

Arkadaşlar,
yeni bölüm ile merhaba:)
BERLİN- FELICITÁ( şarkıyı bir Netflix dizisinden duydum. İsterseniz onu izleyebilirsiniz.)
Dizi: La Case de papel Berlin.
25. BÖLÜM : YANLIŞ BİLİNEN GERÇEK
Güzel bir gün sonra evime geri dönmüştüm.
Aslında başta reddetsemde Savaş bunun saçma olduğunu ve boş yere tavır aldığımı düşünüyordu.
Belki de haklıdır. Babamı üzmek istemem ama bu konu hakkında konuşmuştuk.
Arslan'ı istemediğimi söylemiştim. Hem nasıl oluyorda Arslan bir anda beni isteyebiliyordu? Bizi - Savaş ve beni- biliyordu. Nasıl olurda benimle evlenmek ister? Bu işte bir terslik olduğunu düşünüyorum.
Kapıyı çaldıktan sonra hizmetli bana kapıyı açarken "Babanız sizi salonda bekliyor hanımefendi." Dedi.
Başımla onu onaylarak içeriye girdim ve salona doğru yürüdüm.
Babam salonda bir ileri bir geri gidiyordu. Beni gördüğünde hemen yanıma geldi ve bana sarıldı. Şaşkınlıkla kalakaldım.
"Kızım, özür dilerim, gerçekten özür dilerim. Seni kırmak istemiyorum. Gerçekten özür dilerim. Lütfen babanı affet." Babamın söyledikleriyle ikinci defa şok yaşarken sonunda elim sırtını bulmuştu.
"Önemli değil,baba." Dedim onu geçiştirmek için değil, samimi olduğum için.
Benden ayrılırken dudakları alnımı buldu.
"Ah, güzel kızım,seni kırdım. Senin istemediğin bir şey yaptım." Evet yapmıştı. Beni evlendirmek istemişti. Sorun evlilik değildi sorun istemediğim biriydi.
"Gerçekten önemli değil baba ve hayır evlenmeyeceğim." Dedim gülerken. Babam da gülerken gözlerinde yaş olduğunu gördüm.
"Özür dilerim kızım. İsteğin dışında evlilik olmayacak." Dediğinde içim rahatladı.
"Buna sevindim baba, gerçekten sevindim." Dedim onun kollarına tekrar girdiğimde başım göğsüne yaslıydı.
Kolları her yerimi sarmalarken dudaklarını saçlarıma bastırdı.
O dünyanın en iyi babasıydı.
Bazı babalar kızlarına sevgi vermezdi.
İstedikleri kadar hediyelere boğsun kızlarını ama hayır bir sevgi, şefkat kadar değerli olamazdı hiçbiri.
Bazı babalar kızlarını görmezden geliyor,duymuyor. Oysa kızları onları ilk aşkı olarak bilirdi.
Bir kıza ilk aşkın kim diye sorduklarında 'babam' diyecekleri bir babası olmalıydı, değil mi?
Kızlarını seven baba,her ne olursa olsun mutlu olacaktır çünkü o kızını seviyor.
Kızlar sevilmeli, hayır demiyorum erkek çocuk sevmeyin demiyorum. Sadece kızları erkeklerin gölgesinde bırakmayın. Onlar da sizin çocuğunuz ve bir cinsiyet sevginizi ölçmemelidir.
Onlara değer verin çünkü sizin sevginize ihtiyaçları vardır.
Sevgisiz büyüyen her kız ilk kırıklığını ilk aşkından bilir.
Babam harika,ben dünyanın en şanslı kızı olabilirim.
Benden ayrılıp beni kendisiyle birlikte koltuklardan birine oturttu. Kolu omzumu bulup kendine çekti ve elini yanağıma dokundurdu. Gözleri gözlerimin içine bakıyordu.
"Güzel, kızım iyi misin? Bugün neler yaptın?" Diye sordu.
Ona bakmak için biraz geriye çekilirken "Arkadaşlarımla buluştum. Bilirsin Burcu ve Betül." Başını beni onaylamak için sallarken tekrar konuştu.
"Pekâlâ,istersen onları yarın evimize davet et. Uzun zamandır görmüyordum. Bu arada okula gitmeni istiyorum." Şaşkınlık yaşarken o devam etti.
"Sen hâlâ şirket için hazır değilsin ve seni okuldan mahrum etmek istemem." Dedi sakince.
"Hayır hazırım baba, lütfen şirketin başında olmama izin ver." Başını iki yana salladı 'hayır' anlamında.
"Neden?" Diye sordum sinirle.
"Sakin ol, kızım. Kaçırılman,kafa karışıklığın için seni şirkete gönderemem." Dedi, dikkatle yüzümü incelerken sakindi hâlâ.
"Ne kafa karışıklığı?" Diye sordum.
Babam nefesini verince hemen anlatmasını istedim.
"Aslında bunu söylemek istemezdim ama buna mecburum sanırım." Dedi ve onun ne diyeceğini beklerken kendimi tutuyordum.
"Evet?" Dedim,'devam et' der gibi.
Babam, benim sabırsız olduğumu görünce ağzındaki baklayı çıkardı sonunda.
"Geçici hafıza kaybı geçirdin ve bu durum senin o zamanı unutmanı sağlamış." Ne hafıza kaybı? Ne demek istiyordu?
"Açık olur musun baba?" Diye ricada bulurken babam onayladı.
"Demek istediğim yaşadığın olay karşısında hafıza kaybı geçirdin ve sonra bu olanları unuttun. Hangi olayları dersen senin kaçırılmandakı olay." Babama saygısızlık etmem istemem ama daha hızlı olaya girse olmaz mıydı?
"Ne olmuş?" Diye sordum.
"Seni kurtaran Savaş değildi,Arslandı." Biliyorum o izimi bulmuştu ama sonuçta Savaş gelmişti.
"Biliyorum ki?" Diye cevap verirken babamın yüzünü incelerken konu bu olduğuna şüphe ettim.
"Pekâlâ, aslında seni oradan kurtaran Savaş'tan önce gelen Arslan olduğunu biliyor muydun?" Diye sorunca durdum ve ona baktım. Nasıl olur? O günü hatırlıyorum. Hem de kanlı canlı. O beni kaçırmıştı ve tam çıkarken Savaş çıkmıştı. O beni kurtarmıştı.
"Ne, bu doğru değil,baba. Profesör beni kurtardı,Arslan değil." Diye diretince nefesini verdi ve beni kendisine çevirince ona döndüm ve dikkatle onu dinledim.
"O gün seni kaçıran adam seni zehirledi ve sanırım güçlü bir zehir ki senin halüsinasyon görmene neden olmuş." Bu nasıl olur ki?
"Ne demek bu?" Diye sorarken buldum kendimi.
"Evet,bu durumda her şeyi yanlış gördün o halüsinasyon yüzünden." Dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm.
Aşk gözü kör eder derlerdi ama bu nasıl olur?
Beni kurtaran Savaş zannetmiştim ama değilmiş ve kalbimin tam ortasında delik açılırken nefes alamadığımı hissetim.
"Kızım,iyi misin?" Sessizliğimi yanlış anladığı için beni incelerken terslik olduğunu görünce iki elini de yanağıma yerleştirdi.
"Kızım,ne oldu sana?" Diye sordu panik halde. Elim kalbimde dururken derin bir nefes ihtiyacı hissettim.
Hayır sorun oksijen değildi sorun ruhumun boğulmasıydı ve ben nefes alamıyordum.
Babam hemen içerden "Ayşe buraya bak çabuk." diye bağırdı. Hizmetli hemen yanımıza gelirken şaşırmış korkmuş olmalı.
"Ne oldu efendim?" Diye sorarken beni gördü ve "Hanımefendi iyi mi-" babam onun sözünü sert bir dille keserken arkasında dönüp gitti.
"Kes sesini ve hemen ambulansı ara!" Dediğinde çoktan gitmişti.
Babam bana dönerken "Nefes al kızım,nefes al!" Diye komutlar veriyordu. Ama yapamıyordum.
"Çabuk ol!" Diye bağırdı babam. O sırada merdivenlerden aşağı inen annem salona gelirken beni gördü ve hızla yanıma gelip beni kontrol etti.
"Ne oldu, kızımıza Kemal?" Diye sordu panikle.
"Bilmiyorum,ona her şeyi anlatmıştım ve bir anda-" annemin bağırışı babamın sözü kesilmesine neden olmuştu.
"Ne yaptın sen? Pedagogla konuşacağımızı biliyordun. Nasıl yaparsın bunu?" Diye bağırdı annem.
Babam hem benim için komutlar
-gereksiz- verirken hem de annemle konuşuyordu.
"Bilmiyordum bu tepkiyi vereceğini." Dediğinde annem iyicene çıldırdı ve babamın yakalarını tutarken sarstı.
"Ne demek bilmiyordum Kemal ne demek? Konuştuk bunu konuştuk!" Onlar tartışırken dışardan ambulansın sesini duyabiliyordum.
Kapılar açılırken annem babamdan uzaklaşıp beni ayağa kaldırdı ve salona gelen sağlık ekiplerinin gözlerinin önüne serdi.
"Lütfen bir şey yapın, çünkü nefes alamıyor kızım ve iyi değil." Babam durumu açıklarken sağlık ekibinden biri gözlerime ışık tutarken "Beni duyabiliyor musun?" Diye sordu. Başım dönerken 'evet' anlamında salladım.
"Harika o zaman nefes alman gerekecek bunu biliyorsun değil mi?" Sağlık ekibi benim salak olduğumu,bunu bilmediğimi mi düşünüyordu? Ah, gerçekten inanılmaz burada nefes alamıyorum ve bana sorduğu soruya bak.
Başımı salladım.
"Rahatla ve derin bir nefes al,bak böyle." diyerek kendini gösterdi ve nefes aldı burnundan ardından yavaşça verdi. Zordu ama bunu yapabilirim.
"İşte böyle,aferin. Bir daha yap!" Diyerek nefes aldım tekrardan ve verdim. İşe yarıyordu.
"Şimdi iyi misin?" Kalbim hâlâ hızlı çarpıyordu ama nefessiz hissetmiyordum.
"E...Evet." kekelediğimde annem sarılmak istedi ama sağlık ekibi onu durdurup "Kızınızı hastaneye götürelim ve neler olduğuna bakalım." Deyince ikisi de onaylamak zorunda kalmışlardı.
Beni dikkatlice tekerlekli sandalyeye yerleştirdiler ve evden çıkardılar.
O sırada abim ortaya çıkmıştı ve önce ambulansı ardından beni görünce şaşkınlıkla gözleri büyüdü ve yanıma doğru geldi.
Eğilerek ellerimi tuttu.
"Ne oldu sana,iyi misin?" Gözleri annemi ve babamı bulunca bir ümit onlardan cevap bekledi ama hayır kimseden bir söz dışarı çıkmadı.
"Beyfendi izin verin de işimizi yapalım." Sağlık görevleri abimi yerden kalkmasına neden olurken o da hızla arabasına bindi.
Beni ambulansa bindirirken yanımda sadece annem gelmişti. Kapılar kapanırken babamı görmüştüm. Gözlerinde üzüntü, pişmanlık gördüm.
Ambulans hareket edince cebimdeki - Savaş ile gezerken kendime bordo kadife bir pantolon ve üst olarak beyaz bir kazak almıştık- telefon çalınca sağlık görevlilerinden biri telefonu izin isteyerek telefonumu aldı ve cevapladı.
"Merhaba beyefendi?" Kimin aradığını bilmiyordum.
"Ayçin hanım şuan iyi durumda hastaneye gidiyoruz." Dedi sağlık görevlisi karşı taraftan küfür sesi gelince onun kim olduğunu biliyordum.
"Küfür etmeyin beyfendi. Sakin olun! Ayçin hanım iyi." Dedi sağlık görevlisi yüzünü buruşturarak telefonu kendinden uzaklaştırdı.
"Sanırım çok küfürbaz bir sevgiliniz var hanımefendi." Dedi sağlık görevlisi.
Annem hemen ortaya atıldı.
"Onun bir sevgilisi yok," teyit etmek için gözlerime bakarken ben telefona baktım ve elimle almak istediğimi belirtirken sağlık görevlisi telefonumu geri verdi.
Kulağıma koyarken "Ayçin, güzelim bebeğim." Savaş'tı. Onun sesini duyunca gülümsemek istedim ama sadece ifadesiz bir suratla dinlemeye devam ettim.
Annem kuşku içinde beni inceliyor,telefonda kiminle konuştuğumu merak ediyordu.
"İyim,sakin ol. Hastaneye gideceğim ve geleceğim." Dedim sakin bir ses tonuyla.
"Hangi hastane?" Hışırtılı sesler onun hazırlanıp geleceğini işaret ediyordu.
"Afedersiniz hangi hastane?" Diye sordum sağlık görevlisine.
"Şehir merkezine." Dedi sağlık görevlisi.
"Teşekkürler," telefona dönüp "Şehir merkezine." dedim.
"Tamam bebeğim geliyorum." Diyerek telefonu kapattı.
"Az önce kiminle konuştun öyle? Sevgilin yok." Diye diretti annem.
"Var benim sevgilim." Diyince yerinde kaldı.
"Kim?" Diye sordu.
"Şuan söylemek istemiyorum anne." Zaten çok kötü bir zaman geçirdim.
"Pekâlâ ama bunu açıklamak zorundasın. Kiminle,ne zaman sevgili yaptın, bunlara cevap istiyorum." Deyince sadece kafamı salladım.
Bu onun için evet, benim için bir geçiştirme hareketiydi.
"Sanırım, kızınıza baskı uyguluyorsunuz?" Diye aramıza girdi sağlık görevlisi.
"Hayır öyle bir şey yok." Baskı değildi ama benim için endişe ediyorlardı.
"Ah öyle mi az önce kızınıza hesap sorarken öyle değildiniz?" Sağlık görevlisi aramıza girmiş annemi sorguluyordu.
"Ne demek istiyorsunuz?" Diye sordu annem kaş çatarak.
"Kızınıza her ne söylediyseniz bu yüzden nefesi kesilmiş gibi hissetmesine neden olmalı, değil mi?" Diye sordu sağlık görevlisi ifadesizce.
Annem sessiz kaldı ve böylece öyle olduğunu kanıtlamış oldu.
Neden boğulmuş gibi hissetim bilmiyorum ama bu olanlar gerçekten garibime gitmişti.
Ne vermiş olabilir de hafızam kötüye gitti?
Olay öncesi:
Arslan bilgisayar başında bulunan adamına baktı.
"Çabuk bulamaz mısın sen?" Diye bağırırken gözleri bilgisayarda dolaşıyordu. Kameralara bakıyordu.
"Efendim,elimizden geleni yapıyoruz." Dedi adam kendini savunurcasına ama Arslan'ın bakışlarını görünce dudaklarını birbirine basıp bilgisayara döndü. Ondan korkmaya başlamıştı.
"Lanet herif, kaç saattir arıyoruz haberin var mı? Bana bir ipucu bulana kadar bilgisayarın başından ayrılmıyorsun." Gür çıkan çıkan sesle ne yapacağını bilmeyen adam sadece korkunu sakladı.
Saatlerce Ayçin'den bir haber bulmak istiyordu ve bunu neden yaptığını bilmiyordu.
Sadece istiyordu.
Telefonu çalarken nefesini sertçe verdikten sonra bilgisayarın başında duran adama Kaş çatarak "ben döndüğümde bir ipucu bulmazsan işte o zaman hapı yuttun." Diye tehdit etmeyi ihmal etmedi.
Telefonunu kulağına dayayıp çıkarken arkasında bıraktığı zavallı adam nefesini sakince verdi. Tanrıya şükredecekti bu adamın az da olsa ondan uzaklaştığı için. Artık baskı olmadan rahatça aradığı kızı bulabilirdi.
Sabahtan beri bu adamın baskısını tam arkasında hissetmiş parmakları hareket etmeyi kesmiş,terliyordu.
Gözleri iki bilgisayarın ekranına gidip gelirken parmakları hareket etmeye başladı ve tuşlara basarken kayıtları kontrol etmeye devam etti.
Zeki biriydi ama stres ve baskı yüzünden yapamıyordu. Sonunda doğru anı bulduğunda hemen işe koyuldu.
O araştırmaya devam ederken Arslan dışarı çıkmış sigara yakıyordu kendisine. İçine bir duman çekerken telefonuyla konuşmaya başladı.
"Bir haber var mı Arslan?" Diye sordu Savaş. Arslan, arkadaşının bu kızda ne bulduğunu bilmiyordu. Üstelik onun öğrencisiydi. Geçici bir hoşlantı,diye düşünürken arkadaşının gözlerinde gördüğü şey gerçekti.
Bunu nasıl engelleyeceğini bilemiyordu. Aralarında sekiz yaş fark vardı ve kızın gerçekten onu sevdiğine inanmiyordu.
Arslan'a göre Ayçin,sadece eğlenmelik, sürtük bir kızdı.
Ta ki babasını görene kadar...
"Arıyoruz,dostum. Merak etme." Dedi arkadaşının merakına cevap olarak.
"Aramak yetmez,Arslan. Senin yüzünden ona neler dedim. Ve eğer ona bir şey olursa seni yaşatmam." Arslan gerçekten korkmaya başladı bu kızdan.
Yıllardır arkadaşının duygusuz olduğunu düşünüyordu ve şimdi onu tehdit eden arkadaşını görünce korkmakla gülmek arasında kaldığı belliydi ama yüzünde bir sırıtış belirdi.
"Ne yani o kız için beni öldürecek misin?" Diye sordu.
"Gerekirse evet." gerçek değildi bu. Arslan dostuna zarar vermezdo ama sevdiği kadına birşey olursa buna söz vermezdi. Ne kadar suçlu olsa da onu dinlediği için az olsa kendisini de suçluyordu.
"Hadi ama ben senin dostunum." Kaşlarını çatan Arslan, arkadaşının gerçekten onu öldüreceğini düşünmüyor, şaka yaptığını biliyordu.
"O da benim kadınım." Deyince sessizce dinledi arkadaşını.
"O duygusundan emin değil, anlıyorum çünkü ondan yaşça büyüğüm ve bir zamanlar onun profesörü, eğitmeni,koçuydum." Dedi sakince.
"O kız seni hakketmiyor,"arkadaşının onu yanlış anlama ihtimalini düşünerek cümlesini düzeltme gereğinde bulundu.
"Yani,bilirsin erkeklerle takılıyor ve sen ciddi bir ilişki istiyorsun." Dedi ve arkadaşının nabız ölçüsünü aldıktan sonra devam etti.
"Ayrıca sen ciddi ilişkiyi bırak, evlenmeyi bile düşünmüyorsun o olaydan sonra,şeyden sonra..." Devam edemedi.
Diyemedi, anneni kaybettikten sonra...
Uzun zamandır görüşmuyorlardı ama haberi vardı. Onu ziyaret etmek istedi ama çok önemli bir işi olduğu için erteledi,erteledi ve erteledi en sonunda unutunca geride kalmıştı. Keşke gitseydim,diyordu şimdi.
Savaş'ta susmuştu. Arkadaşının dili sürçmediği konu annesinin kazada kaybetmesinden sonra ciddi ilişkiye soğuk bakması.
"Neyse dostum,bulunca arayacağım." Diyerek aralarındaki sessizliği bozarak konuştu.
"Pekâlâ,bekliyorum." Dedi Savaş, telefonu kapatırken.
Arslan derin bir nefes verirken elinde sonuna kadar yanmış hatta parmakları bile sıcak külden kızlarana kadar dalgındı.
"Nalet olsun!" diyerek elindeki bitmiş sigara dalını yere attı ve ayakkabı ucuyla hafifçe ezdi.
Doğa onun için önemliydi ve kendisi ormanda bir yerdeydi. Gözden ırak bir yerdi ve birkaç kişiden başka burayı bile bilmiyordu.
Tekrar içeriye geçerken adamın bulmasını ümit etti.
Kapıyı açarken masadan uçarak gelen adamı görmedi ve olan olmuştu. Büyük çarpışma gerçekleşmişti.
"Lan it,ne yapıyorsun? Götünde kurt mu var?" Diye bağırdı. Sesi odayı doldururken karşısındaki adama baktı.
"Üzgünüm efendim,heyecandan oldu." Diye açıklamaya girdi adam.
"Başlarım senin heyecanına,biz burada kızı bul diyoruz, sen gidip heyecan meyacan diyorsun. Dur yerinde adam akıllı." Kızgın sesindeki öfke görünseydi duman olarak çıkacaktı.
"Ama efendim-" sözü kesilince irkilerek geriye bir adım atmak zorunda kalmıştı.
"Ne efendim,ne?" Diye bağırdı Arslan.
"Onu buldum, istediğiniz kızı buldum." Diye öylece bağırınca Arslan bir iki saniye kadar durdu ve karşısındaki adamın ne dediğini anlamaya çalıştı.
"Onu buldun mu?" Diye sorarken hemen bilgisayarın başındaydı. Gözleri bilgisayarda bulunan kamera kayıtları incelerken yüzünde küçük bir gülümseme olduğunun farkında bile değildi.
"Evet efendim işte şu araba, şile tarafına gidiyor. Ve orada az yerleşim yeri olduğunu biliyoruz. Konumunu hemen size atacağım." Diyerek bilgisayarın başına geçti ve tuşlara basarken Arslan onu izliyordu her hareketini gözleriyle takip ederken hâlâ farkında değildi.
"Tamamdır efendim,konumu attım." Arslan'ın telefonuna bildirim gelirken hızla arkasına dönerek odadan çıktı.
O kadar heyecanla ilerliyordu ki yaptığı hareketi ve yüzündeki ifadeyi hissedince dondu. Gözleri korku ile titrerken kendisini sorguluyordu.
"Bana ne lan kızdan?" Diye kendi kendine homurdanıp telefondan Savaş'ı aramak istedi ardından bir güç onu 'ara' tuşuna basmasına engel oldu.
"Siktir, büyük bir siktir." Diye küfür ettikten sonra arabasına bindi. Kızdan ona ne ki? Sadece gördü ve o arkadaşının sevdiği biriydi.
Bunun yanlış olduğunu biliyordu ama arkadaşına haber vermek yerine onu kendisi bulacaktı ve yapacağı şey yüzünden kendinden nefret etti.
Arabayı hızla çalıştırırken konumu navigasyona bağladı.
Yaklaşık bir, bir buçuk saat sonra konuma ulaştığında arabadan indi. Burası sık ağaç olmayan bir yerdi ve ihtiyacı olduğunu kafasında yer edinirken yavaşça etrafı inceledikten sonra ilerlemeye başladı.
Kaçıncı dakika olduğunu kendisi de bilmezken kulübeye benzeyen bir ev buldu. Bir camın kırık olduğunu gördü.
İlerledi ilerledi ve ilerledi.
Kapıya dayanırken nasıl sessizce içeriye girebilirim diye düşündü. Sonra aklına kırılan cam gelince oraya doğru ilerledi. Dikkatli olursa hasarsız içeriye girebilirdi.
Girdi.
*Nasıl olduğunu kendisi de yazar da bilmiyor*
Üstündeki tozları silerken burnundan aldığı nefesi kusmak üzere idi. Burası ne iğrenç ne rutubet kokan yer,diye düşünerek yüzünü buruşturdu. Kırık camın olduğu odadan temkinli çıkarken gözleri her yeri inceliyordu.
Adımları sakin ve sessizdi. Bu işi biliyordu.
İlk katı inceledikten sonra buradan birşey bulamadı ardından yukarıya çıkmak için merdivenlere ilerleyecek iken yukaradan duyduğu sesle durmak zorunda kaldı.
Yavaşça merdivenden uzaklaştı ve onu göremeyeceği bir yere saklandı Arslan.
Merdiven basamaklarında duyulan korkunç ses ağırlık yapılan tahtaların sesiydi.
"Tamam, yarın onunla evleneceğim." Diyerek telefonuyla konuşan adam aşağı iniyordu.
Evlenmek mi? Ne evlenmesi,diye düşündü Arslan.
"Sana diyorum bu sadece imamla olacak çünkü biliyorsun ki aranıyorum. Ayçin benim, sadece benim." Dediğinde Arslan kısık bir küfür edince telefonla konuşan adam durdu ve "Seni sonra ararım." diyerek telefonu kapattı.
"Kim var orada?" Diye sordu yüksek sesle.
Arslan sakindi ama nereye kadar onu bilmiyordu.
Adam her odayı gezdikten sonra son odaya bakınca burada da boş olduğunu sanarak tam kapıyı kapatıyordu ki Arslan çevik hareketle kapıyı ona bastırdı ve yerinden çıkarken belindeki silahı başına dayadı.
Korkuyla gözlerini Arslan'a diken adam dudaklarını hareket etmeye başardı.
"Kimsin?" Diye sordu.
"Ecelin,demeyi çok isterdim ama daha gencim değil mi hapse girmek için." Kahkaha attı Arslan.
"Ne istiyorsun?" Diye sordu adam,yutkunarak.
"Kaçırdığın kızı buradan götürmeni hatta evlenmeni." Adam gözlerini irice açarak konuştu.
"Ne,anlamadım?" Diye sordu afal afal.
"Beyninde sorun mu var?" Diye sordu Arslan sıkılmış gibi duran ifadesiyle silah çektiği adama baktı.
"Ne demek istiyorsun anlamıyorum. Buraya Ayçin'i kurtarmaya gelmedin mi?" Diye sordu.
"Sence öyle birine benziyor muyum?" Diye sordu Arslan Kaş çatarak.
"Evet, öyle." Deyince silahın soğuk ucu adamın alnına baskı yapıyordu.
"Benimle dalga mı geçiyorsun? Seni öldürmem ama öldürmek için yalvarana kadar dövebilirim." Dedi sinirle bağırırken.
"Tamam,tamam onunla evleneceğim." Zaten adamın da isteği buydu ama işte korku bunu söylemesine engel oluyordu.
"Aferin böyle adam ol!" Deyince silahı unutup tam çıkışacakken Arslan'ın delici bakışlarıyla karşılaştı.
"Şşşt sakin ol tek bir hatanı görürsem affetmem bileysun." Sondaki kelimesi Karadeniz ağzına kayarken dilini ısırdı.
"Tüh ne kadar da çalışmıştım güzel İstanbul Türkçeyi konuşmak dilime yer edinmek için." Dedi kendi kendine. Sonra onu dinleyen silahını başına tuttuğu adamı hatırlayınca boğazını temizleyerek "Duydun git evlen o kızla. Her neyse." diyerek nefesini verdi Arslan.
Onu kurtarmak bir yana dursun onu kaçıran adama bile bile vermesi nedenini biliyordu.
Arkadaşından uzak durmasını istemesi. Eğer evlenirse ondan kurtulurdu.
"Ama önce şunu al ve kıza ver unutmasını sağlar." Diyerek cebinden çıkardığı kırmızı bitkiyi adamın eline tutuşturdu.
Adam elindeki kırmızı bitkiye bakınca "Bu ne?" Diye sordu.
"Seni ilgilendirmez sadece onun halüsinasyon görmesine neden olacak." Adam başını sallayınca alnına baskı uygulayan silahını çekti.
Nefesini seslice veren adam tam rahatlarken Arslan tekrar silahını alnına bastırdı.
"Bundan kimseye bahsetmiyorsun." Diye ikazda bulununca korkan adam titreyerek başını salladı.
O sadece Ayçin'in yanında Aslan olabiliyordu bunu kendisine silah çekilirken ve korkarken anlamıştı.
"Tamam yapacağım ve seni bu işe karıştırmayacağım. Kimse senin bana yardım ettiğini bilmeyecek." Diyerek güvence verince silahını çekti ve odadan çıktılar.
Kapıdan rahat tavırla çıkarken gözlerini arkasında kalan adama çevirdi.
"Bu arada yarın arkadaşımı arayacağım ve burayı bulması an meselesi. Bu yüzden erkenden çıkman gerekecek saat kaç onu bilemem." diyerek göz devirdi.
Adamın arkasından küfürleri duysaydı Arslan,emindi ki onu şu saniyede öbür hayata postlardı.
Keyiflice arabasına ilerlerken sadece arkadaşını düşündüğünü biliyordu.
Ta ki kızın ailesiyle tanışana kadar...
Adam,ona silah çeken adamın gitmesiyle elindeki kırmızı bitkiye baka baka mutfağa gitti ve böyle veremeyeceğini bildiği için yemeğine eklemeyi düşündü.
Yemeğini hazırlarken Ayçin'i küçük bir ziyarette bulundu adam.
Kıza dokunmak istedi ama kız hayır deyince geri çekilerek ona evleneceklerini söyledi.
Kız kabul etmek zorunda kaldı çünkü Arslan'dan önce ona yemek vermeyi düşünmedi adam. Ayçin'i aç sussuz bıraktı.
Bunu duyan adam sevinçle yemeğini getirdi ona ama öncesinde diğer adamın dediğini yaparak yemeğe o kırmızı bitkiyi ekledi.
Kız yemeğini afiyetle yerken küçük bir konuşma yapacağını söyleyerek çıktı. Tam arayacaktı ki adamı başka bilinmeyen bir numara onun telefonun ekranına ulaştığında Kaş çatarak cevapladı gelen aramayı.
"Kimsin?" Diye sordu sakince.
"Benim, nasıl unutursun böyle bir şeyi?" Arslan'ın kahkaha atan sesini duyunca dondu. Bu adam bir kaçık,diye düşündü.
"Ne istiyorsun ve numaramı nereden buldun?" Diye sormaktan kendini Alıkoyamadı.
"Ben herşeyi bulurum,kes o sesini ve beni dinle."diyerek adamın sorduğu soruları ağzına tıktı.
"Yarın kızı götürmeye yakın arkadaşım gelecek ve seni bir güzel dövecek." Deyince adam hayret edercesine bir ses çıkardı.
"Oldu başka? Sen beni enayi mi zannediyorsun?" Diye yüksek sesle bağırmaya başladı.
"O dilinin ayarını sikeyim,kes sesini. Arkadaşıma yerini söyleyeceğim. Bu işte yokum." Diyince artık adamın alnında kırmızı damarlar kalp gibi atmaya başladı.
"Ne demek yokum ha? Ne demek yokum? Seni o zaman söylerim polislere-" Arslan bunu bilircesine tekrar lafı adamın ağzına tıktı.
"Öyle bir şey yaparsan, değil seni kurtarmak seni içerde çürütürüm." Deyince adam susmak zorunda kaldı.
"Sadece yenilmiş gibi yap. Birkaç yumruk yemek hapse girmekten iyidir değil mi? Dediğimi yap." Dedi Arslan baskın bir sesle.
"Ama Ayçin benim." Diye diretince Arslan ağza alınmayacak küfürler etmeye başladı.
"Ulan beni sinir etme,ne buluyorsun bu kızda. Güzel bir sürtükten başka biri değil " diye bağırdı.
Ta ki babasını görene kadar...
"Ayçin benim,benim benim." Diye hâlâ devam edince sonunda Arslan,pes edip," Tamam ulan tamam. Senin." Diye geçiştirdi.
Telefon konuşması biterken adam telefonu kapattı ve kızı kontrol edecek iken bir ses duydu ve bu bir araba tekerleği idi.
İnandığı adam onu yarı yolda anlaşılan daha erken bıraktı.
Küfür ederek merdivenlerden tırmanmaya başladı. Adımları hızlı kalbi korkuyla atıyordu. Sadece Ayçin'i istiyordu ama bilmiyordu ki asla onun olamazdı.
Kapıyı dan diye girerek kızı uykusundan uyandırdı. Kız korkuyla adama bakarken adam kızı kolundan tutarak aşağı indirmeye başladı.
Kapıyı açıp çıkmayı ümit ederken yediği yumruk ile kala kaldı.
Arbede olurken kız korkuyla geriye bir kaç adım atmıştı.
Sonunda adamı döven adam gözlerini kıza çevirirken kızın durmasına neden olmuştu.
Çünkü kız profesörü gördüğünü düşünüyordu.
Gerçek ise Arslan Han'dı.
O gitmemişti, Savaş gelecekti ama öncesinde bunu yapması lazımdı.
Kızı kendisine çekerek sarıldı. Kız ona özlemle sarılırken ayrıldığında dudaklar dudaklarını bulmuştu. Kız Savaş'ı öptüğünü düşünürken gerçek aslında çok bambaşka ve yıkıcı olmuştu.
Ayrıldığında kız ne olduğunu bile anlamayarak başı dönerken Profesörünü son kez gördüğünü zannederken elini uzatmıştı tutması için ama Arslan tutmadı.
Kızın bedeni yığılırken zevkle izledi Arslan.
"Seni güzel sürtüğüm benim. Savaş'ı hakketmiyordun. Şimdi göreceğin halüsinasyon ile Savaş'ını bekle." Diyerek oradan ayrıldı.
Kısa sürede ayrılan Arslan'dan sonra Savaş geldi ve hızla kulübenin içerisine girdiğinde o manzarayı beklemiyordu.
Kız yerde ve bir adam daha yerdeydi.
Savaş tam kızın yanına gidecek iken tuaf sesler çıkaran adama baktı ve sinirlenerek onu pataklamak adına yanına gitti.
Kız gözlerini yorgunca açınca Profesörünü zar zor farketti ve dudaklarını hareket ederek "Profesör." demeyi başardı.
Savaş pataklamayı kesip sesin olduğu tarafa baktı.
Hızla adamdan uzaklaşıp kızın yanına gitti ve iyi olduğunu sordu. Kız iyi değildi. Midesi bulanınca koşarak lavaboya girdi ve içindeki ne varsa ne yoksa çıkarmıştı.
İyi hissediyordu şimdi.
Kız yüzünü profesörü sayesinde yüzünü yıkarken olanları hafif hafif hatırlıyordu. Savaşın - Arslan'ın- onu kurtardığını düşünüyordu.
O kulübeden çıkarken Ayçin onu kurtardığı zannettiği adama duygularını ifade edince birlikte oldular. Çünkü aşk birlikte olmaktı ve onlar kuralları umursamayarak aşık olmuştu.
Belki de onu kurtardığını zannettiği içindi?
Merhaba arkadaşlar ve görüşürüz arkadaşlar;)
Soru yok çünkü cevaplar diğer bölümlerde!!!
Ah,Arslan'ın neden böyle yaptığını anladınız. Galiba ondan hoşlandı ve arkadaşına layık görmüyordu. Ama sonra nedenlerle ondan uzaklaştı.
Aşık değildi, hoşlantı. Diğer hikayem Arslan ile ilgili kurgu olan,onu okumayı unutmayın!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.82k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |