
Selin'in abisi beni öyle bir sarsmıştı ki kendime gelememiştim bir süre. Can'ın annesi gelene kadar ben yıkıldığım koltukta kalmıştım, Can ise bu süre boyunca Selin'le konuşmuştu. Can'ın annesi beni akşam yemeğine davet etsede daha fazla kalmak istemedim. Anıl'ın beni evde fena halde haşlayacağını biliyordum ve bu kalkmam için yeterli bir sebepti. Saatler sonunda eve gelebilmiştim. Anıl her aramasına cevap vermeme rağmen yine de başıma bir şey gelmesinden aklı çıkmış ve sürekli benimle kavga etmişti. Ama asıl kavga şu dış kapıdan içeriye girdiğim an da başlayacaktı.
Kapıyı Yasemin açtı. Her zamanki gibi gülümsüyordu.
"Çok sinirli mi?"
"Evet. Ama tek sebebi sen değil gibisin." Gözleriyle salonu işaret etti.
"Bu sefer küçük olan geldi." Hangi küçük olan? Anlayamadım.
"Kim?"
"Ya seninki yok mu işte? Şu evleneceğin." Sabır dilenircesine gözlerimi kapattım. Şu kelimeyi duymaktan bıktım!
"Yasemin ben kimseyle evlenmiyorum!" Pot kırmış gibi gözlerini kaçırdı.
"Dilim sürçtü afedersin.."
"Ne işi var onun burada!? Ne diye bu eve geliyor ve Anıl neden onu bu eve alıyor!?"
"Bilmiyorum..." Derin bir nefes alıp çantamla kabanımı Yasemin'e verdim. O merdivenlerden yukarıya çıkarken çizmemin içine attığım bıçağı alıp belime sıkıştırdım ve tişörtümü üzerine örttüm. Hadi bakalım! Bunlar laftan anlamıyordu anlaşılan.
Salonun açık kapısından içeriye girdiğimde duyduğum ilk şey Çağatay'ın kahkahası oldu. Onun arkası bana dönüktü. Tam önünde ise Anıl oturuyordu ve onunda keyfi yerinde gibiydi fakat yinede beni gördüğünde rahat bir nefes verdiğini hissettim.
Anıl'ın Çağatay'la birlikte karşılıklı oturup keyfinin yerinde olması beni fazlasıyla şaşırtmıştı. Onlara karşı olan tavrımın farkındaydı ve benim yanımda olduğunu söyleyipte onlarla hala iletişimi sürdürmesi bu konuda ona olan güvenimi yerlebir etmişti. Ona güvenmemem gerektiğini biliyordum!
Suratım asık bir şekilde adımlayıp Çağatay'ın başında dikildim. Beni gördüğü an gülüşü daha da büyüdü.
"Yorgunsan odana çık kızım."
"Değilim. Onunla konuşacağım." Ayağa kalktı. Gözlerimi Çağatay'dan ayırmadım. Amacım ortamı germek değildi ama odada gerilen bir kişi vardı. Misafirimizi uğurlayayım onu daha da gerecektim ben!
"Seve seve. Lakin bir arkadaşıma sözüm var şimdi. Yarın akşam seni yemeğe çıkarabilir miyim?" Güldüm. Gerçekten onunla yemeğe çıkacağımı mı düşünüyordu? Aptal!
"Şansa bak ki benimde yarın akşam bir randevum var." Bozuntuya vermedi. Benimle oynuyordu. Birazdan bende ona güzel bir oyun yapacaktım.. Zavallım.
"Günler torbaya girmedi ya?" Gülerek saçımı kulağımın arkasına attım. Anıl beni biraz olsun tanıdığı için sahte samimiyetimin altında yatan nedeni anlamak ister gibi bakıyordu.
"Ben seni yolcu edeyim o zaman. Aynı zamanda günü de ayarlarız." Birlikte kapıya doğru adımlarken hemen arkamızdan Anıl'da kalktı. Omzumun üzerinden arkama baktım. Belki bana kızgındı ama emin olsun ben ondan daha da kızgındım.
"Üzerime bir şal getirin." Yasemin koşarak merdivenlerden çıkarken Suna da Çağatay'ın kabanını verdi. Anıl da bizimle kapıya kadar geldiğinde arkamı dönüp onu durdurdum.
"Hava soğuk.. üşütme sen." Şaşırdı ama bir şey demedi. Sözlerimden ziyade gözlerimi okuyordu. Yutkundu sonra bir adım geriye gitti. Fakat pencerenin önünden ayrılmayacağını biliyordum. Yasemin gelip şalı omzumun üzerine bıraktı.
Çağatay'la birlikte evden çıkıp basamaklardan indik. Arabası bahçenin tam ortasındaki yuvarlak süs çeşmenin yanındaydı. Adımlarımızı yavaşlattık.
"Cuma günü müsait misin?"
"Seninle hiçbir yere gelmiyorum ben aptal herif!" Böyle bir tepki bekliyormuş gibi daha da gülümsedi.
"Babanın yanında fazla kibardın.. bende gerçek yüzün ne zaman ortaya çıkacak diye bekliyordum."
"Sizin aile biraz geri kafalı anlaşılan. Yoktan anlamıyorsunuz-"
"Ayıp oluyor ama-"
"Kes sesini gerizekalı ve beni iyi dinle! Ne Anıl sizinle ortak oluyor ne de ben seninle evleniyorum. Bunu o kıt aklınıza iyice sokun!" Arabanın yanına geldiğimizde binmesi için kapısını açtım.
"Bir daha da bu eve gelmeyin!"
"Güzelim-" eliyle kolumu tuttuğu anda kolumu saniyesinde ondan kurtarıp diğer elimle belimdeki bıçağa uzandım ve karnına dayayım. Gülüşü soldu göz bebekleri büyüdü.
Ben onun güzeli değildim! Ben.. kimsenin güzeli değildim.
"Bir daha bana o kelimeyi kullanırsan ve bir daha bana dokunmaya kalkarsan seni öldürürüm! Yemin ederim yaparım bunu!" Bıçağı biraz daha bastırdım. Bedeni iyice gerildi.
Benden böyle bir hareket beklemediği kesindi. İşte şimdi beni ciddiye almaya başlıyordu.
"Ben tanıdığın diğer kızlara benzemem Çağatay.. seni uyarıyorsam bunu dikkate al. Aksi taktirde sen ya da ailenden birisi canından olabilir. Ve emin ol benim senin ailene karşı hiç tahammülüm kalmadı. O para avcısı babana söyle soyunun kurumasını istemiyorsa benden uzak dursun!"
"Tehlikeli sulara açılmışsın çoktan-"
"Arabana bin ve arkana bakmadan sür. Arkana bakarsan göreceğin son yüz benimki olur ve eminim bunu istemezsin." Bıçağı çekip avcumun arasına sakladım. Anıl pencereden bizi görmek istesede ortadaki çeşme sayesinde hiçbir şey göremiyordu. Meraktan çatladığına emindim.
Çağatay bıçağı çekmemle rahat bir nefes almış gibi görünüyordu. Son kez gözlerime baktı ve arabasına bindi. Demir kapıdan çıkıp kapı kapanana kadar arkasından baktım. Ona sarf ettiğim kelimeri söylerken içimde zerre korku hissetmedim. Çünkü kendimi tanıyordum. Ve benim gerçekten kimseye tahammülüm kalmamıştı. Eğer bir şeyi yapacağımı söylüyorsam bunu kesinlikle yapardım.
Bıçağı çaktırmadan üzerimi düzeltir gibi yapıp tekrar belime soktum. Bugün işime yarayacağını hissetmiştim.
Fazla oyalanmadan eve girdim. Anıl beni kapıda karşılamıştı. Kaşları çatıktı ama aynı zamanda merak içindeydi.
"Ne yapıyorsun sen?"
"Aynısını bende sana soracaktım. Ne yapıyorsun sen?"
Yasemin kapıyı kapatıp aradan sıvışıp gitti.
Anıl dişlerini sıktı ve bana doğru bir adım attı.
"İşleri daha da zorlaştırıyorsun!"
"Bu işi başımıza sen açtın! Sana kurtul dedikçe adamları evimize sokmaya başladın! Sen gerekeni yapmazsan ben yaparım!"
"Kafanın dikine göre gitmekten vazgeç artık!" Bana öyle bir bağırmıştı ki yüreğim hop etmişti. Ondan korkmak istemesemde bazen ne kadar korkunç birisi olduğunu unutuyordum.
"Seni korumaya çalışıyorum ben!" Bir adım geriye gittim. Yüzü bazen gerçekten korkunç bir hal alıyordu ya da ben öyle hayal ediyordum.
"Beni kendinden korusan yeter..." Daha fazla onun yanında kalmak istemedim. Yanından geçip gidecektim ama buna izin vermedi. Kolumdan tutup beni durdurdu. Bana öyle çok öfkelenmişti ki canımı yaktığının bile farkında değildi. Acıyı hisseder hissetmez gözlerim doldu. Halbuki alışmış olmam lazımdı. Bu kadarcık acıya ağlamazım ben. Belkide mesele kolumda hissettiğim acı değildi. Belkide sadece benim ağlayasım vardı.
"Sen benim kızımsın ve ben ne dersem onu yapmak zorundasın!"
"Hiçbir şey yapmak zorunda değilim. O günler geride kaldı. Benim üzerimde ancak ben izin verdiğim sürece hakimiyet kurabilirsin. İster odaya kilitle beni istersen başıma onlarca adam dik. İçim öyle çok dolu ki ne sen beni durdurabilirsin ne de başkası." Gözleri anlamsız bir hal aldı.
"Neden böyle konuşuyorsun? Canının hiç mi kıymeti yok-"
"Yok! Artık kimsenin boyunduruğu altında yaşamak istemiyorum. Önüme dünyaları sersen bile ben yinede özgürce geçireceğim tek bir günü tercih ederim." Parmaklarını gevşetince kolumu ondan kurtardım. Yorgundum ve sadece odama çıkıp uzanmak istiyordum. Bugün karşıma çıkan sureti hayal etmek istiyordum.
"Dinlen biraz. Aklını başına topla. Yemekten sonra yine konuşalım."
"Konuşacak bir şey yok. Fikrim değişmeyecek. Bir süre daha burada yaşamaya sabredeceğim sonra Umut'u da alıp gideceğim ve ikimizde hayalini kurduğumuz hayatı yaşayacağız."
"Benim sağladığım imkanlarla-"
"Senin parana ihtiyacımız yok çünkü bizim hayalimiz seninkinin aksine zenginlik değil. Umut futbolcu olmak istiyor. Bugün maçı vardı ve sen izlemeye bile gelmedin. Onun eşsiz bir yeteneği var bunu para kazanmak için kullanmak istemiyor. İstese senin servetini ikiye katlayacak kadar yetenekli. Ama o bunu para için değil sevdiği için hayali olduğu için bırakmak istemiyor. Bana kızım diyorsun ama bir kere bile ne istediğimi sormadın. Benim hayalim neydi biliyor musun? Bir ailem olduğunda onları asla kaybetmemekti. Ama kaybettim. Sonra kendi ailemi kurmak istedim ama yine kaybettim. Artık tek istediğim yalnız kalmak. Bir adaya yerleşmek istiyorum. Tek başıma kumların üzerinde uzanmak istiyorum. Okyanus sularının parmak uçlarımı ıslatışını hissetmek istiyorum. Kimsenin umrunda olmak istemiyorum çünkü kimsede benim umrumda olmayacak. Anlıyor musun beni?"
Elimle sol gözümden akan yaşı sildim. Artık rahatlamak istiyordum. Artık gerçek bir insan gibi hissetmek istiyordum. Diken üzerinde yaşamaktan, sabahı görebilecek miyim diye korkmaktan bıkmıştım. Ben artık böyle şeyler düşünmek istemiyordum. Bir daha mutlu olamayacağımı biliyordum. Çünkü mutluluk kaynağımı kaybedeli uzun zaman olmuştu. Ama mutlu olamasam bile yine de kafamın dolu olmasını istemiyordum. Çünkü biraz daha böyle devam edersem aklımı kaybedeceğimi biliyordum.
Onu orada öylece bırakıp merdivenlerden çıktım ve odama geldim. Bu söylediklerim onun kalbini biraz olsun yumaşatır mıydı bilmiyorum. Ama kelimelerim onun nezdinde biraz olsun anlam bulabilirse beni ve kardeşimi rahat bırakabilirdi.
Belimdeki bıçağı çıkartıp çantama attım. Artık onu yanımdan ayırmayacaktım.
Başımı yastığa koyar koymaz gözümün önünde hemen onun yüzü canlandı. Bugün nasılda masum bakmıştı bana öyle. Nasıl da heyecanlanmıştı..
Kendi kendime gülümsedim. Benim heyecanım ne olacaktı peki? Gözlerimin içine baktığını görmek bana hitap ettiğini bilmek neredeyse baygınlık geçirmeme sebep olacaktı.
Neden hala peşimde olduğunu çözemiyordum. Onunlayken bana hiç eziyet etmemişti ki.. hiç canımı yakmamıştı. Anıl'ın kızı olmama rağmen bana asla kötü bir söz bile sarfetmemişti. Anıl'a ulaşmak için beni kullandığını düşünüyordum ama sırf Anıl'ın canını yakmak için bana zarar vermesi gerekmez miydi?
Bazen yaşadıklarımızın, hissettiklerimizin gerçek olduğunu düşünecek oluyorum ama öyle olsaydı beni aldatmazdı değil mi? Bana böyle bir kötülük yapmazdı?
O günü hatırladığımda istemsiz avuçlarımı sıktım. Gülşah ve Savaş'ın nişan töreni..
Aptalım ben aptal! Hala onun masum olduğunu düşünecek kadar aptaldım. Ortada bu kadar büyük somut bir delil olmasına rağmen gördüklerimi nasıl inkar edebilirdim ki. Aptal Hazal!
Tam ona daha önce sarfetmediğim kelimeler sayacaktım ki telefonumun çalmasıyla bu istediğim yarıda kaldı.
Selin? Bu saatte?
Telefonu açıp kulağıma dayadım.
"Selin?"
"Hazal.. merhaba."
"İyi misin sen?"
"İyiyim. Saat çok geç oldu aramaktan çok çekindim ama dayanamadım."
"Her şey yolunda mı?"
"Evet evet sorun yok. Sadece.. abim eve geldiğinde bana karşı biraz daha yumuşamış gibiydi. Bugün ne konuştuysanız ona iyi gelmiş gibi görünüyor bunun için teşekkür etmek istedim." İster istemez gülümsedim. Sözlerimin abisini etkileyeceğini biliyordum. Zaten biraz olsun Can'a ciddi bir gözle baktıysa onun zararsız bir tip olduğunu hemen anlardı. Ayrıca onlar gibi tehlikeli işler peşinde de koşmuyordu.
"Rica ederim."
"Böylelikle ev hapsinden de kurtulmuş oldum." Sesi bir an da değişti. Daha stabil bir hal aldı.
"Sevindim senin adına. Ama sanırım şimdi de ben hapise çarptırılacağım."
"O.. o ne demek?"
"Anıl ile kavga ettik.. O benim sınırlarımı zorluyor ben de onun. İlk defa bugün canımı yaktı-" Cam kırılma sesi duyduğumda yattığım yerden dikildim anında.
"Selin? O neydi?" Boğazını temizledi.
"Bardak! Elimdeydi o düştü. C-canımı yaktı derken?" Ben öyle söyleyince birden endişelenmişti.
"Büyütülecek bir şey değil merak etme. Sadece.. bu evden bir an önce gitmek istiyorum artık." Başımı yastığa koyup içli bir nefes aldım.
"Umut her gece ailesinin bir arada olması için dua ederken ben babasının ölmesi için dua ediyorum. Ölsün ki kurtulayım bu evden."
"Birisi duyacak konuşma böyle."
"Korkmuyorum hiçbirinden."
"Yarın buluşalım mı?"
"Anıl sorun çıkarabilir. Ama nefes almaya öyle çok ihtiyacım var ki.. yılbaşı gecesinden beri nefeslerim daralıyor."
"Aynı durumdayız canım.. anlıyorum seni."
"Sabah sana konum atacağım."
"Gelmeye çalışacağım."
"İyi geceler."
"İyi geceler."
Şu an onunla dertleşmeye öyle çok ihtiyacım vardı ki.. Umarım sabah olunca Anıl bir sorun çıkarmazdı. Bünyem bir tartışma daha kaldıracak gibi değildi.
Saat gece yarısını göstermeye başladığında yün yorganı boynuma kadar çektim. Bir an önce sabah olsun istiyordum. Belki Selin'den sonra abimlede buluşurdum. Anıl'ın evinde kalmam yetmezmiş gibi onunla aramada mesafe koymuştum. Geçen gün bana onu istemediğimi düşündüğünü söyledi. Halbuki ben sadece korkuyordum. Başımda bir büyük olmasına beni koruyup kollamasına bana abilik yapmasına ihtiyacım vardı ama Anıl hayattayken bu mümkün değildi. Anıl'ın bana yapacaklarından değil sevdiklerime yapacaklarından korkuyordum. Onun gönlünü almam lazımdı. Eğer peşimde birilerinin olmadığına emin olursam muhakkak onu ziyarete gitmeliydim.
⚫
'Günaydın sevgilim.'
'Uykucu seni..'
'Annem!'
"Oğlum!"'
"Kahvaltı.."
Etraf bulanıklaştı. İster istemez gözlerimi açıp kapattım. Görüntü böyle daha da netleşiyordu. Ama.. oğlum neredeydi?
Yattığım yerden dirseklerimin üzerinde doğruldum. Her yerim ter içindeydi. Saçlarım yüzüme ve boynuma yapışmıştı. Etrafıma bakındım. Okyanus kokusu bir an da yerini börek kokusuna bırakmıştı. Ne oluyordu? Savaş neredeydi? Oğlum neredeydi? Ben neredeydim?
Üzerimdeki ağırlığı yere attım. Sanki maraton koşmuş gibi nefes nefese kalmıştım.
"Hazal iyi misin? Kabus mu gördün?"
"Yasemin.. saat kaç?" Kabus değil imkansız bir düş görmüştüm.
"Çoktan 08.00 oldu bile. Biraz daha geç uyandıracaktım ama sayıklamalarını duyunca bundan vazgeçtim."
"Camı açar mısın?" Oda fazlasıyla havasız kalmıştı. Yastığımın altındaki telefonumu aldım. Selin sabah 06.00 da kahvaltı yapalım diye mesaj atmıştı. Sabah 06.00 da.. Abisi bu kızın psikolojisini iyice bozmuştu anlaşılan.
"Ben kahvaltıyı dışarıda yapacağım. Duş alıp çıkarım birazdan." Hızlıca dolabımdan kıyafetlerimi alıp kendimi banyoya kilitledim.
O rüya da neydi öyle?
Neden uyandım ki? Biraz daha sarılamaz mıydım onlara?
Soğuk suyu açıp yüzüme çarptım. Bu bana bir hediye miydi yoksa işkence miydi bilmiyorum. Uyanıp her şey yok olduğunda acı çekiyordum ama sırf bu rüyayı görebilmek için tüm gün uyuyabilirdim. Hayalini kurduğum mutluluğu rüyamda yaşayabilirdim.
Derin bir nefes alıp üzerime yapışan pijamaları çıkardım. Soğuk suyun altına girdiğimde gözlerimi kapattım ama bir türlü rüyamı devam ettiremedim. Ben böyle yaşamaya nasıl devam edecektim? Savaş'a duyduğum özlemi geçtim daha önce varlığını bile hayal etmediğim, hiç var olmayan oğlumu nasıl özleyebilirdim?
Upuzun kirpikleri minik ela gözlerini nasıl da çevrelemişti. Küçücük kollarını boynuma dolamış dudaklarını yanağıma bastırıyordu. Babasını kıskandıracaktı güya.. Babasını...
Gözlerini babasından almış. Gördüğüm en saf elalar. Saçları benim saçlarım gibi kumral ve dalgalıydı. Burnu dayısının burnuna benziyordu. Dünyanın en güzel en minik burnu. Tıpkı anneminki gibi çenesinin altında minik bir ben vardı. Adını amcasından almıştı. Barış...
O bizim oğlumuzdu. Benden ve ondan bir parça. İkimizin yaptığı en kusursuz şey. Böyle bir şey gerçekten var olabilir miydi?
"Hazal?" Kapım sertçe tıklandığında birden gözlerimi açıp kurduğum hayalden sıyrıldım.
Mahvetmediği bir şey var mıydı bu adamın!
Suyu kapatıp çıktım duşakabinden. Üzerime hızlıca bornozumu geçirdim ve hızlı hızlı kurulandım. Saçlarıma rastgele bir havlu sarıp üzerimi giyindim. Kapıyı açtığımda Anıl elinde telefonumla beni karşıladı. Neyse ki abimin numarası kayıtlı değildi ve her konuşmamızdan sonra arama kayıtlarını siliyordum.
"Ne oluyor sabah sabah!?"
"Nereye gidiyorsun sen!?"
"Arkadaşımla buluşacağım. Bir sorun mu var?" Yanından geçip aynanın önüne geldim. Havluyu çekip saçlarımı serbest bıraktım.
"Fazla olmadı mı bu dışarı çıkmalar?"
"Yine eve mi kapatacaksın beni?" Ondan beni saklamasını istemiştim ama beni hapsetmesini istememiştim. Kazadan sonra, yatağa bağımlı kaldığım, konuşmayı reddettiğim zamanlar her şeyden umudumu kesmiş bir şekilde yaşarken Anıl beni bir kere olsun bahçeye bile çıkarmamıştı. Aylarca bu odanın içerisinde yaşatmıştı beni. Şimdi dışarıya adım atabiliyorken bunu çok görmemeliydi.
"Ben seni uyardıkça sen bilerek mi kafanın dikine gidiyorsun? Bana inat mı yapıyorsun bunu?"
"Yeniden yaşamaya çalışıyorum tamam mı? Bari bunu elimden alma."
"Tamam.. nereye istiyorsan git. Yanında-"
"Yanımda kimse gelmeyecek bu konu hakkındaki fikrimi sana söylemiştim." Kurutma makinesini açtığımda artık sesini duymuyordum. Söylediği hiçbir şey umrumda değildi çünkü. Zaten o da daha fazla dayanamayıp odadan çıkmıştı. O gider gitmez acele acele çantamı hazırladım. Özellikle bıçağımı yanıma aldığımdan emin olduktan sonra odadan çıkıp merdivenlerden aşağıya indim.
Tam salona girmek üzere olan Umut beni görünce durdu. Hızımı kesmeden yanına gidip alnının köşesine bir öpücük kondurdum.
"Nereye böyle sabah sabah?"
"Selin'le buluşacağım. Sana da gel derdim ama bugün sonuçların açıklanacağı için gelmeyeceğini biliyorum."
"Heyecandan öleceğim sanırım."
"Canım benim senin sonucun zaten belli. Akşama gelirken pasta alırım bir güzel kutlarız olur mu?" Verdiğim destek hoşuna gidiyordu. İçi biraz rahatlamış gibiydi. Son kez ona sarılıp çıktım evden.
Anıl artık bana ters gitmeyi bırakmış olacak ki bir şoför ayarlamak yerine kapıya taksi çağırtmıştı. Şoföre konumu gösterip Selin'e evden çıktığımı belirten bir mesaj attım ve bana anında dönüş yaptı. Çoktan gitmiş ve beni bekliyormuş. Sabah mesajını gördüğümden beri onda bir gariplik olduğunu anlamıştım. Yine bir şeyler olmuş olmalıydı. Telefonda bana söyleyemediği bir şey.
Yol tahmin ettiğimden daha uzun sürdü. Seçtiği mekan ikimizin de evine çok uzaktı. Halbuki hep takıldımız yere de gidebilirdik.
"Abla yolu kapatmışlar çalışma var herhalde." Camdan dışarıya baktım. Sokağın başına çalışma yapıldığını belirten bir tabela asıp şeritle yolu kapatmışlardı.
Taksiye borcumu ödeyip indim arabadan. Kalan yolu yürüyerek gidebilirdim. Telefondan konumu takip ettim. Çok kısa bir mesafe yürüdükten sonra mekanın önüne gelmiştim. Vakit kaybetmeden içeriye girdim. Kapının üzerine taktıkları metaller birbirine çarpıp içeriye birinin girdiğini haber veriyordu. İçerisi fazlasıyla.. boştu. Etrafta birkaç garson dolaşıyor arada mutfağa açıldığını düşündüğüm kapıdan girip çıkıyorlardı. Burasının bir kahvaltı mekanı olduğuna emin miydik? Çünkü içeride Selin ve benden başka müşteri yoktu.
Onu görür görmez gülümsedim. Oturduğu yerden kalktı ve kollarını açtı. Morali mi bozuktu onun?
"Selin? İyi misin sen?" Kollarımı ona sardığımda içli bir nefes aldı ve fısıldadı.
"Özür dilerim." Geri çekilmedim. Bir an için ne olduğunu anlayamadım ama kalbime çoktan korku tohumları ekilmişti bile.
"Ne?"
Kendisini geri çekti. Suratı fazlasıyla asıktı. Tahminlerim doğruydu bir şey olmuştu ama neden benden özür diliyordu?
"Mecbur kaldım."
Sonra yine o metallerin sesini duydum. İçeriye birisi girdi. Gözlerime bakamayan Selin yüzünü yerden kaldırdı ve omzumun üzerinden arkama baktı. Gözleri birisini takip ediyor gibiydi. Bunu yapmış olamazdı değil mi?
O an anladım beni sattığını. Ona güvenebileceğimi düşünmüştüm ama beni hayalkırıklığına uğratmıştı. Gözlerimiz kesiştiğinde mahçupluğunu buram buram hissettim. Yaptığı yanlışın farkındaydı ama pişman değildi. Mecburum demişti. Nasıl bir mecburiyetti bu? Aylardır boşuna mı savaş vermiştim ben?
Yaşadığım her şeyi, çektiğim bütün acıları biliyordu ama yine de beni ona mı teslim edecekti? Neden?
Titrek bir nefes alıp arkamı döndüm. Tam karşımda, kapının girişinde duruyordu. Öyle bir bakıyordu ki bakışları kalbime işliyordu resmen. Gözleri parlıyordu. Beni yakaladığı için mi? Ne yapacaktı bana? Benden geriye bir canımı bırakmıştı. Onu da mı alacaktı yoksa?
Hevesle bir adım attığında korkudan elimdeki çantayı düşürdüm. Durdu.
Bana yaklaşmasını istemiyordum. Yakınıma girmemeliydi. Kokusunu duymak istemiyordum. Bana dokunmasını istemiyordum. Çünkü eğer bana yaklaşırsa.. bende ona yaklaşırdım.
Gitmem gerekiyordu. Çaresizce etrafıma bakındım. Resmen tuzağa düşmüştüm. Kaçacak hiçbir yerim yoktu. Yardım isteyebileceğim kimse yoktu.
"Yaklaşma bana." Sesimi duyurabilmiş miydim?
"Sadece konuşmak istiyor Hazal. Söz verdi." Selin tam arkamda mahçup mahçup konuştu. O da buna inanmış mıydı? Yoksa buna mı inanmak istiyordu? Ne fark eder ki? Artık ona da güvenemeyeceğimi anlamıştım.
Gitmeliydim buradan. Aptal Hazal! Anlamıştım ters bir şeyler olduğunu zaten. Aptal! Buna rağmen neden geldim ki?
Gözlerim mutfak kapısına kaydı. Şu an için tek çarem orasıydı. Uzaktı ama şansımı denemek zorundaydım. Bu akşam eve elimde pastayla gidecektim. Söz vermiştim.
"Hayır!" Savaş ne düşündüğümü anlamış gibi bir bana bir de mutfak kapısına baktı. Durmam için elini öne doğru uzattı. Durmayacaktım.O eli de bir daha asla tutmayacaktım. Dersimi sağlam almıştım ben.
Mutfak kapısına doğru bir atak yaptığım anda benimle birlikte o da harekete geçti.
"Hiçbir yere gitmiyorsun güzelim." Anında beni yakalarken kapıya uzanan ellerim havada kaldı.
"Bırak beni!" Ne kadar tepindiysem de boşa gitti. Beni arkamdan yakaladığı için ondan kurtulamadım. Ona vuramadım bile. Tek yapabildiğim karnıma sardığı koluna tırnaklarımı geçirmek oldu.
"Çek ellerini üzerimden pislik! Dokunma bana!"
"Konuşacağız. Her şeyi konuşacağız." Benim onunla konuşacak hiçbir şeyim yoktu!
Ondan kurtulmak imkansız gibiydi. Beni öyle sıkı tutuyordu ki sanki bir daha hiç bırakmayacakmış gibi. Ya da ben öyle olsun istiyordum.
"Nefret ediyorum senden! Bırak beni!" Kulaklarını bana tıkamıştı. İsteğimin aksine tutuşunu daha da sıkılaştırdı.
"Gidiyoruz buradan." Cebinden çıkardığı bezi gördüğümde gözlerim büyüdü. Beni gerçekten kaçırıyordu!
"Savaş ne yapıyorsun!? Sadece konuşacağım demiştin!"
"Evet konuşacağım dedim. Ama nerede konuşağımızı söylemedim." Selin ona engel olmak istesede kendini frenledi. Gelip beni kurtarmaya çalışmadı bile. Çaresizce bakışlarıma yanıt olarak sadece başını çevirdi.
"İstemiyorum seninle konuşmak! Defol git artık hayatımdan-" bezi burnuma dayadığında nefesim kesildi. Ağzımdan garip garip sesler çıktı. Eğer nefes alırsam kendimden geçecektim ve bunu istemiyordum. Beni nereye götürecekti? Orada bana ne yapacaktı?
Nefesimi tuttum. Ama nereye kadar dayanabilecektim?
Bu sefer beni elinden kaçırmamak için hazırlıklı gelmişti puşt herif!
"Hadi güzelim uzatma, bayılda gidelim buradan."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 677 Okunma |
39 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |