19. Bölüm

19. Așka Yeniliș

Nisabzzz6644
nisabzzz6644

🎶Bıkmışım Dünyadan🎶

 

Keyifli okumalar 💞

 

Yorumlarınızı sona değil de satır aralarına yaparsanız çok mutlu olurum.

 

bir de oyları biraz yükseltsenize kız elinize mi yapıșır 😂

 

yorumlarda da cimrilik yapmayın ha.hskajaksnskw

 

******

 

"Hayır dedim Talha!" abartısız binince kez kurduğum cümleyi anlayamayan bu kıt beyinli yüzünden bir kez daha kurmak zorunda kaldım. Anlamıyordu ya. Aynı cümleyi, aynı sayıda yeni doğmuş bir bebeğe söyleseydim büyük ihtimalle ilk kuracağı cümle bu olurdu.

 

"Ya neden? Keselersin işte ne güzel." diyerek sırıtınca elime geçirdiğim bir yastığı onun kafasına çaktım. Sert vurmama rağmen yastık yumuşak olduğu için bir etki etmemişti. "Yemin ederim bu sefer seni hastanelik edesiye kadar döverim!" bağırarak ettiğim tehdit onun pek umrunda değil gibiydi.

 

Onca söylediğim şeyden sonra tek yaptığı şey serçe parmağıyla sağ kulağını kaşımak oldu. "Seni gayet iyi duyuyorum." dediğinde sinirden dişlerimi sıktım. Sadece yarım saat öncesine kadar Talha ile olan yürüyüşümüzü bitirip eve geri dönmüştük. Yol boyunca o emojinin benim göndermediğime dair Talha'ya açıklama yapıp durmuştum.

 

Bunu Begüm'ün yaptığına adım gibi emindim. Vakti varken son nefeslerini alsa iyi ederdi. Yoksa bu sefer Buğra'nın kucağına düşmek onun için sadece ödül olacaktı.

 

Eve geldiğimizde Çağrı'nın duş aldığını fark etmiştik. Talha ise geldiğimizden beri beni duşa, yani Çağrı'nın yanına sokmaya çalışıyordu. Hadi ama bunun şakası bile iğrençti. O duşta ne yapmamı bekliyordu?

 

Gerçekten onu keselememi mi?

 

"Biraz daha konuşursan duymak için bir kulağın kalmayacak." dediğimde he he der gibi başını salladı. Sarı saçlarına elimi geçirdiğimde gür olmayan bir çığlık attı. Evet, bağırmadı; çığlık attı. Buna karşılık burnumu kırıştırdım. "Benim sesim daha kalın amına koyayım."

 

"Saçlarımı bırak," diye öyle tiz bir çığlık attı ki gözlerimi kapatmak zorunda kaldım. Yüzümü buruştururken "Abart." diye onu tersledim. Aslında saçını çekmiyordum, sadece öyle tutuyordum. Ama bunu bile abartacak kadar bir prensesti.

 

"O saçlar beni yakışlı gösteren tek şey. Onları kaybedemem!" diye resmen inlediğinde buna daha fazla tahammül edemeyeceğimi anlayıp saçlarını bıraktım. Hızla benden uzaklaşarak üçlü koltuğun en ucuna gitti. Bir eliyle kafasını tutuyordu.

 

Göz devirdiğimde "Sanırsın tüm kızlar peşinde." dedim. Başını ovuştuturken kendinden ödün vermeden hemen "Kızlar mizah sevmiyorsa ben ne yapabilirim?" diye savunmaya geçti.

 

Bir kez daha göz devirmemek için zor tuttum kendimi. "Mizah oturmuş ağlıyor."

 

Kibirli bir şekilde burnunu kırıştırdı. "Söyle ona benim gibi birinin yetenekleri içinde olduğu için sevinmesi bile gerekli." he der gibi başımı salladım.

 

"Tabii canım. O da zaten mutluluktan ağlıyordur."

 

"Aksi olamaz zaten." dediğinde derin bir nefes alarak sırtımı koltuğa yasladım. Aramızda garip bir sessizlik hakim olurken duyduğum tek şey hemen karşımdaki kapının arkasından gelen su sesleriydi.

 

Yutkunduğum sırada Talha ayaklandı ve avuç içlerini pantolonuna sürttü. "Kaşındı, para gelecek herhalde." deyip gülünce ben bir tepki vermedim. Bunu birkaç kişiden de duymuştum. Ama inanmıyordum. "Neyse," diye küçük bir öksürüğün arkasından konuştu.

 

"Ben daha fazla burada durup seninle muhattap olmayacağım. Odama gidiyorum." deyip arkasını dönüp tam gitmek için bir adım atıyordu ki aklına bir şey gelmiş gibi bana döndü. "Sen kararlı mısın girmemeye?" diye sordu işaret parmağı ile banyoyu işaret ederken.

 

Tek yaptığım "Siktir git!" demek oldu. Bir de arkasından yastık atmak. Koşarak odasına gittiğinde hızla çarpılan kapının sesiyle rahat bir nefes aldım. "Salak." diye söylenirken gözlerimi kapadım. Cidden etrafımda bu kadar salak olması normal miydi?

 

Milletin deliye, benim akıllıya ihtiyacım vardı.

 

"Katılıyorum." diyen tanıdık bir sesle hızla gözlerimi açarak yayıldığım koltukta doğruldum. Gördüğüm şey ise yutkunmama bile izin vermedi. Nefesim kesilirken sanki kalbim sadece birkaç saniyeliğine atmayı bıraktı.

 

Çağrı'nın arkasındaki banyo kapısı açık durduğundan sıcak buharlar dışarı doğru çıkıyordu. Çağrı ise iki eli belinde bir şekilde bana bakıyordu. Dur! Onun sadece altında bir havlu vardı. Üstü ise...

 

Acun'un bir sözü vardır: Hoy maşallah.

 

Zorla yutkunurken kendime lanetler okusamda onu süzmekten kendimi alıkoyamadım. Kol kasları olduğunu biliyordum ve sıkı bir vücudu olduğunu da tahmin etmiştim. Ama bu kadarını beklemiyordum. Karın kasları nefesimi keserken bakışlarımı o bölgeden çekemedim.

 

Bakışlarımı yüzüne çıkardım. Islak saçları alnında oldukça dağınık bir şekilde dökülüyordu. Birkaç tutam da alnına yapışmıştı. Ve ucundaki damlalar yüzünde bir yol izleyip dudağına iniyordu. Boynundan akan su damlacıkları ise vücudunda ayrı bir yol izleyerek karnına doğru ilerliyordu.

 

Ben karnına bakmıyorum. Sadece damlaları izliyorum!

 

Şaşkınlıktan dudaklarım aralanırken yüzümde yüksek bir ısı hissettim. Bir anda burası fazla mı sıcak oldu? Buhar yüzünden olmalıydı. "Bitti mi ırzıma geçmen?" diyen sesini boğuk bir şekilde duyduğum için ilk başta anlayamadım. "Hı?" diye sersemce sorup ona baktım. "Bir şey mi dedin?"

 

Gülmemek için yanağının içini ısırıyordu. "Vücudumu ezberlemen diyorum, bitti mi?" diye sorarken bile bundan oldukça hoşnut gibiydi. Başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Fark ettiğim detayla ise başımı hızla yere eğdim. "Sen neden pat diye karşıma böyle çıkıyorsun!"

 

Başım yerde olduğu için ne tepki verdiğini göremiyordum. "Nasıl?"

 

"Çıplak!" bir süre ses gelmedi.

 

"Çıplak değilim ki. Havlu var." dedi oldukça sakin bir sesle. Ama ben onun kadar sakin değildim. "Ne kadar rahatladım anlatamam!" dedim abartılı bir tonda. Kısık sesli gülüşünü duymamla başımı yerden kaldırmadan alınmış bir tavırla ayaklanarak salondan çıkmaya yeltendim. "Gidiyorum ben."

 

Fakat kolumu tutan sıcacık eli ile durmak zorunda kaldım. "Tamam tamam. Şaka yaptım." ben gülmedim ama. Bir ona bir kolumdaki eline baktığımda bırakmasını bekliyordum ama beni şaşırtarak bedenimi bir odaya doğru sürükledi.

 

"Ne yapıyorsun?" ben daha üzerimdeki şaşkınlığı atamazken o beni bir odaya soktu. Bedenimi resmen itercesine bırakırken yerimde sendeledim. Ben dengemi sağlamaya çalışırken kapıdan gelen bir kilit sesi duydum. Hızla ona dönerken gözümün içine bakarak sırıta sırıta elindeki anahtarı kapının altından salona attı.

 

"Tüh, elimden kaydı." dedi yalandan bir üzüntüyle. Şaşkın ve öfke karışımı bir şekilde ona bakarken "Aç şu kapıyı!" diye bağırdım. Üzgünüm der gibi omuz silkti. "Anahtar yok."

 

"O anahtarı senin götüne sokar, sonra çevire çevire," daha lafımı bitirmeme izin vermeden benden daha yüksek bir sesle bağırdı. "Tamam!"

 

"Ne oldu şampiyon? Küfretmem seni sinir mi ediyor?" diye alayla sordum. Bu hoşuma gitmiyor değildi. Sıkıntılı çıkan nefesine engel olmadı. Bu sanırım evet demekti. "Üzgünüm, buna alışmak zorundasın." deyip yalandan sırıttım.

 

Bir sıkıntılı nefes daha saldı. "Sevgilimin ağzının bir ayarı olmaması üzücü." dediğinde gülümsemeye devam ettim. "Evet, ve bu hiç," diyordum ki aklıma yeni dank eden şeyle cümlemi yarıda keserek şaşkınca ona baktım. Sevgilimin mi dedi o?

 

"Ah, gaipten sesler duymaya başladım. Bana sevgilim dediğini sandım." deyip komik bir şey söylemişim gibi gülmeye başladım. Ama o benim aksime gülmüyordu. "Gaipten değil, gerçek." dediğinde ilk başta algılayamayarak gülmeye devam ettim.

 

Ama sadece birkaç saniye sürdü. "Ne, yani sen bana sevgilim mi dedin?" sesimdeki şaşkınlığı gizleme çabasına girmedim. "Değil misin?"

 

"Öyle miyim?" benim niye haberim yok?

 

"Yani, bilmem. Öyle seni öpünce falan... Boşver." dedi ve elini gelişine salladı. Bunları söylerken gülmüştü ama sesinde garip bir hüzün var gibiydi. Bir şey söylemek yerine sessiz kaldım. "Yani," dedim sonrasında. Nedense sesindeki hüzün içime işlemişti. "Çokta boşverme. Öyle beni öpünce falan... Oluyor mu bilmiyorum ama. Neyse ya boşver." yine de iyi ilerledim.

 

"Sevgilim misin yani?" hemen de neşesi yerine gelmişti beyefendinin!

 

Sessiz kaldığımda bir cevap alamadığı için huzursuzca kaşlarını çattı. "Bunu evet olarak kabul ediyorum." bu muhabbet yüzümün kızarması ve kanımın ısınması için yeterliyken nereden bu kadar ileri gittiğimizi anlayamıyordum.

 

"Evet demedim."

 

"Hayır da demedin."

 

"Sus Çağrı!" sustu. Gülmemek için dudağını ısırdığını gördüğümde tersçe ona baktım. Sonunda bakışlarımı ondan aldığımda dakikalardır içinde bulunduğum odayı inceleme fırsatı buldum.

 

Tam ortada çift kişilik, gri başlıklı bir yatak vardı. Yatağın iki yanında çekmeceli komidin vardı. İki komidinin üzerinde de gece lambası duruyordu. Yerde ise beyaz, oldukça sade bir halı vardı. Burada bir koltuk olduğunu daha önce fark etmemiştim. Yine aynı gri renkteki koltuk diğerlerine göre daha açık renkteydi. Beyaz tül perdeler içeri güneş ışınlarının girmesini engelliyordu.

 

Fakat beni şaşırtan bir şey vardı ki bir süre bakışlarım onların üzerinde gezindi. Küçük bir alan yaratmıştı burada ve çeşitli ismini bilmediğim spor aletleri vardı. Yerde duran iki tane dambıl vardı ve bir tane de ip vardı. Bakışlarım nedensizce tavana kayarken orada bir çengel pardon iki tane çengel olduğunu gördüm. Oraya tutunup bir aşağı bir yukarı çıkıyordu değil mi?

 

Ve bombayı patlatıyorum hazır mıyız? Yukarından sarkan bir boks torbası vardı ve en çok dikkat çeken şey oydu. Çağrı odasını resmen bir spor salonuna çevirmişti. Şimdi neden o kadar kası olduğu anlaşılıyordu. "Beğendin mi?" diyen sesiyle şaşkın ifademi koruyarak ona döndüm.

 

"Şaşırdım." dediğimde anlayışla başını salladı. "Spor yapmayı seviyorum." bunu söylemesine gerek yoktu zira oldukça belli oluyordu. Başka bir şey demeden hemen arkasındaki gardıroba ilerlerken her bir adımını izliyordum. Tabii ya uzun bir süredir çıplaktı ve üşümüş olmalıydı. Zira vücudundaki ıslaklıklar kurumuştu.

 

Eli birden altındaki havluya gidince bir küfür savurdum. "Ne yapıyorsun sen?" hızla arkamı dönüp ellerimle yüzümün iki yanını kapattım. Doğrudan karşıma bakıyordum.

 

"Ne yapmışım?" şaşkınca sorduğu soru beni iyice delirtti.

 

"Resmen gözümün önünde soyunacaktın!" dedim az önceki olaya nispeten.

 

"Ve sen de tam da üstünü değiştirmek üzere olan bir adama bakıyordun, öyle mi?" sesinde alaylı bir kınama vardı.

 

"Şu an konumuz bu mu?"

 

"Konumuz ne o zaman?"

 

"Senin, odanda bir kız varken üstünü değiştirmeye çalışman!"

 

"Evet, benim odamda." fark ettiğim detayla bir küfür daha savurdum.

 

"Sanki isteyerek girdik odana!"

 

Yalandan bir şaşkınlık hakim oldu sesine. "İstemiyor musun?"

 

Sinirden güldüm. "Yok canım, estağfurullah ne haddime!" dedim abartılı bir tonda, ellerimi havada iki yana açarken. Şey gibi olmuştu, çocukların seni bu kadar seviyorum diyerek kollarını iki yana açtıkları harekete benzemişti.

 

"Anladım, arkanı dönebilirsin."

 

"Giyindin mi?" diye sormadan edemedim. Sonuçta emin olmam gerekiyordu. "Bir bakayım." dedi, sonrasında ortama kısa süreli bir sessizlik hakim oldu. Ama yalnızca bir iki saniye sonra tekrar içimi huzurla kaplayan sesini duydum. "Evet, giyinmişim." vazgeçtim, alaylı sesi beni daha çok sinirlendiriyordu!

 

Arkamı döndüğümde gerçekten giyindiğini gördüm. Üzerine kolsuz bir sporcu atleti giyerken altında dizlerinde biten bir kapri vardı. Saçları dakikalarca beklediği için zaten kendiliğine kurumuştu. Ama hala dağınık bir şekilde duruyordu. Birazı elektriklenmiş gibi havaya kalkmıştı.

 

Bana bakarak sırıttığı için yanağının yanındaki gamzeyi bu mesafeden bile çok rahat bir şekilde görebiliyordum. İçimi kemirip duran onunla ilgili iki dürtü vardı. Birincisi: ellerimi dağınık saçlarının arasında gezdirmek, ikincisi ise o gamzesinden öpmek.

 

Bir gün yapacağım.

 

"Senin sayende kendimi çok yakışıklı hissediyorum." dedi hala sırıtırken. Sesinde garip bir tını vardı. Biraz da dalga geçiyordu. Ona bakarken birden yüzümü buruşturdum. "Hisler yanılır Kılıç." ona soyadıyla hitap etmeyi seviyordum. Sonuçta o da bana bir lakap takmıştı. Bu da benim lakabım olsundu.

 

Hızla kaşlarını çatması onun hemen sinirlenen birisi olduğuna dair bir kanıttı. Ellerini saçlarının arasında karıştırarak dahada dağılmalarını sağladı. Oraya bakma. Oraya bakma. Bak halı çok güzel.

 

"Neyse, aslında sana bir şey söyleyeceğim." dediğinde halıyı incelemeyi bırakıp ona baktım. Bu halıyı dürüp eve götürsem iyi olabilirdi aslında. Odama yakışırdı.

 

Ah, dur artık o evi istemiyordum.

 

"Evet?" diye sordum ona bakarken. O ise az önceki cıvıklığını bir kenara atmış, ciddiyetle bana bakıyordu. "Şu takıntılı hakkında." dediğinde yutkunamadım. Bedenimin üzerinden serin bir esinti geçerken titredim. "Birkaç bir şey buldum."

 

Başıyla yatağı gösterdiğinde bir şey demeden uslu uslu ilerleyip yatağa oturdum. O ise odanın içinde volta atıyordu. Bir eli belinde, bir eli çenesindeydi. Bana şu filmlerdeki yakışıklı dedektifleri hatırlatıyordu.

 

"Şimdi sen buraya yani Büyükada'ya gelmeden önce hiç böyle bir şey yaşamadın değil mi?" diye bana bakarak sorduğunda biraz düşündüm ama bir şey hatırlamayınca onu onayladım. "Sonra buraya geldiniz. Her şey iyi gidiyordu. Ama sonra bir partiye gittiniz ve orada bir çocuk," burda durarak derin bir nefes aldı ve benim zor duyduğum bir şekilde ağzının içinde bir küfür savurdu. "Sana asıldı. Doğru mu?"

 

Bunu da onayladım. "Sonra bu kişi o çocuğu öldürdü ve bunu normal bir şekilde yapmadı." gözlerini kısıp biraz düşündü. "Sana dokunan elini kesti, seni süzen gözlerini oydu ve seninle konuşan ses tellerini kopardı." dur, bunları şimdi fark ediyordum! Siktir! Bu detayları daha yeni görüyordum.

 

Yüzüm nasıl bir ifade aldı bilmiyorum ama Çağrı anlatmaya devam etti. "Sonrası notlar. Yani her şey en başından o partide başladı." deyince onu onayladım. Garip bir şekilde o detayları hemen sindirmiştim. "Yani bu katil ya seni en başından beri takip ediyordu ve bu anı bekledi ya da seni bu partide görüp takıntı haline getirdi."

 

Stresle ellerini yine saçlarına daldırıp dağıttı. "Ya bu tatil planlıysa?" deyince kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?"

 

Yönünü tamamen bana çevirdi Sherlock Holmes. "Müdürünüz daha önce hiç böyle bir şey yaptı mı? Yani daha önceki üniversiteye geçecek kişiler için böyle etkinlikler düzenledi mi?" benden bir cevap beklercesine bakarken ben onun söylediklerini düşündüm. Hayır, biz ilk olmalıydık. Bildiğim kadarıyla kimseye böyle bir şey yapmamışlardı.

 

İlk biz olmamıza rağmen hiç bu durumu sorgulamamıştık. Herkes tatil heyecanı içindeydi ama bu tatilin nereden çıktığını ben dahil kimse düşünmemişti. Kaşlarımı çatarken şaşkınlıktan aralanan dudaklarımla başımı kaldırıp ona baktım.

 

Yüzümde gördüğü ifade ile güldü. "Güzel." deyip başını salladı. Bir şeyleri çözmüş gibi görünüyordu. "N-ne oldu?" diye kekeleyerek zorla sordum ona. Bana dönerek alt dudağını baş parmağıyla kaşıdı.

 

"Bu katilimiz sana en başından beri takıntılıydı. Seni hep takip biliyordu, gittiğin okula kadar biliyordu. Sonra bir şekilde bu tatili organize etti. Evet, bunu o yaptı. Nasıl bilmiyorum. Müdürünüze para teklif etmiş olabilir ya da," tam gözlerimin içine baktı. Yutkunmak benim için bir ızdırapken tek kaşımı kaldırdım. "Ya da?"

 

İşaret parmağını kaldırıp bana doğru salladı. "Müdürünüze senin sınıfının gideceğini söyleyip özellikle senin gitmen gerektiğini belirtmiştir." deyince taşlar yerine oturmaya başladı. Şaşkınca başımı kaldırıp onun gibi işaret parmağımı aramızda şıklattım. "Böylece annemle yalnız kalmak için bir fırsatı olacaktı.$

 

Beni onaylayarak başını salladı. Elimle ağzımı kapatarak gözlerimi kocaman açtım. "Siktir!" elim ağzımı örttüğü için sesim pek anlaşılır çıkmamıştı. Çağrı ayakta gezinmeyi bırakıp tam önüme tek dizini kırarak oturdu. Ben onun yatağına oturmama rağmen boylarımız eşitlenmişti. İki eliyle omuzlarımı destek verircesine tuttu. Tam maviliklerimin içine baktı.

 

Babam gözümün mavisini sevdiğini söyler, beni Mavişim diye severdi.

 

O öldü, ben bu maviliklerden nefret ettim.

 

Yamaç gözünün mavisine aşık oldum dedi.

 

Ben bir daha nefret ettim.

 

Ama o öyle güzel bakıyordu ki, gözümün bu renginden nefret etmek bana günahmış gibi geliyordu.

 

Çağrı Kılıç beni her gün daha da şaşırtıyordu.

 

"Ben bu maviliklerin dolmasını hiç sevmiyorum." derken içimi sıcacık edecek bir şekilde gülümsemişti. Bir eliyle omzumu bırakıp ağzımın üstündeki elimi indirip tuttu. Elinin içinde elim kaybolmuştu sanki. "Ama denizin içinde su olur." dedim ve hıçkırdım. Sonra bir daha. Güldü.

 

"O suların dalgayla harlanmaması için bir kaptana ihtiyacı var." derken hala gülümsemeye devam ediyordu. Gözüm dudağının yanındaki çukura kayıp duruyordu. Onu şu an öpmek istiyorum. "Bu kaptanın ismi ne?" diye sordum ona. Salağa yattığımı anladığı halde bu oyuna devam etti.

 

"Baş harfi Çağrı." deyince ruh halime zıt olarak bir kahkaha attım. Cidden salaktı. Beni güldürdüğü için o dahada güldü. Sonra hala elinin içinde duran elimi kaldırıp gözlerini benden ayırmadan öptü. İçim gıdıklanırken kızardığımı hissettim. "Sana söz veriyorum Mavi. Kaptan buradayken sana bir şey olmayacak."

 

"Olmayacak." bunu daha çok kendime hatırlatıyordum. Çünkü o demek, güven demekti. Elini kaldırıp kalbimin üstüne koydu ve içimi eritecek bir ifade ile baktı yüzüme.

 

"Ben insanların kalp çağrılarını dinlemekten vazgeçmem." deyince işi dalgaya vurarak yalandan bir alınmışlıkla dudağımı büzdüm. "İnsanların mı?" Sen iflah olmazsın der gibi güldü. Elaları gözlerime odaklıyken başını sağ omzuna yatırdı. "Sadece senin."

 

___&&___

 

Her bir saat hatta her bir dakikada kafam daha da karışıyordu. Çağrı'nın söyledikleri zihnimde dönüp dururken normal bir hayata devam etmek o kadar da kolay değildi. Çağrı'nın evinde olan konuşmanın üzerinden iki gün geçmişti. Tabii ki Çağrı'nın evinde kalmayı kabul etmemiştim. Normal bir şekilde otelde kalmaya devam ediyordum.

 

Annem İzmir'e geri döneli çok olmuştu. Müdür de onunla giderken yardımcısına herhangi bir etkinlik yapılmamasını söylemişti. Henüz bildiğim kadarıyla annem ile olan olayı o gün orada bulunan kişiler dışında kimse bilmiyordu. Sanırım diğer öğrencilerin duymasından korkmuştu. Bilemiyordum, belki de bu olay herhangi bir ailenin kulağına giderse kariyeri tehlikeye girebilirdi.

 

Pek umrumda değildi açıkçası. Begümlerden öğrendiğim kadarıyla annem benim nerede olduğumu söylemeleri için onlara çok yalvarmış. Sağ olsun ne Begüm ne Deniz ne de Zeliş ona tek kelime bile etmemiş. Gerçi Çağrı'nın evini bilmiyorlardı, isteselerde bir şey söyleyemezlerdi. Dur, değiştiriyorum. Deniz Kaan'dan istese öğrenebilirdi. Demek ki söylememeleri kendi fikirleriydi.

 

Annem onlara kırılmış olsa da yine de üstelememiş. Zaten beni biraz olsun tanıdıysa onu istemediğimi anlar ve benden uzak dururdu. Sinirim geçesiye kadar arayacağını sanmıyordum. Onun dışında Çağrı ile her gün görüşmüştük. Durmadan kafenin o büyük pencerelerinden bizim balkona bakıyordu. Beni kontrol ediyordu aklınca. Sırf onu görebilmek için ben de neredeyse tüm günümü balkonda geçiriyordum.

 

Ama tabii ki bir araya da geliyorduk. Babasının tanıdığı işinde uzman polis arkadaşları varmış. Çağrı ile onlara ifade vermiştik. Çağrı her zaman bana destek olurken atladığım yerlerde devreye giriyordu. Çağrı'nın babası ile sadece yüzüstü görüşmüştük ama bir kusurunu görmemiştim. Gayet kibar bir adamdı ve şakacı bir mizacı vardı. Onu tanımayan birisi bile birkaç dakikada ona ısınıyordu.

 

Ama fark ettiğim bir detay vardı ve bu kafamı karıştırıyordu. Haluk Bey yani Çağrı'nın babası çok şık biriydi. Hayır, bunda bir sorun yok ama onu gördüğüm şu iki günde hep takım elbise ile karşıma çıkmıştı. Çokta bakımlı birisiydi. Yani diyorum ki onu uzaktan görsem zengin bir adam olduğunu düşünürdüm. Şu iki günde benim meselem dışında çok konuşamamıştık ama hal ve hareketlerinden bile eğitimli biri olduğu belli oluyordu.

 

Eğer tahminim doğru ve zengin birisi ise Çağrı neden kafede garsonluk yapıyordu?

 

Bunu en kısa zamanda araştıracaktım. Çağrı'dan bahsedecek olursam ise onunla değişik bir evredeydik. Sevgili değildik, arkadaş hiç değildik. Aramızdaki ilişki arafta kalmış gibi hissetmeme neden oluyordu. Ondan hoşlanıyor muydum? Ona karşı içimde hoşlantıdan fazlası olduğunu hissediyordum ama bunun ismi aşk mıydı, emin değilim.

 

Aşık olmak daha önce hiç yaptığım bir şey değildi. Tamam, ortaokul zamanlarında illaki birilerinden hoşlanmıştım ama hiç aşık olmamıştım. İlk sevgililik deneyimim ise Yamaç ile olmuştu. Ve ona da aşık olmamıştım. Hiç tatmadığım bir duyguyu Çağrı ile tadıyordum. Ve şunu itiraf etmeliyim ki bundan şikayetçi değildim.

 

Onun da bana karşı boş olmadığının farkındaydım. Salaklığa gerek yoktu, bana olan tavırları tabii ki dikkatimden kaçmıyordu. Bu konuyla ilgili hiç konuşmamıştık ama zaten Çağrı 2 gün önce onun evindeyken bu konuyu biraz açmıştı.

 

Onun dışında detaylıca konuşamamıştık henüz. Gerçi kendimde o cesareti daha bulamıyordum ve zaten başımda takıntılı bir herif varken bunları düşünmek çok uygun gelmiyordu. Ama şunu da demeden geçemeyecektim ki ben bu öküze feci bir şekilde yenilmiştim.

 

Ama bu beni mutlu ediyordu. En güzel kaybım buydu. Bu bir yeniliş değildi, bu aşka yenilişti. Ve en zararsızı buydu.

 

Bizim dışımızda da olaylar gerçekleşmişti tabii ki. Salak Talha Zeliş'i bir yerde görmüş ve biraz konuşmayı denemiş. Zavallı kız onu bana anlatırken öyle bir sinirleniyordu ki benim sessiz kelebeğimi bu hale getiren Talha'yı dövesim geliyordu. Bekle, dedik değil mi? Ne bok oldu şimdi? Kız ondan hem nefret ediyor, hem de korkuyordu.

 

Gurursuz herif bir de aralarını yapmamı istiyordu. Üzgünüm Talha Cabbar, seni bu bok çukurundan kurtaracak kişi ben değilim.

 

Deniz ve Kaan'dan ise pek ses yoktu. Deniz her zamankinden daha fazla odasında takılıyor ve telefonuyla ilgileniyordu. Kaan'ı sadece bir kez Deniz'i ziyaret etmek için otele geldiğinde görmüştüm. Onun dışında hiç görüşmemiştik.

 

Buğra ile Begüm rüzgarına gelecek olursak ise onlar işi bayağı ilerletmiş gibi duruyordu. Begüm'ün anlattıklarının dışında kendim de görmüştüm. Begüm'le ilgileniyor, bir dediğini iki etmiyordu. Buğra'daki bu ani değişim hiç içime sinmezken ne yazık ki Begüm'e karışamıyordum. O çoktan bu durumun sefasını sürmeye başlamıştı. Bir kere ona Buğra'daki bu değişimler hakkındaki şüphelerimi anlatınca beni dinlememişti bile.

 

Şu an için yapabileceğim bir şey yoktu. Tek dileğim Buğra'nın bu hislerinin gerçek olmasıydı. Onun dışında Begüm'e hiç bu emoji meselesinden bahsetmemiştim. Daha doğrusu bahsedememiştim. Şu iki gün neredeyse hep Çağrı'nın babası ile karakollarda geçmişti. Arada da oğluyla.

 

Bazen Çağrı'nın hesabına girip o fotoğrafa bakıp bakıp utanıyordum. Tabii ki yorumumu silmiştim ama beğeniyi geri çekmemiştim. Çağrı'nın hesabı herkese açık olduğu için onu takip etmesem bile arada girip bakıyordum. Takipçisi normal bir çalışana göre bir hayli fazlaydı. Talha kadar olmasa bile yine de 3 binlerde vardı.

 

Takip ettikleri ise takipçi sayısının yarısı bile değildi. 500 civarı kişiyi takip ediyordu ve çoğunun erkek olması dikkatimden kaçmamıştı. Neredeyse hiç kız yoktu takip ettikleri arasında.

 

Hiç ona istek atmamıştım. Zaten o da bana atmamıştı. Gerçi son paylaştığı fotoğrafın üzerinden 5 ay geçmişti. Sanırım çok fazla sosyal medya ile ilgilenen birisi değildi. Talha ile takipleşiyorduk, hatta Kaan ile de arkadaşlığımız vardı. O bana istek atmıştı, ben de kabul etmiştim. Ayıp olmasın diye de geri takip etmiştim.

 

Balkonun demir parmaklıklarına yaslanmış kafeye bakıyordum. İçeriden getirdiğim sandalyeye otururken kollarımı çenemin altına rahat bir şekilde bağlamıştım. Başım yan bir şekilde kollarımın üstündeyken kafeyi biraz yamuk görsem de sorun yoktu.

 

Çağrı ise benim burada olduğumu gördüğü için özellikle büyük camların önünden geçiyordu. Arada buraya bakarak, gidip gitmediğimi kontrol ediyordu. Her bakışlarımız kesişdiğinde ya kocaman gülümsüyor ya da el sallıyordu. Az önce bilerek elindeki tepsiden bir bardağı yere atıp kırılmasını sağlamıştı. Tabii ki tam görüş açıma göre. Utanmasa düşüreceği yere çarpı çizecekti.

 

Aslında başkaları orayı temizlemek için yanına gelmişti ama beyimiz kabul etmemişti. Elinin birinde süpürge diğerinde kürek vardı ama bana baktığı için süpürge havada boş boş ileri gidip geliyordu. Bana bakarak gülümserken ona süpürgeyi işaret etsem mi acaba diye düşündüm.

 

Șu anda boșa kürek sallıyordu.

 

2 yıldır düșündüğüm max espri.

 

Sonra vazgeçip ona aynı şekilde gülümsemeye başladım. Ama bir anda Çağrı'nın bakışları önüne dönünce kaşlarımı çattım. Görüş hizama ise kilolu bir adam girdi. Çağrı'ya bakarak elindeki küreği işaret edince Çağrı havada sallandırdığı zavallıyı yere indirdi ve ciddiyetle bir şeyler söyledi adama. Adam ise yerleri işaret etti. İşaret parmağını uyarır tonda Çağrı'ya salladıktan sonra gitti. Yüz ifadesini pek görememiştim ama sakin olmadığı kesindi.

 

Ama ben biliyordum. Sıkı bir azar yediği belliydi Çağrı'nın. Her ne kadar üzülsem de gülmeden edemedim. Benim yüzümden işinden olmasa iyiydi. Yerimde dikleşip ona gülerken bakışları beni buldu. Salak salak güldüğümü görünce ise kaşlarını çattı. Ona güldüğüm için sinirlenmiş olmalıydı.

 

Aklıma gelen şey ile onu daha da sinirlendireceğimi bile bile oturduğum sandalyeden kalktım. Şişirebildiğim kadar göbeğimi şişirerek işaret parmağımı sanki karşımda birisi varmış gibi sallamaya başladım. Ağzımı kıpırdatarak o adamı taklit etmeye çalıştığımda tahmin ettiğim gibi beyefendi daha çok sinirlendi.

 

Bana bakarak kaşlarını çatınca kısa bir an etrafına bakınıp elindeki süpürgeyi uyarır tonda havaya kaldırıp salladı. Kocaman bir kahkaha attığımda öyle mi der gibi kaşlarını havaya kaldırdı.

 

Ben kahkahamı devam ettirirken arkadan duyduğum bir ses yüzünden az kalsın dengemi kaybedip yere düşecektim. 2 oldu!

 

"Ekin, neden akıl hastası gibi kendi kendine gülüyorsun?" kelebeğimin şaşkın sesine dönerken hala yüzümde salak bir sırıtış vardı. Sarhoşmuşum gibi benden bağımsız bir şekilde dudaklarımdan dökülen kelimeler ise kendime küfredeceğim cinstendi.

 

"Akıl hastaları ne şanslıymış be Zeliş!"

 

_____BÖLÜM SONU_____

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm hakkındaki düșünceleriniz?

 

Ve dinlediğiniz șarkı.

 

size bir șey sormam lazım.

 

KG'yi bu kitabın kalan bölümlerini yayınladıktan sonra mı yayınlayayım yoksa mümkün olan en kısa sürede mi?

 

satırlara basında sağda bir artı çıkıyor. Cevabınızı o satıra yani artıya basarak yaparsanız sevinirim.

 

Sonraki bölümde görüșmek üzere 🫠

 

 

Bölüm : 04.01.2025 23:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...