

Merhaba arkadaşlar bu son part
Böyle daha iyi oldu. Çünkü uzun bölümü bir bölüme sığdırmak hiç mantıklı değildi.
Değil mi?
Neyse iyi okumalar:)
Yazardan anlatım:
Savaş, planını yapmıştı. Her şey açıktı. Sahte bir nişan ve bam! Her şey bitecekti. Bundan sonra her şey değişecekti onlar için.
Savaş o geceden sonra tekrar babasının yaşadığı eve gelmişti. Babasının yanında bir iki gün kalacağını söylemişti. Babası gerek yok demesine rağmen kalmak istemişti.
Sabah olduğunda kahvaltı etmek için erken kalkmışlardı. Savaş'ın babasının durumu iyidi ve buna şükür ediyordu. Onu tıpkı annesi gibi kaybederse ne yapardı ki?
Savaş aslında Ayçin gibi güçlü yanını gösteriyordu dışarıya ama bazı zaafları onu güçsüz etmişti. Ayçin gibi saklamayı becerememiş ve bu onun başına bela olmuştu. En başta Ayçin'e olan zaafı onu hiç istemediği oyunlar,planlar kurmasına neden olmuştu.
Kahvaltı ederken Savaş düşünceli gözüküyordu. Bu durum babasının gözünden kaçmış değildi. Aptal değildi Hakan Bey, aslında o da ta en başından görmüştü ama görmezden geliyordu. Peki neden böyle davranmıştı? Neden oğlu ile ortağının,bir zamanlar yakın arkadaşının kızıyla ilişkisini görmezden geliyordu? Her şey apaçık ortadaydı ama bunu görmezden gelmek onlar için ve oğlu için en iyisiydi.
Kemal yani arkadaşı bundan şüphe etse de arkadaşının zihnini kendi üslubu ile bozmaya, kandırmaya çalıştı. Kemal Bey yakın zamanda ilişkilerden haber olduğunu öğrenmişti ama gelipte Hakan Bey'e hesap sormamıştı. Çünkü Kemal Bey daha fazla tatsızlık çıkmasını istememişti. Zaten Arslan ile yaptığı planla kızını Savaş'tan ayırdığını düşünmüştü.
Bu yüzden daha fazla bu meselenin üstünü açmaya,aramaya gerek görmedi. Ne de olsa planları gerçekleşmiş kızını ondan kurtarmıştı. Yanlış düşünüyordu ilişkilerini ve asla kabul etmek istemiyordu. En başında onlar öğretmen öğrenci idi. Aralarında yaş farkı az çok vardı.
Ne var ki aşk,ne yaşı ne de bulunduğu konumu etkilemiyordu. Aşk öyle bir duyguydu ki yanlışı doğru olarak gösteriyordu. Onlar aşıktı. Kemal Bey'in tahmin edemeyeceği kadar birbirilerine aşık olmuştu. Ne ara bu kadar aşık olmuşlardı,onlar da bilmiyordu. Ama bundan emindiler, ayrı olsalar bile ruhları birbirine kenetlemişti. İşte bu yüzden tanrının yardımı ile er ya da geç kavuşacaktı.
Tabi bunu bilmeyen Kemal Bey kahvaltısında kızını göremeyince karısına bakmıştı.
"Menekşe, Ayçin nerede?" Diye sordu merakla. Oğlu Kaya kahvaltıdaydı ama öylesine kahvaltı ediyor gibi duruyordu. Kafasındaki düşünceleri, o an'a odaklanmasını zorlar gibiydi.
Karısı çatalını, kahvaltı tabağına yerleştirip ellerini masada birleştirdi. Gözlerini hayretle kocasına çevirmişti.
"Bilmiyorum,bu iki gün geldiği yok. Sabah mesaj atmıştı doğrusu. Burcu da kalacağını söylüyordu." Dediğinde Kemal Bey yavaşça kaş çattı.
"Hemen Ayçin'in arkadaşı Burcu'ya ulaşır mısın?" Diye ricada bulundu karısına. Karısı masada bulunan telefonu eline alıp Burcu'yu aradı. Arslan Kemal Bey'e haber vermemişti daha doğrusu kaybolmadığını arkadaşların yanında kaldığını söylemişti.
Bir saniye sonra telefon açıldığında Menekşe hanım nefesini verdiğinde gözlerini kocasına doğrutmuştu.
"Alo, Menekşe teyze nasılsın?" Dedi telefondaki Burcu.
Menekşe hanım nefesini verdiğinde kocasına bakmayan devam ediyordu. Oğlu hâlâ burada değilmiş gibiydi.
"Kızım iyim,iyim de Ayçin'e söyler misin telefonu açsın veya şimdi telefonu ona verir misin iki dakika." Dediğinde sıkıntıyla dudaklarını dişlerinin arasına aldı.
"Ne, Ayçin yanımda değil ki? Sizin yanınızda değil mi?" Diye endişe içinde bağırdığı için sesi Kemal Bey'in kulağına iletilmişti.
Masadan hiddetle ayağa kalktığında Kaya irkilerek babasına döndü ardından annesine baktı. Bir terslik olduğunu anlayıp annesine döndü.
"Ne oldu?" Diye sordu,annesine ama cevap verilmemişti sorusuna.
"Kızım sen ciddi misin Ayçin yanında değil mi yanı?" Diye sordu Menekşe hanım, artık sesinde korku hâkimdi.
"Yanımda değil hatta iki gün önce beni arayıp profesör Savaş'a gideceğimizi haber verdi. Ardından akşam oraya gittiğimde Ayçin'i orada bulamadım. Aradım kaç defa ama evdedir ve dinleniyordur diye düşündüm. Bu yüzden aramayı kestim." Dedi Burcu telefondan sesi hem endişe hem hayret verici ton olduğunu gizleyememişti.
"Kemal, kızım nerede Kemal?" Diye bağırdı Menekşe hanım. Sesi kahvaltı masasında yankı etti. Kemal bey kaş çatarak karısının yanına giderek elindeki telefonu eline aldı ve kulağına koydu.
"Sen ne zaman konuştun demiştin?" Diye sordu telefondaki Burcu'ya.
"En son ne zaman konuştum mu?" Kemal Bey bu kıza sinir olmuştu. O ne demişti ki?
"Evet," dedi Kemal Bey dişlerinin arasından.
"Ah , iki gün önce aradı ve bizi profesör Savaş'ın babasının evine gelmemizi istedi." Dedi Burcu tedirginlikle.
"Siz kim?" Diye sordu bu kez Kemal bey.
"Ben ve Taylan, Betül ile araları iyi değil bu yüzden onu çağırmadı." Dedi Burcu hemen.
"Ne için aradığını söyledi mi?" Diye sordu.
"Hayır, sadece gelin, demişti." Dedi Burcu hemen.
"Tamam," deyip kapatmıştı Kemal Bey Burcu'nun yüzüne.
Kaşlarını kaldırıp karısına baktı. Kaya olanları duymak ve görmek istercesine annesin ve babasına bakıyordu.
"Biri bana burada neler olduğunu açıklayabilir mi?" Diye sordu o da babası gibi kaşlarını çatmıştı. Merak ediyordu.
"Ayçin'in Hakan'ın evine gitme sebebi neymiş ki?" Diye kısık bir sesle düşünmeye başladı. Yoksa ona Savaş'ın evlenmek için babasına gittiğini söylediği için mi gitmişti?
Karısı da onun gibi kaşlarını çatıp,"Neler oluyor Kemal, Hakan ne alaka?" Diye sordu.
"Baba bana ne olduğunu açıkla!" Dedi Kaya,sert bir sesle. Sesi babasına ulaşmıştı. Kemal Bey ona dönmüştü ve,"Kardeşin kayıp,senin her zaman ortada kaybolma merakların bittiyse gerçek dünyaya dön Kaya!" Diye bağırdı bir anda.
"Kayıp mı?" Dedi Menekşe, gözleri büyürken. Kızı kayıp mıydı?
"Kayıp mı?" Dedi Kaya şok içinde.
"Evet kayıp,iki gün boyunca ondan haber aldık mı?" Diye sordu Kemal Bey, gözlerini oğlu ile karısı üzerine dikip sordu.
"Hayır,ben onun arkadaşının evinde kaldığını zannetim." Dedi Menekşe hanım. Göğsü korkuyla çalkalandı.
"Sen peki,haber aldın mı Kaya? Hayır değil mi? Neden çünkü aklın fikrin dışarda!" Babasının sözleri ile irkilirken ayağa kalkıp kahvaltı masasını terketti. Arkasından annesi ile babası ona seslenirken o dinlemeyi uygun görmeyip çıkmıştı.
Kendi arabasına binip bildiği bara doğru sürdü. Şimdi kız kardeşini araması gerekiyordu ama onun yerine bara gitmişti.
Kafası bozuktu evet,bunu son zamanlarda sık sık dışarı çıkmasıyla gösteriyordu.
Bara gidip,bar tezgahlardan birisine doğru ilerledi. Barmenden bir içki isterken kafasındaki düşünceleri onu rahat bırakmıyordu. Yapmayacağı şeyler yapıyordu.
Az sonra arkasından bir arkadaşı gelmişti. Kaya arkasına dönerek arkadaşını görmüştü.
"Naber bro?" Diyerek arkadaşıyla erkekçe selamlaşmasını verdi.
Yanına oturan arkadaşı gözlerini kısıp onu inceledi. Kaya normalde heyecanlı ve bir o kadar da enerjikti.
"Ne oldu,bu halin ne?" Diye sordu,omzuyla onun omzunu dürttü.
"Hiç, hiç bir şey olmadı." Dedi Kaya keyifsiz bir sesle. Gözlerini barmenin verdiği içki bardağına dikmişti.
"Yapma,seni tanıyorum. Ne oldu da yüzün düşmüş?" Diye sordu tekrardan.
"Kız kardeşim kayıp ve ben burada düşünüyorum." Dediğinde arkadaşı şaşırmıştı.
"Kız kardeşin kayıp ve sen düşünüyorsun? Ne düşünüyorsun peki?" Diye alayla sordu, sonda.
Nefesini verdi seslice Kaya. Düşünceleri bile bu kadar karmaşıkken nasıl anlatacağını bilemedi.
"Boş ver, en iyisi gidip kardeşimi arayayım." Deyip ayağa kalktı ve arkadaşının omzuna yavaşça iki kez vurdu. Arkadaşı onu izlerken o da çıkışa doğru ilerliyordu.
Kaya bardan ayrılıp arabasına bindi. Hafif alkollüydü ama bu kadardı. Hâlâ araba sürme konusunda kör değildi.
Arabayı dikkatle sürerek eve giderken evde olanlar hakkında hiçbir fikri de yoktu.
Kemal Bey karısıyla birlikte hazırlanıp arabaya bindiler. Karısı endişeyle bir ona bir yola bakıyordu.
"Hâlâ anlamadım? Neden Hakan?" Diye sordu ama cevap alamadı.
"Kemal beni çıldırtma, neler oluyor?" Bu kez sesi yükselmişti.
Karısının sesi kulağını patlamıştı neredeyse ama anlamaştı. Şimdi anlatması gerektiğini.
Yorgunca nefesini verdi Kemal Bey gözlerini bir saniye kadar karısına döndürdü ve onun ne kadar tedirgin ve sinirli olduğunu farketti.
"İki gün önce, Ayçin ofise gelmişti." Karısı şaşkındı. Ayçin hiçbir neden olmadan pek gitmezdi iş yerine.
"Evet,neden geldi?" Diye sordu sabırsızca Menekşe hanım. Gözlerini kocasından ayırmıyordu.
"Beni görmek istemiş,her neyse konuşurken Hakan'ın Savaş için kız ayarladığını bahsettim." Menekşe hanım kaşlarını çattı.
"Ne?" Diye sordu Menekşe hanım. "Ama Hakan bilmiyor mu yani aralarındaki ilişkiyi?" Diye sordu merakla.
"Hayır,bilmiyor." Dedi Kemal bey sıkıntıyla.
"Peki Ayçin ne yaptı?" Diye sordu karısı. Karısına tekrar bakma isteğine engel oldu.
"Vedalaştı ve gitti." Dediğinde karısının dudaklarından çıkan bağırışa engel olamadı.
"Ne?" Dedi bir kez daha.
"Menekşe kurban olayım lütfen bağırma." Dedi Kemal bey dürtü ile.
"Bağırmayayım mı?" Diye bağırdı tekrardan Menekşe. Bugün sinirleri üstündeydi.
Nefesini vermişti Kemal Bey, ılımlı bir ses tonunda konuştu karısıyla.
"Sakin ol lütfen,öğreneceğiz." Dedi ama karısının bakışlarını görünce susmak zorunda kaldı.
Karısı arada konuşup bağırıyordu ama sonra kocasının ona cevap vermeyeceğini anlayınca sessizce susmaya çalıştı. Oysa onun için zordu. Sonuçta kızı kayıptı ve onun nerede olduğunu bile bilmiyordu.
Yarım saat sonra Hakan Bey'in evine geldiklerinde ikisi de gergin gözüküyordu. Kapıyı çalıp açılmasını bekledi. Hakan Bey bu iki gün boyunca iyi olmaya çalışmıştı. Oğluyla arasında küçük bir tartışmadan dolayı geçirdiği kalp spazmı yüzünden hastaneye kaldırılmıştı. Ardından sağlığına kavuşmuştu.
Kapıyı açan hizmetli şaşkındı.
"Kemal Bey?" Dedi hizmetli. Kemal Bey cevap vermek yerine içeriye girdi karısı ile.
Salonda Hakan Bey belirince şaşırdı,dostunu burada beklemiyordu. İkisi de yan yana durunca Hakan Bey önce dostuna,Kemal Bey'e ardından hemen onun yanında duran karısına, Menekşe hanıma baktı.
"Hoş geldiniz Kemal,buraya gelmenizin sebebi ziyaretinizi öğrenebilir miyim?" Diye sordu Hakan bey,merakla.
"Anlatacağım. Ama önce içeriye geçelim değil mi?" Diye sordu, Kemal Bey,alayla. Elini karısının beline yerleştirdi. Karısı irkilse de gözlerini ona çevirmiyordu.
"Tabi,tabi buyrun," deyip eliyle gösterdiği yere doğru ilerlediler. Kemal Bey ve karısı da gergindi ama bunu belli etmemek için elinden geleni yapıyordu. İkisi de üçlü koltuğa otururken Hakan Bey tekli koltuğa oturup onlara baktı. Bir şeylerin olduğu kesin,diye düşündü Hakan bey.
"Bir şey içer misiniz?" Diye sordu Hakan bey, gözlerini kısıp onlara baktı.
Kemal Bey boğazını temizleyip,"Öncellikle geçmiş olsun." Dedi iki gün önceki kazayı hatırlatarak. Hakan Bey başını salladı.
"Teşekkür ederim,saolun." Dedi Hakan Bey,nezaketli sesiyle.
"Bir şey içmeyeceğiz. Bugün her şeyin açıklığa kavuşturmak istedik. Bu yüzden buradayız." Dedi Kemal Bey, gözlerini bir saniye kadar karısına çevirdi ardından dostuna,Hakan Bey'e çevirdi.
"Peki öyleyse,sizi dinliyorum." Dedi sakince. Kemal derin bir nefes alıp anlatmaya başladı.
Kızıyla Hakan'ın oğlu arasındaki ilişkilerin bahsetti. Bundan da ne kadar rahatsız olduğunu dile getirdi. Hakan Bey dikkatle dinliyordu. Şaşırmış ve kızmış gibi davrandı ama bunları zaten biliyordu.
Kemal Bey anlattıkça anlatıyor,konuyu derinden anlatmaya çalışıyordu. Çünkü mesele bu kadar derindi.
Asıl konuya geldiğinde Hakan Bey'in yüzüne baktı.
"Kızıma geçenlerde senin Savaş için kız bulduğunu anlattım. O da sonra çıkmış. Arkadaşına senin vereceğin gece davete çağırmış ama kendisi gelmemiş." Dedi sakince ama sinirliydi de.
Hakan Bey endişe ile,"Peki nerede?" Diye sordu.
Ayçin'i seviyordu ama oğluyla olmasını istediğini zannetmiyordu.
"Bilmiyoruz,iki gün boyunca eve gelmedi. Onun, arkadaşında olduğunu düşündük ama arkadaşı da ondan haber alamıyormuş." Dedi Kemal Bey,sesinde korku vardı. Kızı için endişe duyuyordu.
"Tamam hemen bulmaya çalışalım. Ne yapacağız?" Deyip ayağa kalktı Hakan bey,ama onların hâlâ oturduğunu görünce kaş çatarak baktı onlara.
"Hadi ama kalksanıza," deyip elini cebindeki telefona uzattı.
Kemal Bey rahat bir tavırla ayağa kalktı.
"Belki de Savaş'ın yanındadır?" Diye bir fikir sundu. Ama bilmediği bir şey vardı o da Savaş'ın yanında olmadığıydı.
"Saçmalama istersen Kemal. Oğlum neden yapsın?" Diye sordu.
"Bilmem belki de kızımdan vazgeçmek istememiştir." Dediğinde Hakan Bey sinirlenmişti. Oğlu ne ile suçlanıyordu.
"Her şey karşılıklı Kemal, her şey karşılıklı. Oğlum böyle yapmaz." Dediğinde Kemal Bey yanına doğru giderek karşısında durdu.
"Oğlun benim kızıma göz koydu,Hakan. Bundan daha kötüsü ne olabilir ki?" Diye sordu alayla. Menekşe hanım Kemal Bey'in arkasında rahatsızca hareket etti.
"Haddini aşma Kemal, olmuştur demeliyiz. Aralarında sekiz yaş fark var dediğine göre aşık kızına, oğlum." Dedi Hakan bey.
"Aşıksa aşık istemiyorum anlamıyor musun?" Diye sordu Kemal Bey sinirle. Şimdi ikisi de burun buruna gelmişti.
"Neden, neden istemiyorsun, söylesene Kemal?" Diye bağırdı Hakan Bey. Sesi evine yankı etmişti. Korumalardan biri içeriye girip bir sorun mu var der derecesine Hakan Bey'e bakıyordu. Hakan Bey sorun olmadığını ifade ederken Kemal Bey'in bakışlarıyla karşı karşıya kaldı.
"Eğer," dedi Kemal Bey, tehditvari bir ses tonuyla konuşmaya başladı. Parmağını dostuna sallarken sinirliydi.
"Eğer, kızım oğlunun yanındaysa sağlam bir dayağı hakkedecek." Deyip karısının elini tutarak evinden ayrıldı. Kemal Bey ve karısı arabaya binip uzaklaşırken Hakan Bey kendini koltuğa bırakmadan önce telefondan oğlunu aramaya başladı.
Bir saniye sonra telefon açıldı.
"Savaş, neredesin?" Diye sordu sakin bir sesle. Sanki az önce o bağırmamış gibi.
"Dışardaym, ne oldu baba?" Diye sordu.
"Ayçin'in senin yanında olma ihtimali kaç,bana bunun yüzdesini ver." Dedi babası.
Savaş şaşkındı. Sesinde belli ediyordu.
"Nasıl yani, Ayçin neden benim yanımda olsun ki?" Babasının bunu nasıl bildiğini bilmiyordu.
"Ben onu sormadım Savaş,dedim ki yüzde kaç senin yanında olabilir?" Diye sordu bir kez daha.
Savaş bir süre düşündü ve sonra,"Şimdilik %0 ama yarın akşam %100 olacak." Dediğinde buna mantıklı bir cevap vermeye çalıştı.
"Yanlış," dedi babası. Savaş kaşlarını çattı.
"Nasıl yani?" Diye sordu babasına, kaş çatarak.
"Yani senin yanında olma ihtimali %99 ve o %1'lik kısım ise bir yanılma payı olarak alacaktın." Savaş'ın matematiği iyidi ama babasının ne demek istediğini anlamadı.
"Anlamadım?" Dedi, Savaş kaş çatmaya devam ederken. Dışardaydı. Son kontrolleri yapmak için Betül ile bir kafede buluşmuştu. Ve şimdi yolda tek başına ilerliyordu.
"Yani demek istediğim şu ki her şeyi biliyorum. Ayçin'le aranda neler olduğunu ve neden Ayçin'in kaçırıldığını." Dediğinde oğlunun sık nefesi telefona yansımıştı.
"Ne?" Dedi oğlu nefesini verirken.
"Ayçin'le arandakini biliyorum oğlum. Benden saklayacağınızı düşündüğünüz için size kızgınım." Dedi Hakan Bey, hâlâ sakin kalmaya devam ediyordu.
"Baba ben," dedi ama devamı gelmedi.
"Hiç uzatmayı sevmem tıpkı Kemal gibi bende bu ilişkiyi kabul etmiyorum. Gerçi duyduğuma göre ayrıldınız." Dedi Hakan Bey,bir saat önce Kemal Bey'in burada anlattığına vurgu yaparak.
"Ayrılmadık,baba. Sadece yanlış anlama oldu. Kemal Bey ve Arslan plan yaparak bana büyük bir oyun oynamıştı. Ama biz halletik. Yani en azından bundan eminim,ki onu aldatmadım. Her neyse baba ben arabayı süreceğim. Yarın nişan olacak biliyorsun değil mi?" Diye sordu oğlu,Hakan bey'e.
"Kiminle olacak,ben sana kız bulamadım ki bu iki günde." Dediğinde Savaş gülmüştü.
"Ben buldum." Dediğinde Hakan Bey iyicene şaşırdı.
"Kim,kimi buldun?" Diye sordu Babası hemen.
"Onu yarın öğreneceksin. Her neyse ben kapatıyorum." Deyip kapattı. Babası şaşkındı. Bunu beklemiyordu.
Ne olduğunu kavrayamazsa da bekleyecekti yarın. Her şey yarından sonra belirlenecekti çünkü...
Ayçin Günay:
Gözlerimi açtığımda hâlâ aynı odada olduğumu gördüm.
Hareket etmeye çalıştım ama kollarım bağlıydı. Ağzımın üstünde de bir fular vardı. Saçlarım, makyajım dağılmıştır muhtemelen ve şuan yatakta iğrenç bir görüntü oluşturduğuma eminim.
Odayı incelemek adına gözlerimi odada gezdirdim ve duvarda daha önce görmediğim bir portre resmi vardı ve bu bendim.
Evet, şuan kendimle bakışıyordum. Üstümde kırmızı gece elbisesi, saçlarım bir omzumda salınıyordu. Elimde bir kadeh şarap ile oturuyordum. Bacak bacağa atılmış resimde gerçeklik kavramını sorguladım.
Resimin hemen arkasında yanan bir şömine ve onun yansıttığı ışığı ile görüntüm daha iyidi. Beni bir resme çevirmişti resmen.
Gözlerimin rengini çok açık görebiliyordum. Dudaklarımdaki kırmızı ruj elbiseme nazaran daha koyu bir renkti. Yanaklarıma sürülen allık hafif bir pembelik gösterse de yeri azdı. Resimde göze batan elbise ve beyaz,parlak tenimdi. Beni iyi çizmişti. Kim çizmişti bilmiyorum ama tahminim Serkan idi.
O saplantılı manyak bunu da yaptıysa helal olsun, diyorum. Başka bir şey demiyorum.
Kapı açılınca gözlerimi benim portremden çektiğimde kapıya çevirdim. Serkan gülümseyerek elindeki tepsi ile yanıma geldiğinde ona bakmaya devam ettim. Üzerinde kahverengi bir kazak ve koyu bir pantolon vardı. Saçları özenle taranmış gibiydi.
"Ne kadar güzel olduğuna baktın değil mi?" Diye sordu, anlatmayarak yüzüne bakmaya devam ettiğimde az önce baktığım potreyi gösterdiğinde gözlerimi devirmek istedim.
"Konuşmayınca çok masumsun, keşke hep böyle kalsan ama ben dayanamam ki. Sesine ihtiyacım var. Beni sevdiğini söylemene ihtiyacım var." Sanırım çırpınışımı görünce tepsiyi hemen yatağın komodinin üzerine bırakıp üzerime eğildi ve dudaklarımdaki fuları çıkardığı an dudaklarım serbest olmuştu.
Bir şey söyleyeceğimi beklerken dudaklarımı yavaşça dilimle ıslattım.
"Sana söyleyeceğim tek şey,siktir git,olacak." Dediğimde gülen yüzü bir anda soldu ve burnundan soludu.
"Neden,neden beni kabul etmiyorsun? O sikik adamdan daha iyi sevebilirim. Duyduğuma göre seni aldatmış." Dudaklarını büzdü. Sanki üzülüyormuş gibi.
"Aldatmadı." Dediğimde güldü.
"Neyse ne,belki de o gece koynuna aldığı kadını becermiştir?" Diye bir fikir attığında bundan rahatsız olmuştum.
Savaş yapmazdı. Yapamazdı. O kadın öyle demişti.
"Savaş onu yapmaz ama seni becereceği kesin!" Diyerek güldüm. Gülüşüm soğuktu ama bu onu delirtmişti.
"Anlamıyor musun sen? O sikik seni hakketmiyor." Diye bağırdı bir anda.
Ne hayellerle gelmişti ve görmüştü ama değil mi?
"Sen mi hakkediyorsun?" Dudaklarım kurumuştu ve tekrar ıslatmak zorunda kaldım. Susadığımı anlayınca suyu vermek yerine izlemeye devam etti. Al işte, daha adamda merhamet denen kırıntı yok, bir de onu sevmemi istiyor.
"Evet ben hakkediyorum. En azından bir kadını severken birisiyle nişanlanmıyorum." Dediğinde ne demek istediğini anlayamamıştım.
"Ne?" Dedim, anlamayarak.
"Diyorum ki,o çok sevdiğin sikik bugün nişan yapıyor. Hem de kimle nişanlanıyor? Bir tahmin et bakalım." Yüzümdeki ifadeyi görünce keyfi yerine gelmişti.
"Kim?" Diye sordum, gerçi Savaş'ın bunu yapacağına inanmıyorum. Bir şeylerin olduğu kesin ve bu aptalın elinde kaldığıma göre ya planı vardı ya da mesajı okuyarak benden vazgeçtiğini düşünüyorum.
"Arkadaşın, Betül." Gözlerim kocaman açılmıştı. Ne,ne alaka? Dudaklarım şaşkınlıkla bir parça açılırken o bu halime daha da keyiflendi.
"Saçmalama,beni kandırmak için böyle konuşuyorsun değil mi?" Diye sordum kaş çatarak.
"Seni niye kandırayım ki?" Diye sordu o da bana karşı.
"Çünkü beni istiyorsun ve bunun için beni kandırmak istiyorsun." Dediğimde sadece güldü. Gülüşü iğrençti. Kahve gözlerine baktığımda koyulaştığını gördüm.
"Ah, çok tatlısın böyle ama hayır buna ihtiyacım yok. O sikik kendisi daveti vermiş bak," deyip cebinden telefonu çıkardı ve birkaç dokunuştan sonra telefonun ekranını bana çevirdi.
Gördüklerime inanamadım. Betül, nişan davetisini sosyal medyaya paylaşmıştı ve altında da 'hakkedilen bir gün mutlaka gerçekleşecektir' diye yazmıştı. Burcu ve Taylan da bunu beğenmişti.
Telefona daha fazla bakmak istemedim. Zaten her şey açıktı değil mi?
Telefondan başımı çevirdim. Gülerek telefonu benden uzaklaştırdı.
"Tarihleri bugün,yani bugün davet var. İster misin gidelim
Arkadaşına tebrik edelim?" Diye bir öneride bulundu ama yüzümü buruşturdum.
"Siktir git." Dediğimde buna bozulmadı çünkü buna alıştı.
"Hadi ama Ayçin,o sikik için bana ettiğine bak. Oysa bak, seni nasıl da unutmuş. Demek ki seni o kadar da sevmiyormuş." Dediğinde yüzüne bakmadım.
Nefesini vererek beni çözmeye başladı.
"Artık seni zorla tutmanın anlamı yok, sonuçta sevdiğin o sikik, nişan yapıyor. İstersen gidebilirsin." Dediğinde şaşkındım. Beni bu kadar çabuk bırakacağını zannetmiyordum.
"Neden,ne çıkarın var?" Diye sordum şüphe ile. Üzerimden kalktığında yüzüme bakıyordu.
"Çıkarım yok, sadece beni sev istedim ama olmadı. Bu görüntüden sonra hâlâ onu sevmeye devam eder misin bilmem. Ama artık özgür bırakmalıyım seni çünkü zorla sevdirmenin anlamı yok." Dediğinde hâlâ şaşkındım. Cidden beni bu kadar çabuk bırakacağını düşünmemiştim.
Doğrulanarak yüzüne baktığımda nefesini vererek güldü.
"Özgürsün ama önce istersen yemek ye, şu halinle dışarı çıkarsan gelip beni bulduktan sonra döversin. Hiç istemem." Dediğinde göz devirdim.
Getirdiği yemeklere göz gezdirdim ama zehirli olma ihtimaline karşın yemekleri yemek yerine ayağa kalktım. Kollarım saatlerdir yattığım için uyumuştu. Keza bacaklarım da çünkü şuan ayakta bile zor durmak bu kadar imkansız gibi birşey iken.
"Dur sana yardımcı olayım,"diyerek eli belime yerleştirdiğinde kaş çatıp yüzüne baktım. Ellerini benden çekerek kaldırdı.
"Tamam, tamam. Dokunmuyorum." Deyip benden uzaklaştı. Ağır adımlarla odadan çıkarken o da arkamdan geliyordu. Uzun bir koridor beni bekliyordu. Yavaşça yürümeye devam ettim ve merdivenleri bulduğumda aşağı inmeye başladım. Duvarların rengi tıpkı diğer odalar gibiydi ve asılan tablolar rönesans dönemine kalmaydı.
Merdivenleri bitirdiğimde salona girmiş bulundum. Burada deri koltuklar bulunuyordu. Ortada büyük bir masa ve üzerinde bir tek boş bir vazo. Şömine hemen duvarın yanında yanıyordu. Ev sıcaktı ama içim buzken bu ne mümkün?
Nefesimi vererek kapıya ulaştım. Hâlâ arkamdan takip etmeye devam ediyordu.
"O resmi kim yaptıysa bayıldım," ardından yüzümü buruşturarak,"Yani beni güzel çizmiş, ihtiyacın yoksa bana gönderir misin?" Diye sordum. Yüzünü göremiyordum ama şaşkın olduğunu biliyordum.
"Ben çizdim,sahi beğendin mi? Saatlerimi verdim desem yalan olmaz. Harika bir şahesersin." Dediğinde bana iltifat ettiğini duyunca gülümsedim.
"Ha şunu bileydin. Ben tabi ki bu dünyaya şaheser olarak gönderildim. Ama değerimi bilen yok." Dedim gülümseyerek.
"Ben biliyordum ama sen bilemedin beni," sonra sıkıntıyla nefesini vererek,"Neyse konuşmanın anlamı yok." Diyerek geçiştirdi.
"Aynen gerek yok," diyerek omzumun üstünden ona baktım. Bana bakıyordu şaşkınca.
Önüme dönerek kapıyı açtım ve çıkarken onun sesi kulağıma ulaşmıştı.
"Bir gün gerçek aşkı bulma ümidiyle." Dediğinde irkildim ama bunu görmezden gelerek bahçeden dışarıya çıktım. Bir koruma, sanırım onun koruması, beni karşıladı.
"Buyrun," diyerek siyah minibüsü gösterdi. Minibüse binerken o da şoför koltuğuna geçti. Kapılar kapanırken gözlerimi eve diktim. Kapıda beni izliyordu. Yüzünde bu kez huzur veren bir gülümseme varken araba çalıştı ve hareket edindi.
Şoför yani onun koruma beni kendi evime getirdiğinde sakindim. Eve geldiğimde annem yoktu ama hizmetli beni gördüğünde şaşkındı.
"Annem ve babam nerede?" Diye sordum. Kadın hâlâ şaşkındı.
"Efendim...Siz neredeydiniz?" Diye sordu merakla.
"Buradayım da sen neden şaşkınsın?" Diye sordum kaş çatarak.
"Efendim sizin kayıp olduğunuzu duyduk." Dediğinde tek kaşımı kaldırdım. Aslında beni bulmak zor değildi. Arslan hemen bulurdu ama bulupta mı söylemedi yoksa bulmak mı istemedi. Ayrıca Savaş neden beni aramadı hiç. Gerçekten o mesaja inandı mı?
"Kayıp mı? Ne saçma! Ben buradayım ve ailem nerede?" Diye sordum tekrar.
"Aileniz bir davette. Yani erkenden gitmişler." Dediğinde demek davet şimdi başlıyordu.
Saatler sonra olacağını düşünmüştüm. Ama yanıldım.
Hizmetliyi şaşkınca bırakarak dikkatle odama doğru ilerledim. Bugün her şey son olacaktı.
Kısa bir duş alıp beyaz, bembeyaz bir elbise giydim. Bir tarafı askılı diğer tarafı kola kadar uzundu. Dizlerimin üstünde, kalçamı kapatacak kadar boyu vardı. Elbiseme uygun makyaj yaptığımda tek yapmam gereken dudaklarımda eksik olan kırmızı ruj. Saçlarım özenle topuz yaptığımda bu geceki nişanı bozmayı düşünüyordum.
Beni severken bir de en yakın arkadaşımla nişanlanması,işte bu kabul edilemez.
Hızlıca hazırlanıp odamdan çıkarak evden ayrıldım. Yolda bir taksi çağırdım. Arabamı o gün yolda bırakmıştım. Bu yüzden arabam yoktu.
Taksi beni Savaş'ın babasının evine kadar götürdü. Ücretini ödedikten sonra indiğimde neredeyse akşam olmuştu. Havanın o güzel ışığı sönüp karanlığa teslim ettiği bir vakitteydik.
Kapıyı çalıp içeriye girdim. Hizmetli beni tanıyor muydu bilmiyorum ama ne şaşkındı ne de mutluydu.
Salona doğru girdiğimde herkesin masasında içeceklerini içtiğini ve sohbet ettiğini gördüm. Sanki ben bu günlerde kaçırılmamışım gibi.
Gözlerim herkesin üzerinde iken kendi ailemi gördüm. Onlarınds yüzü gülüyordu. Kaş çatarak bakmaya başladım.
Annemin üzerinde ona yakışan eflatun bir elbise vardı. Yüzünde çok yakışan bir makyaj ile bu salonda en şık durandı. Babam üzerindeki takımla yaşına rağmen taş gibiydi. Mavi gözleri annemle buluştuğunda dudaklarında bir gülümseme oluşuyordu. Abim ise içeceğini içiyordu ama dalgındı.
Babam arada ona baksa da daha çok annemle muhatap oluyordu. Biraz daha izlemek adına kalabalığın arasına karıştım ve kimsenin gözü bende olmadığını farkettim oysa gecenin ışığı bendim.
Boş bir masaya,en arkaya geçtiğimde Hakan amca gülümseyerek ortaya geçti ve eline aldığı mikrafonla konuşmaya başladı.
"Bu değerli gecede beni mutluluğumla yalnız bırakmadığınız için teşekkür ediyorum. Bugün oğlum ve müstekbal gelinimin nişanı yapacağız. Şimdi onları çağırıyorum." Sonra güldü.
"Hep bunu bekliyordum. Oğlum yani karımın biriciğini evlendiriyorum. Şimdi isterseniz onu çağırayım yoksa konuşmaya devam ederim." Deyip kahkaha attı. Kalabalığın çoğu da ona güldü.
Az sonra bir müzik çaldığında bunun Türkçe bir şarkı olduğunu farkettim.
Ferhat Göçer- Sen Elimden Tut
Bu şarkının sözlerine mi üzüleyim yoksa tanık olduğum sahneye mi?
Çünkü müzikten sonra karşıma çıkan iki kişiyle nefesimi tutmuştum. Savaş, her zaman ki gibi yakışıklı haliyle üzerine tam oturmuş olan takımıyla buradaki tüm kızların ilgisini çekebilecek bir karizmaya sahipti. Tabi hemen yanında en yakın arkadaşımı görmeseydim.
Betül'ün üzerinde saçlarının renginde bir elbise giymişti. Dudaklarında pembe bir ruj ve yüzüne yakışan bir makyaj vardı. Benim kadar olmasa da bu nişanda güzel giyinmişti. O güzel bir kadındı.
Betül gülümserken Savaş'ın da dudaklarında yarım bir tebessüm vardı. Hallerinden memnunlardı.
Onlar salonun ortasına geçerken onların üzerinde bir göz vardı. Ve bu göz bana aitti.
Alkışlar koptu.
Hakan amca tekrar konuşmaya başladı.
"Sonunda oğlumu evlendireceğim için heyecanlı hissediyorum." Dediğinde yine gülüşmeler oldu ama Savaş'ın yüzünde o gülümseme yerindeydi. Ne az ne çoktu.
Bu benim sinirimi bozmaya yetmişti.
"Şimdi isterseniz yüzükleri takalım." Diye devam etti Hakan amca. Bir garson yüzükleri getirdiğinde Hakan amca yüzüğü eline aldı önce oğlunun parmağına yüzüğünü taktı ardından Betül'ün parmağına yüzüğü taktı. Makası alıp tam kırmızı kurdeleyi kesecekken daha fazla dayanamayıp ortaya çıktım. Yüksek sesimle herkesin bakışı beni buldu.
"Durun! Bu nişan kesilemez." Diye bağırdım. Herkesin şaşkın bakışları altında Savaş'a baktım. Dudakları şaşkınca açılmıştı. Betül şaşkın değildi.
Ama diğerleri şaşkındı.
Her bir taraftan mırıltılar kulağıma ulaşıyordu ama hemen çıkıyordu.
"Kızım," dedi babam. Ne ara gelmişti bilmiyorum.
"Dur baba, öncelikle şunu yapmam lazım." Dediğimde kaşlarını kaldırıp yüzüme baktı. Savaş'ın yanına vardım.
"Beni seviyor musun?" Diye sordum. Gözlerimi Betül'e çevirmiyordum.
"Evet," Dediğinde, cevabımı almıştım.
"O zaman benimle evleniyorsun." Dedim,emir veren bir sesle
Herkesin dudaklarında çıkan şaşkın çıkan nidalara kulak kestim.
Elimi çantama götürdüm ve elimdeki çantadan onun parmağına uygun bir yüzüğü çıkardım. Bu yüzüğü beni eve getiren korumadan istemiştim. Yolda iken durmuştuk ve Savaş'ın parmağına uygun bir yüzük seçmiştim.
Şimdi herkes şaşkındı hatta o da şaşkındı.
"Ne?" Dedi, şaşkınca. Dudakları hafif aralanmıştı.
"Hadi ama,beni seviyorsan evlenmelisin değil mi?" Diye sordum.
Bir şey demedi.
Ona bakmayı kesip diğerlerine baktığımda,herkesin yüzü düşmüştü.
Neden şaşkınlar?Herkesin yüzüne tek tek baktım.
En sonunda tekrar Savaş'ın yüzüne baktığımda,"Ne oldu,neden bu halde hepinizin yüzü? Alt tarafı evet diyeceksin,evlenme teklifime?" Dediğimde Savaş'ın yüzü gülmüyordu.
"Savaş?" Dedim bir kez daha. Gözlerini kaçırdı.
Onun yerine Betül öne çıktığında ona dönmeyen gözlerim,bu kez döndü.
"O senin evlenme teklifine evet diyemez." Dediğinde kaşlarımı çattım.
"Neden?" Diye sordum.
"Çünkü..." Dedi ve Savaş'a baktı.
Savaş ona bakmıyor bana bakıyordu.
"Çünkü ne?" Dedim,sesim baskındı.
"Çünkü benimle evlenecek." Dediğinde dudaklarımdan çıkan sese engel olamadım.
"Ne saçmalıyorsun sen?" Diye bağırdım bir anda.
"Duydun,o benimle evlenecek." Dediğinde Savaş'a döndü bakışlarım.
"Doğru mu?" Diye sordum.
"Evet," dedi ama kısık bir ses tonuyla. Hemen dibinde olmasaydım bunu bile duymazdım.
Dudaklarım hayret verici bir şekilde açıldı.
"Demek öyle ha?" Deyip kolundan çektim.
"Ne yapıyorsun?" Diye sordu şaşkınca. Yüzü ile yüzüm arasında sadece bir nefeslik boşluk vardı.
"Ne yaptığını biliyorum ve Betül'ün sana ne yaptığını da. Bu nişan oyun olduğunu da biliyorum." Sadece tahmin ediyordum.
Bunu beklemiyordu.
"Sen,ne?" Dedi ama onun sözünü kestim.
"Bu oyunu oynadın çünkü Serkan'ın beni bırakacağını düşündün. İyi fikir evet bıraktı. Ama şimdi bakıyorum da nişanlanıyorsun. Tahmin edemeyeceğin bir şey mi oldu?" Sonra gözlerimi kısıp Betül'e baktım.
"Yoksa ona bu nişan için söz mü verdirttin seninle gerçekten evlenmek için?" Diye sordum sinirle.
Bir şey demedi.
Savaş'a baktım.
"Üzgünüm ama Savaş istese de istemese de artık benim." Dediğimde herkesin şaşkın sesi bir kez daha ulaştı kulağıma.
Betül kaşlarını çattı.
"Ondan bunu istedim ama zaten kabul etmedi. Sadece gerçekten onu seviyor musun diye oyun oynadık." Dediğinde şaşırdım. Gerçekten onunla evlenmek istiyormuş gibi duruyordu.
"Öyle mi?" Diyerek Savaş'a baktım.
"Öyle,ben senden başka kimi sevebilirim?" Deyip bir adım daha yaklaştı. Burun buruna gelmiştik. Nefesi dudaklarıma ulaşıyordu.
"Yani artık eminsin,benim seni sevdiğime?" Diye sordum, tek kaşımı kaldırdım.
"Emindim daha da emin oldum." Dedi ve nefesini verdi. Dudakları dudaklarıma çarpıyordu. Şuan herkesin burada olması beni ilgilendirmiyordu.
"Benimle evleniyor musun?" Diye sordum. Kısık bir sesle güldü.
"Evlenmek ne kelime, ömrümü davet ediyorum Ayçin." Deyip benden bir iki adım uzaklaştı ve az önce yüzüğü getiren garsonu çağırdı ve elindeki kurdeleli yüzüğün ipini kesip tepsiye koydu. Yüzük parmağında olduğunu daha şimdi farkettim.
"Ve," dedi ve cebinden bir kutu çıkarıp diz çöktüğünde bana baktı. Gözleri yoğundu.
"Ve?" Dedim devam et dercesine. Dudaklarım şaşkınca açıldı. Onun oyun oynadığını tahmin etmiştim ama onun da benimle evlenmek için yüzük aldığına inanamadım.
"Ve şimdi gerçek bir evlilik teklifini ilk ve son kez sana edeceğim." Diyerek boğazını temizledi.
"Ayçin, hayatımda, rüyalarımda,kalbimde yerin hazır," Eğilip onun duyabileceği şekilde konuştum."Ve yatağında da hazır değil mi?" Dediğimde güldü.
"Elbette," Ardından tekrar ciddi bir üslupla devam etti. Tüm bu süreçte kimse tek bir laf etmemişti.
"Eğer sen de hazırsan, karım olur musun?" Diye tamamladı.
Dudaklarım kurumuştu. Dilimle ıslatırken yüzüne baktım. Aşık olduğum adamın yüzüne.
"Evet," dediğimde gülümsedi ve gözlerini hafifçe yumup ayağa kalktı. Sesim titremişti, evet derken. Yüzüğü parmağıma takarken kalbim heyecandan dolayı pır pır ediyordu.
"O zaman sonsuza dek,benim sevdiğimsin,talebe." Dediğinde güldüm.
"Saygısız profesör konuşmaya başlamış bile." Dediğimde bu kez kaş çatmayıp gülümsedi.
Dudakları kulağımın yanında durunca hafifce açtı.
"Bu saygısız profesörün senin için bu gece güzel planlar yapacak." Dediğinde gözlerim kocaman açıldı.
Geri çekilip yüzüme baktığında aldığı keyifle gülümsedi.
"Seni seviyorum,talebem." Dedi, gözleri arzuyla karışık aşkla bakarken.
"Seni seviyorum, profesör,"sesim arzuyla karışık aşkla akarken.
Artık emindim. Gerçek aşkımı hiç ummadığım bir yerde ve hiç ummadığım kişide bulmuştum.
Ne derler bilirsininiz; Ummadık taş, baş yarar. Bizimkisi de ummadık kişi, kalp çalar.
Sonsuza dek mutlu olma dileğiyle...
-SON-
Merhaba arkadaşlar;) Evet tahmin ettiğimden daha uzun oldu ama sorun olacağına inanamıyorum. Bu raddeye kadar çok düşündüm. Ancak yazarken sonuçların farklı olacağını düşünemedim.
*Bölümü üç parta ayırdım.
Güzel sonlu yazmak istedim ama sonda bir anda bir değişiklik olmasıyla yol başka bir yere gidecekti ve istediğim son olmayacağını anladım. Bu yüzden elimden geldikçe bunu düzeltmeye çalıştım.
Her neyse finalin bu olduğunu kabul etmek istemeyebilirsiniz. Hatta belki de ayrılmasını istediniz. Ancak bu benim fantezi hikayem olduğu için sonu biraz karışık olsa da istediğim buydu.
Mutlu sona bayılırım. Yakında özel bölümler gelecek.
Arslan ile gelecek (sevdiği kadın ile)
Kemal Bey'in gençliğinden gelecek!
Ha bi de düğünü de yazacağım;)
Düğünsüz mü zannetiniz?
O zaman zannetmeyi kesebilirsiniz çünkü düğün bir sonraki bölümde karşınızda olacak.
*Düzenleme: Ay ne zormuş düzenlemek. Hikayemi tam tamına 6 ayda yazmıştım. Geçen yıl Eylül ayında başlamış Mart ayında bitirmiştim. Çok güzel oldu diyemem ama bir anı kaldı diyebilirim. Elime sağlık valla jdjmfmdmjddndn.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.81k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |