
🎶Mohombi-Bumpy Ride🎶
🎶Sinan Akçıl- Tabi Tabi🎶
*****
Fazla uzatmadan zor da olsa otele dönmüştüm. Şimdi de balkonumuzun parmaklıklarına yaslanmış denizi ve sahildeki insanları izliyordum. Buraya sanki denizi olmayan bir yerden gelmiş gibiydim. İzmir'in denizi de çok güzeldi ama buraya kıyasla daha kalabalık oluyordu. Bu yüzden pek gitmezdim. Şimdi ise yine dolu olan deniz ilgimi çekiyordu.
Hayır kafeye bakmıyorum.
Ah, kimi kandırıyorum ki? Denize baktığım 3 saniyeyse bakışlarımı oraya çevirdiğim 5 saniye. Gözlerim rahat durmuyor!
Şimdi denize bakıyordum ama o da durgundu yani. Sahilin kumlarını silip süpürdüğü kısım bile çok küçüktü. SIKILDIĞIM İÇİN bakışlarımı yavaş yavaş o tarafa çevirdim. Sanki beni görebilecek biri varmış gibi çok yavaş ve temkinliydim. Ağır çekimde hareket eden gözlerim kafenin büyük camlarıyla buluşunca gözlerimi kıstım. Yüksekte olmamıza rağmen güzel ve net gözüküyordu. Yan yana olan büyük dikdörtgen camlardan bir diğerine atladığımda gördüğüm şeyle gözlerimi kocaman açarak önüme döndüm.
Allah kahretsin camın tam önündeydi.
Kalbimin ritmi normalin üstünde seyrederken derin bir nefes çekme ihtiyacı hissettim. Neden onu anlık bile görsem kalbim bu denli çırpınıyordu? Bunu geçtim onun ismini duymak bile yeterliydi.
Onunla olan kırgınlığımız onu izlememe engel değildi.
Sahilde ellerindeki balonlarla koşuşturan iki çocuğu izlediğim sırada dudağımda minik bir tebessüm oluştu. Kahkahaları buraya kadar geliyordu.
Gözlerimi yavaştan kafeye çevirdiğimde ilk başta onu göremedim. Kaşlarımı çatıp, gözlerimi kısarak camları kontrol ederken bir şey oldu.
Onu gördüm.
Buradan gördüğüm kadarıyla hararetli bir konuşma içerisindeydi. Zira hızlı hızlı hareket eden dudakları ve jestleri bana bunu düşündürtüyordu. Kollarımı demir korkuluğun üzerine koydum ve çenemi kollarımın üstüne rahat edeceğim ve onu net görebileceğim bir şekilde yerleştirdim.
İç çekerek onu izlemeye başladığımda başımı sağa yatırdım. Gerçekten hararetli bir konuşmanın içindeydi. Önünde o gün gördüğüm turuncu önlükten vardı. Altında ise siyah bir tişört vardı ve açıkta kalan kaslı kollarıyla konuşmasına hareket katıyordu.
Cidden sıkı çalışıyor olmalıydı. Karşısındaki kişiyi göremiyordum. Zaten umrumda da değildi. İki elini beline koydu ve diğeriyle saçlarını hoyratça karıştırdı. Çektiğinde ise saçları baya dağılmıştı.
Derin bir iç çektim.
"Kimi dikizliyorsun bakalım?" diye aniden gelen bir sesle irkilerek çığlık attım. Neredeyse dengemi kaybedip yere düşecektim. Korkudan inip kalkan göğsümü tuttum sakinleşmek adına. Bu sırada Zeliş yanıma geldi.
"Napıyorsun be! Öyle sessiz sessiz gelinir mi?" diye söylenirken mahcup bir şekilde önüne eğildi. "Ben, özür dilerim. Sadece... Şaka yapmak istemiştim." dedi ve parmaklarıyla oynamaya başladı.
Ama insan böyle kızamıyor ki. Tüm sinirimi bir köşeye atıp gülümsedim. "Tamam sorun değil." başını kaldırıp bana gülümsedi. "Aslında sana şey diyecektim." dedi neden geldiğini belli ederek. Söylemesi adına kaşlarımı kaldırdım. "Bugünün etkinliği belli olmuş." dediğinde kaldırdığım kaşlarımı bıkkınlıkla indirdim. Buna karşılık gözlerini devirdi.
"Sen neden geldin acaba buraya? Hiçbir şey beğendiremiyoruz sana." dediğinde etrafa bakınıyordum. "Hiç gözlerini kaçırma birazdan hazırlanıp aşağı ineceğiz." deyip burnumun ucuna işaret parmağıyla hafifçe dokundu. Huylanarak, geri çekilip eline bir tane vurdum. Güldü buna karşılık ve saçlarını savurarak içeriye doğru gitti. Sürgülü kapıyı açtığı sırada "Ha bu arada," diyerek yarım bir şekilde arkasına döndü. "Denize gireceğiz gerçi seni ne kadar tatmin eder bilinmez ama." diye beni kınayarak içeri girdi.
Arkasından gözlerimi devirip tekrar asıl odak noktam olan yere döndüm. Ama onu bıraktığım yerde görememek ne zaman oluştuğunu hatırlamadığım gülümsememi soldurdu.
Dudak büzüp, omuz silkerek geri, içeri girdim. Zeliş yatağının üzerinde; mavi, üzerinde sarı şeritleri olan plaj çantasına eşyalarını koyuyordu. Kendi yatağıma otururken, "Fenerbahçe ha?" diye mırıldandım. Çattığı kaşlarıyla bakışlarını kısa bir an bana değdirse de sonradan anlamış gibi "Haaa" diyerek gülümsedi. "Yok ben takım tutmuyorum." demesiyle gözlerimi devirdim.
"Tutmanı beklemiyordum zaten."
"Sen tutuyorsun o zaman?"
"Herhalde."
"Hangisi?" deyince bu anı bekliyormuş gibi ellerimi iki yana açarak parmaklarımı pençe gibi açtım. "Ölümüne Beşiktaş."
Bu halime bakıp, gülerek önüne döndü. "Hadi artık hazırlan sen de hocalar en geç 1 saate sahilde olmamızı istedi." deyince burun kıvırarak yataktan indim ve oflayarak dolabımın kapağını açtım. Aldığım ama nadiren giydiğim yeşil mayomu alarak üzerime geçirdim. Üzerime de kot şortumu ve bol bir tişört geçirdim. Sırt çantamın içine güneş kremi, terlik ve birkaç malzeme daha koyarak fermuarı kapattım. Tepeme güneş gözlüğümü geçirdiğimde Zeliş'in de hazır olduğunu gördüm.
Birlikte aşağı inerek sahile geldiğimizde bazı kişilerin burada olduğunu gördüm. Az ileride Metehan şenzonga uzanmış bir kadının saçıyla oynuyordu. Şu çocuk hiç boş durmuyor.
Buğra ve Batıcan sahilin kumları ile suları arasında kalan çizgide yürüyorlardı. Gözlerimi kısıp başka birileri var mı diye bakarken sırtıma atlayan biri ile yere düşmem iki saniye sürdü. Kim olduğunu tahmin etmek hiçte zor değildi. "Allah belanı versin Begüm!"
"Aaa ne bela okuyorsun be çok ayıp!" deyip onaylamaz bir şekilde cık cıkladığında üstümde olması yüzünden zar zor "Herkesin içinde at gibi sırtıma atlaman ayıp değil yani." diye homurdandım. Sesinin çıkmamasından burun kıvırdığını anladım. "Kalk artık!" diye bağırdığımda üzerimden kalktı ve beni kaburgalarımdaki bir ağrıyla baş başa bıraktı.
Kemiklerimdeki sızıyla zorla kalktığımda ağzıma kum girdiğini fark etmemle yere tükürmem bir oldu. Elimle dilimi temizlerken aynı anda tükürmeye çalışıyordum. "Begüm gözüme gözükme güzelim." dedim pek anlaşılmasa da.
Son kez tükürdüğümde başımı kaldırdım ve yanımda kimsenin olmadığını görmenle derin bir oh çekerek boş şenzong arayışına çıktım.
___&&___
"Afiyet olsun." diyerek bir diğer müşteriyi yolladıktan sonra alnından akan terleri elinin tersiyle sildi Çağrı. Yandan açtığı vantilatör onu serinletmek için yeterli değildi. Buranın sıcağıda hiç normal değildi. "Biraz sonra süblimleşeceğim amına koyayım." diye ellerini kendine yelpaze yaptığı sırada homurdandı.
Kapıya bir bakış attığında kimsenin gelmediğini görmesiyle oh çekerek tam yanındaki sandalyeye oturmuştu ki etraftan gelen tanıdık bir sesle çektiği oh yerini koca bir 'of'a bıraktı. Bu sesin sahibini tabii ki çok iyi biliyordu. "Çağrı, Çağrı, Çağrı!!"
Oturduğu yerden kalkarak, yanına doğru koşturan arkadaşını görünce sus anlamında elini dudağına götürdü. "Sussana oğlum!"
Talha tezgahın üzerinden kayarak Çağrı'nın olduğu tarafa geçti. Tabii geçerken bir kavanoz düşürmüştü. Çağrı şaşkın bir şekilde dudaklarını araladığı sırada Talha havalı olduğunu düşündüğü bir şekilde terden ıslanmış saçlarını arkaya doğru attı. "Çok havalı oldu yalnız ha."
"N'apıyorsun oğlum?"
"Jest." dedi ve ağzını kocaman açarak dediği şeye can çekişir bir sesle güldü. Ardından boğazını temizleyerek, gülmesini hemen sonlandırarak ciddi bir şekilde elini arkadaşının omzuna koydu. İçinden otistik diye geçirmeden edemedi Çağrı. "O burada." dedi Talha ve arkadaşının omzuna birkaç kez vurdu. "Kim?" diye sordu Çağrı masumca. "O işte." dedi Talha ve Çağrı nasıl anladığını anlayamadan anladı.
"Bana ne." dediğinde ben bilmem tavrıyla ellerini havaya kaldırdı Talha. "Ben bilmem." dedi ve dudak büzdü. Ardından ellerini bir kez daha Çağrı'nın omuzlarına koydu. "Görev seni bekliyor Memati. Hadi aslanım." dedi ve omza sert bir tokat atarak kaçtı. "Siktir git amına koyayım!" diye arkasından bağırdı Çağrı.
"Pardon?" diyen bir sesle yeni bir müşteri geldiğini anladı.
___&&___
Tabii ki bu kalabalıkta boş bir yer bulamamıştım o yüzden Begümlerin benim için de ayırdığı şenzonga yerleşmiştim. Begüm Hanım bana görünmek istemediği için Deniz çağırmıştı beni. İkisinin arasındaydı şenzongum. Şenzongun ucuna oturup etrafı izlediğim sırada yanımda bir hareketlilik hissettim. Başımı çevirip baktığımda baş belamın geldiğini gördüm. Hanımefendi rahat bir şekilde kendi yerine uzandığında ellerini başının altına koydu.
"Deniz nerde?" diye sordum ona bakmadan. "Sıkıldığını söyleyip gitti. klasik Deniz işte." dediğinde tekrar ona döndüm.
Şimdi fark ettim de üzerinde siyah bir bikini vardı. Baya iddialı. Ben utandığım için üzerimi daha çıkarmamıştım ama onun böyle bir derdi yoktu. İstediği gibi giyiniyordu tabii normali buydu ama ben utanıyordum. "İddialısın." dedim onu süzerken. "Fazla bakma bebeğim kapılırsın." dedi ve bana göz kırptı. Güldüm istemsizce. "Gerçi sen başka şeylere kapılmışsın ama neyse." dedi imalı bir şekilde ve yerinde kıpırdandı. Anlamadığım için kaşlarımı çattım.
"Ne demek istiyorsun?"
"Boşver."
"Söylesene kızım!" diye çemkirdiğimde havalı bir edayla saçını arkaya attı. "Ateşli birisine." dedi ve yüksek sesli bir kahkaha attı.
"Ateşli mi?" diye sorduğumda gülmesini bıçak gibi keserek aralanan dudaklarıyla bana döndü. Ben ise tek kaşımı kaldırmış, ondan yanıt bekliyordum. "Eee," diye verecek bir cevap arıyordu. "Eee?" diye sordum ona aynı şekilde. "Şey," dedi ve etrafa bakınmaya başladı. "Hah!" diye bir anda önemli bir şey bulmuş gibi heyecanla bağırdığında yerimde sıçradım. Ardından elini ağzına götürerek şaşkın bir tavırla "Aaa o seninki değil mi ya?" diyerek eliyle bir yeri işaret etti. Gösterdiği yere bakışlarımı çevirdiğimde görmeyi en çok sevdiğim ama görmeyi istemediğim biri ile karşılaştım.
Gördüğüm manzara karnıma kırampların girmesine neden oldu. Talha ve Çağrı kumsalda yürüyorlardı. Buraya biraz uzaklardı ama bizi görmeyecek kadar değil. Umrarım görmez. Talha'nın yüzünde güller açıyorken onun kaşları çatıktı. Ve etrafa bakınıp duruyordu. Sanki birini arıyormuş gibi.
Talha'nın eliyle beni göstermesi ile ona lanetler okurken ne yapacağımı bilemedim. Beni görmesini istemiyordum ama istiyordum da. Ona kızgınım ama değilim de. Ondan nefret etmiyorum ama sev...
Sevip sevmediğimi bilmiyorum.
Bakışları çok hızlı bir şekilde beni bulmasına şaşırsam da bir tepki veremedim. Bu kadar mesafeden bile birbirine kenetlenen gözlerimiz kalbimin atışlarının yine bozulmasına neden oldu. Onun da çatık olan kaşları düzelmiş, sanki içini rahatlatacak bir şeye bakıyormuş gibi gergin olan omuzları gevşemişti.
Bana böyle güzel bakmasına istemsizce tebessüm ettim. Fakat keşke yapmasaydım, bu hareketimden sonra başını iki yana sallayarak, tekrar o aksi haline bürünüp gitti. Dudağımdaki onun eseri ise sahibi gidince kayboldu. Ben de arkasından çok bakmadan önüme döndüm ve Begüm'e üstümü çıkarmaya gideceğimi söyleyip kabinlerin olduğu yere doğru ilerledim. Beş dakika kadar sonra kabinden çıktığımda çantamdan çıkardığım terliklerimi de ayağıma geçirmiştim.
Begüm'ün yanına ilerlerken gözlerimin gördüğü bir şey ile adımlarımı bıçak gibi keserek o noktaya odaklandım. Yok artık! Şaka mı bu? elimdeki çantayı sıktığımı fark etmemiştim. Sinir tüm vücudumda bir gezintiye çıkarken neden bu kadar sinirlendiğimi anlamamıştım.
Gizem Çağrı'nın dibine kadar girmişti ve dur!!
Onun yakasını mı düzeltti o?
Ve yine dur! Onun üstünde bikini vardı. Baya açık bir bikini.
Gözlerimi kapatıp sakin olmayı denesem de içimdeki öfke bana hiç yardımcı olmuyordu. Bizim olduğumuz kısma baktığımda Begüm'ü göremedim. Yerime gitmek yerine onların olduğu tarafa resmen ayağımın altındaki kumlarda izimi bıraka bıraka, burnumdan soluyarak gittim. Yanlarına geldiğimde sesler daha netti. "Vay canına." diyerek Gizem Çağrı'nın kol kaslarını sıktı.
Benim her gün bakışlarımı alamadığım kasları! "Selam!" diyerek bakışları üzerime çektim. Tabii beni görünce Gizem'in gülüşü çok çabuk bir şekilde soldu. Öfkeli çıkmasını umursamadığım sesimle, "Ne yapıyorsunuz burada?" diye sordum. Çağrı'ya hitafen sormuştum ama Gizem cevaplamıştı beni. "Hiç takılıyoruz öyle." diyerek Çağrı'nın koluna girdi. Kaşlarımı kaldırarak 'öyle mi' der gibi sorgulu bakışlarımla Çağrı'ya baktım. O ise zaten bana bakıyordu. Neden bu kadar öfkeli olduğumu sorguluyordu büyük ihtimalle.
Ah keşke ben de bilsem! "Çağrı?" diyerek Çağrı'nın bakışlarını benim üzerimden aldı. "Efendim?" diyerek ona döndü Çağrı. Gizem girdiği kolu parmaklarıyla sıktı. Hayran olmuş gibi dudakalarını o şekline getirdi. "Bu kaslar için çok uğraşmış olmalısın." dediğinde Çağrı yerine ben konuştum. Samimiyetten tamamen uzak bir şekilde gülerek Gizem'in Çağrı'nın kolunun üstündeki eline vurarak çaktırmadan elini çekmesini sağladım. "Ya çok çalışıyor Çağrı. Böyle aklın hayalin durur. Şey ya kasa taşıyor ya ondan. Tabii aynı anda 6 kasa taşımak kolay değil." diyerek otuz iki diş sırıtarak ona baktım.
Çağrı işaret parmağını söz hakkı almak ister gibi kaldırdı. Ve "Sekiz." diye düzeltti. Ardından ben de hemen başımı sallayarak, "Sekiz." diye düzelttim ve gülümsemeye devam ettim.
Çağrı gülüşünü saklamak ister gibi öne eğilip baş parmağıyla dudağını kaşıdı ve hemen ardından başını kaldırıp bana baktı. Yüzümde nasıl bir ifade gördüyse kocaman gülümseyerek Gizem'e bir bakış attı ve onun telefonuyla ilgilendiğini görmesiyle beklemediğim bir hareketle kulağıma eğilerek "Kıskandın mı?" diye sordu.
Hakarete uğramışım gibi gözlerimi kocaman açarak ona baktım. Ama gülümsememi de hiç bozmadım. Dediği şey kafama yeni basmış gibi kocaman bir kahkaha attım. Gizem ilgilenmedi. Gözümden yaş gelesiye kadar güldüğüm sırada Çağrı'nın da sırıtarak bana baktığını gördüm. Kahkahalarımın arasından kendimi işaret ederek "Ben mi?" diye sordum ve daha çok güldüm.
Tekrar, "Ben ve kıskanmak? Daha doğrusu ben ve seni kıskanmak? Ben buna bir yıl gülerim amına koyayım." dememle ettiğim küfürlere alışık olduğu için bir tepki vermedi. Bir de diye bir bakış atmasından bir bokluk olduğunu anladım. Çağrı hemen yanında telefonunu kurcalayan Gizem'e dönerek "Gizem." diye seslendi.
Adını duymasıyla hemen telefonu kapattı Gizem. "Efendim?" Ben ne olacağını dudağımdaki sırıtışla beklerken hiç beklemediğim bir şekilde Çağrı "Benimle bir yürüyüşe ne dersin?" diye sordu ve yüzümdeki sırıtış iğne değmiş balon gibi patladı.
"Olur." diye sevinçle harfleri uzatarak el çırptı Gizem. Çağrı bana bakarak, kaşlarını art arda kaldırdı gülümseyerek. Vücuduma yeniden akın eden sinir elimi yumruk yapmama sebep oldu. Çağrı ona kolunu uzattı ve o da koluna girerek gözümün önünden geçip gittiler.
"Ben ne yaşadım amına koyayım ya!"
___&&___
Uzandığım şenzongda güneşlenirken birisi ya da bir şey cildimi ısıtan güneşe gölge düşürdü. Kapalı tuttuğum gözlerimi yavaşça aralarken tepemde tanımadığım birisi duruyordu. İçgüdüsel olarak hızla doğrulduğumda o da geri çekildi. "Rahatsız mı ettim?" demesiyle şaşkınlığımı bir kenara atarak başımı iki yana salladım. "Hayır, şaşırdım sadece." dudağını ısırarak başını salladı.
Onu süzdüğümde altında sadece koyu yeşil bir şort olduğunu gördüm. Normal kilodaydı. "Şey," diyerek onu süzen bakışlarımı çekip ona bakmamı sağladı. Kahverengi gözlü, kumral bir çocuktu ve saç dipleri terden sırılsıklamdı. Yüzünde hafif çiller vardı.
Eliyle arkasını işaret etti. Gösterdiği yere baktığımda bir grubun voleybol oynadığını gördüm. Tekrar ona baktığımda "Bizimle oynamak ister misin?" diye sordu. Ardından ekledi: "Gördüğüm kadarıyla yalnızsın, istersen bize katılabilirsin." dediğinde tam onu reddediyordum ki arkasından buraya öfkeli bir çift gözün baktığını görünce bu fikrimden hemen vazgeçerek, "Bilemedim ki şimdi." diye mırıldandım.
Çaktırmadan ona baktığımda yanında konuşan Gizem'i pek dinlemiyor gibiydi. Bakışları bir bana bir de sırtı ona dönük olan çocuğa bakıyordu. Puşt herif bana kıskanıyor derken iyiydi. Sen gör şimdi asıl ben seni nasıl kudurtuyorum.
"Rahatsız etmesem mi acaba ben sizi?" diye yine kararsız kalmış gibi davrandığımda "Dedim ya zaten biz çağırıyoruz seni." dediğinde ne ara dediğini anlamasam da bir şey sormadan, "Peki madem," deyip kabul ettim. Buna karşılık gülümseyerek bana baktı. Elini bana uzattığında kaşlarımı kaldırdım. "Oyunda sana adınla sesleneceğimiz için ihtiyaç olacak." dedi ve ben de ona gülümseyerek elini sıktım. "Ekin." dedim.
O da karşılık olarak, "Fesbih." dedi. Bakışlarım yine o tarafa kaydığında onun buraya geldiğini görmemle gözlerimi irice açtım. "N'oldu?" diye sormuştu ki gelen öküz "Ekin!" diye bağırarak yanımıza geldi.
Bıkkınlıkla soluyarak "Ne var?" diye ona döndüm. Fakat o hala havada olan ellerimize bakıyordu. Ardından Fesbih'e öyle bir bakış attı ki çocuk anında elini geri çekti. "Çağrı?" diyerek öfkeli bakışlarının bana kaymasını sağladım.
"Ne yapıyorsunuz siz burada?" diye öfkeyle sorduğunda bu sahne bir yerden tanıdık geliyordu. Hatta aklıma gelen bir şeyle içimden gülerek, ona karşılık olarak "Hiç takılıyoruz öyle." dedim. Bunu dememle daha da sinirlenerek "Ne bu, nisbet mi yapıyorsun sen bana?" diye sordu. Ellerimi yukarı kaldırarak "İlahi adalet." dedim ve omuz silktim.
Biz birbirimize kötü kötü bakarken araya giren bir ses -Fesbih'in sesi- benim değil de Çağrı'nın bakışlarının aniden ona dönmesini sağladı. "Ekin gidelim mi?" Çağrı ona öyle bir döndü ki garibim yerinde sıçrayarak elini göğsüne bastırdı. "Eşhedü enla ilahe" diye gözünü kapatarak Kelime-i Şehâdet getirmeye başladı.
Çağrı'dan bu kadar korkmasının sebebi büyük ihtimalle Çağrı'nın yapısıyla ilgiliydi. Çağrı onu baştan sona bir süzdükten sonra bana bir bakış attı cidden mi şeklinde. Ona süsecek boğa gibi bakarken o tekrar Fesbih'e döndü sert ifadesiyle.
Fesbih ise bugün için bildiği tüm duaları sıralarken Çağrı tek kaşını kaldırarak "Nereye gidiyorsunuz?" diye sordu. Fesbih bana çaresiz bir bakış atınca burnumdan soluyarak "Sanane öküz herif. Git sen kız arkadaşını yalnız bırakma." dedim az ileride bir saattir buraya bakan Gizem'i işaret ederek. "Kız arkadaş mı?" diye sorarak bana döndü.
Yüzünde çapkın bir gülüş oluştu tüm gerginliğinin aksine. "Sen bayağı kıskanmışsın beni." dedi bu çok hoşuna gidiyormuş gibi. Buna karşılık somurtarak "Hı hı aynen sen hiç kıskanmıyorsun zaten şu an. Hadi yeterince rezil ettin beni. Gidelim hadi biz de." dedim Fesbih'e dönerek. Fesbih'e hitap etmem yine onu gerdi.
Tekrar Fesbih'e dönerek, "Senin adın ne kardeşim." diye sordu. Fesbih biraz tereddüt etse de karşılık olarak "Fesbih." dedi. Çağrı başını salladı ağır ağır. Ardından elini Fesbih'e uzattı. "Pek memnun olmadım tesbih aman Fesbih Beyciğim, benim adımın çokta bir önemi yok." dediğinde Fesbih önce kendisine uzatılan ele ardından Çağrı'ya sonra da bana baktı.
Onu rahatlatmak adına zoraki bir gülümseme yerleştirdim yüzüme. Şok olmuş bir şekilde bir bana bir Çağrı'ya bir de Çağrı'nın eline baktı tekrar. Kısır bir döngünün içindeydi. "Uzak durun lan benden! Gelme sen de yanımıza. İyilik eden de kabahat!" diyerek resmen koşar adım yanımızdan uzaklaştı.
Neredeyse yere değecek kadar açılan çenemle arkasından bakarken yüksek sesli bir kahkaha patlattı Çağrı. Sinirle ona döndüğümde o hala gülüyordu. "İnanmıyorum sana adi öküz! Niye kaçırıyorsun ya çocuğu! Kıskanç puşt!" diye bağırıdığımda onun pek beni umursadığı söylenemezdi. "Çocuk mu?" diye sordu ardından kahkahasını kıkırdamaya bırakırken.
Ama şimdi Allah var çok güzel gülüyordu.
Erime kızım sen dondurma değilsin.
"Ben onu elime tesbih yapar otuz tur döndürürüm. Elin tesbihinden sanane."
"Asıl sanane ya benim kiminle ne yaptığımdan! Git sen kız arkadaşını bekletme." dediğimde siniri bozulmuş gibi güldü. "Kız arkadaş diyor ya!"
"Tesbih diyor ya!" diyerek onu taklit ettim.
"Kıskanç Mavi."
"Kıskanç puşt."
"Küfür etme."
"Sanane adi adam sanane."
"Çok konuşuyorsun ve bu yüzden dudakların çok kıpırıdıyor." dediğinde bundan ne çıkarmam gerektiğini anlayamadım.
"Yani?"
"Kendi iyiliğin özellikle benim iyiliğim için bunu yapmamalısın."
___&&___
Akşam saat 10 civarı
Artık iyice bastıran uykuyla bir kez daha esneyerek televizyonu kapattım. Koltuktan kalkarak, biraz gerildikten sonra başımı kaşıyarak yatağıma doğru ilerledim.
Zeliş bugün çok yorulmuş olacak ki hemen uyumuştu. Tüm gün Melike ile takılmıştı. Yatağın ucundaki pikeyi alarak üzerine örttüm ama hemen ayağıyla geri itti. Zaten tişörtle yatıyordu. Üşüyecekti. Neyse gece kalkabilirsem örterdim tekrar üstünü.
Ben gece plalarımı düşünürken yatağımın yanındaki komidinin üzerinde duran telefonumdan bildirim sesi geldi. Yatağa oturup telefonu elime aldığımda Begüm'den mesaj geldiğini gördüm.
Baş Belam: Ekin hemen instagrama Gizem'in hesabına gir!
Siz: Neden?
Baş Belam: Soru sorma ve dediğimi yap aptal!
Neden böyle bir şey istediğini anlamasam da hemen instagrama girerek Gizem'in ismini arattım. Hesabına girdiğimde en son attığı post dikkatimi çekti. Ona tıkladım.
Titreyen elimi şaşkınlıktan açılan ağzıma götürdüm. Gözlerim dolmaya başlamıştı. Bu gerçek miydi?
Fotoğrafta Yamaç ve Çağrı bakışırken ben onların arasına girmiştim. Dün çekilmişti bu fotoğraf. Altındaki yazı ise ağlama krizini daha da körükledi.
Okulumuzun burslu kızından bu beklenmezdi. Kendisi okulumuza erkek avlamak için gelmiş sanırım. Ekin Ertekin bir tarafından kendi sınıfından eski sevgilisi bir tarafta ise bildiğim kadarıyla yeni sevgilisi. Burada da kızımız için bir kavga var. Erkekler size sesleniyorum veya sevgilisi olan kızlara: kızlar dikkat edin sevgiliniz her an elden gidebilir.
Gözümden bir yaş düştüğü sırada yorumlara gitti elim. Bu kadar kitlesi olduğu için yorum sayısıda bir hayli çoktu. Alta kaydırdığım sırada daha fazla dayanamayarak telefonu kapattım.
Bir or*** olarak anılmadığım kalmıştı.
_____BÖLÜM SONU_____
Selam! Nasılsınız umarım iyisinizdir.
bölüm nasıldı? Yazarken gülmekten karnıma kıramplar girmişti. Fnladmldsm
Çağrı'nın Fesbih'i kaçırmasına ne diyorsunuz. Çocuk resmen koşarak kaçtı o ortamdan.
Aslında bu bölümde bir ikiliye yer verecektim ve yeni bir çift ile tanışacaktınız. Ama bölüm tahminimden bir hayli uzun oldu. Allah'tan ikiye böldüm yani bölümü.
Bu ikilinin kim olacağı hakkında tahmin var mı?
Peki Gizem'in Çağrı'ya yanaşmasına ne diyorsunuz? Bu durum kızımızı bir hayli çıldırttı.
Ve Çağrı Ekin'e Mavi dedi fark ettiyseniz. Neden sizce?
Son olarak Gizem'in attığı posta ne diyorsunuz? Ekin için kötü bir durum. Özellikle Yamaç ve Çağrı için çünkü sonraki bölümde fırtınalar kopacak.
Gerçekten son olarak bu bölümü okurken dinlediğiniz şarkıyı ve benim için birkaç film dizi fark etmez öneriler bırakırsanız çok sevinirim. Aksiyonlu olsun lütfen ❤
Kendinize çok iyi bakın ve kendiniz gibi aşağıdaki yıldızı da parlatmayı unutmayın! (Ndlanslssn)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.5k Okunma |
910 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |