

Anıl berke - zor (sözsüz hali)
Bölüm Başlıyor:)
Iyi okumalar
13. BÖLÜM :AYRILIK
"Babam kaza yaptı." Dedi nefesini sert biçimde verdiğinde. Hemen arabasına doğru giderken ben ne yapacağımı bilemediğim için ona baktım. Arabasına tam biniyordu ki beni yol ortasında ona bakarken gördü ve nefesini vererek kapıyı çarpıp bana doğru geldi ve kolumdan tutarak kendi arabasına bindirdi.
"Arabam?" Diye sorarcasına baktığımda kemerimi takıyordu.
Kendi koltuğuna geçtiğinde "Ben sonra aldırtırırım." Deyip arabasını çalıştırdı. Otobandan çıkıp ana yola geldiğimizde onun panik olduğunu davranışlarından anlamıştım. Babası için endişe duyuyor olmalıydı. Kim olsa duyardı. Benim babam da bu durumda olsa galiba dayanamazdım.
Sessizlik arabanın içinde hakim olurken o gideceğimiz hastaneye doğru sabırsız ve mümkün oldukça hızlı sürüyordu.
Sonunda araba durduğunda hastaneye geldiğimizi anlamıştım. O hemen hızla arabadan inip hastaneye koştu. Arkasından ben de arabadan inip ona yetişmeye çalıştım.
Hastanenin içine girdiğimizde profesörün danışmana bir şeyler sorduğunu gördüm. Sanırım babasının hangi katta olduğunu sormuştu. Arkasından gelirken o çoktan asansöre binmişti. Vakit harcamak istemiyordu. Annesinden sonra babasına bir şey olacak korkusu sinmişti. Asansör kapısı kapandığı için hangi kata gittiğine baktıktan sonra merdivenlerde koşarak o kata çıktım.Üçüncü katta idi.
Merdivenlerden hızlı koştuğumdan dolayı nefes nefese kalmıştım. Elim karnımı bulup derin soluklar alıp etrafa baktım. Profesörün koridorun sonunda yer alan sol odaya girdiğini gördüm . Hemen peşinden ilerleyerek odaya bende girdim.
Profesör, babasının hastane yatağında uzandığını görüp ona yaklaştı ve hemen yanında oturdu. Ben de sadece olanları izliyordum. Onu normal odaya almışlardı. Demek ki kötü bir durumu yoktu. İyi ki de yok. Hakan amca yani profesörün babasına bir şey olmasını asla istemezdim.
Benim gibi bir kızın merhametli ve olaylara üzülen bir kız çıkması fazla ironik olabilirdi.
Ne yani olamaz mıyım acaba?
Hakan amcanın gözleri kapalıydı. Sanırım uyutmuşlardı.
Profesör elini babasının elinin üzerine koyup o duymasa bile "Baba,iyi misin?" İfadesiz ses tonunu kullanması onun bunu zorlandığını sanki ağlamak istemediğini anlamıştım.
Yanına yaklaşıp elimi nereye koyacağımı bilemediğim için elim havada asılı kaldı. Profesörün gözleri beni bulunca dolmuş gözlerini bir saniye kadar görmüştüm.
Profesörün gözleri dolmuştu. Babasına bir şey olacak korkusu onun gözlerine doluluk,yaş ettirmişti.
Hemen diğer tarafa dönüp sol eliyle gözündeki doluluğu silip tekrar bana baktı.
"Babam iyi olacak değil mi?" Bunu sorması aslında bildiği halde sorması fazla çocuksu gelmişti bana.
Başımı olumlu anlamda salladım.
"Öyle,o iyi olacak çünkü o sizden daha genç." Şaka değil ama takılıyordum. Onu gülümsetmek istemiştim. İşe yaradı gibi. Buruk bir gülümseme...
"Ben ondan gen aldım, hatırlatırım. O benim babam. Yani onun gibi yaşlandığımda genç duracağım." O da bana ayak uyduruyordu. Onun sakin ve karamsarlıktan kurtulması gerekiyordu.
"Hm merak ediyorum yaşlı halinizi o zaman." dedim gülümseyerek. Gülümsedi.
"Performans kaybetmeyeceğimi de biliyorum o yaşta." Göz kırptı.
Şuan hastanede profesörün babası kaza geçirmesine rağmen sırf profesörün aklı dağılsın diye flört etmemiz yok mu?
"Yaşlanmak babanız gibi size de güzel olacak. O zaman yakın gelecekte eşiniz bundan memnun kalacak." Onun geleceğinde ben yoktum.
Kaş çatarak " Neden bu konu evlilik konusuna denk geliyor?" Bir anda ayağa kalkarak kolumdan tutarak odada bulunan banyonun içine sokup kapıyı kilitledi.
Şaşkınlıkla gözlerim kocaman açmış bir şekilde ona bakarken beni kapının arkasına yaslayıp bana yaklaştı.
"Sen bazen sınırlarımı çok zorluyorsun." dedi tek nefeste. Dudaklarında çıkan nefesi dudaklarıma çarpıyordu. Fazla yakındık.
"Ne yapıyorsunuz? Hastanedeyiz ve babanız şuan bu odada." dedim sesimde şaşkınlığı gizlemeyerek.
"O iyi olacak,gelelim bize. En son nerede kalmıştık?"Diye sordu bana daha fazla yaklaşarak. Yarım milimetre vardı.
"Olmaz,burada olmaz." Onun göğsünden iterek onun yanından uzaklaşıp kapıyı açtıktan sonra çıktım. O sırada Hakan amcanın gözleri açıktı. Uyanmıştı.
Yanına gittiğimde profesörün arkamdan 'baba?' Deyişi duymamla hemen yanımdan rüzgar gibi geçmesi bir oldu. Yanına yaklaşıp babasına endişeli gözlerle baktı.
"İyi misin?" Diye sordu yanına oturarak.
Kuru bir öksürükten sonra dili damağı kuruduğunu farkedip komodinin üzerindeki suyu elime alıp ona uzattım.
Elimden alarak suyu içti. Kendine geldiğinde boş olan bardağı elime verdi ve "Teşekkürler,kızım." dedi minnetle.
"Olur mu öyle efendim? Şimdi daha mı iyisiniz? Bir şeye ihtiyacınız var mı?" Diye sordum endişeyle. Babamın ortağı ve profesörün babası olan Hakan amca.
"Yok kızım. İyim.Zahmet etmeseydin,sahi nasıl haberin oldu?Oğlum mu söyledi?" Diye sordu.
"Evet,efendim. Onunla idim." Bu durumun onun gözünde yanlış anlaşılmasın diye düzelttim "Yani bi konu hakkında ona danışacaktım."
"Anladım,kızım. Daha fazla burada kalma baban merak eder." Tam o sırada kapı açılmasıyla gözlerimiz birbirinden ayrılıp orayı buldu. Gelen babamdı. İçeriye geçip kapıyı kapattı ardından hızlı adımlarla Hakan amcanın yanına gidip tedirginlikle yaklaşıp onu inceledi. Evet tuaf ama babam sağlık konusunda iyi çalışmalar yürüttü ve bazı kesim onu yaptığı araştırmalarla tanıdı.
Gün-ay holding sağlık konusunda yaptığı çalışmalar ve Hakan amcanın da eğitimde yaptığı çalışmalar ortak olup çalışmak istemişlerdi. Eğitimi sağlıkla birleştirmek istediklerini ve bunu dünyada göstermek istiyorlardı. Böylece gelişen dünyada eğitimin sağlık üzerinde olan etikleri dünya çapında tanıştırmış olacaklardı.
Onun öncesinde ise bir okula ortak oldular. Babam benim için Hakan amca ise eğitimi saha içerisinde göstermek adına okula ortak olup oğlunu,profesörü okula tayin etti.
Profesör çok başarılı akademisyendi. Çok genç yaşta olması beni şaşırttı. Evet eğitim önemliydi ama o tüm hayatını buna adamak için yaşıyordu sanki. Tabi ilk zamanlardaki çapkınlığı devam ediyordu ancak benimle zaman geçirdiği dönemler elini sürmüyordu tanıştığı kadınlara.
Bu benim hem hoşuma gitmiş hem sinirimi bozuyordu. Çünkü böyle davranarak bana takıntı olduğunu düşünüyordum. Ki bu davranışları kanıt olarak gösterebilirdi.
"İyi misin sen Hakan? Nasıl oldu nasıl dikkat etmezsin? Aklın neredeydi?" Babam Hakan amca'yı bir çocuk gibi azardı. Bu komikti.
"İyim Kemal. Dikkatsizlik işte. Bir şeyim yok,şuan daha İyim." Hakan amca babamı endişe ettirmek istemiyordu. İkisi de birbirleri seviyorlardı. Sanki çocukluktan kalma bir dostluk gibi. Sahi ne zamandır beri ortaklar?
Babam profesöre dönerek " Şu babana 'artık araba kullanmasın' der misin?" Dedi.
"Abart Kemal. Alt tarafı küçük bir kaza." Göz devirdi Hakan amca.
Babam omuz silkerek beni yeni farketmiş gibi yanına baktığında gördü.
"Kızım?" Şaşkın gözlerle baktı. Beni burada beklemiyordu.
"Ah,kızın oğlumla bir konuda buluşmuşlarda haberi duyduğunda kızın da yanındaydı." Diyerek açıklama yaptı Hakan amca.
"Evet,bir konu hakkında profesöre danışmak için onunla buluştum. Haberi duyar duymaz gelmek istedim ben de." Dedim.
"Anladım." Dedi babam sadece. Gözleri profesörü bulunca sakince ona döndü.
"Oğlum sende kızıma çok yardımcı oluyorsun teşekkür ederim." dedi samimi bir ses tonuyla.
Ah baba bir bilsen ne konuda yardımcı oluyor...
"Ne demek Kemal Bey, kızınızı eğitmek benim görevim." Tek kaşımı havaya kaldırdım. Son cümlesi beni sinir etmişti. Ne demek eğitmek?
"Bundan sonrasına ihtiyaç yok oğlum. Ayçin okulu açıktan okuyup şirketin başına geçecek." Bu haber hem beni hemnde odada bulunan herkesi şaşırtmıştı.
"Ne?" Şaşkınlıkla babama döndüm.
"Emekli olmak istiyorum,kızım. Annenle bu sonbahar Güney Amerika'ya gideceğiz. Abin de sana yardımcı olmak için elinden geleni yapacağını biliyorum. Bir süre,biz gelene kadar seninle olacak ardından biz geldiğimizde o da yeni açılacak olan yurtdışındaki şirketin başına geçecek." Dedi.
"Ama ben hazır değilim ki." profesöre baktım. Bana bakıyordu. Bunu beklemiyordu.
"Hazırsın." dedi babam bana söz vermeyerek.
Başımı salladım.
Gözlerimi profesörden kaçırarak Hakan amca'ya baktım.
"Hayırlı olsun kızım." Dedi sadece.
"Teşekkür ederim,Hakan amca." dedim gülümseyerek.
"Ama ya eğitimi,uzaktan hâl olacak mı?" Dedi bir anda ayağa kalkan profesör. Bunu direkt babama bakarak söylemişti.
Babam kaş çatarak " Dediğim gibi o dışarda okuyabilir. Derslerinde sorun yaşayacağını düşünmüyorum." dedi net bir sesle.
"Dışarda ile içerden okumak bir mi? Bir senesi kalmış zaten. Hem zaten son senesi kaldığı için izin vermezler." dedi profesör inatla. Benden uzak durmak istemiyordu.
"Ben hal ederim,delikanlı." Hakan amca'ya dönerek " Ben akşam yine gelirim. Kendine iyi Bak yoksa külahları değişiriz." Diye uyarıda bulundu.
"Tamam,Tamam." Dedi Hakan amca ellerini teslim olmuş gibi kaldırarak.
Babam bana baktı ve beni kendine çekerek kolunu omzuma attı.
"Biz şimdi gdiyoruz. Delikanlı sen babana ben gelene kadar iyi bak." profesör baş salladı. "Tekrardan geçmiş olsun Hakan." dedi.
"Geçmiş olsun." dedim sessizliğimi bozarak.
"Saol kızım. Buraya kadar geldiğin için de teşekkür ederim." dedi Hakan amca gülümseyerek.
Bir;şey demeden babamın açtığı kapıdan çıktım. Babam da kapıyı kapatıp beni tekrar yanına çekti. Saçımdan öpücük kondurdu. Konuşmadı. Konuşmadım. Konuşmadık.
...
Eve gelir gelmez kendimi duşa atmış kısa duş aldıktan sonra pijamalarımı giyip yatağıma atmıştım. Bugün buluşmak veya dışarı çıkmak istemiyordum. Bugün olanlar ve sonrasında babamın apar topar beni şirketin başına geçirmek için acele etmesi beni hem şaşırtmış hem sevindirmişti.
Profesörle bir tek okulda çok zaman geçiriyor ve görüyordum. Bu ondan kurtulmak için güzel bir şeydi ama bir yanım sanki istemiyordu. Ona bağlanmak istemeyeceğim bir durumdu. Onu düşünmek onu hayal etmek yapıma prensiplerime tersti. Beni etkiliyordu bunu inkar edemem. Onunla bir kez sevişmiştim. Onunla cinsel bir kimyamız olabilir ama profesör belki de daha fazlasını talep ediyordu. Bu yine bana tersti. Bir kez eski sevgilim olmuş ve bundan sonra olmaması için günübirlik ilişkiler tercih etmiştim.
Beni neden üzmelerine ümit vermelerine izin veriyorum? Gerçi beni üzemezler ama canımı sıkmalarını da istemiyorum. Hayatım onlar yüzünden neden feda edeyim?
Aslında bu düşünce yüzünden profesöre farklı yönden yaklaşmak bana göre değildi. Beni üzeceğini düşünmüyorum. Ki üzerse ben de üzerdim. Bu konu ayrıydı ama cemiyetteki adımı veya hakkımda olan dedikodulara asla yer vermek istemezdim. Ailemi zor durumda bırakmak en son isteyeceğim bile değil.
Elime telefonu alır almaz profesörün beni defalarca aradığını gördüm. İşte bu adamı bu yüzden hem gıcık hem tatlı buluyordum. Beni düşünmesi merak etmesi hoşuma gitsede sık sık boğaz etmesini istemiyordum.
Telefonu açıp kulağıma koydum.
"Babana hayır diyeceksin!" Emir cümlesi beni sinir etsede ses çıkarmayarak onu dinlemeye devam ettim. " Şirkete gitmeyecek ve yönetmeyeceksin." dedi sinirle. Sanki ben bunu istiyordum.
Evet ben istiyordum. Tüm bu katlanmalarım ve profesörün gereksiz disiplin kurallara uyumlarım bu yüzdendi.
Daha fazla sessiz kalamadım. Zaten bu lügatime tersti.
"Size ne acaba şirketin başına geçmem?" Derin bir sessizlik oluştu. Bu kadar sert olamamı beklemiyordu. Onunla aynı düşüncede olduğumu düşünmüştü.
Bu tür insanları tanıyamıyordum. Onlar bir düşünce için de iken ben farklı düşüncede olabilirim. Bu onları hem sinir eder hem de şaşırtırdı.
"Size ne mi? Gerçekten bunu mu diyorsun?" Diye bağırdı bir anda.
"Bana bağırmayın." bende sesimi yükselmiştim.
Ailem aşağıda oturuyordu. Babam birazdan -akşam olunca- çıkacaktı ve annemde salonda oturacağını söylemişti. Abim zaten arkadaşları ile takılıyordu.
Sakin bir sesle " Tamam,evime gel konuşalım." dedi.
"Hayır. " dedim hemen.
"Neden?" Diye sordu anlamayarak. Normalde de böyle sert çıkışlarımı biliyordu ama sabah yaşanan olaylardan
- onunla yaşadığım küçük yakınlaşmadan- sonra ona itiraz edeceğimi düşünmemiş olmalı.
Beni başka kadınlarla karıştırmamalıydı. Ben farkıydım.
İstediğim şeyleri yapardım. Vazgeçmezdim. Kimse istemeyeceğim şeyler için zorlayamazdı.
"Geliyorsun yoksa ben gelip alırım." Dedi ciddi bir ses tonuyla. Ben ne kadar inatçı olsamda o da benden beterdi.
"Tamam, kahretsin." dedim homurdanarak.
"İşte böyle, bir saat sonra bekliyorum evimde." sesinde gülümsediğini belli ediyordu.
Bir şey demeden telefonu yüzüne kapattım. Yataktan çıktım. Sözde bugün çıkmayacaktım. Bu profesör bazen sınırlarımı çok zorluyordu. Birgün patlarsam aramızda uçurumlar olacağını da düşünüyorum.
Banyoya doğru gidip elimi yüzümü yıkadım ardından çıkıp gardolaba yürüdüm ve elime ilk çıkan mini siyah bir elbise alarak giydim. Siyah topuklu yandan ip bağlamalı olanları giyip yüzüme yakışacak ağır bir makyaj yaparak elime çantamı aldım. Son kez kendime aynadan bakıp güçlü bir gülümseme sundum karşımdaki aynaya.
Kapıyı açıp çıktım odadan ve aşağı indiğimde babamın çoktan çıktığını ve annemin de salonda tv izlediğini gördüm. Ona arkadaşlarımla buluşacağımı söyleyip çıktım. Dışarı çıkar çıkmaz profesörün sözünde durup arabamı evimin önünde bıraktığını gördüm. Bu beni gülümsemişti.
Sürücü koltuğuna geçip kemerimi taktım. Profesörün dediğini yapmak istedim bir an. Arabayı çalıştırıp onun evine doğru sürdüm.
Yine her zaman ki yol arkadaşım olan müzik devreye girmişti. Elim radyo düğmesi bulurken sessizce şarkının arabamın içini doldurmasını bekledim.
|Anıl Berke - Zor |
Dinle sakince
Bitiremedim seni içimde
Yaşadığım her şeyin sorumlusu
Belki de sensinde
(...)
Bu şarkı yeni de olsa da ruhumu esir alan şarkılardan biriydi. Yol şarkı dinlemekle ve ona eşlik etmemle biterken profesörün evi görünmüştü. Onun evine geçmem için demir kapının ziline bastığımda kapı saniyeler sonra açılmıştı. Arabayı park edip indiğimde profesörün kapıda kollarını birbirine bağlayıp beni izlediğini farkettim.
Topuklu ayakkabı ile zemine ses vererek ona doğru adımladım. Yüzümde ifadede yer yoktu.
"Merhaba " dedim yine ifadesizce.
"Geç içeri!" Diye emir verdikten sonra ilk içeri geçen o olmuştu. Göz devirip onun arkasından içeri girdiğimde kapıyı kapattı. Salona doğru gittiğini görünce peşinden gittim.
"Neden beni konuşmak için çağırdın? Ne konuşacağız profesör?" Dedim kendimi ikili olan koltuğa bırakırken.
O da hemen karşımdaki tekli koltuğa ellerini koltuğun kollarına yaslayarak oturdu ve bir bacağını diğer bacağının üstüne attı. İfadesi ciddi olduğu kadar beni inceliyordu. Onun karşısında çıplak gibi hissetim ve bu beni rahatsız etmese de duygularımı bilmesine gerek yoktu.
"Okulun ne olacak Ayçin?" Konuya dan gibi bir giriş yaptığında sakince onu izledim. İfadesi bu durumda sinir hâl olmuştu.
"Ne olacak, açıktan devam ederim bu zor bir şey değil babam için." Dedim rahat bir tavırla.
Kaş çatarak "Kolay olabilir ama tamamlamadığın birkaç şey okulu yarım bıraktığın için eksik kalacak." bir umut beni bundan vazgeçirmek istediğini anlamıştım. Ama neden,neden bunu istiyordu? Kendi çıkarları mı yoksa başka bir şey için mi?
"Babamı duydunuz profesör o tamam dediyse o vakit konuşmaya gerek yok. " dedim ayağa kalkarak. Daha fazla konuşmak istemiyordum.
O da ayağa kalkarak tam karşımda durdu. Gözlerinde sinir duygusu devam ediyordu. Bu onu sinir ettiğim anlamına geliyordu.
"Konuşmaya gerek var. Aramızda geçenleri de yok sayamazsın sen!" dedi bir anda yüzüme karşı. Kuyruğun acısı belli oldu. Neden istemediği şimdi belli olmuştu.
"Aramızda mı?" Güldüm hemde yüksek bir sesle.
Yüzümdeki ifadeyi incelediğinde ciddi konuşmasını ciddiye almadığımı farketti.
"Evet, aramızda." Dedi yineleyerek.
Gülmeyi kesip kaş çattım. Bunu nasıl diyebilir ki ? Bu kadar kolay mı diyor aramızda?
"Aramızda hiçbir şey yok." Net olmam onun gözünde bir kırılma sesi hissetim.
"Yok mu? Sen delirdin mi aramızdaki..." devam etmesini sert sözlerimle durdurmuştum.
"Aramızda diye bir şey yok. Sadece cinsel çekimimiz vardı. Ben sizden siz de benden hoşlanmıyoruz." Dedim gülümserken. "Öyle değil mi?" Emin olmak için yüzüne baktığımda sessizleşti.
Cevap gelmeceğini farkettiğimde onu arkamda bırakıp hızla kapıya doğru yürüdüm. İçimde bulunan kasvet yine onun evinde çoğalmıştı.
Kapıyı açıp hızlı adımlarımı dışarıya götürmek için bir adımımı attığımda kolumda hissetiğim bir el durmak zorunda kaldım. Kafamı çevirmedim ona doğru.
"Gitme." dedi nefesini verirken. Cevap vermedim. Kolumu bıraktı ardından yanımdan geçip karşımda durdu. "Belki sana göre aramızda bir şey yoktu ama bana göre vardı. Evet,öğrencimsin. Evet, babamın ortağının kızısın. Evet, bu çok yanlış bir davranış ama gitme." Yalvarmıyordu ama sesinde bunu sezmiştim.
"Yanlış adımlar, yanlış yola götürür,profesör." dedim sakince. Gözünde,koyu gözünde sadece bana bakmanın ışıltısı vardı.
"Ya yol yanlış değilse?" Diye sordu bir anda.
"Bu doğru değil." dedim.
"Ya bu doğruysa?" Her cevabıma karşı bir cevabı vardı Nasrettin hoca'ya misilleme yaparak.
"Ben...sizden hiç hoşlanmadım. Diğerlerinden hiçbir farkınız yoktu benim için." Bir insanın kalbini kırmak lazımdı bazen anlamak için. Her şey çok geç dedirten cümlem onu da tahmin ettiğim gibi kırmıştı.
Sessiz kaldı. Buna cevabı yoktu. Kim 'diğerlerinden bir farkın yok' cümlesi ile yine devam ettirebilirdi ki? Ben her zaman bundan dolayı kalbimde bir savaş açmıştım ve kaybetmiştim. Bir tek bunu alamayacaktım sanırım.
Oysa ben istediğim şeyi istersem alırdım.
Sessizlik hakim olurken aramızda daha fazla karşısında durmayarak yanından geçip arabama bindim. Onu arkamda izlediğini-bomboş izlediğini- gördüm.
Arabayı çalıştırıp hareket ettirdim. Bu bazıları için kayıp,bazıları için yarım, bazıları için yeni yollardı. Peki bu bizim için neydi? Yarım bırakılmış hayat mı yoksa doğru yollar bulmak için adım mı? Zaman gösterecekti bazı şeyleri. 'Zaman her şeyin ilacı' derler bize de ilaç olur muydu?
Yeni bölümü ile görüşmek,)
Sizce Ayçin'in babası ne düşünüyor?
Bazen zaman ilaç değil zulüm olur.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.82k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |