

Merhaba arkadaşlar bu bölümü yazıyorum çünkü bölümde bulunmuyor ve Ayçin Günay'ın doğum gününü kutlarken Savaş Aksoy geri kalmamalı diye düşündüm bu yüzden bu özel bölümü yazıyorum.
Ama önce Sagar Daddy bölümünden bir alıntı paylaşıyorum.
"Ah tabi senin yaşlı olduğunu unutmuştum." Şaka yapıyordum ama o sanırım ciddiye aldığı için kaşlarını çattı. Alnı çizgilerle dolunca dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Ben mi yaşlıyım?" Dedi kabul etmez bir sesle.
"Otuzlu yaşlar ömrün yarısı oluyorsa evet yaşlısın." Dedim hemen.
"Öyle bir şey yok. Otuz yaşına daha girmedim bile. Bu ay gireceğim." demek doğum günü bu ay ha?
Ona belli etmeyerek ona sürpriz yapacağım hem de bana yaptığı sürprize benzer olacaktı. Her ne kadar sevgilim olsa da kinci biriydim ve bunu onun yanında bırakır mıyım?Asla.
Evet burada Ayçin ile profesör Savaş Aksoy'la konuşması var.
Şimdi yazacağım bölümde Ayçin'in ağzından nişandan(Betül ile Savaş'ın sahte nişanı) öncekini başlıyorum.
Bugün Savaş'ın sevgilimin doğum günü. Onu seviyordum. Onu çok seviyordum. Son zamanlarda yaşadığımız olaylar yüzünden ne onun yüzü güldü ne benim.
Bu yüzdendir ki onun doğum gününü kutlamak istiyorum.
O benim için çok değerli birisiydi. Şu zamana kadar aşka olan inancımı kaybettiğimde onun da geçici bir heves olduğunu düşünüp durdum.
Ama değildi. O hiç diğerlerine benzemiyordu. Bazen birbirimizi üzüp durduk. Aşka olan inancımı onunla kazanırken onun da benim sayemde tekrar aşık olabileceğini gördüm. Her ikimizi de birbirine bağlayan aşktı.
Üzerimde onu baştan çıkartan saten koyu kırmızı,sol kısmında derin yırtmacı bulunan, göğüs kısmı hafif olan bir elbise vardı. Dudaklarımda elbisemle eş değer koyu renkte kırmızı bir ruj sürmüştüm. Göz makyajını, gözlerimi belli eder diye siyahın tonlarını tercih ettim. Hafif kırmızı bir allık ve işte tamamdım.
Ben her zaman ki gibi mükemmel Ayçin Günay'ım.
Elime aldığım taşlı siyah küçük çanta ayakkabımla ve makyajımla uyumlu duruyordu. Gülümsedim. Sevgilimin, aşkımın doğum gününü kutlamaya gidecektim.
Şuan nerede olduğunu bilmiyordum. Akşama yaklaşıyordu saat ve güneşin son dakikalarıydı gökyüzünde.
Annem ve babama da bahsetmiştim. Bunu memnuniyetle kabul ettiler. Tabi başta babam biraz sorun çıkardı. Ancak sonra karısı yani annem onu ikna edince mecbur kabul ettiler.
Bugün sevgilim doğum günü. Ailem organize ettiğimiz yere daha önce gittiği için bana da Savaş'ı almayı düştü. Bunu seve seve yapardım.
Biricik sevgilim beni nasıl şaşırttıysa tıpkı ben de onu şasırtabilirdim. Elim telefona giderken niyetim ona mesaj atmaktı.
Ben: Sevgilim bugün buluşalım mı?
Saygısız profesör: Bugün işlerim var aşkım sonra buluşalım mı?
Ben: Olmaz şimdi buluşalım. Lütfen. Seni özledim.
Saygısız profesör: Demek beni özledin? Hoşuma gitti.
Saygısız profesör: Ne kadar özledin peki? Çok mu az mı?
Ben: Sayamayacağım kadar çok hem ben tek özlemedim ki seni.
Saygısız profesör: Başka kim beni özledi ki?
Ben: Sence?:)
Saygısız profesör: Siktir Ayçin beni deli ediyorsun.
Ben: Biliyorum. Eee geliyor musun sevgilim? Bir tek ben özlemedim biliyorsun.
Saygısız profesör: Sen nasıl birisin ki sana hayır bile diyemiyorum. Nerede buluşalım? Eve gelmek ister misin ya da nereye gitmek istersen seni alıp gidelim.
Saygısız profesör: Özlemini dindirelim.
Ben:Sen beni özlemedin mi?
Saygısız profesör: Özledim tabi ki özledim.
Ben: Öyleyse ben gelip seni alayım sonra yemeğe gidelim.
Saygısız profesör: Sen,sen mi alacaksın beni?
Saygısız profesör: Şaşırtıyorsun;)
Ben: Şaşırtırım. :))))
Ben: Bir saat içinde evine gelirim. Evdesin değil mi?
Saygısız profesör: Evet,evdeyim. Bekliyorum.
Ben: Tamamdır.
Telefonu çantaya koyup odamdan çıktım. Merdivenlerden aşağı tek tek indim. Dış kapının kolunu aşağı indirdim. Kapıyı açıp çıkarken kırmızı arabama selam verdim. Sevgili arabam yine sen karşımda ve yine güzel duygularla bana bakıyorsun.
Seviyordum kendisini. O bu hayatta tek yoldaşımdı. Onu babam lise zamanlarında almıştı. Daha doğrusu ehliyete ulaşmadan önce alınmıştı babam tarafından.
Arabama bakmayı kesip hızla arabama doğru yürüdüm. Kapıyı açıp içine bindim anahtarı takıp çalıştırdım. Ve sevgilimin evine doğru sürmeye başladım.
Yaklaşık bir saat sonra:
Sevgilimin evine gelir gelmez önce arabayı durdurup indim sonra onun evine baktım. Bir zamanlar bana buhran,keder hatırlatan evine bir kez daha baktım. O buradayken artık ev öyle gözükmüyor aksine yaşam bulmuş gibi. Daha önce sevgili olmadan önce kaç defa gelip gittim ama her seferinde aynı duygu: Karamsarlık.
Ama şimdi değil. Bakmayı kesip adımlarımı evine doğru sürdüm. Her şey buraya ilk geldiğim gün başlamıştı. İlk öptüğü yer ilk birlikte olduğumuz yerdi.
İlkler unutulmaz.
Kapı ziline basıp durdum. Sonra beklemeye başladım. Bir süre sonra kapı açılınca gülümsedim. İşte sevgilim karşımda. Üzerinde hep ona yakışırdığım siyah bir gömlek ve siyah keten bir pantolon.
Bence erkekleri çekici kılan siyahtı. Ve siyah, gömlek ile pantolonu sarıp sarmaladığında işte budur diyebilirim.
"Sevgilim?" Gülümseyerek ona bakıyordum. O anlaşılan dayanamamış olmalı ki belimden tutup içeriye çekti. Şaşkınlıkla ona bakarken dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Yoğun bir duyguyla gözlerim kapanırken ben de ona karşılık vermekte gecikmedim.
Dudaklarımız tıpkı karşı karşıya gelen iki arabanın çarpışı gibi kaos,saatleri eritecek bir şekilde tutku doluydu.
Dudaklarımı aralayıp dilini ağzıma doğru ilerlemesine izin verdim. Dili ağzımda dans ederken tıpkı onun gibi dilimi kullanıp ona karşılığını veriyordum. Savaş öpücüğünü derinleştirmek için başını diğer tarafa kaydırırken ben de ona uyup başımı onun tersine doğru kaydırdım. Yoğun bir tat aldığımda bunun Savaş'ın kanı olduğunu gördüm. Dudaklarını ısırmış yetmemiş kanatmıştım. Gözlerimi açıp onun dudağına bakarken o da elini dudaklarına götürüp kana baktı şaşkınca.
"Ayçin,sen vampir misin?" Sonra dilimle onun kanını gözlerinin önünde yaladığımı görünce gözleri irice açıldı.
Güldüm.
"Kanın güzelmiş verecek misin bir damla kan daha." Tıpkı bir vampir gibi dişlerimi öne çıkarırken gülümseyeme devam ettim.
Dayanamayıp güldü.
"Delisin."
"Sana deliyim."
Gözleri ışıldadı. Dudaklarındaki kanı bile unutmuşa benziyordu.
"Bence yemeği boşverip hazır buradayken birbirimize deli olabiliriz. Hem ben de tadına bakacağım." Dedi arzulu bir sesle.
Güldüm.
"Hayır. Yemek yiyeceğiz."
"Neden ama?"
"Karnım aç, şöyle bir atasözü bilir misin? Aç ayı oynamaz." Dedim gülümserken. Kendimi hep onun yanında gülümserken buluyordum.
"Ama ne sen ne ben ayıyım değil mi? Ayrıca oynamayacağız sadece sevişeceğiz." Dedi,anlamazdan gelerek.
Kendi lehine çevirmek istemişti. Onu görmezden gelerek elinden tutup diğer elimle kapıyı açtıktan sonra çıktık.
Arkamdan mızmız bir çocuk gibi homurtusunu duydum.
"Benim arabamla gidiyoruz sevgilim." Dedim,normal bir şeyden bahseder gibi.
"Benim arabam peki?" Diye sordu arkamdan. Elini tutsam da arabaya kadar onu peşimden ilerlettim. Ve bu yüzden onunla göz temasında değildim.
"Hep sen mi beni alacaksın biraz da ben seni alayım???" Yalandan gülümsedim. Anlamadı. Sorun değil.
"Pekâlâ öyle olsun." Dedi,sonunda pes ederek.
Onu sürücü koltuğun yanındaki koltuğa götürüp ona kapıyı açtım. Şaşırdı.
"Prensesler önden." Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
"Prenses mi? Aklın karıştı herhalde. Ben Savaş." Dedi kendini tanıtırken.
"Biliyorum Prenses Savaş,hadi bin ve kemerini tak." Kaşlarını kaldırıp indi ama ona bakışlarımı görünce susup bindi. Kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna geçtim. O kemerini bağlarken ben de kendi kemerimi bağladım.
"Yalnız unutmadım bana prenses demeni." Dedi sinirli bir tonda. Hoşuna gitmemişti.
"Unutma diye her gün diyeceğim prenses." İşaret ve orta parmağımı makas şekline getirip onun yanağından bir makas aldım. Eli yanağına giderken gözleri irice açıldı.
Arabayı son sürat sürerken onun da arada bir bağırıp küfrederek bana dikkatli sür demesiyle geçerken kısa bir zamanda mekana geldik.
Araba aniden durunca Savaş büyük bir küfür savurdu.
"Ayçin ne yapıyorsun güzelim,kalbimden mi edeceksin?" Dedi nefes nefese.
"Hayır heyecan olsun diye."
"Başlatma bana heyecanından." Dedi sinirli bir tonda.
"Hadi prenses korktuğunu itiraf et." Dedim alayla ona bakarken.
"Ben mi korkuyorum?" Güldü buna inanamıyor gibi.
Başımı olumlu anlamda salladım.
"Ayçin, güzelim hız yaptın ve belki de ceza yedin trafikten. Ve artık bana prenses demekten vazgeç. Prenses değilim."
"Ya nesin?"
"Savaş de, sevgilim de, aşkım de. Hatta profesör bile de," bir an durup düşündü. "Vazgeçtim deme profesör deme ama onun dışında diyebilirsin."
"Prenses diyebilir miyim yani?" Diye sordum ona yandan bakarken. Biraz daha oyalamam gerekecekti.
"Hayır." Netti.
"Peki pamuk?"
"O ne alaka?"
"Pamuk kadar kalbin var Savaş. Çok nazlısın." Hayret etti.
"Nazlı mıyım?" Diye sorarken etrafına bakıyordu.
"Burada niye ışık yok. Restoran olduğuna emin misin?" Gözleri bana dönerken şaşkındı.
"Senin için kapattım." Göz kırptım. Kapımı açıp önce kemerimi çözdüm ardından açtığım kapıdan inip arabanın kapısını kapattım.
O da kendi tarafındaki kapıyı açıp indi.
"Neden yaptın bugün özel bir gün filan mı? İlk tanışma mı?" Eli cebindeki telefona giderken tarihi merak ettiğini biliyordum.
"Sevgilim bugün senin doğum günün. Yoğun günler yüzünden unutmuş olabilirsin ama biricik sevgilin seni unutmadı." Derken gözlerinin içine bakıyor,elindeki telefonu alıp ceketinin iç kısmına koyuyorum.
"Ayçin..." Yutkundu.
"Hadi girelim içeri bu gece bizim için özel olacak bunu biliyorsun." Derken içim heyecanla doluyordu. Onu mutlu etmek tıpkı benim gibi onun da hakkıydı.
Başını salladı sadece ve ikimizde el ele içeriye geçerken ayın izin verdiği kadarıyla yolu görmüştük. Savaş ceketinin içinden telefonu almak istedi ama ona engel oldum. Soran gözlerle bana bakarken gülümsedim.
"Romantik olsun. Bilirsin." Deyip göz kırptığımda önce bir durup beni incedi ama bu kadardı. Yolun geri kalanında ben çarpmadan giderken Savaşı'ın kolu ya duvara vuruyor ya da bacağı.
Arada sırada sızlasada tuttuğum eli sıkarak ona bana güvenmesini sağladım.
Loş bir ışık hafif görünür gibi olduğunda Savaş derin bir nefes verdi.
Adımlarımız birbirine denk uyum içinde hareket ediyor ışığa yaklaşıyorduk.
"Romantik dedin Ayçin, karanlıkta kalmayacağız değil mi?" Diye sordu,hafif bir sitemle.
Güldüm.
"Karanlık aslında romantiktir. Bilmez misin?" Diye sorduğumda anlamayarak bana baktı ardından gülümsedi loş ışığın altında.
"Senin romantik anlayışını daha fazla sorgulamayacağım." Dediğinde pes etmişe benziyordu.
"Ayçin hep farklıdır. Bunu en iyi sen bilirsin." Göz kırpıp gülümsedim.
"Bilirim." Eli bir anda loş ışığın altında belimi bulup kendine çekerken şaşkınlıkla ona bakakaldım. Elim onun omzunu bulurken belimdeki eli daha sıklaştığında dudakları dudaklarıma yaklaşıyordu.
Elim göğsünü bulup onu durdurunca kaş çattığını gördüm.
"Şimdi değil." Diye fısıldadım.
"Ama neden?" Diye sordu.
Anlam veremiyordu. Bu ikimiz için düzenlenmiş bir doğum günü olduğunu zannediyordu. Ama değildi. Ve şimdi öğrenecekti.
Tam da şimdi...
"Sürpriz." Hep bir ağızdan soyleyenen bu sözcük Savaş'ı irkitip benden uzaklaşmasına neden olurken ışıklar bir anda aydınlandı ve bu Savaş'ın daha da şaşırmasına neden oldu.
"İyi ki doğdun Savaş,İyi doğdun Savaş,iyi ki doğdun iyi varsın iyi ki doğdun Savaş." Nakaratla beraber herkes alkış tutup onun adını doğum gününü kutlarken ben ona bakıyordum. Şaşkındı.
Bana baktı, gülümsediğimi gördü ve bunu benim yaptığımı, planladığımı anlamış oldu.
"Sen." Dedi ama devamı gelmedi. Onun kolundan çekip doğum günü pastasının bulunduğu alana,masaya doğru ilerlettim. İtiraz etmedi. Herkes onun adını anarken o şaşkındı.
"İyi ki doğdun oğlum." Dedi Hakan amca duygulu bir sesle. Oğluna sıkıca sarıldı.
"Teşekkürler baba." Ne kadar da duygusal ama.
"İyi ki doğdun evlat." Dedi babam, gülümser bir ifadeyle.
"Teşekkürler."
"İyi ki doğdun bro." Dedi abim,Savaş ile erkekçe bir selamlaşma yaparken.
"Eyvallah."
"İyi ki doğdunuz profesör." Dedi Burcu.
"İyi ki doğdunuz profesör." dedi Taylan.
"İyi ki doğdunuz profesör. Sanırım yine adımı hatırlamayacaksınız." Dedi Betül keyifsiz bir sesle.
"Adın neydi öğrenci?" Diye sordu Savaş,onunla dalga geçerken.
Betül şaşkındı.
"Şaka mı yapıyorsunuz?"
Savaş'ın yüzünden şaka olmadığını belirten bir ifade vardı.
Nefesini verdi Betül.
"Ben kimseyim profesör. Sadece öğrencinizim. Okay?" Diye sordu Betül göz devirerek.
Bir şey demedi profesör.
Mum pastanın üzerinde yanarken Savaşı'ın gözleri mumun yandığı ışıktaydı.
Elim onun omzunu bulunca kendine gelmiş gibi gözlerini oradan çekip bana çevirdi.
"Bunu söylememiştin." Dediğinde hafif hayal kırıklığı içeriyordu sesi.
"Üzgünüm ama Ayçin bunu unutmaz." Anlamaz gözlerle bana baktığında gülümsedim. "Doğum günümü nasıl hayal kırıklığına uğrattığını hatırlıyorsan." Dediğimde gözleri irice açıldı.
"O olay..." Devamı gelmedi.
"O olayla hayal kırıklığı yaşadım sen de yaşa tıpkı benim gibi. Hem fena mı oldu kalabalık?" Diye diye sordum
Kulağıma yaklaşıp,"Seni becereceğim." Dediğinde ve benden uzaklaştığında gözlerime inanamadım.
Bu adam bunu burda kulağımın dibinde söylemesi için ne kadar kudurtmuş olabilirim?
Savaş önüne dönüp gözlerini yumdu. Dudaklarını mumlara doğru yaklaştırıp üfledi. Herkes alkışladı.
Sıra hediyelere gelince herkes sırasıyla hediyesini verdi. Babası ona yeni bir araba alırken babam ona özel bir kalem satın almıştı. Abim ise ona kol saati satın almıştı. Burcu ve Taylan nedendir bilinmez ona kolye ve bileklik alırken Betül ise ona kendi ismi yazılmış bir defter verdi.
Herkes anlayamayarak Betül'e bakarken ben anlamıştım.
O adını profesöre yani Savaş'a unutturmak istemiyordu.
"Adımı artık unutmazsınız profesör." Dediğinde herkes kahkahaya boğulurken Savaş ifadesini korudu. Hafifçe gülümsedi.
"Sanırım bu benim için değil senin için bir hediyeydi." Dedi Savaş muzur bir ifadeyle.
"Evet öyle." Dedi Betül ve herkes kahkahaya boğuldu.
...
Doğum gününden sonra Savaş ile birlikte onun evine giderken aileme alışverişe gideceğimi söylemiştim. İnandılar. Ya da inanmış gibi davrandılar.
Bir şeylerden şüphe ediyorlardı ama ne olduğunu hâlâ anlamış değiller.
Savaş ile onun evine giderken ikimiz için de sürprizim vardı.
Arabadan iner inmez beni kucağına aldığında dudaklarım gülümsüyordu.
"Umarım seni yormuyorumdur Savaş?" Dediğimde bana baktı.
"Ne,sen nasıl yorabilirsin ki beni tatlım?" Dediğinde benimle birlikte akıma katıldı.
"Seni yalancı,uyuyakalıyordun." Dediğimde ikimizde güldük.
"Seviştikten sonra uyuyabiliriz. Hiç sıkıntı yok." Dediğinde kahkaha attım.
Eve giderken dudakları son kez dudaklarımı buldu ve sonrası zaten bildiğiniz gibi...
Evet arkadaşlar ben bu Ayçin'e aşığım, söylemiş miydim? Onun intikamları unutmak ne mümkün.
Tıpkı ben diyemem. Benden farklı bir karekter. Belki biraz fantezimiz benziyor ama o kadar. Aramızda dağlar kadar fark var ve buna rağmen onu çok seviyorum.
KARADENİZDE SON NEFRET hikayesindeki Arslan Han da onun gibi bir kişiliğe sahip sadece tek farkı esprili olması. Evet Ayçin'de öyle ama ağır sözleri de var tabi bu sadece Ayçin'e özel.
Aralarında hiç uyum yok. Ama çok benziyorlar.
Neyse görüşmek üzere:) özel bölümler keyfime göre gelebilir.
Bu arada Savaş ise 21 Aralık doğum günü ve 1993 doğumlu.
Son özel bölümdü.
Ayçin ve Savaş'ın oğlu Yamaç'ın doğduğu bölüm Karadenizde Son Nefret hikayesinde yer alıyor (özel bölüm yüzleşme)
O bölümü okursanız orada hem unutulmamış bir intikam var hem de çocukları.
* KARADENİZDE SON NEFRET, nightdarkgirl3472 hesabında yer alıyor ve bölümler yayınlanıyor. Özel bölüme daha çok var ama yine de bir şans verin derim:)
Neyse görüşmek üzere yeni hikayelerle...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.82k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |