22. Bölüm
Deniz / TALEBE  AŞKI ZOR / 19. BÖLÜM: BEKLENİLEN KONUŞAMA

19. BÖLÜM: BEKLENİLEN KONUŞAMA

Deniz
nightdarkgirl344

Bölüm başlıyor
İyi okumalar;)

Üzüleceksin -Murat Boz

 

19. Bölüm: BEKLENİLEN KONUŞMA

Bu da neydi?

Bilinmeyen numara bana mesaj atmıştı. Bu kişinin ikinci attığı mesajla kim olduğunu tahminim var ve emindim.

Arslan Han.

O adamdı. O yazmıştı. Siktir ne oluyor?

Ona yazmak için parmaklarım klavye tuşuna giderken kaş çatarak yatağımın ucuna oturdum. O kim oluyordu ki? Alt tarafı gözleri lacivert.

Tamam çok abarttım ama galiba zaafım varmış ve bunu onun gözlerine baktığımda anlamıştım.

Onun o lacivert gözleri çok etkileyici bir bakışa sahipti.

Kendimi bu düşüncelere kaptırırken yazdığım mesaja baktım.

Ben: Bu seni ilgilendirmez.

Cevap vermesini beklerken bir bacağımı diğer bacağımın altına alıp ve üstünde olan bacağımı da salladım stresten.

Bir kaç dakika sonra yanıt gelirken nefesimi tuttum.

Bilinmeyen numara: Eğer konu arkadaşım ise ilgilendirir. Onu nasıl bir tuzağa düşürdün bilmiyorum ama onu senin elinden kurtaracağım. Ve emin ol kurtulduğu için bana teşekkür edecek.

Gözlerim mesajı tekrar okurken yerimde durmayıp yataktan kalktım. O kim oluyorda aramıza girmeye çalışıyordu? Gerçi profesör ile aramızda bir şey olacağını bile bilmiyorum ama..

Tekrar parmaklarım hızla klavye tuşlarına giderken odada bir ileri bir geri gitmeye başladım.

Ben: Yanılıyorsun. O benden hoşlanıyor. Seni dinlemez bile.

Cevap gecikmedi.

Bilinmeyen numara: Göreceksin. İyi geceler Ayçin:)

Mesaja kaş çatarak bakarken ne yapacağını düşündüm. Profesör benden gerçekten hoşlanıyor mu yoksa geçici duygular mı emin değildim. Ve sözcüklerimden ne kadar eminsem o adamın sözcüklerinden emin olduğunu biliyordum. Kim haklı çıkardı bilmiyorum ama onun buna karışmasına izin vermeyecektim.

Telefonu kapatıp yatağa doğru fırlatıp pencereye doğru yürüdüm. Etrafı, ayı incelerken adamın siması belirdi gözüme.
O lacivert gözleri aslında ne kurnazlık geçiyordu?

'Hayırlısı olsun umarım' derken ne kadar samimiyetsiz olduğunu sesinden anlamalıydım.

Pencerenin önünden ayrılıp odamdan çıktım. Merdivenlerden aşağı inip su içmek için mutfağa doğru gittim. Işığı açtığımda abimin orda olduğunu gördüm.

"Abi?" Şaşkın gözlerimin hedefi olurken o da buzdolabından suyu çıkarıp bana döndü.

"Fındık? Burda ne yapıyorsun? Senin davette olman gerekmiyor mu?" Diye sordu o gözlerini far görmüş tavşan gibi açarken. Beni neden beklemiyordu ki?

Yanına giderken "Sorun ne?" Diye sordum. Gözleri mutfak kapısını bulurken sadece bir saniye sürmüş ardından yanına yaklaşmış olan bana baktı.

"Sorun mu? Ne sorunu? Sadece beklemiyordum. Ailemizle olurdun zannediyordum." Anlaşıldı ki bir şey olmuş ve beni evde beklemiyordu.

"Abi? Ciddiyim neler oluyor? Bu halin ne?" Diye sorarken elim omzunu bulmuştu.

İrkilirken sadece "Yok bir şey iyi geceler." Elim omzunun üstünden kayarken ona baktım. O bana arkasına dönmüş çoktan mutfaktan çıkmakla meşguldü.

"Hey!" Duymadı. Gözlerim bir süre daha mutfak kapısını,abimin gittiği yere takılı kalırken mutfak penceresine küçük bir ses gelmişti.

Arkama dönüp pencereye baktığımda profesörü gördüm.

Arslan denen adam da sadece avucunu yalasın. Bu adam beni bırakmaz.

"Profesör?" Pencereye yaklaşıp eli cama dokununca bir şeyler yazdı. Havalar soğumaya başlıyordu bu aralar. Ya da kasvet mi desem?

Yazdığı boğuk yazıyı okurken gülümsedim.

"Tamam geliyorum." Yazdığı 'Seni görmeye geldim. Hadi gel dışarıya' idi.

Normalde gitmezdim ancak o Arslan denen adama el mi yaman yoksa bey mi yaman gösterecektim. Bu tıpkı hırs yüzünden hayat parçalamak gibi. Benim yaptığım ise umut yok etme.

Mutfaktan su içmeden çıkarken kapıya doğru gidip kapı kulpunu yavaşça açtım. Karşımdaki Profesör ilk üstüme -bornozlu- ardından bana bakınca kaş çattı.

"Bu halin ne?" Diye sordu. İşaret parmağım dudaklarıma giderken ona sessiz olmasını belirttim.

"Abim var sessiz ol." dedim. Kaşları düzeltirken başını salladı.

"Ne işiniz var profesör?" Yine çattı. Bu adam gerçekten yaşanacak.

"Bana profesör deme artık Ayçin!" Uyarısı karşısında şaşkına uğrarken devam etti.
"Madem bizi konuşacağız bana adımla hitap etmeni istiyorum."
Dedi.

"Ama ben istemiyorum." Dedim kapıyı iki elimle tutup kapının arkasına geçerken. Gören birisi olsun diye değil ama babam yanlış anlayabilir tabi gelirse. Ve saat gelmelerine yaklaştığını gösteriyordu.

"Ne?" Diye sordu anlamayarak.

"Yani ismini kullanmak,hem Profesör dediğimde ayrı bir fantezi oluyor." Cilveli bakış attığımda dudaklarının bir tarafı kıvrıldı.

"Öyle diyorsun yani," dediğinde onu başımı sallayarak onayladım.

"Aynen öyle diyorum." Göz kırptım. Gülümsedi.

"Savaş?" Abimin sesini duymamla gözlerim kocaman açıldı. Profesör de şaşkınca arkama baktığında ne yapacağımı düşündüm.

"Kaya?" Dedi Profesör ve hemen gözleri diğer tarafa kayınca ne gördüğünü gözlerine bakmayı diledim.

"Senin ne işin var burada? Hayırdır?" Abimin sesi şüphe ile dolarken yavaşça adımlarını buraya attığını duyabiliyor ve ne yapacağımı bilemez şekilde duruyordum kapının önünde.

Profesör gözleri beni bulurken dudaklarını ıslattı.

"Ben aslında seninle görüşmek istedim." Dedi hemen. Ben ona gözlerimi kısarak 'ne yapmaya çalışıyorsun?' bakışı atarken abimin sesi ensemdeydi.

"Beni mi?" Dedi abim ve en sonda yanıma geldiğinde abim bana baktı anlamaz gözlerle.

"Evet, öyle." Dedi Profesör.

"Neden?" Diye sordu gözlerini benden almazken.

Profesör boğazını temizlerken gözleri tekrar arkayı bulmuş "Ben sonra konuşmaya gelirim." Dediğinde geri çekilmek üzere olduğunu farkettim.

"Yok, söyle lütfen. Ne için geldin gece gece?" Tıpkı babam gibi ona artık şüphe içinde bakmaya başladı. Profesöre güvenmiyor muydu?

"Aslında yarın senin o bara gitmeni kabul edeceğimi söyleyecektim. Arkadaşım da gelmesini maruz görmezsin umarım." Abimin nefesleri düzene girerken şüphe yerine gülümseme yer edindi.

"Harika, yarın gidebiliriz." Dedi abim.

"Güzel,size iyi geceler." Profesör bana bir saniye kadar bakmış ardından arkasına dönerek gitti. Kapıyı kapatıp bana döndü abim.

"Bara gitmek için mi gece gece gelmişti?" Abim düşüncelere dalarken arkama dönüp tam merdivenlere doğru ilerlerken merdivenin başında bir kadını görmemle durmuştum.

Kadın bana,ben de ona bakıyordum. Üstünde gecelik vardı.

"Abi? Bu kadın da kim?" Şaşkın ama kızgın ses tonuyla sordum.

Abim elini ensesine götürüp kaşırken köşeye sıkışmış gibi gözüküyordu.

Karma. Az önce ben bu duruma girerken abimin de bu duruma girmesi komik olmuştu. Ama gülecek ya da dalga geçecek bir şey bulamıyorum çünkü evimizde yarı çıplak bir kadın vardı ve bu kadın hemen merdivende durmuş bize bakıyordu.

"Şey o...ııı... arkadaşım." Nasıl bir arkadaş ki evde böyle gezebiliyor?

"Hangi arkadaş?" Diye sorarken ileriye doğru gidip kadını inceledim.

"Kız arkadaş, Ayçin sorgulama işte arkadaşım." Abim kaş çatarak bana bakarken ben kadına iyicene yaklaştım.

"Sen de kimsin?" Kadının gözleri arkamdaki abim buldu ardından bana döndü gözleri.

"Ben Yasemin, tanıştığıma memnun oldum." Dedi kadın elini uzatırken. Bir eline bir ona bakarken elini sıkmadığım için kibirli bir gülüş sergiledi.

"Anlaşılan kardeşin çok soğuk, Kaya." dedi kadın çirkin bir gülümseme ile.

"Evet soğuk ama haddini bilmeyene soğuğum." Kadının o çirkin gülümsemesi solarken biraz daha yaklaştım.
"Ve inan seni gözüm tutmadı." Kadın kaş çatarak tam ağzını açıyordu ki abimin sesi aramıza girdi.

"Ayçin,bu kadar yeter,kes şunu!" Abim elini koluma koyarak beni yanına çekerken hayret dolu bakışları ona gönderdim.

"Ben mi keseyim?" Ağzım bir karış açılmış abimin sözlerine inanamadım.

"Lütfen uzatma. Sana sonra açıklayacağım." Abim kadının kolundan tutup merdivenlere yönlendirirken arkalarından bakakaldım.

Kadın omzunun üstünden bana küçümseme bir bakış atarken sert bir nefes verdim. O kim ki? Abime ne yapmıştı öyle? Abim bana bu kadar sert davranışlarda bulunmazdı.

Ben de daha fazla dayanamayıp merdivenlerden tırmanıp odama geçtim. Kapıyı sertçe çarparken nefesimi verdim sakince. Umarım annem ya da babam görmez bu durumu. Eve birilerini atmamıza kızıyordu. Ki bu doğru davranış. Ben hiç bir zaman bir başkasıyla birlikte iken evde bulunmamıştım.

Üstümdeki bornozu çıkarıp beyaz askılı bir gecelik elime alıp giydim. Bornozu güzelce asarken yatağıma geçtim. Telefonum mesaj için bildirim gelirken telefonu açıp baktım.

Saygısız Profesör: Yasemin'in sizin evde ne işi var?

Ne?

Elim hızlıca klavye tuşları bulurken nefesimi tuttum. Onu nerden tanıyordu?

Ben: Sen nereden biliyorsun?

Saygısız Profesör: Çünkü bir tanıdığım.

Ben: Ne kadar bir tanıdık?

Saygısız Profesör: Bunu yarın konuşalım.
İyi geceler.

Ben: Tamam. Konumu atarsın. İyi geceler.

Telefonu kapatıp komodinin üstüne bırakıp kafamı yastığa gömdüm. Gözlerim uyku için kapanırken Profesörün o kadının ile ilişkisi ne olduğunu düşünmeye başladım. Uyku beni içine alırken sadece bir an önce sabah olmasını istiyordum.

...

Sabah uyanıp spor için evden çıktım. O kadının hâlâ bizim evimizde daha doğrusu abimin odasında mı kalıyordu hâlâ? Bunu bilmiyordum. Sarışın mavi gözlü bir kadındı. Dünkü ifadesinden sonra gözümde sadece itici bir kadın ve abimi kafalamaya gelen bir sürtük olduğunu düşünüyorum ki bundan emin değilim sadece bir varsayım.

Bazen önyargı ile birilere yaklaşmak doğru olmuyor işte.
İnsanlar dışarda gördükleri ile içindeki kişi ile bir değil. Biliyorum bir insan bazen içindeki duyguları ifadeleri yansıtır ancak öyle şahsiyetsizler var ki kravat takıp 'ben beyefendiyim' demeleri yok mu? İşte bazen bu durumları yaşabiliyorduk. Kimi dışardan güzel gözüküyor ancak içi çirkin,kimi dışı çirkin içi güzel oluyordu. Karakter meselesi...

Evden çıktığımda profesörün yine ve yine sözünü tuttuğunu gördüm. Kırmızı arabam bana gülümserken hemen bindim ve spor salona doğru sürdüm. O spor salonun yanındaki dükkanda çalışan genci hatırladım. Babamdan bundan bahsettiğim de ona yardımcı olacağını söylemişti. Umarım o genç çocuk okur ki ülkeye,kendisine hayırlısı olur. Onda görüyorum azmi, yapacaktı.

Arabam sonunda durduğunda spor salona girdim. Sporcu giysilerimi giyip kendi başıma sporları yaptım. Her gün başka bir bölgemi çalıştırıyordum. Profesör ile gelecektim ama o birkaç gündür yoktu ve geleceğini düşünmüyorum belki de gelir bilmiyorum.
Ama gelmemişti bugün.

Sporlarıma devam ederken telefonum çalındı. Son hareket olan Burple yaptıktan sonra telefonu yerden alıp baktım.

Bilinmeyen numara arıyor.

O dünkü adam,Arslan Han idi.

Nefes nefese kaş çatarak baktım. Neden arıyordu ki?

Telefonu açıp kulağıma koydum.

"Ne var?" Sertçe sorduğum soruyla onun kısık gülme sesine karşılık buldu.

"Niye bu kadar nefes nefesesin acaba? Yoksa birileriyle mi yatıyorsun bakalım?" Bu adamın benim hakkımda böyle konuşmasına izin veremezdim.

"Siktir şuradan. Sen kimsin ki beni tehdit ediyorsun? O lacivert gözlerine güveniyorsan çok beklersin." Diye bağırdım telefona. Bazı spor yapan kişiler bağırdığım için bana bakarken sesimi alçak tutarak "Bir bok bilmiyorsun." Dedim.

"Senin gibi naif, seksi bir kıza yakışıyor mu bu kötü sözler?" Kıkırdadı.

"Ne istiyorsun?" Diye sordum nefesimi verdim. Ona bunun hesabını soracağım zaten. Sadece imkan bulmaya ve zaman arıyordum.

"Ha şöyle, uslu bir kız olman işime gelir." sözünü keserek hemen açtım ağzımı.

"Boş konuşma da ne istiyorsun?" Cidden bu olaydan sonra tekrar diksiyonuma ve sokak ağzım için iyi bir kursa gitsem çok iyi olacak. Benim gibi kaliteli bir insan nasıl böyle konuşurdu ki?

"Tamam, pekâlâ şöyle her neredeysen hemen geliyorsun. Sana konum atacağım." Dediğinde alayla güldüm.

"Başka?" Diye sordum alayla.

"Bide kahve getirsen harika olur. Sıcak olursa harika olur." Daha cevap vermeme izin vermeden kapadı. Telefona şaşkınlıkla verirken küçük bir sinir krizi geçirip bağırdım. Tekrar spor yapan kesim bana garip anlamsız bakışlar atarken hızla eşyalarımı toplayıp soyunma kabine girip duşumu alıp hazırlandım. Üstümde siyah badi altımda siyah kot pantolon ve badimin üstünde ise siyah deri ceket alarak giyinmiş makyajımı da hafif tutarak çıkmıştım. Sanki artık hazırlanmam evde değilde burada olmuştu.

Kırmızı arabama bindiğimde konumu attığını gördüm. Aynı zamanda Profesörün de bama konum attığını gördüm.

Peki şimdi ne yapacağım. Al sana iki dert. Erkekler ne zaman anlayacak bir tane kız olduğumu?
Hayır yani zamanım var da sizinle ilgileneyim. Bazen diyorum lezbiyen olsam?

Ardından bu düşünce benim midemi bulandırırken erkeklerin tek belaltı organıyla değerli olduğunu hatırlayıp bana daha cazip geldiğini fark ettim.

Üzgünüm erkekler ama Ayçin Günay aşık olana kadar - ki imkansız gibi- erkekler onun için sadece tatmin aracı olarak kalacak.(yazarın düşüncesi)

Aşk kutsal mı yoksa acı çektiren bir duygu mu bilmiyorum ama bu duygu içimde barınana kadar galiba sadece kendimi tatmin etmek için kullanacağım erkekleri. Ancak profesör buna dahil değildi. Sadece bir kez birlikte oldum ve onunla,birlikte olduğum diğer erkeklerden daha özel şeyler yaşadığımı hissetim. Başta bana saygısızlık eden adam son zamanlarda bana nazik davranmaya hatta hoşlanmaya başladı. Evet dün gece benden hoşlandığını itiraf etti. Her ne kadar orada bir şey demesede gururumu okşadı. İnsanlar beni bırakmazdı. Bunu biliyordum ki profesör de bırakmadı. Size söylemiştim. Benimle birlikte olan bir insan tekrar ve tekrar olmak istemek için yalvaracaktı. Profesör böyle bir yalvarma gerçekleştirmedi ancak onun da beni istediğini anladım. Önceden bedenimi istemişti.

Bedenler oyuncak değildi. Can taşıyan somut bir parça olsada sonuçta o kendisine aitti.

Ardından ruhumu sevmeye başladı. Oysa küçük iken onun sinirini bozan bir çocukmuşum da haberim yoktu. Gerçi onunda yoktu. Bu hem bana hem de ona sürpriz olmuştu. Çocukluktan beri hatırlıyorum. Evet, yere düşerken onun önümde durmasını silik bir hafıza ile hatırladım. Ah o aptal taş. Beni rezil etmişti.
Salıncak için koşarken yere düşmüştüm.
Bu şimdi komik ve rezil itici bir anı olsada o küçük yaşta sadece saf bir kızın yere düşmesi gibiydi. Ondan sonra o kız düşmedi. Evet, o bendim. Düşmedim. İnsanlar beni düşürmek adına her şey yapmıştı ancak yapamadılar.

Çünkü mükemmel Ayçin Günay bunun üstesinden geldi.

Profesörün konumunu kapatıp o Arslan denen adamın attığı konumu açıp arabaya bağladım. Otuz dakika bir mesafede duruyordu.
Arabayı çalıştırıp o tarafa doğru sürdüm.
Yolum bu kez müzik olmadan devam ettim. Bu ruhumu yansıtıyordu.
Şarkılar ruhun gıdası dedikleri bu olmalı değil mi? Şuan ruhum gıda almıyordu.

Ruh da tıpkı can gibi değerli idi. Ruh bedeni terkettiğinde geriye kalan sadece boş bir beden.

Arabayı durdurup park ettim. Burası onun evi galiba. Krem renginde iki katlı bir evdi. Bahçesi büyük idi. Profesör kadar olmasada onun da renk konusunda zevksiz olduğunu gördüm. Siyah demir kapıyı itip içeriye girdim. Bahçesini incelediğimde gül ve bir kaç değişik çiçek dikildiğini gördüm. Bu beni şaşırttı. Adamın çiçeklere bu kadar ilgisi olması hem hoşuma gitmiş hem de bahçesine uygun olduğunu düşündüm.
Çiçekler olmasa bu evin canlılığı giderdi.

Profesörün evi karamsar bir havaya sahipti. Ya sevdiği renk idi ya da umursamamış. Ben olsaydım onun evine renk getirirdim. Kesin bana teşekkür ederdi.

Bu düşüncelerden kurtulmak adına iki yana salladım kafamı. Ne saçma gelecek hayelleri kuruyorum ki? Sonuçta geleceği bilemezdim ki?

Kapıya ulaşır ulaşmaz zili çaldım. Bir kaç dakika ardından kapı açılınca onun lacivert gözleriyle karşı karşıya kaldım.

Gözlerine bakınca sanki bu evrende bulunmuyordum. Sanki bu dünyadan soyutlanıyordum. Bu gözler nasıl bana etki eder ki?

"Geldin, hoşgeldin küçük hanım." Onun sesini duymamla kendime gelip Kaş çatarak baktım o lacivert gözlerine. O da beni izliyor inceliyordu.

"Ne konuşacaksan konuş, işim var." Dediğimde 'öyle mi?' diye tek kaşını havaya kaldırdı.

"Pekâlâ çok az zaten. Geç içeri küçük hanım." Bana iki de bir küçük hanım diyordu. Başta tereddüt içinde kalsam da hemen gitme dürtüsü ile içeriye adımı attım. Kapıyı ardımdan kapatırken onun benim arkamda durup takip etmesine karşılık sadece derin bir nefes alıp verdim.

Adımlarım salona doğru giderken onun evini inceledim.

Kahverengi tonlarında bir koltuk takımı, beyaz bir avize ve perdeleri de krem renginde tül idi.
Sade bir bekar evi gibi.

Bekar mıydı? Gözlerim omzumun üstünden baktığım adama doğru gitti.
Gözleri ile beni izliyordu hâlâ.
Eliyle koltuğu gösterirken o da hemen diğer koltuğuna oturmadan önce "Bir şey ister misin?" Diye sordu. Başımı iki yana salladım.

"Hayır,gerek yok. Hemen kısa keselim." Dedim. Nefesini verirken "Pekâlâ," diyerek karşıma oturdu. Rahat ama şık bir takım giymişti.

Gözlerini kısarak bana bakıyordu. Bende ona baktım. Benden ne istiyordu ki?

"Evet, Savaş'ın aklını nasıl bulandırdın anlat bakalım?" Bir anda bu konuya girmesi ile şaşkınlık geçirdim.

"Ne?" Dudaklarım hafif aralık bir şekilde ona baktım. Ne diyordu bu adam?

"Sadede geldim işte. Savaş zeki bir adamdır ve inan bana onun kadar zeki birisi senin için oyuncak olması...Bu çok tuaf." Dedi düşünür gibi. Gözlerini düşünerek kıstı.

"O benim oyuncağım değil. Arkadaşınla aramızdaki şeyleri sana anlatmayacağım." Net tavrım karşısında tek kaşını kaldırdı.

"Aranızda olanlar?," sanki çok komik bir şey söylemişim gibi kahkaha attı. Gülüşü gözlerim takılırken onun sesiyle tekrar gözlerine döndüm.

"Komik duruyor. Sen kaç yaşındasın ki bir de öğretmeninle ilişkiye giriyorsun? Baban,Kemal Bey değil mi? O biliyor mu?" Bunu bilmesi ile tenim ürperti geçirirken kaş çattım.

"Bu sizi ilgilendirmez." Dedim sertçe.

"Eğer arkadaşımın duyguları ile oynuyorsan çok ilgilendirir. Seni araştırdım." Dediğinde ikinci bir şok daha yaşadım. Daha dün tanışmamış mıydık bu adamla?
Ne ara benim hakkımda bilgiler bulmuştu ki?

"Geçmişin hiç iç açıcı değil. Çoğu kişiyle yatmış bir kızdan nasıl sadık olmasını bekleriz ki?" Alayla vücudumu süzdü.
"Vücudunu bunun için kullanıyorsan neden genel evde kalmıyorsun?" Söyledikleri ile yine bir şok daha yaşarken daha fazla oturmakla kalmayıp ayağa kalktım ardından yanına hızlıca geçip sağ elimi kaldırıp sertçe ses çıkartacak bir tokat yüzünü buldu. Yüzü sol tarafa düşerken sinirle baktım.

"Bana bak," yüzünü bana çevirip o şaşkın ama kızgın bakışlarına rağmen konuşmaya ve o öfkemi dışarıya püskürttüm. " Bir daha,bir daha o ağzını açmana izin vermem anladın mı? Haddini bil. Sen kimsin de benim hakkımda böyle şeyler söylüyorsun?." Kaşlarını havaya kaldırdı.
"Ya adam gibi profesörün yanında arkadaşlığını bil ya da sana bunun hesabını sorarım ki sorarsam senin için iyi olmaz." Gözlerine,o lacivert gözlerine baktım.
"Ve bana da inan o lacivert gözlerine kanma beni etkilediğini düşünüyor olabilirsin ki haklısın ancak bir kadını hafife alma. Özellikle o kadın ben isem." Sert ama tatmin cevaplarım karşısında şaşkınlık hâlâ sürerken daha fazla karşısında kalmayıp arkamı döndüm.

Bir kaç adım attıktan sonra tekrar ona döndüm. Eli tokat attığım yerde duruyordu. Gözlerini bana çevirdi.

"Bu arada siktir et,senin gibi saygısız adamların sözleri çöptür. Kimileri takım elbiseler içinde karektersizliğini saklar. İşte o kimilerden birisin benim için. Bir daha sakın ama sakın karşıma çıkma. Hadsiz adam." Kaşları çatıldı. Onu orda bırakıp evinden hızla çıkıp arabama bindim. Hadsiz adam.

Sinirlerim bozulurken bu kez dönüş yolunda şarkı açmayı düşündüm. Elim hemen radyo ile buluşurken şarkıyı son ses açıp arabayı çalıştırdım. O bölgeden ayrılırken şarkı arabanın içini doldururken yüzümde bir gülümseme ile sürdüm.

| -Patron|

Uymam ki hiçbir kurala
Sığmam asla dört duvara
Zaten şu hayat dediğim şey benzer hileli kumara
Bu gece benim her yerde patron
Ne klişe severim ne şablon.
Beni kimseyle karıştırma
Rahatsız ettiysek pardon!

Şarkı kulağıma geldiğinde şarkıya eşlik edip sürdüm. Bu kez hedefimde profesör vardı ve o Arslan denen adamı ona söyleyeceğim. Tıpkı nazlı bir kız çocuğu gibi. Ondan kurtulmak için herşeyi yapacaktım.

Araba onun bana attığı konuma geldiğinde arabadan inip restoranta girdim. Boş masalara oturmuştu. Hâlâ gitmemişti. Tam bir saat neredeyse burada kalmış olmalı. Adımlarımı onun oturduğu masaya götürürken beni görmesi ile ayağa kalktı. Yüzünde sinir neden ifade yer alırken karşısında geçtim.

"Selam." dedim kuru bir gülümseme. Kaşları hâlâ aynı yerde dururken dudaklarımı bastırdım.

"Neden geç kaldın? Endişe duydum." Yüzümü inceliyordu.

Dürüst davranarak "Arslan denen adamın yanında idim." Kaşları merak ve şaşkınlıkla havaya kalkınca devam ettim.
"O da beni çağırdı. Hem de evine." Dediğimde daha da şaşırdı.

"Nasıl yani? Neden çağırmış?" Diye sordu merak ve şüphe içinde.

Yerime otururken o da daha fazla ayakta durmayıp oturdu. Bacağımı diğer bacağımın üstüne atıp profesöre baktım.

"Ona sen sorarsın. Ne konuşacağız?" Diye sordum. İfadesi değişmez iken nefesimi verdim.
"Tamam,seni kandırdığımı düşünüyor. Yani arkadaşı için endişe ederken hadsiz,kaba hakaretlere uğradım. Arkadaşın çok kaba." Dediğimde gözleri kocaman açmıştı.

"Ne?" Dudakları hafif açılırken gözlerini kocaman açmaya devam etti.

"Öyle işte,bana açık açık 'fahişe' demek istedi. Ona tokat atıp çıktım." Buna şaşırmadı. Artık adamı şaşırmıyordu. Ama bir Ayçin Günay her zaman şaşırttır.
"Göğüslerime bakıyordu dün. Numaramı sen mi verdin ona?" Neye şaşırsa birkaç saniye sürüyordu. Çünkü dudaklarımdan çıkan her söz ona şaşkınlık yaratıyordu.

"Hayır vermedim. Nasıl nerde bulmuştu. O seni tanımıyordu ki?" Demek ki o da bilmiyordu. Arslan denen o herif ne istiyordu ki? Arkadaşı için endişe duyan birini oynuyordu.

"Her neyse, benden, senden uzak durmamı istiyor. Sözde aklını ben bulandırmışım." Alayla gülüp gözlerine baktım. Garson gelirken profesör donakalmıştı. Bu yüzden ben siparişleri verdim.

"Ona karışmamasını söyledim. Ama o dinlemedi." Şaşırma sırası bende iken ona anlamaz gözlerle baktım.

"Ne demek istiyorsun? Ne demek 'ona karışmamasını söyledim?' profesör neler oluyor?" Dediğimde sanki bir şeyi yanlışlıkla dudaklarından çıktığını farkedip hızlıca kendini düzeltti.

"Bir şey yok," gözlerini kaçırdı.

"Söyle, profesör yoksa gideceğim." Gözlerine baktım. Ama o ısrarla bakmıyordu.

"Ona senden bahsetmiştim. Dün gece onunla birlikte geçirdik. Alkol içimde iken ne var ne yoksa anlatmıştım. Onun böyle bir aptallık etmesi...," gözlerime baktı.
"Ayrıca senin göğüslerine mi bakmış?" Dişlerini sıktı.

Alkol almış ve o Arslan denen adama benden bahsetmişti. Demek ki bunu koz olarak üzerimde kullanmak istiyordu. Yanlış bildiği vardı. Ben diğerleri gibi değildim.

"Arkadaşın çok edepsiz,gizli gizli ben arabada dans ederken göğüslerime baktı." Sanki onun ve arkadaşının arasını bozan o kadın gibiydim. Zaten istediğim bu.

"Ona hesabını soracağım." Elimi tutmaya çalıştı ama izin vermedim.

"Gelelim bize,anlat gideceğim." Siparişler gelirken sıcak latte kahvemi dudaklarıma götürdüm. Ona filtre kahve sipariş etmiştim. Kahveye bakınca yüzünü buruşturdu.

Eliyle kahveyi iterken beni izledi.

Lattemi masaya bırakıp gozlerine baktım.

Sonunda konuşmaya başladı.

"Ayçin, biliyorum aramızda yaş farkı var," Sanki ben ona aşık mışım gibi söylüyordu.

"Evet ve benimle yatmayı kabul ettin?" Dediğimde nefesini verdi bıkkınlıkla.

"İstemiyordum,seni istemiyordum çünkü biliyorsun ki öğrencimdin. Ta ki o aptal eski sevgilinle yatmak istediğini duyar duymaz. Belki çok yanlış," ben ona ima ile baktığımda görmezden geldi. "seninle yatmak düşüncelerde değildim. Cidden değildim," gözlerime baktı. "Senden hoşlanmak gibi...Hatalar yaptım." Ne diyordu bu adam? Dün benden hoşlanıyor olduğunu söylememiş miydi?

"Ne?" Dudaklarımdan çıkarken o sadece baktı bana.

Yeni bölümü ile görüşmek üzere:(

Savaş senin kafan gitmiş sanırım ha,hadi itiraf et güzelim,kim senin kafanı karıştırdı.

Diğer bölüm sezon finali!

Bölüm : 08.12.2024 19:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...