bir ortamı var öyle uçuk bir yer de değil öyle olsa Anıl amca da gelmezdi."
"Anıl da mı geliyor?"
"Geçen sene Umut'la birlikte geldiğini hatırlıyorum. İsteyen ailesiyle katılabiliyor isteyen arkadaşıyla. Ben geçen sene abimle gittim ama bu sene onu ekip Can'la birlikte gideceğim. Sende gel hem Can'la tanıştırırım seni."
"Bu yoksa geçen sene seninle karşılaştığımız balo mu!? Çatışma çıkmıştı hani.."
"Yok canım o değil. O daha farklı bir şeydi ve bir daha o balonun tekrarlanacağını sanmıyorum." Bir an için Umut'un orada olduğunu düşünmek içimi korkuyla doldurmuştu.
"Kafam gürültüyü kaldırmıyor Selin."
"Ya sen Umut'la aranı düzeltmek istemiyor musun? Al sana fırsat işte." Olur muydu ki? Umut benimle gelir miydi?
"Gel hadi bak şu mağazada mükemmel elbiseler var. Konseptimiz kadınlar için kırmızı renk. Balonun en ateşlileri biz olacağız!" Selin mağazanın önüne gelince büyük bir sevinçle içeriye daldı. Şapşal..
Yorgunca onu takip edip bulduğum ilk dinlenme alanına yayıldım. Saatlerdir ayaktaydım ve hemen şuracıkta uykuya dalabilecek kadar yorgundum.
Selin elindeki poşetleri yanıma bırakıp görevli kadınla reyonların arasında kaybolsada dakikalar içinde tekrar yanıma döndü.
"Bunu görmelisin! Gel benimle." Elimden tuttuğu gibi beni kaldırıp peşinden sürükledi. Ne kadar yorgun olsamda huysuzluk etmedim çünkü o da saatlerdir benimle birlikte eksiklerimi tamamlıyordu ve bir kere bile oflamamıştı.
"Sanırım aradığın elbiseyi buldun."
"Sadece kendime değil sanada buldum." Ama ben daha evet dememiştim ki.
"Öncelikle bu 10 gündür peşinde olduğum muhteşem elbisem! Şuna bir dokunsana ne kadar da yumuşak." Selin hayran hayran elbiseye bakarken alıp kaçamamak için zor duruyor gibiydi.
Elbise gerçekten de çok güzeldi ve eminim Selin'e çok yakışacaktı.
"Bu da... Seninki! Nasıl?" Kendi elbisesinin arkasına sakladığı diğer askıyı çıkartıp öne koydu.
"O kadar çok zayıfsın ki.. bu elbise bir tek sana tam olur."
Elbise ince askılı, bilekleri de geçip bir miktar yerde sürünen, kan kırmızısını andıran saten bir elbiseydi ve gerçekten büyüleyici görünüyordu.
"Güzelmiş." Elimle eteğine şöyle bir dokunup kaliteli kumaşı parmaklarımın arasında hissettim.
"Sen bir de arkasını gör."
Görevli elbisenin arkasını çevirdiğinde gözlerim yerinden çıkacak gibi oldu. Elbisenin arkası yoktu.
"Çok güzel değil mi?"
"Bilmiyorum.. çok iddialı."
"Sen hiç aynada gözlerine baktın mı? Bu bakışları ancak bu elbise taşır."
Elbisenin arkası tamamen çıplak değil ince iplerle çapraz çapraz bağlanmıştı. Yok bu bana fazlaydı. Ben bu elbiseyi taşıyamazdım.
"Deneyecek misiniz?"
"Gerek yok ikisinide kasaya götürün lütfen."
"Selin.. ben bu elbiseyi giyemem."
"Eve gidince giyeceksin, aynada kendine bakacaksın ve gece yatmadan bana teşekkür mesajı atacaksın." Nasıl bu kadar emin olabiliyordu. Daha baloya geleceğim bile kesin değildi.
Kasaya geldiğimizde Selin'den önce davranıp elbiselerin parasını ben ödedim. Bu zamana kadar hep yanımda olmuştu ve ben onun hakkını nasıl öderdim bilmiyorum.
"Buna gerek yoktu."
"Bu elbise benim sana yeni yıl hediyem olsun. Sevgilinle güzel bir ömür geçirmeni diliyorum. Elbiseyi giyerken onun ne kadar etkileneceğini düşünerek giyeceğini biliyorum.-"
"Emin ol elbiseyi üzerimden sıyırırken daha fazla etkilenecek." Kasiyerin ve benim gözlerimiz neredeyse yerinden çıkacakken Selin bizim bu halimize gülüp paketleri aldı.
"Ben öyle değilim. Yemin ederim." Kasiyer kıza kendimi açıklama isteği duyup kızararak oradan ayrıldım. Ah Selin!
Başımı önüme eğip poşetleri bıraktığım yerden aldım ve beni çıkışta bekleyen Selin'in yanına gittim. Aptal kızın yerine ben utanıyordum!
"Sadece şakaydı.."
"Kızın bana bakışını görmedin!" Asansöre binip otoparka indik.
"Nasıl bakmış?"
"Kınadı bizi."
"Ay çokta umrumda. Kıskanmıştır o beni." Haklıydı. Bunda utanılacak bir şey yoktu. Güzel bir gece geçireceği kişi sevgilisiydi sonuçta. Benim sevgilim olsaydı geceyi bende güzel geçirebilirdim. Ama ne yazık ki yılbaşı gecesini Anıl'la aynı evde geçirecektim.
Arabaya yerleştikten sonra Selin beni eve bıraktı. Neyse ki yemeğe yetişmiştim. Bu yorgunluğun üzerine bir de Anıl'ın suratını çekemezdim.
Mustafa abi paketleri odama kadar taşımamda yardımcı oldu. Rahat bir nefes alıp kendimi yatağa attım. Yorgunluktan hemen şuracıkta uykuya dalabilirdim. Fakat anlaşılan birilerinin bana rahat vermeye niyeti yoktu. Kapım çalınmadan büyük bir gürültüyle açılıp içeriye Umut daldı. Fazlasıyla korkmuş hali beni endişelendirmişti.
"Ne oldu? Ne bu halin?" Hızla yerimden doğrulup ayağa kalktım.
"Ögeday geldi!"
"Kim?"
"Cengiz'in en büyük oğlu! Neden bilmiyorum ama babamla aşağıda tartışıyorlar!" Sanırım ben nedenini biliyordum.
Umut'u arkamda bırakıp hızla merdivenlerden aşağıya indim. Basamakları indikçe bağırışma sesleri gelmeye başlıyordu. Son basamağıda inip salona yöneldim. Yasemin endişeyle Mustafa abi ise tetikte durmuş kapıda bekliyorlardı.
"Anıl bey içeriye kimseyi almıyor ya ona bir şey yaparsa!?" Yasemin korkuyla eteklerini sıkıyordu.
"Adam resmen tek başına ev basmaya gelmiş! Anıl bey beni durdurmasa ben ona haddini bildirirdim ya! Dua etsin emir kuluyum!"
Kapıyı açmak için elimi kulbuna götürsemde Yasemin elini elimin üzerine koyup beni durdurmuştu.
"Konuşup halledeceğim dedi." İçerideki bağırışmalara bakarsak pekte hallediyor gibi görünmüyordu.
"Ya babama bir şey yaparsa! O adamı dışarı atmak varken neden burada dikiliyoruz!?"
"Sakin olun hiçbir şey yapamaz. Siz burada kalın."
"Bende geliyorum!"
"Burada kal dedim Umut! Bir şey olmayacak." Ufak bir bakışmayla Umut'u tutması için Mustafa abiye işaret verdim.
Kapının kulbunu sakince aşağı indirip açtım ve içeriye girdim. Benim girmemle gözler hemen beni bulmuş ve sesler kesilmişti.
"Hazal dışarı çık!"
"Çıkmıyorum."
"Bencede çıkmasın. Sebep olduğu şeyi, bizi nasıl zarara soktuğunu öğrensin. Bakalım borcunu nasıl ödeyecek!?"
Birkaç adımda onların yanına varmıştım. Bu zarar büyük bir mebla olmalıydı ki Ögeday eve kadar gelmeye cesaret edebilmişti.
"Sorun nedir?"
"Baban ortaklıktan vazgeçti!"
"Haberim var bunu ben istedim." Anıl'ı arkamda bırakıp adamın karşısına dikildim ve en az onun kadar ciddiyete büründüm.
"Bu basit bir-"
"Kes sesini ve beni iyi dinle." Duruşum, tavrım ne kadar sakin görünsede ağzımdan çıkan kelimeler bir o kadar sivri ve can alıcıydı.
"Sen kendini ne halt sanıyorsunda yaşadığım evi basıyorsun?"
"Kelimelerine dikkat et! Önce paramızı alıp sonra bizi ortada bırakamazsınız!" Sözlerimle gittikçe öfkelenen adam işaret parmağını aramıza kadar sokmuş ve beni tehdit eder gibi sallamaya başlamıştı.
"En başta ne konuşulduysa o! Biz babanın borçlarını kapattık sende kardeşimle evleneceksin!" Öyle mi? Adamla aramızdaki mesafe gittikçe kapanırken ortamın iyice kızıştığını hissettim.
"Mustafa!" Anıl'ın sert sesi salonda yankılandığında kapı büyük bir gürültüyle açılmış ve Mustafa abi ve Umut'la birlikte içeriye birkaç adam daha girmişti.
Mustafa abi komut almış gibi öne doğru atılsada elimi havaya doğru kaldırıp onu durdurdum.
"Evlilik olmayacak!"
"Senin düşüncen umrumuzda bile değil. Baban seni çoktan bize sattı. Şimdi çekil önümden." Elinin tersiyle beni omzumdan yana doğru iteklediğinde birkaç adım sola doğru sendeledim.
Adamın sözleri zehir gibi içime işlerken önemsiz bir mal parçası gibi kenara atılmış olmak beynimde şimşekler çakmasına, tüylerimin şaha kalkmasına ve öfkeden gözümün seğirmesine sebep olmuştu. Bir kadın olarak küçük görülüp yok sayılmak gururumu incittiği kadar sabrımı da tüketmişti. Benim hakkımda az kişinin bildiği bir şey vardı ki o da Anıl Hanzade'nin kanını taşıyor olmamdı ve kimsenin bilmediği bir şey ise benim ondan daha gaddar olabileceğimi hesap edememiş olmalarıydı.
"Belli ki sen adamlıktan nasibini almamışsın. O elini bir daha havaya kaldırırsan senin o elini kırarım. Emin ol bunu yaparım." Olduğum yerden dişlerimin arasından konuşup sadece başımı çevirip adama baktım. Belki de beklememeliydim. Birilerinin canını yakma zamanım gelmişti.
"Sen hala konuşuyor musun-" ne dediysem o! Yaparım dediysem yaparım. O el hırsla bir kez daha aramıza girdiğinde tutup onu durdurdum.
"Beni tanımıyorsun. Tanıyacaksın!" Adamın elini tutup ters çevirdiğimde acıyla haykırıp birkaç adım geriye gitti. Bunu yapmak benim için kapının kulbunu kavrayıp indirmekten farksızdı. O kadar basit ve hiç olmayacak kadar zevkli. İçimde öyle bir öfke vardı ki açığa çıksa büyük bir deprem etkisi yaratıp bu evi başımıza yıkardı. Bu yaptığım küçük şov öfkemin sadece çok küçük bir kısmıydı.
Mesajım çok netti. Herkes haddini bilecekti. Savaşsa savaş. Ne onlardan korkum vardı ne kaybedecek bir şeyim. Kimse ama hiç kimse beni ezemezdi. Buna asla izin vermem.
"Mustafa abi.. atın bu adamı dışarıya!"
Birkaç kişi, üzerime atılmak isteyen adamı kollarından tutup kapı dışarı etti. Saniyelik gelişen bu olaydan anladığım tek şey ise öfke ve hırsla dolu gözlerimizin kesiştiği an da bunun burada bitmediğini ve yeni hayatımda ki ilk düşmanımı çoktan edindiğimi fark ettim.
Sorun değil.
Bunun da üstesinden geleceğim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 677 Okunma |
39 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |