

20 Mayıs 2005
Poyraz’ın günlüğünden…
“Bugün bir kız çocuğuyla tanıştım. O konuşamıyormuş, bana sen ona umut olabilirsin dediler. Fakat benim kendime dair hiç bir umudum yoktu. Umutsuz biri nasıl umut olabilirdi ki.”
Günümüz…
Kıbrıs 15:30
Güven hiç bir zaman tek taraflı olmazdı. Bütün her şey adeta bir film şeridi gibi önümden geçmişti. Dünya sessizdi fakat kimse benim içimdeki çığlıkları duymuyordu. Şu yaşıma kadar yaşadığım her şey beni günden güne kemirmişti.
Gözlerim karşımda duran silah namlusundaydı. Durmam gerekiyordu ama yapmayacaktım. Olabildiğince hızlandım. Yaklaştıkça silah bir el ateş etti. Fakat ıskalamıştı. Arabayı üzerine sürdüğümü anladığı an yolun kenarına doğru koştu. Önümüzde duran motosikleti ise ezip geçmiştim. Her kim ise o kadar profesyonel değildi.
Arkamızdan ateş etmeye devam etti. Bu arabanın sarsılmasına neden oldu ama ona rağmen sürmeye devam ettim. Çok az kalmıştı. Varmak üzereydi.
“Dayan az kaldı. Ölmeyeceksin.”
Vücudumdan akan her bir ter damlası strestendi. Gözlerim Arene kaydı, göğüsü inip kalkıyordu. Derin bir nefes aldım ilerden sola dönmem gerekiyordu. Döndüğüm an önümde kocaman siyah demir parmaklar vardı. Garip olan şuydu ki demir kapı kendiliğinden açılmıştı.
Arabanın tekeri taş yola girdiğinde ormanın ortasında resmen bir saray vardı. Korumalar dizilmiş ve bizi bekliyordu. Arabayı tam önlerinde durdurdum. Hızla indim arabadan ve Arenin kapısını açtım.
“Yardım etsenize ne bakıyorsunuz!” Sanırım bu cümleyi kurmasaydım gelmeyeceklerdi. Arene yaklaştım. Nefes alışverişleri seyrekti.
“Aren uyan, aç gözlerini geldik bak kurtulacaksın.”
Yanımıza doğru bir sedye geldi ve onu sedyeye koyarak hızla götürdüler. Peşlerinden koşarak ilerlediğimde. Mutfak kapasından içeri girdiklerini gördüm. Bu evin içinde kaybolmamak mümkün değildi. Sedyeyi asansöre koyup yukarı çıkardılar. Evin içinde asansör vardı. İnanılmaz.
“Vay be. Ne evler varmış. Biz samanlıkta yaşıyormuşuz resmen.” Evin büyüsüne kapılmış giderken. Bir koruma yanımda bitti.
“Lütfen bu taraftan benimle gelin.” Eliyle ilerlemem gerektiğini söyledi. Gitmemi istediği yöne doğru yürüdüm. Karşıma bir merdiven vardı basamakları tek tek çıktım. Beni bir odaya aldılar. Sorduğum zaman ise Aren beyin emri diyerek çıkıp gitmişti.
🦋🕯️
Aradan saatler geçti hava kararmaya başlamıştı. Saatlerdir bu misafir odasında bekliyordum. Odaya girdiğimden beri kimse yanıma gelmemişti. Karnımın acıktığını hissetmeye başlamıştım. Uzandığım yataktan doğruldum ve kapıya doğru ilerledim. Kapının kilitli olmaması için içimden dualar ettim. Kolu çevirdiğim an açılan kapı sesi ile beraber rahatlamıştım.
Koridor boştu ve evin içine sessizlik hakimdi. Yavaş adımlarla koridorda ilerledim saatler önce çıktığım merdivenleri tekrar indim. Işıklar kapalıydı ve kimse yoktu. Kocaman salonun ortasında etrafa baktım mutfak olduğunu zannettim kapıya doğru ilerledim. Evet doğru tahmin etmiştim. Areni bu bahçe kapısından getirmişlerdi. Salon ve mutfak birbirine bağlıydı, mutfakta bahçeye açılan Fransız cam kapısı vardı.
Küçük adımlarla buzdolabına doğru gittim. Karanlıkta önümü görmeye çalışsam da ayağımı mutfağın ortasında ki masaya çarpmıştım.
“Ahh! Niye kimse yok. O kadar koruma nereye gitti.”
Camdan bahçeye doğru baktım, görebildiğim tek şey karanlıktı. Buzdolabını açtım, açtığım an gözüme vuran ışıkla gözlerim kısıldı. Dolabın içine daha dikkatli baktım. Gördüğüm tek şey yenilmemiş bir pastaydı. Başka hiç bir şey yoktu.
“Bu adam hiç bir şey yemiyor mu? Bu ne böyle.”
Dolaptaki pastayı aldım eğer yemezsem açlıktan bayılacaktım. Çatal bulabilmek için çekmeceleri karıştırdım en sonunda bulmuştum. Çatalı pastaya batırdım ve parça aldım.
“İnanmıyorum… Aşırı iyi!” Sanırım hayatım boyunca yediğim en iyi pasta olabilirdi.
Pastayı yerken burdan nasıl gideceğimi düşündüm. Tabi ki burada kalamazdım. Issız bir evin içinde tek başıma bile olabilirdim. Gerçekten olabilir miydim? Çatalı tezgaha bıraktım. Salona tekrar döndüm ama burada bir kapı yoktu. Bir asansör ve merdiven vardı. O an dikkatimi bir şey çekti. Merdivenlerden indiğim zaman asansör benim çıktığım misafir odasındaki katta yoktu.
Kafam karıştı asansöre doğru yaklaştım ve yaklaştığım an yanındaki tuş yanıp sönmeye başladı. İrkildim, dokunmamıştım bile. Ve aniden kapı açıldı. Bazen meraklı bir insan olmak başınıza çok büyük dertler açabilir. Maalesef ki bende o insanlardan biriydim. Asansöre doğru ilerledim.
Saatler sonra asansörün aynasından ilk defa kendimi görmüştüm. Saçlarım, üstüm mahvolmuştu. Kıyafetlerim hala nemliydi, umarım hasta olmam. Aynada kendime bakarken asansörün kapısı kapandı. Hızlı bir şekilde engel olmaya çalıştım fakat başaramamıştım. Kapının açılması için düğmeye basacağım sırada. Asansörün içinde düğme olmadığını fark ettim. Bu nasıl bir şeydi böyle. Yukarı doğru hareket eden asansör sanırım evin en üst katına çıkıyordu.
Asansör durduğunda kapılar açıldı ve kendimi hemen dışarı attım. Burası evin başka bir katı olmalıydı. Çünkü asansör dışında başka hiç bir şey yoktu. Buraya merdiven ile çıkamazdım, merdiven yoktu.
Tam karşımda 2 kapı vardı ve bir de kocaman bir teras. Kapılara doğru yaklaştıkça birinin tamamen kapalı olduğunu diğerinin ise kapısının aralık olduğunu gördüm. Oradan süzülen ufak bir ışık vardı. Sessizce oraya doğru ilerledim. Kapıyı araladım, kocaman bir yatak odasıydı. Biraz daha girdim içeri ve yatağın üzerinde yatan birini gördüm o Arendi. Nedense birini görmek içimi rahatlatmıştı.
Koluna bağlı bir serum vardı. Ve öylece yatıyordu. Sessizce geldiğim kapıdan çıkmak için yöneldim.
“Gelmişsin.” adımlarım durdu. Arene doğru döndüm gözleri açıktı.
“Uyandırdım mı? Eğer uyandırdıysam özür dilerim.”
“Hayır hayır uyanıktım zaten, seni bekliyordum.” Yatağında doğruldu. Anlamayan gözlerle ona baktım. Beni mi bekliyordu.
“Anlamadım neden beni bekliyordun.”
“Gelsene.” Eliyle yanına çağırdı.
Yanında doğru ilerledim.
“Otur lütfen. Korkma burda sana zarar vermem.”
“Dışarı da vereceksin öyle mi yani.” Ne saçmalıyordu.
Güldü, o an saçma bir şey oldu ve gülüşü çok güzel geldi gözüme. Kendine gel Nil ne saçmalıyorsun.
“Hayır tabi ki de sen beni yanlış anladın. Öyle demek istemedim. Tam tersi sana borçlandım.”
Yanına oturdum.
“Ne borcu.”
“Sen benim hayatımı kurtardın. Eğer buraya zamanında yetişemeseydim ölmüş olacaktım. Ama sen beni kurtardın.” Sesinde minnet duygusu vardı.
“Bana borçlu falan değilsin, sadece yapmam gerekeni yaptım. Seni ölüme terk edemezdim kim olsa aynısını yapardım. Üzerine alınma.” Gözlerimi kaçırdım. Odanın loş ışığı ve manzarası o kadar güzeldi ki kendimi huzurlu hissettim.
Sadece gülümsedi. Bu öylesine bir gülümseme değildi. İçten bir gülümsemeydi. O an aklıma bir şey geldi.
“Neden o adamlar seni öldürmek istiyor?” Gözlerim yüzünde dolandı üzeri çıplaktı.
“Öldürmek istediklerine nereden vardın.” Kaşlarını çattı.
“Bunu anlamamak için salak olmak lazım. Kimsin sen?” Artık bir şeyleri öğrenmem gerekiyordu.
Derin bir nefes aldı. “Bunları bilmemek senin için daha güvenli olur emin ol.”
Açıkçası kim olduğu o kadar umrumda değildi. Söylemek istemiyorsa zorlamayacaktım. Tek istediğim şey gitmekti.
“Eşyalarım neredeler?”
“Merak etme hepsi güvendeler.” Güven verircesine bakıyordu.
“Güzel artık gitmek istiyorum.” Burada daha fazla durup ne yapacaktım ki. O kurtulmuştu ve bana verilen görev bitmişti.
“Pekala senden son kez bir şey isteyebilir miyim?” Yalvarırcasına baktı. Böyle sert duvar gibi bir adamın bana böyle bakması çok tuhaftı. Kimseye değil sadece bana muhtaçmış gibiydi. Ya da ben öyle sanmıştım.
“Ne isteyeceğine bağlı.” Buldu tabi benim gibi bir kızı iste babam iste.
“Pansuman yapılması lazım sırtıma yardım eder misin?” Kafamı sallayarak onu onayladım. Bundan daha kolay bir istek olamazdı. O kadar şeyden sonra bunu reddetsem çok saçma olurdu.
“Banyoda bir kutu var içinde ihtiyacın olan her şey var .” İlerideki kapıyı gösterdi.
Banyoya doğru ilerledim. Kapıyı açtığım an dilim tutuldu. Her yerde kan vardı. Kan kokusu o kadar ağırdı ki midemin bulandığını hissettim.
Musluğun hemen yanında duran bahsettiği kutuyu aldım ve daha fazla bakmadan kapıyı kapattım.
“O yerdeki kanlar ne?” Ellerim titriyordu.
“Korkma lütfen pansumanı kendim yapmaya çalışırken ortalığı biraz batırdım. Bu yüzden senden istedim.” Bakışları çok masumdu. Ve o an bende ona güvenmek istedim. Güven bazen sebep gerektirmezdi. O kanları isteyerek yapmamıştı ona pansumanını değiştirecek kimse yoktu. İçimde ona dair ilk duygu yeşerdi. Acımak.
Ona doğru yaklaştım. Kutuyu yatağın üzerine bıraktım. Yanına oturdum ve sırtını bana dönmesini bekledim.
Doğrulduğu yerden kalkmaya çalıştığında yüzünün acı içinde olduğunu gördüm. Üzerindeki yorgan açıldı. Gördüğüm şeyden sonra kaşlarım havaya kalktı,dilim tutuldu. Kasları ben buradayım diye bağırıyordu, teninden akan ter damlaları o kadar çok dikkatimi çekmişti ki.
Aren birden boğazını temizledi. Sırıtıyordu, hayatım boyunca bu kadar utandığımı hatırlamıyordum. Sırtını bana doğru çevirdi.
Ellerim istemsizce sırtındaki izlere dokundu. Bunlar yeni değildi. Sanki yıllar önce yapılmıştı. Daha fazla üzerlerinde durmadım. Belinden vurulmuştu, yarası tekrar kanamıştı.
Bandajı söktüm. Dikişleri kanıyordu, bu şekilde giderse yarası mikrop kapabilirdi.
“Dikişlerin kanıyor. Böyle giderse yaran mikrop kapacak ve iyileşmeyecek. Sana bakacak biri var mı?” Bu cümleleri kurarken bir taraftan da yarasını temizliyordum.
“Hayır bana bakacak kimsem yok. Kendim hallederim sorun değil.”
Sessiz kaldım yalnız ve güçlü bir adamdı nedense ona üzülmüştüm. Yarasını temizleyip yeni bir bezle kapattım.
Sessizce “Bitti.” Dedim. Hafifçe bana doğru döndü. Yüzü yüzüme fazla yakındı. Nefesi tenime çarpıyordu. Gözleri çok güzeldi, neden böyle hissediyordum bilmiyorum ama bu his hoşuma gidiyordu.
“Teşekkür ederim her şey için yardım ettiğin için tekrar ve tekrar.” Gözleri her yerime dokunup geçiyordu. Derin bir nefes aldım.
“Rica ederim ben sadec-“ sustum. Konuşamadım neden konuşmuyordum. Gülümsedi yanağının kenarında ki gamzeyi yeni fark etmiştim.
“Nil, nefes al.” Bütün odağım kayıp gitti. Ve nefesimi tuttuğumu o söyleyene kadar fark etmemiştim. Ayağa kalktım. Kendimi toparladım böyle bir şeye kapılıp gitmem çok aptalcaydı. Yüzünde büyük gülümseme vardı. Hoşuna mı gitmişti?
“Ben artık gideyim.”
“Tamam aşağıda bir araba seni bekliyor gitmek istediğin yere kadar bırakacak seni eşyalarında bagajda.”
Kafamı salladım kapıya doğru ilerledim.
“Nil”
Arenin sesiyle beraber ona baktım.
“Görüşürüz.”
Gülümsedim.
“Tekrar görüşeceğimizi sanmıyorum.”
Kapıdan çıkıp gittim. Asansörün kapısı açılmıştı ve bildiğim yerlerden tekrar geçerek bahçeye çıktım. Tabi ki de pastayı da kendimle götürdüm. O kadar yardım ettim bir pastanın lafını da yapmaz her halde.
Dediği gibi beni bekleyen bir araba vardı. Kaldığım oteli asla söylemeyecektim, başka bir otel adı verip beni orada bırakmasını söyledim.
🦋🕯️
Sonunda otel odama yerleşmiştim. Kendimi yatağa attım. Bugün yaşadıklarım hayatım boyunca karşılayacak olan aksiyonu depolamıştı bana. Yorgunluğumu her bir hücreme kadar hissediyordum. Ilık bir duş alıp kendimi yorganımın altına soktum. Garip bir şekilde zihnim ona kayıyordu. Gözlerimin önünden bir türlü gitmiyordu. Görüşürüz demişti. Onu tekrar görmem mümkün müydü?
.
.
Bölüm sonu
Bu bölümden sonra asıl hikaye başlıyor arkadaşlar sabredin bağımlı olacaksınız bu hikayeyi. Çünkü yıllar önce kafamda tasarladığımda bende bağımlısı olmuştum.
Oy vermeyi unutmayın⭐️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |