1. Bölüm
Nil / Kelebek Ve Mum / 1. Bölüm

1. Bölüm

Nil
nil_ss

Giriş

Ateşin ucundan çıkan duman gibiydi her yer. Bir savaşın sonunda doğan yeni bir başlangıçtı. Tekrar tekrar yanan bir ateşti.

 

Kelebek öldü ve mum söndü. Biten savaşın tekrar başlaması gibi o da tekrar yanabilirdi. Ama ölen bir kelebeği kim diriltebilirdi ki? Kelebek o yanan ateşi göremeyecek kadar kördü. Gözleri dumanla kaplı kelebek bir muma muhtaçtı. Her geçen gün biraz daha yaklaştı muma, ölüme kanatlarını açtı.

 

20.05.2005

Havanın sıcaklığı, yaz mevsiminin yaklaştığının habercisiydi. Çiçek açmaya başlamış ağaçlar gelinlik giymiş gibi beyazlar içindelerdi. Rüzgar estikçe dallarından kopup havada ahenk oluşturan bu yapraklar. Küçük bir kızın mutluluğunu yaşatıyordu. Ellerini havaya kaldırarak, o beyaz yaprakları yakalamaya çalıştı.

 

Etrafta koşan onlarca çocuk vardı tıpkı onun gibi hepsi birbirine yabancıydı. Çünkü yalnızlardı, bir aile sıcaklığını hissedememiş bir yalnızlık vardı içlerinde. Küçük kız yorulmuştu yavaş adımlarla yanında ki banka oturdu ve gözlerini karşısında duran o pembe binaya dikti. Yeni evine baktı, yeni sayılamayacak kadar eski evine.

 

Küçük kız oraya bir türlü alışamadı. Kendi gibi hissetmedi hiç bir zaman. Konuşamadı çünkü konuşursa neler söyleyeceğinden korktu. Esen rüzgar saçlarını dağıtıyordu elleriyle yüzüne gelen saçlarını düzeltti. Etrafına baktı bütün çocuklar mutluydu. Peki o neden mutlu değildi?

 

Gözleri bir kez daha etrafı inceledi her gün yaptığı gibi bugünde baktı her yere. Ve gözleri ona doğru gelen yetimhanenin müdürü Büşra hanımı gördü. Ama kimse ona Büşra demezdi çocukların ona olan sevgilerinden dolayı büşbüş derlerdi. Giydiği kalem etek onu o kadar sıkıyordu ki yürürken bir an patlayacağını düşündü küçük kız. Düşünürken bu durumun ona komik geldiğini fark etti.

 

“Tatlım merhaba.” dedi yetimhane müdür Büşra. Gülümsemesi o kadar güzeldi ki o gülümsedikçe onunla beraber gülmek istedi küçük kız. “Bak bu arkadaşın buraya bugün geldi ve artık o da bizimle kalacak.”

 

Küçük kızın gözleri ilk defa onunla beraber gelen çocuğa kaydı. Onu hiç fark etmemişti. “İkinizin iyi anlaşacağını düşünüyorum. Hem belki onunla konuşmak istersin tatlım olmaz mı?” Elleriyle küçük kızın yanağını okşadı. Bir annenin verdiği sıcaklığı vermek istiyordu. Fakat bu sıcaklığı veremeyeceğini kendisi de biliyordu ama hiç pes etmedi. Bu cümleleri kurarken gözlerinde bir ışık parladı. Küçük kızın konuşacağına dair bir umut belirdi içinde.

 

Fakat küçük kız anlamadı, çocuk da onun gibi acılar içindeydi. Bunu dile getiren bir yüzü vardı. Acılar birbirine sarılarak mı iyileşecekti? Çocuk bir anda elini uzattı.

 

“Merhaba.” Yüzünde bir gülümseme yoktu. Soğuk bir duvar gibi sadece uyum sağlamaya çalışıyordu. Belki de onun da içinde bir umut vardı ya da varolan bir umuda tutunmaya çalışıyordu. Fakat bu umut gözle görülemeyecek kadar küçüktü onun için. Küçük kız ona bakmaya devam etti. Gözleri ona uzanan ele kaydı. Tereddüt etti o eli tutmak için. Aşamadığı korku onun hükümdarı olmuştu.

 

 

 

Günümüz…

Kıbrıs saat 15:07

Hiç olmadığı kadar soğuktu hava. Ellerimle omuzlarımı sardım. Yaz ayına yaklaşmışken böyle bir havayla karşılaşacağımı tahmin etmemiştim. Hayatımda ilk kez yaşadığım şehriden ve evimden uzaktaydım. Dört duvarla kaplı yapayalnız evim şu an bana bir oda dolusu insanın sıcaklığını anımsatıyordu. Evimi hiç özlemediğim kadar çok özlemiştim. Sert esen rüzgar her şeyi dağıtıyordu. Bu fırtına geliyor demekti.

 

Elim yanımda duran bavuluma gitti. Yağmur başlamadan otele varmalıydım. Yarın imzalanacak yurt dışı ile olan, bize ait bir Türk firmasının markalar arası antlaşmasını son kez gözden geçirmeliyim. Tek bir kelime bile yanlış çevirilmemeli aksi taktirde bu büyük hatalara gebe olabilirdi.

 

Ters yönde esen rüzgar, saçlarımı dağıtıyor önümü görebilmemi engelliyordu. Yanımdan koşarak evine yetişmeye çalışan insanlarla aynı kaderi paylaşıyordum.

 

 

Yüzüme damlayan bir damla su beni gökyüzüne bakmaya itti. Ardı ardına kesilmeyen aksine çoğalan yağmur damlaları hızlanmam gerektiğini söylüyordu.

 

Taksi bulma umuduyla etrafa baktım ama görürünürde bir tane bile taksi yoktu. Sanırım burada taksiden bol başka bir şey bulamayacaktım. Derin bir nefes aldım panik yapmamalıydım.

 

Omzumda asılı geniş bordo çantamın içinden hırkamı çıkardım. Her şeyi yanına alan ben bir şemsi koymayı unutmuştum. Yaz ayına yaklaşmışken şemsinin gerek olmayacağını düşündüm fakat yanıldım.

 

Hırkayı şemsiye gibi kullanarak yağmurun üzerime gelmesini engellemeye çalıştım. Git gide hızlanmaya devam eden bu yağmurda kolumda çantam, elimde hunharca çekiştirerek sürüklediğim bavulum, içimde taşıdığım önca yük vardı. Bir önce otel odama varmak ve bu kaostan kurtulmak istiyordum. Fakat biz insanoğlu hayatın bizim için hazırladığı planları hep görmezden gelirdik bu da onlardan biriydi.

 

Bir anlığına her şey griydi. Gökyüzü, yürüdüğüm asfalt, yanımda sanki benimle beraber yürüyen deniz. Hepsi griydi. Önümü göremiyordum yaptığım tek şey yürümeye devam etmekti. Gürleyen gök, fırtına koparcasına yağan yağmur beni daha da ürkütmüştü.

 

Hiç durmaksızın devam eden adımlarımı durduran bir şey oldu, bir engel. Sert bir gövdeye çarpmıştım üzerime siper ettiğim hırkam etrafı görebilmemi engelliyordu. Kafamı kaldırdığım an bir çift kahverengi göz ile karşılaştım. Endişeli yüz ifadesinden ziya de bakışlarında mahçubiyet vardı. Rüzgar bir anlığına daha da sert esti. Gözlerimi kıstım yağmurdan ve sisten yüzünü net göremiyordum. Görebildiğim tek şey iki saniyeliğine de olsa kahverengi gözleriydi.

 

Onunda kendisini siper ettiği bir hırkası vardı fakat o çoktan ıslanmıştı üzerindeki beyaz tişört bunu bas bas bağrıyordu.

 

Aradan saniyeler geçti. Konuşmasını bekledim ama o hiç konuşmadı sanırım artık insanlar kibarlığın ne demek olduğunu unutmuştu. Hatayı kendimde bularak konuşma gereği duydum. Fakat gözlerine bakamayacağım kadar çok sis vardı.

 

''Çok pardon sizi göremedim.'' sesim titremişti fakat buna rağmen gür çıkmıştı. Kafamı kaldırdım gözlerine bakmaya çalıştım ama boyunun uzunluğundan dolayı yapamıyordum. Beni dinlemediği çok belliydi zaten. Yüzü tam karşıya bakıyordu. Arkamda ne gördüyse oraya odaklanmıştı. Kime laf anlatıyorsam. Büyük bir öfkeyle gitmeye yeltenirken.

 

Herkesi kitleyen bir ses duyuldu. Silahın ucundan çıkan bir mermi. Bu mermi saliseleri saniyeye dakikaları saate çevirmişti. Çıkan sesle beraber insanların çığlıkları etrafa dağılmıştı. İnsanların saklanmak için etrafta koşuşturması gerçek gibi görünmesede her şey o an gerçekti. Gözümün önünde olan her şey ağır çekimde gibiydi.

 

Gözlerim yanımda duran adama kaydı bu sefer o da bana bakıyordu. Neden koşamıyordum? Neden bende o insanlar gibi kaçacak bir yer bulamıyordum. Ayaklarım kıpırdamıyordu. Tek bir ses beni geçmişime, o kötü günlere gitmeme yetmişti. Bu olanlar onu gördükten sonra başlamıştı. Garipti ama onun gözlerinde ki korkuyu görebiliyordum. Tıpkı onunda bende gördüğü gibi.

 

Aniden siper ettiği hırkayı yere fırlattı. Hiç beklemediğim bir şeklide elleri belimi sardı. Konuşmama fırsat kalmadan ayaklarımın yerden kesilmişti. O an bir kuş kadar hafif olduğumu, ayaklarımın altından yerin kaydığını hissettim. Arkamda kalan nokta artık önümdeydi ve o ise tam karşımda. Siper etmişti kendisini. Neden beni koruyordu ki? Ellerim istemsizce omuzlarına tutundu. Kafamın üzerinde duran hırka artık yoktu. Bir anlık harektle elimden kayıp düşmüştü. Yağmur artık saçlarımın her bir damlasına değip geçiyordu.

 

O ise bana sıkı bir şeklide sarılmıştı sıcak nefesini bu soğuk havaya rağmen hissedebiliyordum. Gözlerim karşıdaki bir noktaya takıldı. Elinde silah tutan bir adam burayı hedef almıştı. Bunu anlamıştım çünkü direk gözlerimin içine bakıyordu. İçimi kaplayan korku ve panikle berabar tanımadığım kahverenkli gözlere baktım, onu kendimden uzaklaştırmak istesemde elleri belimi bırakmıyordu.

 

''Orada silahlı bir adam var ve burayı hedef almış!'' diyerek sesim yüksek ve öfkeyle çıktı bunun nedeni korkuydu, parmağımla silahlı adamı işaret ettim fakat dönüp bakmadı bile. Gözleri sadece benim gözlerime bakıyor ve hiç bir şey söylemiyordu.

 

''Bakın orada silahlı bir adam var ve burayı hedef almış belli ki amacı birini yaralamak burada durarak sadece vakit kaybe-'' cümlemi tamamlama fırsatı bulamadan bir kurşun sesi daha kulaklarımı doldurdu.

 

Gözlerinin içine baktığım adam bir anda sarsıldı belimde ki elleri düştü. Kurşun ona denk gelmişti. Omzunda duran ellerim hava da kaldı, beyaz tişörtünde kan lekelerinin yayılmaya başladığını gördüm. Bedenim titriyordu, bende mi ölecektim?Yerde yatan yabancıya baktım kurşun sırtından girmişti fakat karın bölgesinde büyük bir kanama vardı. Çığlık atmak istedim bu kabustan uyanmak istedim adım attığım her an birinin ölmemesini diledim. Ama sesim kısılmıştı, kabus gerçek olmuştu ve insanlar ölmeye devam ediyordu. Etrafta kimse kalmamıştı. Kocaman caddede tek başımaydım. Yalnızlık beni hiç bırakmayacak olan bir lanetti.

Bölüm : 05.10.2024 00:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...