

Merhaba arkadaşlar final yapacağız iki bölüm sonra ve belki de özel bölümler gelir sonra.
Her neyse uzatmak istemiyorum sonu değişmeyecek sonuçta değil mi?
Bu arada yeni kurgum olan KARADENİZDE SON NEFRET yan karekter olan Arslan Han hakkında
Umarım beğenirsiniz:)
İyi okumalar;)
Bendeniz - Müjdeler ver
34. BÖLÜM: YILIN SÜRPRİZİ
Günler o kadar çabuk geçti ki ne olduğunu bile anlamadım.
Kuzey'le o akşam buluşmuş ve güzelce yemek yedik. Kuzey kendi evine davet etmek istese de kabul etmeyip kendi evime gittim.
Kalbim bir başkasıyla doluyken nasıl birisinin yatağına girebilirdim.
O kişi beni aldatmışken?
Ama yapamıyordum. Ben Ayçin Günay olarak yapamıyorum. Bir başkasını istemiyordum. Onu istemiştim ve o da beni aldatmıştı.
Hayır güçlüyüm isteseydim yatardım onunla ama beynim ve kalbim arasında kalıp durdum.
Ve aklım kazanamadı.
Yılbaşı yakındı ve ben ailemle kutlamayı düşünüyordum.
Şuan yan yana olsaydık birlikte kutlayabilecektik ama o benden uzakken ve ben ondan vazgeçmişken bu hiç mümkün değildi.
Kafam onunla dolmuşken kalbim ihanetin sancısıyla kaynarken nasıl olur da ondan vazgeçemiyorum veya unutamıyorum bilmiyorum.
Düşüncelerim beynimi kemiriyor ve ne yapacağımı bilmiyordum.
Her zaman bir seçeneğim varken şimdi olmaması beni bir çıkmaza sokuyordu.
Odamdan çıkmadım bugün ve saatlerdir odamdaydım. Başıma kadar örtüyü çekip gözlerimi kapattım ama yine de ondan,onun gözlerime-gözlerim kapalıyken - gelmesi absürttü.
Nefesimi verip örtüyü kafamdan çektim ve oturur pozisyonda yatağımın ucunda oturdum.
Gözlerimi pencereme çevirdim ve günün son saatleri diyebileceğimiz bir şekilde karanlıktı. Ailem benim için endişe duysa da önemsiz bir şey olduğunu söyleyip durdum.
Babam bir ara benimle konuştu ama her zaman karşı çıkan biriydi ilişkimizi öğrenir öğrenmez. Annem de biliyordu ama sorun etmemişti babam kadar.
Çünkü o aşka inanmıştı. Bizim aramızdaki gerçek aşk olduğunu inanmıştı ama olanlardan sonra ben aşka olan inancım yok oldu.
Aşk, aldatmak değildi ve ben aldatılırken nasıl aşkın inancına inanabilirim ki?
Yatağımdan çıkıp odamda bulunan duşa girdim. Tüm günün agresifliği ve depresyonun atıklarını vücudumdan atarken hâlâ onu düşündüm.
Belki de pişmandı ama bu onun yaptığı gerçeği değiştirmiyordu. Bunu unutmak zorundaydım. Onu kafamdan,kalbimden atmak zorundaydım yoksa ben böyle yaşayamam.
Aşk böyleyse, böyle acı veriyor ve o hata yaptığı halde onu düşünmeye devam ediyorsam nelet olsun.
Duştan çıkıp kendimi kuruttuktan sonra önce iç çamaşırlarımı giyip ardından şık yeşil bir elbise giydim.
Göğüs dekoltesi hafif olan bir elbiseydi ve hemen sol bacağımdan küçük bir yırtmacı vardı.
Dudaklarıma elbisemin tonunda bir ruj sürüp hafif bir yeşilimsi bir tonda da makyaj yaptığımda bugün yeşil olmuştum.
Gözlerimi ortaya çıkaran yeşil kombinasyonum üzerimde o kadar yakışmıştı ki kendimi izlemekten alıkoyamadım.
Telefonum komodinin üzerinde çalınca bakışlarımı aynadan alıp oraya çevirdim.
Telefonu elime aldığımda bilinmeyen bir numara beni aradığını gördüm.
Önce telefonu açmak istemedim ama numaramı nereden bulmuştu ki bu kişi? Bunu merak edip telefonu açıp kulağıma yasladım.
"Efendim?" Dedim açar açmaz.
"Ayçin Günay ile mi görüşüyorum?" Dedi telefondaki kişi. Sesi kadına benziyordu ve sanırım ki şaka değilse telefondaki kişi kadındı.
"Evet de siz kimsiniz?" Diye sordum şüphe ile.
Derin bir iç sesi duydum telefondan.
"Ben Alara Eren." Dedi kadın olduğuna inandığım kişi.
"N'apayım?" Diye sordum omuz silkerken.
"Sizinle konuşmak istediğim konu var. Savaş Bey'le ilgili." Dediğinde durdum ve onun söylediği isime odaklandım.
"Savaş mı? Siz nereden tanıyorsunuz?" Diye sordum, gözlerimi o görmüş gibi kıstım.
"Ah şey bunu telefonda konuşacak değilim bu yüzden sizin için uygunsa bir kafede buluşalım." Dediğinde yavaşça onu onayladım.
"Pekâlâ olur size atarım konumu,oraya gelirsiniz." Dediğimde"Tamamdır." dedi ve telefon konuşmasını sonlandırdım.
Bu kimdi bilmiyorum ama Savaş hakkında bir şeyler diyeceği kesin. Nereden tanıyordu bilmiyorum ama merak etmiştim.
Biliyorum şuan onu merak etmemem lazımdı ama kendime engel olamıyordum.
Telefonu cüzdanıma koyup odadan çıktım.
Geceydi ama yine de bir yere gitmemek için engel değildi.
Aşağı indiğimde babamı salonda elindeki tablete baktığını gördüm ve annemin de onunla tablete baktığını gördüm.
Abim ise evde yoktu yine.
Beni gördüklerinde önce üstümü incelediler ardından yüzüme merakla bakmaya başladılar.
"Hayırdır kızım,ne diye hazırlandın?" Diye sordu babam.
"Çıkmam gerek,biriyle buluşmam var." Dediğimde başını salladı ve dikkatle bana baktı.
"İyisin değil mi?" Annem bana endişeyle bakıyordu. Bugün hiç dışarı çıkmamış okula bile gitmemiştim.
"İyim," dedim sadece. Babam inanmadı ama yine de üstlemedi.
"Çıkıyorum." Diyerek onlara arkama döndüm ve evden çıktım.
Arabama, kırmızı olan arabama bindim ve o kadına konumu attığım yere doğru sürdüm.
Hiçbir şey olmamış gibi radyodan şarkı açtığımda sevdiğim eski şarkılardan birisi karşıma çıkmıştı.
Hemen o kanalda durup şarkının arabamın içine dolmasını sağladım.
|Bendeniz - Müjdeler ver|
Bir sabah uyanıp da bakarım belki olursun yanımda.
Dokunur gururuma,beklerim seni bu evin anısına.
Yeter,yeter,geçer ...
Söyle bana,nedir bu tafra?
Sebepsiz hiç, kaldım yasta.
Söz ver bana üzme beni, kırma beni,yormam seni...
Ayrıksızım, ah ayrıksızım.
Sensiz inan, çok yalnızım.
Hata değil, benim yazgım.
Düzelmiyor, seven lazım.
Şarkının en güzel nakaratına geldiğinde kendimi tutamayıp şarkıya eşlik ettim.
"Hadi gel, müjdeler ver. Gözlerimdeki yaşları sil yeter." Ama o sebep oldu.
"Tut,tut ellerimi, sarıl sende var şımarık sevgilim." Tutmadı bıraktı ellerimi... Sarılmak yerine yalnız bıraktı beni...
Şarkı böyle devam ederken şarkıya eşlik ederken gecenin o karanlık yüzüne gülümsedim.
Belki de ayrılmak zorundaydık. Kaderimde yoksa boşa her şey.
Nefesimi sıkıntıyla verdiğimde yaklaşmıştım gideceğim yere ve hemen elimi kaldırıp radyoyu kapattım.
Şarkı o kadar güzeldi ki saatlerce dinlemek istedim ama daha fazla dinlersem kendimi tutamayıp ağlayabilirdim.
Arabayı durdurup indim. Vale gelip anahtarımı alıp arabama bindi ve otoparka götürdü.
Kafeye girdiğimde etrafı inceledim. Bu öyle bir kafe değildi.
Tıpkı bir bar gibiydi ve insanlar hem kahvesini içiyor hem sohbet ediyordu. Bazıları istese bar masasına oturup kendi kahvesini yapabilirdi.
Kahve barı gibiydi.
Bu yüzden severdim. Kahve tıpkı alkol gibi sevdiğim bir şeydi.
Bir kadın elini havaya kaldırıp bana baktığında önce arkama bakıp birisine mi yapıyor diye düşündüm ama sonra ona dönüp baktığımda gözleri direkt benim gözlerimin üzerindeydi. Onu tanıyordum. O gece Savaş'la öpüşen kadındı.
Acaba konuştuğum kadın o muydu? Yavaşça ona doğru geldiğimde kadın üzerimi inceledi ve sonra önüne döndü.
"Merhaba,siz misiniz yani telefonda konuştuğum?" Diye sordum. Umarım o değildir.
Kadın başını kaldırıp bana baktı ve başını sallayıp beni onayladı.
"Evet benim oturun lütfen." Dediğinde kaş çattım.
"Hayır, neden benimle konuşmak istiyorsunuz?" Diye sordum sinirle.
Kadın şaşırdı ama kendini bozmayarak elini kaldırıp tam bana dokunurken geri çekildim. O gece eğer Savaş'ı baştan çıkarıp öpmeseydi onunla konuşacağım bir şey olurdu ama şimdi olamazdı.
Arkama dönüp tam gidecekken kadının kolu benim kolumu buldu.
Sinirle ona döndüm.
"Ne istiyorsun ne? Sevdiğim adamı baştan çıkaran kadını dinleyeceğimi mi?" Diye sordum bağırarak. Kafedeki insanların bakışları bizi bulduğunda nefesimi vererek onlara döndüm.
"İşinize bakın." diye gür bir sesle bağırıp kolumdaki elini sertçe çekip arkama döndüm ve hızla kafeden çıkacakken onun gür sesiyle durdum.
"Gerçeği bilmek ister misin?" Diye sordu, sesi kafede yankı ederken adımlarım durmuştu. Omzumun üstünden ona alayla baktım.
"Ne gerçeği yoksa sizin seviştiğiniz veya öpüştüğünüz bir oyun mu? Ve benim buna inanmamı bekliyorsun?" Diye sordum.
"İster öyle düşün ama gerçeği duymadan buradan ayrılma." Dedi kadın. İsmi telefonda öğrenmiştim. Alara Eren.
"Peki seni dinlemezsem?" Diye sordum bu kez.
"Dediğim gibi istediğin gibi inan ama gerçeği bilirsen hem benim içim rahatlayacak hem de bunu öğrendiğinde her şeyin yanlış bildiğini öğreneceksin." Dediğinde tek kaşımı kaldırıp ona döndüm. Elimdeki çantayla kollarımı birbirine bağladım.
"Velev ki seni dinledim ve bu," kollarımı çözüp iki tırnak yaparak ona gösterim,"Yanlış bildiğim konunun gerçeği öğrendim. Peki sizin Savaş'la öpüştüğünüzün gerçeği kim değiştirebilir?" Sonra dudaklarımı büzüp ona baktım.
"Ay yoksa ona da mı yalan diyeceksin?" Diye sordum.
"Orası gerçekti çünkü yapmak zorundaydım." Hâlâ zorundaydım diyor. Bu ne yüzsüzlük?
"Siktir," dedim kadına ve ona doğru yürüyüp yüzüne bir tokat attım.
Kadının başı yana düşerken herkesten şaşkın nidalar yükseldi.
Parmağımı kaldırıp ona doğru salladım.
"Bana bak hiçbir zorunlulukta öpüşmek olamazdı. Varsa bile demek ki sen istedin ve ben senin gibi kadınları çok iyi biliyorum. Nerden geldin de Savaş'ı buldun bilmiyorum ama artık umrumda olamaz. Siktir git." Deyip arkama dönüp gittim.
Kafeden uzaklaşıp derin bir nefes almak için arabama binmek yerine yürüdüm. Dar sokaklar daha da bana dar gelirken geniş sokaklar ruhumu hapsediyordu. Eve gitmek bile istemiyordum.
Saatler geçtiğinde elimdeki cüzdanda telefonum çaldı. Bakmak istemedim ama tekrar çaldı.
Telefonu cüzdandan çıkarıp baktığımda saygısız profesör olduğunu gördüm. Gözlerimi yumup açtım ardından telefonu açıp kulağıma yasladım.
"Ne var?" Diye sordum. Sesim o kadar soğuktu ki ben bile irkildim.
"Ayçin neredesin? Baban seni merak ediyor?" Diye sordu endişeyle.
"Babam mı? Babam neden beni sana soruyor?" Diye sordum şüphe ile.
Bir boğaz temizlenmesi geldi ardından profesörün sesini duydum.
"Senin hâlâ benimle olduğunu düşünüyordu ve bu yüzden yanımda olduğunu tahmin etmişti. Beni aradığında yanımda olmadığını öğrenince merak etti." Dediğinde nefesimi verdim.
"İyim, şuan beni meşgul etmseniz?" Diye sordum. İyi değildim ve şimdi yalnız olmak istiyordum.
"İyi değilsin, lütfen bak baban merak ediyor." Dediğinde sinirledim. O beni merak etmiyor muydu?
"Siz beni merak etmiyor musunuz?" Diye sordum sinirle. Sesim kendinden sert çıkmıştı.
"Ben neden merak edeyim ki?" Diye sordu açık bir cevap bırakarak.
Beni sevmiyor muydun?
"Hiçbir şey, sadece sordum. Evet neden beni merak edeyesiniz ki? Sonuçta bir zamanlar sevgiliyken şimdi ayrıldık." Dediğimde nefesini verdiğini duydum.
"Yapma," dedi acı çeken bir sesle.
"Yaptığım bir şey yok profesör." Dedim sinirle.
"Nerde olduğunu söyle geleyim, lütfen." dedi,sesi o kadar kısık o kadar yorgun geliyordu ki kendimi onun için endişenmiş buldum.
"Gelme,hep yaptığın gibi beni bırak." Dediğimde tekrar nefesini verdi.
"Lütfen..." Dedi bir kez daha.
"Peki..." Dedim bir anda.
"Nasıl...Yani kabul ettin mi?" Diye sordu şaşkınlıkla.
"Evet ve şimdi tekrar sorarsan hayır der kapatırım." Dedim sinirle.
Gülerek,"Tamam tamam. Neredesin?" Diye sordu.
Ona gideceğim yerin konumunu söylediğimde telefonu kapatıp cüzdanıma koydum.
Arabama geri dönüp valeden anahtarımı aldım.
Arabama binip Lunaparka ilerledim.
Lunaparka neden gidiyorum bilmiyorum ve şimdi açık mı değil mi onu da bilmiyorum ama gitmek istedim.
Yarım saat sonra ulaştığımda tahmin ettiğim gibi kapalıydı ve güvenlikçi vardı.
Arabadan inip güvenlikçinin yanına gittim. Güvenlikçi beni gördüğünde merakla yüzüme baktı.
"Merhaba,acaba açabilir misiniz?" Diye sordum. Elimle lunaparkı gösterdim. Adam gösterdiğim yere bile bakmadan "Hayır" dedi.
"Sadece bir saat ve istediğin kadar para veririm." Dediğimde durdu ve bunu düşündü.
Hiçbir insan evladı para karşılığında yapmayacağı bir şey yoktu.
"Peki ama sadece bir saat." Dediğinde onu onayladım.
"Bu arada birazdan bir adam gelecek ona burada olduğumu ve korku trenine binmesini söyler misiniz?" Diye sordum.
"Evet, elbette söylerim hanımefendi." Dediğinde istediği miktarı söylediğinde çek yazıp uzattım.
Kapıyı açıp girdim ve adımlarım korku treni olurken onun ne zaman geleceğini merak ettim.
Korku trenine binmeden önce telefonumu kapatıp cüzdanıma koydum.
Böylece kimse ama kimse bana ulaşamayacaktı.
Trene binmek yerine içeriye girip bir yere saklandım.
Şimdi Savaş geldiğinde benim nererede olduğumu merak edecek ve içeriye girdiğinde ona büyük bir sürpriz yapacaktım.
Yılın sürprizi olacaktı.
Savaş Aksoy:
Her yeri aradım ama bir türlü o geceki kadını bulamadım. Kameralar bir şekilde silinmişti ve kim tarafından silindiğini söylemediler. Bunun yerine teknik arıza olduğunu savundular.
Buna inanacağıma inanmışlardı ama ben onlara inanmadım.
Günler geçti ve Ayçin'le aramızda boşluk artmıştı. Onu nasıl yine öğrencim olarak gördüm bilmiyorum.
Onunla konuşurken - okul hakkında - kendimi tutuyordum. Onun asi tavırları karşısında ağzım akıyordu ama bunu göstermek yerine ciddi bir tavır alıyordum ona karşı.
Çok zordu. Bunu kanıtlamak veya kanıtlamamak. Arslan'a söylerdim. O hemen bulurdu ama ona söylersem ondan şüphe ettiğimi bilirdi. Bu yüzden onu karıştırmak yerine kendi imkanlarımla aramaya devam ettim.
Bu süreçte onu yani Ayçin'den uzak durmuştum. Okul dışında hiçbir zaman birlikte yan yana görünmedik ve konuşmadık. Onu özledim.
Tenine,kokusuna,nefesine o kadar ihtiyacım vardı ki nasıl dayanıyorum şaşırıyorum doğrusu.
O benim ruh eşimdi. Annemden sonra bu kadına delicesine aşık olmuştum ve artık ondan kopmak istememiştim ama aramızda şimdi benim emin olmadığım bir aldatma girmişti. Ayçin o gece oradaysa o kadınla öpüştüğümü gördüyse zaten onun için bitmişti.
Eğer gerçeği çıkarırsam ve o kadınla yatmadıysam - ki yatmadığımı bilmiyorum - şansım olabilirdi.
Sonuçta o gece kafam yerinde değildi ve o hap yüzünden olduğunu kanıtlarsam Ayçin'e işte o zaman ona kendimi affetirebilirdim.
Günlerdir onu görmüyordum ve yarım saat önce konuştum.
Onu merak ettiğim için yalan söylemiştim. Babasının aradığı yoktu ve ben sırf onu merak ettiğim için bunu kullanmıştım.
Başta tereddüt etsem de onunla konuşmak istedim. Onu özledim.
Bana attığı konuma baktığımda burasının geçen sefer gittiğimiz lunapark olduğunu gördüm.
Şaşırdım ama yine de arabadan inip lunaparka gittim.
Güvenlikçi beni görür görmez kulübesinden ayrılıp yanıma geldi.
"Siz hanımefendinin beklediği adam mısınız?" Diye sordu merakla.
"Hanımefendinin ismi Ayçin ise evet beni bekliyor." Dedim kendimden emin bir şekilde.
"Ayçin... Evet o kadın işte. O sizi korku treninde bekliyordu." Dediğinde şaşırmıştım.
"Pekâlâ iyi geceler." Deyip adamdan uzaklaştım.
Yine ne işler peşindeydi?
Korku trenin içine baktım ama karanlık karşıladı beni. Biraz ürkütücü diyebileceğim sesler çıkıyordu içinden. Trende yoktu.
"Ayçin neredesin?" Diye sordum. Telefonu çıkarıp kulağıma koydum ama ulaşamadım. Telefonu kapatmıştı.
Telefonun ışığını açıp girdim içeriye. Her yerden korkunç sesler ve karekterler çıkarken sabırla Ayçin'i aradım.
Korkmuyordum bundan ama Ayçin korkar mıydı bunlardan? Girdiğine göre korkmuyordu.
Biraz daha ilerledim. Hayaletler,iskeletler,bezden oluşan canavarlar hepsi tek tek çıkarken bazıları jamscared gibi çıkıyordu.
Korkunç değildi veya bana mı korkunç gelmiyordu bilmiyorum ama bir an önce Ayçin'i bulmak istiyordum.
On veya on beş dakika olduğunda hâlâ arıyordum. Bu kez sesimi yükselterek "Ayçin neredesin?" Diye sordum.
Yankı eden korkunç sesleri boşvererek ilerlemeye devam ettim.
"Ayçin şakanın zamanı değil!" Diye bağırdım tekrar. Arkamda bir ses duyunca döndüm ve o anda üzerime atlanan bir beden hissetim.
Başımı yere çarptığımda yüzümü buruşturdum.
Dudaklarımdan inlemeye benzer bir ses çıktığında gözlerimi hafif açmıştım.
Burnuma gelen kokuyla irkildim ve gözlerimi kırpıştırarak baktım üzerimdeki bedene.
Bana bakıyordu ve yüzünde kocaman bir gülümseme bulunuyordu. Bir an delirdim diye düşündüm ama sonra bunların hepsi gerçek olduğunu ve onun üzerimde olduğunu kafama dank etmesiyle gözlerimi irice açıp baktım.
"Selam," dedi nefes nefese. Nefesi aramızdaki boşluğu geçip dudaklarıma ulaştı.
"Selam." Dedim, şaşkınlığı geride bırakarak. Yüzüne, gözlerine, dudaklarına baktım.
"Ne oldu, hortlak görmüş gibisin?" Diye sordu gülerek. Şaşırdım. Günler sonra bana gülüyordu.
"Gülüyorsun." Dedim sessizce.
"Evet ne olmuş ki?" Dedi, sanırım üzerimden kalkmak istemiyordu. Elleri tam göğsümün üstündeydi ve sıcak ellerini gömleğime rağmen hissettim.
"Neden buraya geldin ve neden hâlâ üzerimdesin? Yoksa yerini beğeniyor musun?" Diye muzip bir tavırla sordum. Şaşırdı ama sonra ellerini göğsüme bastırdı ve yavaşça üzerimden kalkmaya başladı.
Ellerim hemen belini bulup kendime çekerken dudaklarından kaçan küçük çığlıkla bana döndü.
"Ne yapıyorsun?" Diye sordu şaşkınlıkla.
Üzerindeki gözleriyle aynı renkteki elbisesi karanlığa rağmen görebiliyordum. Gerçi sahte oyuncakların sesleri ve etrafa hafif saçtığı ışık yüzünden de olabilirdi.
"Asıl sen ne yapıyorsun, çocuk musun da üzerime atlıyorsun?" Diye sordum alayla.
Kaşlarını özenle çatıp kurumuş olduğunu tahmin ettiğim dudaklarını diliyle ıslattığında dudaklarını öpmek istedim her şeye rağmen.
"Sana sürpriz yapmak istedim." Dedi,sesi kısıldı.
"Hımm,ne sürprizi? Korkutarak mı?" Diye sordum. Tek kaşımı kaldırıp gözlerine baktım.
Sık nefes alıp veriyordu ve göğsü nefes almasıyla birlikte şişip göğüslerime çarparken kendimi tutamayıp biraz daha yaklaştım.
Aramızda bir nefes boşluk olduğunda bunu farkedip irkildi ve hemen üzerimden kalkmak istedi.
Ona izin verdiğime pişmanım ama yine de ona yakın olmak istedim. Sanki tüm bu olaylar olmamış gibi.
"Hayır, sadece sürpriz ve..." Dedi ama devamı getiremedi. Gözlerime bakıp yutkundu. Doğrulanıp yüzüne baktığımda gergin duruşu beni meraklandırdı.
"Ve?" Dedim, devam et dercesine.
"Her neyse ben gideyim." Deyip arkasına döndüğü an önüne jamscared gibi çıkan hayaletle irkilip çığlık attı ardından yönünü bana çevirip hemen dibime sokuldu. Bu tatlı haline gülmemek için zorlanırken kollarımı ona sardım.
Kokusunu içime çekerken ondan ayrı kalmak o kadar zor olduğunu bir kez daha anladım.
Nefesimi saçlarına verdiğimde başını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Gözlerinde hâlâ o hayal kırıklığı vardı ve ben buna sebep olmuştum.
"Her şeyi öğrendim." Dedi bir anda. Söylediği sözlerle kaşlarım çatılırken ne öğrendiğini merak etmiştim.
Ellerim belini okşuyordu. Giydiği elbisenin altına tenini hissederken gözlerim onun yüzüne bakıyor ve ne diyeceğini merak ediyordu.
"O kadın... Öpüştüğünüz kadın," şaşırmıştım. Ben günlerdir bulmaya çalışıyordum ama Ayçin'e denk gelmişti. Ya da kendisi mi gelmek istedi? Bunu bilmiyordum.
"Üzgünüm," diye fısıldadım. Sesim o kadar kısaldı ki Ayçin dibimde olmasaydı bunu duyacağını bile sanmıyordum.
Sol elinin işaret parmağını dudaklarıma koydu ve," Lütfen devam edeyim." Dedi.
Başımla onu onaylatırken onu dinliyordum. Parmağı dudağımdan çekti ve gözlerini benden alıp göğsüme götürdü.
"O kadın benimle buluşmak istedi ve ben de gittim. Onun olduğunu bilmiyordum sadece telefonda senin hakkında olduğunu söyledi ve ben de bunu merak ettiğim için gittim. Kadının, o geceki öptüğü... öptüğün kadın olduğunu öğrendim. Bana bunların bir oyun olduğunu ima etti." Dedi sakin kalarak. Sesi biraz titremişti. Bunu farkettiğimde kalbime ince bir sızı girdi.
"Başta onu dinlemedim hatta yüzüne tokat attım. Çünkü kendini bilmez kadın buna mecburmuş." Yüzüme baktığında ne bekliyordu ama şaşkınlıkla beraber gülümseme beklemediği ortadaydı.
"Ona tokat mı attın?" Kaşlarımı havaya kaldırarak.
"Evet,oh olsun." Dedi ve omuz silkti.
"Neye mecburdu?" Diye sordum anlamayarak.
"Bilmiyorum ama birisi onu bulmuş anlaşılan. Konuştuğumda ismini vermedi." Dedi kaş çatarak.
Gözlerime baktı.
"Bu arada kadın seninle yatmamış sadece öpüştünüz." Ardından Kaş çatarak,"Neden öpüştün?" Diye sordu.
Sesindeki gizli siniri belli etmişti.
"O gece ağır bir içki içiyordum." Diye geveledim.
"Hiçbir içki karşındaki kişiyi ben gösteremez. Hangi içki türü? Merak ettim." Nefesimi verdim sakince.
"Aslında içki değil hap." Dedim. Artık onun da bilmesi gerekiyordu.
"Hap?" Dedi gözlerini kısmış bir şekilde beni anlamaya çalışıyordu.
"Evet hap, kaçırıldığın zaman sana halüsinasyon görmene neden olan haplardan." Dediğimde şaşkınlıkla baktı.
"Ama nasıl olur? Yani kim yaptı?" Diye sordu merakla.
"Arslan, Arslan yapmış olabilir. Ondan şüphe ediyorum. Zaten sen dememiş miydin o gün kulübeye onun geldiğini ama hiçbir şey yapmadan gittiğini?" Başını beni onaylatmak için sallarken kafası karışmış görünüyordu.
"Evet doğru öyle hatırlıyorum ama nerden öğrendin yani içkine hap mı atmış?" Diye sordu şaşkınlığı devam ederken.
"Galiba. O gün sabah iyi değildim. Yani yönetim kurulu verdiği karar hakkında kafam bozulmuştu. Beni davet etti ve ben de kabul ettim." Dediğimde kaş çattı.
"Ne oldu ki yönetim kurulunda?" Diye sordu.
"Boş ver seni ilgilendirmiyor." Diye kestirip attım.
Ama o bu duruma sinirlenmiş olmalı ki kaş çattı.
"Ne demek beni ilgilendirmiyor, Savaş sen iyi misin? Kafan bozulduğu için içki içtin ve içinde hap bulunan içki yüzünden o kadını ben zannedip öptün!" Diye bağırdı bir anda. Sesi, bulunduğumuz anbiyanstan daha sert ve korkutucu gelince bütün oyuncaklar çıldırmış gibi çıkmaya başladı. Sanırım ses sensörü vardı ve ben sesini yükselten kadına baktım.
"Yanlışlıkla oldu biliyorsun. Lütfen üzerime gelme." Deyip ellerimi ondan çektim.
Arkama dönüp tam gidecekken kolumdan sertçe çekti.
kolu inanılmaz güçlü idi. O gün tokat attığında çenemin kırıldığını hissetim.
"Bana bak Savaş,hemen her şeyi anlatıyorsun. Yönetim kurulunda ne oldu da kafan bozuldu da gittin o pislik adamın sana ikram ettiği zıkkımı içtin?" Diye sordu.
Nefesimi verdim.
"Bilmesen daha iyi olur. Bilmen gerektirecek bir şey yok." Dedim nefesimi verirken.
"Var,var anlat hemen. Yoksa seni ömür boyu affetmem. Zaten beni aldatmış kadar oldun bari bunu söylede kendinden daha fazla nefret ettirtme." Dediğinde sıkıntı içinde nefesimi verdim.
Merakla yüzüme baktığında bundan kaçış olmadığını anladım.
Omuzlarımı indirdim ve sakince yüzüne baktım.
"Yönetim kurulu aramızdaki ilişkiyi öğrenmiş ve bana iki seçenek sundular." Dediğimde önce kaş çatmış ardından şaşkınlıkla baktı yüzüme.
"Ne istediler?" Diye sordu.
"Benden ya senden ayrılmamı ya da mesleğimden istifa etmemi istediler." Dedim sinirle.
"Nasıl öğrendiler ki?" Diye sordu merakla.
"Bilmiyorum. Bana süre tanıdılar." Dedim sakince.
"Ne seçtin gerçi sen benden ayrıldın bu yüzden mesleğini seçmiş oluyorsun." Yüzünde buruk bir gülümseme olduğunda gözlerimi yumdum.
"Ben değil sen ayrıldın. Her şey onların planı iken ve ben sadece kurban iken nasıl olurda beni suçlarsın?" Diye sordum sitemle.
"Yine de aklına sahip çıkman lazımdı." Dedi sertçe.
"Çıkamadım. Oldu mu?" Diye sordum sinirle.
"O da senin sorunun. Her neyse ben gidiyorum." Deyip arkasına giderken ben kolundan çekip durdurdum.
"Bekle beni affetin mi?" Diye sordum.
Bir ümitle karanlıkta parlayan gözlerine baktım.
"Hayır affetmedim ve senin aşkına da inanmıyorum." Deyip omuz silkti.
"Peki aşkıma inanman için ne yapabilirim?" Diye sordum.
"Hiçbir şey. Hadi bye." deyip kolunu elimden kurtardı ve karanlıkta çıkışa doğru ilerledi. Her yerde canavarlar çıkmaya devam etti ama o kadar umursamaz birisiydi ki bunlardan korkmadı.
Nefesimi verirken onun arkasından baktım.
Elbet beni affedeceksin Ayçin ve o gün geldiğinde yine birlikte olacağız ama öncesinde küçük bir işim olacaktı.
Günler sonra Arslan'ı ziyaret etme vakti gelmişti.
Bakalım karşısında beni görünce ne yapacaktı?
Yeni bölüm ile görüşmek üzere:)
Arkadaşlar merhaba.
Evet sadece iki bölümümüz kaldı ve sonrasında özel bölümler gelecek.
Biliyorum biraz az ve belki devam edebilir ama zaten bu bir fantezi hikayesiydi.
Neyse görüşmek üzere:)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.82k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |