17. Bölüm
Deniz / TALEBE  AŞKI ZOR / 14. BÖLÜM: SÜRPRİZ DOĞUM GÜNÜ

14. BÖLÜM: SÜRPRİZ DOĞUM GÜNÜ

Deniz
nightdarkgirl344

Bölüme başlamadan önce bu aşağıdaki şarkı açmanızı tavsiye ederim.

Anıları yak -Burcu Güneş
Fikrimin ince gülü - Dedublüman& Çağrı Çelik
Ranpapam- Arem Ozguc & Arman Aydin feat. Buray &Feride

Bölüm başlıyor.
İyi okumalar:)

14. BÖLÜM: SÜRPRİZ DOĞUM GÜNÜ

Evime doğru sürüyordum. Yarım saattir yolda evime gidiyordum. Profesörü orada öyle bırakmak zorundaydım. Anlamıyordu. Kimse sevilecek değildi.

Yol arkadaşım olan müzik yine devreye girmişti. Arabanın içini şarkı doluyordu.

|Burcu Güneş-Anıları Yak|

Bak,tüm anıları yak
Unut kenara at
Huzur bize uzak
Kavuşmamız yasak
Varsa bir umut
Geçmişi unut
Gözyaşını kurut
Dön halimize bak...
(...)

Burcu Güneş'in yeni çıkmış olan parçaydı. Yeni şarkıları her zaman bir kez dinlerim. Derin bir nefes verdim. Yorulmuştum gelgitlerle.

Evime geldiğimde arabadan inip evime girdim. Aileme 'iyi geceler' dedikten sonra hemen odama girdim. Telefonu yatağa bırakıp üstümdekileri çıkarıp elimi yüzümü yıkadım. Saçımı açık bırakarak geceliğimi giyip yatağıma girdim.

Her şey bu kadar zor muydu?Hayır demek,anlaşılmıyor muydu? Neden ısrar etmişti ki? Çok tuaf biriydi profesör ama yakışıklı biriydi de.

Onun beni ne kadar istediğini,kaybetmek istemediğini davranışlardan anlamıştım. Bu beni tavana bakarken gülümsemişti.

Bunu farkeder farketmez yüzüme hafif tokat atarak kendime gelip yana döndüm ve ellerimi yastığa koyup yanağımı hemen yanına yasladım. Gözlerimi yorgunluktan dolayı hemen kapatmıştım.

...

Sabahın erken saatinde uyanıp spor salonuna gittim. O kadar erken ki gittiğimde spor salonu yeni açıyordu spor salonunu.

Onları beklerken yakınlarda açılan bir kafeye gittim. Bu kafe 7/24 saat olan bir kafeydi ve bu yüzden böyle açıktı.

Kafeye girip herhangi camlara yakın bir yere geçip oturdum. Hemen yanıma genç bir garson geldiğinde onun on yedi veya on sekiz yaşında olduğunu düşündüm.

Çoğu gençler tıpkı benim gibi şanslı olmuyordu ve çalışmak zorunda kalıyordu.Takdir ediyordum onu.

"Merhaba efendim, hoşgeldiniz. Ne istersiniz?" Diye sordu gülümseyerek.

"Filtre kahve, lütfen." dedim hemen siparişi verdim. O da başını sallayıp "Elbette,hemen getiriyorum." Diyerek yanımdan ayrıldı.

Kahvemi beklerken başımı cama çevirip çevreyi,güneşin daha yeni yeni doğuşunu izledim.Erken kalkmak belki zordu ama bunu başarırsanız size güzel bir doğa manzarası sunar.

Güneşin Doğuşu...

Benim de doğuşum güneş gibi olacaktı.Bunu biliyorum.Bunu yapacaktım çünkü.Kimse bana engel olamayacaktı.

"Müsait misin?" Duyduğum sesle hemen gözlerimi camdan sese doğru çevirmeme neden oldu. Gördüğüm kişiyle hem şaşırmış hem de garip bulmuştum. Onun burada ne işi vardı? Nasıl bilebilir burada olduğumu?

Cevap vermemi bile beklemeden karşıma sandalyesini çekip oturdu. Üstünde siyah bir tişört ve altında siyah bir şort vardı. o da spora gelmişti. Erken gelmişti tıpkı benim gibi.

Onu dün orada bıraktığım zaman benimle bir daha yüzyüze geleceğini düşünmemiştim.Ne için gelmişti?

"Yine ne var profesör?" Sonunda dayanamayıp konuştum.

Kurumuş dudaklarını ıslatıp gözlerini kıstı. O da mı düşünmüştü dünü? Onu nasıl ortada bıraktığımı?

"Dün... Yarım kalmıştı konuşmamız." Dedi zorlukla. Gözlerini yana çevirip cama baktı bir iki saniye sonra cesaretle gözlerimin içine baktı. Bunu kabul edemiyordu. Onu reddetmeyeceğimi düşünmüştü. Onunla aynı fikirde olduğumu düşünmüştü.
İşte bu yanlış. Herkesin bir fikri ve düşüncesi vardı ve benim ki de o yönde değildi. Bunu anlamıyordu ya da anlamak istemiyordu.

Soğuk bir sesle "Konuşmamız dün gece bitti sanıyordum?" Dedim. Gözlerindeki fener söndü. Bir evin son kalan kibrit çöpü sönmesi gibi.

Bir elini şortun cebine koyup ordan bir şey çıkarıp masanın önüne koydu ve bir şey demeden çekip gitti. Gitmişti. Gözlerim onun gitmesini izlerken içimde bir şey kırılmıştı.Bu da neydi?Neden böyle hissetim bir an?

O gözden kaybolduğunda başımı çevirip masanın önüne bıraktığı bilekliğe baktım. Pırlanta bir bileklik. Bu benimdi. Onun evine gittiğim zaman düşmüş olmalıydı. Onu uzun zamandır saklıyor muydu?

Şaşkınlıkla gözden kaybolan profesörün arkasına baktım. Bunu neden yapmıştı ?

"Buyrun, hanımefendi." dedi garson. Onun gelmesi ile şaşkınlığımı geride bırakarak önüme koyduğu filtre kahvemi ellerimin arasına alıp ona döndüm.

"Teşekkürler, adın ne?" Kahveyi dudaklarıma götürüp sıcak bir yudum aldım. Sabah sabah kendime getirmişti bu kahve.

"Ah, adım Rüzgar." dedi çekingen genç.

"Yaşın kaç, Rüzgar?" Diye sordum. Bir tahminim vardı ama emin de olamıyordum.

"On sekiz,efendim." Saygılı biriydi.Bunu sevmiştim.

"Bana efendim demene gerek yok. Aramızda üç yaş var." Dedim gülümseyerek. Elimdeki kahveyi masanın üstüne bırakıp ona döndüm.

"Peki,efendim." Tek kaşımı havaya kaldırdım. "Yani,abla." Bunu kabul edebilirdim sanırım.

"Hah, şöyle." dedim gülerek. Elimi kaldırıp omzuna koydum. Uzun biriydi ama bana zorluk çıkarmak istemediğinden dolayı hafif eğildiğinde elim omzunu bulmuştu. Omzunu ağır ağır okşayıp iki kez vurdum.

"Ne için çalışıyorsun? Okuyor musun?" Diye sordum.

"Aileme yardımcı olmak için ve evet okuyorum. Üniversiteye başladım ama bir sene çalışmak zorunda kaldığım için okulumu dondurdum." Çalışması gerektiği için okulunu yarıda kesmişti.

"Bak sana ne diyeceğim," o bana merakla bakarken gülümseyerek "İstersen üniversiteyi babamın okulunda okuyabilirsin." Tam itiraz etmek için dudaklarını aralayacakken sözümle durdurdum. "İtiraz istemiyorum." Diye ikazda bulundum.

"Ama... Ya ailem? Onlara bakmam lazım. Çok üzgünüm abla ama bunu kabul edemem." Dedi mahcup bir sesle.

Başımı sallayıp "Söz veriyorum ailene destek olacağım. Sen bunu düşünme. Babamla konuşacağım. Numaran var mı?" Elimi onun omzundan kaldırıp elime telefonumu aldım ve gözlerimi ona çevirdim.

"Bunu neden yapıyorsun abla?" Bunu beklemiyordu.

"Çünkü senin burda değil okulda olman gerekir de ondan." Hâlâ yerinde sayıyor olmasından dolayı göz devirip "E hadi numaran yok mu? O yoksa ev adresin de olur?" Diye sordum.

"Var abla, çok teşekkür ediyorum. Tanrı seni mutlu etsin." Diyerek bana minnetlerini sunuyordu.

"Ne demek,sen yaz şuraya numaranı." diyerek elimdeki telefonu onun eline verdim.

Heyecanla telefonuma numarasını yazıp bana uzattı. Gülümsüyordu.

"Tanrı senden razı olsun,abla." Dedi gülümseyerek. Başımı ona sallayıp soğumuş olan kahvemi elime alıp son damlasına kadar içtim. Fincanımı eline vererek sandalyeyi geriye itip ayağa kalktım.

"Haber vereceğim sana. Benden haber bekle olur mu?" Dedim gözlerine bakarak.

"Olur,olur ablam" dedi. Heyecan hâlâ yerindeydi. Ne kadar da önemliydi aslında eğitim. Genç çocuklar maddi durumlardan dolayı ailesine yardım etmek adına çalışıyordu. Eğitimi ikinci plana hatta yarıda kesip bir daha başlamıyordu. Peki geleceğin çocukları okumaz ise kim bu ülkeyi kalkındıracaktı?

Hesabı ödeyip,"Hadi kolay gelsin. Sonra görüşürüz." Dedim gülümseyerek.

"Tekrar bekleriz,abla. Tekrardan teşekkür ederim." dedi gözleri ışıltı ile parlarken.

Ona hafif başımı sallayıp kafeden çıktım.

Biraz ileriye gittiğimde spor salonu açıktı. İçeriye geçip antrenman alanına geçtim ve sabah sporumu yapmaya başladım. Artık profesör yoktu. Babam onunla artık çalışmama gerek olmadığını belirtmişti.

Önce ısınma hareketleri yaparak vücudumu zor harekete hazırlattım.

Ardından ısınma hareketleri bittikten sonra çömelme,dağ tırmanışı,plank ve bacak açma hareketlerini yaparak antrenman alanından çıkıp spor salonuna girdim.

İlk önce spor bandında on dakika boyunca iki kilometre için koştum. Koşma işim bittiğinde beş kiloluk ağırlığı her iki elime alarak kaldırmaya çalıştım. Bu biraz beni zorlasada pes etmeyip otuz kez kaldırıp indirdim.
Tekrar yere çömelip plank hareketi yaparak bugünkü sporumu tamamlamıştım. Her gün farklı vücut parçamı geliştirmek için farklı antrenman ve alet kullanıyordum.

Spor salonundan çıkıp duşa girdim.
Beş dakika ardından kendimle getirdiğim elbiseyi giyip spor salonun lavabo yerine geçip ayna karşısında durdum.
Üstümde beyaz askılı bir elbise bulunuyordu. Göğüs kısmında katlıydı.
Aynada ıslak saçlarımı lavaboda bulunan fön makinesi ile kuruttum. Bu tehlikeli olsa da bazı teknolojik aletler gelişmesi sonucunda elektrik çarpmıyordu. Bu da onlardan biriydi.

Kuruttuktan sonra saçlarımı at kuyruğu yaparak makyaja geçtim. Cüzdanım da bulunuyordu. Çok hafif makyaj yapıp spor salonundan çıktım. O kadar para veriyorsam bu hizmetleri de vermeleri gerekiyordu zaten.

Arabama binip alışveriş merkezinin yanında bulunan kahvaltı yapılan bildiğim bir restorana doğru sürdüm. Aslında ailemle birlikte yapabilirdim ama yalnız olmak istedim bugün. Bana neler oluyordu son zamanlarda?

Önce alışveriş merkezinin otoparkına gelip arabamı park ettikten sonra o restorona doğru adımlarımı götürdüm.

Restoranın içine girip kendime herhangi orta masalardan birini bulup oturdum.

Garsondan kahvaltıyı serpme olarak getirmesini istedim. Biliyorum bu çok israf edici bir tutum ama yemeyeceğimi ve sokak hayvanlara veya dışardaki bizim çocuklara vermeyi planlıyorum. Hem onları ziyaret etmiş olurum. Uzun zamandır gitmiyor ama yardımı da ediyordum.

"Buyrun, hanımefendi." Garson kahvaltı tabakları tek tek masanın üzerine bırakıp iznimle ayrılmıştı.

Elime çatalı ve bıçağı alıp önümdeki kahvaltı çeşidini boş olan tabağa doldurmaya başladım. Biraz zeytin, biraz domates, biraz salam, bir yumurta ,bir adet dilimlenmiş ekmek ve çay.

Elimi kaldırıp garsonu çağırdım. Garson beni farkedip yanıma yaklaştı.

"Bir sorun mu var, hanımefendi?" Dedi gözleri masamı inceleyip bana doğrulttu.

"Yok,bu fazla olan kahvaltıyı paket yapmanı ve şu salamı da bir kaba koymanızı rica etsem?" Diye sordum. Belki yapmayacaktı. Bazen tatlı dil işe yarar.

"Elbette, hanımefendi. Hemen hazırlıyorum." Diyerek kahvaltı tabaklarını-benim tabak hariç- tek tek götürüp gitti.

Ben kahvaltıma devam ettiğimde o sırada telefonuma bir bildirip gelmişti. Telefonu masamın üstüne koyup elimdeki bıçağı masaya yerleştirdikten sonra telefonumu açıp bildirime baktım.

Betül: Ayçin bugün bir işin yoksa gelsene bize. Bugün çok önemli bir şey var.

Önemli birşey mi var?

Diğer elimle domatesi çatal ile keserek ağzıma attım. Yavaşça çiğneyip diğer elimle yazmaya başladım.

Ben: Ne oldu? Kötü bir şey mi?

Hemen yanıt geldi.

Betül: Hayır ama gelmen gerekiyor. Akşam görüşürüz.

Akşam mı gelecektim? Ama neden şimdi değil?

Ben: Neden akşam?

Betül: Çünkü akşam müsait olacağım. Profesör hakkında.

Ben:Tamam.

Telefeonu kapatarak kahvaltımı hızlıca bitirmeye çalıştım.

Kahvaltım bittiğinde hesabı isteyip paket istediğim kahvaltıları elime alarak çıktım.

Alışveriş merkezine gitmeden önce her zaman geçtiğim sokaklardan geçip çocukların yanına vardım.

Çocuklar beni görür görmez koşarak yaklaştılar bana.

"Ayçin abla." diye bağırdı her bir ağızdan. Bana kocaman sarıldılar.

"Nasılsınız bakalım çocuklar?" Diyerek elimdeki paketleri en büyük olan çocuğa,İsa'ya verdim.

"Saol ablam" diyerek elimdeki paketleri eline aldı ve başını kaldırıp kocaman gülümsedi.

"Bugün ödevlerinizi yaptınız mı bakalım?" Diyerek her birine sarılıp yanaklarından öptüm.

Onları bir keresinde arabamda benzin kalmadığında yürümek zorunda kaldığımda ve sokakları geçtiğimde bir sokak serseri tarafından az kalsın tacize uğrayacak iken beni onun elinden kurtardığında tanımıştım.

O zamanlar kick boksa başlamamıştım. Zaten o günden sonra kendimi korumak adına başlamış ve siyah kuşağa sahiptim.
Bu beni hem koruyordu hem gelecek saldırıda atağa geçmeme olanak sağlıyordu.

Kendinizi koruyamamak çok kötü bir olaydır. Hele ki bu tacize kadar dayanıyorsa. Ülkemizde her yıl bu durumu yaşayan binlerce hatta yüz binlerce kadın ve erkek var. Evet erkek dedim çünkü bazı erkekler de hassas olması durumunda aynı cinsiyete mensup olan kişiler tarafından tacize uğrayabiliyordu.

Kendinizi ve sevdiklerinizi korumak için savunmayı ve atağa geçmeyi öğrenin. Kimse size dokunmasına izin vermeyin.

"Evet,ben yaptım." Bunu diyen çocuğa baktım. Ela idi. Gözleri tıpkı ismi gibiydi. Daha sekiz yaşında idi.

"Bende yaptım, Ayçin abla." dedi İbrahim.

"Bende,bende yaptım." Her ağızdan 'yaptım' kelimesi duymak hem beni gururlanırıyordu hem de mutlu ediyordu.

"Afferin çocuklar.Peki kim ister çikolata?" Diye sordum gülümseyerek.

"Ben." dedi Ayşe

"Ben." dedi Ali

"Ben." dedi Ela

"Ben." dedi İbrahim.

"Ben." dedi İsa. İlk defa katılarak.

Bir tek 'ben' demeyen küçük erkeğe baktım. Daha yedi yaşında idi.

"Sen istemiyor musun çikolata?" Diye sordum ona yaklaşıp kucağıma aldım. Çok güzel mavi gözleri vardı. Taylan gibi. Gözleri ona benziyordu.

"İstiyorum ama ben ödevimi yapmadım ki?" Dudak büzüp gözlerini küçücük ellerine çevirdi.

"Bir şey olmaz. Bugün yapmazsın yarın yaparsın olur mu?" Dedim gülümseyerek. Çocuklar somurtmamalıydı. Küçücük çocukları sırf istediğimiz gibi hareket etmiyor diye cezalandırılması doğru değildi.

"Olur mu ki?" Diyerek gözlerini bana çevirdi.

"Olur tabi,neden olmasın?" Diyerek onun yanağından öptüm. Kollarını açarak sevinçle bana sardı. Küçücük kolları ile boynumu sardığında gülümsedim.

Onu yere indirdiğimde "Söz veriyorum yarın yapacağım." Diyerek mavi gözlerini açtı.

"Tamamdır! O zaman kim istiyor çikolata?" Tekrar sormuştum.

"Ben." diyerek hep bir ağızdan bağırmaya başladılar.

Onlarla birlikte sokağın aşağında markete girip herhangi çikolata almalarına izin verdim. Kendime de bir çikolata alıp çocukların çikolata seçmelerini bekledim.

Sonunda çocuklarda birer istedikleri çikolataları aldığında kasaya geçip parasını ödedim. Sokağa geri dönüp çocuklarla çikolata yedik. Çikolata çok güzeldi.
En sevdiğim çikolata tarzı bitter çikolata idi.

Onlarla biraz konuştuktan sonra ayrılıp alışveriş merkezine doğru gittim. Giderken de yolda küçük bir kediye de elimdeki son paketi yani salamı verip biraz sevdim.Yoluma devam edip alışveriş merkezine doğru gittim.Arabamı otoparktan alıp çıktım.

Bugün biraz zaman sanki yavaş geçmişti. Bana mı sadece öyleydi?

Arabamı Betül'ün evine doğru sürdüm. Havaya baktığımda neredeyse akşam olacağını gördüm. Akşam buluşacağımızı istemişti.

Yolumun en iyi arkadaşı olan müzik devreye girdi yine.

|Ranpapam - Arem Ozguc & Arman Aydin feat. Buray &Feride |

Bir kere izin verdim beni üzmene
Göz yumam boş boş sözlere
Yürü yolları sen ranpapam, ranpapam
(...)

Güzel bir parça. Eski desem yanlış yeni desem yanlış bilemedim ama güzeldi.

Şarkılar beni yansıtıyor desem de yanlış. Çünkü her bir şarkı her bir ruh demekti. Ruhumuzun gıdası olan müzikti.

Şarkı Betül'ün evine gelene kadar dinlemeye devam ettim. Tabi farkı şarkılar da dinledim.

Aynı şarkı hep dinleyeceğimi mi zannediyorsunuz? Çok ayıp!

Betül'ün evine geldiğimde evini inceledim. Daha önce de gelmiştim. Evinin rengini beyazdan mavi yapmıştı. Bu rengi beğenmiştim.

Arabadan inip evine doğru yürüdüm. Bizden büyük değildi ama Burcu'nun evinden büyüktü.

Evinin önüne gelip zile bastım. Birkaç saniye sonra hizmetçi kapıyı gülümseyerek açtı ve "Hoş geldiniz, Ayçin hanım." dedi.

"Hoş buldum." diyerek bana açtığı kapıdan içeriye girdim. Hizmetçi kapıyı kapatıp eliyle salonu gösterdi "Burdan efendim." diyerek mutfağa doğru gitti.

Evde sessizlik hakimdi ta ki ben salona girdiğimde patlayan konfeti sesi duyana kadar.

"Sürpriz! İyi doğdun Ayçin,iyi doğdun iyi ki doğdun iyi varsın Ayçin." Sesler hep bir ağızdan bunu söylüyordu. İyi ki doğdun Ayçin.

Bugün benim doğum günüm. 7 Ağustos 2001 de doğdum. Bugün 7 Ağustos.
Yani benim doğum günüm. Bunu beklemiyordum ama benim doğum günümu kutlamışlar hem de bana bir şey çaktırmadan. Bu hayatımda gördüğüm en iyi doğum günüm olabilirdi. E ne demişler İYİ Kİ DOĞDUN AYÇİN...

 

 

 

Arkadaşlar Ayçin Günay 7 Ağustos'ta doğdu. Bir arkadaşımın doğum günü. Bu yüzden böyle ve burç olarak tahmin edersiniz ki Aslan. Zaten bunu karakter olarak da yansıtıldığını düşünüyorum. Ayrıca ben de aslan burçluyum. :)
9 Ağustos (benim)

Yeni bölümü ile görüşmek üzere;)

Bölüm : 06.12.2024 20:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...