
Kayıp Yıldızların Altında
Gecenin karanlığı, Shurima'nın kızıl ufkunda titreyen soluk yıldızlarla dans ederken, çölün enginliği, iki çocuğun hayallerini ve kaderlerini birbirine dolayan görünmez bir iplik gibi uzanıyordu. Kai'Sa ve Malzahar, bu kum tepelerinin arasında sıkışmış küçük köyde, henüz dünyanın acımasız yüzünü görmemiş iki masum çocuk olarak büyüdüler. Her gün, güneşin kızıl öfkesi tepelerinde parlayıp onları yakan kumları daha da kızdırırken, iki arkadaşın dünyası sadece oyunlar, hayaller ve derin bir dostluktan ibaretti.
Kai'Sa, her zaman cesurdu; gözlerinde parıldayan bir tutku ve kalbinde özgürlüğe duyulan karşı konulmaz bir arzu vardı. Malzahar ise daha sakindi; düşünceli bakışları ve ağzından çıkan her cümlenin ardından sessizce düşündüğü şeyler vardı. Kai'Sa'nın enerjisi onun hayal gücüne bir ateş gibi dokunurdu. Birlikte, çölün vahşi sınırlarını kendi macera diyarları olarak gördüler. Çöl tilkileri onların müttefiki, eski Shurima kalıntıları ise keşfetmeleri gereken gizemli tapınaklardı.
Bazen, güneş batarken bir kumulun tepesine tırmanır, gökyüzüne bakıp, yıldızların altında kaybolurlardı. "Bir gün," derdi Kai'Sa, "buradan çok daha büyük yerlere gideceğiz. Hiçbir şey bizi durduramayacak." Malzahar ise her seferinde hafifçe gülümser, sessizce başını sallardı. Onun hayalleri daha derin ve daha gizemliydi; dünyayı sadece olduğu gibi değil, olabileceği tüm biçimleriyle görmek istiyordu. Her ikisi de, birbirlerinin eksik yarısını tamamlardı.
Ancak her masal, kaçınılmaz olarak trajedinin gölgesiyle sınanır. Köyde artan tuhaf olaylar ve karanlık söylentiler, aralarına soğuk bir rüzgar gibi girmeye başladı. Kum fırtınalarının getirdiği korkutucu hikayeler, köy halkının üzerinde bir kabus gibi çökmüştü. Yabancılar, Hiçlik'in seslerini duyduklarını iddia eden sahte peygamberler, kaybolan çocuklar… Ancak Kai'Sa ve Malzahar için bunlar sadece başka birer masaldı; ta ki bir gün, bu masal kendi hayatlarına sızana dek.
Bir akşam, güneşin kızıl bir top gibi battığı saatlerde, köydeki adaklık hayvanlar ortadan kayboldu. Kai'Sa, arkadaşlarına bir eşek şakası yapmanın heyecanını yaşarken, Malzahar bu işin sonunda bir felaket çıkacağından korkuyordu. Ama Kai'Sa'nın peşinden gitmek onun için bir alışkanlıktan öte, bir zorunluluktu. Birlikte keçileri serbest bırakıp özgürlüğe kavuşturduklarında, toprak hiç beklemedikleri bir şekilde titremeye başladı. Köy, acımasızca yarılıp yutuldu; Kai'Sa, düşen kaya parçalarından kaçarken Malzahar bir an onu kurtarmak için hamle yaptı ama yetişemedi.
Kai'Sa, devasa bir yarığın içine düşerken, son gördüğü şey Malzahar'ın uzanan eliydi. İki çocuk, birbirlerine dokunacak kadar yakınken, şimdi sonsuz bir boşlukla ayrılmışlardı. Kai'Sa'nın çığlığı, kumların altında kaybolurken, Malzahar onun gözlerindeki korkuyu sonsuza dek hatırlayacaktı. O an, kaderleri çizilmiş, hayatları bir daha asla aynı olmayacak şekilde değişmişti.
Yerin altına hapsolmuş Kai'Sa, Hiçlik'in derinliklerinde kendi yalnızlığına gömüldü. Bir zamanlar korkusuzca peşinden sürüklediği Malzahar artık onun yanında değildi. Umudunu kaybetmemek için uğraşırken, genç kız içindeki korkuyu yenmeye ve hayatta kalmaya ant içti. Derinliklerde savaşarak geçirdiği günler, onu bir avcıya dönüştürdü; hayatta kalmak için her gün bir öncekinden daha güçlü olmak zorundaydı. Ancak bilmediği bir şey vardı: Hiçlik sadece onu değil, eski dostunu da çağırıyordu.
Malzahar ise köyde kalmıştı, ama Kai'Sa'yı asla unutmadı. O yarığın başında, bir zamanlar en yakın arkadaşı olan kızın kaybolduğu yere her gün gitti. Günler ayları, aylar yılları kovaladı ve sonunda, köyden geriye hiçbir şey kalmadığında bile Malzahar hâlâ oradaydı. Bir sabah, sesler duymaya başladı; kumun altından, karanlığın derinliklerinden gelen çağrılar... Bu sesler, Kai'Sa'nın çığlıklarına benziyordu ama çok daha karanlık, çok daha derin.
Sesler onu Hiçlik'e çekti; o da tıpkı Kai'Sa gibi, karanlığın içine düştü. Ancak Malzahar, bu çağrıyı bir hediye olarak kabul etti. O da değişmişti, artık sadece kayıp bir çocuk değildi. Hiçlik'in Habercisi olarak uyanırken, Kai'Sa'nın yaşadığı acının bir yansımasını kendinde buldu. Artık ikisi de Hiçlik’in ürkütücü çocuklarıydılar, ama bambaşka yolları seçmişlerdi. Birbirlerini Hiçlik'in derinliklerinde arayan iki ruh, aynı kaynağa hizmet ederken, bir gün karşılaşacaklarından habersiz, zıt yönlere yürüdüler.
Kai'Sa, Runeterra'yı Hiçlik’in yıkıcı güçlerinden korumak için savaşmaya yemin etti, Malzahar ise bu gücün dünyayı değiştirecek olan gerçek olduğunu gördü. Onları birleştiren şey, şimdi birbirlerine en uzak oldukları noktaydı. Hiçlik’te başlayan bu hikaye, iki çocuğun masumiyetinden doğan bir trajediydi; dostlukları, karanlığın en derin noktalarında kaybolmuş, ancak asla unutulmamıştı.
Bir gün, yıldızların altında bir araya gelene kadar…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
