

Merhaba arkadaşlar evet final için uzun bölüm gelecekti ancak ben bile zorlandım bu yüzden üç bölüme ayırıyorum ilk part bu!
Umarım beğenirsiniz:)
Şuan KARADENİZDE SON NEFRET yayında ve okumayı unutmayın!
Ferhat Göçer - Sen elimden tut
Ferman Akgül - İstemem söz sevmeni
Irmak Arıcı - Gece gibi gönlün
Manga - Yine yeni yeniden
Mustafa Ceceli - Gül rengi
İrem Derici - Tektaş
İster tek tek dinleyin isterseniz de o an ki sahneye göre indirip dinleyin. Şarkıları sahnelere uygun seçmeye çalıştım.
İyi okumalar;)
36. BÖLÜM (Final): SONUM
Bu gece her şey ortaya çıkacaktı. Kimler yanacak,kimler gülecek bilmiyordum.
Savaş bugün babasının evine gidecekti ve gitme nedenini öğrenmiştim.
Bir kadınla tanıştıracaktı babası onu ve belki de onu evlendirmek isteyecekti.
Bunun olmasını istemiyordum. Savaş'ın beni severken - ki ben de seviyorum - bir başkasıyla olmasına izin vermem.
Evime geldiğimde hızlıca arabadan inip evime doğru yürüdüm. Hizmetli kapıyı açar açmaz kimseye bakmadan odama tırmandım.
Planlarım vardı ama ne yapacağımı aslında bilmiyordum.
Düşüncelerim bir bir beynimin bir köşesine yer edinirken bunları en iyi şekilde kullanmam gerektiğini biliyor ve bunu bir şekilde hızlıca yapmam gerekiyordu.
Odama geçer geçmez duşa girdim. Su bedenimdeki kirleri götürürken kafamda sadece o vardı. Şuan yanımda olabilirdi ama nerede olduğunu bile bilmiyordum.
Duşum uzun sürdüğünü farkedip çıktım ve üzerimdeki bornozla gardolaba ilerledim.
Vücudum üzerimdeki bornozla kurulunırken dikkatlice kendime bir elbise seçtiğimde bu gece en şık kadını olmalıydım.
Yaptığım elbise seçimi de buna uyarken üzerime giydim.
Üzerimde simsiyah iddialı bir elbise vardı. Sırt dekoltesi vardı ve hemen önümde ise karnıma kadar ince bir detay vardı. Düşük omuz olan kol askıları, kadınsı hatalarımı gösteren parçalar tüm vücudumu sararken dudaklarımda bordo bir ruj ve yüzümde ise elbisemle uyumlu makyaj vardı.
Giydiğim siyah topuklu ile mükemmel bir uyum sağlarken elime çantamı aldım. Küçük, şık bir çantaydı ve ellerimin altında asilce duruyordu.
Saçlarımı hafif bir dalga ile bırakırken kendime bakmak için aynaya döndüm ve üzerimdeki kombinle kendimi hiç olmadığım kadar emin hissetmeye başlamıştım.
Her bir detayım kendime daha fazla şaşırmama neden oluyordu. Güzel vücudum vardı, iddialı bir elbise giymiştim ve dudaklarımda o bordo ruj vardı.
Kulaklarıma siyah şık bir inci küpe takmıştım.
Boynuma aynı takımı olan siyah inci kolyeyi taktığımda işte hazırdım.
Bu gece benimdi ve gecenin yıldızı olarak parlayacaktım.
Planlar zihnimde kuruldu. Her şey düşünüldü.
Son kez kendime baktım ve giydiğim topuklu ayakkabı zeminde gıcırdarken kendimi dışarı attım.
Odadan çıkar çıkmaz merdivenlerden aşağı indim. Dikkatlice evden ayrıldığımda annem evdeydi ama beni çıkarken görmemişti. Babam da gelmek üzere idi. Abim desem onu bulmak için sanırım onun gölgesi olmak zorundaydım.
Kırmızı,asi arabama binerken planlarımı devreye sokmaya başlamıştım.
Basit bir plandı.
Arabamı çalıştırırken doğruca Hakan amcanın evine doğru sürdüm.
Onun evini bilmem şaşırtıcı değil, değil mi?
Dikiz aynasına baktım. Yüzümde hiçbir kusur yoktu.
Kendinden emin bakışlarım görenlerin gözlerini deliyor, parça ediyordu.
Gözlerimin rengi ilk defa bu kadar açığa çıktığını farkettim.
Yollar akıyordu ve aklıma o gelince aramak düştü.
Telefonu arabaya bağlayıp onu aradım.
"Alo, Ayçin?" Ded Savaş açar açmaz.
"Nasıl gidiyor?" Diye sordum. Arabanın yanındaki aynaya baktım. Birisi beni takip ediyordu ve o birisi beni çok iyi tanıyordu.
"Ne?" Dedi afallayarak.
"Duyduğuma göre baban senin için çöpçatanın olmuş. E tabi oğlu evlenmiyor,torun vermiyor canına takmıştır." Gözlerim ara ara beni takip edenin üstünde olsa da kulaklarımın telefonda olduğunu biliyordum.
"Ah,babam yine bir işler çeviriyor. Böyle bir şey olmayacak en azından..." Dedi ama devamı getiremedi.
"En azından?" Dedim devamı getirmesi için. Gözlerimi kısmış bir şekilde onun ne diyeceğini bekliyordum.
"Boş ver devamı getirmeye lüzumu yok." Dedi,sesindeki soğukluk dikkatimden kaçmadı.
"Bana tavırlı mısın yoksa bana mı öyle geldi?" Diye sordum.
"Sana öyle gelmiştir de sen neden aradın ve bunu nereden duydun yani babamın benim için bir kız ayarladığını?" Diye sordu merakla.
Kurumuş olan dudaklarımı ıslatırken arkamda takip eden araba bir anda sollama yaparak önüme geçtiğini farkedince telefona cevap veremedim.
"Ayçin?" Dedi ama devamı getiremeden ani bir şekilde arabamı dururdum.
"Seni sonra ararım." Dedikten sonra kapattım.
Arabadan inip karşımda duran kişiye baktım.
"Ne istiyorsun?" Diye sordum.
"Seni," dedi ve gözlerini dudaklarıma çevirdiğinde kaşlarımı çattım.
"Başka?" Diye sordum. Onu tiye alıyordum ama o bana ciddi bir cevap vermişti.
"Ve yine seni. Sadece seni. Benim olan benimdir." Dedi sakinlikle.
"Hâlâ akıllanmadın mı?" Diye sordum göz devirerek.
"Aklım senken mi?" Başını iki yana salladı. "Bu mümkün değil." Dedi hiddetle.
"Bak nasıl kurtuldun bilmiyorum ama peşimi bırak yoksa elimden bir kaza çıkacak." Dedim sinirle.
Alayla güldü.
"Senin elinden çıkan her şey benim için kabuldur ama önce senin benimle gelmen gerekiyor." Dediğinde ona anlamayarak baktım.
"Ne diyorsun sen?" Dedim,sesim otobanda yankı ederken yanda geçen arabalar hızla yollarına bakıyor,kimse de durup bir şey sormuyordu.
İnsan milleti böyleydi. İzlerdi.
Karşısında birisi ölse;izlerdi.
Karşısında bir kadın veya çocuk şiddet görse;izlerdi.
Karşısında film gibi izlerdi ve bunu büyük bir keyifle izlerlerdi.
İşte hayat bunlardan ibaretti.
Dünya kocaman bir TV ve içinden kötüler oyuncu seçer ve 'kamera, kayıt' der ve oyunu başlatırdı. Bizler ise bunu izlemekle yetiniriz.
Neden mi? Yapmak istediğimizi bir başkası yapıyor diye onları izlerdiniz.
İzlemek bir fiildi ama bir bakarsın bedenine yapışmış bir sıfat bir isim olarak kalır.
"Diyorum ki benden bu kadar kurtulamazsın." Dedi,sesi ürkütücü gelmişti.
Kahve tonları olan gözleri benim yeşil gözlerimin içine bakıyordu. İrkildim.
"Nasıl kurtuldun?" Diye sordum. Gözlerimi kıstım.
"O bende kalsın ..." Yüzüne baktığımda hafif birkaç çizik vardı.
O gün bir güzel dövmüş olmalıydı Savaş.
Sonra zihnime onları aslında Arslan yaptığında tekrar irkildim ama bunu belli etmek yerine gözlerinin içine baktım.
"Seni tekrar şikayet etmek istemiyorum." Dedim sinirle.
"İstersen et ama benimsin." Deyip önümde durunca gözleri vücudumda gezdirdi. Savaş'tan başka birisi vücudumu süzmesini istemiyordum. Bana neler oluyordu bilmiyorum ama Savaş'tan sonrası kimseye ait olmadığımı sadece ona, Savaş'a ait olduğumu anladım.
"Çek o gözlerini." Dişlerimin arasından konuştuğumda alayla güldü.
"Çekmezsem?" Diye sordu, dudaklarında iğrenç bir gülümseme olurken iğrendim ve bu onu gülümsemesinin solmasına, bana kaş çatarak bakmasına neden olmuştu.
"Bana iğreniyormuş gibi bakma Ayçin." Dedi tıslarcasına. Gözlerinin içi tamamen koyu renge boyanırken kollarımı birbirine bağladım.
"İğrenç birisine nasıl bakayım," gözlerimi kırptım. " Böyle mi?" Ona aşkla baktığımda afalladı.
"Sen ne?" Dedi ama devamı getiremeden ona aşkla bakmayı kesip kaş çattım ve kollarımı çözüp bir dizimi kaldırdıktan sonra onun kasıklarına vurdum. Serkan acı içinde iki büklüm olurken dayanamayıp dirseğimle ensesine vurdum. Bana karşılık vermek istediğinde kolunu tutup diğer elimle yüzüne güçlü bir yumruk indirdim.
Dudaklarında,burnunda kan olduğunda inledi ama durmadı ve eli saçıma gidecekken elini bu kez tuttum ve yüzünü yüzüme yaklaştırıp," Bu sefer değil,bu sefer saçlarım olmaz." Dedim ve kolumu onun boynuna dolayıp sırtını göğsüme çarptırdım.
"Ne zannediyordun?" Dedim sinirle. Nefesim ensesini buluyordu.
"Ne?" Dedi anlamayarak.
"Ne zannediyordun ha? Sana karşılık vermeyeceğimi mi ? O gün boşuna mı sana yenildim?" Dedim alayla.
"Ben seni yakaladım çünkü o yüzden karşılık veremedin." Dedi kendinden emin konuşması beni güldürürken otobanda geçen araçlar şaşkınlıkla bize bakıyor ama durmak yerine telefona kayıt ettiklerini görebiliyorum.
"Hayır aptal." Kahkaha attım. Yüzü gördüğüm kadarıyla şaşkındı.
"O gün bir şeyden emin olmam gerekiyordu bu yüzden sana karşılık vermek yerine beni kaçırmana izin verdim." Dediğimde başını iki yana salladı.
"Hayır bu doğru değil seni kaçırdım." Dediğinde artık bundan emin değildi.
Başımı salladım,"Aynen kaçırdın ama ben eğer kendim kabul etmeseydim," Dilimi damağıma vurdum. "Sen beni kaçıramazdın." Dediğimde elini boynuna sardığım kollarıma uzandı ama kollarım iyicene boynuna baskı edince durdu.
"Bırak Ayçin, her şeyi zora sokmayı bırak." Dediğinde onu zar zor duyuyordum. Nefesi kesilircesine konuşması ona bakmama neden olurken bir anda eli arkadan saçımı bulduğunda ne olduğunu anlayamadım.
Arkamda birilerin geldiğini hissetim ve bir anda saçım geriye doğru çekilirken dudaklarımda acı dolu bir bağırış yükseldi. Arkamda duranlardan birisi iğneyi çıkarıp tam sırtıma bastırdığında gözlerim bulanık görmeye, kollarım gevşemeye neden oldu.
Gözlerim ağır ağır kapanırken az kalsa kendimi yerde bulacakken bir baktım Serkan öne atılarak beni kendine çekti ve beni kucağına aldı.
Dudaklarımı hakaret ettiğimde yüzüme bakıyordu ama benim gözlerim bulanık, kısık görüyordu.
"Bırak beni." Dedim fısıltıdan farksız çıkan sesime sadece gülümsedi. Dudakları, iğrenç dudakları alnımı bulduğunda gözlerim kapanmıştı.
"Bu sefer benimsin. Benden kaçış yok." Demişti. Ve bu son duyduklarım olmuştu.
Her şey bir anda olmuştu. Bu gece Savaş'a gidecekken kendimi yine o saplantılı aşığım olan Serkan'ın kucağında buldum. Bu sefer oyun değildi.
Bu sefer gerçekten de kaçırılmıştım.
...
Gözlerim ağır ağır açılınca önce gördüklerim tavandı ardından gözlerimi bulunduğum odada gezdirdiğimde açık renkli bir oda olduğunu gördüm.
Hafifçe doğrulandım ve bulunduğum yerden kalktığımda yatakta olduğumu gördüm. Beyaz çarşaflı bir yataktı.
Büyük bir dolap ve hemen yanında makyaj aynası vardı. Her şey beyazdı. Sanki beyaz rengi özellikle seçmiş gibi.
Gözlerim kapıyı bulduğunda ayaklarımı yataktan sarktım ve zeminle buluşunca dikkatle kapıya ulaştım ama elim kapı kolunda asılı kaldığında açılmadı.
Kaş çatıp tekrar aşağı indirdiğimde açılmadı ve bir küfür savurdum.
"Siktir." Üzerimdeki elbise dağınık hatta bacağımın bir tarafında yırtmacı derindi.
Arkama dönüp diğer kapıya ulaştım. Burası balkondu. Bunu biliyordum. Kapıyı açıp baktığımda gerçekten balkon olduğunu gördüm. Tam sevinirken aşağıya baktım ve ondan fazla koruma olduğunu gördüm.
Elimi demir korkuluklara vurduğumda uzaklaştım.
"Büyük bir siktir." Deyip odaya geri döndüm.
"Nasıl dikkat etmezsin Ayçin?" Kendi kendime azar çekerken sinirliydim. Her bir zerrem sinirden oluşan hücrelerle dolarken kendime gelmek için sakin kalmaya,derin nefesler almaya çalıştım.
"Nasıl bu kadar dikkatsizsin?" Diye hesap sormaya devam ettim kendime.
O anda kapı açılınca bakışlarım kapıyı buldu. Serkan ağır adımlarla yanıma gelirken kapıyı kilitleyip yüzüme baktı.
"Bakıyorum da kaçma girişinde bulunuyorsun ama sana kötü haberim var," Dudak büzdü.
"Neredeyse burada otuz koruma var ve senin balkonun baktığı tarafta bile on tane var." Dedi gülerek.
"Kes sesini,beni kaçırmana hangi cüret veriyor?" Diye bağırdım ve ona doğru ilerleyip yüzüne tokadı bastım. Başı yana düşerken şaşkındı.
Çenesi kasıldı bunu görebiliyordum. Bana bakarken alaylı ifadesi yok olmuş onun yerine kaş çatmış olan ifadesi gün yüzüne çıkmıştı.
"Benden uzak duracağını mı zannediyordun?" Diye sordu hırsla.
"Senin malınmışım gibi konuşmayı bırak," gözlerimi kısıp ona baktım.
"Benim olduğuna göre?" Dedi ama açık bir cevap vermişti.
"Senin değilim anla şunu,sen ne anlamaz ne takık bir herifsin böyle!" Dediğimde gözlerini yumdu. Sakin kalmaya çalıştığını farkındaydım.
"Takık değilim, çok konuştun." Deyip ben ne olduğunu bile anlamadan cebinden fular çıkarıp ağzıma doğru götürdü ve ona engel olmaya çalışırken arkamdaki yatağa doğru itti. Sırtım yatakla buluştuğunda üzerime çıktı ve onu durdurmaya çalıştığımda yüzüme yediğim tokat can yakıcıydı. Başım yana düşerken fuları dudaklarımı bağlamak için kullandı.
Sertçe çekerken diğer bir ipi nereden buldu bilmiyorum ama hemen onu da çıkarıp kollarımı ve daha sonra bacaklarımı bağlandığında yanağımda vurduğu yer bir zonklama olmuştu ve ben daha fazla bir şey yapamadan çarçabucak işini halletmişti.
Üzerimden kalkıp bana baktığında ona döndü bakışlarım.
Dudaklarımı hareket edip ona sayarken onun duyduğu sadece mırıltılardı.
Gülmeye devam etti.
Tekrar ona saydıracakken telefonumu ne zaman aldı bilmiyorum ama cebinden çıkarıp açtığında keyifle sırıtıyordu. Ne yapacağını izlerken gözlerini bana dikti.
"Çok sevdiğin sevgiline mesaj yazacağım." Deyip telefona döndü.
O hem yazarken hem de duyacağım şekilde yazdıklarını okumaya başladı.
Savaş ben çok düşündüm. Seninle olamazmışım. Bu yüzden senden gidiyorum. Kendine iyi bak çünkü bir daha gelmeyeceğim.
Yazdıklarını okuduğunda kaşlarım havaya kalktı şaşkınlıkla.
Böyle amatörce yazabilir miydim? Hayır. Umarım Savaş benim olduğuma inanmaz.
Telefonu tekrar cebine yerleştirip rahat bir tavırla bana döndü ve yüzündeki gülümseme hâlâ yerinde olması beni sinirlendirmeye neden oluyordu.
"Sevgilin şimdi senin onu terkettiğini düşünecek. Üzülecek ve kızacak. Benim olanı ona vereceğimi mi düşünüyorsun?" Diye sordu alayla.
Kaşlarımı çattım. Sevdiğim yani Savaş'ın da değildim onunda. Kimse benim sahibim olamazdı.
Ona bunu anlatmaya lüzumu görmedim çünkü ağzım kapalıydı.
"Ne oldu sustun?" Dediğinde dudaklarındaki gülümseme, nasıl oluyorsa beni iyicene deli ediyordu.
Salak mıydı acaba neden sustuğumu bilmiyor mu?
Gözlerimi devirdim.
Güldü. Ardından bana arkasını döndü ve kapıya ulaşıp çıktı.
Nefesimi verdiğimde gözlerim tavana kaydı. Tavanda farketmediğim bir detay vardı ve o da Ayna. Büyük bir ayna tavana yapıştırılmıştı.
Kendimi izlerken ne hâlde olduğuma baktım. Üzerimdeki elbise kırışmış, saçlarım dağılmış dudaklarım,ellerim ve ayaklarım bağlıydı.
Saat kaçtı ki? Balkonda hava kararmaya başlamıştı ve bu da bir gün geçtiğini gösteriyordu. Yani ulaşamamıştım.
Hakan amcanın evine gidememiştim.
Gözlerim yorgunluktan mı yoksa yatağın verdiği rahatlıktan dolayı mı bilmiyorum ama kapanırken aklım ondaydı.
Yine her zaman ki gibi onun beni kurtarmasını bekliyordum. Umarım o mesaja inanıpta tek başına bırakmaz.
Uyku beni kendisiyle çekerken olanları tekrar düşündüm.
Bilincim yaklaşık iki dakika sonra kapandığında işte şimdi düşünmeyi bırakıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Savaş Aksoy:
Arslan'ın yanından ayrıldıktan sonra arabama binip babamın evine doğru sürmüştüm.
Yolda Ayçin aramıştı ama ne olduğunu bile bilmeden telefonu yüzüme kapatmıştı. Tekrar aradığımda ise ulaşamamıştım. Merak içimde yer edinirken yine de babamın evine gitmiştim.
Babamın ve bir zamanlar benim de yaşadığım eve geldiğimde içim bir tuaf olmuştu. Annem öldükten sonra bir daha gelememiştim. İlk defa yıllar sonra gelmiştim. Babamla sarıldıktan sonra biraz sohbet etmiştik. Akşama kadar birbirimizle sohbet ederken aklım Ayçin'deydi ama bedenim babamın yanındaydı.
Geceye yakın misafirler geldiğinde babamın beni tanıştıracağı kadını gördüğümde hiçbir duygu belirtisi göstermemiş, Ayçin'e olan tepkilerim onda etkisiz kalmıştı. Kadın buna bozulsada yine de gülümseyerek benimle konuşmaya çalışmıştı. Açıkçası güzel bir kadındı ve eğer Ayçin Günay gibi bir sevdiğim olmasaydı onunla şansım olabilirdi. Aklım Ayçin iken nasıl bir başkasına bakayım ki?
Onu merak etmiştim. Bir ara izin isteyip balkona çıktığımda ona mesaj attım ama cevap vermemişti. Defalarca da aramıştım. Nefesimi vererek balkondan ayrıldığımda sokak kapısının zili çalıyordu. Bu saate başka kim olabilir diye düşündüm. Neyse ki babamın evinde çalışan hizmetçi kapıyı açıp gelenleri gösterdiğinde şaşırmıştım.
Burcu, Ayçin'in arkadaşıydı. Üzerinde yeşil bir elbise vardı ve kıvırcık saçlarını salaş bırakmıştı. Yanında ise erkek arkadaşı Taylan vardı. Onların bu akşam ne işleri vardı benim babamın evinde.
İçeriye girip Ayçin'i sordular ama benden aldıkları cevap onları şaşırmasına neden olmuştu.
"Nasıl yani? Bana bu akşam buraya geleceğini haber vermişti." Dediğinde o günün akşamına yakın saatlerde beni de aradığını ama aniden yüzüme kapatması beni endişelendirmişti.
"Ne diye buraya gelecekmiş?" Diye sordu babam yandan kulak misafiri olarak. Bakışlarım ona düşmüştü. Gözlerini kısarak Burcu'ya bakmıştı. Burcu ise bana bakıyordu.
"Bunu oğlunuzla konuşmanız daha doğru olur, neyse Ayçin'den haber alırsanız lütfen bana da söyleyin." Deyip gitmişti sevgilisiyle.
Onlar gittiğinde babam konuyu kapatmamıştı ama misafirlerle ilgilenmesi gerektiğini biliyordu. Arada sırada gözlerini bana çevirip anlamaya çalışıyordu ama duygumu o kadar iyi saklıyordum ki bunu anlaması imkansızdı.
Bir ara içki alıp havuz başına gittiğimde o kadın gelmişti yine. İsmi Gizemdi. Beyaz tenliydi ve üzerinde kırmızı hoş bir elbise vardı. Ayçin'de çok güzel duracağını iyi biliyordum.
Farkında olmadan bunu hayal ederken gülümsemiştim ve kadın bunu onu beğendiğimi anlayınca yanıma yaklaşmıştı. Kaşlarımı kaldırıp onun yanıma gelmesini izlerken şaşkındım.
"Beni beğendin bakıyorum da?"dediğinde geniş bir gülümseme vardı yüzünde.
Boğazımı temizleyerek,"Farkında değildim." Dediğimde buna bozuldu ama hemen kendine gelerek elini kaldırıp omzuma dokundu. Gözlerimi kısıp önce omzumdaki eline ardından yüzüne baktığımda, elini gergince çekti.
"Sanırım temas sevmiyorsun." Hayır seviyordum ama bir tek Ayçin'de.
"Öyle," dedim ardından onunla muhatap olmamak için telefonu açıp Arslan'ı aradığımda ona hâlâ sinirli olduğumu biliyordum ama başka çarem olmadığını da biliyordum.
Kadın telefonla konuşacağımı anlayınca arkasına dönüp gitmişti. Yüzündeki ifadeye bakılırsa gerçekten buna bozulmuştu.
Arslan telefonu o gece açmamıştı ama yine de tekrar aramayı çalışmıştım. Açmadı. Nefesimi vererek telefonu kapatıp cebime yerleştiğimda içeriye girdiğimde misafirler tek tek gidiyordu. Kadının ailesi de babamla vedalaşma çalışınca gözlerim üzerindeydi. Kadın bir anda bana bakmıştı ama hemen sonra gözlerini kaçırıp babama gülümseyerek ona sarılmıştı.
Sonunda onlarda gittiğinde babamın kızgın gözleri bana dönmüştü.
"Ne yapmaya çalışıyorsun Savaş?" Diye sordu,sesindeki sinirli tınının nedeni benim bu geceki davranışımdı.
"Ne yapmaya çalışıyormuşum?" Diye sordum,sesimde bıkkınlık vardı. Bir elimi cebime koyup diğer elimde tuttuğum içkimi içmeye başladım. Babam elimdeki içkiyi alıp önümde kırıldığında gözlerimi ona dikmiştim.
"Karşında baban var," Sonra nefesini sakince vererek kırgın gözlerini bana çevirdi.
"Neden anlamıyorsun, oğlum? ben senin iyiliğini düşünürken bir kez olsun kızla sohbet etmeye çalışmadın. Kız gözlerinin içine bakıyor ama sen boş boş bakıyorsun." İfademi görünce, "Sen beni delirtmek mi istiyorsun Savaş?" Diye bağırdı.
"Baba yeter, gerçekten yeter." Bu kez de sabrımdan vazgeçerek babama bağırdığımda bunu beklemiyordu.
"Yeter öyle mi? Ne bu akşam yaptığın?" Diye sordu sinirle. Kaşlarını çatmıştı.
"Tek istediğin beni evlendirmek ama istediğim kişiyi sormadın,kafana göre iş yapıyorsun baba. Yapma!" Dediğimde nefesimi verdim.
"İstediğin mi? Ne istiyorsun ki? Gözün işten başka bir şey görmüyor,ne ara kız buldun ha?" Diye sordu merakla. Sesinde hem sinir hem meraklı bir tını vardı.
Gözlerimi kaçırdım. Ona söylemeliyim?
"Mesala yani," dediğimde kaşlarını çatarak burnundan soludu.
"Savaş, oğlum bir gün beni deli edeceksin." Dediğinde önümde iki düğmesini açmıştı.
Bir şey dememiştim. Babam koltuğa geçerken derin soluklar almaya çalışıyordu. Onu izlerken kalbini tuttuğunu gördüm. Hemen yanına gittiğimde gözlerinin feri gitmiş gibiydi.
"Baba iyi misin?" Diye sordum. Cevap vermedi ama kesik hırıltılı nefeslerini duyabiliyordum.
Korkuyordum. Ya annem gibi onu da kaybedersem? Hemen elim cebime ulaştığında acili aradım. Onlara adresi söyleyip babamın başında bekledim.
Zorlukla nefes aldığını gördüğümde yutkundum. Çok mu zorluyordu kendini, çok mu ağır gitmiştim.
Yutkundum. Babam da ölürse ne yapardım. Benim içimde ruhu büyümemiş bir kişi yatıyordu ve aileme düşkündüm.
On dakika boyunca babama yardımcı olmak için üzerindeki gömleğinin tüm düğmesini açtığımda ambulans gelmişti.
Sağlık görevlileri babamı sedyeye alırken kalbim korkuyla atıyordu.
"Lütfen baba,dayan!" Diye fısıldadım. Onunla birlikte arkasından giderken babamın sesi kulaklarıma duyuldu.
"Ne olur oğlum ölmeden önce evlenmeni istiyoum." Dediğinde gözümden bir damla yaş geldi. Hızlıca silip baş salladım.
"Lütfen baba bunu konuşmanın sırası değil,haline bak. Lütfen dayan az kaldı hastaneye." Dediğimde eğer kalbi olmasaydı gülerdi.
Sağlık görevlileri onu ambulansın içine alırken bende dayanamayıp bindim. Kapılar kapanırken gözlerim sedyede yatan babamın üzerinde idi. Görevlilerden biri solunum cihazını taktığında endişem büyümüştü.
"Ona bir şey olmaz değil mi?" Diye sordum,sesimde bariz bir korku yükselmişti. Babamın gözleri bayılma raddesine geldiğinde eğilmek istedim ama engel oldular.
"Ne oldu ona?" Dedim sinirle. Görevli bir kadın nefesini verip bana baktı.
"Kalbinde daha önce sorun var mıydı?" Diye sordu. Başımı iki yana sallarken gözlerimi bir an olsun babamın üzerinden almadım.
"Hayır yoktu, şimdi, şimdi oldu." Dediğimde kekelediğimin farkına varmıştım.
Bundan nefret etmiştim.
Ambulans hastaneye gidene kadar babamın durumunu her dakika başı soruyordum.
Hastaneye geldiğimde ise babam ambulanstan çıkarıldı. Onu acile götürürken peşinden ayrılmıyor onunla gidiyordum. Ama acil kapısına geldiğimizde benim burada beklememi istediler.
Nasıl isterler? Babamın durumu iyi değilken nasıl yanında olamazdım. Ya onu da annem gibi kaybedersem? Annem kaza yaşamıştı ve bu dünyada ailemden tek babam kalmıştı. Onu da kaybedersem ne yapardım?
Nefesimi sertçe verdiğimde koltuklardan birisine oturdum. Gözlerim acil kapısı olurken beklemeye başladım. Başka bir şey yapamayacaktım.
Belki yarım saat belki bir saat bilmiyorum ama sonra acil kapısı açılınca hemen ayağa kalktım. Bir hemşire çıkmıştı içeriden.
"Ne oldu, babamın durumu nedir?" Diye sordum.
Gözlerim hemşirenin arkasında kalan acil kapısına giderken onun sesi kulağıma geldi.
"Babanız kalp spazmı geçirmiş. Şuan iyi ve sizi görmek istiyor." Dediğinde daha fazla beklemeden içeriye girdiğimde birkaç hasta da burada olduğunu gördüm. Babamın olduğu yeri ararken birkaç çocuğun da burada tedavi olduğunu gördüm. Birisinin kolu,birisinin bacağı ve birkaç kişi de kafasından darbe yediğini farkettim.
Babamın olduğu yere geldiğimde yüzündeki solunum cihazını çıkarmıştı. Gözleri bayık bakıyordu ama beni gördüğünde gülümsemişti. Kendimi çok kötü hissetim.
"Savaş oğlum... Biliyorum senden zor bir şey istedim." Zor dediği benim evlenmem ama sorun şu ki zor olan bu değildi zor olan isteğim dışında bir evlilik yapmak.
"Hayır baba özür dilerim...Sana karşı çıktım. Beni affet lütfen." Deyip ona sarılmak için yanına gittiğimde ağırlığımı vermeden ona sarıldığımda karşılık vererek sarıldı.
Ondan ayrıldığımda iç çekti.
"Peki seni zorlamıyorum... Masıl istersen o olacak ama lütfen ben ölmeden önce evlenirsen beni mesut edersin." Babam takmıştı evlenmeme.
"Tamam baba evlendiğimde ilk sen haber alacaksın." Dediğimde göz devirdim ama bunu farkettiğimde babamın sinirli bakışları ile karşı karşıya geldim.
"Babana yaptığına bak." Dediğinde gülmemek için kendini zorluyordu.
"Baba sen biraz dinlen ben de doktorla konuşayım." Dediğimde başını salladı.
"Peki oğlum." Dediğinde ben de onun yanından ayrıldım.
Acil kapısından ayrılıp kendimi hastane bahçesine çıkardığımda derin bir nefes aldım. Bu hastane bir iki hafta öncesine Ayçin'in getirildiği yerdi ve yine aynı yerde hem onu hem babamı düşündüm.
Babam benim evlenmemi istiyordu ve bunun için elinden geleni yapıyordu.
Ayçin, sevdiğim kadın o da ister miydi evlenmeyi?
Ben ne düşünüyorum ki hâlâ aramızdaki soğukluk öncesine kadar olmasa da vardı ve bugün arkadaşlarına göre gelmemişti.
Onu tekrar aradım ama yine açmadı. İyicene merak ederken babamın birkaç arkadaşı ve kemal Bey hastaneye geliyordu. Beni gördüklerinde durdular.
"Baban nasıl iyi mi?" Diye sordu birisi. Hepsini tanıyordum.
"Şuan iyi," dediğimde başlarını sallayıp gittiler ama Kemal Bey durup gözlerini bana dikti.
"Kızım nerede?" Diye sordu. Kaşlarımı çattım.
"Bilmiyorum evde değil mi?" Diye sordum anlamayarak.
Sertçe nefesini verdi.
"Benimle dalga geçme Savaş, bugün benim yanıma geldiğinde ona babanın sana kız bulduğunu söylediğimde tuaf davranmıştı. Ardından gitmişti." Dediğinde şaşırmıştım. Ne demek bunu söylemişti. Belki de bu yüzden bugün buraya gelecekti ama sonra bir şeyler olmuş olabilirdi. Çünkü o Ayçin'di; bir şey olmazsa gelmezdi.
"Bilmiyorum, yolda beni aradı sonra kapatmıştı." Dedim düşünürcesine.
"Ne söyledi?" Diye sordu Kemal Bey sertçe. Elleri gömleğimin yakası bulurken gözlerinden ateş çıkıyordu.
"Aynısı, babamın benim için bir kadınla buluşturmasıyla ilgili imada bulundu ama sonra ben seni ararım deyip kapatmıştı." Dediğimde yakamı sertçe bıraktı. Burnundan nefes alıyordu. Gözleri öfkeyle açmıştı.
"Onu bulamıyorum,ona ulaşamıyorum." Dediğinde iyicene merak etmiştim.
"Arslan'a haber verdiniz mi?" Diye sordum. O şerefsiz her ne kadar zararı dokunduysa da ona ihtiyacımız vardı.
"Arslan ne alaka?" Diye sordu.
"O hemen her şeyi bulur. Lütfen sakin olun." Dediğimde kaşlarını çatıp anlamayarak bana baktı.
Benden uzaklaşıp telefondan Arslan'ı aradığını gördüm. Gözleri üzerimde idi ama kulağı Arslan'daydı.
"Alo Arslan,sana işim düştü. Savaş doğru mu söylüyor bilmiyorum ama kızımın yerini bulabilir misin?" Telefonun diğer ucunda tuaf sesler geliyordu.
"Ne demek ulaşamıyorum?" Diye bağırdı Kemal Bey, ardından hastanede olduğunu hatırlayıp boğazını temizledi. Birkaç kişi ona kötü kötü bakıyordu.
"Bak Arslan yapabiliyorsan ona ulaş,onun nerede olduğunu bilmiyorum." Dediğimde karşıyı dinledi.
"Peki seni bekliyorum." Deyip telefonu kapattı.
"Ne oldu bir haber var mı?" Diye sordum yanına giderek.
"Yok, arayacakmış birilerini,haber bekleyeceğim." Dediğinde gözlerini benden kaçırıp yanımdan uzaklaştı. Hastaneye girdiğinde ne yapacağımı bilemez halde hastane bahçesinde durmaya devam ettim.
Gece yarısı geçmiş birkaç saat sonra güneş doğarken babamı ziyaret eden kişiler on dakika durup gidiyorlardı. Hemşirelerden
birisi bana oda ayarlayıp uyumamı istemişti. Gözlerim yorgundu ve bu yüzden bunu kabul ederken Ayçin yine nereye kaybolmuştu. Bunu merak ederken gözlerim kapanmıştı.
...
Devamı part ikide.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.82k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |