
🎶 Yüzyüzeyken Konuşuruz - Tutun Sen Bana 🎶
🎶 Zeynep Casalini - Duvar 🎶 (speed up öneririm)
oy ve yorumlarınızı bekliyorum 🤩
****
Babam bana küçükken hep korkma kızım baban buradayken sana bir şey olmaz, baba seni her zaman kurtarır, derdi. Ben de her seferinde nasıl? Diye sorardım ve elimi çeneme götürerek düşünür gibi yapardım. Ve her seferinde sanki çok büyük bir şey bulmuşum gibi yerimde zıplamama babam artık alıştığı için sadece gülümserdi ne buldun? Dercesine.
Ondan gördüğüm kadarıyla parmaklarımı şıklatmaya çalışırdım ama her seferinde kaydırırdım. "Silahınla onları vurur musun?" diye sorardım ve işaret ile orta parmağımı birleştirerek baş parmağımı geriye doğru gerdirirdim. Yüzük parmağım ile de serçe parmağımı kapatarak elimi alnına dayardım. Bam! Bam! Bam! her seferinde geriye doğru atardı kendisini sanki vurulmuş gibi.
O zamanlar buna çok gülerdim çünkü komik görünüyordu ama gerçek olunca anladım ki hiçte komik değilmiş.
Babamla gülüşmelerimizi de annem bölerdi ne hikmetse hep aynı şekilde. Babamın en sevdiği havuçlu kek ile yanımıza gelerek. Aynı babama yaptığım gibi elimden oluşan silahı anneme doğrulturdum. Bam! Bam! Bam anne! Diye bağırırdım ama annem elindeki kek tabağından olsa gerek babam gibi kendini geri atmazdı. Kaşlarımı çatarak babama dönerdim. Annem niye ölmedi? Diye sorardım. Babam da elini kulağına götürerek orta sehpaya vurardı birkaç kez. Aman kızım Allah korusun. Olur mu öyle şey, derdi ve anneme bakardı aşkla.
Annem onun bu haline hep kıkırdamıştı. Birbirine aşkla bakan bu ikiliyi bir kurşunun, pardon üç kurşunun bölmesi acıydı. Sadece acı. Kahredici.
Şimdi ise hiç olmadığım kadar babamın beni korumasını istiyordum. Çok savunmasız hissediyordum. Esen rüzgar bir kez daha saçlarımı iki yana atıncaya kadar kaskatı bir şekilde oturduğumun farkında değildim. Tuttuğum veya almayı unuttuğum nefesimi çektim içime. Sabah saat 8 civarı ve ben bana yazılan bir notla uyanıyorum. VE O NOT ODAMA BIRAKILIYOR.
Yataktan bir hışımla çıkarak kapının önünde durdum. Elimi ağır çekimdeymiş gibi yavaşça ileri uzattım ama elim dışarı çıkınca korkuyla geri çektim. Hayır rüya değilmiş!
"Sakin ol, sakin ol." diyerek sakinleşmeye çalıştım ama olmuyordu. Ellerimi saçlarıma geçirdim ve görüş hizama giren Zeliş'le yanına doğru ilerledim. Belki onda da böyle bir not vardır. Onu uyandırmamak için hiçbir çaba sarf etmedim. Yanındaki çekmeceli komidinin altına üstüne getirerek hiçbir şey bulamayınca üzerindeki battaniyeyi kaldırdım ve yere savurdum. Tabii uyandı.
"Ekin," dedi uyuşuk bir sesle. "Ne yapıyorsun?" dedi ama onu umursamadan yatağın altına eğilerek yatağın altına baktım.Yine bir şey bulamayınca çıldırmış gibiydim. "Telefonun nerde?! " diye bağırdım ve bu onun gözünü ovalamayı bırakıp yatakta doğrulmasına neden oldu. "Ne olu," diyordu ki bağırışımla onu susturdum. "Telefonun nerde Zeliha!?" bir şey demeden gözleri oturma kısmına kayınca hızla o tarafa doğru ilerledim.
Koltuğun üzerindeki yastıkları etrafa atarken sehpanın üzerindeki ters duran telefonu görmemle elimi onu almak için uzatmıştım ki ekranı çevirdiğimde göreceğim şeyden ölesiye korktuğumu fark ettim.
Hem bir not bulmak hem de asla öyle bir not bulmamak istiyordum.
Tereddütte kaldığım birkaç dakikanın ardından tüm cesaretimi toplayıp telefonu aldım ve ekranı çevirdim. Fakat not yoktu, siyah ekrandaki benle bakıştım.
"Ekin ne oluyor?" diyen Zeliş'in sesini duymamla ve ardından omzumda hissettiğim bir elle siyah ekrandaki bakışlarımı çektim. Titreyen dudağım ağlamamak için kendimi sıkmam yüzündendi. Zeliş'in yüzündeki sorgulayan ifade yüzümü gördükten sonra yerini şaşkınlığa bıraktı. "N'oldu?" diye sordu bu sefer fısıltıyla.
Konuşmadım çünkü konuşursam ağlayacağımı biliyordum. Dudaklarımı birbirine bastırarak başımı iki yana salladım. Başımı yere eğdim ve aynı anda Zeliş kollarını bana sararak beni göğsüne çekti. "Ah be Ekin." dediğini duydum ve belki de bu cümle geceden beri bir kez daha ağlamama sebep oldu.
___&&___
Talha'nın, "Sabah sabah ne bu ya?" diye gözünü ovuşturarak uykusunu dağıtmaya çalışırken ki sorduğu soruyu umursamadan karşısındaki torbaya bir yumruk daha geçirdi Çağrı.
"Hey sana diyorum!" diyen Talha'yı yine umursamadı. Bir yumruk daha.
"Beni duyuyor musun?" umursamadı.
"Hey!" bir yumruk daha.
"Ay doğuruyorum!" umursamaz bir yumruk.
"Ne Ekin mi geliyormuş?" diye yalandan bir şaşkınlıkla bağırınca "Ne?" diyerek ona döndü Çağrı. Kıs kıs güldü Talha.
"Doğmamış çocuğum ve ben sana küsüz."
"Komik mi amına koyayım." derken yatağın üstüne attığı havluyu alıp yüzündeki teri sildi Çağrı. Gerçi yüzü dışında da her yerinden ter akıyordu. "Sabah sabah ne yapıyorsun sen? Komşular zile dayanmış, kökleyecekler amına koyayım nasıl duymazsın?" diye Çağrı'nın sorduğu soruyu ve ettiği küfürü umursamadan sordu Talha.
Çağrı, "Duymamışım." derken torbanın karşısındaki yerini almıştı. Evet, yatak odasında bir boks torbası vardı. Spora meraklıydı ve sağlığına önem verirdi. Odasında torba dışında tavana asılmış iki kanca, minik bir koşu bandı ve birkaç alet daha vardı. E, 3 +1 bir dairede koyacak bir odası olmadığı için odasına koymuştu bunları. Ve kendisini spora kaptırınca genellikle ona odaklandığı için bir şey duymaz veya görmezdi.
Onun bu söylediğine göz devirdi Talha. "Lan ben bile duyup uyandım." derken sana noluyo lan iması vardı sesinde. Dudağının köşesi belli belirsiz kıvrıldı Çağrı'nın bir yumruk daha geçirdiği sırada. Talha uyurken altından donunu çalsanız haberi olmazdı, Çağrı ise tam tersi: en ufak bir şeye uyanırdı.
"Neyse," diyerek konuyu geçiştirdi Talha. "Sen sabah sabah niye böylesin? Tüm apartmanı uyandırmışsın amına koyayım." kıyaslandıklarında Çağrı üstünde sporcu atleti ve atletin açıkta bıraktığı kollarındaki kaslarıyla, Talha ise üstünde mavi, Marsupilami'li pijamasıyla bir hayli zıt duruyordu.
Bir yumruk daha geçirdiği sırada bir cevap vermedi Çağrı. Hatta daha hızlı yumruk atmaya başladı. Neden mi sabahın yedisinde deli gibi spor yapıyordu? E onun karşısında torba yoktu ki. Neydi ismi, Yamaç mı?
O piçin aklına gelmesiyle yumruklarını sertleştirdi artık hissetmediği elleriyle. İçinde anlamdıramadığı bir öfke vardı. Neden ve kime öfkeliydi bilmiyordu ama kırgındı ve kime kırgın olduğunu biliyordu.
Söylemesi gerekmez miydi? Sevgilim var diyemez miydi? O zaman uzak dururdu Çağrı. Gerçi neden uzak dursundu ki? Sevgilisi olması neyi değiştirirdi.
Bir şey değiştirmezdi ama kalbini kırmıştı.
Lanet kalbi neden kırılıyordu ki? Ne hakkı vardı kırılmaya? Ama kırılmıştı işte. Sanki bir camın üzerine çekiç atılmış misaliydi.
Yine ve yine nedenini bilmediği bir şekilde onunla konuşmak, görüşmek istemiyordu. Eskisi gibi onu uzaktan gördüğünde kalbi deli gibi çarpar mıydı emin değildi.
Sahi kalbi neden çarpıyordu?
Aklındaki düşünceleri dağıtmak istercesine kafasını hızla iki yana salladı ve daha sert attı yumruklarını. Daha sert. Daha sert.
"Sevgilisi varmış amına koyayım!" diye bağırarak son bir kez yumruk çaktıktan sonra Talha'ya döndü. Terden ıslanan saç diplerini karıştırdı hoyratça. "Sevgilisi varmış oğlum!"
"Kimin?" diye şaşkınlıkla sordu Talha ve ekledi: "Ekin'in mi?" istemeye istemeye başını aşağı yukarı salladı. "O birlikte gittiği çocuk mu?"
Ekin'in Yamaç'la el ele çıkmasının hemen ardından gelmişti Talha. Onları arkadan göz ucuyla görmüştü ama o olduğunu anlamamıştı. Şimdi anlıyordu o kesinlikle Ekin'di.
Saçlarını karıştırırken bir kez daha başını salladı. İlk başta kaşlarını çatsada Talha, ardından büyük bir kahkaha patlattı. O dereceki iki büklüm olup karnını tuttu. "Ay kramp girdi!" dedi kahkalarının arasından zar zor. Yine çok abartıyordu.
Kaşlarını çatarak ona baktı Çağrı. "Şizofren misin amına koyayım, ne yaşıyorsun sen?" diye sordu şaşkınlıkla. Ama arkadaşının hasta olma olasılığı yüksek bir ihtimaldi.
"Ay dur düşük yapıcam şimdi." kendini gerçekten hamile falan mı sanıyordu? "Talha sana bir haber vereyim mi?"
"Ver." dedi Talha gözünden akan yaşları sildiği sırada. "Sen hamile değilsin." diye bıkkınlıkla bu gerçeği arkadaşının yüzüne vurdu.
Buna karşılık gözlerini devirdi Talha. "Sana demedi yavrucuğum." dedi küsken bir tavırla karnını ovuşturarak. He he der gibi başını salladı Çağrı.
"Gerçekten sevgilisi miymiş?" diye arkadaşının ciddiyetle sorduğu soruyu beklemiyordu. Talha'ya döndüğünde ciddiyetle ondan bir cevap beklediğini görünce bir şey demeden önüne döndü ve torbaya bir yumruk daha geçirdi. Bu evet demekti.
"Sana daha önce söylemiş miydi?"
"Hayır, söylese yanında durur muydum amına koyayım?"
"Neden, sevgilisi olması neyi değiştirirdi?" diye tek kaşını kaldırarak sordu Talha. Aslında bu sorunun cevabını biliyordu ama Çağrı'nın vereceği cevabı merak ediyordu.
Sessiz kaldı Çağrı. Verecek mantıklı bir cevabı yoktu çünkü. "Bilmiyorum." dedi sakince fakat ardından hızla terden sırımsıklak olan saçlarını karıştırdı. "Ben hiçbir şey bilmiyorum!"
"Ben biliyorum." dedi Talha ve arkadaşının bakışlarını üstüne çekti. "Aşıksın." dedi sakince. Artık uykusu iyice dağılmıştı.
Bir tepki veremeden yüzüne baktı Çağrı. Cidden donmuş gibiydi, dudakları hafifçe aralandı. Elleri ise saçının arasında kaldı. "Çağrı?" tepki yok. "Çağrı?" dedi Talha ve elini Çağrı'nın gözünün önünde salladı. "Ay sinyal gitti."
Çağrı hala arkadaşının söylediği şeyin etkisindeydi. "Çağrı?" diyerek omzunu hafifçe dürttü. "Bozuldun mu amına koyayım?" bir tepki alamıyordu. Acaba gerçekten bozulmuş olabilir miydi?
"Bir de karıncalan istersen Çağrı." diyerek o meşhur dizi repliğini biraz değiştirerek canlandırdı. Ama hayır, yine herhangi bir tepki yoktu.
Gözlerini kısarak ne yapacağını düşünürken aklına gelen şeyle hemen ellerini ağzının iki kenarını kapatacak şekilde koydu ve Çağrı'nın kulağına doğru yüksek sesle bağırdı. "Lan Çağrı!" anlık irkilmeyle yana kaydı ve ani refleksle Talha'ya doğru bir yumruk salladı. Tabii Talha'nın bunu fark edip hızlı bir şekilde yere eğilmesiyle yumruk boşluğa doğru gitti. "Az daha kelle gidiyordu amına koyayım."
Çağrı'nın kulağında derin bir çınlama vardı ve bunu dağıtmak istercesine serçe parmağıyla hızlıca karıştırdı kulağını. Başını iki yana silkeledikten sonra elleriyle başını kontrol eden Talha'ya bakarak hararetli bir şekilde konuşmaya başladı:
"Kim aşık amına koyayım? Ben mi hah! Aşıkmış! Ne aşkı amına koyayım? Sokarım aşkına? Hah! Ben? Aşık olmak? Ona? Ben buna götümle gülerim!" diyerek gülmeye çalışmıştı ama kıpkırmızı olan suratı buna izin vermedi. Ayrıca kendini çok kasıyordu. O derece ki yumruk yaptığı kolundaki damarları bayağı belirginleşmişti.
"Aşık ha! Saçma! Götünden uydurma böyle şeyler! Zaten senden başka ne beklenir ki? Hah!" derken odadan çoktan çıkmıştı Çağrı. Ama hala sesi geliyordu. "Aşıkmış!"
Arkadaşının arkasından gözlerini abartılı bir şekilde devirdi Talha. "Bunlar zor ama imkansız değil." diyerek sırıttı. Bu sırada çalan kapı zili tüm gülümsemesini silip götürdü. "Kesin Nazmiye teyze. O şikayete gelmemişti çünkü." diye söylenerek bu sabah için gelen başka bir şikayete kapıyı açmaya gitti.
___&&___
"Uyurken çok güzelsin. Tıpkı gölün yanına vurmuş bir deniz kızı gibiydin. Fazla güzel. Ama yanına gelen çocuğu sevmedim. Ondan uzak dur sevgilim. Uyurken güzelliğine gölge düşürüyor. Ama merak etme ben seni gölgelerden çekip çıkaracağım. Işığın cildinde parlamasını sağlayacağım. Ah söylemiş miydim? Uyurken çok güzelsin sevgilim. Yakında tanışacağız... "
Aynı satırları bilmem kaçıncı kez okurken kalbimde yine aynı sızı, içimde hep aynı korku vardı. Ama kafam en çok şu satırda takılı kalmıştı:
"Tıpkı gölün kenarına vurmuş bir deniz kızı gibiydin..." yani bu notu bırakan kişi beni, lanet olsun beni gölün kenarında görmüştü. Belki de yanıma gelmişti. Belki de dokunmuştu.
Aklıma gelen şeyle zorla yutkundum ve tekrar satırların üzerinde gezdirdim bakışlarımı. "Ama yanına gelen çocuğu sevmedim..." yanıma kim gelmişti? Ah, Kaan'dan bahsediyor olabilir mi? Yanıma sadece o geldi. Yani sanırım. Başka birisi de mi gelmişti yoksa. Beni uyandırmaz mıydı o zaman? Ya da neden uyandırsın? Ama neden uyandırmasın?
Beynimin içinde bir film şeridi gibi dönüp duran düşünceler başımı ağrıtınca iki elimi destek almak istercesine oturduğum bankın yanına koydum. Derin bir nefes çekmek istedim içime ama bu kötü bir fikirdi. Çünkü boğazımı yakmıştı. Aynı yazıyı okuyup durmaktan acıyan ve bulanık gören gözlerimi karşımdaki denize kaldırdım. İçimde kopan fırtınaya zıt olarak bugün hava çok güzeldi. Deniz durgun, sahil sabah sabah yer kapmak için doluşan insanlarla kaplıydı.
Oturduğum bankın konumu sayesinde sahildeki çoğu şeyi görüyordum. Ya da ben biraz ileri çektiğim için olabilirdi. Dalgın bir şekilde denize bakmaya devam ederken gözlerimin dolduğunu hissettim. Yüreğim çok acıyordu. Elim benden bağımsız bir şekilde cebime gittiğinde tuttuğum notu parmaklarımın ucuna getirdim ve annemin numarasını tuşladım. Arama tuşuna basmak ile basmamak arasında kaldığım birkaç dakikanın ardından titreyen parmağımla arama kısmına tıkladım.
Telefonu kulağıma götürdüğümde dıt sesinin hem durmasını hem de hiç durmadan çalmaya devam etmesini istiyordum. Ağlama noktasındaydım şu an. Aslında ne zaman böyle olsa babamın mezarına giderdim ama şu an İzmir'de değildik. Babamın mezarı yoktu.
Keşke telefonumu çaldırdığımda açacak babamın numarası olsaydı.
Numarası vardı ama açacak kimse yoktu.
Telefon çaldı, çaldı, çaldı. Ama açan olmadı. Zaten ucunda duran gözyaşım yuvarlandı yanağımdan. Ağrıyan başımı iki elimin arasına aldım ve dirseklerimi dizlerimin üzerinde koyarak yere eğildim. Cidden canım çok yanıyordu.
Gözümden bir yaşın daha aktığı sırada vücudumdan bir titreme geçti. Bu havada nasıl rüzgarın bu kadar şiddetli estiğini anlayamadan parmağımın ucunda bir hafiflik hissettim.
Başımı kaldırıp elime baktığımda bulanık bir şekilde elimin ucunda bir şey olmadığını gördüm. Dur, not yoktu! Hızla ayağa kalkmamdan olsa gerek başım dönmüştü ama bunu umursamayarak yere düşen telefonumu kontrol etmeden cebime attım.
Etrafıma bakınırken notun birkaç adım ilerimde olduğunu gördüm. Rahatlayarak notu almaya gittim, tam onu almak için eğilmiştim ki tekrar esen rüzgar onu ben alamadan daha ileriye sürükledi. "Şaka mı yapıyorsun?" yere eğilmiş ifademle peşinden gittim. Tekrar almaya çalıştığımda bir kez daha ilerledi. Güldüm sinirden. "Cidden şaka gibi amına koyayım."
Yine başımı kaldırmadan ona doğru adımlamıştım ki birisinin ayağını görünce daha doğrusu o ayağın kağıdı ezmesiyle başımı kaldırarak kim olduğuna baktım.
Kalp krizi loading...
Üzerinde siyah bir sporcu atleti vardı. Saç dipleri ıslak gibiydi. Ve aynı ıslaklık kollarında hatta yüzünde de vardı. Çok terlemişti. Bu rüzgarda neden dışarı çıkmıştı ki? Hasta olacaktı.
Alttan ona baktığım sırada onun elaları da benim yüzümün her karışını inceliyordu. Yerden ona baktığım bu pozisyon bir yerden tanıdıktı ama?
Tepemizden vuran güneş gözlerime geldiği için kısmıştım. Ama o sanki bunu önlemek için biraz daha bana doğru eğildi. Yüzü yüzüme gölge düşürüyordu.
Kalbimin atmayı bıraktığını ya da tam tersi kalp krizi geçirmeme sebep olacak kadar hızlı attığını hissettim. O kadar hızlıydı ki bu mesafeden bile duyabileceğini düşündüm.
Acaba onun kalbi de böyle atıyor mudur?
Bakıştığımız dakikalar bana saatler gibi gelirken kuruyan dudakalarımı yaladım. Bakışları dudaklarıma inince adem elmasını derince hareket ettirecek şekilde yutkundu.
Aramızdaki sessizliği bölen ikimizin de aynı anda çıkan sesi oldu. "Senin burada ne işin var?" yine bir sessizlik.
Derin bakışmalar.
Aynı anda yutkunduk.
Hafif bir öksürükle ayaklanarak karşısında elimi kolumu nereye koyacağımı bilemez bir şekilde durdum. O benim aksine istifini bozmadı. Şimdi daha iyi fark ediyordum da aramızda baya bir boy farkı vardı. Ben 1.66'dım. O da nereden bakılsa 1.75'ten uzundu.
Sessizlik içinde geçen bakışmamızı bölen o oldu. Bakışlarını ayağına indirip, yere eğilerek bir anda notu aldı ve bir öne bir arkaya çevirerek inceledi. Notu elinden almak için atak yaptığımda notu tutan elini havaya kaldırarak diğer koca eliyle beni kafamdan tuttu.Hadi ama eli kafam kadar vardı ve ben yerimde debelenirken büyük ihtimal huysuz bir çocuğa benziyordum. "Sabit dursana kızım!" derken notu okumaya çalışıyordu.
"Sen de bıraksana kağıdımı sanane benim özelimden!" dememle bakışları bir an tereddütte kalsa da başını sallayarak notu okumaya başladı.
Gözleri satırları okuduğunu belli edercesine hareket ederken geriye çıkarak yutkundum. Hayır bu notu okumamalıydı. Belki de bana saplantılı biri olabilirdi ve bunu bilmemeliydi. Eğer bilirse bir şey yapacağını hissediyorum. Kendini yakacak bir şey.
Ama sadece bir his.
Kaşları çatıldığında bir kez daha yutkundum ne yapacağımı bilemeyerek. En sonunda notu bitirdiğinde çatık kaşlarıyla bana döndü. Yüzünde aynı zamanda şaşkın bir ifade vardı. "Bu ne?" dedi notu bana sallayarak.
Yüzüme getirdiği notu çevik bir şekilde aldım. "Sanane." diye mırıldandım ve notu elimde ezerek avucuma sakladım. "Göl kenarı? Uyurken çok güzeldin? Yakında tanışacağız?" diye kuşkuyla sordu ve sonrasında jeton yeni düşmüş gibi endişeyle baktı bana. "Yakında tanışacağız ne? Ekin n'oluyor?" yutkundum yine ve yine.
Cevap vermeden yüzümü yere eğdiğimde kollarımda bir çift güçlü el hissettim. "Ekin? N'oluyor güzelim, ha söyle bana." gözlerim yanıyor.
"Seni ilgilendirmez." dedim yine. Onu bu işe bulaştırmak istemiyordum.
Kollarımı sıkan elleri gevşediğinde kaşlarımı çattım. Sonrasında ise ellerini çekti. "Sevgilin mi gönderdi?"
Bunu beklemediğim için hızla kaldırdım başımı ve ona baktım. Yüzü alacağı cevaptan korkuyor gibiydi. Neden korkuyordu? Ne olacaktı evet dersem? Üzülecek miydi ama o benim hiçbir şeyimdi.
Kalbimi delice çarptıran biri dışında hiçbir şey.
Başımı kaldırdım, gözyaşlarıma direnerek ciddiyetle baktım yüzüne. "Seni ilgilendirmez." evet evet bu cevap iyiydi. Hayır deseydim kim olduğunu sorgulardı. Evet de demedim. Tamam tamam sorun yok.
Ama neden varmış gibi bakıyor? Sanki elimde bir silah varmış ama ben düşmanımı vurmak yerine onu vurmuşum gibi. İhanet gibi. Ela harelerini yüzüme daha fazla bakmak istemiyormuş gibi denize çevirdi. Başparmağıyla dudağının köşesini kaşıdı. Yavaş yavaş.
Düşme kızım yol düz bak.
"Haklısın." diye döndü sonrasında bana. Sesi soğuktu. Benim için endişeli değil,bana güzelim derken kalp krizi geçirtecek kadar değil. Beni tanımıyormuş gibi soğuk...
"Beni ilgilendirmez. Sonuçta," lafını kesip yutkundu."Ben senin bir şeyin değilim." Elini kaldırarak bana yavaşça el salladı ve adım adım geriye doğru çıktı. "Görüşürüz Ekin. Ah unuttum biz neden görüşelim ki?" ve arkasını dönüp gitti.
Arkasından artık hissetmediğim bacaklarımla zorlukla banka geri gittim ve oturdum. Karşımdaki denize ve artık iyice dolmaya başlayan sahili izledim. Kağıdı tuttuğum elimin yumruk olduğunu fark ettim ama umursamadım. Gözümden yaşlar boşalmaya başladı.
"Ben neden her şeyi batırıyorum baba? Kızın neden bu kadar beceriksiz?" bir yaş daha aktı. "Sen o silahınla vur beni baba ben ancak o zaman kurtulabilirim."
_____BÖLÜM SONU_____
yeni bir bölümle merhaba dostlarım
Marsupilami detayını sevdiniz mi? Benim küçükken en sevdiğim çizgi filmlerden biriydi.
Bu bölümde biraz hüzünlendim ama sonraki bölüm kahkaha atacağınız bir bölüm olacak.
Zira ben aklıma geldikçe gülüyorum.
Bölüm hakkında düşünceleri alayım.
Buraya bölümü okurkenki dinlediğiniz şarkıyı yazın 👉
Oy atmayı ve boooolca yorum yapmayı unutmayın.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.5k Okunma |
910 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |