

Merhaba arkadaşlar
İkinci parttan devam ediyoruz
İyi okumalar.
Sabah hastane odasından çıkarken kahvaltımı kafeteryada ettikten sonra babamın durumunu doktora sordum. Doktor bana babamın daha dikkatli olması, stresten uzak durmasını ve mümkünse onun tansiyonunu yüksek şeylerden uzak durması gerektiğini tembih ettikten sonra çıkış için izin vermişti.
Babamın odasına girdiğimde pencereye bakıyordu. Ben girdiğimde başını kapıya çevirip beni gördü ve gülümsedi.
"Umarım doktordan izin istemişsindir. Bu sıkıcı yerde daha fazla kalmak istemiyorum." Diye mızmızlanınca gülmemek için dudaklarımı ısırdım.
"Abartmıyor musun,baba?" Diye sordum. Kaşlarını çattı.
"Abartmak mı,iki de bir hemşire gelip beni kontrol ediyor.Bana ait özel alana saygı denen bir şey yok!" Dediğinde güldüm.
"Neyse, eve gidelim;o zaman sana ait alan olur." Dedim ve babama yardımcı olmak için onun yanına gittim. Yatağından kalkması için yardımcı olurken dudaklarından küçük bir acı ses çıktı ama ardından kendi sırtını arkasında bulunan hastane yastığa yasladığında bana baktı.
"Sen çık ben giyinirim oğlum," dediğinde tam itiraz edecekken bakışlarını görünce sakince başımı salladım ardından onun giyinmesi için odadan çıktım.
Sigara yakmak için hastane bahçesine çıkarken o an telefonuma bidlirim sesi gelmişti. Cebimden çıkarıp baktığımda bir mesaj olduğunu ve bu mesajın Ayçin'e ait olduğunu görünce nefesimi tutarak mesajı açıp okumaya başladım.
Savaş ben çok düşündüm. Seninle olamazmışım. Bu yüzden senden gidiyorum. Kendine iyi bak çünkü bir daha gelmeyeceğim.
Her bir cümlesi beynimin içini kemirirken gerçekten onun yazdığına emin olmak istemedim.
Tekrar okudum ama başımı iki yana sallayıp bunu kabul etmedim. Hayır bu sözler ona ait olamazdı. Olamazdı değil mi? Ayçin bunu yapmış olamaz değil mi?
Hemen onun numarasına bastım ama yine ulaşamadım. Sanırım mesajdan sonra ya hattı çıkarmış ya da telefonu kırmıştı.
Arslan'ı tekrar ararken korktuğum gibi olmasın diye dua ediyordum.
"Savaş,napaysun?" Ardından kendi ağzıyla konuştuğunu farkında olunca boğazını temizleyerek,"Savaş hayırdır ne oldu?" Diye sordu.
"Hastanedeyim." Dediğimde kesik bir nefes sesini duydum.
"Ne oldu,kime ne oldu?" Diye sordu endişeyle.
"Babam,kalp spazmı geçirmiş. Dün gece...Her neyse şuan iyi,sen Ayçin'den haber var mı ondan haber ver." Dediğimde kısık bir küfrü kulağıma ulaştı.
"Savaş baban hastanede ve sen şimdi mi haber veriyorsun? Nalet olsun. Ayçin'in de canı cehenneme." Diye küfredercesine konuştuğunda kaşlarımı çattım.
"Arslan bir gün o ağzını bana kırdırtma kardeşim," gülümsüyordum ama bu gerçek bir gülümsemeden ayrıydı. Sinirden olduğunu sesimden bile belli etmiştim.
"Kır, kır ula! Savaş oğlum bak kendine gel, neredeyse nerede boş ver onu. Zaten o gitmiş." Dediğinde anlamayarak sordum.
"O gitmiş?" Dedim, açıklamasını isteyerek.
"Az önce bana mesajı düştü. İstersen atayım, dur bekle." Deyip mesajı atmaya başladı. Mesaja baktığımda aynı mesaj olduğunu gördüm.
"Dostum bak Ayçin sana layık değil ki gitmeyi uygun görmüş." Dediğinde gözlerimi yumdum. Sakin olmak için elimden geleni yapmaya çalıştım.
"Sus, sus Arslan yoksa seni andım olsun o çok sevmediğin karadeniz topraklarına gömerim." Dediğimde onun zaafıyla oynadığımı biliyordum.
"Bir küfür bile bundan ağır olamazdı. Tebrik ederim kardeşim. Neyse kapatmadan önce söyleyeyim; Ayçin'in yerini atacağım." Deyip telefonu yüzüme kapattı.
Kısa bir süre sonra bir yerin konumu geldiğinde gitmek yerine Arslan'ın diğer mesajını dikkate alıp okumaya başladım.
Bu arada işe yarar mı bilmem ama geçen sefer Ayçin'i kaçıran Serkan denen adam onu esir almış.
Kaşlarım önce çatıldı ardından havaya kaldırdı ve daha sonra gözlerimi yumdum.
Demek Serkan,o adamı öldürmem gerekiyordu ya da polisler gelene kadar beklemem gerekiyordu ama onu Arslan'a emanet etmişti. Bir şekilde kurtulmuş olmalı.
Seslice nefesimi verdiğimde daha fazla dayanamayıp sigarayı söndürdüm ardından hastanenin içerisine girdim. Babamın odasının olduğu kata gelip odasına girdim. Giyinmişti. Dün gece kısa bir süre içinde eve gidip ona bir takım almıştım.
Babama yardımcı olarak odasından çıkarıp hastaneden ayrıldık. Onu yolcu koltuğuna dikkatlice yerleştirdikten sonra sürücü koltuğuna oturup arabayı çalıştırdım. Onun evine doğru sürerken sinirli miydim bunu bilmiyordum. Babam yan profilimden baktığında bir şeylerin olduğunu anlamıştı. Onda hiçbir şey kaçmazdı.
"Ne oldu Savaş, yüzünden düşen bin parça." Dediğinde dikkatle bana bakıyordu. Elimin altındaki vitesi sertçe çekip bir sokağa girdiğimizde babam şaşırdı ardından bir şey demeden yolun bitmesini bekliyordu, tıpkı benim gibi.
Eve geldiğimizde arabadan hızlıca inip babamın olduğu tarafa geldim. Ona kapı açarken dikkatliydim. Babam arabadan çıkarken hâlâ bana bakmayı sürdürüyordu.
"Savaş iyi misin?" Diye sordu bu kez ama cevap vermek yerine koluna girip eve doğru yürüdük. Nefesini verdi babam. Cevap vermeyeceğimi anlayınca sustu. Eve girip onu yatak odasına götürdüm. Bu evde tek başına yaşıyordu. Bir tek hizmetçisi ve koruması vardı. Kapıda görmüştüm korumayı.
Babam yatağına girmeden önce üstünü çıkarıp pijamaları giydi. Dün kötü bir gece geçirmiştik. Babam ölümden döndü ve şimdi dinlenmesi gerekiyordu. Yatağına girdiğinde üstünü örttüm tıpkı bir bebek gibi. Tam arkama dönüp gidecekken babamın eli, kolumu tutunca ona bakmak zorunda kaldım. Nasıl bakıyordum bilmiyorum ama iç çekti ve sırtını yastığa bırakmıştı.
Yorgundu, gözlerinde görüyordum.
"Savaş ne olduğunu bilmiyorum ama anlatmak istersen," sözünü kesmek zorunda kaldım.
"Evleneceğim!" Dedim bir anda. Eli kolumu bıraktığında şaşkındı. Yüzü neredeyse bembeyaz olmuştu. Neden öyle olmuştu ki zaten evlenmemi isteyen o değil miydi?
"Ne?" Dedi gözlerini kocaman açarak.
"Duydun baba,madem evlenmemi istiyorsun,olacak." Dediğimde iyicene şaşırdı.
"Ama sen evlenmek istemiyordun?Ne oldu da bunu ister oldun?" Diye sordu merakla.
Bunu beklemiyordu.
Başımı hızlıca salladım.
"Evet istemiyordum ama artık istiyorum. Soru sorma baba. İstediğin kimse ona da tamam. Benim gitmem gerekiyor." Deyip arkama dönüp odasından çıktım. Arkamdan adımı sesleniyordu ama umrumda olmadı. O an yapmam gerekeni yapıp çıkmam lazımdı.
Planım vardı ve planıma göre de evlenmem gerekiyorsa bunu yapacaktım.
Hızlıca evden ayrılıp arabama bindim. Dün gece korumalardan birisi arabamı hastaneye getirmişti.
Arabayı hızlıca Arslan'ın evine doğru sürdüm.
Yolda Arslan'ın numarasını aradım. Hemen açınca sesini arabanın ses sistemine bağladım.
"Savaş bir şey mi oldu?" Dedi merakla. Sabahın sitemi üstünde vardı ama yine de açmıştı telefonu.
"Evet var," nefesimi verdim.
"Ayçin mesaj attı gerçi senin dediğine göre Serkan onu kaçırmış yine."
"Ne mesajı?" Diye sordu.
"Gitmek istediğini ve ayrılmak istediğinden bahsetti." Dediğimde telefondan çıkan tuaf sesler oluştu.
Boğaz temizleme sesini duydum.
"Siz... barıştınız mı?" Neden bu kadar şaşkın gelmişti ki sesi?
"Hayır ama aramızdaki sorunlar sana rağmen çözmeye başlamıştık. Sizin oyununuzu artık biliyordu ve tabi ben de. Hâlâ senden nefret ediyorum kardeşim ama ihtiyacım var sana." Dediğimde sesini duymuyordum.
"Alo,Arslan orada mısın?" Dediğimde yine tuaf cızırtılı sesler duydum.
"Evet bura... buradayım. Demek her şeyi öğrendiniz." Dediğinde sesinde hoşnutluk barizdi.
"Aynen öğrendik. Neyse bu konuyu tekrar yüz yüze konuşacağız ama önce evde misin, söyle." Dedim uzatmadan.
"Evet, bugün işe gitmedim. Zaten birazdan babanın yanına giderim. Baban nasıl durumu yani?" Diye sordu.
"İyi,az önce eve bıraktım. Evdeysen ayrılma ben geliyorum." Deyip onun cevap vermesini bile beklemeden kapattım.
...
Elimden geleni yaparak onun evine kısa sürede gelmiştim. Arabadan inip onun evine doğru yürüdüm. O da tıpkı benim gibi tek yaşıyordu ve ailesi memlekette idi. Yakın tarihte yurt dışından gelmişti ve yıllar sonra onu görmüştüm. Şimdi şirketin başına geçmişti. Babam da benim için aynısı diyordu. Hep şirkete geçmemi ve orada yöneticilik yapmamı istiyordu ama benim isteğim eğitimi okulda vermekti. Bir avuç sümsük,tek yaptıkları birbirilerin ayağını kaydıran dallamalarla çalışmak istemiyordum.
Herkes mükemmel değildi ama iş dünyasından daha korkunç bir şey yoktu ve ben bundan nefret ediyordum.
Benim tek derdim bu ülkeye daha iyi insanlar yetiştirmek ve onları bu ülkeye fayda vermesini sağlamak.
Düşüncelerimden çıkarken zile bastım. Birkaç dakika sonra kapı açılınca üstünde rahat kıyafetleri olan Arslan'ı gördüm.
Yorgun gözüküyordu.
"Ne oldu, tır çarpmış gibisin?" Diye alayla sordum.
"Ya ya öyle, geç istersen." Göz devirip girmem için kenara çekildi. İçeriye girerken onu süzdüm.
"Hâlâ hesabım seninle bitmedi, biliyorsun. Birkaç yumrukla kurtulacağını zannediyorsan, yanıyorsun." Dedim ve ben önden giderken o da arkamdan kapıyı kapatıp bezgince nefesini koydu.
"Tamam anladık bitmedi,bir kahve ister misin?" Diye sordu. O mutfağa geçerken ben de salondaki tekli koltuğa oturdum.
İçerden," Bol köpüklü kahve olsun." Dediğimde başını kaldırıp bana baktı ve "Siktir git." Dediğinde kahkaha attım. Ona altan ima yapıyordum ve o da anlayarak bana bu cevabı vermişti.
"Ne oldu da bugün gitmedin hayret?" Diye sordum. Gözlerimi kısıp onu izlerken o kahveyi yapıyordu.
Filtre kahve yapacaktı, piç.
"Canım istemedi." Dediğinde tek kaşımı kaldırdım.
"İlginç, şirkette bir olay mı oldu?" Diye sordum.
"Ne olabilir ki,hani ne olabilir ki?" Bir anda bana patlayınca kaşlarımı çatıp onu anlamaya çalıştım.
"Sakin ol, sadece sordum." Dedim.
"Sorma,abi lütfen sorma." Dediğinde onun neden bu kadar sinirili ve kime olduğunu anlamaya çalıştım ama hiçbirşey anlamamıştım.
"Pekâlâ, bugün iyi değilsin. Neyse kısa bir işim var biliyorsun. Zaten sen vermiştin haberi ve Ayçin'in olduğu konumu. Ama aklıma başka bir plan geldi. Onu devreye sokmaya karar verdim." Başını kaldırıp bana baktı.
"Neymiş?" Diye sordu ilgisiz bir sesle.
"Evleniyorum." Dediğimde kaskatı kesildi. Gözleri kocaman olurken hiçbirşey içmemesine ve yememesine rağmen kuru bir öksürük tuttuğunda ayağa kalktım ve onun yanına doğru ilerledim. Mutfağı salonla bitişik olduğu için onu görebiliyordum.
"Yuh ne evlenmesi?" Dedi öksürüğü bitince.Yüzü kızarmıştı. Kulakları da keza öyle.
"Evleniyorum işte oğlum. Babam benden evlenmemi istedi. Zaten... babamın kalp spazmı geçirmesine neden olan bizim bu konu hakkında tartışmamızdı." Daha ne kadar şaşırsa bilemediği için dinlemeye devam etti.
"Bu yüzden evleniyorum." Dedim,sesimde emin bir sesle.
"Kiminle?" Diye sordu. Ayçin olduğunu zannediyordu.
"Betül, Ayçin'in arkadaşı ile." İşte bunu beklemiyordu.
"Ne?" Dedi anlamayarak. Gerçi anladı ama kulakları yanlış duymuş gibi davranarak benden tekrar söylememi istiyordu.
"Duydun işte ne uzatıyorsun? Evleniyorum." Dediğimde ellerini kahve makinesinden çekip bana baktı ve sert sesiyle,"Benimle dalga mı geçiyorsun?" Diye bağırdı.
Neden bağırdı ki?
"Ne oldu Arslan hep demiyor muydun Ayçin'le olmaz diye hatta ayırmaya kalkıştın." Dediğimde yüzü utançla kızardı.
"Onu biliyorsun, babası istemeseydi yapmazdım." Diye geveledi.
"Neyse işte,olan oldu. Şuan ayrıldık. Doğru olan budur belki de." Dediğimde inanamaz gibi bakıyordu.
"Sen ciddi misin?" Diye sordu, sesindeki beklenmedik olduğunu gösteriyordu.
"Hem de adımın Savaş olduğu kadar ciddiyim." Dediğimde kahveyi elime verdi ve birlikte mutfaktan çıkarken bana yandan bakıyordu.
"Benden ne istiyorsun?" Diye sordu şüphe ile.
"Serkana bir şekilde haber ver ve Ayçin'in de haberi olmasına neden ol." Dediğinde gözlerini kıstı anlamaya çalışarak.
"O aklında neler geçiyor öyle?" Diye sordu merakla.
"Çok şey ama önce senin onlara haber yapman lazım biliyorsun." Dediğimde başını salladı.
"Tamam yapacağım, haber vereceğim. Peki daha sonra ne olacak. Yani anladığım kadarıyla gerçekten evlenmeceksin, formalite olarak evleneceksin?" Dediğinde başımı salladım.
"Evet öyle,plan şu; nişan olduğu gece Betül ile nişan yapacağım ve o gece Serkan senden haber aldığı için Ayçin'i serbest bırakacak." Şaşırdı.
"Nasıl bundan eminsin? Yani Serkan'ın onu bırakacağını." Diye sordu merakla.
"Emin değilim biliyorum. O gibi şerefsizler bir kızı nereden vuracağını iyi biliyor. Ondan vazgeçtiğimi, Ayçin'in görmesini sağlayarak ona,yani kendisine bağlayacak. Gerçi Ayçin öyle biri değil, yani inansa bile ona gitmez ama o aptal öyle zannediyor. Neyse uzatmaya gerek yok. Plan bu ve sadece üç günde gerçekleştireceğiz." Dedim,sesimde bir kararlılık,bir eminlik vardı. Hepsini üç gün içinde yapacaktık ve sonra neler olacağını görecektik.
"Anladım...O zaman üç gün sonra ne olacak. Ne yapacaksın?" Diye sordu.
"Nişan olduğu gecede Ayçin gelirse muhtemelen Serkan onu uzaktan izleyecektir. Aptaldı ama bu kadar da değil. O gece polisler de birkaçı sivil olarak nişana katılırken onu görecekler ve kıskıvrak yakalanacak." Dediğimde hayran bakışlarını bana atıyordu.
"Yeminle çok iyi, planın yani!" Dediğinde güldüm.
"E herhalde değil mi?" Deyip güldüm.
Kahvemizi içerken o da tekli koltuğa oturdu. İkimizde karşılık tekli koltuklarda oturduğumuzda kahvemiz ellerimizdeydi.
"Ee neden gitmedin?" Diye sordum tekrardan. Sıkıntı içinde nefesini verirken kahvesini yudumladı.
"Özel bir neden," dediğinde tek kaşımı kaldırdım. Ne özeli olabilir ki?
"Peki bu özel neden yeni asistanın hakkında olabilir mi?" Diye tahminde bulundum. Kaşlarını yukarıya kaldırdığında bu olduğunu anladım ve şaşırdım.
"Ne oldu?" Diye sordum bu kez. Gözlerimi kısıp ona baktım. Dudaklarını ısırırken bana söylemek ile söylememek arasında kaldığını farkettim.
"Asistanım yani Dilara ile tartıştım. O işini bıraktı." Dediğinde gözlerim kocaman açıldı.
"Ne, gerçekten mi,neden?" Diye sordum kaş çatarak.
Gözlerini kaçırdı ama ona ısrarla baktığımı hissedince nefesini vererek baktı.
"Bir adamla yakınlaştı." Dediğinde bunda ne olduğunu anlayamadım.
"Ee ne olmuş? Genç kız, tabi ki de sevgilisi olabilir." Dedim bunda ne var gibi.
"Ama şirkette bunu yapıyordu." Dediğinde sesinde sitem vardı. Sanki sorun bunlar değildi.
"Tamam belki uygun yer değil ama sana ne bundan? Sen neden bu kadar alındın ki? İşine mi mani oldu?" Diye sordum kaş çatarak.
"Ne demek bana ne, iş yerimde böyle şeyler görmek istemedim. Dilara da bunu yanlış anlayıp işten ayrılmak istedi." Dediğinde bundan üzgün, pişman gözüküyordu.
"Peki,o zaman bu hâlde olmana neden ne? Sakın bana Dilara'yı kaybettin diye böyleyim deme." Dediğimde kaş çattı.
"Bu ne demek? Ne demek onun yüzünden bu hâldeyim mi demek istiyorsun?" Diye şiddetle sordu. Sinirlenmişti. Yüzü kızarmıştı.
"Hayır, bir şey demek istemiyorum ama neden bu halde olduğunu bilmiyorum." Dediğimde kaşlarımı çattım.
"Çünkü onu kıskanıyorum." Diye bağırdı bir anda. Ne?
Arslan, ne dediği farkında mıydı?
Yüzümün halini görünce söylememesi gerekeni söylediğini anlayınca gözlerini kocaman açarak öksürdü.
Kahvesini hemen yanında bulunan komodinin üzerine bıraktı.
"Ne dedin sen?" Diye sordum. Çünkü yanlış duyduğumu düşünüyordum. Hayır, bu bildiğimiz Arslan - sevdiği kadının ölümünden sonra kadınların duygusuna saygı duymayandı- değildi.
Kendisi kadınları tabiri caizse yatak ısıtıcı olarak görüyor ve böyle davranışlar göstermek ona göre değildi.
Hele kıskançlık, hiç değildi.
"Unut bunu!" deyip ayağa kalktı ve arkasını bana döndüğünde şaşırdım ve ben de ayağa kalktım. Onun peşinden giderek kolundan tuttum.
"Ne dedin sen, dedim. 'Kıskandım', dedin. Dilara'yı mı kıskandın?" Diye sordum.
"Yok amina koyim, senu," deyip bana döndü. Sesindeki öfkeyi sezmiştim. Ama bana olan öfke onu zorlamamdan dolayı idi.
Bazen küfür ettiğinde kendi ağzı ile konuşuyordu.
Ve bunun bile farkında değildi.
"Beni mi?" Dedim alayla. Kaş çatıp burnundan soludu.
"Bir git ula,ne senu kiskanucam?" Diye sordu ardından yine arkasına dönüp merdivenlere doğru ilerledi ve gözden kayboldu.
Güldüm.
Cidden bu adam,adam olmazdı.
Kadınları bir yatak ısıtıcı olarak kullanan bu adam, kıskandığını itiraf etmişti hem de asistanını.
Aralarında ne olduğunu bilmiyorum ve bu duruma ne zaman geldiğini de bilmiyordum ama Arslan kıskandığını itiraf ettiyse demek ki bir şeyler olacaktı.
Ve o bir şeyler onların hayatında yer edindiğinde ne olacağını ikisi de kendisi karar verecekti.
Onu evde yalnız bırakırken kendimi onun evinden dışarıya attım.
Cebimden telefonu çıkarıp arabama doğdu ilerledim.
"Alo,bana hemen buluşacağımız yeri ayarla,geliyorum." Deyip telefonu kapattım.
Arabama binip Arslan'ın evinden ayrıldım. Otobana girdiğimde hızım sabitti.
Bana attığı konumu görünce oraya doğru sürdüm. Doğrusu onun evinde olduğunu düşünmemiştim.
Neredeyse akşam olacaktı. Hava kararmaya başlamıştı.
Bir saat sonra onun evine geldiğimde gözlerimi kaldırıp evine baktım. Hiçbir zaman evine gelememiştim. Onun bana olan duygularını bildiğim halde umursamamıştım.
Ama şimdi duygularını işe yarayacaktı. Umarım gerçekten bunu kabul eder.
Daha fazla düşünmek yerine onun evine doğru gitmek için arabamdan indim ve onun evine doğru yürüdüm.
Bahçesi büyüktü ama ev metre kare bakımından bahçeye göre küçük kalıyordu. Beyaz uzun çitler, evin etrafını çevreliyordu. Evin duvar rengi de beyazdı. Sade sıradan villalardan desem doğru olurdu. Benim evimden küçük kalıyordu ama hoştu.
Evi incelemeyi kesip zile bastım. Bir iki dakika sonra kapı açılınca onu gördüm.
Üstünde siyah gecelik vardı ve saçları açık bırakmıştı. Altında, gecelik olduğu için hiçbir şey yoktu ve o bunu benimle buluşacağını bile bile değiştirmek yerine normal görmüştü. Hâlâ onu incelediğimi farkedip yüzüne baktım. Dudaklarında kırmızı bir ruj vardı ve sarı saçları onun ay ışığında patlatıyordu.
Onu incelediğimin farkında olduğu için gülümsüyordu.
Boğazımı temizledim.
"Sence de fazla olmadı mı?" Diye sordum.
Önce üzerine ardından şaşkınca bana baktı,"Ne, olmamış mı, profesör?" Diye sordu. Muzır bir gülümseme vardı.
"Olmuş gibi değil,hadi ben içeride seni bekliyorum." Deyip kenara geçmesini beklemeden yanından geçtiğimde onun kokusu bir an da burnuma geldi.
Bunu farkettiğimde kaşlarımı çatıp salona doğru ilerledim. İçeride loş bir ışık vardı ve etrafı hafifçe aydınlatmaya çalışıyordu.
Arkamdan gelirken adım seslerini duyuyordum. Anlaşılan tekti. Evde ailesi yoktu.
"Ne içersin profesör?" Diye sordu. Ona dönerek gözlerimi kıstım. Hâlâ karşımda böyle giyinmesi yok mu?
Beni deli ediyordu.
"İçmek için gelmedim, konuşmak için geldim." Dediğimde kaşlarını usulca kaldırdı.
"Öyle mi?" Dudağını ısırıp yanımdan geçerek kendini koltuklardan birine attı.
"O zaman seni dinliyorum profesör,yoksa Ayçin'den ayrıldığını benden mi bileceksin?" Dudaklarını büzerek sahte üzgün bakışlarını atarak,"Maalesef benim yüzümden değil." Dediğinde kollarını birbirine atmıştı. Bacağını diğer bacağının üstüne attığında giydiği gecelik yukarıya tırmanmıştı.
"Hayır konu o değil,konu benim nişan için bir kadın bulmam." Dediğimde şaşırdı.
"Nişan için bir kadın...hımm... Ayçin yerine benimi layık gördün?" Ellerini çenesinin altında birleştirdi. "Yoksa artık beni mi seçiyorsun?" Diye sordu merakla. Bu merak gerçek değildi.
"Öyle değil;Serkan tanıyor musun bilmiyorum ama," sözümü kesti.
"Evet tanıyorum. Ayçin'in belalısı." Dediğinde başımı salladım.
"O tekrar kaçırdı Ayçin'i ve bu kez onu yakalamam için plan yaptım. Bu plana göre de nişanlanmam gerekiyor. Bu yüzden,seni seçtim. Üç gün sonra nişan olacak." Dediğimde dudaklarında tiz bir çığlık kaçtı.
"Ne delirdin mi profesör?" Dediğinde rahatsız olmuş gibi yerinden kalkıp karşıma geçti.
"Delirmedim. Lütfen bana kararını bildir. Mümkünse bunu şimdi söyle." Dediğimde nefesini vermişti. Düşünüyordu.
"Benim bunda ne çıkarım var?" Diye sordu.
"Çıkar mı?" Diye sordum anlamayarak.
"Evet çıkar, profesör kusura bakma ama keriz de değiliz." Dediğinde kaş çattım.
Keriz dememiştim sadece yardım istemiştim.
"Ben öyle bir şey dediğimi hatırlamıyorum sadece yardım istedim." Dediğimde güldü.
"Yapma seni sevdiğimi biliyorsun ama bunu görmezden geldin." Dediğinde iç çektim.
"Böyle olması gerekirdi. İkimizin iyiliği için." Dediğimde göz devirdi.
"Onu seçtin ama neden? Onun bedeninden bende de var? Bende de güzel bir vücut ve güzellik var." Dediğinde kaş çattım.
Ayçin'i bu yüzden seçtiğimi ya da ona aşık olduğumun nedeni bu değildi.
"Ben ne bedene," bedenini süzdüm ama duygusuzca, "Ne yüzüne," yüzüne baktım. "Bakmam." Dediğimde dişlerini sıktı.
"Peki o zaman neye baktın ha?" Diye bağırdı bir anda. Sesi,salona, ayın ışığı ile loş ışığın birleşerek girdiği salona yankı etmişti.
"Bunu bilemezsin çünkü bu sende yok." Dediğimde kaşlarını kaldırdı.
"Öyle mi? O zaman çık git." Dediğinde nefesimi verdim.
"Yardımın olmasa burada olmazdım. Sende biliyorsun." Dediğinde kaşlarını çatmaya devam etti.
"Tamam o zaman yardımcı olmam. Neden ben? İsteseydin başka kadınlarda buna dahil olurdu." Dediğinde haklı olduğunu biliyordum. İstesem başka kadın bunu hemen kabul ederdi ama Ayçin'in gerçekten gelmesi için ve onu göndermesi için ondan istemiştim.
"Bunu şimdi açıklayamam ama," ona bakıp nefesimi sertçe verdim.
"Bak,bu durum önemli. Her açıdan. Bir kez de kendi duygularını arkadaşın için yok et ve yardımcı ol. Ayçin'i o adamdan kurtarmam gerekiyor. Yerini biliyorum ama gitmek yerine onların benim ayağıma gelmesini istedim. Çünkü artık Serkan denen iti yakalamak istiyorum." Dediğimde bir süre düşündü.
Dudaklarını ısırarak,"Pekâlâ ama zamanı geldiğinde senden iyilik isteyeceğim." Dediğinde ne isteyeceğini merak ettim."Ve hayır şimdi sana söylemeyeceğim." Diye ekledi.
"Tamam o zaman anlaştık mı Betül?" Diye sordum, Ayçin'in arkadaşına.
Dudakları kıvrıldığında ,"Anlaştık." Deyip elini uzattı. Bir eline bir yüzüne baktığımda bende elimi uzatarak elini sıktım.
Bundan sonra her şey daha yeni başlayacaktı. Planlar zihnimde canlanmıştı. Düzenekler bir bir yerleştirilmişti kafamda artık zaman beni bekliyordu.
Üç gün,sadece üç gün sonra bunlar gerçekleşecekti.
Ve üç gün sonra ne olacağını hep birlikte görecektik...
Part 3'te görüşmek üzere
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.82k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |