

Merhaba arkadaşlar
İyi okumalar:)
Sinan Özen feat. Aslı Güngör - Ben seni sevdim.
33. BÖLÜM: ŞİMDİ NE OLACAK?
Ayçin Günay:
Her şeyin bir sonu,her mutlu an'ın bir sonu olurdu.
Bizim de gece olan mutluluk son bulmuştu sabah.
İstemesem de son kez onunla yatmak,onun kokusunu içime çekmek ve kalbinin sesini duymak istedim.
Son defa.
Bundan sonra ne yapacaktık bilmiyorum ama artık bizim için mutlu son olmayacağını biliyordum.
Günler geçerse acı da azalır, gözden ırak olan gönülden de ırak olur dediler ama hiçbiri benim için değildi.
Günler geçti acı kaldı.
Günlerdir onu görmüyorum ama kalbim onunla atmak istercesine hâlâ kan pompalamasına neden oluyordu oysa kalbimin içinde neler oldu sadece ben bilirdim.
Kalbim o diye atar aklım ise 'siktir git' diye...
Ama şunu biliyorum ki; o her zaman bir yerde olacaktı.
Tıpkı şuan ders işlerken karşımda ifadesiz durduğu halde bana yanlışlıkla baktığında, gördüğüm gözlerinde bir hüzün vardı.
Aynı ifadeden ben de vardı ama bunu atlatmak için sadece nefesimi verdim ardından not tutmaya devam ettim.
Günler sonra okula geldim ve arkadaşlarımla ders almaya devam ettim.
Betül benden uzak yerde oturuyordu ve hemen yanımda Taylan vardı çünkü beni yalnız bırakmak istemiyordu. Ona 'git Burcu ile otur' desem de dinlemedi. Zaten Burcu da sorun etmemişti.
Yalnız değildim sadece kalbimde büyük bir boşluk vardı ve hemen karşımda boşluğun sahibi...
Profesör yani Savaş, artık yeniden öğretmenim olmaya devam etti.
Onunla bilindiği gibi öğrenci ve öğretmen olmayı karar verdik ve ikinci dönemi bitirdiğimde ise okul bitecek şirketin başında olacaktım ama önce son haftalarda verdiğim sınavları ardından araya yılbaşı girecek ve ikinci dönem için güzelce çalışmam lazımdı.
Yılbaşı az kalmıştı ve ailemle kutlamayı planlıyorum. Her sene olduğu gibi yine ailemle kutlayacaktım.
Betül'le aram zaten bozuk olduğu için onun ne yapacağını bilmiyordum.
Burcu ve Taylan ise çok sevdikleri grubun konserine yine gidecek birlikte kutlayacaktı.
Beni de davet ettiler ancak gitmedim çünkü ailemle kutlamak bir grubun konserine gitmekten daha keyif veren bir şey yoktu.
Babam her sene olduğu gibi işini bırakır ve o gün erkenden buluşurduk evde.
Annem de derneklere yardım ettikten hemen sonra eve gelirdi. Çok işi olmazsa -yetim çocuklar için konferans- hemen gelirdi.
Abim ise sanırım o kadından ayrılmış tam emin değilim ama eğer sorun olmazsa o da bu sene evde olacak birlikte kutlayacaktık.
Umarım istediğim gibi olurdu çünkü ailem benim için önemliydi.
Kalbin boşluğu aşk onarıyorsa kalbi de aile onarırdı.
Beden olarak dersteydim ama ruh olarak burdan çok uzaklarda olan ruh alemindeydim.
Gözlerim profesörü inceledi.
Üstünde siyah şık bir takım vardı saçları her zaman ki gibi düzenli bir şekilde taranmış. Hiçbir teli dağılmamıştı.
Dudaklarım kurumuştu. Önümdeki su şişesini elime alıp kapağını açtım ardından dudaklarıma götürdüm.
Dersi anlatıyordu projeksiyonda ama gözleri benim üzerimde olduğunu biliyordum. Onu çok fazla umursamamaya çalıştım ama bazen farkında olmadan gözlerimiz kesişiyor ve kalbimin ne yapacağını bile bilmeden dalıyordum.
Sonra,kalbim bunu yanlış olduğunu hatırlatıyor.
Çünkü o benim için bitmişti. Biten bir şey kalbimin bir yerinde olması mümkün değildi.
Bir kelime yeterli mi her şeyi sonlandıran, evet yeterdi.
Umudumu kaybettim,hayallerimi yitirdim ve en önemlisi kalbim ağır bir yenilgiye uğradı.
Sözler yetmezdi bunları anlatmaya ama dışardan daha beter bir halim vardı ve arkadaşlarıma gösterdiğim yanım;umursamaz,kalbi taştan ve hiçbir şey olmamış gibi davranandı.
Peki gerçeği bilseler?
Ya ben bunlardan olmadığımı aslında kalbimin acıdığını,umursamaz gibi görünmek için zorlandığımı ve hiçbir şey olmamış gibi yapmamın nedeni de aslında göstermekten korktuğumu bilselerdi, ne derlerdi?
Sanırım benim en büyük korkum: Dışardan güçsüz durmak.
Hayır güçsüz değildim. Her insan gibi benim de duygularımın dışarıya vurmak gerekirdi ama korkuyordum çünkü bir gün onların bu korkumla dalga geçeceğini ve beni yok sayıp üzerime basacaklarını düşünürüm.
Ben Harika, Mükemmel Ayçin Günay'ım ve hiç bir zaman güçsüz olmak için doğmadım. Biliyordum ben güçlüyüm ve bunun için elimden geleni yapıyordum.
Bu, duygularımı saklamak olsa da.
Evet duygularımı saklamakla mükemmeldim çünkü şimdi duygumu saklamasaydım tüm gözler üzerimde, güçsüzlüğüme bakacaklardı ve buna izin vermeyecektim.
Kimse benim aslında güçlü durmak için savaştığım bir güçsüz olduğumu bilmiyordu ve ben buna asla müsaade etmeyecektim.
Çünkü benim gücüm; güçsüzlüğümü saklamak, güçlü yanımı da göstermekti.
Duygular,her zaman bedenin tepki gösterdiği bir mekanizmaydı.
Aşk: Ruhu yavaşça hem zehirleyen hem de ciğere oksijeni taşıyan bir duygudur.
Nefret: Bedeni bir sarmaşık gibi sarandı. Ondan kurtulmak istersin ama başaramazsın.
Üzüntü: Ellerini ve kollarını bağlayan gizli bir ipti çünkü üzüntünü senden kimseyi ilgilendirmezdi.
Korku: kanını donduran, tüylerini diken ettiren bir soğuk rüzgar gibidir. Rüzgar gibi eser gider.
İşte bu dört duygu insanın içinde hep var olmak zorundaydı çünkü insan böyleydi. Korku, aşk,nefret ve üzüntü...
Ders bittiğinde Taylan ile Burcu ile vedalaşıp dersten çıktım ardından kantine giderek kendime yeşil çay alarak tek başıma oturdum.
Herkes ama herkes bana bakıyordu. Neden tek başına oturduğumu bilmiyorlardı. Üstelik okula gelmeden önce haberleri
-profesör ve benim aşk hayatım - gündemde idi.
Profesör benden önce biliyordu ve umursamadı çünkü biliyordu ki insanlar konuşur konuşur unuturdu.
Tıpkı bizim birbirimize yaptıklarımızı unutmamız gibi.
Her şey bu kadar basit miydi gerçekten? Her şeyi unutmak ve hiçbir şey olmamış gibi davranmak.
Hayır değildi ama mecburduk çünkü hayat her türlü devam ediyordu ve ben daha yapacağımı bilmiyordum.
Simdi ne olacaktı? Gerçekten böyle mi geçecekti?
Çayımı içtikten sonra bir sonraki derse girdim ve orada biraz önceki dersten daha rahattım.
Ders bittikten sonra çantamı toplayıp okuldan ayrılıp otoparka geldim.
O sırada Profesör de arabasına binmiş hareket halindeydi.
Beni gördüğünde durdu. Gözleri her her zaman ki ifadesiz gibi duruyordu.
"İyi günler profesör." dedim,sesim olduğundan emin ve titremeden çıkmıştı.
"İyi günler...Talabe." Ah sonunda ağzında çıkan kelime ile kalbimdeki boşluktan kan akmasına ramak kalmıştı.
Talebe...
Talebenin aşkı zor derlermiş ve gerçekten zormuş.
Her aşk zordur ama talebenin aşkı daha zordu çünkü birgün illa biteceğini bilirdin.
Ve ben bile bile aşık olmuştum.
Her zerremle onun varlığını hissetmişken neden onu sevmiştim ki?
Ondan daha yakışıklı elbette vardı ve ondaki libido başkasında da vardı ama ben onu sevmiştim çünkü beni her türlü seven bir tek o vardı. Ve ben bunu gözlerinden görmüştüm.
Arabasına binip giderken gözlerimi ondan aldım. Almak zorundaydım.
Bazen bazı şeyler zorunludur.
Bu da böyle bir şeydi.
Arabama binip eve geldim.
Ailemle güzelce yemek yedik ardından merdivenlerden yukarı çıkıp odama geçtim.
Kısa bir duş aldıktan sonra geceliğimi giydikten sonra yatağıma girdim.
Bu aralar ne dışarı ne başka bir yere çıkmak istemiştim.
Gözlerimi tam yumucakken kapının tıklandığını hissetim gözlerim kapıya bakıyordu ve kim olduğunu merak ediyordu.
Sabahlığımı giyip yataktan kalktım.
Kapıyı yavaşça açtığımda abimin olduğunu gördüm.
"Abi?" Dedim şaşkınlıkla.
"Müsait misin?" Diye sordu,sesindeki tını keyiften uzaktı.
"Yani gece oldu, yarın konuşalım." Diye dalgaya vurduğumda abim kaş çatarak bana baktı.
"Sadece sordum ve izin istemedim." Deyip beni kenara çektikten sonra odama girdi.
Bazen böyle anlaşamazdık ama yine de onu seviyordum.
"Yana abi, madem giriyorsun neden soruyorsun?" Diye homurdandım.
Kapıyı kapatıp bana göz devirdi ve ardından odamda bulunan küçük koltuğa oturdu.
İki elini de dizlerine koyup hafif eğildi.
"Gel konuşmak istiyorum,otur şuraya." Dedi abim ve ben de dikkatle hemen karşısındaki yatağımın ucuna oturdum.
"Ne oldu abi,gece gece beni mi gördün?" Dediğimde alay dolu bir kahkaha attı.
"Aynen seni hortlak olarak gördüm,nereden bildin?" Diye sordu,sesinde bariz bir alay vardı ve ben bunu anlamıştım.
"Demek beni hortlak olarak gördün öyle mi?" Dudaklarım iki yana kıvrıldı.
"Öyle, çok korkunçtun." Sanki korkuyormuş gibi titredi.
Yatağımdan kalkıp sivri tırnaklarımı göstererek korkunç derece gülümsedim ve abim benim ne yaptığımı anlamadan üstüne atlayarak yüzünü çizmeye başladım.
"Ayçin, Ayçin ne yapıyorsun, fındık?" Diye tiz bir çığlık attı. Parmaklarını benden kurtarmak istediği yüzünü kapatmaya çalışıyordu.
"Ah, hortlak olan kardeşin var." Kahkaha atarak üstüne atlamayı bırakıp kısacık saçlarına parmaklarımı daldırdım.
Abim beni belimden tutarak havaya kaldırdı. Düşmemek için kollarımı boynuna sardığımda sinsice gülümsedi.
"Benim hortlak kardeşim uslu durmuyor ha?" Güldüm. Yüzü hafif çizilmişti.
"Ama sen de bana hortlak diyorsun." Dudak büzerek söylediğime güldü ardından ciddi bir tavır alıp beni bir anda yere bıraktığında dudaklarımdan çıkan kocaman çığlığa engel olamadım.
Neyse ki yatağıma bırakmıştı yoksa çoktan kırılmıştı kemiklerim.
"ABİİİİ!" diye bağırıp gözlerimi ona diktim. Gülüyordu hem de kocaman bir şekilde.
"Abini çizmenin cezası, fındık ve şimdi ciddiyetle beni dinliyorsun." Yataktan kalkıp ona kızgın bir tavır aldım.
"Dinliyorum." Dedim.
Abim nefesini verdiğinde az önce kalktığı yere geri oturdu ve hafif öne eğilerek gözlerime baktı.
"Sanırım haklısın." Dedi,sesi titredi mi yoksa bana mı öyle geldi bilmiyorum.
"Neyde?" Diye sordum anlamayarak.
Abim kaş çatarak," Her konuda haklı mısın ki bunu bilmiyorsun?" Diye sordu.
Sesindeki hoşnutsuzluk buradan bile hissediliyordu.
"Ah elbette haklıyım." Bazı konular hariç. "Ben Harika Ayçin'im."
Göz devirdi abim.
"Her neyse, Yasemin hakkında dediğin yani, bir zamanlar Savaş'ın eski sevgilisiydi." Dediğinde kalbim durdu. Ya da öyle hissettim.
Onun adını duyunca kalbim ya duruyor ya da ben öyle hissediyordum ama her türlü bana iyi gelmiyordu.
"Biliyordum," Daha fazla konuşmadan abim araya girdi.
"Neyse işte iki gün önce onunla konuştum. Onunla neden ayrıldığını anlattı." İşte bunu beklemiyordum.
Devam etti.
"O, yani Yasemin Savaş'ın çok eskiden sevgilisiydi hatta üniversite zamanında dayanıyordu. Neyse işte birbirine aşıktı hatta evleneceklerdi," yutkundum. "Ama sonra ikisinin de tahmin edemeyeceği bir şey oldu; Savaş'ın annesi kaza geçirerek öldü. İkisi de devam edemedi çünkü Savaş annesinin ölümüyle yıkılırken Yasemin'i fazla boşluyordu ve en sonunda onunla ayrılma kararı aldı." Dedi ve gözlerime baktı.
"Yasemin'i seviyorum ama daha fazla dayanamam çünkü hâlâ Savaş'a aşık." Gözlerim irice açıldı. Bunu kesinlikle beklemiyordum.
"Ne?" Diye bağırdım. Sesim kendinden daha yüksek çıkınca abim kaş çattı ve,"Sessiz ol Ayçin."
"Bu nasıl olur?" Diye sordum anlamayarak.
Abim gözleri dolarken yanına gittim. Sanırım gerçekten onu seviyordu.
Aşk öyle bir illet ki ne yapacağını ne edeceğini bilemezdi insan ve hem benim hem abimin başına gelmesi kadar ürkütücü olamazdı.
En azından ben aldatıl -ah hayır bu kelimeyi kendime yakıştıramıyordum. Ama o, başkası yani bir zamanlar sevgili olduğu ve yakın zamanda benimle sevgili olan ve beni aldatan Savaş'a aşıktı.
Abim olanlardan haberi yoktu,yani bizi bilmiyordu.
Bilse acaba ne derdi? Hem sevdiği kadın hem kardeşinin aşık olduğu adama ne derdi?
Nefret etmekten daha fazlası olacağını düşünüyordum.
"Ah," kafam karışmıştı. Bu kadın eğer hâlâ Savaş'a aşıksa neden abimin yanında oldu ve sevgilisi oldu?
Aklıma gelen soruyla ona baktım.
"Abi özel olmayacaksa sana sormak istediğim bir soru var," 'ne' der gibi gözlerime baktığında nefesimi koydum.
"Madem Savaş yani profesöre aşıksa o zaman neden seninleydi?" Diye sordum dan diye.
Dudaklarını ısırdı, yüzünde bir hüzünlü bir gülümseme oluştu.
"Çünkü babamın ortağının oğlu olduğu için. Sanırım onu yakından görmek için benimleydi." Abimin duygularıyla oynamıştı o kadın ve bir gün karşıma çıkarsa ki çıkmasın yoksa onu yakardım.
Hem de gerçek anlamda.
Abime sarıldım. Kollarım arasına kocaman bir bebek vardı ve onun sarılmaya ihtiyacı vardı.
Aslında benim de ama kimse sarılmayla geçiremezdi.
O gece abimle dertleştik, Betül ile aramızın kötü olduğunu duymuştu ve neden diye sorduğunda öyle gerekti diye cevap vermiştim.
Profesör ile ilgili hiçbir soru sormadı zaten sorsaydı nasıl cevap vereceğimi bile bilmiyordum.
Abim odamdan çıktıktan sonra yatağıma geçmiş uyumuşum.
Sabahın köründe kalkıp Profesörün dediği gibi spor yapmaya gittim.
Şaka gibi ama sanki aramızda hiçbir şey olmamış gibi davrandık ve bu durum hem garibime hem istediğim gibi gitmesiyle mutlu etmesine neden oldu.
Aldatmasaydı belki şimdi farklı olabilirdi.
Yan yana olabilirdik. Ama o şansını kaybetti ve benden vazgeçti.
Spor yaptıktan sonra doğru okula gitmiştim.
Arabadan inip okula doğru yürüdüm.
Tam kantine giderken arkamdan birinin sesini duydum. Arkama baktığımda onun Kuzey olduğunu gördüm.
Uzun aradan sonra ilk kez gülümsediğimde bana yaklaşıp sarıldı. Uzun boyluydu.
Koridorda duran öğrenciler bana şaşkınlıkla bakıyordu, sarılmayı sevmediğimi ve özellikle okulda sevmediğimi bilenler özellikle şaşırdı.
Ama ihtiyacım olduğunu bilmediler.
Sarılmaya ihtiyacım olduğunu bilmiyorlardı.
Geri çekilip ona baktım.
"Seni özledim Ayçin. Bir yıldır, bak bir yıldır o gün bana söz verdiğin ve sonra tutmadığın sözünü hatırlatmaya geldim." Dediğinde utandım.
Onun yerine profesörü seçmiş ve onunla yatmıştım.
"Öyle oldu galiba." Diye gülüp gözlerine baktım.
"Ben de seni özledim Kuzey." Deyip dudaklarımı yanaklarına bastırdım.
Eski sevgilimdi ve o da profesör kadar olmasa da beni anlamaya çalışmıştı.
Onunla çok güzel eğlenmiştim ve şimdi bunu görmezden gelmek...
Bu sırada farkında olmadan birilerin radarına takıldık.
Baş harfi S,son harfi Ş
Nam-ı değer profesör Savaş Aksoy.
Gözleri,Kuzey'i öldürmek istercesine öylesine sert öylesine delici ki ben bile tırstım ama belli etmeden Kuzey'e gülümsedim.
Gözlerim gülüyor, dudaklarım kulaklarıma kadar açılmıştı.
"Talebe,"
Bana seslenen profesöre baktığımda Kuzey de arkasına dönmüş ve profesörü görmüştü.
"Ah siz,siz Ayçin'in öğretmeni olmalısınız." Diyip el sıkışacakken profesör hiç oralı bile olmadan direkt bana bakıyordu.
Biraz daha böyle durursak hiç iyi şeyler olmayacaktı.
"Evet?" Dedim, gözlerimi Kuzey'den alıp ona çevirdim. Ona dönerken gülen yüzüm silindi.
Tıpkı daha önce bitti dediğimde silinen o güzel an'lar gibi...
"Odama gel!" Gözlerini bir saniye kadar daha tuttu ardından cevap vermemi bile beklemeden ilerdi gözden kayboldu.
Gözlerimi devirdim. Sevgiliyken kedi kesilen adam okulda iken aslan kesildi başımıza.
Kuzey'le yarın akşam buluşacağımızı ayarladıktan sonra o okuldan ayrıldı ve ben de bana denileni yapıp profesörün odasına girdim.
"Ne var?" Diye sordum bezgince.
Onunla aram önceden bitmişti ve neden beni ders dışında çağırdığını bilmiyorum.
"Otur karşıma." Sert sesiyle irkildim. Bunu farkına varınca, sesini ince tutarak,"Otur lütfen karşıma." deyince şaşırdım ama ona uyup karşısına oturdum.
"Ne oldu yine?" Alayla güldüm, ardından yüzündeki ifadeyi görünce boğaz temizleyip ciddi durdum.
"Bir profesörünle arkadaş gibi konuşulmaz bu bir ve kendine çeki düzen ver. Ulu orta sevgilinle sarılıp öpemezsin." Çenesi kasıldı son kelimesiyle.
"Daha önce yattığınız birisiyle sizli bizli konuştuğunu hiç duymadım... profesör." gözleri titredi. Bunu gördüm. "Ayrıca o benim sevgilim değil,ki olsa da seni, pardon sizi ilgilendirmez." Dedim sertçe.
Masasına sertçe yumruğunu geçirdi.
"Benimle düzgün konuş...Talabe. Eski eskide kaldı ve artık okuldayız. Madem her şey bitti. O zaman bundan sonra benim öğrencimsin ve ona göre davran." sesi sertti. Gözleri ateş ediyordu.
"Anladım yani bundan sonraki ilişkimiz öğrenci ve talabe." Zaten bunu diyen de ona kabul ettiren de bendim.
"Aynen öyle." Dedi. Gözlerini masasına dikti ve çenesini sıktı.
"Şimdi çık." Dedi,sesi ifadeden uzaktı.
Göz devirip yerimden kalktım ve arkama dönüp tam kapıyı açıp gidecekken,"Ha bu arada," arkama döndüm sesiyle.
"Eteğin biraz yukarda, kıyafet kurallarına dikkat et." Dediğinde kollarımı birbirine bağlayıp bir bacağıma yaslanıp ona baktım.
"Yine mi?" Diye sordum.
"Ne,yine mi?" Diye sordu anlamayarak.
"Yine mi kıyafetime diktiniz gözlerinizi. Çekin artık bakışınızı." Dedim,sesim artık 'yetto kardeş yetto' diye çıkıyordu.
Bu ülkede kadınlar ve kızlar istediği gibi giyinecek ve erkekler de susacaktı.
Namus iki bacak arasında ise şuan karşımdaki adam benamus.
"Gözlerim takıldı," diyecekti ki kendini durdurup küfür savurdu ardından,"Kurallar, Ayçin Günay." Dedi gözlerimin içine bakarak.
"Ah yanlış anlamışım demek ki," deyip güldüm ardından ciddi bir kişiliğe bürünüp,"İyi günler." dedikten sonra kapıyı açıp çıktım.
Kapıyı kapatıp kantine geldim ve kendime kek ve meyve suyu aldıktan sonra bizimkileri gördüm. Yanlarına yaklaştığımda Betül ayağa kalkıp uzaklaştı.
Sinirliydi hâlâ bana ve ayrıldığımız biliyordu ama yine de benimle konuşmayı,sonsuza kadar kesmişti.
Çok da umrumda.
Kendi yerime oturduğum da Burcu üzgün bakışlarıyla bana bakıyordu.
"Ne oldu anlamadım ki sizin aranızda ne oldu bilmiyorum." Sesi üzgündü. Taylan onun sırtına elini koyup sıvazladı.
"Boş ver takma,Betül bu. Kendi kafasında kurup durar." Deyip omuz silktim.
"Ama yine de öğrensek iyi olur," deyip Taylan'a baktı Burcu.
"Ben sizin sex hayatınızı öğrenmek istiyor muyum?" Diye sordum, dürüstçe.
Burcu şaşırdı ve tiz bir çığlık atarken Taylan "Hey." diye uyardı.
"Bizim sex hakkında niye konuşuyoruz?" Diye öne atıldı Taylan. Ona baktım.
"O zaman sevgiline söyle,özele girmesin." Deyip Burcu'ya kısık gözlerimle baktım.
"Ben özür dilerim Ayçin, sadece bu durum beni üzüyor ve eskisi gibi hep beraber olmak istiyorum. Lütfen özele girdiysem affet beni." dedi,sesi ağlamaklı çıkıyordu.
"Tamam önemli değil ama bir süre soru sormayı bırakırsanız mutlu olurum."dedim ciddiyetle.
Burcu kafasını sallarken,Taylan sorusunu sordu.
"Ne ara profesörle sevgili oldun da ayrıldın?" Diye sordu.
"Uzun hikaye." Dedim, kısa keserek.
"Olsun sen anlat dersler şimdi yok." Dediğinde başımı salladım ve onlara özetleyerek - sex hayatımı anlatmayarak - anlattım.
...
"Olaya gel,demek seni aldatmış öyle mi?" Kızgınlıkla soludu Taylan.
Bir şey demedim. Kim bunu alalen kabul edebilir ki?
Burcu elini uzatıp masadaki elimi tuttu ve sıkarak ona bakmamı salladı.
"Her ne olursa olsun senin arkandayım." Dediğinde gerçek dost kara günde belli olur dedikleri doğruydu. Yanımda Betül,en yakın arkadaşım dediğim insan yerine ondan sonra tanıdığım kadın beni destekliyordu.
"Teşekkür ederim ama gerek yok Burcu, geçti bitti artık." Dediğimde sıkıntıyla nefesini verdi ve arkasına geçecekken Taylan onu kollarının arasına alırken onları izledim.
Belki de şimdi biz de böyle olabilirdik diye düşündüm.
Sonra, bir şey oldu. Profesör yani Savaş, kantinin yanından geçerken beni gördü. Gözlerimiz kesişti.
Kalbim hızlandı ama bunu belli etmek yerine gözlerimi ondan kaçırdım.
O hemen uzaklaştığında ayağa kalkıp bizimkilere döndüm.
"Ben artık kütüphaneye gitsem iyi olur, çalışmam lazım.." Diyerek onlara veda ettikten sonra kantinden çıktım ve sonra kütüphane olduğu kata çıktım.
Merdivenlerden tek tek çıkıp kata geldiğimde kütüphanenin kapısını açıp girdim.
Sıra sıra büyük raflar vardı burada. Her türlü dilde kitap vardı. Kitapla zenginleşebilir ülkemiz ve ben buna çok özen gösterdiğim için binden fazla kitap var.
Hemen yanlarda ise son model bilgisayar ve yazıcı vardı. İnsanlar ödevlerini burada yapmak için geliyordu.
Geçen yaz kafeye gittiğimde çalışan ve üniversite okuması gereken bir çocukla tanıştığımdan sonra onunla iletişime geçmiştim.
Hem ailesine yardım ettik babamla hem de onun kaydını bu okula almıştık.
Şuan ilk sınıfta olmalıydı.
Kütüphaneye girdim ve ardından raflara doğru ilerledim.
Kitaplar o kadar fazlaydı ki dünyada en çok kitap olan kütüphaneyle yarışırdı.
Gözlerimi kitaplara kaldırıp aradığım kitabı bulmaya çalıştım.
Gurur ve Aşk
Numara ve serilere baktığımda onların olmadığını gördüm.
Biraz daha aradı gözlerim ardından tam vazgeçecekken gözlerim bir yere takıldı.
Oradaydı.
Rafların en üst yerinde duruyordu.
Hemen bir merdiven alıp tırmanmaya başladım.
Kitabı alıp tam inecekken dengemi kaybedip düşecekken bir bedene denk geldim.
O beni havada tutarken düştüğümü hissedip çığlık attıktan sonra gözlerimi kapadım.
"Bağırma Ayçin, bağırma." Dedi birisi. Sesi sert ve toktu. Bu sesi tanıyordum. Bu profesördü.
"Profesör?" Gözlerimi açıp şaşkın şaşkın baktım ona. Kollarım boynuna sarılmıştı. Kolları belimle bacaklarımın altındaydı.
"İyi misin?" Diye sordu,ses tonu düşük ve nezaketliydi.
"İyim." dedim yutkunmaya çalışırken.
Gözlerim giydiği siyah gömlekte geziniyordu. Hızlı nefes alıp verirken yükseliyor ve benim göğüslerime çarpıyordu.
"Dikkatli ol," dedi ve bu durum -göğüslerimizin birbirine değmesi - farkedince yutkundu ve gözlerimin içine baktı.
Ona baktım,tam gözlerinin içine.
Bu nasıl olacaktı, aramızda böyle bilinmeyen bir kıvılcım varken nasıl ondan vazgeçerim?
Ama mecburdum.
Onu sevsem de ihanet ve aldatmayı kabul edemezdim.
Gözlerimi kaçırarak yere inmek istedim. Bunu farkedince kollarını benden çekti.
Yavaşça ayakta durduğumda benden uzaklaştı ve iki elini cebine koyup bana baktığında sakince kitabı elime alıp arkama döndüm ve tam gidecekken kolumdan tuttu. Ona döndüm ama bir şey diyemedi ve tuttuğu kolumu geri bıraktı.
"Dikkatli ol," dedi ve son sözü bu olurken yanından geçip kütüphaneden ayrıldım.
Kitabı aldıktan sonra doğruca eve gitmek için önce okuldan çıkıp arabama bindim ve sonra arabaya bindikten sonra eve sürdüm.
Ailemle yemek yedikten sonra yine odama geçtim. Babam kaç defa soruyordu ama ona bir şey olmadığını sadece yorgun olduğumu söyledim. Israr etmedi.
Yatağıma geçmeden önce geceliğimi giyip gözlerimi kapattım.
Yine bir gün daha geçti ve artık ondan nasıl bu kadar uzakta kalacağımı bilmiyordum.
Sanki bir mıknatıs vardı aramızda ve ben istemesem de çekiliyordum.
Yeni bölümle görüşmek üzere:)
Finale az kaldığını belirtmek isterim.
Özel bölümler gelecek(Arslan Han, Kemal Günay) gibi.
Görüşmek üzere:)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.82k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |