33. Bölüm
Deniz / TALEBE  AŞKI ZOR / 29. BÖLÜM: ANLAŞMA

29. BÖLÜM: ANLAŞMA

Deniz
nightdarkgirl344

 

Merhaba arkadaşlar
Yeni bölümle yeniden merhaba.

 

29. BÖLÜM: ANLAŞMA

ARSLAN HAN:

Yatağımdan alelacele çıktığımda yataktaki ismini bile bilmediğim kadın çıldırdı.

Ceketimi de giydiğimde ona bakmak için odama girdim ama o çoktan diğer kadınlar gibi toz oldu.

Bu benim için daha iyidi. Sabah sabah kadınları yatağımda görmek midemi bulandırırken onun gitmesi işime yarardı.

Aynaya bakıp son dokunuşu olan kravatımı bağlayıp gömleğin üzerine dikkatle yerleştirdim. Titiz olmak benim doğamda vardı.

Temizlik hastası değilim ama özenli biriyim. Bu benim için önemli.

Kemal amca, beni aradığında kendimi dün gece seviştiğim kadınla buldum.

Üstümü giyindikten sonra araba anahtarı alıp evden ayrıldım.

Üstümde tüm vücudumu saran şık siyah bir takım bulunuyordu. Özel terzim bunu kendi elleriyle yapmıştı. Yani bana Özel takımlar ve özel terzim.

Çünkü ben sıradan bir takım giymezdim.

Arabama binmeden önce başımı salladım korumaya. Koruma hemen yanıma gelirken arabama doğru ilerledim.

"Buyrun patron." dedi buyurgan bir sesle.

"Odam temizlensin, hiçbir kir veya çöp görmek istemiyorum." Dedim,hemen.

"Emredersiniz." diyerek benden uzaklaştı ardından arkasında kalanlara irtibata geçti.

Arabama bindim. Mercedes Benz.
Arabamın markasını seviyordum.
Bana layık olan da buydu.

Hızla arabamı çalıştırıp şirkete doğru sürdüm.

Yolda Savaş'ı aramak istedim. Telefonu arabaya bağladıktan sonra rehberden Savaş'ın numarasını buldum ve onu aradım.

Sesi arabamın içini doldururken otobana ilerledim.

"Arslan ne oldu?" Diye sordu,sesi yorgun geliyordu.

"Ayçin olmamı mı isterdin Savaş?" Kahkaha attım. Bazen bu adamın gerçekten Ayçin'le kafasını bozduğunu düşünüyorum. Hayır yani bir de öğrencisi.

"Boş konuşma,ne istiyorsun? Neden arıyorsun?" Diye sordu sinirle.

Anlaşılan Kemal amcayla olan konuşması iyi geçmemiş.

"Niye sinirlisin ya? Şirkete gelsene muhabbet edelim." Diye öneride buldum. Onunla konuşmak istiyorum ve yüz yüze daha mantıklı.

Ne böyle telefonda konuşmak?
Hiç benlik bir şey değildi ve asla muhatap olduğum kişilerde görmek istemem.

"Pekâlâ, geleceğim." Hemen kabul etmesi, gerçekten yorgun olduğunu kanıtlıyordu.

"Harika,ben şimdi şirkete geçiyorum bekliyorum seni." Diyerek telefonu kapattım.

Otobandan çıkıp başka bir kavşağa geçtim. Oradan da başka bir yola saptım.

Sonunda geldiğimde herkesin tam zamanda şirkete girdiğini gördüm. Bir elim direksiyonda iken diğer kolumu kırıp saatime baktım.

Saat 8:30

Herkes benden önce girmesi dudaklarımda bir kıvrılma oluştu.

Arabadan indim ve kapıyı kapattıktan sonra kilitledim. Adımlarım şirkete giderken çalışanların 'günaydın' demelerine sadece başımı salladım.

Asansöre bindikten sonra kendi katıma bastım. Asansör benim katıma geldiğinde kapılarını açtığında hemen çıktım. Odama doğru ilerlerken Dilara yani kişisel asistanım hemen yanıma geldi. Elinde dosyalar ve notlar bulunuyordu. Üstünde beyaz bir gömlek, altında ise kırmızı renkte kısa bir etek.

İyi bir tercihim vardı.

"Merhaba Arslan Bey, bugün ki toplantınız saat on bir buçuk'ta başlayacak. Ardından öğle yemeği için size suşi sipariş vereceğim. Hemen sonra öğleden sonra ise dışarda bir toplantınız bulunacak. Toplantı bitiminde yönetim kurulu toplantısı olacak. Ve son olarakta şirket için bazı evraklar imzalanacak." Demesi o kadar uzun gelmişti ki ayakta uyuyacaktım neredeyse.

Aman tanrım bu kız nasıl hepsini aklında tutabiliyor?

"Dilara, lütfen sakin ol ve bu kadar şeyi yapmacağımı bilmeni istiyorum." Dedim,sesim netti. Zaten birazdan Savaş gelecekti.

"Ama-" Sözünü hemen kestim.

Onu iyi anlıyorum,bana yardımcı olmak için burada ama fazlasına gerek yok. Bazı kuralları esnek tutabilirdim.

"Aması yok Dilara, bugün sadece öğlene kadar işlerimi yapacağım ama önce iki kahve istiyorum odama." Dedim ve odama tam girecekken sesini duydum.

"Misafir mi gelecek efendim?" Dedi çekingen bir tavırla.

Başımı sallayarak,"Evet arkadaşım. Kahveler bol köpüklü olsun." Dediğimde hemen başını salladı.

"Elbette efendim." Dedi ve ben kapıyı kapattım.

Odama girdiğimde masama doğru ilerledim. Arkamda şehrin manzarası bulunuyordu. Bol trafik,bol insan ve deniz.

Güneş odama giriyordu ve bu hoşlandığım diğer bir özellikti.

Masama geçip oturdum. Bilgisayarımı açıp birkaç e-mail'e baktım.

Bazıları yönetim kuruluydu. Onları sildim. Bazıları yılbaşı kutlaması içindi.

Ah doğru yılbaşı.

Bu yıl 2024 yılına girecektik.

Her sene yeni dilekler dileyen bir avuç insan ve sonunda hiçbiri gerçekleşmeyen umutsuz hayaller.

Ben hiç bir zaman işimi şansa veya dileklere bırakmam. Bu yolda karşılık istiyorsanız durma yola koyul çünkü kimse kıçını yerde tutup kazanmaz,en azından uzun vadeli olarak asla kazanmazdı.

Bunu bildiğim için kimseye ama kimseye sırtımı yaslayıp boş beleş durmadım. Ailem zengindi ama onlara bile iş çıkarmak istemedim.

Daha on sekiz yaşında kendi paramı kazanıp üniversiteye girdim. O zamanlar yanımda Savaş vardı. Savaş üniversite sona giderken ben ise ondan erken başladığım için aynı gidiyorduk. Yani yaşıma rağmen büyük gösteriyordum.

Sonuç olarak birlikte oradaydık ,yan yanaydık ve sevdiklerimiz vardı. O Yasemin'e ben ise Mercan'a aşıktım.

Mercan, sevdiğim kadın. Bir zamanlar sadece kalbimin sahibi olan kadın şimdi ise bir toprak almış götürmüştü.

Karadenizden nefret ediyordum. O dağlarından, havasından nefret ediyordum.

Sevdiğim kadına ait olan herşeyden nefret ediyordum çünkü onlar almıştı. Belki de kader demeliyim buna. Sonuçta kimse kimseyi almıyordu ama bu Karadeniz'e olan nefretimi değiştirmeyecekti.

Sevdiğim kadının ölümüne payı olan Karadenize naletler ediyordum.

Ne olursa olsun o sevdiğim kadını benden alıp götürdü. Kalbimin sahibini bir toprağa gömdüm.

O topraktan da nefret ediyordum. Nefretim sadece sevdiğim kadını alanlar yani karadenize özeldi. Hiç bir zaman sevmeyecektim.

Sevdiğim kadının toprağı, vatanı olan karadeniz benim nefretimi kazandı.

Karadenizli biri olarak karadenizden nefret ettim gün sevdiğim kadını kaybettiğim gündü.

O zamandan beri ne karadeniz yüzümü gördü ne de ben karadenize ayak bastım.

Sevdiğim kadın öldüğü zaman cenazesine katılmayıp ülkeyi terkettim ardından babamın ısrarı yüzünden geri gelmek zorunda kaldım ama asla Karadenizle muhatap olmadım.

Neden olayım ki o benim sevdiğim kadını aldı.

Hiç kimse beni karadenize olan öfkemi dindiremezdi. Hiç biri Karadenizden nefret ettiğim kadar nefretimi kazanamadı.

Bu isyan değildi bu bir hayal kırıklığı.

Ailemle ben Trabzonluyduk ve sevdiğim kadın,Mercan ise Rize.

İkimizde yanyana olan şehirlerde yaşardık ama ölüm onu benden uzaklara götürdü.

Karadenize nefretim bu yüzden çünkü o sevdiğim kadının hem doğduğu hem öldüğü toprak olmuştu.

Kendime geldiğimde yılbaşı için e-mail'e gelenleri de sildim.

Kapı tıkladığında kapıya baktım.

"Gir." dediğimde kapı açıldı ve Dilara girdi. Elinde iki kahve kupası bulunuyordu.

"Efendim Savaş Bey de geldi." Gözlerini gözlerime değil elinde taşıdığı kahvelere dikmişti.

"Tamam, içeriye gelsin ve sen de gözlerime bak." Çekingen olsa da bundan hoşlanmam.

Gözlerini kahvelerden çekip bana baktığında yutkundu. Sürdüğü kırmızı rujla güzel gözüküyordu.

"Böyle ol, gözümün içine bak." Sarı saçları beline kadar geliyordu ve gözleri kehribar rengindeydi. Bu kadına çok yakışıyordu.

"Peki efendim." Dedi ve kahveleri dikkatlice masama bıraktı. O sırada eğilirken kalçası buna bağlı olarak dolgun bir şekilde ortaya çıkmıştı ama etek onun kalçasını sarıyordu. Yutkundum.

Kahveleri bıraktıktan sonra gözlerime baktı ve yavaşça gülümsedi. Gülümsemedim.

Yanlış anlayarak gülümseyi kesti.

"Çıkabilirsin." Dediğimde başını sallayıp çıktı. Aradan bir dakika geçtikten sonra kapı tekrar açıldı. Savaş gelmişti.

Ayağa kalkarak ona doğru ilerledim. Üstünde lacivert bir gömlek ve siyah kumaş bir pantolon bulunuyordu.

Yüz yüze geldiğimizde erkekçe selamlamızı verdiğimizde elimle koltuğa oturmasını istedim. Kendini masamın karşısında yer bulurken bir bacağını diğer bacağının üstüne attı.

Ben de yerime geçtiğimde bir kahve kupasını ona uzattım. Elimden alarak kahvesini yudumladı. Ardından şaşırarak tekrar baktı tadına ve gözlerini bana çevirdi.

"Bunu kim yaptı?" Diye sordu. Sorun mu vardı tadında?

"Ne oldu? Damağına göre değil mi?" diye sordum kaş çatarak ve ben de kupamı elime alıp dudaklarıma götürüp içtim. Tadı güzeldi oysa. Hem de inanılmaz güzel!

Bu kız mı yapmıştı? Diğer kahvelerden farklıydı.

Kupamı masaya bıraktıktan sonra Savaş'a baktım.

"Hayır güzel,hangi makineyi kullanıyorsun?" Güldüm.

Masada bulunan şirket telefonu alıp # tuşuna bastım.

Telefon hemen sekreterime bağlanırken Savaş ne yaptığımı izliyordu. Yüzünde merak ve şaşkınlık vardı.

"Efendim? Sorun mu var?" Dilara'nın sesini duyduğumda gülümsedim ve Savaş'a bakarak "İçeriye gel Dilara." dedim.

Savaş kaşlarını havaya kaldırdı.

Yarım dakika sonra kapı açıldığında Dilara içeriye girdi ve"Bir şey mi oldu efendim yoksa kahveleri beğenmediniz? İsterseniz hemen değiş-" Sözünü kestim.

"Bu kahveyi sen mi yaptın?" Diye sordum, gözlerimi kısıp onu inceledim. Göğsü heyecandan mı korkudan mı bilmiyorum ama hızlanmış olmalı ki düzensiz nefesler veriyordu.

Dolgun, büyük göğüsleri vardı. Tahmini boyu 90 cm idi.

"Yanlış bi bir şey mi yaptım?" Dudaklarını ısırdı, sanırım bu içinde bulunduğu ortamdan etkilemişti.

"Hayır, sadece soruyorum. Sen mi yaptın yoksa?" Diye sordum ikinci defa. Aslında ikinci defa sormazdım ama onun heyecana ve korkusunu anlayabiliyordum.

Benim ona kızacağımı zannediyordu.

Başta kararsız kalsa da "Evet," diye fısıldadı. Gözlerini bir saniye kadar Savaş'ta durmuş ardından gözlerini bana çevirdi direkt.

"Evet,ben yaptım ama beğenmediyseniz o zaman hemen başka bir tane daha yapabilirim." Dedi hemen. Masaya doğru geldi ve kupaları almak istedi ama o daha almadan önce kupamı kendime çektiğimde kahve üzerime döküldü.

Nalet olsun!

"Efendim üzgünüm, çok üzgünüm." Dilara kendini suçluyordu ama suçlu bendim. Ayağa kalkarak üzerimdeki ılık sıcaklıkta olan kahvenin giydiğim beyaz gömleğe leke olduğunu gördüm.

Bir kez daha küfür ederken Savaş güldü. Gözlerimi ona çevirdiğimde gülümseyi kesip kupasındaki kahveyi keyifle içip gözlerini bize çevirdi.

"Senin suçun değildi." Dedim, gözlerimi Savaş'tan çekip karşımda korkudan titreyen kıza çevirdim.

"Hayır eğer dokunmasaydım böyle olmazdı." Dedi, üzgün gözlerini bana çevirdi. Gözleri neredeyse dolacaktı.

"Hayır sakin ol," dedim ve ellerimi kaldırıp önce kravatı ardından gömleğimdeki düğmeleri çözmeye başladım.

"Özür dilerim, lütfen beni kovmayın." dedi, ağlayacak hâle gelmişti sesi ve bu benim sinirimi bozuyordu.

"Seni kovmayacağım ve sakin ol." Dedim, üzerimdeki gömleği çıkarıp masaya bıraktım. Mükemmel vücudum ortaya çıkarken Savaş muzır bir ifadeyle Dilara'yı gösterdi.

Gözlerimi Savaş'tan çekip donmuş olan Dilara'ya baktım.

Dudakları hafif aralık, gözleri kocaman açılmıştı. Gözleri direkt karın kaslarıma dikmişti.

"Ne yapıyorsunuz?" Diye sordu şaşkınlıkla.

"Dilara kendine gel,kahve döküldü ya hani?" Nefesimi verdim.

"Ah doğru hemen gidiyorum." Diyerek arkasına dönüp tam odaya çıkacakken sesimle durmak zorunda kaldı.

"Dilara nereye gitmeyi düşünüyorsun?" Diye sordum. Bir elim belimdeydi ve sinirlenmeye başladım.

Yavaşça bana dönerken gözleri tekrar karın kaslarımı bulmuştu. Dudaklarımda küçük bir gülümseme oldu ama Savaş'ın boğaz temizleme sesiyle ona ürkütücü bir bakış attıktan sonra Dilara'ya döndüm.

"Manzara güzel mi Dilara?" Diye sordum alayla.

"Üzgünüm efendim," dedi hemen, gözlerini sonunda alt karnımdan çekti.

"Tamam, hemen bana kuru temizlemeden yeni bir gömlek getir ve," Masadaki kahve dökülmüş olan beyaz gömleği alıp ona doğru fırlattım.

Eliyle tuttu, gülümsedim.

"Aferin, şimdi bunu da kuru temizlemeye götür." Başını hızla sallayıp gitti.

Kapı kapanırken başımı iki yana sallayıp güldüm sinirden.

Bu kız başa belaydı.

"Kızdan hoşlandığını bu kadar belli etme." Savaş'ın sesini duymamla ona döndüm.

"Ne?" Dedim anlamayarak.

"Dedim ki, kıza neredeyse yürüyecektin." Dediğinde gülmeye başladı.

"Siktir git, Savaş." Dedim,sonra sinirden tekrar güldüm. Yerime geçmeden önce masada bulunan kuru peçeteyi alıp oturduğum yeri temizledim ardından kirli peçeteyi çöpe attım.

"Güzel kız ama?" Dedi,beni gözlerini kısıp ifademe baktı.

Yerime geri oturduğumda yüzümde hiçbir ifade yoktu.

"Yani? İstersen Ayçin'den ayrıl ve Dilara'ya çık." O kadar hızlı kaş çattı ki kahkaha atacaktım.

Kahvesini masaya bırakıp "Hayatta olmaz. Ayçin'in yeri benim yerimdir." Dedi, kendinden emin çıkan sesi beni ürktü.

"Bu kadar abartmasan? Ayrıca o senin öğrencin." Dedim başımı iki yana salladım.

Bu nasıl mümkün bilmiyorum ama onlar olmuştu. Tarihte bir ilk mi bunu bilemem ama sanırım ilk defa karşı karşıya kalıyorum ve bu en yakın arkadaşımla kemal amcanın kızıyla oluyordu.

"Ne olmuş, aşk bu?" Dedi kaş çatmaya devam etti.

Nefesimi verdim.

"Bak Savaş,en yakın arkadaşımsın ve senin ilişkine karışmak gibi bir derdim yok." Dedim sakinlikle.

"Olma,bu bizim aramızda Arslan. Hâlâ ben sana kızgınım zaten." Anlamayarak baktım ona.

"Ne demeye çalışıyorsun?" Diye sordum, gözlerimi kıstım.

"Ayçin'in kaçırılmasında, o gün benden önce onun yanındaydın ama onu kurtarmadın?" Dedi şüpheyle.

"Yanlış anlamışsın, Kemal amca mı söyledi yoksa?" Diye sordum.

Kemal amcaya söylemiştim bir tek.

"Hayır, Ayçin bunu söyledi." Dediğinde gözlerimi hızla ona çevirdim.

"Ne? Hatırlıyor mu?" Diye sordum. O bana anlamayarak baktı.

"Ne hatırlaması?" Diye sordu merakla.

"Boş ver, ne dediğimi bilmiyorum." Gözlerimi masaya diktikten sonra tekrar ona döndüm.

"Yanlış anlamadır." Dedim,onu geçiştirmek adına.

Eğer Ayçin hatırlıyorsa o zaman olanları da hatırlıyor olmalı ve onu; öptüğümü.

Siktir!

Umarım sadece babasından duymuştur. O aptal yoksa vermemiş miydi? Zaten kendi işimi niye başka birine yaptırıyorsam?

"Ayçin seni etkiliyor dostum. O kızdan uzak dursan olamaz mıydı?" Diye sordum, kızgın gözlerimi ona diktim.

"Hayatta olmaz. O hayatımın aşkı." Gülümsedim. Gerçek bir gülümseme.

Gerçekten ona aşıksa umarım yapacağım hainliği sevdiği kızdan ayırtmaz ki bu mümkün değildi. Herkes aldatmayı gururuna yediremezdi. Her kim olursa olsun aldatmak ayrılmanın en büyük nedeni olabilirdi.

"Senin adına sevindim dostum ama yine de Kemal amcayı biliyorsun değil mi?" Başını salladı.

"Bugün konuşmaya geldi. Kızından ayrılmamı istiyordu, öyle kolay mı ayrılmak?" Dedi hiddetle.

Bazen Savaş'ın aşkı takıntılı görüyordum ama çoğunlukla onun gerçekten aşık olduğunu görüyordum. Öğrencisine aşıktı.

"Dostum Kemal amcanın gözleri üzerinde. Kızını kendinden yaşça büyük birine vereceği benzemiyor. Hadi verse de sen onun kızının öğretmenisin. Bunun bilincinde olduğu için bence kızını unut!" Onu uyarmak istedim.

"Biliyorum ama sen de biliyorsun ki kızından vazgeçemem çünkü onu seviyorum. Her ne kadar da vazgeçmek istesem de olmadı." Bunu samimice söylemişti.

"Anlıyorum,iyi şanslar o zaman dostum. Kemal amca vazgeçecek birine benzemiyor." Dedim, sakinlikle.

"Ben de vazgeçmem. Kızına aşığım ve her ne olursa olsun onu bırakmaya niyetli değilim." Dedi,sesi netti ve kendinden emindi.

"Tamam o zaman, bakalım neler olacak keyifle izleyeceğim. Umarım sen kazanırsın." Desem de bunu içten söylemedim.

Kapı tıklandı. Savaş ayağa kalktı ve iki elini cebine yerleştirdi.

Dilara gelmişti ve elinde temiz beyaz bir gömlek vardı.

Masama yaklaşıp bıraktı ve gözlerini utanarak kaçırdı.

"Sana ne dedim Dilara?" Sesim ürkütücü derece de sakindi.

"Efendim çıplaksınız." Dedi hemen.

Ah doğru hâlâ üst tarafım çıplak!

Savaş yavaşça güldü ve "Benim artık okula gitmem lazım." Dedi.

"Tamam görüşürüz." Dedim. Başını sallayıp kapıya doğru gitmeden önce gözlerini Dilara'ya dikti.

"Bu arada kahven çok güzel olmuş Dilara." Dilara utansa da gülümsedi.

Piç herif!

Savaş göz kırpıp gülümsedi ve kapıdan çıkmadan önce iki parmağıyla 'lezzetli' hareketi yaptı.

"Siktir git." diye bağırdım ona.

Ama o gülerek çıkarken Dilara irkildi.

"Özür dilerim efendim." Dedi hemen,korkuyla sesi titredi.

"Sana demedim Dilara." omuzlarımı indirdim ve ayağa kalktım gömleği askıdan çıkardım.

"Olsun,benim yüzümden kahve döküldü üzerinize." Dedi,sesi hine ağlamaklı çıkıyordu.

Sıkıntıyla nefesimi verdim.

"Senin suçun değildi Dilara, yanlışlıkla oldu ve sorun yok." Dedim, sakinlikle.

"Ama-" dedi yine. Neden ama. Ama'lar neden bitmiyordu?

"Bir daha ama duymak istemiyorum Dilara." dedim,sesim kesinlik içeriyordu.

"Ama-" göz devirdim.

"Sana ne dedim? Ama yok. Kelimelerinden ama kelimesini çıkar yoksa kovulursun." Dedim,sesimdeki netlik onu kendine getirmiş olmalı ki başını hızla salladı.

"Elbette efendim," Gömleği çıkarıp üzerime giymeye başladım. Askıda olan kravatı da yakama yerleştirdim.

Ayna olmadığı için kendi başıma yapamıyordum. Elimi tekrar yapmak için kaldıracak iken Dilara'nın eli elimi bulduğunda gözleri gözlerime denk geldi ve elektrik çarpmış gibi uzaklaştı benden.

"Üzgünüm efendim,ben...Yyardım etmek istedim." Dedi,sesi fısıldar gibiydi.

"Devam et." dedim.

"Ne?" Gözlerini bana çevirdi.

"Kravat bağlamayı biliyorsan devam,dedim."

Eli yavaşça yakamı bulduğunda irkildim. Sırt kaslarım kasıldı. İlk defa bir kadın bana dokunmuyordu ama bu ilk defa bir şeydi.

Elini yakamda duran kravatı yapmaya başladı. Elleri titriyordu ve tekrar ve tekrar yapmaya başladı.

"Elin titriyor." Dedim,sesim boğuk çıktı.

"Ev.. Evet." dedi kekekerken gözlerini bana çevirdiğinde boyu benden kısaydı ve giydiği topukluyla ancak göğsüme denk geliyordu.

"Titremeden yap!" Emir verircesine konuşmamla başını sallayıp yakınıma geldi.

Kokusunu soluduğumda yutkundum.

Nergis çiçeği gibi kokuyordu ve beni etkilemeye başlamıştı bile.

Başımı iki yana sallarken elleri üzerimden düştü.

"İşte bitti efendim." Dedi ve bir iki adım atıp gözlerime baktığında dibime kadar geldiğini şimdi farkettiği için gözleri kocaman açıldı. Benden uzaklaşmak için bir iki adım daha geriye doğru ileryecekken dengesini kaybedip tam arkaya doğru düşecekken belinden tutup kendime çektim.

Vücudu vücuduma yaslanmış, gözleri korku kaplıyordu.

Üzerine doğru eğilmişken giydiği beyaz gömlekte göğüslerini gördüğümde yutkundum.

"Efendim?" Gözlerimi ona çevirdiğimde derin bir nefes alarak onu doğrulttum.

"Daha dikkatli olmalısın." Dedim ve iki elimle yakamdaki kravatı düzeltip yerime geçtim.

"Özür dilerim,bir daha olmaz." Dedi hemen. Sesi hâlâ titrek geliyordu.

"Tamam şimdi çıkabilirsin." Dememle odamı terketmesi bir oldu.

Çok değişik bir kızdı. Başımı iki yana sallayıp bilgisayarı açıp işlerimin başına geçtim.

...

Aradan geçen saatlerce başımı bilgisayardan,evraklardan,projelerden çekmedim.

İşim bittiğinde telefondan birisini aradım. Bu adam her türlü araştırma ve birisini bulmamda yardımcı olan biriydi.

"Emredin efendim?" Sesi hemen hazırda bulanan bir adam gibiydi.

"Bana şöyle her dediğimizi yapacak güzel, çekici bir kadın bul. Yaşı yirmi veya yirmi beş gibi olsun. Genç dursun. Sarışın olsun. Bulduğun gibi ona şirketimin kartını ver." Dedim.

"Tamamdır efendim, bulduğum zaman size haber vereceğim." Dediğinde telefonu kapattım.

Telefonu cebime koydum. Yine işlerime dönecekken kapı açıldı.

Gelene baktığımda Kemal amca olduğunu gördüm.

"Arslan." dedi ve karşıma geçti.

Ayağa kalktım ve şaşkınlıkla "Kemal amca seni bekemiyordum." Dediğimde güldü.

"Sabahki trajedik olaydan sonra kendine gelmiş değilsin gibi?" Dediğinde ne demeye çalıştığını anlayınca göz devirdim.

"Hayır kendimdeyim de o kadının kim olduğunu bile bilmiyorum." Dediğimde yüzünde inanılmaz bir bakış vardı.

"Oğlum sen de düzeni kur,ne böyle eve kız atıp duruyorsun. Yaşın geçip gidiyor." Dediğinde göz devirmemek için zor durdum.

"Abart Kemal amca? Yaşım hâlâ yirmi altı yaşında." Dediğimde güldü.

"Senin yaşında baba oldum oğlum?" 'bunda ne var ' gibi bakıyordu.

"Kalsın Kemal amca, önümüzdeki yıllarda bekar bir genç olmayı hedefliyorum. Buyur otur lütfen." Elimle karşımdaki deri koltuğu gösterdim.

Koltuğa oturdu.

Saate baktığımda saat 11.30

"Peki ne istiyorsan öyle ol ama ailene yazık değil mi? Bir toruna sahip isterler." Dediğinde yerime geçip nefesimi verdim.

"Onların istediği değil benim istediğim. Hem o kadar torun torun diyorsun hani çocuklarında icraat yok?" Dedim alayla.

Ürkütücü şekilde bakıp kaş çattı.

"Kaya hâlâ evlenmeyi değil sevgilisiyle birlikte gezmeyi düşünüyor." Nefesini verdi,"Ne yapacağımı bilmiyorum." Dedi.

"Peki Ayçin?" Dedim tek kaşımı havaya kaldırdım.

"Ne olmuş Ayçin'e?" Dedi anlamayarak.

"Kızın hâlâ Savaş'la. Onları ayırmak o kadar kolay durmuyor gibi." Dedim,sesimdeki tehlikeli tınıyı farkedince öne doğru eğildi.

"Ne demek kolay değil, açık konuş Arslan." Dedi.

"İki saat önce Savaş'ı davet ettim ve ağzını ararken onun kızını bırakmaya niyeti olmadığını söyledi." Dişlerini sıktı.

"O adamı kızımdan uzak durmasını istiyorum." Dedi, kaşlarını çattı.

"Ben bir şey düşündüm, zaten anlaştığımız gibi bir kadın ayarlayacağım ve Savaş'la birlikteymiş gibi göstereceğim." Dedim, tehlikeli bir gülüş belirdi dudaklarımda.

"Aklında ne geçiyor?" Gülümsedi.

"Sadece bana bırak Kemal amca." Dedim,sesim tehlike barındırmıyor ama yapacaklarım her iki tarafı da derinden tehlike olacak gibiydi.

"Senden haber bekleyeceğim." Dedi, gülümseye devam ederek.

Ayağa kalktı. Onunla birlikte ben de ayağa kalkıp onun yanına geldim ve sarıldım.

O benim için manevî bir baba gibiydi. Babamdan sonra onu babam gibi görmüştüm.

"Görüşürüz evlat." Deyip odadan çıktı.

Saate baktığımda 11.59 olduğunu gördüm.

Bugün bu kadar çalışmak yeterdi.

Sonuçta şirketin sahibi bendim ve ne kadar çalışacağımı ben bilirdim.

Ceketimi giyip odamdan çıktım.

Sekreter kısmında Dilara'yı görmemle birlikte sırıttım.

Hemen ayağa kalktı beni görür görmez.

"Efendim bir yere mi gidiyorsunuz?" Diye sordu telaşla.

"Evet,eve. Yoksa sen de mi gelmek istersin?" Onu süzdüm.

Ne kadar da güzel bir kız olsa da o benim çalışanımdı bunu sadece şaka amaçlı söylemiştim.

Sertleşen erkekliğim için değil!

"Hı?" Dedi, gözlerini birkaç kez kırptı anlamayarak.

"İşine dön Dilara,ah şimdi öğle molası ver. Yarın görüşürüz Dilara." deyip cevap vermesini bile beklemeden ilerledim.

Şirketten çıktıktan sonra arabama binip evime doğru sürdüm. İşim yoktu ve ben de kendi evimde zaman geçirmeyi planlıyordum.

Evime çok geçmeden ulaştım ve eve girer girmez kısa bir duş alıp günün yorgunluğunu bedenimden akıttım.

Duştan çıktıktan sonra belime beyaz bir havluyu bağladım.

Odama geri dönüp kendime rahat olan kıyafetleri çıkarıp giymeye başladım. Ev dışında rahat kıyafetler giymiyordum ve bu kıyafetler bile özel terzimin elindeydi.

Saçlarımı kuruttuktan sonra odamdan çıktıktan sonra salona doğru ilerledim. Evim ne küçük ne büyüktü. Tam bana layık bir evdi ve ev dediğime bakmayın bodrum dahil üç katlı bir evde yaşıyordum.

Salona geldiğimde kendime akşam için güzel bir yemek yapmayı düşündüm. Mutfağa geçip buzdolabından taze sebzeleri ve buzluktanda karidesleri çıkardım.

Tavaya yağ ekleyip ocağa yerleştirdim.

O sırada taze sebzeleri; Biber, havuç,dere otu, maydanozları kesme tahtasında tek tek kesip başka bir tavaya koydum. Diğer tavaya önceden kesilmiş olan karidesleri koydum.

O pişerken sebze tavasındaki sebzelerde hızla pişiyordu.

Beş dakika sonra karidesleri tabağa almadan önce pişmiş sebzeleri yerleştirdim. Üstüne de karidesleri koydum.

Tabağım hazırken kendime bir kadeh şampanya doldurdum.

Yemeğimi masaya yerleştirdikten sonra sandalyeye oturdum.

Yemeğim yerken telefonum çaldı.

Telefonu yanıtladım.

"Evet?" Dedim, çatalımı bıçakla kestiğim karidese batırdım. Ağzıma atıp yavaşça çiğnerken kulağım ondaydı.

"Patron, aradığınız kadını buldum. Yarın saat kaçta gelmesini istersiniz?" Dedi adamım.

Ağzımdaki lokmayı bitirip "Öğle molasında gelsin. Sekreterime bildir onunla buluşacağımı not ettir." Dedim.

"Peki patron,iyi akşamlar."deyip kapattı.

Saat 18.30 idi.

Yemeğimi bitirip mutfakta bulaşık makinesine atıp çıktım.

Çalışma odama gittim biraz çalışmak adına.

Odama girip evraklara göz gezdirdim.

Saat 21.15

Saate baktığımda fazla vakit harcadığımı anlayıp odadan çıktım ve kendi odama geçip yatağa girdim.

Yatağa girmeden önce odamda bulunan kütüphaneden seçtiğim kitabı alıp yatağa girdim.

Elimdeki Anton Çehov'a ait olan 'Altıncı Koğuş' kitabı vardı.

Rus yazarlara merakım vardı ve bence Rus yazarlara güzel bir örnek olduğunu düşündüğüm Anton Çehov,eserlerini güzel anlatıyordu.

Kitabı yarım saat kadar okuyup bitirdim.

Yine şaheser olarak adlandırılan bu yapıt harikaydı.

Yatağımdaki ışığı kapatıp gözlerimi kapattım.

...

Sabahın erken saatlerinde uyanıp duş aldıktan sonra işe gittim. Biraz çalıştıktan sonra öğle saati gelmişti.

"Efendim bugün öğle saatinde Alara Eren'le olan bir buluşmanız bulunmaktadır." Dedi Dilara. Sesindeki hoşnutsuz görebiliyordum.

"Evet birazdan çıkacağım." Dedim yerimden kalktım.

"Peki efendim öğleden sonra bir toplantınız var ve bu zorunlu." Dedi,elindeki notlara kalemiyle bir şeyler yazıyordu.

Yanına gittim, bana baktığında aniden irkildi.

"Bu kadar korkma seni yemeyeceğim,en azından şuanlık." Dediğimde bakakaldı.

Güldüm.

Yutkunarak arkasına döndü ve odadan çıktı. Çıkarken kalçasına bakmak gibi bir hata yaptım.

Elime sığacak kadar büyüklükteydi.

 

siktir,bunu hayal etmemem lazımdı. O benim çalışanımdı.

Odadan o çıktıktan sonra ben de çıktım.

Onu sekreter kısmında bulamadım. Belki de erkenden çıkmıştır öğle molasına.

Asansörden indikten sonra şirketten çıktım ve şirkete yakın bir kafeye doğru arabama binip sürdüm.

Yaklaşık on dakika sonra geldiğimde rezervasyonla yerime geçtim. Çok geçmeden yanıma yaklaşan bir kadını gördüm.

Tam istediğim gibi genç ve sarışın biriydi. Gülümseyerek yanıma yaklaşıp oturdu.

"Beni istemişsiniz?" Tedirgindi.

"Evet," Gözümü kısıp onu inceledim.
"Kaç yaşındayım, demiştin?" Diye sordum.

"Yirmi beş." Dedi hemen.

"Peki sana söyleyeceğim şeyi kabul edecek misin?" Diye sordum, kuşkuyla onu süzmeye başladım.

Gençti yani benden küçüktü ama Ayçin'den üç yaş büyük, Savaş'tan ise beş yaş küçüktü.

"Elbette,bu yüzden buradayım." Dedi, kendinden olan emin duruşu dudaklarımda bir gülümseme oluşturdu.

"Pekâlâ şimdi şöyle yapacaksın, arkadaşımın yatağına gireceksin." Kadının gözleri irice açıldı. Bunu beklemediği açıktı.

"Ne?" Dedi anlamayarak.

"Dedim ki, arkadaşımın yatağına gireceksin. Ama öyle zannedecek. O sızmışken birkaç fotoğrafınızı çekip sana atacağım telefona atmanı istiyorum. Ayrıca sana söyleyeceğim gece kulübüne gel ve arkadaşımı izle. Ardından onun yanına gidip onu öp." Dedim,bu korkunç iğrenç planımdan nefret etsemde Kemal amcaya yardımcı olmak istiyorum. Savaş'a yaptığım şeyle asla kendime gurur duymuyorum ama onun Ayçin'den ayrılmasını bir tek bu sağlardı.

"Anladım efendim,peki şimdi sizden haber bekleyeceğim." Dediğinde uslu,beni dinlediğini görünce gülümsedim. Gülümsedi.

"Buyur yemeğimizi yiyelim." Dedim ve garsonu çağırıp yemekleri sipariş verdik.

Bir saat sonra kafeden çıktık.

"Dediğim gibi sana haber vereceğim ve o zamana kadar kulağın bende olsun. Bu arada telefona gelecek," telefonuna gelen bildirimle telefonuna baktı.
"Bu arkadaşım,onun yatağına girip fotoğraf çekeceksin." Diye devam ettim.

"Peki." dedi sadece ve onun için taksi çağırıp ücretini ödedikten sonra arabama binip şirkete döndüm.

Odama döndüğümde Dilara bana yüz vermemiş hatta önemli bir şey olmadıkça odama girmemişti. Onun sorunu neydi?

Son tekrarları yapıp toplantıya girdim.

Sıkıcı olan toplantıdan sonra tüm konuları ve başlıkları not eden sekreterim yerine başka bir sekreter gördüm.

Şaşırdım.

Toplantı bitiminde o sekretere yaklaştım "Dilara nerede?" Diye sordum.

Önce şaşırdı ardından "İşi olduğunu söyleyip çıktı." başımı sallayıp toplantıdan ayrıldım ve odama geri döndüm.

Nasıl bana haber vermeden çıkar?

Bu kız kendini ne zannediyordu?

Kendimi sakinleştirdikten sonra son kontrolleri yaptıktan sonra odamdan ayrıldım.

Şirketten ayrılıp evime doğru sürdüm arabamı.

Eve geldiğimde günlük rutin işimi halledip yemeğimi yedim ve yatağıma geçtim.

Yine yatmadan önce klasiklerden birini okuyup uyudum.

Sanırım klasikler bir tek beni cezp ediyordu, özellikle rus klasikleri...

Bu bölümde Arslan'ın ağzından okuduk. Plan yapan oydu ve bence ağzından okusanız daha iyidi çünkü böylece Ayçin'in yaşayacağı şeyi daha iyi anlarsınız.

'ne oldu, ne bitti?' demeniz azalır.

Hem biraz Arslan'ı tanımış olduk?
Yaşadığı o olayı( sevdiği kadını kaybetmesiyle konuşması) da içinde barındırdım.

Dip not;lütfen karadenize olan nefreti bir ayrımcılık değildi sadece dediğim gibi sevdiği kadını almıştı...

Umarım beğenmişsinizdir.

Yeni bölüm ile görüşmek üzere:)

Bölüm : 28.12.2024 21:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...