

Merhaba arkadaşlar:)
İyi okumalar...
Amo988 - Yüreğim ağlar
Bengü - Unut Beni
32. BÖLÜM: AFFET BENİ
Ayçin Günay:
Hiç içinden hissettiğiniz bir şey olmamasını istediniz mi?
Acı.
Her zaman yanımda olmayan bir duyguydu ama şimdi her zerremde hissederken gözlerimi yumdum.
Ellerimin altında direksiyon vardı ve nereye gideceğimi bilmeyerek sürüyordum arabamı.
Savaş'ın üstü çıplaktı ve bu da onunla yattığını gösteriyor.
Gerçi kadını görmedim ama görsem sanırım daha da delirirdim.
Bu yüzden sadece Savaş'a tokat attıktan sonra 'bitti' demiştim.
Bitti.
Beş harf, bir kelime.
Bu kelimeyle her şeyden bir anda vazgeçmek anlamına geliyordu.
Ve ben vazgeçtim.
Korktuğum başıma gelmişti ve gözlerim görmemesi gereken şeyleri görmüştü.
Aldatmayı.
İlk defa başıma geliyordu ve sevdiğim adamın yapması beni derinden etkiledi.
Acı öyle bir duygudur ki araba sürerken bile gözlerime yaşlar ekledi.
Gözlerimi kırpıştım çünkü araba kullanırken bulanık görmek istemedim. Yine bir kaza geçirmek istemiyordum.
Arabamın içinde telefonumun sesi yankı edince bir elimi kaldırıp gözümde dolan yaşları silmeye başladım ardından ekrana baktığımda Savaş'ın olduğunu gördüm.
Açmadım.
Onca şeyden sonra nasıl arayabilir. Onunla tüm ilişkimi bu sabah bitirmiştim.
Tüm vücudum öğlen güneşiyle ısınırken gözlerimdeki yaş yakıyordu.
Tekrar aradı.
Açmadım.
Aradı.
Engelledim.
O artık benim için hem biten hem de sonsuza kadar olmayacak biriydi.
Bitmişti.
Bir anda kendimi çiftlikte bulmuştum.
Ailemin fazla gelmediği bir çiftlik eviydi.
İki katlı, ahşaptan oluşan ve balkonu olan bir çiftlik eviydi. Hemen yanında ağır vardı ama atlardan başka hayvan da yoktu.
Arabadan inip derin bir nefes aldım.
Adımlarımı eve doğru attım ardından anahtarı, kapının yanında duran saksıdan çıkarıp kapıyı açtım.
İçeriye girdiğim an eskiyi kokladım. Küçükken buraya gelmiştik ama sonra babam şehirde bir ev alınca burayı unutmuştum.
Koltukların üzerinde beyaz çarşaflar vardı. Ortada masa.
Tv hemen yan tarafta kalıyor ve başımı diğer tarafa çevirdiğimde orada ise yemek masası bulunuyordu. Salondan çıkıp diğer odalara girdim.
Burası abimin odasıydı ve hemen karşısındaki oda ise benim odamdı.
Pembe rengiyle dekore edilmiş odama baktığımda gözlerimde dolan yaşla birlikte gülümsedim.
Anılar bir bir kafamda yer edinirken adımlarımı odamın içine attım.
Kapıyı kapatıp odamı gezdim.
Bana küçük gelen yatağım vardı. Çünkü yaşım o zamanlar üç veya beş idi. Abim ise dokuz veya on bir yaşlarındaydı.
Dikkatle yatağımın ucuna oturdum ardından gözlerimi içeride gezdirdim.
Küçük bir kutu vardı sanırım burada oyuncaklarım vardı ve hemen yanında ise bez bebeklerim duruyordu. Güldüm.
Abimle küçükken evcilik oynardık ve bu bebeklerle oynardık.
O anneydi - biliyorum burası biraz komikti - ve ben de babaydım.
O çocuklarla ilgilenirken ben de dışarıya çıkıp yiyecek bulmaya çalışır ve eve geri dönerdim.
"Nerde kaldın sen Ayçin?" Diye kızdı abim, kafasında şal vardı ve annemizden çaldığımız ruj dudaklarındaydı.
"Buradaydım, karıcığım." Annem ve babamın taklidini yapıyorduk.
"Bana karıcığım deme, çocuklara bakmaktan yoruldum. Biraz da sen bak. Ben yemek yapayım." Dedi abim, küçük kaşlarını çatıyordu.
Abimin koluna asılıp,"Benim karım çok güzel." deyip abimin yanağını öptüm.
Abim ise gülümseyerek bana üsten baktı.
Boyu benden uzundu ama yine de bana iş çıkarmamak için eğiliyordu.
Abim çıkar çıkmaz ben bebeklere ilgileniyormuş gibi yapardım ama günün sonunda abim gelir kızardı çünkü bebekleri ya yerinde bulmuyor ya da onu kirletirdim.
Böyle küçük oyunlarımız vardı ve ben babaydım çünkü ben bebeklere bakmazdım.
Abim ise beni kırmamak için anne oluyordu ve o çok güzel bebek bakardı.
İlerde evlenirse - ki umarım o kadınla evlenmez- çocuklarına çok iyi baba olurdu.
Odamdan çıktım ardından merdivenlerden çıkarak annemin ve babamın odasına girip oturdum.
Aç değildim çünkü bugün iyice duydum. Aldatılmayla iyice doymuştum.
Yataklarına oturup cenin pozisyonunda olduktan sonra hemen gözlerimi kapattım.
Biraz uykuya ihtiyacım vardı çünkü bugün yeterince yorulmuş olan bir tek ruhum değildi.
Savaş Aksoy:
Onu saatlerdir arıyordum ama bir türlü bulamadım.
Ailesinin evine gitmediğini biliyordum çünkü hemen onu bulurum diye gitmezdi.
Okulda değildi çünkü çok kötü görünüyordu.
Kahretsin ki onu üzdüm.
Dün gece onu aldattım gözüküyordu ama tahmin ettiği bir aldatma değildi.
Kafam karışmıştı. Nasıl o hale geldiğimi düşünmeye başladım ama bir türlü gelmiyordu aklıma ve bu beni deli ediyordu.
Üzerimde saatlerdir dışarda olduğum için kırışmış olan takım vardı ve daha ne kadar onu arayacağımı bilmiyordum.
Eve geri dönerken sertçe nefesimi verdim.
Telefonum çalınca cebimden çıkarıp baktım.
Arslan arıyordu.
Bu adam neden arıyordu beni?
Telefonu açıp onun konuşmasını dinledim.
"Nasıl gidiyor?" Sesi keyifli mi geliyordu yoksa bana mı öyle geliyordu.
"Ne istiyorsun yine?" Dediğimde sesimdeki gizli siniri göstermemek için tuttum kendimi.
"Dün gece Ayçin gelmişti," daha devam edemeden onu susturdum.
"Ne? Nereye gelmişti?" Diye sordum.
"Dün gece kulübüne o gelmişti ve seni gördü. Savaş neden yaptın bunu bilmiyorum ama Ayçin üzüldü." Sesi hiç öyle gelmiyordu sanki yaptığım şeyle gurur duyuyormuş gibiydi.
"Ne içtiğimi bilmiyordum. Doğruyu söyle sen o içkiye ne ekledin?" Diye sordum. Artık bastırdığım duyguyu ortaya çıkarınca homurdanma sesini duydum.
"Deli misin kardeşim? Ben senin içtiğin içkiye niye bir şey yapayım?" Diye savundu.
O,benimle Ayçin'in iyi bir ilişki olmadığını defalarca söyleyen biriydi neden yapamayasın ki? Ama bunu demeyecek ve ondan şüphe ettiğimi bilmesin diye sustum.
"Belki de kafamda kurdum,zaten çok hızlı içtim." Diye geveledim.
"Aynen ondan oldu zaten." Dediğinde onun yaptığını anladım çünkü o hemen cevap veriyorsa demek ki altında bir şeyler vardı ve ben bunu bulacaktım.
"Neyse ben Ayçin'i bulacağım sende bul benim için." Deyip telefonu kapattım.
Ardından hızlıca gece kulübüne gidip oradaki yetkiliyle konuştum.
Bir garsonla anlaştığını ve benim içkime hap attığını öğrendim.
Garsondan aldığım hapı özel bir hastaneye götürüp doktor Bora'ya incelettim.
Doktor Bora hapı alıp benim için yarım saate inceledi.
Yanıma gelerek,"Bu hap halüsinasyon hapı,nereden buldun Savaş?" Diye sordu, gözlerini şüphe ile kısmış bir şekilde bana bakıyordu.
"İçtiğim içkide bulunuyordu." Diye geveleyip elindeki hapı aldım.
"Peki o zaman,dikkatli ol çünkü bu çok güçlü bir hap. İnsanı olmayan bir şeyle kandırır ancak gerçek gibi gösterir ve bu insanı deli eder." Dediğinde onu onayladım.
"Anlaşıldı teşekkür ederim, her şey için." Deyip hastane koridorlarından ayrıldım.
Arkamdan "Doktor Bey Esin hanım yerinde durmuyor." Dedi bir kadın sesi.
"Tamam geliyorum." Deyip uzaklaştılar.
Sesler kesilince hastaneden hızlıca çıkıp Arslan'ı aradım.
"Buldun mu Ayçin'i?" Diye sordum.
"Evet,ailesinin önceden yaşadığı bir çiftlikte." Daha fazlasına gerek yoktu bu yüzden telefonu kapatıp arabama bindim.
Önce Ayçin'i bulacak ardından kendimi ona affetirecek ve sonra Arslan'ın anlayacağı dilden konuşacağım.
Daha fazla aramızı bozmasını istemiyordum.
Zaten sevdiğim kadını o gereksiz manyak adamdan kurtarmadı.
Onun belasını sikeceğim ama biraz daha zaman. Biraz daha zaman sonra Arslan benden kaçacak bir delik arasa iyi olur.
Çünkü ben ona acımayacaktım.
...
Yarım saat sonra Arslan'ın bana attığı konuma gelmiştim.
Eve baktığımda burasının büyük bir çiftlik olduğunu gördüm.
İki katlı bir evdi ve hemen yanında ağır vardı.
Arabadan inip etrafı inceledim.
Hava karanlıktı ama yine de ayın o ışığı yeryüzüne vurduğu için az çok görüyordum.
Kapıya geldim.
Kapıya vurdum ama zaten açıktı.
Bu kız ne yapmaya çalışıyordu?
Neden kapıyı açık bıraktı. Ya hırsız gelseydi? Hiç mi düşünmüyor bunu?
Nefesimi vererek kendime sakin olmayı diledim.
Kapıyı açıp içeriye girdim. Etraf karanlıktı. Bu yüzden elimdeki telefonu çıkarıp feneri yaktım.
Etrafa baktığımda burasının salon olduğunu gördüm.
Yavaşça buradan ayrılıp odalara baktım.
Yoktu.
Mutfağa baktım,yok.
Diğer odalara baktım,yok.
En sonunda merdivenlere ulaşıp çıkmaya başladım.
Ancak bastığım merdiven basamağı tıkırtı sesler çıkarıyordu.
Eğer uyuyorsa korkabilirdi. Bu yüzden yavaşça çıkmaya başladım.
Merdivenleri bitirdikten sonra bir tek oda kalmıştı ki sanırım ailesinin odasıydı.
Kapıya yaklaşıp tam açacakken kapı bir anda açıldı ve çığlık sesiyle daha ne olduğunu bile anlamadan kafama yediğim tavayla yere yığıldım.
Yere sert bir şekilde düşerken onun sesini duydum.
"Aman Tanrım sen misin Savaş? Savaş iyi misin? Savaş, Savaş duyuyor musun?" Diye bağırdı Ayçin.
Bilincim kapanırken onun yere diz çöktüğünü ve başımı dizlerine aldığını hissetim.
Sonrası tamamen karanlık.
...
Gözlerimi açtığımda kendimi koltukta buldum. Gaz lambasından yayılan ışıkla etraf az çok görünüyordu ve hemen başımda duran kadını, Ayçin'i gördüğümde gözlerim onu baştan sona kadar inceledi.
Elbisesi, giydiği elbisesi darmadağınık üstelik gözlerini gördüğümde kalbim sıkıştı.
Ağlamıştı. Benden ayrıldıktan sonra ağlamıştı ve ben buna sebep olduğum için kendimden nefret ediyorum.
Evet onu bariz şekilde aldattım ama yine de ondan vazgeçmem çünkü ne yaptığımın farkında bile değildim ve bu beni derin bir çıkmaza sokuyordu.
Ne yapmıştım ben?
Gözlerimde her ne görüyorsa ifadesizce durmuştu. Ama onu tanıyorsam ki tanıyorum onun gözlerinde saf bir üzüntü, nefret vardı.
Bana olan hem üzüntüsü hem nefreti vardı.
"Neden geldin? Kim söyledi yerimi?" Diye söze girdi sonunda.
Gözleri umursamaz sanki az önce başımda endişenen değilmiş gibi.
Saatlerdir su içmediğim için kurumuş dudaklarımı dilimle ıslattım ardından gözlerine bakarak,"Arslan,Arslan söyledi." Bir homurdanma sesi çıkardı genzinden.
"Her neyse, şimdi iyisen defol git. Ne seni ne onu görmek istiyorum." Tam arkasına dönüp benden uzaklaşacaktı ki bileğinden tutup durdurdum. Bana dönmedi.
"Lütfen Ayçin, lütfen beni affet!" Dedim, boğazım acıyla yandı.
Gözlerim dolarken onun cevabını bile beklemeden konuşmaya devam etmeye çalıştım.
"Biliyorum,hata ettim ama yemin ederim farkında değildim." Devam edecekken onun hoşnutsuz kıkırtısı kulağıma gelince durmak zorunda kaldım.
"Farkında değildin, evet bu doğru. Hemen benim yanımdan geçerken farkında olmamak benim suçum değil senindi evet. Ama ne var biliyor musun?" Başını çevirip gözlerime baktı. Onun gözleri dolmamak için savaş verdiğini biliyordum."Siktir git,ne yaparsan yap artık umrumda değil. Bundan sonra da ben ne yaparsam yapayım benim farkımda olma. Sakın, Savaş," Ağzında ekşi tat varmış gibi yüzünü buruşturdu. "Profesör, sana bundan sonra profesör diye sesleneceğim çünkü bundan sonra ilişkimiz öğretmen ve öğrenciden başka bir şey olmayacak." Son sözünü söyledikten sonra bileğini benden sertçe çekerek kurtardı ardından tam adımını atacakken durmak zorunda kaldı benim sesimle.
"AFFET BENİ " Sesim,olduğundan daha gür ve sert çıkmıştı.
Bana döndü ve odayı yankı edecek kadar kahkaha attı.
Gözleri yavaş yavaş dolarken o zehir gibi sözleri bir bir kalbimi bulmuştu.
"Affetmek mi?" Başını iki yana salladı gülerken. Sanki gülecek bir şey varmış gibi sesli bir şekilde gülmeye devam etti.
"Ben sana demiştim değil mi? Ya daha iki gün önce telefonla konuşurken demiştim değil mi? Beni aldatırsan beni kaybedersin demedim mi? Sen de kabul etmedin mi? Ha? Kabul ettin,hatta karşılıklı kabul ettik. Sen ne yaptın peki? Ne yaptın ha, söylesene?" Sesi boğazını yırtarcasına öyle gür, öyle sert, öyle acı bir biçimde çıkmıştı ki yutkundum.
Aynen öyle demiştim ve ertesi gün onu aldatmıştım.
Bu yaşanan en büyük trajedi faciasıydı ve daha fazla ne yapacağımı bilmiyordum.
Gözlerine baktım, artık yaşlarla ıslanan yüzüne,titreyen vücuduna baktım.
Hepsi benim sebep olduğum hasardı ve ben daha ne kadar yerin dibine girsem bilemedim.
"Susuyorsun çünkü beni aldattın." Hayır demek istedim ancak gerçek gözler önündeydi.
"Sana güvenmiştim. Ailemden sonra ilk kez sana güvendim ama sen bile beni bu duruma soktuğun ve benim bir daha kimseye güvenmeme neden olduğun için teşekkür ederim. Benim aptallığım. Her erkek gibi senin de aldattığını bilmiyordum ama gösterdiğin için teşekkür ederim. Gerçekten teşekkür ederim. Beni böyle aptal yerine koyduğun için teşekkür ederim. Sayende bir daha hiçbir insan kuluna güvenmeyeceğim..." Son sözü bu olurken hızlıca evden ayrılmak için kapıya ulaştı ve bir hışımla evden çıktı. Kapı ardından gürültü ile kapanırken kendime küfürler,naletler ediyordum.
Eğer gerçekten onu aldattıysam kendimi asla affetmeyecektim. O kadına ulaşmalı ve gerçeği öğrenmem gerekecekti.
Yerimden yavaşça kalktım. Hâlâ kafama vurduğu yer zonkluyordu ama onu hemen bulmam lazımdı.
Onu kaybetmek istemiyorum ama gerçekten onu aldattıysam o zaman çoktan kaybetmişimdir.
Bir özür bile işe yaramaz aldatmayı affetmeye. Bir hediye, yalvarma da işe yaramazdı...
Yerimden kalktıktan hemen sonra onun arkasından çıktım. Etraf karanlıktı ama ay sayesinde gördüğüm kadarıyla Ayçin'in uzaklarda atın üstündeydi.
Ne yapıyordu gece gece?
Hızlıca oraya koşarken kafamın vurulduğu yer hâlâ acıyla zonkluyordu ve ben daha ne kadar dayanırım bu acıya?
Eğer bir müdahale edilmezse hemen bayılma imkanım vardı bu durum Ayçin'i ararken hiç yardımcı olmayacaktı. Pes etmedim.
Ağıra geldiğimde orada siyah bir at beni bekler gibi hali vardı. Birkaç at daha vardı ve ben gözüme kestiğim siyah atın yanına gelerek hızlıca üstüne atladım.
İpleri elimin arasında sıkıca tutarken ayaklarımı iki yanda da bulunan üzengiye yerleştirdim.
Ardından harekete geçmeden önce atın simsiyah, katran karası olan yelesine bir elimi kaldırıp sevdim.
At usluydu ve bana iş çıkarmayacaktı.
"Deh." diyerek atı harekete geçirdiğimde ağırdan çıkmıştık. At hızlıca gidiyordu ve böyle giderse Ayçin'e yetişmem kolay olacaktı.
Öyle de oldu.
Sadece beş dakika sonra Ayçin'in hemen arkasında atımla takip ettik.
Bunu farkedince "Ne yapıyorsun?" Diye bağırdı beyaz atın üstünde. Altındaki at beyazdı ve ayın izin verdiği kadarıyla görmüştüm.
"Nereye gidiyorsun?" Diye bağırdım hemen önümdeki kadına. Asiydi, canı yansa da bunu göstermekten çekinirdi. Bu yüzden tavırları böyle sert ve acımasız gözüküyordu ama gerçekler gösterildiği gibi değildi.
"Sana ne? Gitsene sen!" Diye bağırıp benden uzaklaşmak adına hızlandı ama ben yetmediğim için onunla birlikte hızlandım.
"Siktir git Sav- profesör" Sikeyim. Kadın artık bana profesör diye seslenecek. Böylece aramızdaki mesafe göstermiş oldu.
"Profesör diyen dilini sikeyim, Ayçin." Diye bağırdım. At kişnedi. Hafif rüzgar vardı ve bu onun sevdiğim saçlarını havalandırıyordu.
"Aaa öyle olur mu profesör? Sen git dün yatağına aldığın kadını sik. Bak ne diyeceğim onunla,daha önce denediğimiz pozisyonu yaptınız mı?" Diye sordu keyifle. Ama sesindeki nefret hissedilmişti uzaktan bile.
Anlamadım.
"Ne pozisyonu?" Diye sordum ama sonra hemen kendimi frenleyip dilimi ısırdım.
Ayçin yanlış anlayacaktı, eğer yatmadıysam bile az önce sorduğum soruyla bu artık imkansızın da ötesi.
"Ne pozisyonu öyle mi?" Kibirli bir gülüş sesini duydum ardından yönünü çevirip bana baktı.
Tam önümde durdu. Atımı durdurup ona baktım.
"Koltuk mu desem yoksa yatak mı?"dediğinde bir küfür savurdum. Ne demek istediğini anladım ama hafızamda öyle bir şey yoktu. Eğer kadınla yattıysam yoktu ve eğer yatmadıysam yine yoktu.
Sertçe nefesimi verdim.
"Hadi dönelim Ayçin,daha fazla beni zorlama." Dedim,sesim olduğundan daha sertti.
Şaşırdı ama hemen kendine gelerek,"Emredin paşam? Başka?" Diye sordu,sesindeki alayı farketmiştim.
"Yok,hadi gidelim." Deyip arkama döndüm. Onun beni takip etmeyeceğini biliyordum ama yine de ona bakmadım.
Yol boyunca tedirgindim. Ya başına buyruk hareket ediyorsa ya inat edip hâlâ oradaysa diye düşünüp durdum.
Düşüncelerim bir bir beynimi kemirirken ağıra gelmiştim. Arkamdan diğer atın sesini duyduğumda onun da geldiğini anlamıştım.
Bu yüzümde bir gülümseme pay edinirken attan indim.
Ona baktığımda o bana bakmıyor, atını kendi yerine yerleştirip hızlıca buradan terkedince hemen peşinden ilerledim ve o, eve daha giremeden kolunu tuttuğumda sanırım sinirlenmiş olmalı ki kolunu kurtarıp bir dizini büktü ardından kasıklarıma geçirdi.
Acı içinde bükülürken nefesim tıkandı. Onun siyah kuşak aldığını biliyordum ve en hassas noktama vurması da cabasıydı.
"Ahh." Dudaklarımdan firar eden acı ses kulaklarına vardı ama umursamadı ve içeriye girip kapıyı kilitledi.
Siktir,beni dışarda bıraktı.
Doğrulanıp kapıya ulaştım ve bir elimi yumruk yaparak kapıya dayandım.
"Ne yapıyorsun?" Diye bağırdım ancak onu ne görüyor ne de sesini duyuyordum.
Dışardan gelen köpek sesleriyle irkildim ama belli etmemek için kapıya vurmaya devam ettim.
Bugün olmaz ve köpekler beni bulmaması lazımdı.
Korkum onların sesleri yaklaşınca tavan yaptı ve kendimden hiç beklemediğim bir şekilde ahşap olan kapıyı kırmakla buldum.
İçeriye girdim ve hızlıca kapıyı kapattım çünkü köpekler hızlıca buraya koşmaya başladı.
"Kahretsin, Ayçin neredesin?" Işıklar yanmıştı ama yine de yeterli değildi.
Onu kendi odası olduğunu düşündüğüm yerde buldum.
Kendini yatağına sığdırmak için üstün bir uğraşa girdiğini farkettim ve bu beni gülümsetti.
Gözlerini kapatmış bir şekilde uyuyor numarası yapıyordu ama eminim ki uyumuyordu.
"Ayçin, lütfen konuşalım." Dedim,sesim kısık ve yorgundu.
Başta ses çıkarmadı ama beni tanıyorsa bana numara yaptığını bildiğimi bilir.
Sessizce gözlerini açtı ve direkt gözlerime baktı. Gözlerindeki hüznü gördüğümde kalbim dağlandı.
"Konuşmak istemiyorum çünkü bugün yoruldum ve sessiz olsan iyi olur." Dışarda köpek sesleri gelmeye devam etti ve ben biraz irkilirken gözlerinden kaçmadı.
"köpeklerden mi korkuyorsun?" Diye sordu,sesi ciddiydi.
Yutkundum.
Birkaç köpek sesi daha duyunca başımı sallamak zorunda kaldım.
Küçükken köpeklerden hep korkardım çünkü köpeklerin beni ısıracağını düşündüm ki öyle oldu.
Kampa giderken ve ormanda dolaşırken birden köpek istilası ile baş başa kaldım ve oradaki arkadaşlarım tıpkı benim gibi köpeklerden korktukları için hiçbiri yardım etmedi ama neyse ki görevli tam zamanında yetişmişti ve ben o köpek istilasında küçük sıyrılmayla kurtulmuştum.
O günden sonra kamp yerine ders çalışmaya özellikle matematik çalışmaya başladım.
"Gel buraya." Sesini duyduğumda küçücük yere bile zor sığan kadın beni çağırıyordu yanına.
"Ne?" Diye sordum anlamayarak.
Gözlerini devirdi.
"Köpekten korktuğunu bilmiyordum ve bu yüzden eğer yanımda durur ve sarılırsan," ardından durup,sert sesiyle "Geliyor musun yoksa gelmiyor musun?" Diye sordu.
Hemen dibinde bittiğimde az kalsa gülecekti ama tutmuştu kendini.
"Yanıma gel ve uyu." Dedi,sesi emir veriyordu ya da bana öyle geldi çünkü sesindeki o tatlı tını hâlâ yerindeydi.
"Ama bu yatak küçük Ayçin?" Dediğimde bunu farkedince yataktan kalktı elimden tuttu. Bu davranışa şaşırırken bir parmağını kaldırıp dudaklarıma götürdü.
Gözlerine baktığımda ne diyeceğini merak ettim.
"Bugün son,bundan sonra ben öğrenci ve sen de benim öğretmenim olacaksın." Dediğinde tam itiraz edecektim ki devam etti.
"Eğer zorlaştırırsan beni bir daha görmeyeceksin. Giderim. Daha önce beni tehdit ettiğin şehre gider ve orada yaşarım." Sesinde gerçek bir yorgunluk vardı.
Ama yapacağını bildiğim için sadece başımı salladım.
Parmağını dudaklarımdan çekti ve elimi bırakmadan ailesinin yattığı odaya girdik ve önce kendisi yattı ardından beni kendine çekerek yatağa yatırdı.
Gözleri, gözlerimi bulduğunda dudaklarımı öptü ama hemen çekti dudaklarını.
"Sadece sarıl bana." dedi ve ben iri ellerimi ince beline doladığımda kendini göğsümde yer buldu ve başını göğsüme yerleştirip gözlerini kapadı.
Kokumu içine çektiğini biliyordum çünkü ben de onun kokusuyla mest olurken gözlerimi kapattım.
Yarın ne olur bilmiyorum ama bu gece, iki günlük biten enerjimi dolduran bu olmuştu.
Onunlaydım ama eğer gerçekten onu aldattıysam o zaman gerçekten son kez onunlaydım ve bu bilinçle ona iyicene sırnaştım.
Bundan şikayetçi değildi çünkü o da beni istiyordu ama eğer gerçekten aldattıysam onu işte o zaman onu sonsuza kadar kaybetmiştim.
Umarım gerçekten onu aldatmamışımdır. Eğer böyle bir şey olursa ne ben onunla mutlu olurdum ne o benim yanımda kalırdı.
Zaten öyle düşünüyor,aldattığımı ama yine son kez sarılmak istedi ve bunu köpeklerden korktuğumu bahane etmesi kalbimi yeşertti.
Her ne olursa o benim tek sevdiğim kadındı ve ondan vazgeçmek mümkün değildi ama eğer aldattıysam artık bizi tutan bir şey olmazdı.
Aldatmadır, güçlü bir aşkı ayıran. Aldatmadır, rüyalarda düşlenen şeyleri bozan.
Çünkü aldatma, sevdiğini hiç saymak onu görmezden gelmekti.
Ve hiç kimse emek verdiği ilişkide aldatmak istemezdi.
Ve ben bunu yaptıysam Ayçin'i aldattıysam bir daha onu ne severdim ne düşünürdüm çünkü onu kaybederdim ve kaybetmek en acı veren duyguydu.
Yarın ne olur bilmiyorum ama bunu öğrenecektim.
Ama şimdi kollarımda olan kadının kokusuyla uyumaya başladım.
Belki de son kez kokusunu içime çekmiştim ve belki de son kez ona sarılmış haldeydim.
Buna rağmen o benimleydi şimdi ve yarın bu da olmayacaktı en azından gerçeği öğrenene kadar çünkü eğer istediğim bir şey değilse gerçek, işte o zaman onu tamamen kaybetmiş olacaktım.
Kalbim acıyordu eğer onu kaybedersem ve umarım ki kaybetmezdim çünkü Ayçin'i kaybedersem hayattaki en değerli verdiğim son kişiyi de kaybederdim ve bunu istemiyordum.
Annemden sonra o, olamazdı.
Onu da kaybedemezdim. Annem kazayla öldü ve ben ne olursa olsun Ayçin'i de kaybetmek istemiyorum.
Eğer onu gerçekten aldattıysam ondan uzak duracaktım çünkü o mutlu olmalı. Benimle veya bensiz.
Onun üzülmesini istemiyorum.
Gerçeği yarın öğrenecektim ama şimdi sevdiğim kadının yanında uyuyacaktım.
Bu, bugün için en iyi jest olabilirdi. Sevdiğim kadın ve onun kokusu...
Yeni bölüm ile merhaba;)
Sizce Savaş, Ayçin'e gerçeği öğrendikten sonra kendini affetirir mi yoksa yolları mı ayrılacak?
Gelecek bölümle görüşmek üzere...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.81k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |