"Karanlık, yanlizca ışığa duyduğu özlemi büyütür."
İnci, soğuk duvarın karşısına yaslanmıştı. Adam, birkaç adım ötede durmuştu. Onun ne düşündüğünü çözmek zordu. Yüzü, duygusuzdu, ama gözlerinde bir şey vardı. Ne olduğunu tam olarak bilemiyordu ama onu sürekli izliyordu.
"Seninle konuşmak istiyorum," dedi adam, sesi soğuk ve duygusuzdu. İnci gözlerini ona dikip, her kelimesine dikkatle kulak verdi. "İlk olarak, korkmanı beklemiyorum. Ama her şey bir oyun değil. Hedefim sensin, sadece sen."
İnci, kalp atışlarının hızlandığını hissediyordu. Ne demek istiyordu? Onu öldürmeye mi gelmişti, yoksa başka bir şey mi?
Adam bir adım daha attı. Sesi sertleşmişti. "Babamı öldürdüler. İntikam almak zorundayım. Ama sen... Seninle ne yapacağımı tam bilmiyorum."
İnci'nin zihninde bir soru belirdi. İntikam mı? Babasının ölümünü mü anlatıyordu? Kendi babasına dair bir şeyler söyleyecek miydi?
Gözleriyle adamı süzerken, içindeki korku, yerini karmaşık bir hisse bırakmaya başladı. Adamın söyledikleri ona her an daha yakın geliyordu. Bir zamanlar babasının etrafında olanların, şimdi bu adamın etrafında döneceği bir döngü. Kaderin garip bir oyunu gibi.
Sesi titreyerek, "Neden?" dedi. "Neden ben? Neden şimdi?"
Adam birkaç saniye sessiz kaldı. Sonra, derin bir nefes aldı ve cevap verdi, ama sesi, İnci'yi tatmin edecek gibi değildi.
"Çünkü sen, her şeyin başlangıcısın. Babamın ölümünün bedelini senden alacağım."
İnci'nin kafası karışmıştı. O kadar sessizdi ki, neredeyse kendi kalp atışlarını duyabiliyordu. Bir yanda korku, diğer yanda anlamadığını düşündüğü bir his vardı. Her şeyin bu kadar derin olabileceğini hiç düşünmemişti.
O anda, aralarındaki mesafe yok oluyordu. Ve bu, yalnızca ilk dokunuştu. Ne olacağına dair hiçbir şey bilmiyordu, ama bir şey kesindi: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Adam bir adım daha attı, İnci'nin gözlerine daha da yaklaştı. Yavaşça, ama kararlı adımlarla, içinde bir şeylerin değiştiğini hissederek yaklaşıyordu. İnci, vücudunda her bir kasın gerildiğini, nefesinin hızlandığını hissetti. İçindeki korku, beklemediği bir şekilde ona cesaret veriyordu. Şimdi, bu adamın söyledikleri ona yabancı değildi; yıllar önce babasının ölümleri, hüzünlü ama keskin bir şekilde belirmeye başladı. O da, bir zamanlar başkalarının intikamını almıştı, belki de şimdi, aynı duyguyu yaşamak zorunda kalıyordu.
"Seninle daha fazla vakit harcamak istemiyorum," dedi adam, sert ve kesik bir şekilde. "Ama bazı şeyleri anlamalısın."
İnci'nin gözleri, karanlıkta kaybolan bir ışık gibi titredi. Neden ona böyle davranıyordu? Neden bu kadar soğuktu? Ve her şeyin ardında ne vardı?
"Her şey bir yalandı," dedi adam, bir adım daha atarak İnci'yi sıkıştırıyordu. "Babam, seni ve ailenin her hareketini izledi. Her şeyin başlangıcı... Hepinizin suçu var."
İnci'nin kalbi hızla çarpmaya devam etti, ama içindeki çaresizlik, yerini bir nebze olsun öfkeye bırakmıştı. Bunu hak etmiyorum. Bunun bir anlamı yok. "Babam, senin babanı öldürmedi!" diye bağırdı. Sesindeki titremeyi zorla bastırmaya çalıştı. "Ben... Ben burada, sadece hayatta kalmaya çalışıyorum. Neden beni bunun içinde tutuyorsun?"
Adam, bir an duraksadı. O an, gözlerinin derinliğinde bir çatlak oluştu.
Adam, İnci’ye doğru birkaç adım daha yaklaştı. Öfke, yüzünden okunuyordu; gözleri, yıllardır biriktirdiği acıyı ve nefreti taşıyordu. Derin bir nefes alıp, sesini zorla sakinleştirmeye çalıştı ama kelimeleri boğuk ve titrek çıktı.
"Baban... Baban, yıllar önce, benim babamı öldürdü," dedi, her kelimesi karanlık bir geçmişi kazıyordu. "Ve ben o gün, o korkunç günden sonra... her an öfkeyle yaşadım. Yedi yaşımdaydım, hiçbir şey anlamadım. Sadece babamın ölümünü gördüm. Ama sen... Sen, bu cehennemden sorumlusun."
İnci, ne yapacağını bilemez bir şekilde geri adım attı. Gözleri karardı, ama içinde hâlâ bir umudu vardı. Bu kadar kolay mıydı? Babasının suçları ve intikam arasında sıkışıp kalmak... Bu kadar kolay mıydı?
"Ben... Ben suçlu değilim," dedi, sesindeki korku ve öfke karışıyordu. "Beni niye suçluyorsun? Babamın suçlarını ben mi taşıyacağım?"
Adam, hızla bir adım daha attı. Artık sadece birkaç adım uzaklıkta duruyordu, öfkesi gözlerinden fışkırıyordu. "Senin baban benim her şeyimi aldı! Benim dünyamı paramparça etti. Ve şimdi, seninle hesaplaşmak zorundayım. Bu, benim için bir kaçış değil. Bu, babamın ölümüne karşılık almak!"
İnci, titreyerek derin bir nefes aldı. Bir yanda korku vardı, ama diğer yanda bir şeyler daha güçlüydü. Ben suçlu değilim! Bu adamı anlamaya çalışıyordu ama kendi içindeki öfke ve korku da giderek artıyordu. "Benimle bir ilgisi yok," dedi, sesi kesik kesik. "Senin intikamını almak için beni burada tutuyorsan... yanlış yapıyorsun."
Adam bir an sessiz kaldı, gözleri hala İnci’nin gözlerinde ama biraz daha yumuşadı. O an, belki de bir şeyi fark etmişti.
"Her şey bir bedel, İnci," dedi adam, sesi yavaşça sakinleşerek. "Ama bazen, bir bedel almak... insanı daha da karanlığa sürüklüyor."
İnci’nin içinde bir şey kıpırdadı. Belki de bir yol vardı. O kadar karanlıkta değillerdi. Ama bir şey kesindi: Bu, her ikisi için de bir çıkış yolu olmalıydı.
İnci, gözlerini onun gözlerinden ayıramıyordu. Adamın bakışlarında tarifsiz bir yara vardı. Sert ve taş gibi görünüyordu ama içinde yılların acısı çatlaklar bırakmıştı. O çatlaklardan çıkan her kelime, İnci'nin kalbini sıkıştırıyordu.
"Ben o gün..." dedi adam, gözlerini bir an için kaçırarak, "sadece ağladım. O an ne olduğunu anlayamamıştım. Sadece... annemin çığlıklarını duydum. Babamın cansız bedenini yere düşerken gördüm. Sonra herkes sustu. Herkes gitti. Ama acı... o hep kaldı."
İnci'nin gözleri dolmuştu. Korkusuyla karışık bir acı hissetti. Bu adam, onu kaçırmıştı, tehdit etmişti. Ama şimdi onun içinde bir çocuk vardı. Yedi yaşında, babasını kaybetmiş bir çocuk.
"Bu adaletse..." dedi İnci fısıltıyla, "ben de babamın kararlarının bedelini ödüyorum şu an. Ama bunu yaparak seni gerçekten rahatlatıyor musun? İçindeki boşluğu doldurabiliyor musun?"
Adam başını eğdi. Yumruklarını sıktı. İçinde fırtınalar kopuyordu. "Ben sadece... o günkü çığlıkları susturmak istiyorum," dedi. "Her gece onları duyuyorum. Ve senin yüzün... her şeyi yeniden başlatıyor."
İnci ona baktı, çok hafif, temkinli. “O çığlıkları susturmanın yolu bu değil,” dedi. “İntikam sadece yeni çığlıklar yaratır. Belki de ikimiz de bu karanlığın dışına çıkabiliriz. Ama bu şekilde değil. Beni mahvetmekle kendini kurtaramazsın.”
Adam sessiz kaldı. İlk kez, gözlerinde tereddüt vardı. O an, depoda yankılanan sessizlik, geçmişin ağırlığını taşıyordu. Belki de ilk defa... yıllar sonra ilk defa, biri onun ne hissettiğini anlamaya çalışıyordu.
Boran bir süre sessiz kaldı. Başını yere eğmişti, sanki duymamış gibi. Ama İnci onun gözlerinin içine baktığında bir şey fark etti; bu öfkenin arkasında, yıllardır bastırılmış bir çocuğun sessiz çığlığı vardı.
"Ben babamı çok severdim," dedi Boran, sesi çatallanarak. "Onunla balık tutmaya giderdik. Ellerim küçüktü, oltayı zor tutardım. O da hep gülerdi... 'Boran, senin ellerin büyüyecek ve her şeyi tutabileceksin' derdi. Ama... o gün... elim hiçbir şeyi tutamadı. Ne onu... ne kendimi."
İnci, duyduğu sözlerle dondu. Artık karşında sadece intikam arayan biri yoktu. O küçük çocuk, hâlâ Boran’ın içinde ağlıyordu. Onun yaraları, zamanla düşmana dönüşmüştü.
"Boran..." dedi yavaşça. "Babanı geri getiremem. Keşke elimden bir şey gelse. Ama sana şunu söyleyebilirim: Ne kadar karanlıkta kalırsan kal, o seni görmek istemezdi böyle. Babalar, çocuklarının bu kadar acı çekmesini istemez."
Boran, bu sözlerle bir an sersemledi. Gözlerini kaçırmaya çalıştı ama başaramadı. İnci'nin söyledikleri, içindeki buz gibi öfkeye dokunmuştu. Ama aynı zamanda onu sarsmıştı.
"Senin yüzünü her gördüğümde..." diye mırıldandı. "O geceyi hatırlıyorum. Ama belki... belki de artık sadece onu değil, seni de hatırlayacağım."
İnci, duyduğu sözlerle dondu. Artık karşında sadece intikam arayan biri yoktu. O küçük çocuk, hâlâ Boran’ın içinde ağlıyordu. Onun yaraları, zamanla düşmana dönüşmüştü.
İnci, yavaşça başını salladı. "Belki de bu, bir başlangıç olabilir. Ama bu başlangıç, başka bir kanla değil... bir suskunluğun kırılmasıyla başlar."
Depodaki sessizlik bu kez başka bir anlam taşıyordu. Ne öfke vardı içinde, ne tehdit. Sadece iki insanın yaraları vardı orada – biri geçmişin yüküyle eğilmiş, diğeri babasının gölgesinde kalan bir kız. Ama belki... belki birlikte çıkabilirlerdi o gölgelerden.
Selam uzun zaman sonra geri döndüm , bölüm nasıl olmuş??
Sıkıcı mi sizce yoksa güzel mi ?
Oy vermeyi ve yorum atmayı unutmayın
Okur Yorumları | Yorum Ekle |