Bu tatile gelmemem gerektiğini en başından beri biliyordum. Gelmeseydim belki bir katil beni takıntı haline getirmeyecekti. Gerçi ne zamandır takıntılı olduğunu bilmiyordum. Annem babamı hiç aldatmayacaktı. Ben hep evde takılırdım. Dışarı nadiren çıkardım. Yani böyle bir şey olmaz,
Annem bu yüzden beni tatile göndermek istemişti. Benim evde olmamamı sağlamak istemişti. Müdürün evinde de yapabilirlerdi gerçi ama ben anlardım. Anlardım değil mi?
Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim baba.
Ama o buraya geldiğim için pişman olmaktan beni engelliyordu.
O bataklığımda açan gülümdü. O gecenin örttüğü karanlıkta parlayan ayımdı. Yönümü kaybettiğimde yol gösteren pusulamdı.2
Demek istediğim şuydu: O benim için önemliydi.
Ya onunla hiç karşılaşmamış olsaydık? O zaman tüm bunların üstesinden nasıl gelirdim? O bana destek çıkmasaydı ben bu kadar şeyi kaldıramazdım.
Şimdi de yine ve yine beni düşünüyordu. Beni korumak için yanına taşınmamı istiyordu. Kendini hiç mi düşünmüyordu? Hadi tamam, burada kaldım diyelim. Katilin ona bir şey yapmayacağı ne malumdu? Kendini nasıl bu kadar önemsemezdi?
Belki de katil oydu.3
Olamaz mıydı? Aldığım notlardaki vanilya kokusu tesadüf müydü? Barda öldürülen o çocuğun onun tezgahında yani onun görüş alanında olduktan sonra öldürülmesi tesadüf müydü?
Ama o zaman neden o çocuğun beni taciz etmesine göz yummuştu? Eğer gerçekten seviyorsa buna engel olurdu.
"Mavi," dudaklarından dökülen ismi o kadar benimsemiştim ki hemen kafamı çevirip dalgın bakışlarımı ona çevirdim. Artık ağlamıyordum, sadece gözlerim tek bir noktaya kilitlenmişti, beynim ise binbir senaryo düşünüyordu.
"Burada kalacaksın dedim. Lütfen," dediğinde aptalca göz kırpıştırıp ela gözlerine baktım. Bana öyle yalvarırcasına baktı ki ağlama isteğimi körüklüyordu. Sanki eli kolu bağlı ve yapacak hiçbir şeyi yokmuş gibi.1
Aralandı dudaklarım ama bir şey söyleyemedim. Dudaklarımı geri kapatırken gözlerine bakmaya devam ettim. O da aynı şekilde bana bakıyordu. Aramızdaki iki adımlık mesafeyi tek adımla kapattı. Yüzüme doğru eğilirken herhangi bir tepki veremedim.
Alnını alnıma yaslarken gözlerimi yumdum. Benden habersiz bir şekilde sol gözümden bir yaş yuvarlandı. "Mavi," dedi acı çeker bir sesle. Hayır hayır, ağlamamalıyım. "Mavi," dedi bu sefer yalvarır gibi. Yutkunurken gözlerimi açtım ve onun elaları ile karşılaştım. Onunda gözlerinin dolu olduğunu görmek içimde bir şeyleri kırdı.
Kesik kesik verdiği nefesler dudaklarımı okşarken ben onun aksine nefesimi tutmuştum. O kadar yanındık ki kalp atışlarım yine şaşırarak fazla hızlandı. Gözlerimi açıp kapattığımda onu buğulu görüyordum. Kirpiklerimin ucundaki yaşlar akmaya hazırken aramızdaki sessiz bakışma dakikaları buldu.
"Neden söylemedin?" diyerek haklı bir isyanda bulundu. Yutkunurken gözlerine bakmaya devam ettim. "Ben neyim Mavi? Dış kapının dış mandalı mı?" başka zaman olsa estağfurullah derdim ama lanet olsun ki her bir kelimesinde haklıydı. Yutkundum zorlukla.
"Mavi," şunu şu tonda söyleme aptal! "Neden?" defalarca sorduğu isyanına karşılık en sonunda dudaklarımdan birkaç parça kelime dökülebildi. "Ben, yapamadım Çağrı." senden de şüphelendim. "Söyleyemedim sana." ela gözleri öyle bir bakıyordu ki şimdi bir silah alıp tam alnımdan vurma isteği doğuruyordu içimde.
"Korkuyorum." bir anda ettiği itiraf karşısında bocaladım. "Ya sana bir şey olursa? Ben ne yaparım, hiç düşündün mü?" hey, tamam bunu kesinlikle beklemiyordum. Bu itiraf karşısında sessiz kaldım. "Sen benden gidersin diye çok korkuyorum Mavi."
Alnını alnımın üstünde hareket ettirerek dikleşti. Ve bakışları gözlerimden dudaklarıma kaydı. "Çağrı," diyebildim sadece. Yapma diyemedim. Beni zorluyorsun. "Burada kal. Benim yanımda sana bir şey yapamaz." hayır, hayır, hayır şunu yapma seni aptal!
"Çağrı," lanet olsun ki başka bir şey dökülmüyordu dudaklarımdan. "Ben de korkuyorum." sonunda!
"Korkma ben var," demesine fırsat tanımadan başımı iki yana salladım. Dolu gözlerimle ona bakmaya devam ederken kesik kesik nefesler soludum yüzüne. "Sana bir şey olmasından korkuyorum." sonunda itiraf edebilmiştim.
Söylediğim şeye karşılık kaşlarını çattı. "Benim için mi?" anlamamış gibi baktı yüzüme. "Ben burada kalırım tamam. Mesajı okumadın mı? Sizi de öldürmekle tehdit ediyor." yutkunduğunda şimdi anlamış gibi kaşlarını kaldırdı.
"Sen benim için endişelendin mi?" deyip işi dalgaya vurdu. Elini kaldırıp önüme düşen bir saç tutamını kulağımın arkasına nazikçe attı. Kaşlarımı çatarak eline vurdum sert olmayan bir şekilde. Kocaman sırıttığında ben ona ters ters bakıyordum ki bir anda ellerini yüzüme koyunca öylece kaldım. Ellerinin arasında yüzüm küçücük kalmıştı.
"İzin verir misin?" dediğinde ilk başta anlamadım ama sonrasında gözleri dudaklarıma kayınca kafamda ampul yandı. Cidden şimdi bunu mu düşünüyordu? "Hayır," diye anında itiraz ettiğimde bakışları çok çabuk bir şekilde beni buldu. Kaşlarını çatmak yerine güldüğünde ben kaşlarımı çattım.
"Pek söz dinleyen bir öğrenci değildim." deyip, itiraz bile etmeme izin vermeden dudaklarıma yapıştı. Ben de sanki az önce kabul etmeyen ben değilmişim gibi ona karşılık vermeye başladım.3
Dudakları o kadar yavaş hareket ediyordu ki sanki tadını çıkara çıkara anı yaşıyordu. Hızlıca olsun bitsin gibi değildi. Daha önce hiç öpüşmediğim için ne yapacağımı bilemez bir acemi gibi öylece dudaklarımı hareket ettirdim.2
Daha önce Yamaç beni öpmek istemişti ama kabul etmemiş, bir bahaneyle yanından kaçmıştım.
O daha önce öpüşmüş müydü? Bu kadar iyi olduğuna göre olabilirdi!
Şu durumda taktığım şey umrumda değil tabii ki!
Nefeslenmek için benden ayrıldığında ona bunu soracaktım ki benden önce davranıp sanki aklımı okumuş gibi zihnimdeki soruyu yanıtladı. "Hayır, daha önce kimseyi öpmedim."
Kıkırdadığımda dudağımın üstüne bir öpücük bırakıp geri çekildi. "Sanırım kalp çağrın olmaya başlıyorum." dedi muzip bir ifade ile gülümserken.
Altta kalmamak için hemen yanıtladım onu. "Sanırım çoktan oldun."
En gergin anlarda bile beni böyle manipüle edebildiğin için teșekkür ederim öküz herif.
Otele geri dönmüştüm. Begümlerin odasında otururken Begüm kendi yatağında, Deniz ise benim gibi koltukta oturuyordu. Begüm bana, ben Deniz'e bakarken Deniz öyle boşluğa bakıyordu. Tamam, sanırım bugün itiraf günüydü. Herkesin çamaşırları ortaya dökülecekti.
İlk konuşan Begüm oldu. "Anlatacak mısın artık?" diye bıkkınca sorduğunda sıkıntılı bir nefes vererek o geceyi fazla ayrıntıya girmeden anlattım. Çağrı'nın olduğu kısma geldiğimde Begüm benim için endişelenmeyi bırakmış, o imalı bakışını kuşanmıştı.
Çağrı'nın evinde kaldığımı söleyip özeti bitirdiğimde dakikalarca benimle göz teması kurmayan Deniz bakışlarını bana kitledi. "Bir yabancının evinde kalman ne kadar doğru?" sinirle ona döndüğümde tek kaşını kaldırdı. Dudağımı yalayıp "Bizden habersiz bir yabancıyla sevgili olacak kadar yakınlaşman ne kadar doğru?" diye tersçe sordum.
Sabit bir şekilde yüzüme bakmaya devam ederken ben kararlılıkla ondan gözlerimi çekmiyordum. "Sahi, o da vardı değil mi?" Begüm kaçırdığı bir detayı kendine hatırlatırken benim gibi bir açıklama beklercesine Deniz'e döndü.
Deniz dudağını yalarken köşeye sıkışmış gibi duruyordu. Evet, köşeye sıkışmıştı. "Hani ilk geldiğimiz zaman bir partiye gitmiştik." başımızı sallarken Deniz sanki anlamamışız gibi hiç olmayacak bir açıklama yapma gereksinimi duydu. "Ekin seni Buğra'nın üstüne atmıştı." bu açıklama için sana teşekkür etmeyeceğim Deniz Işık!
Begüm bana öldürecekmiş gibi bakarken yutkunarak bakışlarımı Deniz'den çekmemeye ant içtim. "Eee?" dedim can güvenliğim adına. "Orada karşılaştık ama hiç konuşmadık. Sadece bir çarpışma yaşadık." dediğinde başım karışmış gibi ona baktım.
"Ama sen hiç bizim yanımızdan ayrılmadın,"
"Sen limonata almaya gitmiştin hani," dediğinde başımı salladım. O anıyı şu an için hatırlamak istemiyordum. Amaç limonata almak, sonuç domates olmak. "O sırada tuvalete gittim. Begüm'e söylemiştim ama Buğra'yı izleyeceğim diye beni geçiştirecek kadar aptal." gözlerini devirdiğinde dakikalardır garip bir şekilde suskun olan Begüm araya girdi. "Hey!"
Deniz bir kez daha göz devirirken ben bakışlarımı duvara sabitlemiş, düşünüyordum. Ben limonata almaya gittiğimde Kaan'da oradaydı. Gerçi ilk gittiğimde sadece Çağrı vardı ve o zamanda bu bahsettiği çarpışma olmuş olabilirdi. Bir diğer ihtimal ise benim limonatamı almaya gidip beni Çağrı'yla yalnız bıraktığında da olmuş olabilirdi. Şu an için mantıklı geliyordu.
Deniz tek kaşını kaldırırken ikimiz arasında gidip geldi bakışları. "Tatmin oldunuz mu?" ikimiz de sessiz kaldığımızda sorduğu soruya cevap almış gibi rahatça oturduğu koltuğa yaslandı. "Şimdi sevgili misiniz?" diyerek Begüm aklındaki sordu. Deniz sabit bir şekilde başını sallayınca "Vay be!" diye abartılı bir şekilde bağırdı.
"Bu suratsıza bile baktılarsa benim Buğra ile olma olasılığım epey arttı!" sevinçle söylediği şeylerden ona sormam gereken bir ayrıntıyı hatırladım. "Sahi, dün senin yanında neden Buğra vardı?" o anı hatırladığımda gözlerimi kocaman açtım. "Ve neden senin omuzlarını tutuyordu?"
Bir anda soruların hedefi olunca şaşkınlıktan dudakları aralandı. "Şey, bana destek olmak için." dediğinde kaşlarımı kaldırarak "Senden köşe bucak kaçarken mi?" diye sordum.
"Ay kızlar," diye harfleri haddinden fazla uzatarak yatakta dikleşti. Bağdaş kurup ellerini önünde şap diye birleştirdiğinde dedikodu moduna geçmişti. "Şimdi ben de anlamadım. Bir anda bu böyle yanıma geldi. Benimle ilgilenmeye falan başladı. Gerçi bu senin kayıp olduğun zamana denk geldi ama olsun. Böyle su ister miyim, temiz hava almak ister misin? Gibi sorular sorup durdu."
"İlgilendi yani, bayağı destek oldu." dediğinde ağzı kulaklarından inmiyordu. Umursamazca telefonuyla ilgilenen Deniz ona hiç bakmadan "Bu işin içinde bir iş var ama neyse," dediğinde Begüm Hanım sonunda sırıtmayı bırakıp somurtmaya başladı. Deniz'in Begüm üzerinde böyle bir etkisi vardı işte.1
"Sen iyisin tabii. Buldun taş gibi adamı. Ekin'nin de var. Üçümüz arasında tek sevgili yapma potansiyeline ben sahibim ama sap kalan da benim!" doğru söze ne denir?
Deniz onu umursamazken telefonuyla ilgilenmeye devam etti. "Ayrıca bana kızardın çok telefon bakıyorum diye. Geldiğimizden beri o telefon elinden hiç düşmedi." Begüm'ün sitemine karşılık Deniz telefondan bir an başını kaldırıp önce ona, sonra bana baktı.
Ben de bunu merak ediyordum ve gözümden okunduğunu düşünüyordum. Deniz öfleyerek telefonunu yanına bıraktı. "Oldu mu?" dediğinde Begüm göz devirdi. "Onu mu diyorum ben? Bu kadar takip ettiğin ne var diye soruyorum."
Deniz ona boş boş bakarken "Kaan'la mı yazışıyorsun?" diye bir teori attım ortaya. Deniz'in şaşkın bakışları beni bulurken doğru bir tahmin yürüttüğümü düşündüm. Dudakları bir şey söylemek için aralandı ama sonra geri kapandı.
"Oha," diyerek Begüm gözlerini büyüttü. "Sen bir yandan enişteyle mi konuşuyorsun?" Deniz yine sessiz kaldı.
"Ayrıca eniştemizin ismini nereden biliyorsun? Ben şimdi öğreniyorum." dediğinde ona döndüm.
"Çağrı'nın kardeşi çünkü." diye kısa bir açıklama yaptım. Diğer geçirdiğimiz vakitleri bilmelerine gerek yoktu.
Bugün çok fazla şaşırıyordu. "Oha," dedi tekrar. "Ben de bu çocuğu nereden gözüm ısırıyor diyorum. Oh Maşallah iki kardeşi iki kanka ayartmışsınız." dedi alıngan bir tavırla. Biz ne yaptık şimdi ya?
"Ben hala sapım." dediğinde Deniz olduğu yerden yine Begüm'e sataşmadan edemedi. "Sen zaten bir baltaya sap olmazsın." söylediği şeye o gülmezken ben koca bir kahkaha attım. Begüm ise alıngan ve sinirli bakışlar.
Üçümüz arasında bir anda bir sessizlik çökünce kimse sebebini anlamış gibi değildi. Bugünü itiraf günü ilan ediyorum çünkü herkes her şeyi öğrenmişti. Aklıma gelen son dakika bir bilgiyle elimi alnıma vurdum. Bunu nasıl unuturdum?
"Deniz," dediğimde mırıltılar çıkardı.
"Sen, ben dün öyle geldiğimde herkese göre daha sakin görünüyordun. Sanki nereden geldiğimi biliyor gibi." şüpheyle sorduğum soruya karşılık Begüm başını gömdüğü telefonundan kaldırıp benim gibi bir cevap istercesine Deniz'e baktı.
Beni şaşırtan şey ise Deniz'in bocalamasıydı. Çok nadir şaşırır veya beklemediği bir soruyla karşılaşırdı. Genel olarak her soruya bir cevabı olurdu. Tahmin ettiğim gibi silkelenerek kendine geldi. Ve yine o kararlı duruşunu kuşandı. "Biliyordum çünkü."
Ben nedense şaşırmazken Begüm epey bocalamış gibi duruyordu. Gerçi onu anlıyordum. O an çok kötü görünüyordu ve bunu fark edememesi normaldi. "Kaan söylemişti." deyince fazla üstünde durmadan başımı salladım. Ayrıntılarla kafamı daha fazla bulandırmak istemiyordum.
Sabah Çağrı'ya olayları ayrıntılara girmeden anlatmıştım. Araştıracağını söyleyip benim yanında kalmam için daha fazla ısrar etmişti. Sorarsanız, isterdim. Çünkü bir tek onun yanında huzurlu hissediyor, kendimi buluyordum. O demek, huzur demekti.
Çağrı Kılıç demek güven demekti.
Filmlerde hep öyle olmaz mıydı? Katil hep en yakının olurdu. İhanet hep en yakının dediğin kişiden gelirdi. Katilin erkek olduğunu düşünürsek ondan şüphelenmem doğaldı. Ayrıca vanilya kokusu kafamı karıştırıyordu.
Hadi ama! İnsan neden her gün aynı kokuyu sıkar?
"Ne düşünüyorsun?" Talha'nın sorusuyla dalgın bakışlarımı yoldan çekip ona baktım. Kızlardan sonra geri, Çağrı'nın evine gitmiştim. Bugün için işe gitmemiş, gözünün önünde olmamı istemişti. Bu yüzden kendimi çok kötü hissediyordum. Umarım benim yüzümden başı derde girmezdi.
Talha'da zaten sanırım o kafede çalışmıyormuş. Sadece arada Çağrı'ya yardıma gidiyormuş. Evde sıkıldığımı hissetmiş gibi beni yürüyüşe çıkarmıştı. Buranın denizi iyi hissettirdiği için yine otel civarlarına gelmiştik. Havanın normalin üzerinde bir sıcaklıkta olması yüzünden bana koca bir bardak kar helvası almıştı.
Bu sıcakta tamamen olmasa da içimi ferahlatmıştı. "Hiç, öyle dalmışım." dedim gülümserken ve helvadan bir kaşık daha aldım. Ağzıma koca bir buz attığım için dişlerim kamaşmıştı. Talha'nın derin bir nefes çektiğini duyunca ona döndüm. Ağzını o şeklinde açmış, ağzının içinden duman gibi buhar çıkıyordu.
"Nerden aldık biz bunu amına koyayım. Beynim uyuştu." dedi ve acı çeker gibi titrek bir nefes çekti içine. "Sen demedin mi 'Burada kar helvası satan bir yer var, kesinlikle yemelisin' diye." hemen itiraz etmek için dudaklarını araladı.
"Dedim, dedim de uzun zaman oldu almayalı. Adam buzları bir şekilde daha da soğutmuş." dedi. Suçluyu da bulduğu için helvamı rahatça yiyebilirdim. "Buna neden kar helvası demişler acaba? Karı yok, helvası yok." diye kendi kendime mırıldandığım soruyu bardağı incelerken sordum. Sonra belki biliyordur kafasıyla Talha'ya baktım beklenti içinde.
O da sanki az önce şikayet eden kendisi değilmiş gibi büyük bir buzu ağzına atmak üzereydi. Üzerindeki bakışlarımı hissetmiş gibi bana baktı. Kaşığı hala ağzının önünde tutarken "Ne?" dedi kafa sallayıp. "Oradan bakınca bilgili birisine mi benziyorum?" diye sorduğunda dudak büzdüm. Öyle görünmüyordu elbette ama yine de bilebileceğini düşünmüştüm.
Ben bir cevap vermeyince dehşet içinde gözlerini açtı ve solunda kalan beni sağ tarafında kalacak şekilde yer değiştirdi. Yani sağımdayken soluma geçti. "Git oradan bak çünkü kesinlikle öyle değilim." kendini bilen insanları hep sevmişimdir.
Yürümeye devam ederken aklıma gelen bir şeyle tekrar Talha'ya döndüm. Buzları bir türlü bitirememiştik. "Talha," diye mırıldandım. "Ben kendimi düşük çeneli bilirdim sen benden daha betermişsin valla yenge." dedi gülerek. Ona ters ters baktım. Bakışlarımı görünce hemen toparladı. "Efendim yengem."
"Ha şöyle." deyip karnına vurduğumda iki büklüm oldu. Halbuki yavaş vurmuştum. Dur, ben onu dövmüştüm değil mi? Ne yani ne olacak? Asla pişman değilim. İçimde biriktir biriktir bir yere kadar. İllaki bir gün patlayacaktım. Tekrar ediyorum PİŞMAN DEĞİLİM!
İki büklüm öne eğilen Talha ciğerlerini sökecek şekilde öksürmeye başladı. Fazla mı abartıyordu? Pişman olmaya başlamıştım sanki. Biraz.
"Yenge," dedi zorla kekeleyerek. "Elini ayağını öpeyim sen bana dokunma. Ne olursun." diye yalvarınca ne yapacağımı bilemez bir şekilde öylece Talha'nın ayaklanmasını bekledim. Yanımızdan geçen insanlar bize bakıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Onun yüzünden sabah şiddet yanlısı olarak saçma haber kanallarına çıkacaktım!
En sonunda doğrulduğunda yüzü kıpkırmızı olmuştu. Kendine gelmesi için 5 dakika kadar bekledim. Sonunda benden önce o konuştu. "Ne ne diyeceksin yine?" diye tersledi. Bu ani çıkış canını yakmış olacak ki inledi. Dudak büzerken sorup sormamak arasında kaldım ama en son dayanamayıp sordum. "Sen Çağrı'ya neden 'Ateşli'm' diyorsun?"
Hala öksürürken bunu beklemiyor olacak ki öksürükleri bıçak değmiş gibi kesildi. Ağır çekimdeymiş gibi kocaman olmuş gözlerle bana dönerken yanlış bir şey sorup sormadığımı sorguladım. Bir anda delirmiş gibi gülünce yerimde sıçradım.
Az önce oscarlık oyunculuk sergilememiş gibi kahkaha atıyordu. Kaşlarımı çatarak ona baktım. Sonunda gülmesini bitirince gözünden düşen bir damla yaşı sildi. "Ay ben de bir şey soracasın sandım." dediğinde bir kez daha kaşlarımı çattım. Evet, bir şey sormuştum ona.
Bana baktığında anlamadığımı görmüş olacak ki bu sefer o kaşlarını çattı. "Hani sen ona emoji gönderdin ya o yüzden öyle diyorum ben ona." dedi ve aklına bir şey gelmiş gibi tekrar güldü. Benim ise takıldığım tek bir nokta vardı. Ben Çağrı'ya emoji mi göndermiştim?
"Ben mi emoji göndermişim?" diyerek anlamamış gibi kendimi işaret ettim. Az önce benim yaptığım gibi o da bana omzumdan vurdu. Bu hareketi yüzünden geri sendelerken o gülmeye devam etti. Ama dolan gözlerinin arasından beni görünce gülüşü yerini dehşet verici bir ifadeye bıraktı.
"Ya dur." dedi ve telefonunu eline alarak bir yerlere girdi. Bir şey göremiyordum. Birkaç saniye sonra ekranı bana çevirince küçük çaplı şok yaşadım. Aman Allah'ım bu gerçek miydi?
Karşımda üstü çıplak bir Çağrı vardı ve bu sahilde çekilmiş bir fotoğrafıydı. Kumların üstüne oturmuştu ve kavruk tenini güneş ışığı parlatıyordu. Güneşe dönük olmalıydı ki gözlerini kısmıştı. Fakat beni asıl şaşırtan kısım altta yazan '@ekin_ertekin66 yorum yaptı' yazısıydı. Talha kendi hesabından giriş yapmış olmalıydı. Onunla takipleştiğimiz için bu yazı altta yazıyordu.
Talha'nın elinde duran telefondan yorumlar kısmına tıkladığımda en başta gördüğüm yorum ağzımın bir karış açılmasına neden oldu. O-H-A!
Benim hesabımdan bir yorum yapılmıştı ve bu öylesine bir yorum değildi. Resmen ateş (🔥) emojisi gönderilmişti. Şaşkınca bir ekrana bir Talha'ya bakarken yüzümün halini görmüş olacak ki vah vah der gibi baktı yüzüme. Şimdi ayvayı yedik der gibi dudağını ısırıp başını sağ sola salladı.
"Bu- bunu ben atmadım." dedim hemen. Başını sallayıp tırnaklarını kemiriyordu.
Çocuğu piskolojik yaptık amına koyayım.
Kendinme not: Asla fazla abartan bir arkadaşın varsa onu dövme. Yoksa senden korkar. Ciddi anlamda korkar.
"Onu anladık zaten." dedi hemen. "Acaba hesabın mı çalındı diyecem ama bir haftadır fark ederdin herhalde." bir hafta mı olmuştu? Gözlerimi kısarken bir şey hatırlayıp hatırlamadığıma baktım.
"Ekin skor 2 : 1" dedi Begüm olduğu yerden.
"Evet 2 : 1 sen beni plotoniğimin üzerine attın ve ben de seni," bu kısımda yanımdaki Yamaç'ı gösterdi. Gözlerimi devirdim. "Ciddi misin? Ayrıca o zaman 1 : 1 oluyor." dememle otuz iki diş sırıttı.
Aklıma gelen bu güzel anıyla dişlerimi sıktım. Gözüm seğirirken dışarıdan nasıl görünüyordum bilmiyorum ama Talha ellerini yukarı kaldırıp dua okumaya başladı.1
"Begüm, Begüm." diye sayıkladım ağzımın içinde.
Bekle kızım senin ecelin olacağım!
En sevdiğiniz, güldüğünüz, üzüldüğün her neyse o sahneyi de alayım 👉1
Bir de bu bölümü okurken hangi şarkıyı dinlediniz?
Bu arada bilmeyenler için söyleyeyim. Gerçi bir çoğunuz kitabı oradan tanıdı ama olsun. Benim bir youtube kanalım var ve ismi nisabzzz6644
Bir sonraki bölümde görüşürüz 😇
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.34k Okunma |
715 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |